TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ONUR CİNGİL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7836)
|
|
Karar Tarihi: 16/4/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 11/7/2015-29413
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
Onur CİNGİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde katıldığı
toplantı ve gösteri yürüyüşünün polis tarafından engellenmesi ve daha sonra
polisin orantısız güç kullanarak yaralanmasına sebep olması nedeniyle kötü
muamele yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, seyahat hürriyeti, etkili
başvuru hakkı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/10/2013 tarihinde İstanbul 21. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 22/7/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/9/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin
görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular, 26/9/2014 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 27/11/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüşü, başvurucuya 8/12/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 23/12/2014 tarihinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
başvuruya konu soruşturma dosyası içeriğinden tespit edilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. 2013 yılındaki 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü
kutlamalarının Taksim Meydanı'nda yapılması için birçok sendika, dernek ve
sivil toplum kuruluşu İstanbul Valiliğinden talepte bulunmuştur.
9. İstanbul Valiliği, 18/1/2013 tarihli kararı ile 6/10/1983
tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 6. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca 2013 yılı içerisinde İstanbul'da yapılacak gösteri
yürüyüşleri, açık yer toplantı alanları ile güzergahlarının tespit edildiğini
belirterek Taksim Meydanında kutlama yapılması taleplerini reddetmiştir. Ayrıca
başvurucu Valiliğin, yapılacak gösteriye katılımı engellemek için deniz yolu
dâhil toplu taşım araçlarının faaliyetlerini durdurma kararı aldığını
belirtmiştir.
10. Başvurucu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü'nde yapılacak
kutlamalara katılmak için 1/5/2013 tarihinde Beşiktaş Çarşı Meydanında diğer
arkadaşları ile bir araya gelmiştir.
11. Çevik kuvvet polisleri başvurucunun da içinde bulunduğu
grubu dağıtmak amacıyla biber gazı ile müdahalede bulunmuştur. Başvurucu, bu
müdahale esnasında bir polisin yaklaşık 5-6 metre mesafeden kendisini hedef
alarak gaz tüfeği ile gaz fişeği fırlattığını ve fişeğin sol bacağının uyluk
kemiğine isabet ettiğini ve bu şekilde yaralandığını belirtmiştir.
12. Başvurucunun, olay tarihinde Şişli Etfal
Eğitim ve Araştırma Hastanesinden aldığı adli raporda "hastanın sol tibia lateralde ödem ekimozu mevcut"
olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, Özel Üsküdar Anadolu Hastanesinin 23/5/2013
tarihli raporunda derinin ve derialtı dokunun diğer lokal enfeksiyonları
teşhisiyle başvurucuya 7 (yedi) gün işgöremezlik
raporu verilmiştir.
13. Başvurucu, olaylara ilişkin olarak 3/5/2013 tarihinde
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermiş ve aynı gün alınan
ifadesinde kendisinin yaralanmasına doğrudan sebep olan polislerden ve olaylara
sebep olan Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdüründen
şikâyetçi olmuştur.
14. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun
şikâyetlerinin sadece kendine doğrudan müdahalede bulunan polisleri değil olay
tarihinde görevli Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İstanbul İl
Emniyet Müdürünü de kapsadığından soruşturma dosyasını tefrik ederek Başbakan
ve İçişleri Bakanı hakkındaki şikâyetlerin 2013/65749 sayılı, İstanbul Valisi
ve İstanbul İl Emniyet Müdürü hakkındaki şikâyetlerin 2013/64512 sayılı ve doğrudan
müdahalede bulunan polisler hakkında şikâyetlerinin 2013/64625 sayılı
soruşturma dosyalarına kaydedilmesine karar vermiştir.
15. Başvurucunun, müdahalede bulunan polislere dair
iddialarına ilişkin olarak 2013/64625 sayılı soruşturma halen Cumhuriyet Başsavcılığında
devam etmektedir. Soruşturma kapsamında başvurucu, Cumhuriyet Başsavcılığına
şikâyetçi olduğu gün İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğüne sevk edilmiştir.
Müdürlüğün 3/5/2013 tarihli ve 2013/10043 sayılı raporunda, kişide yumuşak doku
lezyonlarına neden olan yaralanmanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum
olmadığı ve etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif
nitelikte olduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığı, aynı gün 3/5/2013 tarihinde
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğünden şikâyete konu olaya
ilişkin olarak MOBESE ya da çevredeki güvenlik kamera kayıtlarının
araştırılarak olayın tespitine çalışılması ve kayıtların CD ortamında tahkikat
evrakına eklenmesi talimatı vermiştir.
17. İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 28/6/2013 tarihli
yazısında, olay yerini gösterir MOBESE kamerasına araç çarpması sonucu hasar
oluştuğundan söküldüğünü ve bu sebeple olaylara dair görüntü kaydının olmadığı
belirtilmiştir. Diğer taraftan olay yerini gösterdiği tespit edilen bir
bankanın kayıtlarının yazı ekinde gönderildiği belirtilmiştir. Ancak Cumhuriyet
Başsavcılığının anılan banka kayıtlarında yaptırdığı bilirkişi incelemesinde
olayı gösterir görüntülerin olmadığı tespit edilmiştir. Bunların dışında
toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahaleye ilişkin olarak başvuru ve soruşturma
dosyalarında polisin kaleme aldığı herhangi bir tutanağa rastlanmamıştır.
18. Öte yandan, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 8/5/2013
tarihli yazısı ile başvurucunun iddialarına ilişkin olarak İstanbul
Valiliğinden 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurların Yargılanması Hakkında
Kanun'un 3. ve 6. maddeleri kapsamında soruşturma izni talep edilmiştir.
Valilik, iddia edilen olayları araştırmak üzere ön incelemeci olarak İstanbul
Emniyet Müdürlüğünde görevli bir emniyet müdürünü görevlendirmiştir. Ön
incelemeci emniyet müdürü, yaptığı araştırmada bölgede bulunan işyerlerinin
güvenlik kamera kayıtlarını istemiştir. Ancak ilgili birimin Temmuz
ayı içinde yaptığı incelemede bir bankanın kayıtları dışında diğer işyerlerinin
cihazlarındaki kayıtların hafızadan silindiği tespit edilmiştir. Bu nedenle
herhangi bir görüntü kaydına ulaşılamamıştır.
19. İstanbul Valiliği, hazırlanan araştırma raporu sonucunda
13/9/2013 tarihli kararı ile başvurucunun iddialarına ilişkin olarak “… izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde gerekli
uyarı ve ihtarlardan sonra grupların dağıtılmasına yönelik müdahalelerde
bulunulduğu, bu tür müdahaleler esnasında tek bir kişinin veya grup dışından
kişilerin gözetilmesinin mümkün olmayacağı, yapılan müdahaleler esnasında
olaylar içerisinde kalan kişilerin etkilenmesinin de muhtemel olduğu, 1 Mayıs
olayları ile ilgili Beşiktaş meydanında yapılan müdahalenin bu kapsamda olduğu”
değerlendirilerek kamera kayıtlarında başvurucuya yakın mesafeden gaz bombası
atıldığına dair görüntü kaydına rastlanmadığı ve başvurucunun görevlileri
teşhis edemediği gerekçesi ile adli ve disiplin yönünden 4483 sayılı Kanun'un
4. maddesi uyarınca işleme konulmama kararı verilmiştir.
20. Anılan işleme konulmama kararına rağmen İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı, 26/9/2013 tarihli İstanbul Valiliğine yazdığı yazıda
her ne kadar adli yönden soruşturma izni verilmemesine karar verilmiş ise de
olay adli görevden kaynaklandığından ve idari soruşturma iznine bağlı
olmadığından resen soruşturmaya devam edileceğini belirtmiştir.
21. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 4/3/2014 tarihli
yazıları ile başvurucunun iddia ettiği olaya ilişkin olay tarihinde bölgede gaz
mühimmatı kullanan polislerin kimliklerinin tespit edilmesi talimatı vermiştir.
Bunun üzerine gönderilen cevabi yazı sonucunda Cumhuriyet savcısı bazı
polislerin şüpheli sıfatı ile savunmalarını almıştır. Ayrıca 18/6/2014 tarihli
ayrıntılı olarak yazılmış bir müzekkere ile olayın aydınlatılmasına yönelik bir
talimat yazılmıştır. Soruşturma evrakı onaylı suretlerinin Anayasa Mahkemesine
gönderildiği 29/9/2014 tarihi itibarıyla müzekkereye cevap verilmemiştir.
