TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BEJDAR RO AMED BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7363)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 13/7/2015-29415
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Yunus HEPER
|
Başvurucu
|
:
|
Bejdar Ro
AMED
|
Vekili
|
:
|
Av. Mesut BEŞTAŞ
|
|
|
Av. Mehdi ÖZDEMİR
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli
kitap taslağının belirli bölümlerinin terör örgütü propagandası olarak
nitelendirilerek hükümlü olarak bulunduğu cezaevi dışına çıkartılması ve
dolayısıyla basımının engellenmesi nedeniyle Anayasa’nın 25. maddesinde güvence altına alınan düşünce ve kanaat özgürlüğü ile 26.
maddesinde güvence altına alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 10/9/2013 tarihinde
Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçeler ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 30/9/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 7/1/2014
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 4/2/2014
tarihli görüş yazısı 13/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu,
cevabını süresi içinde 24/2/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
Bakanlık görüşünde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Bafra T Tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak kalmaktadır.
8. Başvurucu, 31/7/2012
tarihinde cezaevi idaresine başvurarak kendisine ait elektronik daktilo ile
yazı yazma talebinde bulunmuştur.
9. Cezaevi idaresinin 17/8/2012
tarihli yazısı ile başvurucunun “içerisinde
bulunduğu suç grubu ve barındığı cezaevi bölümünün yüksek güvenlikli olması
nedeniyle” elektronik daktilo talebi reddedilmiş, ancak el yazısı
metinlerin Eğitim Kurulu’nun incelemesinden geçirilmek şartıyla, Kurumda
bulunan bilgisayarla elektronik ortama aktarılabileceği bildirilmiştir.
10. Başvurucu “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” ismi
ile kitap olarak basılmasını arzu ettiği 163 sayfadan ibaret taslağı Bafra T
Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığına vermiştir.
11. Kurul, 12/07/2013 tarihli
kararında söz konusu kitap taslağının “39,
40, 41, 44 ve 96. sayfalarında PKK terör örgütünün şehir yapılanması olan KCK
terör örgütü sisteminin ayrıntılı tarifinin yapıldığı, 112, 117, 126, 127 ve
129. sayfalarda KCK terör örgütü şehir yapılanması için gerekli olan şartların
oluşturulması amacıyla önerilerin sunulduğu, 107 ve 108. sayfalarda KCK terör
örgütünün şehirdeki yapılanmasının temelini oluşturacak kadrolarının nasıl
olması gerektiğinin ayrıntılı olarak belirtildiği ve 124. sayfada PKK terör
örgütü adına geçmişte ve günümüzde faaliyet gösterenlerin isimlerinin
zikredilerek övüldüğünün tespit edildiği” ve başvurucunun suç grubu
ve barındırıldığı yüksek güvenlikli kısım da dikkate alınarak taleplerin
karşılanmasının uygun olmadığına karar vermiştir.
12. Başvurucu, Bafra T Tipi
Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının talebin reddine dair
kararına karşı Bafra İnfaz Hâkimliğine itiraz yoluna başvurmuştur.
13. Bafra İnfaz Hâkimliği,
19/7/2013 tarihli kararında “Eğitim Kurulu Başkanlığının
12/7/2013 tarihli kararı, CGTİHK’nun 62/3. maddesi
ile Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesinin
‘kuruma kabul edilmeyecek yayınlar’ başlıklı 11. maddesine uygun olduğu”
gerekçesiyle itirazın reddine karar vermiştir.
14. Başvurucu, Bafra İnfaz
Hâkimliğinin kararına karşı Bafra Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yoluna
başvurmuştur.
15. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi
2/8/2013 tarihli kararı ile Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu
Başkanlığının ve Bafra İnfaz Hâkimliği kararlarının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiştir.
16. Bafra Ağır Ceza Mahkemesi
kararında ayrıca, başvurucunun kitap taslağında yasak ilan edilen bölümlerin
Eğitim Kurulu Başkanlığınca tutanak altına alınması ve başvurucuya
bildirilmesine karar vermiştir.
17. Bafra T Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığı, 15/8/2013 tarihli tutanak ile, 12/7/2013
tarihli kurum dışına göndermeme kararının gerekçesinin, kitap taslağının 39,
40, 41, 44, 96, 107, 108, 112, 117, 124 ve 126. sayfalarına dayandığı, bu
nedenle “PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün söz
de yasama meclisi tarafından 17.5.2005 tarihinde kabul edilen ve Türkiye,
Suriye, İran, Irak gibi ülkelerde KCK sözleşmesinin 2, 4, 8/a, 10/c, 14/2-b,
14/3-h, 14/4, 16, 20, 22, 23, 24, 31, 32, 36, 43. maddelerine uygun olarak
terör örgütlerinin yapılanmasını anlattığı ve önerilerde bulunulduğu,
faaliyetlerinin övüldüğü tespit edildiğinden karara konu 13 sayfanın kurum
dışına gönderilmediği…” belirtilmiş, tutanak aynı tarihte
başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru, 10/9/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. Başvuruya Konu Kitap Taslağı
19. Başvuruya konu “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli
kitap taslağı giriş, ek bölümü hariç dokuz bölümden ve toplam 163 sayfadan
oluşmakta, referans ve kaynakça içermemektedir. Taslak, A4 boyutunda kâğıda
basılmıştır.
20. İçindekiler bölümünde
listelenen başlıklara göre yazar şu konuları ele almıştır: Zamanda yolculuk,
insan evreni ve evrensel tarih, anlam ve hakikat, yapısallık ve işlevsellik,
evrensel akıl olarak demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm,
demokratik siyaset sosyolojisi, özgürlüğü yaşamak, demokratik siyaset felsefesi
ve örgütlenme halleri, inanmak ve inanarak çoğalmak. Yazar ek bölüme, “Hapishanelerde Yaşam” başlığını koymuştur.
