TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
BEJDAR RO AMED BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7363)
Karar Tarihi: 16/4/2015
R.G. Tarih- Sayı: 13/7/2015-29415
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Raportör
Yunus HEPER
Başvurucu
Bejdar Ro AMED
Vekili
Av. Mesut BEŞTAŞ
Av. Mehdi ÖZDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli kitap taslağının belirli bölümlerinin terör örgütü propagandası olarak nitelendirilerek hükümlü olarak bulunduğu cezaevi dışına çıkartılması ve dolayısıyla basımının engellenmesi nedeniyle Anayasa’nın 25. maddesinde güvence altına alınan düşünce ve kanaat özgürlüğü ile 26. maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 10/9/2013 tarihinde Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçeler ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 30/9/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 7/1/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 4/2/2014 tarihli görüş yazısı 13/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu, cevabını süresi içinde 24/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak kalmaktadır.
8. Başvurucu, 31/7/2012 tarihinde cezaevi idaresine başvurarak kendisine ait elektronik daktilo ile yazı yazma talebinde bulunmuştur.
9. Cezaevi idaresinin 17/8/2012 tarihli yazısı ile başvurucunun “içerisinde bulunduğu suç grubu ve barındığı cezaevi bölümünün yüksek güvenlikli olması nedeniyle” elektronik daktilo talebi reddedilmiş, ancak el yazısı metinlerin Eğitim Kurulu’nun incelemesinden geçirilmek şartıyla, Kurumda bulunan bilgisayarla elektronik ortama aktarılabileceği bildirilmiştir.
10. Başvurucu “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” ismi ile kitap olarak basılmasını arzu ettiği 163 sayfadan ibaret taslağı Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığına vermiştir.
11. Kurul, 12/07/2013 tarihli kararında söz konusu kitap taslağının “39, 40, 41, 44 ve 96. sayfalarında PKK terör örgütünün şehir yapılanması olan KCK terör örgütü sisteminin ayrıntılı tarifinin yapıldığı, 112, 117, 126, 127 ve 129. sayfalarda KCK terör örgütü şehir yapılanması için gerekli olan şartların oluşturulması amacıyla önerilerin sunulduğu, 107 ve 108. sayfalarda KCK terör örgütünün şehirdeki yapılanmasının temelini oluşturacak kadrolarının nasıl olması gerektiğinin ayrıntılı olarak belirtildiği ve 124. sayfada PKK terör örgütü adına geçmişte ve günümüzde faaliyet gösterenlerin isimlerinin zikredilerek övüldüğünün tespit edildiği” ve başvurucunun suç grubu ve barındırıldığı yüksek güvenlikli kısım da dikkate alınarak taleplerin karşılanmasının uygun olmadığına karar vermiştir.
12. Başvurucu, Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının talebin reddine dair kararına karşı Bafra İnfaz Hâkimliğine itiraz yoluna başvurmuştur.
13. Bafra İnfaz Hâkimliği, 19/7/2013 tarihli kararında “Eğitim Kurulu Başkanlığının 12/7/2013 tarihli kararı, CGTİHK’nun 62/3. maddesi ile Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesinin ‘kuruma kabul edilmeyecek yayınlar’ başlıklı 11. maddesine uygun olduğu” gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.
14. Başvurucu, Bafra İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı Bafra Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yoluna başvurmuştur.
15. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi 2/8/2013 tarihli kararı ile Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının ve Bafra İnfaz Hâkimliği kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir.
16. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi kararında ayrıca, başvurucunun kitap taslağında yasak ilan edilen bölümlerin Eğitim Kurulu Başkanlığınca tutanak altına alınması ve başvurucuya bildirilmesine karar vermiştir.
17. Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığı, 15/8/2013 tarihli tutanak ile, 12/7/2013 tarihli kurum dışına göndermeme kararının gerekçesinin, kitap taslağının 39, 40, 41, 44, 96, 107, 108, 112, 117, 124 ve 126. sayfalarına dayandığı, bu nedenle “PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün söz de yasama meclisi tarafından 17.5.2005 tarihinde kabul edilen ve Türkiye, Suriye, İran, Irak gibi ülkelerde KCK sözleşmesinin 2, 4, 8/a, 10/c, 14/2-b, 14/3-h, 14/4, 16, 20, 22, 23, 24, 31, 32, 36, 43. maddelerine uygun olarak terör örgütlerinin yapılanmasını anlattığı ve önerilerde bulunulduğu, faaliyetlerinin övüldüğü tespit edildiğinden karara konu 13 sayfanın kurum dışına gönderilmediği…” belirtilmiş, tutanak aynı tarihte başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, 10/9/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. Başvuruya Konu Kitap Taslağı
19. Başvuruya konu “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli kitap taslağı giriş, ek bölümü hariç dokuz bölümden ve toplam 163 sayfadan oluşmakta, referans ve kaynakça içermemektedir. Taslak, A4 boyutunda kâğıda basılmıştır.