22. Öte yandan, Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Valisi ve
İl Emniyet Müdürü hakkındaki şikâyetlere ilişkin olarak 4483 sayılı Kanun’un 3.
ve 12. maddeleri uyarınca soruşturma yapma yetkisinin Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığında olduğundan bahisle 7/5/2013 tarihinde görevsizlik kararı
vererek dosyanın bu kısmının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine
karar vermiştir. Başvurucu, söz konusu görevsizlik kararının akıbetine ilişkin
herhangi bir açıklamada bulunmadığı gibi başvuru dosyasına herhangi bir belge
de eklememiştir.
23. Başvurucunun Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkındaki
iddialarına ilişkin olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 7/5/2013 tarihli
kararı ile haklarında şikâyette bulunulan kişilerin olay tarihindeki
görevlerini gözetilerek, Anayasa’nın 100. maddesi ve Türkiye Büyük Millet
Meclisi (TBMM) İçtüzüğü’nün 107. maddesinde
belirtilen şartlar oluşmadığından işlemden kaldırma kararı vermiştir.
24. Başvurucunun, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
işlemden kaldırma kararına karşı yapmış olduğu itiraz, Bakırköy 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 30/7/2013 tarihli ve 2013/767 Değişik İş sayılı kararıyla
reddedilmiş ve karar bu tarihte kesinleşmiştir. Karar, başvurucuya 24/9/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu, 24/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
26. Anayasa’nın 100. maddesi birinci fıkrası şöyledir:
“Başbakan veya bakanlar hakkında, Türkiye
Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği önerge ile,
soruşturma açılması istenebilir. Meclis, bu istemi en geç bir ay içinde görüşür
ve gizli oyla karara bağlar.”
27. TBMM İçtüzüğü’nün 107. maddesi
şöyledir:
“Görevde bulunan veya görevinden ayrılmış olan
Başbakan ve bakanlar hakkında Meclis soruşturması açılması, Türkiye Büyük
Millet Meclisi üye tamsayısının en az onda birinin vereceği bir önerge
istenebilir.
Bu önergede;
Bakanlar Kurulunun genel siyasetinden veya bakanlıkların görevleriyle ilgili
işlerden dolayı hakkında soruşturma açılması istenen Başbakan veya bakanın
cezai sorumluluğu gerektiren fiillerinin görevleri sırasında işlendiğinden
bahsedilmesi, hangi fiillerinin hangi kanun ve nizama aykırı olduğunun gerekçe
gösterilmek ve maddesi de yazılmak suretiyle belirtilmesi zorunludur.”
28. 2911 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun
hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli
amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
29. 2911 sayılı Kanun’un 6. maddesinin 2/3/2014 tarihli ve
6529 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmadan önceki hali şöyledir:
“Toplantı ve gösteri yürüyüşleri, tüm il veya
ilçe sınırları içerisinde aşağıdaki hükümlere uyulmak şartıyla her yerde
yapılabilir.
Şehir ve kasabalarda ve gerekli görülen diğer
yerlerde hangi meydan ve açık yerlerde veya yollarda toplantı veya yürüyüş
yapılabileceği ve bu toplantı ve yürüyüş için toplanma ve dağılma yerleri ile
izlenecek yol ve yönler vali ve kaymakamlarca kararlaştırılarak alışılmış
araçlarla önceden duyrulur. Bu yerler hakkında
sonradan yapılacak değişiklikler duyurudan onbeş gün
sonra geçerli olur. Toplantı yerlerinin tespitinde gidiş gelişi, güvenliği
bozmayacak ve pazarların kurulmasına engel olmayacak biçimde, toplantıların
genel olarak yapıldığı, elektrik tesisatı olan yerler tercih edilir.”
30. 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir
“(Değişik fıkra: 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı
Kanun’un 5. md.) Toplantı yapılabilmesi için,
düzenleme kurulu üyelerinin tamamının imzalayacakları bir bildirim, toplantının
yapılmasından en az kırksekiz saat önce ve çalışma
saatleri içinde, toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu valilik veya
kaymakamlığa verilir.”
31. 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesi şöyledir:
“Genel yollar ile parklarda, mabetlerde, kamu
hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük
Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılamaz ve
şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez.
Genel meydanlardaki toplantılarda, halkın ve
ulaşım araçlarının gelip geçmesini sağlamak üzere valilik ve kaymakamlıklarca
yapılacak düzenlemelere uyulması zorunludur.”