21. Bafra T Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığının 15/8/2013 tarihli tutanağına göre
12/7/2013 tarihli kurum dışına göndermeme kararında kitap taslağının sakıncalı
bulunan kısımları şu şekildedir:
“Resmi modernitenin temel devlet
formu olan ulus devletin karşılığını demokratik modernitede
demokratik konfederalist sistem oluşturur. Bunu
devlet olmayan siyasi yönetim biçimi olarak tanımlamak mümkündür.” (sayfa 39)
“Özgür Yaşam Bilgesinin toplumlara ve toplumumuza önerdiği
model ve yöntem gıdasını böylesi bir tarihsel perspektiften almaktadır.
Dolayısıyla bu yöntem halkımıza ve yaşadığımız ülke Kürdistan için olduğu kadar
tüm halklar, diller, kültürler, dinler için de geçerlidir. Bu örgütlenme
modeliyle, aklıyla halkımız dilleriyle kültürlerini, renkleriyle inançlarını en
zengin halleriyle yaşayacak ve en güçlü konumlarına ulaşacaklardır.” (sayfa 40)
“Bir köy veya şehir mahallesinde bile konfedere birliklere
ihtiyaç olacağını anlamak büyük önem taşır. Her köy ve mahalle rahatlıkla bir
konfedere birlik olabilir. Örneklersek biryandan köyün ekolojik birimi yani
federesi, diğer yandan özgür kadın birimi, öz savunma, gençlik, eğitim,
folklor, sağlık, yardımlaşma ve ekonomik birimlere kadar çok sayıda doğrudan
demokrasi birimi köy çapında birleşmek durumundadır.” (sayfa 41)
“Özerklik ve konfederalizm iç içelik taşıyan bir örgütlenme modeli olduğundan oldukça
kapsayıcıdır. Ev, sokak, mahalle ve kent örgütlenmeleri bu bütünlük içinde yer
alır. Her ev kendi renginde özgündür ve özerktir. Her sokakta öyledir. Her
sokağın örgütlenme biçimi benzer olsa da kendine özgü bir rengi, diyalog ve
iletişim biçimi, farklılıkları olacaktır. Sokağın kendi içindeki farklılıkları
özgün olduğundan özerktirler. Ama bunların mahalle meclisinde olmaları konfedaral bir yapılanmayı oluşturur. Bir kenti göz önünde
tutarsak o kentin ister sokak örgütlenmesinde, ister
mahalle örgütlenmesinde, ister ilçe örgütlenmesinde, isterse de köy
örgütlenmelerinde ortaya çıkan biçimleri kendi özgünlükleri içinde özerk
boyutlar taşırlar. Bunu somutlaştıralım: kadın örgütlenmeleri, gençlik
örgütlenmeleri, ekonomik örgütlenmeler, ekolojik örgütlenme, folklar örgütlenmesi,
eğitimin örgütlenmesi sokağı, mahalleyi, köyü güzelleştirme örgütlenmeleri vs.
tüm bu örgütlenmelere baktığımızda her biri kendi renginde ve özgündürler ve
demokratik özerklik kapsamında ele alınırlar. Yine bunların her birine
kendilik, federe veya demokratik birimlerde denebilir. İçerik olarak anlamları
aynıdır. Tüm bu birimler özgün olmakla beraber diğer tüm birimlerle iç içe ve
ilişkilidirler de. İşte tüm bunları bir araya getiren sistemin, örgütlenmenin
adı demokratik konfederalizmdir. Yani birimlerin
birimidir.” (sayfa
44)
“g) Meclisler bünyesinde veya
denetiminde sokaklarda, mahallelerde, onlarca hatta yüzlerce insanın
ortaklığıyla iş yerleri açılabilir veya işletilebilinir.
Bunun organizasyonu zor değildir. Her sokak meclisi kendi sokağının güzelliği
bütünlüğü ve geleceği için bunu yapabilir. Bunlar meclislerin denetiminde sokak
komünlerinin iş yerleri olur.
h) Bu çalışmalar ışığında sokak komünleri meclisin aktif
işlevselliği ile her sokakta akademiler meşru savunma birimleri, spor alanları
yeşil sahalar oluştururlar.
i) Her evin bir odası tapınak haline getirilebilir. Tapınak
ilk toplum akademileridir. Bu tapınaklarda toplumun önemi ve anlamı üzerinde ev
halkı kendilerini eğitir, geliştirir. Aynı zamanda evin kütüphanesi de bu
odayla düzenlenebilir.
j) Mahalle meclisleri sokak meclislerinin daha yoğunluk
kazandığı ve her sokak meclisinden temsiliyet bulduğu
yerler olduğundan ekonomik örgütlenmeleri daha kapsamlı ve daha nitelikli hale
getirmekten sorumludur. Mahalle meclisleri bir anlamıyla sokaktaki temsiliyetin konfedaral
birliğidir.
k) Kent konseyi bir bütün ilden sorumludur. Sokak, mahalle
meclislerindeki temsiliyet, kent konseyince
somutlaşır. Kentin güzelleşmesi ekonomik düzenlemeleri, sosyal aktiviteleri
gibi kenti ilgilendiren tüm çalışmalar kent konseyince (kent meclisi veya konfederalizmi de denebilir) karar altına alınır. Bu halkın
katılımı, paylaşımı ve derin tartışmalarıyla sonuca varılan kararlardır. Kent
konseyi veya mahalle ve sokak meclislerinde yer alan her görevli halkın (sokak,
mahalle ve kent) demokratik seçimleri ile görevlendirilir. Görevini layıkıyla
yapamayanlar aynı yöntemle geri çekilebilirler.” (sayfa 96)
“f) Özgür ve eşit yaşamın
uygulayıcısı ve teminatı olan ideolojik yaşam kadrosu örgütlenen, bilinçlenen
toplumsal inşanın korunma gücünü de oluşturur. Hiçbir canlı savunmasız
değildir. Savunmasız doğa düşünülemez. Toplum gibi esnek yapılı bir
organizasyon meşru savunma gücüne özgür yaşam kadrosuyla ulaşır. Öz savunmayı
geliştirmemiş toplumlar eksik yaşarlar. Her zaman yaşamları tehdit altındadır.
Özgür yaşam kadrosu bu hakikati bilen ve toplumu bu eksende örgütleyendir.” (sayfa 108)
“Sivil toplum örgütlenmelerinin geliştirilmesi, demokratik
örgütlenmeler hallerinin büyütülmesi, zamanla devleti küçültecek, toplumun
genel haklarına karşı duyarlı hale getirecektir.
