TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İSMAİL ASLAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7197)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin
YILDIRIM
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucular
|
:
|
İsmail ASLAN
|
|
|
Yılmaz
KARLIDAĞ
|
|
|
Muhammet
Azat ERSOY
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Salih
EKİZLER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucuların, üyesi oldukları sendikanın
aldığı karar doğrultusunda bir gün işe gelmemeleri nedeniyle verilen kınama
cezasının, toplantı ve örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 17/9/2013 tarihinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 25/7/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu Yılmaz Karlıdağ tarafından yapılan 2013/7198
numaralı bireysel başvuru dosyası ve başvurucu Muhammet Azat Ersoy tarafından
yapılan 2014/40 numaralı bireysel başvuru dosyası ile başvurucu İsmail Aslan
tarafından yapılan 2013/7197 numaralı bireysel başvuru dosyası, konu bakımından
aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle birleştirilmiş, incelemeye 2013/7197
numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Adalet Bakanlığına (Bakanlık), başvuru konusu olay ve
olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlığın 12/11/2014 tarihli görüş yazısı başvuruculara tebliğ edilmiş;
başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamışlardır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular, Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası
(Sendika) üyesidirler ve Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları (TCDD) Genel
Müdürlüğüne bağlı 6. Bölge Müdürlüğü Urfa İli Akçakale İstasyon Şefliğinde, 399
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) tabi tren teşkil memuru olarak
çalışmaktadırlar. Tren teşkil memurları, istasyonlardaki manevra işlemlerini
yapmak, istasyonlara gelen trenlere sinyal vererek trenlerin yola alınmasını
sağlamak, işle ilgili emniyet tedbirleri almak, tren dizisi teşkil etmek ve
trenin istasyona giriş ve çıkışını sağlamakla görevlidirler.
9. Sendikanın bağlı olduğu Kamu Emekçileri Sendikaları
Konfederasyonunun (KESK veya Sendika) çağrısı üzerine, 25/11/2009 tarihinde iş
bırakma eylemi yapılmış ve iş bırakma eylemine katılan TCDD çalışanı on altı
sendika üyesi, görevlerinden uzaklaştırılmışlardır.
10. Başvurucuların da kayıtlı olduğu Sendikanın yöneticileri,
Sendika üyelerinin tekrar işe başlatılmaları için bir dizi girişimde bulunmuş
ancak sonuç alamamıştır. Bunun üzerine Sendika yönetimi, 12/12/2009 tarihinde görevlerinden
uzaklaştırılan kişilerle dayanışma sağlamak, bu kişilerin tekrar işe
başlatılmalarını temin etmek ve idareyi uyarmak amacıyla ülke genelinde bir
günlük iş bırakma eylemi yapılmasına karar vermiştir. Söz konusu eylem
16/12/2009 tarihinde yapılmış ve başvurucular, bu tarihte iş bırakma eylemine
katılmışlardır.
11. Başvurucular eylem tarihinde işe gelmemişler ve işe
gelmediklerinden bahisle haklarında disiplin soruşturması açılmıştır.
12. TCDD Genel Müdürlüğü Yüksek Disiplin Kurulu, iş bırakma
eyleminin, TCDD Personel Yönetmeliğinin 26. maddesinde yer alan “kuruluş personelinin hizmetlerini aksatacak şekilde
memurluktan kasıtlı olarak birlikte çekilmeleri veya görevlerine gelip de
kuruluş hizmetlerinin yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu doğuracak eylem
ve hareketlerde bulunmalarının yasak olduğu” hükmüne aykırı olduğu
gerekçesiyle anılan eyleme katılmaları nedeniyle başvurucuların kınama
cezasıyla cezalandırılmalarına karar vermiştir.
13. Başvurucuların, söz konusu disiplin cezalarının iptali
istemiyle açtıkları davalar, Şanlıurfa İdare Mahkemesinin 2012 yılında verdiği
kararlar ile reddedilmiştir. Başvurucular hakkında verilen mahkeme kararlarının
gerekçeleri aynı olup ilgili kısımları şöyledir:
“Dava
dosyasının incelenmesinden, 25.11.2009 tarihinde yapılan bir günlük iş bırakma
eyleminden ötürü görevden uzaklaştırılan 16 personelin görevlerine iade
edilmeleri için TCDD Genel Müdürlüğü'ne bağlı 6.Bölge Müdürlüğü Akçakale
İstasyon Şefliğinde tren teşkil memuru olarak görev yapan davacının, üyesi
olduğu Sendikanın aldığı karar doğrultusunda 16.12.2009 tarihinde 1 günlük iş
bırakma eylemine katıldığı, TCDD Teftiş Kurulu Müfettişliğince söz konusu
eyleme katıldığı tespit edilen personel hakkında başlatılan disiplin
soruşturması sonucu düzenlenen 10.02.2010 tarihli ve 2010/241-1 sayılı
soruşturma raporunda, söz konusu eyleme, 6.Bölge Müdürlüğü Merkezi ile Yol,
Hareket ve Tesisler Müdürlüğü işyerlerinde toplam 253 personelin katıldığı, bu
personelden büro hizmetlerinde çalışanların bazılarının izinsiz ve mazeretsiz
olarak mesaiye gelmediği, mesaiye gelenlerin de görev yapmadıkları, trenlerde
görevlendirilen personelin 15.12.2009 tarihinde saat 24:00'a kadar görev
yaparak bu saatten sonra görevli olduğu treni, merkezi gar ve istasyonlarda
bırakarak trafiğini devam ettirmedikleri, bazı personelin görevlendirildiği
trene gelmediği, gelenlerin de trenlerde görev almadıkları, görevi kabul
etmedikleri, istasyon, gar ve depo manevraları ile nezaret görevleri ve
istasyon, gar ve depo nöbetine tefrik edilen personelden de 15.12.2009
tarihinde nöbet görevine gelenlerin saat 24:00'a kadar çalıştıkları, bu saatten
sonra çalışmadıkları, görevi bıraktıkları, bazı personelin 16.12.2009 tarihinde
görevine ve nöbetine gelmediği, bazılarının da görevine ve nöbetine gelmekle
birlikte çalışmadığı, bu personelin işyeri amirlerinin tüm ısrarlarına rağmen,
sendikalarının aldığı karar gereğince eylemde olduklarını beyan ederek görevi
kabul etmediklerinin tespit edildiği, iş bırakma eylemine katılan personelin ifadelerinde,
16 sendika üyesinin işine iade edilmemesi nedeniyle Anayasa'nın 2., 51. ve 90.
