TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
YÜKSEL KESKİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7025)
Karar Tarihi:8/9/2015
R.G. Tarih- Sayı: 27/10/2015-29515
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör Yrd.
Yusuf Enes KAYA
Başvurucu
Yüksel KESKİN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklu olarak geçirilen sürenin kanunda öngörülen azami süreyi aştığı, hukuka aykırı bir şekilde mahkûmiyet hükmü verildiği gerekçesiyle anayasal hakların ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/9/2013 tarihinde Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvuruda, Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/12/2013 kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/1/2008 tarihli ve E.2008/3 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
6. Başvurucu hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 18/4/2008 tarihli ve E.2008/264 sayılı, 19/3/2008 tarihli ve E.2008/5442 sayılı iddianameleri ile suç işlemek amacıyla örgüt kurma, sayı ve nitelik bakımından vahim olan silah veya mermilerin satın alınması, taşınması, bulundurulması, tasarlayarak öldürmeye teşebbüs, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurmak veya el değiştirmek; yaralama, korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda patlayıcı madde kullanma suçlarından kamu davası açılmıştır.
7. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/5/2012 tarihli ve E.2008/129, K.2012/70 sayılı kararıyla, başvurucunun atılı suçlardan hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
8. Anılan kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 14/4/2014 tarihli ve E.2014/1340, K.2014/2410 sayılı ilamıyla başvurucu yönünden yasal süresinde olmayan temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
9. Başvurucu, 4/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
10. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
11. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 8/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 4/9/2013 tarihli ve 2013/7025 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
13. Başvurucu, tutuklu kaldığı sürenin beş yılı aştığını, somut delil olmamasına rağmen adam öldürme suçuna azmettirme suçundan mahkûm olduğunu, olayda ölen ve öldürülen şahıslarla ilgili hiçbir husumeti ve çıkara dayalı ilişkisi olmadığını, davada yer alan kişilerin, kendisi için örgüt lideri ve birlikte hareket ettiklerini söylememesine rağmen örgüt yöneticiliği suçundan mahkûm edildiğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi zararlarının giderilmesini ve tahliye edilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
14. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Bu kapsamda başvurucunun, tutuklu kaldığı sürenin beş yılı aştığı şeklindeki şikâyetinin Anayasanın 19. maddesinde yer alan özgürlük ve güvenlik hakkı kapsamında; somut delil olmamasına rağmen adam öldürme suçuna azmettirme suçundan mahkûm olduğu, olayda ölen ve öldürülen şahıslarla ilgili hiçbir husumeti ve çıkara dayalı ilişkisi olmadığı, davada yer alan kişilerin kendisi için örgüt lideri veya birlikte hareket ettiklerini söylememesine rağmen örgüt yöneticiliği suçundan mahkûm edildiği şeklindeki şikâyetlerinin ise Anayasanın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
1. Özgürlük ve Güvenlik Hakkının İhlal Edildiği İddiası
15. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler.
16. Bu hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkeme’nin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
17. Kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla da tutukluluk hâli sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hâli sona ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 33).
18. Somut olayda başvurucu, 15/1/2008 tarihinde Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmış, ilk derece mahkemesinin en son mahkûmiyet kararını verdiği 23/5/2012 tarihinde tutukluluk hâli bu anlamda sona ermiştir.
19. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun tutukluluğa ilişkin şikâyetlerine konu olan kararların tamamının Anayasa Mahkemesinin yetkisinin başladığı tarihten önce kesinleştiği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
20. Başvurucu somut delil olmamasına rağmen adam öldürme suçuna azmettirme suçundan mahkûm olduğu, olayda ölen ve öldürülen şahıslarla ilgili hiçbir husumeti ve çıkara dayalı ilişkisi olmadığı, davada yer alan kişilerin kendisi için örgüt lideri ifadesini veya birlikte hareket ettiklerine dair herhangi bir ifade kullanmamış olmasına rağmen örgüt yöneticiliği suçundan mahkûm edildiği gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
22. Anılan hükümler uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt,B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
23. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
24. Başvuru yollarının tüketilmesi ilkesi, hukuk sisteminde öngörülen usul kurallarına riayet edilmesini gerektirir. Zira, başvuru yollarının tüketilmesi için usule ilişkin koşullara ve sürelere uymak gerekir. Başvurucunun hukuk yollarını tüketmeye çalıştığı ancak kendi ihmali nedeniyle usul gerekliliklerini yerine getiremediği hâllerde başvuru, hukuk yolları tüketilmediği için reddedilir(Deniz Baykal, B. No: 2013/7521, 4/12/2013, § 25)
25. Başvurucunun Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/5/2012 tarihli kararıyla üzerine atılı suçlardan hapis ve adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, temyize tabi olan bu kararın temyiz sonucu beklenmeden 4/9/2013 tarihinde başvurucu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Bireysel başvuru dosyası Anayasa Mahkemesinde derdest iken Yargıtay 1. Ceza Dairesi 14/4/2014 tarihli ve E.2014/1340, K.2014/2410 sayılı ilamıyla yasal süresinde olmayan temyiz talebinin reddine karar vermiştir.
26. Başvurucunun, başvuru yaptığı tarih itibarıyla başvuru yollarını tüketmeden başvuruda bulunduğu anlaşılmakta ise de bireysel başvuru sürecinde başvurucu hakkında verilen hüküm, Yargıtay tarafından 14/4/2014 tarihinde verilen temyiz talebinin reddi kararıyla kesinleşmiştir. Dolayısıyla somut olayda başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği düşünülebilir (Abdullah Akyüz, B.No: 2013/9352, 2/7/2015, § 31). Ancak başvurucunun temyiz talebinin, süresinde yapılmadığı gerekçesiyle reddedildiği dikkate alındığında başvurucunun, başvuru yollarını usulüne uygun bir şekilde tüketmediği anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle, kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı usulüne uygun tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin "zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin “ başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
8/9/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.