Burada önemli olan bu örgütlenmeleri devletin birer uzantısı
haline gelmemesidir. Gelişmemiş toplumlarda devletinde göstermelik olarak bu
tür örgütlenmelere gittiği bilinmektedir. En azından bu tür örgütlenmelerin
yönetim kadrosuyla, üst kesimlerle organik bağ içinde oldukları, olabilecekleri
aşikardır. Bu sadece gelişmemiş toplumlar için geçerli değildir. İleri gelişmiş
toplumlarda da bu tür örnekler çoktur. Devlet ve iktidarın gölgesinde sivil
toplum örgütlenmeleri mevcuttur. Sivil toplum örgütlenmelerinin birer uzantı
halinde olması toplumlara demokrasi ve özgürlük anlamında çok şey katmaz.
Toplumları, toplumsal kesimleri pek etkin kılmaz. Tam tersine ciddi
handikaplarla birlikte ciddi zararlar açar. Sivil toplum örgütlenmeleri olarak
demokratik alanların içsel bütünlükleri, örgütlenmeleri, parçalı halden
kurtulmaları, birlik ve konfederalizm çatısı altında
bir araya gelmeleri küçümsenemez bir güç ortaya çıkarır. Her alan kendi özerk
yapısını koruyup rengini yaşatırken diğer örgütsel alanlarla ortak paydadaki
buluşmasını sağlar. Özgürlükler toplumun ahlaki politik gelişimini toplumun
refahı, aydınlanması, ekonominin kominal paylaşımı,
sorunların asgariye indirilmesi, özgürlük ve demokrasi sahalarının büyütülmesi
farklılıklara daha güçlü yaşam alanlarının açılması kadının toplumdaki yeri ve
özgürlükleri gibi toplumu yakından ilgilendiren konular sivil toplum
örgütlenmelerinin ortak noktaları olur. Yüksek sorumluluk duygusuyla bu
sorunlar ele alınır ve çözüm önerileri geliştirir.” (sayfa 112)
“Eğitim toplumun deneyimlerinin teorik ve pratik bilgiler
haline mensuplarına, özellikle gençlerine özümsetme çabası olarak
tanımlanabilir. Çocukların toplumsallaşması toplumun eğitim etkinliği ile
yürütülür. Çocukların eğitimi iktidara ve devletin değil toplumun en önemli
görevidir. Çünkü çocuklar ve gençler kendisinindir. Hem hak ve görev olarak
çocuk ve gençlerini kendi geleneklerini, toplumsal doğa özelliklerine göre
yetiştirmek, kendisine dönüştürmek yaşamsal bir konudur, kendi varlığını
sürdürme sorunudur. Hiçbir toplum var oluş hakkını ve bunun için gençlerini
eğitme görevini başka bir güçle paylaşamaz, devredemez. Söz konusu güç devlet
veya çeşitli iktidar aygıtları da olsa bu hak ve görevini devredemez ( özgür yaşam bilgesi)” (sayfa 117)
“Sağlam, dirayetli,
inançlı ve hedefli yaşam duruşlarının kendisi bile başlı başına her alanda
dilden dile dolaşan propaganda faaliyeti olur. Mazlumlar, Hayriler, Kemal
Pirler, Agitler, Zilanlar,
Semalar, Viyanlar ve nice eşsiz özgür yaşam değerleri böylesi duruşların
abideleridir.” (sayfa
124)
“Öz savunma bir toplumun diliyle, kimliğiyle, inancıyla
genelde temel kültürüyle yaşama, onu koruma ve savunma hakkıdır. Buna dair
yönelimler olduğunda bu haklarını savunmayla mükelleftir. Saldırılar ister
asimilasyon, red, kültürel ve fiziki soykırım şeklinde, ister şiddet araçlarıyla, ister ideolojik siyaset
kurumlarıyla olsun saldırıya uğrayan toplum öz haklarını yani onu var eden
temel haklarını savunur ve bu savunma ekseninde kendini örgütler. Bu
saldırıları haksız görür ve terör olarak değerlendirir.” (sayfa 126)
C. İlgili
Hukuk
22. 13/12/2004 tarihli ve 5275
sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade
özgürlüğü” kenar başlıklı 60. maddesi şöyledir:
“(1) Ceza infaz kurumlarında, olanaklar elverdiğince,
kültürün ve sanatın çeşitli dallarını temsil eden programlar hazırlanır ve
hükümlülerin bunlara katılmaları hususundaki usûller
düzenlenir.
(2) Bu programların temel hedefi, hükümlülerin ifade
yeteneklerini geliştirmelerini ve bilgilerini artırmalarını sağlamaktır.
(3) Kurumun kültür ve sanat programları, Adalet Bakanlığınca
belirlenen esaslara göre kurum en üst amiri tarafından düzenlenir. Bu maksatla
Devletin kültür ve sanat işleriyle görevli kuruluşları gerekli yardımları
yaparlar.
(4) Hükümlülerin ifade özgürlüğü çerçevesinde
gerçekleştirebilecekleri yayın etkinlikleri, kurumda çalışma esaslarını düzenleyen
hükümlere ve bu husustaki koşullara bağlıdır.”
23. 5275 sayılı Kanun’un “Kütüphaneden yararlanma” kenar başlıklı
61. maddesi şöyledir:
(1) Ceza infaz kurumlarında, kurumun büyüklüğüne göre,
kütüphane veya kitaplık oluşturulur. Kütüphanelerde veya kitaplıklarda verilen
derslere kaynaklık edecek kitapların yanı sıra olanaklar ölçüsünde hükümlülerin
boş zamanlarını değerlendirmelerini, okuma alışkanlığı edinmelerini ve kültür
bakımından ufuklarını geliştirmelerini sağlayacak kitaplar da bulundurulur.
(2) Hükümlüye kurum kütüphanesinden yararlanma imkânı
verilir.
(3) Bu hizmet, gezici kitaplıklarla da yerine getirilebilir.
24. 5275 sayılı Kanun’un “Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı”
kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla
süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.