20. İçindekiler bölümünde listelenen başlıklara göre yazar şu konuları ele almıştır: Zamanda yolculuk, insan evreni ve evrensel tarih, anlam ve hakikat, yapısallık ve işlevsellik, evrensel akıl olarak demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm, demokratik siyaset sosyolojisi, özgürlüğü yaşamak, demokratik siyaset felsefesi ve örgütlenme halleri, inanmak ve inanarak çoğalmak. Yazar ek bölüme, “Hapishanelerde Yaşam” başlığını koymuştur.
21. Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının 15/8/2013 tarihli tutanağına göre 12/7/2013 tarihli kurum dışına göndermeme kararında kitap taslağının sakıncalı bulunan kısımları şu şekildedir:
“Resmi modernitenin temel devlet formu olan ulus devletin karşılığını demokratik modernitede demokratik konfederalist sistem oluşturur. Bunu devlet olmayan siyasi yönetim biçimi olarak tanımlamak mümkündür.” (sayfa 39)
“Özgür Yaşam Bilgesinin toplumlara ve toplumumuza önerdiği model ve yöntem gıdasını böylesi bir tarihsel perspektiften almaktadır. Dolayısıyla bu yöntem halkımıza ve yaşadığımız ülke Kürdistan için olduğu kadar tüm halklar, diller, kültürler, dinler için de geçerlidir. Bu örgütlenme modeliyle, aklıyla halkımız dilleriyle kültürlerini, renkleriyle inançlarını en zengin halleriyle yaşayacak ve en güçlü konumlarına ulaşacaklardır.” (sayfa 40)
“Bir köy veya şehir mahallesinde bile konfedere birliklere ihtiyaç olacağını anlamak büyük önem taşır. Her köy ve mahalle rahatlıkla bir konfedere birlik olabilir. Örneklersek biryandan köyün ekolojik birimi yani federesi, diğer yandan özgür kadın birimi, öz savunma, gençlik, eğitim, folklor, sağlık, yardımlaşma ve ekonomik birimlere kadar çok sayıda doğrudan demokrasi birimi köy çapında birleşmek durumundadır.” (sayfa 41)
“Özerklik ve konfederalizm iç içelik taşıyan bir örgütlenme modeli olduğundan oldukça kapsayıcıdır. Ev, sokak, mahalle ve kent örgütlenmeleri bu bütünlük içinde yer alır. Her ev kendi renginde özgündür ve özerktir. Her sokakta öyledir. Her sokağın örgütlenme biçimi benzer olsa da kendine özgü bir rengi, diyalog ve iletişim biçimi, farklılıkları olacaktır. Sokağın kendi içindeki farklılıkları özgün olduğundan özerktirler. Ama bunların mahalle meclisinde olmaları konfedaral bir yapılanmayı oluşturur. Bir kenti göz önünde tutarsak o kentin ister sokak örgütlenmesinde, ister mahalle örgütlenmesinde, ister ilçe örgütlenmesinde, isterse de köy örgütlenmelerinde ortaya çıkan biçimleri kendi özgünlükleri içinde özerk boyutlar taşırlar. Bunu somutlaştıralım: kadın örgütlenmeleri, gençlik örgütlenmeleri, ekonomik örgütlenmeler, ekolojik örgütlenme, folklar örgütlenmesi, eğitimin örgütlenmesi sokağı, mahalleyi, köyü güzelleştirme örgütlenmeleri vs. tüm bu örgütlenmelere baktığımızda her biri kendi renginde ve özgündürler ve demokratik özerklik kapsamında ele alınırlar. Yine bunların her birine kendilik, federe veya demokratik birimlerde denebilir. İçerik olarak anlamları aynıdır. Tüm bu birimler özgün olmakla beraber diğer tüm birimlerle iç içe ve ilişkilidirler de. İşte tüm bunları bir araya getiren sistemin, örgütlenmenin adı demokratik konfederalizmdir. Yani birimlerin birimidir.” (sayfa 44)
“g) Meclisler bünyesinde veya denetiminde sokaklarda, mahallelerde, onlarca hatta yüzlerce insanın ortaklığıyla iş yerleri açılabilir veya işletilebilinir. Bunun organizasyonu zor değildir. Her sokak meclisi kendi sokağının güzelliği bütünlüğü ve geleceği için bunu yapabilir. Bunlar meclislerin denetiminde sokak komünlerinin iş yerleri olur.
