TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ADSAY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7288)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Zehra Ayla PERKTAŞ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ahmet ADSAY
|
|
|
2. Seydoş AKTAY
|
|
|
3. Hasan ABIK
|
|
|
4. Doğan AKTAY
|
|
|
5. Ali ABUL
|
|
|
6. Mehmet EZİN
|
|
|
7. Mehmet ÇEN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Ali AYDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 25/4/2000
tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinde aleyhlerine açılan kadastro tespitine
itiraz davasında yargılamanın halen devam ettiğini belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, tazminat talep
etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 27/9/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 15/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Birinci Bölümün 4/12/2013
tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 6/1/2014
tarihli görüş yazısı başvuruculara tebliğ edilmiş olup, başvurucular vekili
tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı 30/1/2014 tarihli beyan dilekçesi
ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili Derik ilçesi Zeytinpınar
mahallesi 496 ada, 33, 62, 65, 116, 174, 175, 183, 188, 189, 221 ve 222 parsel
numaralı taşınmazlar 1999 yılında yapılan kadastro çalışması sonunda
başvurucular ve murisleri adlarına tespit edilmiştir.
8. Z.A. ve arkadaşları, anılan taşınmazların kendilerine ait
olduğu iddiasıyla başvurucular ve murisleri aleyhine, 25/4/2000 tarihinde Derik
Kadastro Mahkemesinde kadastro tespitine itiraz davası açmışlardır.
9. Mahkemece, 25/1/2008 tarih ve E.2000/79, K.2008/1 sayılı
kararla; davacının Kadastro Kanunu'nun 36. maddesine göre keşif giderlerini
süresi içinde yatırmadığı, dolayısıyla keşif deliline dayanmaktan vazgeçtiği,
mevcut delillere göre de davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle
davanın reddine, taşınmazların başvurucular ve murisleri adlarına tapuya
tescillerine karar verilmiştir.
10. Davacılar tarafından temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk
Dairesinin 22/5/2009 tarih ve E.2008/4808, K.2009/1926 sayılı ilamıyla
davacılara keşif giderlerini yatırması için verilen sürenin Kadastro Kanunu'nun
36. maddesine uygun olarak verilmediği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar
verilmiştir.
11. Mahkemece bozma kararına uyularak yargılamaya Derik
Kadastro Mahkemesinin E.2010/1 sayılı dava dosyasında devam edilmektedir.
B. İlgili
Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
13. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev”
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
14. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri”
kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için
tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden
dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve
ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 8/9/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 27/9/2013 tarih ve 2013/7288 numaralı başvuruları incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
20. Başvurucular, 1999 yılında yapılan kadastro çalışmaları
sonunda adlarına tespit edilen taşınmazların kadastro tespitlerinin iptali
amacıyla 25/4/2000 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinde aleyhlerine kadastro
tespitine itiraz davası açıldığını, yargılamaya halen devam edildiğini,
taşınmazı 13 yıldan fazla süredir kullanamadıklarını, yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
21. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucu Seydoş Aktay’ın 4/7/2013 tarihinde yargılamaya katıldığı
anlaşıldığından, anılan başvurucunun ihlal iddiaları ayrı bir başlık altında
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucu Seydoş
Aktay’ın İhlal İddialarına İlişkin Olarak
22. Başvurucu Seydoş Aktay,
25/4/2000 tarihinde Derik Kadastro Mahkemesinde aleyhinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
25. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
26. Somut başvurunun dayanaklarından birini oluşturan makul
sürede yargılanma hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesi de, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerekir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 39).
27. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi
gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama
süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
28. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
29. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek
suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu
saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
30. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
31. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda, taşınmazın kadastro tespitine itiraz davası bulunmakta olup, bu
sorunun çözümüne yönelik olarak 3402 ve 6100 sayılı Kanunlarda yer verilen usul
hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
32. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih başvurucu açısından
4/7/2013 tarihidir. Zira, her ne kadar başvuru konusu yargılama 25/4/2000
tarihinde başlamışsa da başvurucu, dahili davalılardan taşınmaz satın aldığını
ileri sürerek 4/7/2013 tarihinden sonra davaya müdahil olmuştur. Dolayısıyla
başvurucu açısından yargılamanın başladığı tarih 4/7/2013 olarak kabul
edilmiştir.
33. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
34. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusu, Derik ilçesindeki taşınmazların kadastro tespitine itiraz
ve taşınmazların tapuya tescili istemine ilişkindir.
35. Mardin ili Derik ilçesinde yapılan kadastro çalışmaları
sonunda başvurucuların bir kısmı ve murisleri adına tespit edilen taşınmazlara
yönelik olarak, 25/4/2000 tarihinde Derik kadastro Mahkemesinde tespite itiraz
davası açılmıştır.
36. Mahkemece, 25/1/2008 tarihinde davanın reddine,
taşınmazların bir kısım başvurucular ve murisleri adlarına tapuya tesciline
karar verilmiştir.
37. Temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince hüküm
bozulmuş, Mahkemece bozma kararına uyularak yargılamaya devam edilmiştir.
38. Başvurucu Seydoş Aktay’ın,
dahili davalılardan taşınmaz satın aldığını ileri sürerek 4/7/2013 tarihinden
sonra davaya katıldığı anlaşılmıştır.
39. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
40. Somut olayda, başvuruya
kadastro tespitine itiraz davasına başvurucu Seydoş
Aktay 4/7/2013 tarihinden sonra müdahil olmuştur. Bu tarihten itibaren anılan
başvurucu açısından yargılamanın 1 yıl 2 ayı aşkın bir süredir devam ettiği
anlaşılmaktadır. Benzer yöndeki ihlal iddiaları Anayasa Mahkemesi tarafından
incelemeye tabi tutulmuş olup (B. No: 2012/367, 17/9/2013, §§ 15–29), somut
başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektiren bir durumun söz
konusu olmadığı, başvurucu açısından geçerli olan bir yıl iki aylık yargılama
süresinin somut davada makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın
yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiği iddiasının açıkça
dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır.
41. Açıklanan nedenlerle, başvurucu Seydoş
Aktay’ın makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının,
açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Diğer Başvurucuların İhlal İddialarına
İlişkin Olarak
42. Başvuru formu ve ekleri ile ilgili yargılama evrakının
tetkikinden, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
43. Başvurucular, 25/4/2000 tarihinde Derik Kadastro
Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasının makul sürede
tamamlanmayarak Anayasa’nın 35. ve 36. maddesinde tanımlanan mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
44. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak görüş sunulmasına gerek görülmediği belirtilerek,
mülkiyet hakkının ihlali iddialarının, başvurucuların ihtilaf konusu
taşınmazlar üzerinde henüz mülkiyet haklarının bulunmadığı dikkate alınarak
değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
45. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
46. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
47. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
48. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
49. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
50. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
51. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, taşınmaz hakkında Derik
Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasında, 3402 sayılı
Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
52. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
53. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
54. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
55. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
56. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
başvurucular Ahmet Adsay, Hasan Abık,
Mehmet Çen ve Doğan Aktay için 25/4/2000 tarihi,
başvurucular Ali Abul ve Mehmet Ezin için 12/12/2000
tarihidir. Zira Mardin ili Derik ilçesinde yapılan kadastro çalışmaları sonunda
başvurucular ve murisleri adına tespit edilen taşınmazlara yönelik olarak,
25/4/2000 tarihinde, başvurucular Ahmet Adsay, Hasan Abık, Mehmet Çen ve Doğan Aktay
aleyhine Derik Kadastro Mahkemesinde tespite itiraz davası açılmıştır. Diğer
başvurucular Ali Abul ve Mehmet Ezin ise, yargılama
sırasında 12/12/2000 tarihinde davaya dâhil edilmişlerdir.
57. Başvuruya konu dava, başvurucu Doğan Aktay’ın miras
bırakanından intikalle takip etmekte olduğu bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle
makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı,
mirasçının yargılamaya katıldığı an değil, somut olayda muris açısından
değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115,
5/12/2013, § 51).
58. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
59. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir.
Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında
da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin
bitiş anı başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
52).
60. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusu, Derik ilçesindeki taşınmazların kadastro tespitine itiraz
ve taşınmazların tapuya tescili istemine ilişkindir. Mahkemece taraf teşkilinin
sağlanmasından sonra tarafların delilleri toplanmış, eski tapu kayıtları
çıkarılmıştır.
