TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HÜSEYİN ÖZDEMİR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7455)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 18/6/2015-29390
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Hüseyin ÖZDEMİR
|
Vekili
|
:
|
Av. İpek KADİRHAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 16/6/2005 tarihinde Bakırköy 1. İş Mahkemesinde
açtığı alacak ve tazminat davası sonunda hukuka aykırı olarak davanın kısmen
kabulüne karar verildiğini, hükmün Yargıtay 9. Hukuk Dairesince onandığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/9/2013 tarihinde İstanbul 18. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm İkinci Komisyonunca 20/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. Bölüm
tarafından 12/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 17/2/2014 tarihli görüş yazısına karşı
başvurucu beyanlarını sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 16/6/2005 tarihinde Gönültaş Çorap ve Örme
San. Ltd. Şti. aleyhine Bakırköy 1. İş Mahkemesinde açtığı davada, 1/7/2004
tarihinde davalıya ait işyerinde çalışmaya başladığını, 12/5/2005 tarihinde
işverenin hakarette bulunması üzerine iş akdini haklı nedenle feshettiğini
ileri sürerek, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla
250,00 TL fazla çalışma ücreti ve 5.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini talep
etmiştir.
8. Mahkemece alınan 1/7/2009 tarihli bilirkişi raporunda,
1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasındaki fazla çalışma ücreti alacağının
2.572,63 TL olduğu bildirilmiştir.
9. Başvurucu, 7/7/2009 tarihli ıslah dilekçesi ile fazla
çalışma ücreti alacağını 2.572,63 TL'ye yükseltmiştir.
10. Davalı, ıslah edilen kısma yönelik olarak zamanaşımı
definde bulunmuş ve bilirkişiden ek rapor alınmasını talep etmiştir.
11. Bilirkişi 6/4/2010 tarihli ek raporunda, ıslah tarihi
olan 7/7/2009 tarihinden geriye doğru beş yılı geçen alacaklar için
zamanaşımının söz konusu olabileceğini, davalının zamanaşımı savunması esas
alındığında 1/7/2004 ilâ 7/7/2004 tarihleri arasındaki kısım için fazla mesai
alacağının 37,67 TL olduğunu, ancak başvurucunun dava dilekçesi ile 250.00 TL talep ettiğini, zamanaşımı kabul edildiğinde
250,00 TL fazla çalışma alacağının olduğunu bildirmiştir.
12. Mahkemece, 28/12/2010 tarih ve E.2005/2179, K.2010/816
sayılı kararla; 6/4/2010 tarihli ek raporla fazla çalışma ücreti alacağının
başvurucunun ilk dava ile istediği 250,00 TL olarak belirlendiği, dinlenen
tanıkların beyanlarına göre işverenin başvurucuya hakaret ettiğinin sübuta
ermediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 250,00 TL fazla çalışma
alacağının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline, fazlaya
ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
13. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 13/6/2013
tarih ve E.2011/14873, K.2013/18342 sayılı ilâmıyla; “dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici
sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine
göre, davacı vekilinin yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile
usul ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına” karar verilmiştir.
14. Başvurucu, 17/2/2010 tarihinde Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine (AİHM) başvurmuş, yargılamanın uzun sürdüğünü belirterek ihlal
iddiasında bulunmuş, başvuru AİHM tarafından 15350/10 sırasına kaydedilmiştir.
15. Başvurucu, 1/10/2012 tarihinde AİHM’e
ek dilekçe göndermiş, yargılamanın halen devam ettiğini ve alacağını tahsil
edemediğini belirterek, adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş, AİHM tarafından henüz bir karar verilmemiştir.
16. Başvurucu, 1/7/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan
Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvurarak uzun yargılama şikayetinde
bulunmuştur.
17. Yargıtay 9. Hukuk Dairesince verilen onama kararı,
2/9/2013 tarihinde başvurucu tarafından öğrenilmiştir.
18. Başvurucu, 26/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
19. Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu
Başkanlığının 8/1/2014 tarih ve 2014/115 sayılı kararıyla iki dereceli
yargılamada yedi yıl on bir ay yirmi yedi günlük yargılama süresinin makul
olmadığı belirtilerek, başvurucuya 5.700,00 TL tazminat ödenmesine karar
verilmiştir.
B. İlgili Hukuk
20. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
21. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan
kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna
edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş
akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk
uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş
mahkemeleri kurulur.”
