TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
EMİN MENTEŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/8593)
Karar Tarihi: 25/3/2015
R.G. Tarih- Sayı: 17/6/2015-29389
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör
Akif YILDIRIM
Başvurucu
Emin MENTEŞ
Vekili
Av. Cemile TURHALLI BALSAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, yargılandığı ceza davasında yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, mahkûmiyet hükmünün soruşturma aşamasında polis tarafından düzenlenen rapora dayandırıldığını, lehine olan delillerin toplanmadığını, üzerine atılı suçları işlemediğini, derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek, Anayasa’nın 13., 36. ve 40. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 26/11/2013 tarihinde yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 29/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası yapmak ve mala zarar vermek suçlarından gözaltına alınmış ve İskenderun 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 16/6/2011 tarih ve 2011/93 Sorgu sayılı kararıyla tutuklanmıştır.
6. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250 İle Görevli) 3/8/2011 tarih ve E.2011/474 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma, terör örgütü propagandası yapma ve mala zarar verme suçlarından kamu davası açılmıştır.
7. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/3/2012 tarih ve E.2011/187, K.2012/35 sayılı kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma, mala zarar verme, terör örgütü propagandası yapma suçlarından hapis cezalarıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
8. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/8/2012 tarihli yazısı ile kanunlarda yapılan değişiklikler nedeniyle sanığın (başvurucunun) hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle dosya Mahkemesine iade edilmiştir.
9. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23/1/2007 tarih ve E.2006/143, K.2007/8 sayılı kararı çerçevesinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma etkisi gösteren ve mevcut temyiz sürecini sonlandıran iade işlemi üzerine, yeniden yapılan yargılama sonucunda Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/10/2012 tarih ve E.2012/334, K.2012/223 sayılı kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütü adına suç işleme, mala zarar verme suçlarından mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına, terör örgütü propagandası yapma suçundan ise kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir.
10. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…Sanık Emin Menteş [Başvurucu] savunmasında atılı suçlamayı reddettiği ayrıca psikolojik sıkıntıları olduğundan dolayı ağır ilaçlar kullandığını, eylem yapacak durumda bulunmadığını, çoğunlukla uyku halinde olduğunu beyan ettiği, savunma tanıkları bu beyanı destekler nitelikte sanığın atılı suçları işlemiş olacağına ihtimal vermediklerine dair görüş beyan ettikleri görülmüş, sanığın savunma içeriği çerçevesinde cezai ehliyete dair rapor aldırılmış, alınan rapor içeriği ile sanık Emin'in cezai ehliyetinin tam olduğu belirlenmiş, yapılan yargılama ve toplanan deliller çerçevesinde PKK üst yönetiminin 01.04.2011 günü Hatay kırsalında ölü ele geçirilen 7 terörist için misilleme yapılacağına dair açıklamalarda bulunulması, bu açıklamaların terörist cenazelerine sahip çıkılması yönünde devam etmesi, olay günü katılan ait aracın yakılması, bu araca yakın bölgede bulunan el yazısı notun içerik itibariyle örgüt yönetiminin misilleme çağrıları doğrultusunda olup, aynı zamanda terör örgütünün propagandasını içerir nitelikte bulunduğu, alınan rapor kapsamında sanık Emin Menteş'in el ürünü olduğu yönündeki tespit ve evinde yapılan aramada ele geçen belge, doküman ve kitap ve dergilerin niteliğinin birlikte değerlendirilmesinde sanığın terör örgütünün misilleme çağrıları doğrultusunda araç yakma eylemini gerçekleştirdiği, bu suretle terör örgütü adına suç işlediği anlaşıldığından atılı suçlardan ayrı ayrı cezalandırılması yoluna gidilmiş, suçların işleniş biçimi nazara alınarak alt sınırdan ceza uygulaması yapılmıştır.”
11. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 30/4/2013 tarih ve E.2013/3660, K.2013/6815 sayılı ilâmıyla sanık hakkındaki silahlı terör örgütü adına suç işleme ve mala zarar verme suçlarına ilişkin mahkumiyet hükümleri onanmıştır.