32. 2911 sayılı Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
“a) 9 ve 10 uncu
madde hükümlerine uygun biçimde bildirim verilmeden veya toplantı veya yürüyüş
için belirtilen gün ve saatten önce veya sonra;
b) (Değişik bent: 30/7/1998 tarih ve 4378
sayılı Kanun’un 1 md.) Ateşli silahlar veya patlayıcı
maddeler veya her türlü kesici, delici aletler veya taş, sopa, demir ve lastik
çubuklar, boğma teli veya zincir gibi bereleyici ve boğucu araçlar veya yakıcı,
aşındırıcı, yaralayıcı eczalar veya diğer her türlü zehirler veya her türlü
sis, gaz ve benzeri maddeler ile yasadışı örgüt ve topluluklara ait amblem ve
işaret taşınarak veya bu işaret ve amblemleri üzerinde bulunduran üniformayı
andırır giysiler giyilerek veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini
tamamen veya kısmen bez vesair unsurlarla örterek
toplantı ve gösteri yürüyüşlerine katılma ve kanunların suç saydığı nitelik
taşıyan afiş, pankart, döviz, resim, levha, araç ve gereçler taşınarak veya bu
nitelikte sloganlar söylenerek veya ses cihazları ile yayınlanarak,
c) 7 nci
madde hükümleri gözetilmeksizin,
d) 6 ve 10 uncu maddeler gereğince belirtilen
yerler dışında,
e) 20 nci
maddedeki yöntem ve şartlara ve 22 nci maddedeki
yasak ve önlemlere uyulmaksızın,
f) 4 üncü madde ile
Kanun kapsamı dışında bırakılan konularda kendi amaç, kural ve sınırları dışına
çıkılarak,
g) Kanunların suç saydığı maksatlar için,
h) Bildirimde belirtilen amaç dışına
çıkılarak,
i) Toplantı ve yürüyüşün 14, 15, 16, 17 ve 19
uncu maddelere dayanılarak yasaklanması veya ertelenmesi halinde tespit edilen
erteleme veya yasaklama süresi sona ermeden,
j) (Değişik bent: 2/3/2014 tarih ve 6529
sayılı Kanun’un 9. md) 12 nci
madde gereğince toplantının dağılmasına karar verilmesi hâlinde,
k) 21 inci madde hükmüne aykırı olarak,
l) 3 üncü maddenin 2 nci fıkrası hükmüne uyulmadan, Yapılan toplantılar veya
gösteri yürüyüşleri Kanuna aykırı sayılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 16/4/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 24/10/2013 tarihli ve 2013/7836 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu, resmi bir gün olan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Günü kutlamalarına katılmak için Beşiktaş Çarşı Meydanına gittiğini, burada
diğer arkadaşları ile birlikte çevik kuvvet polisi tarafından etraflarının
sarıldığını, polisin yoğun kimyasal içerikli gaz, gaz bombası, gaz fişeği, ses
bombası, kimyasal içerikli su ile kendilerine müdahale ettiğini, bulunduğu alana
müdahale esnasında yaklaşık 5-6 metre mesafeden bir polisin kendisini
hedefleyerek gaz tüfeği ile gaz fişeği attığını, gaz fişeğinin sol bacak uyluk
kemiğine isabet ederek ağır yaralanmasına neden olduğunu, bu yara sebebiyle
uzun süre yürüyemediğini ve avukatlık mesleğini icra edemeyerek kazanç kaybı
yaşadığını, olaylara ilişkin olarak Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkında
yaptığı şikâyetlerin ve polisler hakkındaki idari soruşturmanın sonuçsuz
kaldığını, etkin bir soruşturma yapılmadığını, ayrıca olay günü Valilik
tarafından alınan güvenlik önlemleri çerçevesinde tüm toplu taşım araçlarının
sefer düzenlemediğini belirterek, Anayasa'nın 17., 19., 23., 34. ve 40.
maddelerinde düzenlenen kötü muamele yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı,
seyahat özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ve etkili
başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi, manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
35. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun, kötü
muamele yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı dışında ayrıca
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, seyahat özgürlüğü ile etkili başvuru
hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Başvuru konusu olayda
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına konu olabilecek bir müdahaleden
bahsedilmemesi ve olayın oluş şekli ve sonuçları açısından anılan hakka yönelik
bir müdahalenin tespit edilememesi nedeniyle bu hak ayrıca incelenmemiştir.
