TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DURAK BAYIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7292)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucu
|
:
|
Durak BAYIN
|
Vekili
|
:
|
Av. Fahriye Belgün BABA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, “sahte çek
tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işlediği iddiasıyla
hakkında açılan kamu davasında Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmadığını, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde
14/3/2003 tarihinde suça konu çek miktarının tazmini talebiyle aleyhine açılan
tazminat davasında Mahkemece, adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına
karar verildiğini belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/9/2013 tarihinde Ankara 2. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 22/11/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 23/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 25/2/2014 tarihli görüş yazısı
başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu süresi içinde, Adalet Bakanlığı görüşüne
karşı beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu ve diğer beş şüpheli hakkında, Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2003 tarih ve E.2003/4755 sayılı iddianamesi ile
“sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık”
suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmış, dava Ankara 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2003/72 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
8. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/72 sayılı dava
dosyasındaki katılan Banka tarafından başvurucu ve diğer sanıklar aleyhine,
14/3/2003 tarihinde, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde, Bankadan tahsil
edilen suça konu çek miktarının faiziyle birlikte tazmini ve başvurucu adına
kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulması talebiyle tazminat davası
açılmıştır.
9. Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2005/170 sayılı
dosyasında halen devam eden yargılamada, 24/4/2003 tarihinde, başvurucu adına
kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiştir.
10. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 16/10/2003 tarih ve
E.2003/72, K.2003/303 sayılı kararı ile başvurucunun, “resmi belgede sahtecilik ve
nitelikli dolandırıcılık” suçlarından mahkûmiyetine yol açacak nitelikte yeterli, kesin ve
inandırıcı deliller bulunmadığı gerekçesiyle beraatine
karar vermiştir.
11. Katılan tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 6. Ceza
Dairesinin 3/2/2005 tarih ve E.2004/4577, K.2005/817 sayılı ilâmıyla suça konu
çekin sahteliği ile ilgili belge ve varsa bilirkişi raporları ile çek aslının
istenip incelenmesinden sonra hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, eksik
incelemeyle hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
12. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada Ankara 5. Ağır
Ceza Mahkemesi, suça konu çek aslı temin edilemediğinden, 9/3/2010 tarih ve
E.2005/127, K.2010/44 sayılı kararıyla başvurucunun, “resmi belgede sahtecilik ve nitelikli
dolandırıcılık” suçlarından mahkûmiyetine yol açacak nitelikte
yeterli, kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığı gerekçesiyle beraatine karar vermiştir.
13. Katılanın temyizi üzerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin
18/2/2013 tarih ve E.2012/12481, K.2013/2562 sayılı ilâmı ile başvurucu
hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle
düşürülmesine karar verilmiştir.
14. Karar, 22/8/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 23/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 66.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi, 204. maddesinin (1) numaralı
fıkrası; 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223.
maddesinin (8) numaralı fıkrası; 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza
Kanunu’nun 102. maddesinin birinci fıkrasının (4) numaralı bendi ve 504.
maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendi.
17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun “İhtiyati tedbirin şartları”
kenar başlıklı 389. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle
hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkânsız
hâle geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın
doğacağından endişe edilmesi hâllerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati
tedbir kararı verilebilir.”
18. 6100 sayılı Kanun’un “İhtiyati
tedbiri tamamlayan işlemler” kenar başlıklı 397. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhtiyati tedbir kararının etkisi, aksi
belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder.”
19. 6100 sayılı Kanun’un “Tazminat”
kenar başlıklı 399. maddesi şöyledir:
“(1) Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen
taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut
tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız
ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.
(2) Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan
tazminat davası, esas hakkındaki davanın karara bağlandığı mahkemede açılır.