22. 22/5/2003 tarihli ve 4857
sayılı İş Kanunu’nun “İşçinin haklı nedenle
derhal fesih hakkı” kenar başlıklı 24. maddesi şöyledir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işçi,
aşağıda yazılı hallerde iş sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim
süresini beklemeksizin feshedebilir:
…
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve
benzerleri:
…
b) İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden
birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda
bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa..
…”
23. 22/5/2003 tarih ve 4857
sayılı İş Kanunu’nun 32. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“Ücret alacaklarında zamanaşımı süresi beş yıldır.”
24. 22/4/1926 tarih ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi şöyledir:
“Şahsi menfaatleri haleldar olan kimse hata vukuunda zarar
ve ziyan ve hataların hususi ağırlığı icabettiği
surette manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ itasını
dava edebilir. Hakim, bu tazminatın itası yerine diğer
bir tazmin sureti ikame yahut ilave edebilir.”
25. 818 sayılı mülga Kanun’un
126. maddesi şöyledir:
“Aşağıdaki alacak veya davalar hakkında beş
senelik müruru zaman cari olur:
…
3-Sanatkarların veya esnafın emeklerinin
karşılığı, perakendecilerin sattıkları malların parası, noterlerin mesleki
hizmetleri karşılığı, başkalarının maiyetinde çalışan veya müstahdemi olan
kimselerin, hizmetçilerin, yevmiyecilerin ve işçilerin ücretleri hakkındaki
davalar
…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
26. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 26/9/2013 tarih ve 2013/7455 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
27. Başvurucu, 16/6/2005 tarihinde Bakırköy 1. İş
Mahkemesinde açtığı alacak ve tazminat davası sonunda 28/12/2010 tarihinde
davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, kısa karar ve gerekçeli kararın
hüküm kısmında manevi tazminatın reddine dair herhangi bir karar bulunmadığını,
gerekçe bölümünde yeterli gerekçe gösterilmeden manevi tazminatın
reddedildiğini, ıslah dilekçesi ile artırdığı kısım zamanaşımına uğramadığı
halde, bilirkişi raporları yanlış değerlendirilerek davanın kısmen reddine
hükmedildiğini, fazla çalışma ücretinin kısmen reddi hususunda yeterli gerekçe
gösterilmediğini, Mahkemece verilen kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesince temyiz
dilekçesinde belirtilen iddialar değerlendirilmeden onandığını, makul sürede
yargılama yapılmadığı için 17/2/2010 tarihinde AİHM'e
başvurduğunu, yine yargılama süresinin uzunluğu nedeniyle 27/6/2013 tarihinde
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvuruda
bulunduğunu, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını,
yargılama sonunda davanın kısmen reddedildiğini belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
28. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde başvurucunun,
yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlali edildiği iddiasında bulunduğu, manevi tazminat ve fazla çalışma
alacağının gerekçesiz olarak reddedildiğini belirterek mülkiyet ve adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirttiği, ayrıca bilirkişi raporunun
yanlış ve hatalı değerlendirilmesi ve zamanaşımı süresinin yanlış hesaplanması
nedeniyle fazla çalışma alacağının kısmen reddine karar verilmesinin de
mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar.
Başvurucunun anılan ihlal iddiaları ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Makul
Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
29. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün “Düşme
kararı” kenar başlıklı 80. maddesi şöyledir:
“(1)Bölümler ya da Komisyonlarca
yargılamanın her aşamasında aşağıdaki hâllerde düşme kararı verilebilir:
….
c) İhlalin ve sonuçlarının ortadan kalkmış olması.
…
(2)Bölümler ya da Komisyonlar;
yukarıdaki fıkrada belirtilen nitelikteki bir başvuruyu, Anayasanın uygulanması
ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya
da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde incelemeye devam
edebilir.”
30. Başvurucu, başvuru
dilekçesinde, iş akdini haklı nedenlerle feshettiğini, işveren aleyhine açtığı
tazminat ve alacak davasının, makul olmayan bir sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun, yargılamanın uzun sürdüğü iddialarına yönelik olarak
Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvurduğunu,
dolayısıyla bu şikâyete ilişkin idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilip tüketilmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini bildirmiştir.
32. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
33. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda
yöneltilen suçlamalara ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması
gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, iş akdinin çalışan tarafından haklı
nedenlerle feshedilmesi üzerine, çalışan tarafından açılan tazminat ve alacak
davası bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100 sayılı
Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku bulunmamaktadır.
35. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
36. Somut olayda başvurucu,
başvuru dilekçesinde, makul sürede yargılama yapılmadığı için 17/2/2010
tarihinde AİHM'e başvurduğunu, yine yargılama
süresinin uzunluğu nedeniyle 27/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı İnsan Hakları
Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvuruda bulunduğunu, yargılamanın uzun
sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Başvurucu, 11/3/2014
tarihinde, Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığınca
8/1/2014 tarih ve K.2014/115 sayılı kararla yargılamanın makul sürede
sonuçlanmamasına ilişkin iddialarının karşılandığını, bu şikâyetinin
sonuçlanmış olduğunu belirterek, yargılamanın uzun sürdüğüne yönelik
şikayetinin adil bir karara ulaşma hakkının ihlali başlığı altında ve bir
gerekçe olarak dikkate alınmasını talep etmiştir.
38. Yargılamanın makul sürede
sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlali iddiasının Adalet
Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığınca 8/1/2014 tarih ve
K.2014/115 sayılı kararla sonuçlanmış olduğu, dolayısıyla Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c)
bendinde düzenlendiği şekilde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kalktığı
anlaşıldığından, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası
yönünden düşme kararı verilmesi gerekmektedir.
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun, yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak, ihlal ve sonuçları ortadan
kalktığı için başvurunun bu kısmının “düşmesine”
karar verilmesi gerekir.
b. Manevi Tazminat Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Adil
Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
40. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
41. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
42. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
43. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
44. Başvurucu, işverenin hakaret
etmesi üzerine iş akdini haklı nedenlerle feshettiğini, Bakırköy 1. İş
Mahkemesinde açtığı manevi tazminat davasının reddedildiğini, ancak kısa karar
ve gerekçeli kararın hüküm kısmında manevi tazminatın reddine dair herhangi bir
karar bulunmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
45. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, Mahkemece, kararın gerekçe bölümünde olay ve olgular ile tarafların
tanıklarının beyanları ayrıntılı şekilde değerlendirilerek, işverenin
başvurucuya hakaret ettiğinin sübuta ermediği ve bu nedenle manevi tazminat
talebinin yerinde olmadığının belirtildiğini, hüküm kısmında manevi tazminatın
reddedildiği açıkça gösterilmemişse de gerekçeli kararın tümünden manevi
tazminatın reddedildiğinin anlaşıldığını bildirmiştir.
46. Bakırköy 1. İş Mahkemesi
tarafından hükmün gerekçesinde, tarafların tanıklarının dinlendiği ve işverenin
başvurucuya hakaret ettiğinin net olarak tespit edilemediği, dolayısıyla
başvurucuya hakaret edildiği iddiası sübuta ermediği için başvurucunun manevi
tazminat talebinin yerinde görülmediği belirtilmiştir. Mahkeme, kısa kararda ve
gerekçeli kararın hüküm kısmında davanın kısmen kabulüne, 250,00 TL fazla
çalışma alacağının davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar
verildiğini belirtmiş, dolayısıyla hükmün gerekçesi ve hüküm kısmı dikkate
alındığında, başvurucunun manevi tazminat isteminin reddedildiği anlaşılmıştır.
47. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
48. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
49. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen manevi tazminat taleplerinin reddedilmesine
yönelik ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece
Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
c. Manevi Tazminat Kararı Yönünden Gerekçeli
Karar Hakkının İhlali İddiası
50. Başvurucu, manevi tazminat
davasının reddedilmesine yönelik olarak Mahkeme ve Yargıtay kararlarının
gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
51. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, kararın gerekçe bölümünde olay ve olgular ile tanıkların beyanları
ayrıntılı olarak değerlendirilerek, işverenin başvurucuya hakaret ettiğinin
sübuta ermediği ve bu nedenle manevi tazminat talebinin yerinde olmadığının
belirtildiğini bildirmiştir.
52. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
53. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).
54. Derece mahkemeleri,
kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir. Bununla beraber,
ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması
söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda
olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
55. Temyiz mercilerinin
kararlarının da tamamen gerekçeli olması zorunlu değildir. Temyiz merciinin
yargılamayı yapan mahkemenin kararıyla aynı fikirde olması ve bunu ya aynı
gerekçeyi kullanarak ya da basit bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir.
Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş
ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını
ya da bozduğunu göstermesidir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).
56. Somut olayda başvurucu,
manevi tazminat davasının reddedilmesine yönelik olarak Mahkeme ve Yargıtay
kararlarında gerekçe bulunmadığını, delillerin gerekçede gösterilmediğini
belirterek, gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemece, tanıkların beyanlarına göre davalının başvurucuya hakaret ettiğinin
net olarak tespit edilemediği, dolayısıyla davalının hakaret ettiğinin sübuta
ermediği, bu nedenle başvurucunun manevi tazminat talebinin yerinde görülmediği
gerekçesiyle manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir (bkz. § 11).
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından da Mahkemece verilen kararın gerekçesine
atıf yapılarak ve bu gerekçe aynen kabul edilerek hüküm onanmıştır (bkz. § 12).
Dolayısıyla Mahkeme ve Yargıtay kararlarının gerekçesiz olduğundan da söz
edilemez.
57. Açıklanan nedenlerle, manevi
tazminat talebinin reddine ilişkin olarak, gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan, başvurucunun bu yöndeki iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
d. Fazla Çalışma Alacağının Reddedilmesi Nedeniyle Gerekçeli
Karar Hakkının İhlali İddiası
58. Başvurucu, Mahkemece yeterli
gerekçe gösterilmeksizin fazla çalışma ücreti alacağının kısmen reddine karar
verildiğini, ıslah dilekçesi ile artırdığı kısım zamanaşımına uğramadığı halde,
bilirkişi raporları yanlış değerlendirilerek davanın kısmen reddine
hükmedildiğini, Mahkemece verilen kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesince temyiz
dilekçesinde belirtilen iddialar değerlendirilmeden onandığını belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
59. Anayasa Mahkemesi
başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki
nitelendirmeyi kendisi yapar. Başvurucunun fazla çalışma alacağının
reddedilmesi ve mahkeme kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlali iddiası Mahkemece verilen kararın yeterli gerekçe içermediği
iddiası yönünden değerlendirilmiş ve bu yönden adil yargılanma hakkının ihlali
iddiası kapsamında incelenmiştir.
60. Başvurucunun, fazla çalışma
alacağının kısmen reddine dair kararın gerekçesiz olması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça
dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
e. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
61. Başvurucu, Bakırköy 1. İş
Mahkemesinde açtığı dava sonunda fazla çalışma alacağının kısmen reddine karar
verilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
62. Başvurucunun, mülkiyet hakkının ihlali iddiası, fazla
çalışma alacağının reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlali
iddiasının esas yönünden incelenmesinden sonra değerlendirilecektir.
2. Esas Yönünden
a. Fazla Çalışma Alacağının Reddedilmesi Nedeniyle Gerekçeli
Karar Hakkının İhlali İddiası
63. Başvurucu, Mahkemece yeterli
gerekçe gösterilmeksizin fazla çalışma ücreti alacağının kısmen reddine karar
verildiğini, ıslah dilekçesi ile artırdığı kısım zamanaşımına uğramadığı halde,
bilirkişi raporları yanlış değerlendirilerek davanın kısmen reddine
hükmedildiğini, Mahkemece verilen kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesince temyiz
dilekçesinde belirtilen iddialar değerlendirilmeden onandığını belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
64. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, dava konusu olay ve olgulara ilişkin delillerin değerlendirilmesi ve
hukuk kurallarının yorumlanması sonucu keyfilik içermeyen bir gerekçe ile karar
verilmesi durumunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz
edilemeyeceğini bildirmiştir.
65. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
katılmadığını, bilirkişi raporunun yanlış değerlendirilmesinin ve gerekçe
gösterilmeden davanın reddedilmesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini
belirtmiştir.
66. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
67. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
68. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
69. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak
başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma
hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birisidir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün
mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden
141. maddesinin de, hak arama hürriyetinin kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
70. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil
olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede
yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar
hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,§
38).
71. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber,
bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde
yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe gösterme
zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte
başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair
iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (B.
No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre
değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir
gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (B. No:
2012/1034, 20/3/2014, § 33).
72. Kararların gerekçeli olması,
davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve
genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi, tarafların kanun yoluna
etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en önemli faktörlerdendir.
Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması
mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin
olması beklenemez (B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).