Başvurucunun seyahat özgürlüğüne ilişkin olarak temel iddiasının, Valilik
tarafından toplu taşıma araçlarının yasaklanması sonucu seyahat etmesinin
kısıtlanması olduğu, ancak bahse konu yasaklamanın amacının izin verilmeyen
toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmanın engellenmesi olduğundan başvurucunun
bu konuya ilişkin iddiaları toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı çerçevesinde
olduğu kabul edilmiştir. Etkili başvuru hakkına ilişkin olarak başvurucu,
toplantı sırasında gaz fişeği ile yaralanmasından dolayı Cumhuriyet savcılığına
yaptığı şikâyetin etkili soruşturulmadığını iddia etmiştir. Başvurucunun bu
iddiaları temel olarak kötü muamele yasağının usuli
yükümlülükleri kapsamında kaldığından kötü muamele yasağı çerçevesinde
incelenmiştir.
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Başvurucunun yukarıda ayrıntılı olarak belirtilen
iddialarının özü, 1 Mayıs günü katıldığı toplantı ve gösteri yürüyüşünde
polisin gaz bombası gibi toplumsal olaylara müdahale araçlarını ölçüsüz kullanması
sonucu yaralanmasının kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü
hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu kapsamda başvurucunun iddiaları
yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında
tanımlanan kötü muamele yasağı ve Anayasa’nın 34. maddesinde düzenlenen
toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı çerçevesinde incelenmiştir.
1. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiği
İddiası
37. Başvurucu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarına
katıldığı esnada çevik kuvvet polisi tarafından etraflarının sarılarak yoğun
kimyasal içerikli gaz, gaz bombası, gaz fişeği, ses bombası, kimyasal içerikli
su ile kendilerine müdahale edildiğini, müdahale esnasında yaklaşık 5-6 metre
mesafeden bir polisin kendisini hedefleyerek gaz tüfeği ile gaz fişeği
attığını, gaz fişeğinin sol bacak uyluk kemiğine isabet ederek ağır
yaralanmasına neden olduğunu, buna ilişkin olarak yaptığı şikâyetin etkin
soruşturulmayarak sonuçsuz kaldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık, başvurunun kabul edilebilirliğine dair herhangi
bir açıklamada bulunmamıştır. Öte yandan başvurucunun yaralanmasının polisin
müdahalesinden kaynaklandığına dair henüz herhangi bir delilin olmadığı
belirtilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı devletin, yaralanmanın
nasıl olduğunu tespit etmeye yönelik pozitif yükümlülüğünün olduğunu, olay
tarihi, yaralanma şekli ve hastane kayıtlarının, yaralanmanın polis tarafından
gerçekleştirildiğini ortaya koyduğunu, dosyanın sürüncemede bırakıldığını, bu
sebeple başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
40. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
41. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “İşkence Yasağı” kenar başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur
kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”
42. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya
muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi
Demir ve Diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
43. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini, yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif
ödevidir (Cezmi Demir ve Diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81). Diğer taraftan devletin, pozitif bir
yükümlülük olarak, yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi
varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin, gerekse
kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma
yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü
tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil
Kerimoğlu ve
Diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).
44. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
45. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
46. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
47. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı
takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece
mahkemelerine başvurulmalıdır (Bayram Gök,
B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17). Bu kapsamda temel hak ve hürriyetlerle
ilgili hukuk sisteminin koruma mekanizmalarının öncelikle işletilmesi
gerekmektedir. Bu nedenle, ihlal iddialarına ilişkin olarak öncelikle olağan
kanun yollarının tüketilmesi gerekmektedir. Ancak somut olayın koşulları
itibarıyla başvuru yollarının tüketilmesinin yarar sağlamayacağı veya etkili
olmadığının anlaşılması halinde anılan yollar tüketilmeden yapılan bir başvuru
incelenebilir (Şehap Korkmaz, B. No. 2013/8975, 23/7/2014, §
33).
48. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında tanımlanan
kötü muamele yasağına ilişkin olarak devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında
etkili bir hukuk mekanizmasının olması ve bu mekanizmanın sadece teorik değil
pratik olarak da işlemesi gereklidir. Mevcut hukuk sisteminde teorik olarak
etkili bir hukuk mekanizması olmadığı söylenemez. Bununla birlikte bu
mekanizmanın pratik olarak etkili işlemesi her somut olay açısından ayrı ayrı
değerlendirilmelidir.