12. Başvurucu, nihai karardan 22/11/2013 tarihinde haberdar olmuştur.
13. Bireysel başvuru, 26/11/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 151 maddesinin (1) numaralı fıkrası, 152. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a) bendi, 314. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları, 220. maddesinin (6) numaralı fıkrası, 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5. maddesi.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/11/2013 tarih ve 2013/8593 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, suça konu yakılan aracın yakınında bulunan el yazısı not dışında aleyhine delil bulunmadığını, soruşturma aşamasında Adana Polis Laboratuarınca düzenlenen rapora göre yazının kendisine ait olduğunun tespit edildiğini, yargılama aşamasında yazı örneklerinin alınarak bağımsız bilirkişiler tarafından bu hususta rapor düzenlenmesini talep ettiğini, mahkemece taleplerinin reddedildiğini, mahkûmiyet hükmünün soruşturma aşamasında polis tarafından düzenlenen rapora dayandırıldığını, psikolojik sıkıntıları nedeniyle ilaç kullandığından çoğunlukla uyku halinde olduğunu, kararların gerekçesiz olduğunu, üzerine atılı suçları işlemediğini belirterek, Anayasa’nın 13., 36. ve 40. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve zararlarının tazmini talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurunun, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik olduğu görülmektedir. Başvurucu her ne kadar Anayasa’nın 13. ve 40. maddelerinde tanımlanan haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz konusu kararın adil olmadığı ve gerekçesiz olduğu hususları ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun bütün iddiaları adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmiştir.
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
18. Başvurucu, suça konu yakılan aracın yakınında bulunan el yazısı not dışında aleyhine delil bulunmadığını, psikolojik sıkıntıları nedeniyle ilaç kullandığından çoğunlukla uyku halinde olduğunu, üzerine atılı suçları işlemediğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvuru konusu olayda başvurucu, yargılandığı ceza davasında deliller tam olarak toplanmadan karar verildiğini, cezalandırmak için yeterli ve kesin deliller olmadan cezalandırıldığını, psikolojik sıkıntıları nedeniyle ilaç kullandığından çoğunlukla uyku halinde olduğunu, üzerine atılı suçları işlemediğini, bu sebeple adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. İlk Derece Mahkemesi, sanık savunmalarına, tanık beyanlarına, arama, inceleme, yakalama ve el koyma tutanakları, doküman inceleme tutanağına, tespit tutanaklarına, olay yeri inceleme raporuna, ekpertiz raporlarına, adli raporlara ve diğer bulgulara dayanarak başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir. Yargıtay, başvurucu tarafından temyiz aşamasında sunulan görüşlere itibar etmemiştir. Başvurucunun iddialarının mevzuatın yorumlanmasına, delillerin değerlendirilmesine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
24. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B.No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
25. Başvurucunun, eksiklik, ihmal veya açık keyfiliğe ilişkin bilgi ya da belge sunmadığı görülmektedir. Diğer taraftan başvurucunun delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir veri bulunmamakta olup, Mahkemenin delilleri değerlendirmesinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunduğuna dair bir bulguya da rastlanmamıştır.
26. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucu, gerek İlk Derece Mahkemesinin ve gerekse Yargıtayın kararlarının gerekçesiz olarak verildiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
30. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfilik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
31. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).
32. Bununla birlikte derece mahkemelerinin, taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğu bulunmayıp, hükme esas teşkil eden gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya koyması yeterlidir. Diğer taraftan kanun yolu mercilerince; onama, itiraz veya başvurunun reddi kararları verilmesi hâlinde alt derece mahkemelerinin kararlarında gösterdikleri gerekçeler kabul edilmiş olacağından, anılan kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek bulunmamaktadır (B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 25). Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları da bu yöndedir (Van de Hurk/Hollanda, B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61).
33. Başvuru konusu olayda, İlk Derece Mahkemesi kararında deliller değerlendirilmiş ve başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararında, hükme ulaşmayı sağlayan olay, bunların sebepleri ve sonuca götüren nedensellik kurgusu değerlendirmelerinin yeterli açıklıkta yapıldığı ve bunların gerekçeye temel oluşturduğu, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesinin ilamında ise, detaylı bir açıklama bulunmamakla birlikte İlk Derece Mahkemesinin kararına dayanak gerekçelerin yeterli bulunduğu anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Silahların Eşitliği İlkesinin İhlali İddiası
35. Başvurucu, bilirkişi incelemesi taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, cezalandırmak için yeterli ve kesin deliller olmadan cezalandırıldığını, bu sebeplerle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
36. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
37. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
38. Başvurucu, soruşturma aşamasında Adana Polis Laboratuarınca düzenlenen kriminal rapor dışında aleyhine delil bulunmadığını, yargılama sürecinde bağımsız bilirkişiler tarafından rapor düzenlenmesi talebinin Mahkemece reddedildiğini belirterek, haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa Mahkemesinin görevi herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Savunma makamının tanık dinletme taleplerinin gerekliliği ya da bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Benzer yönde AİHM kararı için bkz. S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44). Buna karşın Anayasa Mahkemesi, başvurucular tarafından savunma kapsamında talep edilen savunma tanıklarının dinlenmesi talebinin reddi kararı gibi bilirkişi raporu alınması talebinin reddi kararının da sanıkların haklarını koruma amacına yönelik yeterli güvenceleri içeren bir usul çerçevesinde verilip verilmediğini incelemelidir (B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 68-69).