(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar
Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler
tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz
olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders
kitapları denetime tâbi tutulamaz.
(3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen
haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.”
25. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve
gönderme hakkı” kenar başlıklı 68. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen kısıtlamalar dışında,
kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve ücretleri kendisince
karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup,
faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon,
olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren,
görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç
örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içeren mektup,
faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir.”
26. Bakanlar Kurulunun 12/7/2005
tarihli Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Tüzük’ün (Tüzük) “Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve
gönderme hakkı” başlıklı 91. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, kendisine gönderilen mektup, faks ve
telgrafları alma ve ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme
hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup,
faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon,
olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri
hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri
mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi değildir. Ancak,
hükümlünün savunması için avukatına gönderilen mektup, faks veya telgraflar 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı
alt bendinde belirtilen hâllerin gerçekleşmesi hâlinde, bu gönderiler hakkında
da 84 üncü maddenin ikinci fıkrasının (c) bendinin (2) numaralı alt bendinde
belirtilen esas ve usuller uygulanır.”
27. Tüzük’ün “Mektupların gönderilmesi ve gelen mektupların verilmesi” başlıklı
122. maddesi şöyledir:
“ (1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru
tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve
gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde
sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf
içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara
veya savunması için avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü
fıkrası hükmü uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp incelendikten sonra
verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve telgraflar zarfları ile
birlikte verilir.”
28. Tüzük’ün
“Sakıncalı görülen mektuplar” başlıklı 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline gönderilmesi veya
hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört
saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun disiplin kurulu tarafından
kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde, mektup aslı çizilmeden veya
yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna kadar muhafaza edilir.
Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı idarede tutularak
fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde çizilerek disiplin
kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir. Mektubun tamamının
sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı tebliğ edilir.
Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için gereken süre
beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise, disiplin kurulu
kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise, infaz hâkimliği
kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz hâkimliği kararına
itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise mahkemenin kararına
göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye
yapılacak tebligatta, tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde infaz hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz
hâkimliği kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza
mahkemesine itiraz edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek
mektubun sakıncalı görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek
verileceği veya tamamı sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen
sakıncalı görülen mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru
yapılması durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
29. Adalet Bakanlığının
12/7/2005 tarihli Ceza İnfaz Kurumları Kütüphane ve Kitaplık Yönergesi’nin (Yönerge) “Kuruma
kabul edilmeyecek yayınlar” başlıklı 11. maddesi şöyledir:
“a) Mahkemelerce yasaklanmış olan,
b) Mahkemelerce yasaklanmamış olsa bile, kurum güvenliğini
tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı
eğitim kurulu kararıyla tespit edilen,
hiçbir yayın kuruma kabul edilmez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
30. Mahkemenin 16/4/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/9/2013 tarihli ve 2013/7363
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
31. Başvurucu, “Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum” isimli
kitap taslağında yer alan tespitlerin terör örgütünün propaganda faaliyeti
olarak görülmesi nedeniyle kitap olarak yayımlanması için kurum dışına
çıkartılmasının yasaklandığını, bu sebeple Anayasa’nın 25. maddesinde güvence
altına alınan düşünce ve kanaat özgürlüğü ile 26. maddesinde güvence altına
alınan düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
32. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
33. Başvurucu, başvuru konusu
kitabın cezaevi dışına çıkartılmasının ve dolayısıyla basımının engellenmesi
nedeniyle düşünce ve kanaat özgürlüğü ile düşünceyi açıklama ve yayma
özgürlüğünü güvence altına alan Anayasa’nın 25. ve 26. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
34. Bakanlık görüşünde, AİHS’in 10. maddesi bağlamında ifade özgürlüğünün
demokratik toplumun temellerinden birisini oluşturduğu; ifade özgürlüğünün
yalnızca lehte olduğu kabul edilen veya zararsız ya da önemsiz görülen bilgi ve
düşünceler için değil, aynı zamanda devletin veya toplumun bir bölümü için
saldırgan, şok edici veya rahatsız edici bilgi ve düşünceler için de geçerli
olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda, ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale olup
olmadığının, gerçekleştirilen müdahalenin yasayla öngörülmüş olup olmadığı,
müdahalenin meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı ve müdahalenin demokratik bir
toplumda gerekli olup olmadığı temelinde incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
35. Bakanlık görüşünde,
Anayasa’nın 25. maddesinde düşünceye sahip olma özgürlüğünün, 26. maddesinde
düşünceyi ifade etme özgürlüğünün garanti altına alındığı hatırlatılmış,
başvurunun bir bütün olarak Anayasa’nın 26. maddesi çerçevesinde
değerlendirilmesi ve Anayasa’da yer alan sınırlandırma hükümlerinin Anayasa’nın
13. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde ifade özgürlüğüne yapılacak
müdahalelerin dar bir alanda gerçekleşmesi gerektiği ifade edilmiştir.
36. Başvurucu, başvurunun esası
hakkındaki Bakanlık görüşüne karşı, başvuru dilekçesindeki beyanlarını tekrar
etmiş, Bakanlık görüşünde dile getirilen bazı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) kararlarının somut olayla uyumlu olmadığı ileri sürülmüştür.
37. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
38. Anayasa’nın “Düşünce ve kanaat hürriyeti” kenar
başlıklı 25. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve
kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve
suçlanamaz.”
39. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti”
kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
40. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Anayasa’nın 25. maddesinde “düşünce ve kanaat hürriyeti”, 26.
maddesinde ise “Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti” düzenlenmiştir. Anayasa bir düşünceye sahip olma ile bir
düşünceyi ifade etme arasında ayrıma gitmiştir. Başvuruya konu somut olayda
başvurucu tarafından yazılmış kitap taslağının cezaevinden çıkartılmasının
engellenmesi kararı başvurucunun bir düşünce ve kanaate sahip olması nedeniyle
değil düşüncelerini açıklaması ve yaymak istemesi nedeniyle verilmiştir. Bu
sebeple mevcut koşullar altında başvurunun Anayasa’nın 25. maddesi altında
incelenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yazılı belgelerin bir başkasına verilmesi,
iletilmesi, bastırılması özgürlüğü, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasıdır.