49. Somut olayda, başvurucu, yaralanmasına ilişkin olarak
3/5/2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyet dilekçesi vermiş
ve aynı gün alınan ifadesinde kendisinin yaralanmasına doğrudan sebep olan
polislerden ve olaylara sebep olan Başbakan, İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi
ve Emniyet Müdüründen şikâyetçi olmuştur. Bunun üzerine başlatılan adli
soruşturmada başvurucunun şikâyetçi olduğu kişiler hakkında ayrı soruşturma
usulü öngörüldüğünden dosya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından tefrik edilerek
ayrı ayrı değerlendirilmiştir (bkz. §14).
50. Başvurucunun, Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkında
şikayetine ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığı işlemden kaldırma kararı
vermiştir. İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü hakkındaki soruşturmanın akıbeti
dosya kapsamından tespit edilememiştir. Bununla birlikte başvurucunun
yaralanmasına doğrudan neden olan müdahaleye ilişkin olarak Cumhuriyet
Başsavcılığı ilk önce soruşturma izni talep etmiştir (bkz. §§ 13-18). Yapılan
araştırma sonucunda adli ve idari yönden soruşturma izni verilmemesine karar
verilmesine rağmen Cumhuriyet savcılığı şikâyetlerin doğrudan soruşturma
gerektirdiği gerekçesi ile anılan karara rağmen adli soruşturmaya başlamıştır
(bkz. § 20). Bu kapsamda olayı aydınlatmak ve fail veya failleri tespit etmek
amacıyla bazı polislerin şüpheli sıfatı ile beyanları alınmıştır.
51. Başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiğine
ilişkin iddialarının temelinde kendisine doğrudan müdahale ettiğini ileri
sürdüğü polislerin eylemi yer almaktadır. Öte yandan başvurucunun siyasiler ve
üst düzey bürokratlar hakkında yaptığı şikâyetlerin temeli de esas olarak
polislerin müdahalesinin bulunduğu iddiasına dayanmaktadır. Bununla birlikte
başvurucu, katıldığı gösteri yürüyüşünde yaralanması ile siyasi ve üst düzey
bürokratlar arasında doğrudan bağlantı kuracak nitelikte herhangi bir durum da
ortaya koymamıştır. Dolayısıyla başvurucunun iddiaları doğrudan müdahaleyi
gerçekleştiren polisler hakkında yapılan soruşturmaya dayanmaktadır ve bu
soruşturma netleştirilmeden iddiaların değerlendirilmesi mümkün değildir. Başka
bir ifade ile başvurucunun yaralanmasına neden olan müdahale aydınlığa
kavuşturulmadan ya da buna ilişkin soruşturma veya kovuşturma sonuçlanmadan
kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarının esaslı biçimde
incelenebileceği söylenemez. Bunun istisnası kötü muamele iddialarının
soruşturulması veya kovuşturulmasında süre veya yargılamanın seyrinin
soruşturmanın veya kovuşturmanın etkisiz kabul edilmesine yol açacak nitelikte
olması halinde soruşturmanın veya kovuşturmanın nihayete ermesi beklenemez.
52. Somut olayda başvurucu, Başbakan ve İçişleri Bakanına
yönelik şikâyetleri hakkında işlemden kaldırma kararına yaptığı itirazın
reddedilmesi üzerine bireysel başvuruda bulunmuştur. Bununla birlikte eylemi
gerçekleştirdiği iddia edilen polisler hakkındaki soruşturmada başvuru
tarihinden yaklaşık bir ay önce Cumhuriyet Başsavcılığı polislere dair
şikâyetin soruşturma izni gerektirmediği gerekçesi ile soruşturmaya devam
edilmesine karar vermiştir. Bu kapsamda bazı polislerin şüpheli sıfatıyla
beyanı alınmıştır. Ayrıca bireysel başvuru, eylemi doğrudan gerçekleştiren
polisler hakkındaki soruşturma tamamlanmadan, yaralanmaya ilişkin olarak Cumhuriyet
Başsavcılığına yapılan şikâyetten yaklaşık altı ay sonra yapılmıştır. Her ne
kadar başvurunun incelendiği tarihte, yaklaşık on sekiz ay geçmesine rağmen
soruşturma halen sonuçlanmamış ise de toplumsal olaylara müdahale ile ilgili
iddiaların aydınlatılmasındaki güçlük gözetilerek soruşturmada gelinen aşamaya
kadar geçen süre ve bu sürede soruşturma ve yargılama makamlarınca yapılan
işlemler dikkate alındığında, kötü muamele yasağı açısından soruşturmanın
tamamlanmadan iddiaların bireysel başvuruda incelenmesini gerektirecek bir
durumun varlığından söz edilemez. Dolayısıyla başvuru konusu olayla ilgili
yürütülen soruşturmanın halen devam ettiği ve geçen süre ile yargılamanın
seyrinin soruşturmanın etkisiz kabul edilmesine neden olacak belirtiler
gösterdiği söylenemez (benzer kararla için bkz. Şehap Korkmaz, B. No. 2013/8975, 23/7/2014, § 32; Şehap Korkmaz ve diğerleri/Türkiye, B.No. 64200/13, 25/3/2014, § 25-27).
53. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasının ihlaline ilişkin iddialarının "başvuru yollarının tüketilmemiş olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal
Edildiği İddiası
54. Başvurucu, resmi bir gün olan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma
Günü kutlamalarına katıldığı esnada diğer arkadaşları ile birlikte çevik kuvvet
polisi tarafından etraflarının sarıldığını, polisin yoğun kimyasal içerikli
gaz, gaz bombası, gaz fişeği, ses bombası, kimyasal içerikli su ile kendilerine
müdahale ettiğini, kendisinin bulunduğu alana müdahale esnasında yaklaşık 5-6
metre mesafeden bir polisin kendisini hedefleyerek gaz tüfeği ile gaz fişeği
attığını, bu nedenle yaralandığını, ayrıca olay günü Valilik tarafından alınan
güvenlik önlemleri çerçevesinde tüm toplu taşıma araçlarının sefer
düzenlemediğini belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
55. Bakanlık görüşünde, AİHM’in
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin içtihatları
belirtildikten sonra göstericilerin yasa dışı gösteri yapmaları nedeniyle
uyarılmalarına rağmen polise taş, sopa gibi cisimler fırlattığını, bunun
üzerine çevik kuvvet polisinin müdahale ettiği ancak, adli soruşturma sürecinin
halen devam etmesi nedeniyle olayın tam olarak aydınlatılamadığı
belirtilmiştir.
56. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı, polise bazı cisimler
atıldığına dair iddiaların müdahaleyi haklı çıkarmayacağı gibi kendisi hakkında
herhangi bir kaydın da olmadığını ileri sürmüştür.
57. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
“Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
58. 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
59. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, “ikincil
nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural
olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
60. Başvurucu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamalarında
çevik kuvvet polisi tarafından yapılan müdahaleye ilişkin olarak İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde şikâyetçi olmuştur. Buna ilişkin olarak
Cumhuriyet Başsavcılığı şikâyet edilen kişilere göre Anayasa ve 4483 sayılı
Kanun kapsamında dosyayı tefrik etmiştir (bkz. § 15). Daha sonra Cumhuriyet
Başsavcılığının, Başbakan ile İçişleri Bakanı hakkında verdiği işleme koymama
kararının kesinleşmesinden sonra bireysel başvuruda bulunulmuştur. Tefrike konu
İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü hakkındaki incelemenin akıbetine ilişkin olarak
dosya kapsamında herhangi bir belge veya bulgu tespit edilememiştir (bkz. §
22). Diğer taraftan eylemi gerçekleştiren polisler hakkındaki soruşturma
dosyası halen derdesttir.
61. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik iddialar
açısından toplantıya yapılan müdahalelere ve müdahale sonucundaki yaralanmalara
ilişin olarak adli makamlara yapılacak şikâyetleri bir bütün halinde toplantı
ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kötü muamele yasağına ilişkin başvuru olarak
kabul etmek gerekir (benzer yönde AİHM kararları için bkz. Pekaslan/Türkiye, B.No. 4572/06 ve
5684/06, 20/3/2012; Özalp Ulusoy/Türkiye,
B.No: 9049/06, 4/6/2013; Oya Ataman/Türkiye, B.No:
74552/01, 5/12/2006, Gazioğlu ve
diğerleri/Türkiye, B.No: 29835/05,
17/5/2011; Biçici/Türkiye, B.No: 30357/05, 27/5/2010; Balçık
ve diğerleri/Türkiye, B.No: 25/02,
29/11/2007). Nitekim bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne polisin müdahalesi ile
meydana gelen sonuçlar açısından kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkının aynı anda ihlal edilmesi mümkündür. Mevcut başvuru
gibi şikâyetlerde, kötü muamele yasağı ile toplantı hakkının birbirinden
ayırmanın zorluğu bireysel başvuruda bulunabilmek için her iki hak için ayrı
ayrı başvuru yolu gösterilmesini anlamsız kılmaktadır. Nitekim başvurucunun,
kötü muamele yasağı ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına yönelik
yapılan müdahalelere dair şikâyetinde iki iddia birlikte ileri sürüldüğünden
Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı aynı temelde incelemektedir. Bu nedenle
her iki hak için ayrı yargılama mercilerine başvurulmasını beklemek hak ihlali
iddiasına konu olayların aydınlatılmasında ve hakların özünün korunmasında
yetersiz ve gereksiz bir sonuca yol açabilecektir.