h) Bu çalışmalar ışığında sokak komünleri meclisin aktif işlevselliği ile her sokakta akademiler meşru savunma birimleri, spor alanları yeşil sahalar oluştururlar.
i) Her evin bir odası tapınak haline getirilebilir. Tapınak ilk toplum akademileridir. Bu tapınaklarda toplumun önemi ve anlamı üzerinde ev halkı kendilerini eğitir, geliştirir. Aynı zamanda evin kütüphanesi de bu odayla düzenlenebilir.
j) Mahalle meclisleri sokak meclislerinin daha yoğunluk kazandığı ve her sokak meclisinden temsiliyet bulduğu yerler olduğundan ekonomik örgütlenmeleri daha kapsamlı ve daha nitelikli hale getirmekten sorumludur. Mahalle meclisleri bir anlamıyla sokaktaki temsiliyetin konfedaral birliğidir.
k) Kent konseyi bir bütün ilden sorumludur. Sokak, mahalle meclislerindeki temsiliyet, kent konseyince somutlaşır. Kentin güzelleşmesi ekonomik düzenlemeleri, sosyal aktiviteleri gibi kenti ilgilendiren tüm çalışmalar kent konseyince (kent meclisi veya konfederalizmi de denebilir) karar altına alınır. Bu halkın katılımı, paylaşımı ve derin tartışmalarıyla sonuca varılan kararlardır. Kent konseyi veya mahalle ve sokak meclislerinde yer alan her görevli halkın (sokak, mahalle ve kent) demokratik seçimleri ile görevlendirilir. Görevini layıkıyla yapamayanlar aynı yöntemle geri çekilebilirler.” (sayfa 96)
“f) Özgür ve eşit yaşamın uygulayıcısı ve teminatı olan ideolojik yaşam kadrosu örgütlenen, bilinçlenen toplumsal inşanın korunma gücünü de oluşturur. Hiçbir canlı savunmasız değildir. Savunmasız doğa düşünülemez. Toplum gibi esnek yapılı bir organizasyon meşru savunma gücüne özgür yaşam kadrosuyla ulaşır. Öz savunmayı geliştirmemiş toplumlar eksik yaşarlar. Her zaman yaşamları tehdit altındadır. Özgür yaşam kadrosu bu hakikati bilen ve toplumu bu eksende örgütleyendir.” (sayfa 108)
“Sivil toplum örgütlenmelerinin geliştirilmesi, demokratik örgütlenmeler hallerinin büyütülmesi, zamanla devleti küçültecek, toplumun genel haklarına karşı duyarlı hale getirecektir.
Burada önemli olan bu örgütlenmeleri devletin birer uzantısı haline gelmemesidir. Gelişmemiş toplumlarda devletinde göstermelik olarak bu tür örgütlenmelere gittiği bilinmektedir. En azından bu tür örgütlenmelerin yönetim kadrosuyla, üst kesimlerle organik bağ içinde oldukları, olabilecekleri aşikardır. Bu sadece gelişmemiş toplumlar için geçerli değildir. İleri gelişmiş toplumlarda da bu tür örnekler çoktur. Devlet ve iktidarın gölgesinde sivil toplum örgütlenmeleri mevcuttur. Sivil toplum örgütlenmelerinin birer uzantı halinde olması toplumlara demokrasi ve özgürlük anlamında çok şey katmaz. Toplumları, toplumsal kesimleri pek etkin kılmaz. Tam tersine ciddi handikaplarla birlikte ciddi zararlar açar. Sivil toplum örgütlenmeleri olarak demokratik alanların içsel bütünlükleri, örgütlenmeleri, parçalı halden kurtulmaları, birlik ve konfederalizm çatısı altında bir araya gelmeleri küçümsenemez bir güç ortaya çıkarır. Her alan kendi özerk yapısını koruyup rengini yaşatırken diğer örgütsel alanlarla ortak paydadaki buluşmasını sağlar. Özgürlükler toplumun ahlaki politik gelişimini toplumun refahı, aydınlanması, ekonominin kominal paylaşımı, sorunların asgariye indirilmesi, özgürlük ve demokrasi sahalarının büyütülmesi farklılıklara daha güçlü yaşam alanlarının açılması kadının toplumdaki yeri ve özgürlükleri gibi toplumu yakından ilgilendiren konular sivil toplum örgütlenmelerinin ortak noktaları olur. Yüksek sorumluluk duygusuyla bu sorunlar ele alınır ve çözüm önerileri geliştirir.” (sayfa 112)