73. Mahkeme kararlarının
gerekçeli olması yükümlülüğü Anayasa'da açıkça düzenlenmiş olmakla birlikte
gerekçeli karar hakkı, adil ve hakkaniyete uygun yargılama yapılmasının da
temel şartları arasındadır.
74. Öte yandan derece
mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir.
Bununla beraber, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın
sonucuna etkili olması söz konusu ise, mahkeme bu hususa belirli ve açık bir
yanıt vermek zorunda olabilir. Böyle bir durumda dahi, ileri sürülen iddiaların
zımnen reddi yeterli olabilir (B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).
75. Yargılama makamları
yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri
gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin
olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili
olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (B.
No.2013/2116, 23/1/2014, § 19).
76. Mahkemeler, kararlarını
hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü
altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için
gerekli olmasının yanı sıra, tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri
iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri
için de gereklidir. Kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Bununla birlikte yargılama
sırasında açık ve somut biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın
sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek
nitelikte bulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara
mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Ancak mahkemelerin
davanın taraflarınca ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş
olmaları yeterli olmayıp, iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız
olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Başka bir ifadeyle
mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul
olmalıdır (B. No.2013/7800, 18/6/2014, §§ 34-36).
77. Makul gerekçe, davaya konu
olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi
nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve
olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (B.
No.2013/1235, 13/6/2013, § 24). Mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya
yanıt verilmesini gerektiren usul ve esasa dair iddia veya savunmaların
cevapsız bırakılması, gerekçeli karar hakkı kapsamında adil yargılanma hakkının
ihlaline neden olabilir.
78. AİHM, ulusal mahkemelerin
vardığı sonucun makul olup olmadığına bakmaktadır. Mahkeme bilirkişi raporunu
yeterli şekilde açıklığa kavuşturmamış, özel ve teknik bilgi ve inceleme
gerektiren konularda, bunu yapmadan sonuca varmışsa makul olmayan bir yaklaşım
söz konusu olmaktadır (bkz. Van Kück /Almanya, B.No: 35968/97, 12/9/2003, §§ 57-64).
79. Delillerin kabul
edilebilirliği, öncelikle ulusal hukuk kurallarına göre milli mahkemelerce
değerlendirilir. AİHM, yargılama sürecini bütün olarak dikkate alarak, bu
süreçte delillerin nasıl sunulduğu da dâhil olmak üzere tüm deliller yönünden
hakkaniyetsiz bir değerlendirme yapılıp yapılmadığını inceler (bkz. Schuler-Zgraggen /İsviçre, B.No: 14518/89, 24/6/1993, § 66).
80. Başvuru konusu olayda,
başvurucu, 1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde
çalışmış, 12/5/2005 tarihinde iş akdini haklı nedenlerle feshetmiştir.
Başvurucu 16/6/2005 tarihinde açtığı davada 1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri
arasındaki fazla çalışma alacağı olarak 250,00 TL'nin davalıdan tahsilini talep
etmiş ve fazlaya ilişkin talep ve dava haklarını saklı tutmuştur. Bakırköy 1.
İş Mahkemesince başvurucunun, davalı işverene ait işyerindeki fazla çalışma
alacağının hesaplanması için bilirkişiden rapor alınmasına karar verilmiş ve
bilirkişi 1/7/2009 tarihli raporunda, 1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasında
net fazla çalışma alacağının 2.572,63 TL olduğunu bildirmiştir. Başvurucu,
bilirkişi raporunun okunmasından sonra 7/7/2009 tarihinde ıslah dilekçesi
vererek, fazla çalışma alacağını 2.322,63 TL artırmış ve toplam 2.572,63 TL'nin
tahsilini talep etmiştir.