Anayasa’da ifade özgürlüğüne ilişkin olarak daha ayrıntılı düzenlemeler de yer
almakla birlikte mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğüne ilişkin
temel düzenleme olan Anayasa’nın 26. maddesi kapsamında incelenmesi gerekir
(benzer değerlendirmeler için bkz. Abdullah
Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 66).
41. Anayasa’nın 26. maddesinde
düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar
“söz, yazı, resim veya başka yollar”
olarak ifade edilmiştir ve “başka yollar”
ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu
gösterilmiştir (Emin Aydın, B.
No:2013/2602, 23/1/2014, §43).
42. Sınırlanabilir bir hak olan
ifade özgürlüğü Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma
rejimine tabidir. İfade özgürlüğüne ilişkin 26. maddenin ikinci fıkrasında
sınırlanma sebeplerine yer verilmiştir. Ancak bu özgürlüğe yönelik
sınırlamaların da bir sınırının olması gerektiği açıktır. Temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler göz
önüne alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların
denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve ifade
özgürlüğüne ilişkin ayrıntılı diğer maddeler göz önüne alınarak Anayasa’nın 26.
maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70).
43. İfade özgürlüğü, insanın
serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesi, edindiği
düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya
başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi,
anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına
gelir (Emin Aydın, B. No:
2013/2602, 23/1/2014, §40).
44. İfade özgürlüğü, Anayasa’da
yer alan diğer hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmını doğrudan etkiler.
Gerçekten de gazete, dergi veya kitap biçiminde basın yayın yoluyla düşüncenin
yayılmasının başlıca aracı olan basın, ifade özgürlüğünün kullanılma
biçimlerinden biridir. Basın özgürlüğü, Sözleşme’de
ayrı bir madde olarak değil ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin altında
koruma altına alınmıştır. Sözleşme’nin 10. maddesi, yalnızca düşünce ve
kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır.
Buna karşın basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28-32. maddelerinde özel olarak
düzenlenmiştir (Abdullah Öcalan, B.
No: 2013/409, 25/6/2014, § 73).
45. Basın özgürlüğünü kapsayan
ifade özgürlüğü, gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri
açıklama, yorumlama, bilgi, haber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını
kapsar. İfade özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek
bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil
olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye
paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirmek ve gerçekleştirme konusunda ikna
etmek çoğulcu demokratik düzenin gereklerindedir. Bu itibarla düşünceyi
açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için
yaşamsal önemdedir (bkz. Abdullah Öcalan,
B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 74).
46. Yukarıda anlatılan ilkeler
ışığında, başvuru konusu olayda, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin
değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığı, daha sonra da
müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığı değerlendirilecektir.
a. Müdahalenin Mevcudiyeti Hakkında
47. Başvuruya konu kitap
taslağının basılması için cezaevi dışına göndermek isteyen başvurucunun bu
talebi reddedilmiştir. Başvuruya konu henüz basılmamış eserin cezaevinden
çıkartılmasının önlenmesi ile Anayasa’nın 26. maddesi çerçevesinde başvurucunun
ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.
b. Müdahalenin Haklı Sebeplere Dayanması Hakkında
48. Yukarıda anılan müdahaleler,
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir
veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen
koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir. Bu nedenle, sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar
tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin
ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama
koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Müdahalenin Kanuniliği
49. Başvurucunun yazdığı kitap
taslağının cezaevinden çıkartılmasının engellenmesi kararı, 5275 sayılı
Kanun’un 60. maddesinin (4) numaralı fıkrası, 61. ve 62. maddeleri ile Yönerge’nin “Kuruma
kabul edilmeyecek yayınlar” başlıklı 11. maddesine dayalı olarak
verilmiştir. Söz konusu kurallar, cezaevlerine kabul edilecek basılı eserlere ilişkin
olup cezaevlerinde tutuklu ve hükümlüler tarafından yazılan yazıların
cezaevlerinden çıkartılmasına ilişkin bir düzenlemenin varlığı Anayasa
Mahkemesine bildirilmemiştir.
50. Öte yandan 5275 sayılı
Kanun’un “Hükümlünün mektup, faks ve
telgrafları alma ve gönderme hakkı” kenar başlıklı 68. maddesinde
hükümlüler tarafından yazılmış mektup, faks ve telgrafların kurum dışına
gönderilme usulleri ile bunlardan hangilerinin gönderilmeyeceği hususları
düzenlenmiştir. Daha ayrıntılı bir düzenleme ise Tüzük’ün
“Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma
ve gönderme hakkı” başlıklı 91. maddesinde, “Mektupların gönderilmesi ve gelen mektupların
verilmesi” başlıklı 122. maddesinde ve “Sakıncalı görülen mektuplar” başlıklı 123. maddesinde yer
almaktadır.
51. Söz konusu kurallarda somut
başvurudaki gibi düşünce açıklaması ve yayılması amacını taşıyan bir makale
veya kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına ilişkin özel bir düzenleme
bulunmamakta ise de bir başka kimseye gönderilen yazılı kâğıt, yazılmış olan
anlamlarına gelen “mektup”
sözcüğünün yazılı her tür materyali kapsadığı kabul edilebilir.
52. Öte yandan Anayasa’nın 13.
maddesi ile 26. maddenin beşinci fıkrasında yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması
şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada da
bulunulmamıştır. Yapılan değerlendirmeler neticesinde, mevcut koşullarda, 5275
sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik”
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
53. Başvurucu, şikâyet konusu
müdahalenin amacının kitaplarda yer alan siyasal görüşleri engellemek olduğunu
iddia etmiştir.
54. İfade özgürlüğüne yapılan
bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin
temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün
korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak
usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya
haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının
korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi
amaçlarına yönelik olması gerekir (bkz. Abdullah
Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 84).