(3) Tazminat davası açma hakkı, hükmün
kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, bir yıl
geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 22/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 23/9/2013 tarih ve 2013/7292 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2003
tarihli iddianamesi ile “sahte çek tanzim
etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında
açılan kamu davasında, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmadığını, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde 14/3/2003
tarihinde suça konu çek miktarının tazmini talebiyle aleyhine açılan tazminat
davasında Mahkemece, adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına
karar verildiğini, kararın hukuka aykırı olduğunu, ihtiyati tedbir kararının
kaldırılması yönündeki taleplerinin reddedilmesi nedeniyle araç üzerinde
tasarrufta bulunamadığını ve maddi zarara uğradığını belirterek, adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
22. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
23. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da
ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
24. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil
nitelikte bir kanun yolu" olup bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
25. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı
takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece
mahkemelerine başvurulmalıdır.
26. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği,
başvurucunun, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle
yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi,
bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 19). Bu şekilde olağan denetim
mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin
ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu
yapılamaz.
27. Bireysel başvurunun ikincil
niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar Anayasa
Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan
yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (B. No:
2012/946, 26/3/2013, § 20).
28. Başvuru konusu olayda başvurucu, Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının 6/2/2003 tarihli iddianamesi ile “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını
işlediği iddiasıyla Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde hakkında kamu davası
açıldığını, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde 14/3/2003 tarihinde suça konu
çek miktarının tazmini talebiyle aleyhine açılan tazminat davasında Mahkemece,
adına kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına karar verildiğini,
kararın hukuka aykırı olduğunu, ihtiyati tedbir kararının kaldırılması
yönündeki taleplerinin reddedilmesi nedeniyle araç üzerinde tasarrufta
bulunamadığını ve maddi zarara uğradığını belirterek, mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
29. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucu adına kayıtlı
ticari taksi üzerine konulan ihtiyati tedbir kararının, aracın kullanılmasına
engel olmadığı, başvurucunun ihtiyati tedbir kararından sonra dahi mali değeri
yüksek olan plaka sabit kalmak üzere aracın kendisini değiştirebildiği, öte
yandan devam eden ihtiyati tedbir kararının, haklı çıkması neticesinde
alacağına kavuşacak davacı taraf için de bir koruma olmaya devam ettiği
bildirilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne katılmadığını, ihtiyati
tedbir kararının hukuka aykırı olduğunu, ihtiyati tedbirin çekişmeli ve
dolayısıyla dava konusu mal üzerine konulabileceğini, adına kayıtlı ticari
taksinin ise Ankara 8. Ticaret Mahkemesinde görülen davada uyuşmazlık konusu
olmadığını, aracın dava konusu olaydan önce alındığını, ayrıca araca ihtiyati
tedbir yerine ihtiyati haciz konulmuş olsaydı mülkiyet hakkının daha az
kısıtlanmış olacağını bildirmiştir.
31. Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2003/72 sayılı dava
dosyasındaki katılan Banka tarafından başvurucu ve diğer sanıklar aleyhine,
14/3/2003 tarihinde, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde, Bankadan tahsil
edilen suça konu çek miktarının faiziyle birlikte tazmini ve başvurucu adına
kayıtlı ticari taksiye ihtiyati tedbir konulması talebiyle tazminat davası
açılmıştır. Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin E.2005/170 sayılı dosyasında
halen devam eden yargılamada, 24/4/2003 tarihinde, başvurucu adına kayıtlı
ticari taksiye ihtiyati tedbir konulmasına karar verilmiştir.