maddeleri, 87 ve 151 sayılı ILO Sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 11.maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gerekçe
gösterilerek değinilen iş bırakma eylemine katıldıklarını beyan etmiş olsalar
da, eyleme katılan personelin, büro hizmetlerinde çalışanların izinsiz ve
mazeretsiz olarak işe gelmemeleri sonucu büro hizmetlerinin aksamasına neden
oldukları, istasyon, gar, atölye ve depo nöbetine gelmeyen veya gelip de
15.12.2009 tarihinde saat 24:00'dan itibaren görev yapmayan personelin, kuruluş
faaliyetlerinin yürütülmesini engelledikleri, görevli oldukları treni, merkezi
gar ve istasyonlarda bıraktıkları ve bu yolla trendeki yolcuların mağduriyetine
sebep oldukları, kuruluş hizmetlerinin durmasına, aksamasına, ayrıca yazılı ve
görsel basında itibarının zedelenmesine neden oldukları, bu şekilde TCDD
Personel Yönetmeliği'nin 26.maddesine aykırı davrandıkları, eylem nedeniyle yük
ve yolcu taşıma faaliyetlerinin aksadığı, 11 yolcu treninin merkezi gar ve
istasyonlarda bırakılarak devamının temin edilmediği, trendeki yolcuların
mağdur edildiği, 56 yolcu treni seferinin de personel temin edilememesi
sebebiyle iptal edildiği, gar ve istasyonlarda bırakılan trenlerdeki yolcuların
otobüslerle varış yerlerine ulaştırılmaları için anlaşma yapılan otobüs
firmalarına yolcu taşıma ücreti ödendiği, yine eylem nedeniyle 15.12.2009
tarihinde saat 24:00'dan sonra trafikte bulunan 17 adet yük treninin muhtelif gar
ve istasyonlarda bırakıldığı, 16.12.2009 tarihinde trafiği planlanan toplam 35
yük treninin de seferlerinin iptal edildiği belirtildikten sonra 16.12.2009
tarihinde iş bırakma eylemine katıldığı belirlenen davacının, Yönetmeliğin 100.
maddesinin 5. fıkrası uyarınca aylıktan kesme cezası ile cezalandırılmasının,
ancak disiplin cezasının tayininde hizmet süresi ve olumlu sicilinin dikkate
alınmasının uygun olacağı kanaatine varıldığı, TCDD Yüksek Disiplin Kurulunca
davacı hakkında söz konusu soruşturma raporu ile disiplin yönünden getirilen
teklifin uygun görülerek 14.10.2011 tarihli ve 11/51 sayılı kararla, davacının
toplu eylem ve hareketlerde bulunma yasağını ihlal ettiğinden bahisle TCDD
Personel Yönetmeliği'nin 100. maddesinin 5. fıkrası gereğince ve aynı
Yönetmeliğin 105. maddesi uyarınca bir alt cezanın tatbiki suretiyle kınama
cezası ile cezalandırıldığı, bu kararın 05.03.2012 tarihinde davacıya tebliği
üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta,
davacının kendi beyanı ile hakkında yürütülen disiplin soruşturması sonucu
düzenlenen soruşturma raporu ve ekinde yer alan bilgi ve belgelerden, üyesi
olduğu Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası ile bu Sendikanın bağlı
bulunduğu Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'nun almış olduğu karar
gereğince 16.12.2009 tarihinde bir günlük iş bırakma eylemine katıldığı sabit
olup, yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri ile olayın meydana geliş şekli
dikkate alındığında söz konusu eylemin sendikal faaliyet olarak nitelendirilmesine
imkân bulunmadığı açıktır.
Nitekim,
davacının TCDD Personel Yönetmeliği'nin 100. maddesinin 1.fıkrasında belirtilen
özürsüz olarak 1 veya 2 gün göreve gelmemek fiilinden ötürü değil, aynı
maddenin 5. fıkrasında düzenlenen; kanun, tüzük, yönetmelik, karar, talimat ve
emirlerde yazılı olan görevleri haklı veya zorlayıcı bir sebep olmaksızın
yerine getirmemek veya eksik olarak yerine getirmek veya mevzuatın
uygulanmasını zorunlu kıldığı hususları yapmamak veya yasakladığı işleri
yapmak, fiilini işlediğinden bahisle disiplin cezası ile tecziye edildiği, söz
konusu eylemin ise, gerek 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 19. maddesi,
gerekse TCDD Personel Yönetmeliğinin 26. maddelerinde belirtilen
"yasaklanan işler" kapsamında olduğu, davacının sözü edilen mevzuat
hükümlerine aykırı şekilde hareket ederek demiryolu ulaşım hizmetlerinin
aksamasına ve kişilerin seyahat özgürlüğünün önemli ölçüde engellenmesine
sebebiyet verdiği açıktır.