55. Başvuruya konu kitap taslağının
cezaevi dışına çıkartılmasının engellenmesi kararı, kitapta Türkçe adı
Kürdistan İşçi Partisi olan yasadışı silahlı terör örgütü PKK’nın ve PKK’nın
şehir yapılanması olan ve kısa adı KCK olan Kürdistan Topluluklar Birliğinin
yapılanmasını anlattığı, onun mensuplarını övdüğü, terör eylemlerinin özgürlük
mücadelesi gibi gösterilerek yüceltildiği ve bu surette terör örgütünün
propagandasının yapıldığı iddialarına dayanmaktadır.
56. Cezaevi idaresinin kararı
ile derece mahkemelerinin kararları bir bütün olarak değerlendirildiğinde,
başvurucuya ait kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılması talebinin
reddinin, PKK terör örgütünün faaliyetleri ile mücadele kapsamında Devlet
tarafından belirlenen amaçların ve faaliyetlerin uzantısı niteliğinde olduğu
kanaatine ulaşılmıştır.
57. PKK, Türk yargı erki
tarafından silahlı terör örgütü olarak kabul edildiği gibi, Emniyet Genel
Müdürlüğünün yayınladığı “Türkiye’de hâlen
faaliyetlerine devam eden başlıca terör örgütleri” listesinde “PKK/KONGRA-GEL” adıyla yer almaktadır.
PKK, Silahlı Terörizme Karşı Özel Önlemlerin Uygulanması Hakkındaki Avrupa
Konseyinin 27 Aralık 2001 tarihli Ortak Tutum (Council Common Position)
kararından bu yana Avrupa Birliği tarafından terör örgütü olarak kabul
edilmektedir. Bundan başka PKK, Amerika Birleşik
Devletlerinin (ABD) terörist organizasyonlar listesinde yer aldığı gibi
Birleşmiş Milletler ve NATO ile bölgedeki Suriye, Irak, İran gibi pek çok ülke
ve uluslararası kuruluş tarafından da terör örgütü olarak kabul edilmektedir.
Ayrıca PKK, ABD’nin uyuşturucu kaçakçıları listesinde de bulunmaktadır (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409,
25/6/2014, § 87).
58. Başvuruya konu kitap
taslağının cezaevi dışına gönderilmesine izin verilmemesinin PKK ve KCK terör
örgütlerinin faaliyetleri ile mücadele kapsamında millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılmasına yönelik
çalışmaların bir parçası olduğu ve bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne
ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı
sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Bir Toplumda Gerekli Olma
ve Ölçülülük
59. Başvurucu, yayımlamak
istediği kitap taslağında cebir ve şiddete veya diğer terör yöntemlerine çağrı
bulunmadığını, devlet ve yönetime ilişkin bazı siyasal ve bilimsel
değerlendirmelerde bulunduğunu, kitap taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına
müsaade edilmemesi suretiyle ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik
toplumun gereklerine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
60. Bakanlık görüşünde, ifade
özgürlüğüne yönelik müdahalelerin varlığı halinde alınan önlemleri haklı
kılacak “konuyla ilgili ve yeterli
gerekçeler” ileri sürülüp sürülmediğinin ve “sınırlama amacı ile aracı arasında makul bir dengenin
bulunup bulunmadığının” demokratik toplum gerekleri açısından
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
61. İfade özgürlüğü mutlak
olmadığı için bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. İfade özgürlüğüne ilişkin
olarak Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların
Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin
gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir
değerlendirme yapılması gerekmektedir (bkz. Abdullah
Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 91).
62. 1982 Anayasası’nda
belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum” ölçütü, Anayasa’nın 13.
maddesi ile AİHS’in “demokratik
toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 9., 10. ve 11.
maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum
ölçütü, çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde
yorumlanmalıdır (bkz. Abdullah Öcalan, B.
No: 2013/409, 25/6/2014, § 93).
63. Buna göre demokratik
toplumun ana temellerinden olan ifade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul
edilen ya da zararsız veya ilgilenmeye değmez ve önemsiz görülen “düşünceler” için değil, ayrıca Devletin
veya toplumun bir bölümünün aleyhinde olan, onlara çarpıcı gelen, onları
rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Çünkü bunlar,
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (bkz. Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72,
7/12/1976, § 49).
64. Nitekim Anayasa Mahkemesinin
yerleşik içtihatları uyarınca, demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en
geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve
özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren sınırlamalar,
demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu nedenle, temel
hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak koşuluyla
demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve ancak
yasayla sınırlandırılabilirler. (AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün özüne dokunarak,
kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyorsa, etkisiz hale
getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama aracı ile amacı
arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı olacaktır (Bkz.
AYM, E.2009/59, K.2011/69, K.T. 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T.
17/4/2008; Abdullah Öcalan, B.
No: 2013/409, 25/6/2014, § 94).
65. Hak ve özgürlüklere yapılacak
her türlü sınırlamada devreye girecek bir başka güvence de Anayasa’nın 13.
maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”dir.
Bu ilke, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda
öncelikli olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir. Anayasa’nın 13.
maddesinde demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük kriterleri iki
ayrı ölçüt olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu iki ölçüt arasında ayrılmaz
bir ilişki vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi önceki kararlarında gereklilik ve
ölçülülük arasındaki bu ilişkiye dikkat çekmiş, amaç ile araç arasında makul
bir ilişki ve dengenin bulunması gerektiğine karar vermiştir (AYM, E.2007/4,
K.2007/81, K.T. 18/10/2007; Abdullah Öcalan,
B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 96).
66. Anayasa Mahkemesinin
kararlarına göre ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile
araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen
amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir.
Bu sebeple ifade özgürlüğü alanında getirilen müdahalelerde, hedeflenen amaca
ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup
olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat
Tuncel, B. No: 2012/1051, 20/2/2014, § 84).
67. Bu bağlamda, başvuru konusu
olay bakımından yapılacak değerlendirmelerin temel ekseni, müdahaleye neden
olan derece mahkemelerinin kararlarında dayandıkları gerekçelerin ifade
özgürlüğünü kısıtlama bakımından “demokratik
bir toplumda gerekli” ve “ölçülülük
ilkesi”ne
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (benzer
yöndeki bir karar için bkz. Abdullah Öcalan,
B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 98).