“Eğitim toplumun deneyimlerinin teorik ve pratik bilgiler haline mensuplarına, özellikle gençlerine özümsetme çabası olarak tanımlanabilir. Çocukların toplumsallaşması toplumun eğitim etkinliği ile yürütülür. Çocukların eğitimi iktidara ve devletin değil toplumun en önemli görevidir. Çünkü çocuklar ve gençler kendisinindir. Hem hak ve görev olarak çocuk ve gençlerini kendi geleneklerini, toplumsal doğa özelliklerine göre yetiştirmek, kendisine dönüştürmek yaşamsal bir konudur, kendi varlığını sürdürme sorunudur. Hiçbir toplum var oluş hakkını ve bunun için gençlerini eğitme görevini başka bir güçle paylaşamaz, devredemez. Söz konusu güç devlet veya çeşitli iktidar aygıtları da olsa bu hak ve görevini devredemez ( özgür yaşam bilgesi)” (sayfa 117)
“Sağlam, dirayetli, inançlı ve hedefli yaşam duruşlarının kendisi bile başlı başına her alanda dilden dile dolaşan propaganda faaliyeti olur. Mazlumlar, Hayriler, Kemal Pirler, Agitler, Zilanlar, Semalar, Viyanlar ve nice eşsiz özgür yaşam değerleri böylesi duruşların abideleridir.” (sayfa 124)
“Öz savunma bir toplumun diliyle, kimliğiyle, inancıyla genelde temel kültürüyle yaşama, onu koruma ve savunma hakkıdır. Buna dair yönelimler olduğunda bu haklarını savunmayla mükelleftir. Saldırılar ister asimilasyon, red, kültürel ve fiziki soykırım şeklinde, ister şiddet araçlarıyla, ister ideolojik siyaset kurumlarıyla olsun saldırıya uğrayan toplum öz haklarını yani onu var eden temel haklarını savunur ve bu savunma ekseninde kendini örgütler. Bu saldırıları haksız görür ve terör olarak değerlendirir.” (sayfa 126)
C. İlgili Hukuk
22. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü” kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:
“(1) Ceza infaz kurumlarında, olanaklar elverdiğince, kültürün ve sanatın çeşitli dallarını temsil eden programlar hazırlanır ve hükümlülerin bunlara katılmaları hususundaki usûller düzenlenir.
(2) Bu programların temel hedefi, hükümlülerin ifade yeteneklerini geliştirmelerini ve bilgilerini artırmalarını sağlamaktır.
(3) Kurumun kültür ve sanat programları, Adalet Bakanlığınca belirlenen esaslara göre kurum en üst amiri tarafından düzenlenir. Bu maksatla Devletin kültür ve sanat işleriyle görevli kuruluşları gerekli yardımları yaparlar.
(4) Hükümlülerin ifade özgürlüğü çerçevesinde gerçekleştirebilecekleri yayın etkinlikleri, kurumda çalışma esaslarını düzenleyen hükümlere ve bu husustaki koşullara bağlıdır.”
23. 5275 sayılı Kanun’un “Kütüphaneden yararlanma” kenar başlıklı 61. maddesi şöyledir:
(1) Ceza infaz kurumlarında, kurumun büyüklüğüne göre, kütüphane veya kitaplık oluşturulur. Kütüphanelerde veya kitaplıklarda verilen derslere kaynaklık edecek kitapların yanı sıra olanaklar ölçüsünde hükümlülerin boş zamanlarını değerlendirmelerini, okuma alışkanlığı edinmelerini ve kültür bakımından ufuklarını geliştirmelerini sağlayacak kitaplar da bulundurulur.
(2) Hükümlüye kurum kütüphanesinden yararlanma imkânı verilir.
(3) Bu hizmet, gezici kitaplıklarla da yerine getirilebilir.
24. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı” kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”
25. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı” kenar başlıklı 68. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir.”
26. Bakanlar Kurulunun 12/7/2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Tüzük) “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı” başlıklı 91. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir. Ancak, hükümlünün savunması için avukatına gönderilen mektup, faks veya telgraflar 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen hâllerin gerçekleşmesi hâlinde, bu gönderiler hakkında da 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde belirtilen esas ve usuller uygulanır.”