Bu
durumda, TCDD Genel Müdürlüğü'ne bağlı 6.Bölge Müdürlüğü Akçakale İstasyon
Şefliğinde tren teşkil memuru olarak görev yapan davacının, 16.12.2009
tarihinde bir günlük iş bırakma eylemine katılmakla mevzuat hükümlerine aykırı
şekilde hareket ederek demiryolu ulaşım hizmetlerinin aksamasına ve kişilerin
seyahat özgürlüğünün önemli ölçüde engellenmesine sebebiyet verdiği
anlaşıldığından, eylemine uyan disiplin cezasının bir alt cezası olan kınama
cezası ile cezalandırılması yönünde tesis edilen işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.”
14. Başvurucuların itirazları üzerine, Gaziantep Bölge İdare
Mahkemesi 2013 yılında verdiği kararlar ile ilk derece mahkemesi kararlarını
onamıştır.
15. Başvurucuların karar düzeltme talepleri, Gaziantep Bölge
İdare Mahkemesinin 2013 yılında verdiği kararlarla reddedilmiştir.
16. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesinin nihai kararları,
başvurucular İsmail Aslan ve Yılmaz Karlıdağ’a 20/8/2013 tarihinde, Muhammet
Azat Ersoy’a 10/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucular İsmail Aslan ve Yılmaz Karlıdağ, 17/9/2013
tarihinde; başvurucu Muhammet Azat Ersoy 24/12/2013 tarihinde Anayasa
Mahkemesine (Mahkeme) bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
18. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 26. maddesi şöyledir:
“Devlet memurlarının kamu hizmetlerini
aksatacak şekilde memurluktan kasıtlı olarak birlikte çekilmeleri veya
görevlerine gelmemeleri veya görevlerine gelip de Devlet hizmetlerinin ve işlerinin
yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu doğuracak eylem ve hareketlerde
bulunmaları yasaktır.”
19. 657 sayılı Kanun’un 125. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Devlet memurlarına verilecek disiplin
cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
…
B - Kınama: Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı
ile bildirilmesidir.
Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller
şunlardır:
…
C - Aylıktan kesme: Memurun, brüt aylığından 1/30 - 1/8 arasında kesinti
yapılmasıdır.
Aylıktan kesme cezasını gerektiren fiil ve
haller şunlardır:
…
b) Özürsüz olarak bir veya iki gün göreve
gelmemek,
…”
20. 657 sayılı Kanun’un 135. maddesi şöyledir:
“Disiplin amirleri tarafından verilen uyarma,
kınama ve aylıktan kesme cezalarına karşı disiplin kuruluna, kademe
ilerlemesinin durdurulması cezasına karşı yüksek disiplin kuruluna itiraz
edilebilir.
İtirazda süre, kararın ilgiliye tebliği
tarihinden itibaren yedi gündür. Süresi içinde itiraz edilmeyen disiplin
cezaları kesinleşir.
İtiraz mercileri, itiraz dilekçesi ile karar
ve eklerinin kendilerine intikalinden itibaren otuz gün içinde kararlarını
vermek zorundadır.
İtirazın kabulü hâlinde, disiplin amirleri
kararı gözden geçirerek verilen cezayı hafifletebilir veya tamamen
kaldırabilirler.
Disiplin cezalarına karşı idari yargı yoluna
başvurulabilir.”
21. 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Personel Rejiminin Düzenlenmesi ve 233 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamenin Bazı Maddelerinin Yürürlükten Kaldırılmasına Dair Kanun Hükmünde
Kararname’nin 19. maddesi şöyledir:
“Sözleşmeli personelin, teşebbüs veya bağlı
ortaklığın hizmetlerini aksatacak şekilde kasıtlı olarak birlikte çekilmeleri
veya görevlerine gelmemeleri veya göreve gelip de hizmetlerin yavaşlatılması
veya aksatılması sonucunu doğuracak eylem ve hareketlerde bulunmaları, toplu
olarak söz veya yazı ile müracaat ve şikâyetleri yasaktır.”
22. 9/2/1993 tarihli TCDD Personel Yönetmeliği’nin (Yönetmelik)
26. maddesi şöyledir:
“Birden fazla personelin toplu olarak aynı
konuda söz ve yazı ile müracaatları ve şikâyetleri yasaktır. Kuruluş
personelinin, hizmetlerini aksatacak şekilde memurluktan kasıtlı olarak
birlikte çekilmeleri veya görevlerine gelmemeleri veya görevlerine gelip de
Kuruluş hizmetlerinin yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu doğuracak eylem
ve hareketlerde bulunmaları yasaktır.”
23. Yönetmelik’in 100. maddesinin (5) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Aşağıda yazılı fiil ve hallerde aylıktan
kesme cezası verilir.
…
5) Kanun, tüzük, yönetmelik, karar, talimat ve
emirlerde yazılı olan görevleri haklı veya zorlayıcı bir sebep olmaksızın
yerine getirmemek veya eksik olarak yerine getirmek veya mevzuatın
uygulanmasını zorunlu kıldığı hususları yapmamak veya yasakladığı işleri
yapmak, Bu yüzden Kuruluş zararı meydana gelmişse bir
üst derece ceza verilir.”
24. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 22/5/2013 tarihli
ve E.2009/63, K.2013/1998 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“…
Uyuşmazlıkta, davacının, üyesi bulunduğu
sendikanın yetkili kurullarınca alınan karara uyarak 11/12/2003 tarihinde 1 gün
göreve gelmeme eyleminin 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125/C-b maddesi
kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin tespiti önem taşımaktadır.
2709
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrasında;
“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar
kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa
Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170
S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda
farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmü yer almıştır.
Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü”nün
düzenlendiği 11. maddesinde; herkesin asayişi bozmayan toplantılar yapmak,
dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar
kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahip olduğu, bu hakların
kullanılmasının, demokratik toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak,
ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç
işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlandırılabileceği,
bu maddenin, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları
veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar
konmasına engel olmadığı kuralına yer verilmiştir.