81. Mahkemece, davalının, ıslah
dilekçesine karşı zamanaşımı definde bulunması ve rapora itiraz etmesi üzerine
bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Bilirkişi 6/4/2010 tarihli
ek raporunda, davalının zamanaşımı savunması değerlendirildiğinde, başvurucunun
ıslah tarihi 7/7/2009 tarihi olup bu tarihten geriye doğru zamanaşımı süresi
olan beş yıl gidildiğinde 7/7/2004 tarihine kadar hesaplama yapıldığını, ıslah
tarihi itibarıyla başvurucunun işe başlama tarihi olan 1/7/2004 ilâ 7/7/2004
tarihleri arasındaki dönem için zamanaşımının söz konusu olabileceğini, bu
dönemdeki net alacağın 37,67 TL olduğunu, bu miktarın ise başvurucunun
16/6/2005 tarihli dava dilekçesindeki ilk talebi olan 250,00 TL'den düşük
olduğunu, bu nedenle ilk talep gibi 250,00 TL'nin aynen alınacağını, sonuç
olarak takdir ve tartışma Mahkemeye ait olmak üzere, davalının fazla çalışma
alacağı için zamanaşımı savunması esas alındığında başvurucunun 250,00 TL
alacağının olduğunu bildirmiştir.
82. Başvurucu, bilirkişi ek
raporunun okunmasından sonra, ıslah dilekçesi doğrultusunda karar verilmesini
talep etmiş, Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 250,00 TL fazla çalışma
alacağının dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline, fazlaya
ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Hukuk
Dairesince hüküm onanmıştır.
83. Mahkeme kararının
gerekçesinde, başvurucunun hizmet süresi ve tanık beyanları dikkate alınarak
belirlenen ücrete göre hesaplanan fazla çalışma alacağının 2.572,63 TL olduğu,
başvurucunun 7/7/2009 tarihinde davasını ıslah ettiği, davalının rapora ve
ıslah dilekçesine itirazları sonucu alınan raporda fazla çalışma alacağının,
başvurucunun ilk dava ile istediği 250,00 TL olarak belirlendiği, toplanan
deliller ve yapılan duruşmaya göre davanın kısmen kabulü gerektiği
belirtilmiştir.
84. Bir davada, maddi olguları
bildirmek tarafların; bunları hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin
görevidir. Taraflarca bildirilip, iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi
olgular mahkemece tam olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi
ve ilgili hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır.
85. Fazla çalışma ücreti
alacaklarında, 4857 sayılı Kanun’un 32. maddesi ve 818 sayılı mülga Kanun’un
126. maddesine göre beş yıllık zamanaşımı süresi geçerlidir. Fazla çalışma
ücreti alacağı beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu için zamanaşımı
definde bulunulması halinde işçi, fazla çalışma alacağını dava veya ıslah
tarihinden itibaren geriye doğru beş yıl için isteyebilir. Dava veya ıslah
tarihinden itibaren geriye doğru beş yılı geçen alacaklar için davalının
zamanaşımı definde bulunması halinde fazla çalışma alacağının reddine karar
verilebilir.
86. Somut olayda, başvurucu,
1/7/2004 ilâ 12/5/2005 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde çalışmış ve
12/5/2005 tarihinde iş akdini feshetmiştir. Başvurucu, 16/6/2005 tarihli dava
dilekçesi ile fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 250,00 TL fazla çalışma
alacağının ödenmesini talep etmiş, 7/7/2009 tarihli ıslah dilekçesi ile
talebini 2.322,63 TL artırarak toplam 2.572,63 TL istemiştir. Dolayısıyla
davalının zamanaşımı definde bulunduğu da dikkate alındığında, 7/7/2009
tarihinden itibaren geriye doğru beş yılı geçen süre için alacağın zamanaşımına
uğradığı söylenebilir. 7/7/2009 tarihinden itibaren beş yıl geriye gidildiğinde
ise 7/7/2004 tarihine ulaşılmaktadır. O halde başvurucunun 7/7/2004 tarihinden
önceki döneme ait alacaklarını ıslah dilekçesi ile talep etmesi halinde
zamanaşımına uğradığı ileri sürülebilir. Başvurucu, davalıya ait işyerinde
1/7/2004 tarihinde çalışmaya başlamıştır. Bu açıdan değerlendirildiğinde,
başvurucunun işe başladığı 1/7/2004 tarihinden 7/7/2004 tarihine kadar olan
süre için ıslah dilekçesi ile talep ettiği alacağının zamanaşımına uğradığı
söylenebilirse de başvurucunun 16/6/2005 tarihli dava dilekçesi ile 250,00 TL
talep ettiği dikkate alındığında, 16/6/2005 tarihinden itibaren geriye doğru
beş yılı geçen dönem için fazla çalışma alacağının zamanaşımına uğradığı ileri
sürülebilir. Buna göre, 1/7/2004 ilâ 7/7/2004 tarihleri arasındaki dönem için
talep edilen fazla çalışma alacağının zamanaşımına uğrayıp uğramadığının dava
tarihi olan 16/6/2005 tarihine göre değerlendirilmesi, 7/7/2004 tarihinden
sonraki döneme ait alacakların zamanaşımına uğrayıp uğramadığının ise ıslah
tarihi olan 7/7/2009 tarihine göre değerlendirilmesi gerektiği halde Mahkemece
bu hususlarda herhangi tartışma yapılmadığı, hangi gerekçe ile belirtilen
şekilde karar verildiği anlaşılamamaktadır.