61. Mahkemece mahalli bilirkişilerin tespitinden sonra
17/8/2007 tarihinde keşif yapılmasına, keşif masraflarının davacılardan alınmasına
karar verilmiştir. Keşif masraflarının yatırılmaması üzerine 9/11/2007
tarihinde yeniden keşif yapılmasına ve keşif masraflarının davacılardan
alınmasına karar verilmiş, keşif giderlerinin yatırılmaması nedeniyle 25/1/2008
tarihinde mevcut deliller doğrultusunda davanın reddine, taşınmazların
başvurucular ve murisleri adlarına tapuya tesciline karar verilmiştir.
62. Temyiz üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince hüküm
bozulmuş, Mahkemece bozma kararına uyularak taraf teşkili sağlanmış ve keşif yapılmasına
karar verilmiştir.
63. Keşif giderlerinin davacılar tarafından yatırılması
üzerine 14/3/2012 tarihli duruşmada keşif yapılmasına karar verilmiş, ancak
halen keşif yapılamadığı anlaşılmıştır. Yargılamaya Derik Kadastro Mahkemesinde
devam edilmektedir.
64. Yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle tensip zaptı kapsamında ikmaline başlanılması
gereken tapu kaydı, birleşik kroki, mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın
ilgili kurumlardan talep edilmeyerek, yargılama sırasında münferit celselerde
verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep
edildiği, Mahkemece birçok defa dosyanın incelemeye alındığı ve bu sebeple
duruşmaların ertelendiği, keşif ara kararlarının farklı gerekçelerle yerine
getirilmediği ve birçok defa keşiflerin ertelendiği anlaşılmaktadır.
65. 3402 sayılı Kanun’da yer
alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama
alanı bulacak olan ve medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu
alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede
çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır.
66. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca keşif
masraflarının ikmali, davaya dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve
davaya dâhil edilmeleri için taraflara süreler verildiği, birçok defa keşif ara
kararlarının hava şartları, bilirkişi temin edilememesi, keşif masrafının
yatırılmaması gibi nedenlerle yerine getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer
alan taraf sayısı da nazara alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın
bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır.
67. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından ve keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu ancak, yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
68. Özellikle somut yargılama açısından dava malzemesinin
taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı nazara alındığında,
yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme yükümlülüğünün daha
dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No: 2013/4687, 23/1/2014, §
47).
69. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda,
başvurucuların tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu
tespit edilememiştir.
70. Davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle
icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında
başvurucular Ahmet Adsay, Hasan Abık,
Mehmet Çen ve Doğan Aktay açısından on dört yılı
aşkın, başvurucular Ali Abul ve Mehmet Ezin açısından
ise yaklaşık on dört yıldır devam eden yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
72. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazdan yararlanamadıkları gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de
mahrum kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, makul sürede yargılanma hakkına
ilişkin olarak yukarıda yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet haklarının
ihlal edildiği yönündeki iddialarının ayrıca değerlendirilmesine gerek
görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
73. Başvurucular, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca
kullanamadıklarını ve gelirlerinden istifade edemediklerini belirterek, maruz
kaldıkları zarar karşılığı 500.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
74. Adalet Bakanlığı, başvurucuların tazminat taleplerine
ilişkin olarak görüş bildirmemiştir.
75. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
76. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
77. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin on
dört yıldır devam eden yargılama süresi nazara alındığında, başvurucuların
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, başvurucular Ahmet Adsay, Hasan Abık, Ali Abul, Mehmet Ezin ve Mehmet Çen’e
ayrı ayrı 14.950,00 TL, başvurucu Doğan Aktay’a yargılamayı miras bırakanından
intikalle takip ettiği nazara alınarak 1.500,00 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
78. Başvurucu Seydoş Aktay
tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, diğer
başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen
198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL
yargılama giderinin belirtilen başvuruculara müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
79. Başvuruya konu yargılamanın on dört yıldır devam ettiği
ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek,
anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka,
adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi
amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucu Seydoş Aktay’ın makul
sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Diğer Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular Ahmet Adsay, Hasan Abık, Ali Abul, Mehmet Ezin ve
Mehmet Çen’e ayrı ayrı 14.950,00 TL, başvurucu Doğan
Aktay’a 1.500,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata
ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu Seydoş Aktay tarafından
yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına, diğer başvurucular
tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin belirtilen BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili
Derik Kadastro Mahkemesine gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.