27. Tüzük’ün “Mektupların gönderilmesi ve gelen mektupların verilmesi” başlıklı 122. maddesi şöyledir:
“ (1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
28. Tüzük’ün “Sakıncalı görülen mektuplar” başlıklı 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
29. Adalet Bakanlığının 12/7/2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin (Yönerge) “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,
b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı eğitim kurulu kararıyla tespit edilen,
hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/9/2013 tarihli ve 2013/7363 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli kitap taslağında yer alan tespitlerin terör örgütünün propaganda faaliyeti olarak görülmesi nedeniyle kitap olarak yayımlanması için kurum dışına çıkartılmasının yasaklandığını, bu sebeple Anayasa’nın 25. maddesinde güvence altına alınan düşünce ve kanaat özgürlüğü ile 26. maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu, başvuru konusu kitabın cezaevi dışına çıkartılmasının ve dolayısıyla basımının engellenmesi nedeniyle düşünce ve kanaat özgürlüğü ile düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü güvence altına alan Anayasa’nın 25. ve 26. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde, AİHS’in 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun temellerinden birisini oluşturduğu; ifade özgürlüğünün yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda, ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup olmadığının, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı, müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
35. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 25. maddesinde düşünceye sahip olma özgürlüğünün, 26. maddesinde düşünceyi ifade etme özgürlüğünün garanti altına alındığı hatırlatılmış, başvurunun bir bütün olarak Anayasa’nın 26. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi ve Anayasa’da yer alan sınırlandırma hükümlerinin Anayasa’nın 13. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde ifade özgürlüğüne yapılacak müdahalelerin dar bir alanda gerçekleşmesi gerektiği ifade edilmiştir.
36. Başvurucu, başvurunun esası hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar etmiş, Bakanlık görüşünde dile getirilen bazı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının somut olayla uyumlu olmadığı ileri sürülmüştür.
37. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
38. Anayasa’nın “Düşünce ve kanaat hürriyeti” kenar başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.”
39. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Anayasa’nın 25. maddesinde “düşünce ve kanaat hürriyeti”, 26. maddesinde ise “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” düzenlenmiştir. Anayasa bir düşünceye sahip olma ile bir düşünceyi ifade etme arasında ayrıma gitmiştir. Başvuruya konu somut olayda başvurucu tarafından yazılmış kitap taslağının cezaevinden çıkartılmasının engellenmesi kararı başvurucunun bir düşünce ve kanaate sahip olması nedeniyle değil düşüncelerini açıklaması ve yaymak istemesi nedeniyle verilmiştir. Bu sebeple mevcut koşullar altında başvurunun Anayasa’nın 25. maddesi altında incelenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yazılı belgelerin bir başkasına verilmesi, iletilmesi, bastırılması özgürlüğü, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır. Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 66).
41. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın, B. No:2013/2602, 23/1/2014, §43).
42. Sınırlanabilir bir hak olan ifade özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci fıkrasında sınırlanma sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve ifade özgürlüğüne ilişkin ayrıntılı diğer maddeler göz önüne alınarak Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).
43. İfade özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, §40).
44. İfade özgürlüğü, Anayasa’da yer alan diğer hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmını doğrudan etkiler. Gerçekten de gazete, dergi veya kitap biçiminde basın yayın yoluyla düşüncenin yayılmasının başlıca aracı olan basın, ifade özgürlüğünün kullanılma biçimlerinden biridir. Basın özgürlüğü, Sözleşme’de ayrı bir madde olarak değil ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin altında koruma altına alınmıştır. Sözleşme’nin 10. maddesi, yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Buna karşın basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28-32. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir (Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 73).
45. Basın özgürlüğünü kapsayan ifade özgürlüğü, gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar. İfade özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirmek ve gerçekleştirme konusunda ikna etmek çoğulcu demokratik düzenin gereklerindedir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 74).
46. Yukarıda anlatılan ilkeler ışığında, başvuru konusu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı, daha sonra da müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Mevcudiyeti Hakkında
47. Başvuruya konu kitap taslağının basılması için cezaevi dışına göndermek isteyen başvurucunun bu talebi reddedilmiştir. Başvuruya konu henüz basılmamış eserin cezaevinden çıkartılmasının önlenmesi ile Anayasa’nın 26. maddesi çerçevesinde başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.
b. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması Hakkında
48. Yukarıda anılan müdahaleler, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Müdahalenin Kanuniliği
49. Başvurucunun yazdığı kitap taslağının cezaevinden çıkartılmasının engellenmesi kararı, 5275 sayılı Kanun’un 60. maddesinin (4) numaralı fıkrası, 61. ve 62. maddeleri ile Yönerge’nin “Kuruma kabul edilmeyecek yayınlar” başlıklı 11. maddesine dayalı olarak verilmiştir. Söz konusu kurallar, cezaevlerine kabul edilecek basılı eserlere ilişkin olup cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler tarafından yazılan yazıların cezaevlerinden çıkartılmasına ilişkin bir düzenlemenin varlığı Anayasa Mahkemesine bildirilmemiştir.