32. Başvuruya konu davanın temel konusu, Ankara 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2003/72 sayılı dava dosyasındaki katılan Bankadan tahsil edilen
suça konu çek miktarının faiziyle birlikte başvurucu ile diğer davalılardan
tazminine ilişkindir. Başvurucu adına kayıtlı ticari taksi davanın konusu
olmayıp, ticari taksi üzerine konulan ihtiyati tedbir kararı, asıl dava
sonucunda verilen kararın uygulanmasını kolaylaştırmaya yöneliktir. Mahkemece
verilen ihtiyati tedbir kararı, tazminat davasının esasının çözümleneceği yargı
kararı ile birlikte değerlendirilebilir. Tazminat davası ise halen Derece
Mahkemesinde devam etmektedir. Tazminat davası devam ettiği sırada, davanın
esasına ilişkin başvuru yolları tüketilmeden, anılan davada verilen ve dava
sonucunda katılan lehine hükmedilebilecek tazminatın tahsilini sağlamaya
yönelik ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasının bu aşamada değerlendirilmesi
mümkün değildir. Kaldı ki 6100 sayılı
Kanun’un 399. maddesine göre, lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf dava
sonunda haksız çıktığı takdirde, ihtiyati tedbir kararı nedeniyle ortaya çıkan
zararı tazmin etmekle yükümlüdür. Başvurucunun bu durumda, asıl davaya bakan
Mahkemede tazminat davası açarak zararlarının tazminini isteme hakkı
bulunmaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle, ihtiyati tedbir kararının amacı
dikkate alındığında, hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yolları usulüne uygun
olarak tüketilmeden temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının
bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "başvuru yollarının tüketilmemiş olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede
Sonuçlandırılmadığı İddiası
34. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
35. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 6/2/2003
tarihli iddianamesi ile “sahte çek tanzim
etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işlediği iddiasıyla hakkında
açılan kamu davasında Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
36. Adalet Bakanlığı, makul sürede yargılanma hakkının ihlali
iddiasına ilişkin olarak görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
37. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun
dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen
ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca
davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının
görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
38. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
39. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625,
9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, “sahte çek tanzim etmek ve dolandırıcılık”
suçlarını işlediği iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında
isnat olunan suçlar 765 sayılı mülga Kanun’un 342. maddesinin ikinci fıkrası
ile 504. maddesinin birinci fıkrasının (7) numaralı bendinde hapis ve adli para
cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki
suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına
girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
40. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım
tedbirlerin uygulanması anı ya da kamu davasının açıldığı tarihtir (. Somut
başvuru açısından bu tarih, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucu
hakkında kamu davasının açıldığı 6/2/2003 tarihidir. Ceza yargılamasında
sürenin sona erdiği tarih ise suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı tarih
olup B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35), somut başvuru açısından bu tarih,
Yargıtay 11. Ceza Dairesince başvurucu hakkında açılan kamu davasının
zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle düşürülmesine karar verildiği 18/2/2013
tarihidir.
41. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
başvurucu ve diğer beş şüpheli hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
6/2/2003 tarihli iddianamesi ile “sahte çek
tanzim etmek ve dolandırıcılık” suçlarını işledikleri iddiasıyla
kamu davası açıldığı, Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince, 16/10/2003 tarihli
karar ile başvurucunun, “resmi belgede
sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık” suçlarından mahkûmiyetine yol açacak nitelikte
yeterli, kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği tespit edilmiştir. Katılan
tarafından temyiz edilen kararın, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 3/2/2005 tarihli
ilâmıyla suça konu çekin sahteliği ile ilgili belge ve varsa bilirkişi
raporları ile çek aslının istenip incelenmesinden sonra hüküm kurulması gerektiği
gözetilmeden, eksik incelemeyle hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulduğu
görülmüştür. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada Ankara 5. Ağır Ceza
Mahkemesince uzun süre suça konu çek aslının temini için Alman yetkili
makamlarına yazılan yazının cevabının beklendiği, cevap alınamaması üzerine,
9/3/2010 tarihli karar ile başvurucunun, “resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık” suçlarından
mahkûmiyetine yol açacak nitelikte yeterli, kesin ve inandırıcı deliller
bulunmadığı gerekçesiyle beraatine karar verildiği
belirlenmiştir. Katılanın temyizi üzerine, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin
18/2/2013 tarihli ilâmı ile başvurucu hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı
süresinin dolması nedeniyle düşürülmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
42. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi
mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki
iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi
tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar
verilmiştir (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 23-41; B. No: 2013/695, 9/1/2014, §§
24-40).
43. Başvuruya konu davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on
yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
45. Başvurucu, yargılama makul sürede sonuçlandırılmadığı
için 86.390,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
46. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
47. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin on yıllık
yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle,
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 8.300,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
49. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun;
1.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 8.300,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer
taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.