87. Mahkemece, başvurucunun dava
ve ıslah dilekçesi ile talep ettiği toplam 2.572,63 TL fazla çalışma alacağının
250,00 TL'sinin hüküm altına alındığı anlaşılmışsa da zamanaşımının nasıl
uygulandığı, bilirkişi ek raporunun ne şekilde değerlendirilerek hükme esas
alındığı, zamanaşımının hangi tarihten başladığı, dava ve ıslah dilekçelerine
göre zamanaşımı süresinin ne zaman dolduğu kararda gösterilmemiştir.
88. Bir mahkeme kararının
gerekçesi, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini,
kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını
ortaya koyar, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir.
Tarafların, hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp
değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmeleri için, ortada,
usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda
verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta gösteren bir gerekçe bölümünün
bulunması zorunludur.
89. Somut olayda Mahkemece,
hukuk kuralları resen uygulanarak, başvurucunun verdiği dava dilekçesi ve ıslah
dilekçesi ile davalının zamanaşımı defi incelenerek, başvurucunun, dava ve
ıslah dilekçelerinde talep ettiği alacak miktarlarının zamanaşımına uğrayıp
uğramadığının değerlendirilmesi, talep edilen alacakların zamanaşımı
sürelerinin ayrı ayrı tartışılması, bilirkişi raporu veya ek raporundan
hangisine neden itibar edildiğinin gerekçede belirtilmesi gerekirken, ek
raporun sonuç kısmında belirtilen miktar dikkate alınarak hüküm kurulmuş, raporun
diğer kısımları ile asıl rapor değerlendirilmemiş ve tartışılmamıştır. Ayrıca
Mahkemece, davalının zamanaşımı defi savunmasının kabul edilip edilmediği
kararda belirtilmediği gibi, zamanaşımı süresi ve zamanaşımına uğrama ihtimali
olan alacaklar da ortaya konmamıştır. Bu nedenle, yargılama süreci bir bütün
olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
90. Belirtilen nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının
İhlali İddiası
91. Başvurucu, Bakırköy 1. İş
Mahkemesinde açtığı dava sonunda fazla çalışma alacağının kısmen reddine karar
verilmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
92. Başvurucunun, Derece
Mahkemesi kararının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğine yönelik yukarıda yer verilen ilkeler ışığında yargılamanın
yenilenmesine karar verildiği, mülkiyet hakkının ihlali iddialarının
yargılamanın yenilenmesi davasında değerlendirilebileceği kabul edilerek,
anılan ihlal iddiasının bu aşamada değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
93. Başvurucu, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
dildiğini tespitini, 2.572,63 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın
ödenmesini talep etmiştir.
94. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucunun haklarının ihlal edildiğinin tespiti halinde, daha önce
verilen kararlar doğrultusunda hakkaniyete uygun bir tazminata karar
verilmesinin yerinde olabileceğini bildirmiştir.
95. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir
mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için
yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
96. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, fazla çalışma alacağının reddine ilişkin hükümde gerekçeli karar
hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak
üzere kararın ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
97. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde de
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat
talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
98. Başvurucunun makul sürede
yargılama yapılmamasına ilişkin şikâyeti yönünden düşme kararı verildiği için
manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
99. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının, ihlal ve sonuçları ortadan kalktığı için
DÜŞMESİNE,
2.
Manevi tazminat talebinin reddi yönünden adil yargılanma hakkının ihlali
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Manevi tazminat kararı yönünden gerekçeli karar hakkının
ihlali iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4.
Fazla çalışma alacağının kısmen reddi yönünden gerekçeli karar hakkının ihlali
iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
5.
Fazla çalışma alacağının kısmen reddi yönünden gerekçeli karar hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
B. İhlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Bakırköy 1.
İş Mahkemesine gönderilmesine,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
25/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.