50. Öte yandan 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı” kenar başlıklı 68. maddesinde hükümlüler tarafından yazılmış mektup, faks ve telgrafların kurum dışına gönderilme usulleri ile bunlardan hangilerinin gönderilmeyeceği hususları düzenlenmiştir. Daha ayrıntılı bir düzenleme ise Tüzük’ün “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı” başlıklı 91. maddesinde, “Mektupların gönderilmesi ve gelen mektupların verilmesi” başlıklı 122. maddesinde ve “Sakıncalı görülen mektuplar” başlıklı 123. maddesinde yer almaktadır.
51. Söz konusu kurallarda somut başvurudaki gibi düşünce açıklaması ve yayılması amacını taşıyan bir makale veya kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına ilişkin özel bir düzenleme bulunmamakta ise de bir başka kimseye gönderilen yazılı kâğıt, yazılmış olan anlamlarına gelen “mektup” sözcüğünün yazılı her tür materyali kapsadığı kabul edilebilir.
52. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddenin beşinci fıkrasında yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada da bulunulmamıştır. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, mevcut koşullarda, 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
53. Başvurucu, şikâyet konusu müdahalenin amacının kitaplarda yer alan siyasal görüşleri engellemek olduğunu iddia etmiştir.
54. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 84).
55. Başvuruya konu kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasının engellenmesi kararı, kitapta Türkçe adı Kürdistan İşçi Partisi olan yasadışı silahlı terör örgütü PKK’nın ve PKK’nın şehir yapılanması olan ve kısa adı KCK olan Kürdistan Topluluklar Birliğinin yapılanmasını anlattığı, onun mensuplarını övdüğü, terör eylemlerinin özgürlük mücadelesi gibi gösterilerek yüceltildiği ve bu surette terör örgütünün propagandasının yapıldığı iddialarına dayanmaktadır.
56. Cezaevi idaresinin kararı ile derece mahkemelerinin kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başvurucuya ait kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılması talebinin reddinin, PKK terör örgütünün faaliyetleri ile mücadele kapsamında Devlet tarafından belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
57. PKK, Türk yargı erki tarafından silahlı terör örgütü olarak kabul edildiği gibi, Emniyet Genel Müdürlüğünün yayınladığı “Türkiye’de hâlen faaliyetlerine devam eden başlıca terör örgütleri” listesinde “PKK/KONGRA-GEL” adıyla yer almaktadır. PKK, Silahlı Terörizme Karşı Özel Önlemlerin Uygulanması Hakkındaki Avrupa Konseyinin 27 Aralık 2001 tarihli Ortak Tutum (Council Common Position) kararından bu yana Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Bundan başka PKK, Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) terörist organizasyonlar listesinde yer aldığı gibi Birleşmiş Milletler ve NATO ile bölgedeki Suriye, Irak, İran gibi pek çok ülke ve uluslararası kuruluş tarafından da terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Ayrıca PKK, ABD’nin uyuşturucu kaçakçıları listesinde de bulunmaktadır (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 87).
58. Başvuruya konu kitap taslağının cezaevi dışına gönderilmesine izin verilmemesinin PKK ve KCK terör örgütlerinin faaliyetleri ile mücadele kapsamında millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılmasına yönelik çalışmaların bir parçası olduğu ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma ve Ölçülülük
59. Başvurucu, yayımlamak istediği kitap taslağında cebir ve şiddete veya diğer terör yöntemlerine çağrı bulunmadığını, devlet ve yönetime ilişkin bazı siyasal ve bilimsel değerlendirmelerde bulunduğunu, kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına müsaade edilmemesi suretiyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplumun gereklerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
60. Bakanlık görüşünde, ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin varlığı halinde alınan önlemleri haklı kılacak “konuyla ilgili ve yeterli gerekçeler” ileri sürülüp sürülmediğinin ve “sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir dengenin bulunup bulunmadığının” demokratik toplum gerekleri açısından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
61. İfade özgürlüğü mutlak olmadığı için bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 91).
62. 1982 Anayasası’nda belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile AİHS’in “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 93).
63. Buna göre demokratik toplumun ana temellerinden olan ifade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız veya ilgilenmeye değmez ve önemsiz görülen “düşünceler” için değil, ayrıca Devletin veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Çünkü bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49).
64. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları uyarınca, demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak yasayla sınırlandırılabilirler. (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak, kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (Bkz. AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 17/4/2008; Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
65. Hak ve özgürlüklere yapılacak her türlü sınırlamada devreye girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir. Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, K.T. 18/10/2007; Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 96).
66. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84).
67. Bu bağlamda, başvuru konusu olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük ilkesi”ne uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (benzer yöndeki bir karar için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 98).