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi 15/09/2009 tarihli, Kaya ve Seyhan - Türkiye kararında
(application no. 30946/04);
Eğitim-Sen üyesi öğretmenlere, 11/12/2003 tarihinde KESK’in
çağrısına uyarak, parlamentoda tartışılmakta olan kamu yönetimi kanun
tasarısını protesto etmek üzere düzenlenen bir günlük ulusal eyleme katılmaları
nedeniyle 11/12/2003 tarihinde göreve gelmedikleri için uyarma cezası
verilmesinin, her ne kadar bu ceza çok küçük olsa da, sendika üyelerinin
çıkarlarını korumak için meşru grev ya da eylem günlerine katılmaktan
vazgeçirecek bir nitelik taşıdığı, öğretmenlere verilen disiplin cezasının
“acil bir sosyal ihtiyaca” tekâbül etmediği ve bu
nedenle “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı sonucuna varmış, bunun
sonucu olarak, bu davada, başvuranların AİHS’in 11.
maddesi anlamında gösteri yapma özgürlüğünü etkili bir şekilde kullanma
haklarının orantısız olarak çiğnendiği gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin 11. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu
durumda, davacının, sendikal faaliyet gereği, 11/12/2003 tarihinde göreve
gelmeme eyleminin özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek fiili
kapsamında değerlendirilemeyeceği ve sendikal faaliyet kapsamında bir gün
göreve gelmemek fiilinin mazeret olarak kabulü gerektiğinden, disiplin suçu
teşkil etmeyen eylem nedeniyle davacıya 657 sayılı Kanun’un 125/C-b maddesi
uyarınca aylıktan kesme cezası verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka
uyarlık bulunmamıştır.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 17/9/2013 tarihli ve 2013/7197 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
26. Başvurucular, üyesi oldukları Sendikanın tüm ülke çapında
yaptığı göreve gelmeme çağrısına katıldıklarını ancak TCDD Personel
Yönetmeliği’nin 26. maddesine aykırı olarak göreve gelmedikleri gerekçesiyle
haklarında kınama cezası verilmesinin; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
(Sözleşme) 11. maddesine, Danıştayın ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin (AİHM) yerleşik içtihatlarına aykırı olduğunu iddia
etmişlerdir. Başvurucular, sendikal faaliyetleri nedeniyle cezalandırılmalarının
toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin anayasal haklarını ihlal ettiğini
ileri sürmüşler ve haklarında verilen disiplin cezalarının iptali talebinde
bulunmuşlardır.
27. Başvurucular, iç hukuk ve uluslararası hukukta tanınan
haklara dayanarak demokratik tepkilerini göstermek amacıyla söz konusu
etkinliğe katıldıklarını, kamu görevlilerinin toplu eylem hakkının Sözleşme,
Anayasa ve mahkeme kararları ile kesin biçimde tanındığını belirtmişlerdir.
Başvurucular ayrıca, Anayasa’nın 2. maddesinde devletin sosyal bir hukuk
devleti olduğunun, 90. maddesinde de usulüne uygun yürürlüğe konulmuş
uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğunun vurgulandığına işaret
etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Başvurucular, Sözleşme’nin
11. maddesi ile Anayasa’nın 90. maddesi ve toplantı ve örgütlenme
özgürlüğüne ilişkin anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
29. Bakanlık
görüşünde, başvurucuların dile getirdiği şikâyetlerin Anayasa’nın 51. maddesi
ile Sözleşme’nin 11. maddesinde tanımlanan, toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne
ilişkin olduğu belirtilmiştir.
30. Başvurucuların şikâyet ettiği koşullar ve şikâyetlerini
dile getirme biçimleri dikkate alınarak şikâyetlerin, Anayasa’nın 51. maddesi
bağlamında incelenmesi gerekmektedir.
31. Başvurucuların, sendikal faaliyete katıldıkları
gerekçesiyle cezalandırılmaları nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Başvurucular; AİHM’in, Danıştayın ve derece mahkemelerinin, benzer davalardaki
sendika kararı ile yapılan iş bırakma eyleminin sendikal faaliyet olarak kabul
edilmesi gerektiği yönündeki içtihatlarını hatırlatmışlardır. Başvurucular, söz
konusu mahkeme içtihatları karşısında sendikal faaliyet çerçevesinde iş bırakma
eylemine disiplin cezası uygulanmasının örgütlenme özgürlüğüne aykırı olduğunu
belirtmişlerdir.
33. Bakanlık görüşünde, AİHM’in
içtihatları hatırlatılarak başvuruya konu sendika hakkına yönelik müdahalenin
varlığı hâlinde bu müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekli olup
olmadığı ve “sınırlama amacı ile aracı
arasında makul bir dengenin bulunup bulunmadığı” yönünde bir
değerlendirme yapılması gerektiği belirtilmiştir.
34. Başvurudakine benzer olaylarda uygulanacak ilkeler,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında ortaya konulmuş (Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/214)
ve söz konusu ilkeler daha sonra istikrarlı olarak devam ettirilmiştir (Hasan Çakar, B. No: 2013/8758, 6/1/2015; Elif Kızıl, B. No: 2013/8812, 6/1/2015; Semihat Karakaya, B. No: 2014/941, 6/1/2015; Dilek Kaya Çakır, B. No: 2014/1949,
6/1/2015).
35. Anayasa Mahkemesinin görevi, iç hukuktaki bir kural veya
önlemin kamu gücünü kullanan organlarca yorumlanışını, Anayasa’nın amacı ve
konusu ile bağdaşır olup olmadığı yönünden ele almaktır. Bu sebeple de Anayasa
Mahkemesi, mahkemelerin veya kamu gücünü kullanan diğer organların kurallara
ilişkin yorumunu dikkate almakla birlikte anayasal hakların etkili ve gerçek
bir korunmasının sağlanmasını amaçlamakta ve kendisine gelen şikâyetleri
incelerken başvuruya özgü koşulları göz önünde bulundurmaktadır (Yücel Yaşar, B. No: 2013/7199, 25/3/2015,
§ 33).
36. Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini
korumak için kendilerini temsil eden kolektif bir oluşum meydana getirerek bir
araya gelme özgürlüğünü ifade etmektedir. “Örgütlenme”
kavramının, Anayasa çerçevesinde özerk bir anlamı vardır ve bireylerin devamlı
olarak ve eş güdüm içerisinde yürüttükleri faaliyetlerin hukukumuzda örgütlenme
olarak tanınmaması Anayasa hükümleri kapsamında örgütlenme özgürlüğünün zorunlu
olarak gündeme gelmeyeceği anlamına gelmez (Tayfun
Cengiz, § 30).
37. Demokrasilerde, vatandaşların bir araya gelerek ortak
amaçları izleyebileceği örgütlerin varlığı, sağlıklı bir toplumun önemli bir
bileşenidir. Demokrasilerde bu tür “örgüt”ler, devlet tarafından saygı
gösterilmesi ve korunması gereken temel haklara sahiptir. İstihdam alanında
kendi üyelerinin menfaatlerinin korunmasını amaçlayan örgütler olan sendikalar,
bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kolektif oluşumlar meydana
getirerek bir araya gelebilme özgürlüğü olan örgütlenme özgürlüğünün önemli bir
parçasıdır (Tayfun Cengiz, § 31).
38. Örgütlenme özgürlüğü, bireylere topluluk hâlinde siyasal,
kültürel, sosyal ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika
hakkı da çalışanların, bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya
gelerek örgütlenebilme serbestisini gerektirmekte ve bu niteliğiyle bağımsız
bir hak değil, örgütlenme özgürlüğünün bir şekli veya özel bir yönü olarak
görülmektedir (Belçika Ulusal Polis
Sendikası/Belçika, B.
No: 4464/70, 27/10/1975 § 38).
39. Sendika hakkı ve sendikal faaliyetler Anayasa’nın “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler”
bölümünde, 51 ila 54. maddelerinde düzenlenmiştir. Sendika kurma veya
sendikalara üye olma özgürlüğü hakkı ise Anayasa’nın 51. maddesinde yer
almaktadır.
40. Anayasa’nın 51. maddesi şöyledir:
“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma
ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek
için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara
serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse
bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla
sınırlanabilir.
Sendika kurma hakkının kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.
…
İşçi niteliği taşımayan kamu görevlilerinin bu
alandaki haklarının kapsam, istisna ve sınırları gördükleri hizmetin niteliğine
uygun olarak kanunla düzenlenir.
Sendika ve üst kuruluşlarının tüzükleri,
yönetim ve işleyişleri, Cumhuriyetin temel niteliklerine ve demokrasi
esaslarına aykırı olamaz.”
41. Anayasa’nın 51 ila 54. maddelerinde düzenlenen sendikal
hak ve özgürlükler, benzer güvenceler getiren başta Örgütlenme Özgürlüğü
Sözleşmesi ile Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi olmak üzere ilgili
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı ile
tamamlanmaktadır. Anayasa’nın 51 ila 54. maddelerinde düzenlenen sendikal hak
ve özgürlüklerin kapsamı yorumlanırken bu belgelerde yer alan ve ilgili
organlar tarafından yorumlanan güvencelerin de göz önünde bulundurulması
gerekir.
42. Anayasa’nın 51. maddesi, devlet için hem negatif hem de
pozitif yükümlülükler getirmektedir. Devletin, 51. madde çerçevesinde,
bireylerin ve sendikanın örgütlenme özgürlüğüne müdahale etmemeye yönelik
negatif yükümlülüğü, 51. maddenin iki ila altıncı fıkralarında yer alan
gerekçelerle müdahaleye izin veren koşullara tabi tutulmuştur. Öte yandan her
ne kadar sendika hakkının asıl amacı; “bireyi,
korunan hakkın kullanılmasında kamu makamlarının keyfî müdahalelerine karşı
korumak ise de bundan başka, korunan haklardan etkili bir şekilde yararlanmayı
güvence altına almaya yönelik pozitif yükümlülükler de olabilir.” (Wilson, Ulusal Gazeteciler Sendikası ve
diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 30668/96, 30671/96 ve 30678/96, 2/10/2002, § 41)
43. Aslında devletin pozitif ve negatif yükümlülükleri
arasında kesin ayrımlar yapmak her zaman olanaklı değildir. Buna karşın
devletin bu her iki yükümlülüğüne ilişkin olarak uygulanacak ölçütlerde de bir
değişiklik olmamaktadır. Devletin ister pozitif ister negatif yükümlülüğü söz
konusu olsun bireyin ve bir bütün olarak toplumun çatışan menfaatleri arasında
adil bir denge kurulması gerekmektedir (Sorensen ve Rasmussen/Danimarka, B. No: 52562/99 ve 52620/99, 11/1/2006 § 58). Anayasa Mahkemesi, bu adil
dengenin kurulup kurulmadığına karar verirken kamu gücünü kullanan organların
bu alanda belirli bir takdir yetkisine sahip olduğunu göz önünde
bulunduracaktır.
44. Sınırlanabilir bir hak olan sendika hakkı, Anayasa’da yer
alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir. Anayasa’nın 51. maddesinin
ikinci ve izleyen fıkralarında sendika hakkına yönelik sınırlama sebeplerine
yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüklere yönelik sınırlamaların da bir sınırının
olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple
sendika hakkına getirilen sınırlandırmaların denetiminin Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve Anayasa’nın 51. maddesi kapsamında
yapılması gerekmektedir (Tayfun Cengiz, §
38).
45. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında, başvuru konusu
olayda sendika hakkının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde
öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı, daha sonra da müdahalenin ihlal
oluşturup oluşturmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Mevcudiyeti
46. Başvurucuların, sendikal faaliyet kapsamında ülke çapında
yapılan bir eyleme katılmaları nedeniyle cezalandırılmaları ile başvurucuların
sendika haklarına yönelik bir müdahale yapılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
47. Sendika hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa’ya uygun
olabilmesi için 51. maddenin iki ila altıncı fıkralarında belirtilen haklı
sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanması ve Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olması gerekir. Bu nedenle müdahalenin, Anayasa’nın
13. maddesinde öngörülen; öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde
belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
48. Yapılan değerlendirmeler neticesinde 657 sayılı Kanun’un
26. maddesi ile 125. maddesinin, 399 sayılı KHK’nın 19. maddesi ile birlikte
ele alınmak şartıyla Yönetmelik’in 26. maddesi ve 100. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
49. Sendika hakkına yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi
için bu müdahalenin Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık, genel
ahlak ile başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebebiyle yapılmış
olması gerekir.
50. Başvurucular hakkında, Yönetmelik’in 26. maddesine aykırı
olarak göreve gelmedikleri gerekçesiyle verilen disiplin cezalarının,
Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan “kamu düzeni”nin
sağlanması meşru amacını taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma
ve Ölçülülük
51. Sendika hakkı mutlak olmadığından bazı sınırlandırmalara
tabi tutulabilir. Anayasa’nın 51. maddesinin ikinci fıkrasında sendika hakkına
ilişkin olarak sayılan sınırlandırmalar (bkz. § 49), Anayasa’nın 13. maddesinin
güvencesinde olan hakkın özüne dokunmamalı, demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun ve ölçülü olmalıdır.
52. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde
sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde,
temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren
sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın, temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak
kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz,
her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte
kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel
hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel
olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir.
53. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın
yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik toplum
düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Bir başka deyişle, öze dokunan sınırlamalar, “demokratik
toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük”
ilkelerine evleviyetle aykırı olacağından, anayasa koyucu, temel hak
ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve
“ölçülülük” ilkeleri bakımından
ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir.
54. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden
gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin
gerekleri” kavramı, öncelikle sendika hakkı üzerindeki
sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmalarını
gerektirmektedir. 1982 Anayasası’nda belirtilen “demokratik toplumun gerekleri” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü
bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik
toplum” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile Sözleşme’nin bu ölçütün
kullanıldığı 9., 10. ve 11. maddeleri arasındaki paralelliği açıkça
yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve
açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararları için
bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976, § 49; Başkaya ve
Okçuoğlu/Türkiye, B. No: 23536/94, 24408/94, 8/7/1999, § 61).
55. Genel olarak örgütlenme özgürlüğü ve özel olarak da
sendika hakkı Anayasa’da benimsenen temel değerlerden biri olan siyasal
demokrasiyi somutlaştıran özgürlükler arasında yer alır ve demokratik toplumun
temel değerlerinden birini oluşturur. Demokrasinin esasını, meselelerin halka
açık olarak tartışılması ve çözümlenmesi yeteneği oluşturur. Anayasa Mahkemesi
daha önceki kararlarında demokrasinin temellerinin çoğulculuk, hoşgörü ve açık
fikirlilik olduğunu vurgulamıştır (Ebru
Aslan, B. No: 2013/8464, 30/12/2014, § 51).
56. Buna göre sendika hakkını kullanan bireyler; çoğulculuk,
hoşgörü ve açık fikirlilik gibi demokratik toplumun temel ilkelerinin
korumasından yararlanırlar. Başka bir deyişle şiddete teşvik etme veya
demokratik ilkelerin reddi söz konusu olmadığı sürece, sendika hakkı
çerçevesinde dile getirilen bazı görüşler veya bunların dile getirilme biçimi
yetkili makamların gözünde kabul edilemez olsa dahi ifade, örgütlenme ve
sendikal özgürlükleri ortadan kaldırmaya yönelik tedbirler demokrasiye hizmet
edemez hatta demokrasiyi tehlikeye düşürür. Hukukun üstünlüğüne dayanan
demokratik bir toplumda, farklı düşüncelerin sendikal özgürlükler veya başka
yollarla dile getirilmesine imkân tanınmalıdır (Tayfun Cengiz, § 52).
57. “Demokratik toplum
düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir toplumsal
ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre
sınırlayıcı tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da
başvurulabilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bu konudaki AİHM kararı
için bkz. Handyside/Birleşik Krallık, § 48).
58. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada
devreye girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum
düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleri iki ayrı kriter olarak düzenlenmiş
olmakla birlikte bu iki kriter arasında sıkı bir ilişki vardır. Temel hak ve
özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın, demokratik toplum düzeni için
gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmekle
birlikte, temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama
niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81,
K.T. 18/10/2007).
59. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Bekir Coşkun, B. No: 2014/12151, 4/6/2015,
§ 54).
60. Belirtilen nitelikleri gereği, Anayasanın 13. maddesinde
yer alan ve aralarında sıkı bir ilişki bulunan “temel hak ve hürriyetlerin özü”, “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” kavramları, bir bütünün
parçaları olup “demokratik bir hukuk devleti”nin
özgürlükler rejiminde gözetilmesi gereken temel ölçütlerini oluşturmaktadır.
61. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye ilişkin derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin, sendika hakkını kısıtlama bakımından “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve
“ölçülülük” ilkelerine uygun
olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (Bekir Coşkun, § 56).
62. Dolayısıyla öncelikle başvurucuların sendikal
faaliyetleri çerçevesinde iş bırakmak şeklindeki eylemlerine verilen disiplin
cezaları ile sendika haklarına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninde
gerekli bir müdahale olup olmadığı incelenmeli, müdahalenin gerekli olduğunun
tespiti hâlinde, müdahale edilen sendika hakları ile disiplin cezaları
sonuncunda ulaşılmak istenen kamu yararı arasındaki dengenin ölçülü olup
olmadığı değerlendirilmelidir.