68. AİHM de konuyla ilgili ilk
kararlarından itibaren, Sözleşme’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında geçen “gerekli” kavramını Anayasa Mahkemesinin
yukarıda anlatılan yaklaşımına (§§, 57-59) benzer bir biçimde açıklamıştır. AİHM’e göre “gerekli”
kavramı, “toplumsal bir ihtiyaç baskısı”nı
(pressing social need) ima etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 48). O halde
ifade özgürlüğüne yargısal veya idari bir müdahalenin, toplumsal bir ihtiyaç
baskısını karşılayıp karşılamadığına bakılması gerekecektir. Bu çerçevede bir
müdahale, meşru amaçla orantılı bir müdahale olmalıdır; ikinci olarak
müdahalenin haklılığı için kamu makamlarının gösterdikleri gerekçeler konuyla
ilgili ve yeterli olmalıdır (başka bir bağlamda benzer bir değerlendirme için
bkz. Tayfun Cengiz, B. No:
2013/8463, 18/9/2014, § 56).
69. Yapılacak değerlendirmelerde
ifade özgürlüğünün “herkes”e
tanındığının hatırda tutulması gerekir. Yüksek güvenlikli cezaevine kapatılmış
bulunan bir hükümlü olan başvurucunun da herkes gibi, Anayasa’nın 26. maddesi
hükmünden yararlanacağı hususu her türlü tartışmanın dışındadır. Bununla
beraber, disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler
olmadan bir cezaevinde düzen sağlanması da düşünülemez. Bunlardan başka, bir
kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak cezaevine
kapatılmasındaki amacın, onu özgürlüğünden mahrum etmek yanında, cezasının
infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma
kazandırılması olduğu da hatırda tutulmalıdır.
70. Son olarak, Anayasa
Mahkemesi kendi takdirini davada uygulamadan önce, müdahale ile hak arasında
makul bir denge kurma konusunun öncelikle kamu gücünü kullanan makamlara ait
olduğunun belirtilmesi gerekir. Bu konuda kamu gücünü kullanan organların ve
mahkemelerin bir takdir yetkisi olduğu açıktır. Bu takdir yetkisinin genişliği
birçok unsura, özellikle de söz konusu faaliyetin niteliğine ve sınırlamaların
amacına bağlı olarak değişmektedir.
71. Yapılacak
değerlendirmelerde, söz konusu kitap taslağında ele alınan konuların tarihsel,
sosyolojik ve siyasal meselelere ilişkin olduğunun göz önüne alınması gerekir.
Anayasa’nın 26. maddesi bağlamında, kamunun çıkarlarına ilişkin siyasi
konuşmalar veya toplumsal sorunlara ilişkin tartışmaların sınırlanmasında
kamusal yetki kullanan makamların çok dar bir takdir marjı olduğuna işaret
etmek gerekir (aynı yönde görüş için bkz. Başkaya
ve Okçuoğlu/Türkiye, B. No: 23536/94, 24408/94, 8/7/1999, § 62).
72. Öte yandan ifade özgürlüğüne
içerik bakımından bir sınırlama getirilmemiş olmakla birlikte ırkçılık, nefret söylemi,
savaş propagandası, şiddete teşvik ve tahrik, ayaklanmaya çağrı veya terör
eylemlerini haklı göstermek gibi bu özgürlüklerin sınır bölgeleri olan
alanlarda ise Devlet otoriteleri müdahalelerinde daha geniş bir takdir
yetkisine sahiptir (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gözel ve Özer/Türkiye, § 56; Gündüz/Türkiye,
§ 40).
73. Bafra T Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu Başkanlığı söz konusu kitabın bazı sayfalarında PKK
terör örgütünün şehir yapılanması olan KCK terör örgütü sisteminin ayrıntılı
tarifinin yapıldığı, KCK terör örgütü şehir yapılanması için gerekli olan
şartların oluşturulması amacıyla önerilerin sunulduğu, KCK terör örgütünün
şehirdeki yapılanmasının temelini oluşturacak kadrolarının nasıl olması
gerektiğinin ayrıntılı olarak belirtildiği ve PKK terör örgütü adına geçmişte
ve günümüzde faaliyet gösterenlerin isimlerinin zikredilerek övüldüğü
gerekçesiyle cezaevi dışına çıkartılması talebini reddetmiştir. İnfaz hâkimliği
ve Ağır Ceza Mahkemesi de Kurulun gerekçesini tekrar etmekle yetinmiştir.
74. Bu sebeple öncelikle, söz
konusu kitap taslağında, Bafra T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu
Başkanlığının talebin reddine dair kararı ve derece mahkemesi kararlarının
gerekçelerinde belirtildiği şekilde, PKK ve KCK terör örgütlerinin
gerçekleştirdiği terör eylemlerinin propagandasının yapılıp yapılmadığının
değerlendirilmesi gerekmektedir.
75. İfade özgürlüğüne ilişkin
bireysel başvurularda, ifadelerin
bağlamlarından kopartılarak incelenmesi Anayasa’nın 13. ve 26.
maddelerinde yer alan ilkelerin uygulanmasında ve elde edilen bulguların kabul
edilebilir bir değerlendirmesinin yapılmasında hatalı sonuçlara ulaşılmasına
neden olabilir. Bu çerçevede, söz gelimi bir düşünce açıklamasının ifade
edildiği bağlamdan koparıldığında “milli
güvenlik” için bir tehlike oluşturması, bu ifadeye yönelik bir
müdahaleyi tek başına haklı çıkarmamaktadır. Bu nedenle somut başvuruda
idarenin ve derece mahkemelerinin kararlarında belirtilen; KCK ve PKK terör
örgütlerine ilişkin ifadeler ile bunların ifade edildiği bağlam, söz konusu
kitap taslağının yazarının kimliği, yazılma zamanı, amacı, hitap ettiği
kişilerin kimlikleri, muhtemel etkileri ve kitaptaki diğer ifadelerin tamamı
bir bütün olarak ele alınmalıdır.