62. Bu nedenle mevcut başvuru gibi toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının aynı müdahale kapsamında
ihlal edildiğine ilişkin başvurularda, kötü muamele yasağına neden olduğu iddia
edilen müdahaleyi gerçekleştirenlere karşı Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan
şikâyetin tüketilmesi gereken başvuru yolu olarak kabul edilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda kişilerin kötü muamele yasağı ile toplantı hakkına yönelik
müdahaleyi özü itibarıyla yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına taşıması ve buna
ilişkin olarak Cumhuriyet Başsavcılığının vereceği karar ve bu karara karşı
öngörülen olağan kanun yollarının tüketilmesi gerekmektedir. Bu tür iddialar
karşısında Cumhuriyet Başsavcılığının yapacağı temel değerlendirme faillerin
kimliği, toplantıya müdahalenin haklı olup olmadığı, müdahalenin ölçülü olup
olmadığı ve suç oluşturup oluşturmadığının tespitine yönelik olacaktır.
63. Somut olayda, başvurucunun, katıldığı toplantı ve gösteri
yürüyüşünde polisin müdahalesi ile yaralandığından bahisle İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığına yaptığı şikâyetin başvuru yolu olarak kabul edilmesi gerekir.
Ancak bahse konu şikâyete ilişkin olarak Cumhuriyet savcılığındaki
soruşturmanın halen derdest olması, toplantı hakkına yönelik iddiaların
incelenmesi için engel olup olmayacağı açısından değerlendirilmelidir.
64. Kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiaları ile birlikte
ileri sürülen toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı yönünden adli soruşturmanın
önemi, iddialara konu olay yönünden başvurucunun eylemlere katılıp katılmadığı,
yaralanmanın polis müdahalesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı ve buna ilişkin
tüm delillerin toplanıp toplanmadığı, başka bir ifade ile olayın aydınlatılıp
aydınlatılmadığı ile ilgilidir.
65. Başvuru konusu olayda, başvurucunun Cumhuriyet
Başsavcılığına yaptığı şikâyetinin tefriki sonucunda ayrı bir soruşturma
dosyasında görülen Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkındaki şikâyete dair işleme
koymama kararının kesinleşmesinin başvurunun incelenmesi için yeterli olduğu
söylenemez. Nitekim Başbakan ve İçişleri Bakanına karşı yapılan şikâyetin
konusu tek başına toplantı hakkına müdahale olarak değerlendirilemez. Bu
nedenle müdahalenin aydınlatılmasına yönelik olarak Cumhuriyet Başsavcılığının
soruşturmayı tamamlamış ve polisin müdahalesinin hangi gerekçelere dayandığına
dair yeterli bir bulgu ortaya koymuş olması gerekmektedir. Öte yandan derdest
soruşturmalar açısından toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, kötü
muamele yasağı ile birlikte değerlendirildiğinden, süre ve yargılamanın
seyrinin soruşturmanın etkisiz kabul edilmesine neden olacak belirtiler
göstermesi gerekmektedir. Ancak kötü muamele yasağına ilişkin olarak yapılan
değerlendirmede belirtildiği üzere (bkz. § 49) olaylara müdahale ile ilgili
iddiaların aydınlatılmasındaki güçlük nedeniyle soruşturmada gelinen aşamaya
kadar geçen süre ve bu sürede soruşturma ve yargılama makamlarınca yapılan
işlemler dikkate alındığında olağan başvuru yollarının tüketilmesinin yarar
sağlamayacağını kabul etmek mümkün değildir.
66. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 34.
maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının
ihlaline ilişkin iddialarının "başvuru
yollarının tüketilmemiş olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle, başvurucunun “kötü muamele yasağının” ve “toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkının” ihlal edildiğine ilişkin başvurusunun “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 16/4/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.