63. Dava konusu disiplin cezalarının, olayların tamamı
ışığında incelenmesi gerekir. Olay tarihinde Birleşik Taşımacılık Çalışanları
Sendikasının bağlı olduğu KESK’in kararı ile görevlerinden
uzaklaştırılan on altı TCDD personelinin görevlerine iade edilmelerini sağlamak
amacıyla tüm ülke çapında 16/12/2009 tarihinde bir günlük iş bırakma eylemi
yapılmasına karar verilmiştir. Her ne kadar adı geçen Sendika, söz konusu
eylemi “uyarı grevi” olarak
isimlendirmişse de bu eylem, Anayasa’nın “Grev
hakkı ve lokavt” kenar başlıklı 54. maddesinde yer alan ve toplu iş
sözleşmesinin yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde işçilerin sahip
olduğu grev hakkı ile bir ilgisi olmayan, sendika üyesi kamu görevlilerinin
toplumsal meselelerde seslerini duyurmayı hedefleyen bir sendikal faaliyettir.
64. Pek çok iş koluna ilişkin olarak gerek idarenin olağan
uygulamasında gerekse de idari yargının yerleşmiş içtihatlarında, başvuru
konusu olayda olduğu gibi sendikal faaliyet çerçevesinde işe gelinmemesi
hâlinde kişinin mazeret iznini kullandığı kabul edilmekte ve disiplin
soruşturması açılmamaktadır. Ne var ki sendika üyelerinin sendikal faaliyet
kapsamında iş bırakmaları hâlinde mazeret izinli sayılacakları yönündeki
yerleşik hâle gelen idari yargı içtihatlarına rağmen idarenin ve yargının bir
bütün olarak yeknesak hareket etmesini sağlayacak mevzuat düzenlemeleri
bulunmamaktadır. Bu sebeple mevcut başvurudaki gibi durumlarda sendika hakkını
kullanan kişilerin, disiplin soruşturması tehdidi altında kaldıklarını
belirtmek gerekir (Tayfun Cengiz,
§ 59).
65. Başvuru konusu olayda, KESK tarafından 12/12/2009
tarihinde bir günlük iş bırakma eylemi yapılması kararı alınmış, bu karar tüm
ülkede duyurulmuştur. Eylem, 16/12/2009 tarihinde yapılmış ve alınan karar
gereği bir gün sürmüştür. Söz konusu eylemin yapılmasına yetkili merciler
tarafından özel olarak itiraz edilmediği belirlenmiştir. Eylem tarihinden dört
gün önce eylem kararı duyurulmasına rağmen idare tarafından eylem günü
oluşabilecek aksaklıkları gidermeye yönelik herhangi bir önlem alındığı tespit
edilememiş ancak eylemin başlamasından sonra tren garlarında ve istasyonlarda
bekleyen yolcuların idare tarafından temin edilen otobüslerle varış yerlerine
ulaştırıldığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince bu hususlara ilişkin bir
değerlendirme yapılmamış, yalnızca iş bırakma eylemi nedeniyle mevzuat
hükümlerine aykırı hareket edilerek demiryolu ulaşım hizmetlerinin aksadığına
ve kişilerin seyahat özgürlüğünün engellendiğine yönelik sınırlı bir inceleme
ile karar verilmiştir.
66. Devlet memurlarının sendika hakkından bütünüyle mahrum
bırakılamayacaklarını belirtmek gerekir. Bir sendikal eylemin tümüyle
yasaklanması veya gerçekleştirilmesinin ağır koşullara bağlanması, hakkın özüne
zarar vermesi muhtemel olmakla birlikte mevcut başvurudaki gibi sendika
üyelerinin iş bırakma türü eylemlere katılmasına ilişkin yasal düzenlemeler ve
bunlara bağlı olarak genel düzenleyici işlemler yapmak, yasama ve yürütme organlarının
takdirindedir (Tayfun Cengiz, §
60). Dolayısıyla demokratik bir toplumda gerekliliği tartışılmaz olan
durumlarda ordu, emniyet veya diğer bazı sektörlerde sendikal faaliyetlere
sınırlamalar getirilmesi mümkündür (Tayfun
Cengiz, § 61).
67. Anayasa’da düzenlenen sendikal hak ve özgürlüklerin
kapsamı yorumlanırken başta Örgütlenme Özgürlüğü Sözleşmesi ile Örgütlenme ve
Toplu Pazarlık Hakkı Sözleşmesi olmak üzere ilgili ILO Sözleşmeleri ve Avrupa
Sosyal Şartı dikkate alınmaktadır. AİHM de sendikal haklara ilişkin verdiği
kararlarda, Avrupa Sosyal Şartı ve ILO Sözleşmeleri ile tavsiye kararlarına
atıf yapmaktadır. ILO’nun 87, 98 ve 151 numaralı Sözleşmeleri, özellikle kamu
sektöründe çalışan personelin sendikal haklarını korumayı amaçlamakta ise de
ILO bazı durumlarda belli iş kollarındaki çalışanların bu haklarının
sınırlandırılmasını meşru görebilmektedir. Örneğin güvenlik güçleri, itfaiye
çalışanları, ulaşım hizmetlerinde çalışan bazı görevliler, olağanüstü hâl devam
ettiği sürece olağanüstü hâl durumlarında görev yapan çalışanlar bu iş kolları
kapsamında değerlendirilmektedir.