76. Bundan başka, söz konusu
kitapta ileri sürülen düşüncelerin içeriğine ve hangi bağlamda dile
getirildiğine dikkat edilmesi, müdahalenin “arzulanan
hedeflere uygun” olup olmadığının ve ulusal makamlar tarafından öne
sürülen gerekçelerin “ilgili ve yeterli”
olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir (benzer değerlendirmeler için
bkz. Abdullah Öcalan, B. No:
2013/409, 25/6/2014, § 100).
77. Nitekim AİHM de yerleşik
içtihatlarında düşünce açıklamalarına ilişkin söz veya metinlerin bütünüyle ele
alındığında şiddeti teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için, söz ve
açıklamalarda kullanılan terimlerin ve hangi bağlamda yazıldıklarının dikkate
alınmasının uygun olacağını her zaman vurgulamıştır. (Özgür Gündem/Türkiye, B. No: 23144/93,
16/3/2000 § 63; Sürek/Türkiye, B.
No: 24762/94, 8/7/1999 § 12, 58 )
78. Öte yandan söz konusu
kitapta yer alan görüşlerin gerçekten nefrete ve şiddete teşvik edip
etmediğinin değerlendirmesini yaparken kullanılan aracın kitle iletişim
araçlarına kıyasla halkın daha dar bir kesimine hitap eden (benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Alınak/Türkiye,
B. No: 40287/98, 29/3/2005, § 41) ve bazı düşüncelerin endoktrinasyonunu
hedefleyen bir kitap olduğu da gözetilmelidir (benzer bir karar için bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409, 25/6/2014,
§ 106).
79. Başvuruya konu kitap, daha
çok yazarın “özgür yaşam bilgesi”
olarak isimlendirdiği Abdullah Öcalan’ın son yıllarda savunduğu demokratik
özerklik fikrinin açıklanması, örneklendirilmesi, söz konusu fikirdeki
çelişkilerin giderilmesi amacını taşımaktadır. Yazar kendi bakış açısından,
tarih, insan toplulukları, siyasal sistemler, hayatın anlamı ve ölüm, ahlak,
kadınlar, örgütlenme, insan hakları, özgür toplum, özgürlük, ekonomi ve ekoloji
gibi temalar çerçevesinde Kürt Sorununun çözümünde demokratik siyasetin
imkanlarına odaklanmaktadır. Başvurucu, kitabın bazı bölümlerinde kitaplarda
yer alan düşüncelerin birinci elden muhatabı da olan terör örgütü üyelerini de
övmekte ve Kürdistan coğrafyasından bahsetmektedir. Buna karşın başvurucunun “Kürdistan” nitelendirmesinin ne anlama
geldiği ancak kitapta kullanılan ifadelerle birlikte, kitabın yayınlandığı özel
koşulların da birlikte değerlendirilmesi ile belirlenebilir (bkz. Abdullah Öcalan, B. No: 2013/409,
25/6/2014, § 102).
80. İfade özgürlüğüne ilişkin
başvurularda, genel olarak, kullanılan ifadelerin şiddeti övdüğü, kişileri
terör yöntemlerini benimsemeye, başka bir deyişle şiddet kullanmaya, nefrete,
intikam almaya veya silahlı direnişe tahrik ve teşvik edip etmediğini
değerlendirilmelidir. Mevcut başvurudaki gibi ifade açıklamalarında söz konusu
olan cezaevi güvenliği ise derece mahkemelerinin dava konusu ifadelerin
cezaevinin asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren,
terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının
örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları
paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti içerip
içermediğini değerlendirmelidirler. Mevcut başvuruda derece mahkemeleri
zikredilen değerlendirmeleri yapmamışlardır.
81. Aksine, başvurucunun
yayımlamak istediği kitapta, kitabın cezaevinin dışına çıkartılmasının
engellenmesine dayanak yapılan bölümlerde (§ 28) PKK ya da KCK’dan
bahsedilmemiş, sol bir jargonla ütopik bir toplum tasarımı anlatılmıştır.
Başvurucu kendi bakış açısından aslında olmayan, bir ideal toplum
tasarlamıştır. Başvurucuya göre demokratik bir toplum, sivil toplumun sokak,
mahalle, köy ve kentler düzeyinde örgütlendiği ve kendi aralarında konfederalist bir yapı oluşturdukları bir toplumdur.
Başvurucu kitap boyunca arzuladığı toplumun tarihsel ve sosyolojik şartlarını
tartışmış ve böyle bir toplumun örgütsel yapısının nasıl olması gerektiğini
açıklamaya çalışmıştır.
82. Başvurucunun yayımlamak
istediği kitap gibi düşünce açıklamalarının sınırlanmasında kamusal yetki
kullanan makamların çok dar bir takdir aralığı olduğuna işaret etmek gerekir.
Kamu otoriteleri veya toplumun bir kesimi için hoş olmayan düşüncelere, şiddeti
teşvik etmediği, terör eylemlerini haklı göstermediği ve nefret duygusunun
oluşmasını desteklemediği sürece sınırlama getirilemez.
83. Yukarıdaki hususlar dikkate
alındığında, başvuruya konu kitapları yayımlamak amacıyla cezaevi dışına
göndermek isteyen başvurucunun bu talebinin reddedilmesinin gerekçelerinin
arzulanan amaçlara uygun olmadığı ve dolayısıyla da “demokratik bir toplumda gerekli” olmadığı kanaatine
varılmıştır. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa’nın 26. maddesinde güvence
altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulaması
84. Başvurucu, 50.000,00 TL
manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
85. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
86. Başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik başvuru açısından, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren
net 1.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
87. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
88. Başvurucunun yazdığı kitap
taslağının cezaevi dışına çıkartılmasına müsaade edilmediği ve bu hususun ifade
özgürlüğünü ihlal ettiği gözetilerek tespit edilen ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için gereği yapılmak üzere kararın bir örneği ilgili
Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmelidir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. İfade özgürlüğünün ihlal
edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 26. maddesinde
güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL
EDİLDİĞİNE,
3. Başvurucuya net 1.000,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
B. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
C. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
D. İhlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için kararın bir örneğinin Bafra Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine,
16/4/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.