TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
EMİN MENTEŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8593)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 17/6/2015-29389
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Emin MENTEŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Cemile TURHALLI BALSAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, yargılandığı ceza
davasında yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, mahkûmiyet hükmünün
soruşturma aşamasında polis tarafından düzenlenen rapora dayandırıldığını,
lehine olan delillerin toplanmadığını, üzerine atılı suçları işlemediğini,
derece mahkemelerinin kararlarının gerekçesiz olduğunu belirterek, Anayasa’nın
13., 36. ve 40. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/11/2013
tarihinde yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde, başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 29/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında terör örgütüne üye olmak, terör örgütü propagandası
yapmak ve mala zarar vermek suçlarından gözaltına alınmış ve İskenderun 2. Sulh
Ceza Mahkemesinin 16/6/2011 tarih ve 2011/93 Sorgu sayılı kararıyla
tutuklanmıştır.
6. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK 250 İle Görevli) 3/8/2011
tarih ve E.2011/474 sayılı iddianamesi ile başvurucu hakkında terör örgütüne
üye olma, terör örgütü propagandası yapma ve mala zarar verme suçlarından kamu
davası açılmıştır.
7. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 29/3/2012 tarih ve
E.2011/187, K.2012/35 sayılı kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye
olma, mala zarar verme, terör örgütü propagandası yapma suçlarından hapis
cezalarıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar
verilmiştir.
8. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 15/8/2012 tarihli
yazısı ile kanunlarda yapılan değişiklikler nedeniyle sanığın (başvurucunun)
hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle dosya
Mahkemesine iade edilmiştir.
9. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23/1/2007 tarih ve
E.2006/143, K.2007/8 sayılı kararı çerçevesinde Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığının bozma etkisi gösteren ve mevcut temyiz sürecini sonlandıran
iade işlemi üzerine, yeniden yapılan yargılama sonucunda Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesinin 19/10/2012 tarih ve E.2012/334, K.2012/223 sayılı kararıyla
başvurucunun silahlı terör örgütü adına suç işleme, mala zarar verme
suçlarından mahkûmiyetine ve tutukluluk halinin devamına, terör örgütü
propagandası yapma suçundan ise kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmiştir.
10. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…Sanık Emin Menteş [Başvurucu] savunmasında
atılı suçlamayı reddettiği ayrıca psikolojik sıkıntıları olduğundan dolayı ağır
ilaçlar kullandığını, eylem yapacak durumda bulunmadığını, çoğunlukla uyku
halinde olduğunu beyan ettiği, savunma tanıkları bu beyanı destekler nitelikte
sanığın atılı suçları işlemiş olacağına ihtimal vermediklerine dair görüş beyan
ettikleri görülmüş, sanığın savunma içeriği çerçevesinde cezai ehliyete dair
rapor aldırılmış, alınan rapor içeriği ile sanık Emin'in cezai ehliyetinin tam
olduğu belirlenmiş, yapılan yargılama ve toplanan deliller çerçevesinde PKK üst
yönetiminin 01.04.2011 günü Hatay kırsalında ölü ele geçirilen 7 terörist için
misilleme yapılacağına dair açıklamalarda bulunulması, bu açıklamaların
terörist cenazelerine sahip çıkılması yönünde devam etmesi, olay günü katılan
ait aracın yakılması, bu araca yakın bölgede bulunan el yazısı notun içerik
itibariyle örgüt yönetiminin misilleme çağrıları doğrultusunda olup, aynı
zamanda terör örgütünün propagandasını içerir nitelikte bulunduğu, alınan rapor
kapsamında sanık Emin Menteş'in el ürünü olduğu yönündeki tespit ve evinde
yapılan aramada ele geçen belge, doküman ve kitap ve dergilerin niteliğinin
birlikte değerlendirilmesinde sanığın terör örgütünün misilleme çağrıları
doğrultusunda araç yakma eylemini gerçekleştirdiği, bu suretle terör örgütü
adına suç işlediği anlaşıldığından atılı suçlardan ayrı ayrı cezalandırılması
yoluna gidilmiş, suçların işleniş biçimi nazara alınarak alt sınırdan ceza
uygulaması yapılmıştır.”