68. AİHM’e göre de sendika hakkının kullanımı
bazı koşullara bağlı olabilir ve söz konusu hakka yönelik birtakım kısıtlamalar
getirilebilir. Devlet memurlarına yönelik olarak getirilen bu koşullar ve
kısıtlamaların tek başına sendikal özgürlük ilkesini ihlal ettiğinden söz
edilemez. Her ne kadar AİHM, genel olarak tüm kamu görevlilerine yönelik
kısıtlamaların sendika hakkının ihlali niteliğinde olabileceğini vurgulasa da bazı
alanlarda görev yapan memurlara yönelik getirilebilecek kısıtlamaların,
gerekliliği ortaya konulduğu müddetçe devletin takdir aralığı içinde
değerlendirilebileceğini belirtmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Enerji Yapı-Yol Sen/Türkiye, B. No:
68959/01, 21/4/2009).
69. Başvuru konusu olayda, Sendika üyesi olan başvurucular,
TCDD Genel Müdürlüğüne bağlı 6. Bölge Müdürlüğü Urfa İli Akçakale İstasyon
Şefliğinde 399 sayılı KHK ve buna bağlı Yönetmelik hükümlerine tabi tren teşkil
memuru olarak çalışmaktadırlar. Tren teşkil memuru, diğer adıyla makasçı;
istasyonlardaki manevra işlemlerini yapmak ve istasyonlara gelen trenlere
sinyal vererek yola alınmasını sağlamak, işle ilgili emniyet tedbirleri almak,
tren dizisi teşkil etmek ve trenin istasyona giriş ve çıkışını sağlamakla
görevlidir. Başvurucuların, toplum yaşantısının vazgeçilmez bir parçası olan
ulaşım ve ulaştırma sistemindeki rolü göz önünde bulundurulduğunda sendika
hakkı kapsamında bu görevlilere yönelik birtakım kısıtlamalar getirilmesi mümkündür.
70. Ancak ulaşım alanında bu tür önemli görevlerde bulunan
kişilerin sendika haklarına yönelik getirilecek kısıtlamaların yasal
düzenlemelerle belirli ilkelere bağlanması gerekir. 399 sayılı KHK’nın 19.
maddesi ile Yönetmelik’in 26. maddesinde personelin, işletmenin hizmetlerini
aksatacak şekilde görevlerine gelmemeleri veya görevlerine gelip de hizmetlerin
yavaşlatılması veya aksatılması sonucunu doğuracak eylemlerde bulunmaları
yasaklanmıştır. Anılan hükümlerin, görev alanlarına ilişkin herhangi bir ayrım
yapılmaksızın tüm TCDD personelini kapsadığı ve bu hükümlerde hakkın
kullanımına yönelik ilkelerin belirlenmediği görülmektedir.
71. Başvurucuların eylem yaptıkları 16/12/2009 tarihinden
dört gün önce, 12/12/2009 tarihinde KESK Yönetim Kurulunca eylem kararı
alındığı ve eylem günü tüm ülkede duyurulduğu hâlde idare tarafından herhangi
bir önlem alınmamıştır. İş bırakma eylemi nedeniyle bazı tren seferleri aksamış
ve yolcuların mağduriyetine yol açılmışsa da eylemin başlamasından sonra tren garlarında
ve istasyonlarda bekleyen yolcular idare tarafından temin edilen otobüslerle
varış yerlerine ulaştırılmıştır. Dolayısıyla başvurucuların katıldığı eylem
nedeniyle yaşanan mağduriyetin idare tarafından telafi edildiği ve
başvurucuların sendika haklarına göre daha ağır basan bir mağduriyetin
yaşanmadığı belirlenmiştir. Eylem kararının bir gün için alındığı ve eylemin
uzun süre işin aksamasına yol açmadığı göz önünde bulundurulduğunda idare
tarafından, önceden ilan edilen bir günlük eylem nedeniyle ortaya çıkan
mağduriyetlerin telafi edilmesinin, idareye katlanılması mümkün olmayan ve
orantısız bir yükümlülük getirdiği de söylenemez.
72. Öte yandan bir günlük iş bırakma eylemi şeklinde
gerçekleştirilen sendikal faaliyetin amacının, oluşturulacak toplumsal bir
rahatsızlık ile idare nezdinde farkındalık yaratmak olduğu dolayısıyla
toplumsal işleyişi önemli ölçüde bozmadığı takdirde birtakım rahatsızlıklara
katlanmak gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu itibarla, iş bırakma
eylemi başladıktan sonra ortaya çıkan aksaklıkların giderildiği ve toplumsal
açıdan telafi edilemeyecek zararların da doğmadığı somut olayda, başvuruculara
verilen kınama cezalarının demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı
sonucuna varılmıştır.
73. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 51.
maddesinde güvence altına alınan sendika haklarının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
74. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş
ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde
karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
75. Başvurucular hakkında verilen kınama cezalarının sendika
hakkını ihlal ettiği gözetilerek başvurucular hakkında tesis edilen disiplin
cezası işlemlerinin iptali istemine ilişkin davalarda yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar görülmüştür. Sendika hakkına ilişkin ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın
ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
76. Başvuruda Anayasa’nın 51. maddesinin ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır. Başvurucular, avukatlık ücretlerini ve ödenen harç ile
yapılan diğer masrafların ödenmesini de talep etmişlerdir.
77. Başvurucular hakkında tesis edilen disiplin cezası
işlemlerinin iptali istemine ilişkin davalarda yeniden yargılama yapılmasına
karar verildiğinden ve başvurucuların derece mahkemelerinde yaptıkları muhakeme
giderleri ile avukatlık ücretinden ibaret maddi zararlarını yeniden yargılama
sırasında isteyebileceklerinden maddi tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
78. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki
belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinin ise
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların;
1. Sendika
haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Yapılan müdahale nedeniyle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence
altına alınan sendika haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Tespit edilen ihlal yönünden,
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama
yapılmak üzere kararın Şanlıurfa İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
C. Başvurucuların tazminata ilişkin
taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından ayrı ayrı
yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI
ÖDENMESİNE ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinin ise BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
8/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.