TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
DURAK BAYIN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7292)
Karar Tarihi: 22/6/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Derya ATAKUL
Başvurucu
Durak BAYIN
Vekili
Av. Fahriye Belgün BABA
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında açılan kamu davasında Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde 14/3/2003 tarihinde suça konu çek miktarının tazmini talebiyle aleyhine açılan tazminat davasında Mahkemece, adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiğini belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 23/9/2013 tarihinde Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 23/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 25/2/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu süresi içinde, Adalet Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu ve diğer beş şüpheli hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2003 tarih ve E.2003/4755 sayılı iddianamesi ile “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmış, dava Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/72 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
8. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/72 sayılı dava dosyasındaki katılan Banka tarafından başvurucu ve diğer sanıklar aleyhine, 14/3/2003 tarihinde, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde, Bankadan tahsil edilen suça konu çek miktarının faiziyle birlikte tazmini ve başvurucu adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulması talebiyle tazminat davası açılmıştır.
9. Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2005/170 sayılı dosyasında halen devam eden yargılamada, 24/4/2003 tarihinde, başvurucu adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiştir.
10. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 16/10/2003 tarih ve E.2003/72, K.2003/303 sayılı kararı ile başvurucunun, “resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık” suçlarından mahkûmiyetine yol açacak nitelikte yeterli, kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığı gerekçesiyle beraatine karar vermiştir.
11. Katılan tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/2/2005 tarih ve E.2004/4577, K.2005/817 sayılı ilâmıyla suça konu çekin sahteliği ile ilgili belge ve varsa bilirkişi raporları ile çek aslının istenip incelenmesinden sonra hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
12. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, suça konu çek aslı temin edilemediğinden, 9/3/2010 tarih ve E.2005/127, K.2010/44 sayılı kararıyla başvurucunun, “resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık” suçlarından mahkûmiyetine yol açacak nitelikte yeterli, kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığı gerekçesiyle beraatine karar vermiştir.
13. Katılanın temyizi üzerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 18/2/2013 tarih ve E.2012/12481, K.2013/2562 sayılı ilâmı ile başvurucu hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir.
14. Karar, 22/8/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 23/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi, 204. maddesinin (1) numaralı fıkrası; 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin (8) numaralı fıkrası; 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi ve 504. maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendi.
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İhtiyati tedbirin şartları” kenar başlıklı 389. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir.”
18. 6100 sayılı Kanun’un “İhtiyati tedbiri tamamlayan işlemler” kenar başlıklı 397. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder.”
19. 6100 sayılı Kanun’un “Tazminat” kenar başlıklı 399. maddesi şöyledir:
“(1) Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.
(2) Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası, esas hakkındaki davanın karara bağlandığı mahkemede açılır.
(3) Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/9/2013 tarih ve 2013/7292 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2003 tarihli iddianamesi ile “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında açılan kamu davasında, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde 14/3/2003 tarihinde suça konu çek miktarının tazmini talebiyle aleyhine açılan tazminat davasında Mahkemece, adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiğini, kararın hukuka aykırı olduğunu, ihtiyati tedbir kararının kaldırılması yönündeki taleplerinin reddedilmesi nedeniyle araç üzerinde tasarrufta bulunamadığını ve maddi zarara uğradığını belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
22. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
24. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte bir kanun yolu" olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
25. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır.
26. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği, başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19). Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz.
27. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
28. Başvuru konusu olayda başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2003 tarihli iddianamesi ile “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işlediği iddiasıyla Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde hakkında kamu davası açıldığını, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde 14/3/2003 tarihinde suça konu çek miktarının tazmini talebiyle aleyhine açılan tazminat davasında Mahkemece, adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiğini, kararın hukuka aykırı olduğunu, ihtiyati tedbir kararının kaldırılması yönündeki taleplerinin reddedilmesi nedeniyle araç üzerinde tasarrufta bulunamadığını ve maddi zarara uğradığını belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucu adına kayıtlı ticari taksi üzerine konulan ihtiyati tedbir kararının, aracın kullanılmasına engel olmadığı, başvurucunun ihtiyati tedbir kararından sonra dahi mali değeri yüksek olan plaka sabit kalmak üzere aracın kendisini değiştirebildiği, öte yandan devam eden ihtiyati tedbir kararının, haklı çıkması neticesinde alacağına kavuşacak davacı taraf için de bir koruma olmaya devam ettiği bildirilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını, ihtiyati tedbir kararının hukuka aykırı olduğunu, ihtiyati tedbirin çekişmeli ve dolayısıyla dava konusu mal üzerine konulabileceğini, adına kayıtlı ticari taksinin ise Ankara 8. Ticaret Mahkemesinde görülen davada uyuşmazlık konusu olmadığını, aracın dava konusu olaydan önce alındığını, ayrıca araca ihtiyati tedbir yerine ihtiyati haciz konulmuş olsaydı mülkiyet hakkının daha az kısıtlanmış olacağını bildirmiştir.
31. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/72 sayılı dava dosyasındaki katılan Banka tarafından başvurucu ve diğer sanıklar aleyhine, 14/3/2003 tarihinde, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde, Bankadan tahsil edilen suça konu çek miktarının faiziyle birlikte tazmini ve başvurucu adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulması talebiyle tazminat davası açılmıştır. Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2005/170 sayılı dosyasında halen devam eden yargılamada, 24/4/2003 tarihinde, başvurucu adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiştir.
32. Başvuruya konu davanın temel konusu, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/72 sayılı dava dosyasındaki katılan Bankadan tahsil edilen suça konu çek miktarının faiziyle birlikte başvurucu ile diğer davalılardan tazminine ilişkindir. Başvurucu adına kayıtlı ticari taksi davanın konusu olmayıp, ticari taksi üzerine konulan ihtiyati tedbir kararı, asıl dava sonucunda verilen kararın uygulanmasını kolaylaştırmaya yöneliktir. Mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararı, tazminat davasının esasının çözümleneceği yargı kararı ile birlikte değerlendirilebilir. Tazminat davası ise halen Derece Mahkemesinde devam etmektedir. Tazminat davası devam ettiği sırada, davanın esasına ilişkin başvuru yolları tüketilmeden, anılan davada verilen ve dava sonucunda katılan lehine hükmedilebilecek tazminatın tahsilini sağlamaya yönelik ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasının bu aşamada değerlendirilmesi mümkün değildir. Kaldı ki 6100 sayılı Kanun’un 399. maddesine göre, lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf dava sonunda haksız çıktığı takdirde, ihtiyati tedbir kararı nedeniyle ortaya çıkan zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Başvurucunun bu durumda, asıl davaya bakan Mahkemede tazminat davası açarak zararlarının tazminini isteme hakkı bulunmaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle, ihtiyati tedbir kararının amacı dikkate alındığında, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
34. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
35. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2003 tarihli iddianamesi ile “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında açılan kamu davasında Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
37. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
38. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
39. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625, 9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suçlar 765 sayılı mülga Kanun’un 342. maddesinin ikinci fıkrası ile 504. maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendinde hapis ve adli para cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
40. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anı ya da kamu davasının açıldığı tarihtir (. Somut başvuru açısından bu tarih, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu hakkında kamu davasının açıldığı 6/2/2003 tarihidir. Ceza yargılamasında sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarih olup B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35), somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 11. Ceza Dairesince başvurucu hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşürülmesine karar verildiği 18/2/2013 tarihidir.
41. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, başvurucu ve diğer beş şüpheli hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2003 tarihli iddianamesi ile “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açıldığı, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince, 16/10/2003 tarihli karar ile başvurucunun, “resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık” suçlarından mahkûmiyetine yol açacak nitelikte yeterli, kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği tespit edilmiştir. Katılan tarafından temyiz edilen kararın, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/2/2005 tarihli ilâmıyla suça konu çekin sahteliği ile ilgili belge ve varsa bilirkişi raporları ile çek aslının istenip incelenmesinden sonra hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, eksik incelemeyle hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulduğu görülmüştür. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince uzun süre suça konu çek aslının temini için Alman yetkili makamlarına yazılan yazının cevabının beklendiği, cevap alınamaması üzerine, 9/3/2010 tarihli karar ile başvurucunun, “resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık” suçlarından mahkûmiyetine yol açacak nitelikte yeterli, kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği belirlenmiştir. Katılanın temyizi üzerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 18/2/2013 tarihli ilâmı ile başvurucu hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşürülmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
42. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§ 24-40).
43. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
45. Başvurucu, yargılama makul sürede sonuçlandırılmadığı için 86.390,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
46. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin on yıllık yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 8.300,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 8.300,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.