68. AİHM de konuyla ilgili ilk kararlarından itibaren, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin yukarıda anlatılan yaklaşımına (§§, 57-59) benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli” kavramı, “toplumsal bir ihtiyaç baskısı”nı (pressing social need) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 48). O halde ifade özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir müdahale, meşru amaçla orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci olarak müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için bkz. Tayfun Cengiz, B. No: 2013/8463, 18/9/2014, § 56).
69. Yapılacak değerlendirmelerde ifade özgürlüğünün “herkes”e tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli cezaevine kapatılmış bulunan bir hükümlü olan başvurucunun da herkes gibi, Anayasa’nın 26. maddesi hükmünden yararlanacağı hususu her türlü tartışmanın dışındadır. Bununla beraber, disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir cezaevinde düzen sağlanması da düşünülemez. Bunlardan başka, bir kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak cezaevine kapatılmasındaki amacın, onu özgürlüğünden mahrum etmek yanında, cezasının infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma kazandırılması olduğu da hatırda tutulmalıdır.
70. Son olarak, Anayasa Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce, müdahale ile hak arasında makul bir denge kurma konusunun öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda kamu gücünü kullanan organların ve mahkemelerin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların amacına bağlı olarak değişmektedir.
71. Yapılacak değerlendirmelerde, söz konusu kitap taslağında ele alınan konuların tarihsel, sosyolojik ve siyasal meselelere ilişkin olduğunun göz önüne alınması gerekir. Anayasa’nın 26. maddesi bağlamında, kamunun çıkarlarına ilişkin siyasi konuşmalar veya toplumsal sorunlara ilişkin tartışmaların sınırlanmasında kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir marjı olduğuna işaret etmek gerekir (aynı yönde görüş için bkz. Başkaya ve Okçuoğlu/Türkiye, B. No: 23536/94, 24408/94, 8/7/1999, § 62).
72. Öte yandan ifade özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirilmemiş olmakla birlikte ırkçılık, nefret söylemi, savaş propagandası, şiddete teşvik ve tahrik, ayaklanmaya çağrı veya terör eylemlerini haklı göstermek gibi bu özgürlüklerin sınır bölgeleri olan alanlarda ise Devlet otoriteleri müdahalelerinde daha geniş bir takdir yetkisine sahiptir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gözel ve Özer/Türkiye, § 56; Gündüz/Türkiye, § 40).
73. Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığı söz konusu kitabın bazı sayfalarında PKK terör örgütünün şehir yapılanması olan KCK terör örgütü sisteminin ayrıntılı tarifinin yapıldığı, KCK terör örgütü şehir yapılanması için gerekli olan şartların oluşturulması amacıyla önerilerin sunulduğu, KCK terör örgütünün şehirdeki yapılanmasının temelini oluşturacak kadrolarının nasıl olması gerektiğinin ayrıntılı olarak belirtildiği ve PKK terör örgütü adına geçmişte ve günümüzde faaliyet gösterenlerin isimlerinin zikredilerek övüldüğü gerekçesiyle cezaevi dışına çıkartılması talebini reddetmiştir. İnfaz hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi de Kurulun gerekçesini tekrar etmekle yetinmiştir.
74. Bu sebeple öncelikle, söz konusu kitap taslağında, Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının talebin reddine dair kararı ve derece mahkemesi kararlarının gerekçelerinde belirtildiği şekilde, PKK ve KCK terör örgütlerinin gerçekleştirdiği terör eylemlerinin propagandasının yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
75. İfade özgürlüğüne ilişkin bireysel başvurularda, ifadelerin bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13. ve 26. maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade edildiği bağlamdan koparıldığında “milli güvenlik” için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir müdahaleyi tek başına haklı çıkarmamaktadır. Bu nedenle somut başvuruda idarenin ve derece mahkemelerinin kararlarında belirtilen; KCK ve PKK terör örgütlerine ilişkin ifadeler ile bunların ifade edildiği bağlam, söz konusu kitap taslağının yazarının kimliği, yazılma zamanı, amacı, hitap ettiği kişilerin kimlikleri, muhtemel etkileri ve kitaptaki diğer ifadelerin tamamı bir bütün olarak ele alınmalıdır.
76. Bundan başka, söz konusu kitapta ileri sürülen düşüncelerin içeriğine ve hangi bağlamda dile getirildiğine dikkat edilmesi, müdahalenin “arzulanan hedeflere uygun” olup olmadığının ve ulusal makamlar tarafından öne sürülen gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 100).