40. AİHM’e göre, ulusal hukuktaki nitelemeye bakılmaksızın “tanık” kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No: 1413/05, 24/4/2012, § 45). Bu kavram, duruma göre bilirkişi tanıkları (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, § 81-82) da kapsayabilir. Ayrıca Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasını (d) bendi, yazılı deliller yönünden de uygulanabilir (Mirilashvili/Rusya, B. No: 6293/04, 11/12/2008, §§ 158-159). Dolayısıyla AİHM, bilirkişilik kurumunu, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan tanık dinletme hakkından yola çıkarak “silahların eşitliği ilkesi” ile bağlantı kurarak değerlendirmektedir (Bönisch/Avusturya, B. No: 8658/79, 6/5/1985, § 32; Brandstetter/Avusturya, B. No: 11170/84, 12876/87, 13468/87, 28/8/1991, § 42).
41. Ceza muhakemesinde bilirkişi atanması konusu 17/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesinde düzenlenmiştir. Madde metninde, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına resen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebileceği, ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişinin dinlenemeyeceği hükme bağlanmıştır. Aynı maddenin (2) numaralı fıkrasında da, bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması konusunda yetkinin hâkim veya mahkemeye ait olduğu belirtilmiştir.
42. 5271 sayılı Kanun’un 74. maddesi uyarınca sanığın şuurunun incelenmesi, 86. maddesi uyarınca ölüm muayenesi ve otopsi, 89. maddesi uyarınca zehirlenme, 73. maddesi uyarınca kalpazanlık, 75. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın beden muayenesi, 76. maddesi uyarınca diğer kişilerin beden muayenesi, 77. maddesi uyarınca kadının muayenesi, 78. maddesi uyarınca moleküler genetik inceleme gerektiren durumlarda mahkemece bilirkişiye başvurulması zorunluluğu bulunmakta olup, bu durumlar dışında bilirkişi incelemesi yaptırılması mahkemenin takdirindedir.
43. Somut olayda başvurucu, yeniden bilirkişi raporu alınması bakımından İlk Derece Mahkemesinde bilirkişi incelemesi talebinde bulunmuş, bu talep yargılamanın ikinci celsesinde Mahkemece “suça konu yazı ile ilgili daha önceden rapor alınmış olması, sanığın cezai ehliyetiyle ilgili raporun alınmış olması, dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve yargılamaya bir katkı sağlamayacağı” gerekçesiyle reddedilmiştir.
44. Somut olay açısından, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması talebinin İlk Derece Mahkemesince kabul edilmemesinin, yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığı açısından göz önünde bulundurulması gereken “silahların eşitliği” ilkesini ihlal edip etmediğinin tespit edilmesi gerekir.
45. Adana Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünün 18/4/2011 tarih ve 2011/1442 sayılı raporunda 11/4/2011 tarihinde katılan A. Y.’nin yakılarak zarar verilen aracı önüne bırakılan bildirideki yazının başvurucunun eli ürünü olduğu, Adana Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünün 2011/2676 sayılı raporunda yakılarak zarar verilen aracın 3,95 m. ilerisinde bulunan plastik şişe içerisindeki sıvının benzin ihtiva ettiği, yangın raporunda da aracın ön cam kaput bölümünün üstüne yanıcı madde dökülerek yakılması neticesi yangının çıktığının tespit edildiğinin belirlendiği görülmüştür. Mahkeme yalnız bu ekspertiz raporlarına dayanmamış, tanık beyanları ve diğer tutanaklara da itibar etmiştir (§ 10).
46. Başvurucunun değerlendirmeleri ile İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayın ulaştıkları sonuçların farklı olması başvurucunun aleyhine ortaya konulan delillere etkili olarak itiraz edemediği, “silahların eşitliği” ilkesine uyulmadığı anlamına gelmez. Sadece soyut olarak yeni bir bilirkişi raporu talebinde bulunulması, mahkemeyi bu talebi kabule zorlayamaz.
47. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun yargılandığı davada yeniden bilirkişi incelemesi talebinin kabul edilmediği yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.