77. Nitekim AİHM de yerleşik içtihatlarında düşünce açıklamalarına ilişkin söz veya metinlerin bütünüyle ele alındığında şiddeti teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için, söz ve açıklamalarda kullanılan terimlerin ve hangi bağlamda yazıldıklarının dikkate alınmasının uygun olacağını her zaman vurgulamıştır. (Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93, 16/3/2000 § 63; Sürek/Türkiye, B. No: 24762/94, 8/7/1999 § 12, 58 )
78. Öte yandan söz konusu kitapta yer alan görüşlerin gerçekten nefrete ve şiddete teşvik edip etmediğinin değerlendirmesini yaparken kullanılan aracın kitle iletişim araçlarına kıyasla halkın daha dar bir kesimine hitap eden (benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Alınak/Türkiye, B. No: 40287/98, 29/3/2005, § 41) ve bazı düşüncelerin endoktrinasyonunu hedefleyen bir kitap olduğu da gözetilmelidir (benzer bir karar için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 106).
79. Başvuruya konu kitap, daha çok yazarın “özgür yaşam bilgesi” olarak isimlendirdiği Abdullah Öcalan’ın son yıllarda savunduğu demokratik özerklik fikrinin açıklanması, örneklendirilmesi, söz konusu fikirdeki çelişkilerin giderilmesi amacını taşımaktadır. Yazar kendi bakış açısından, tarih, insan toplulukları, siyasal sistemler, hayatın anlamı ve ölüm, ahlak, kadınlar, örgütlenme, insan hakları, özgür toplum, özgürlük, ekonomi ve ekoloji gibi temalar çerçevesinde Kürt Sorununun çözümünde demokratik siyasetin imkanlarına odaklanmaktadır. Başvurucu, kitabın bazı bölümlerinde kitaplarda yer alan düşüncelerin birinci elden muhatabı da olan terör örgütü üyelerini de övmekte ve Kürdistan coğrafyasından bahsetmektedir. Buna karşın başvurucunun “Kürdistan” nitelendirmesinin ne anlama geldiği ancak kitapta kullanılan ifadelerle birlikte, kitabın yayınlandığı özel koşulların da birlikte değerlendirilmesi ile belirlenebilir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 102).
80. İfade özgürlüğüne ilişkin başvurularda, genel olarak, kullanılan ifadelerin şiddeti övdüğü, kişileri terör yöntemlerini benimsemeye, başka bir deyişle şiddet kullanmaya, nefrete, intikam almaya veya silahlı direnişe tahrik ve teşvik edip etmediğini değerlendirilmelidir. Mevcut başvurudaki gibi ifade açıklamalarında söz konusu olan cezaevi güvenliği ise derece mahkemelerinin dava konusu ifadelerin cezaevinin asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içerip içermediğini değerlendirmelidirler. Mevcut başvuruda derece mahkemeleri zikredilen değerlendirmeleri yapmamışlardır.
81. Aksine, başvurucunun yayımlamak istediği kitapta, kitabın cezaevinin dışına çıkartılmasının engellenmesine dayanak yapılan bölümlerde (§ 28) PKK ya da KCK’dan bahsedilmemiş, sol bir jargonla ütopik bir toplum tasarımı anlatılmıştır. Başvurucu kendi bakış açısından aslında olmayan, bir ideal toplum tasarlamıştır. Başvurucuya göre demokratik bir toplum, sivil toplumun sokak, mahalle, köy ve kentler düzeyinde örgütlendiği ve kendi aralarında konfederalist bir yapı oluşturdukları bir toplumdur. Başvurucu kitap boyunca arzuladığı toplumun tarihsel ve sosyolojik şartlarını tartışmış ve böyle bir toplumun örgütsel yapısının nasıl olması gerektiğini açıklamaya çalışmıştır.
82. Başvurucunun yayımlamak istediği kitap gibi düşünce açıklamalarının sınırlanmasında kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir aralığı olduğuna işaret etmek gerekir. Kamu otoriteleri veya toplumun bir kesimi için hoş olmayan düşüncelere, şiddeti teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı göstermediği ve nefret duygusunun oluşmasını desteklemediği sürece sınırlama getirilemez.
83. Yukarıdaki hususlar dikkate alındığında, başvuruya konu kitapları yayımlamak amacıyla cezaevi dışına göndermek isteyen başvurucunun bu talebinin reddedilmesinin gerekçelerinin arzulanan amaçlara uygun olmadığı ve dolayısıyla da “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulaması
84. Başvurucu, 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
85. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
86. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik başvuru açısından, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren net 1.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
87. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
88. Başvurucunun yazdığı kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına müsaade edilmediği ve bu hususun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği gözetilerek tespit edilen ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmelidir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. İfade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Başvurucuya net 1.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
B. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
C. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
D. İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için kararın bir örneğinin Bafra Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine,
16/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.