11. Temyiz üzerine, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 30/4/2013
tarih ve E.2013/3660, K.2013/6815 sayılı ilâmıyla sanık hakkındaki silahlı
terör örgütü adına suç işleme ve mala zarar verme suçlarına ilişkin mahkumiyet hükümleri onanmıştır.
12. Başvurucu, nihai karardan 22/11/2013 tarihinde haberdar
olmuştur.
13. Bireysel başvuru, 26/11/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 151
maddesinin (1) numaralı fıkrası, 152. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (a)
bendi, 314. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları, 220. maddesinin (6)
numaralı fıkrası, 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 5.
maddesi.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 25/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/11/2013 tarih ve 2013/8593
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, suça konu yakılan
aracın yakınında bulunan el yazısı not dışında aleyhine delil bulunmadığını,
soruşturma aşamasında Adana Polis Laboratuarınca
düzenlenen rapora göre yazının kendisine ait olduğunun tespit edildiğini,
yargılama aşamasında yazı örneklerinin alınarak bağımsız bilirkişiler
tarafından bu hususta rapor düzenlenmesini talep ettiğini, mahkemece
taleplerinin reddedildiğini, mahkûmiyet hükmünün soruşturma aşamasında polis
tarafından düzenlenen rapora dayandırıldığını, psikolojik sıkıntıları nedeniyle
ilaç kullandığından çoğunlukla uyku halinde olduğunu, kararların gerekçesiz
olduğunu, üzerine atılı suçları işlemediğini belirterek, Anayasa’nın 13., 36.
ve 40. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
zararlarının tazmini talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde, başvurunun, adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik
olduğu görülmektedir. Başvurucu her ne kadar Anayasa’nın 13. ve 40.
maddelerinde tanımlanan haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz konusu kararın adil olmadığı ve
gerekçesiz olduğu hususları ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların
başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple
başvurucunun bütün iddiaları adil yargılanma hakkı çerçevesinde
değerlendirilmiştir.
1. Yargılamanın
Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
18. Başvurucu, suça konu yakılan
aracın yakınında bulunan el yazısı not dışında aleyhine delil bulunmadığını,
psikolojik sıkıntıları nedeniyle ilaç kullandığından çoğunlukla uyku halinde
olduğunu, üzerine atılı suçları işlemediğini belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde
belirtilen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
20. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
21. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
22. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça
keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Başvuru konusu olayda
başvurucu, yargılandığı ceza davasında deliller tam olarak toplanmadan karar
verildiğini, cezalandırmak için yeterli ve kesin deliller olmadan cezalandırıldığını,
psikolojik sıkıntıları nedeniyle ilaç kullandığından çoğunlukla uyku halinde
olduğunu, üzerine atılı suçları işlemediğini, bu sebeple adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir. İlk Derece Mahkemesi, sanık
savunmalarına, tanık beyanlarına, arama, inceleme, yakalama ve el koyma
tutanakları, doküman inceleme tutanağına, tespit tutanaklarına, olay yeri
inceleme raporuna, ekpertiz raporlarına, adli
raporlara ve diğer bulgulara dayanarak başvurucunun mahkûmiyetine karar
vermiştir. Yargıtay, başvurucu tarafından temyiz aşamasında sunulan görüşlere
itibar etmemiştir. Başvurucunun iddialarının mevzuatın yorumlanmasına,
delillerin değerlendirilmesine ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin
olduğu anlaşılmaktadır.
24. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B.No:
2013/2767, 2/10/2013, § 22).
25. Başvurucunun, eksiklik,
ihmal veya açık keyfiliğe ilişkin bilgi ya da belge sunmadığı görülmektedir.
Diğer taraftan başvurucunun delillerini sunma ve delillerin değerlendirilmesi
konusunda farklı bir muameleye tabi tutulduğuna dair somut bir veri
bulunmamakta olup, Mahkemenin delilleri değerlendirmesinde bariz takdir hatası
veya açıkça keyfilik bulunduğuna dair bir bulguya da rastlanmamıştır.
26. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Gerekçeli
Karar Hakkının İhlali İddiası
27. Başvurucu, gerek İlk Derece
Mahkemesinin ve gerekse Yargıtayın kararlarının
gerekçesiz olarak verildiğini ileri sürmüştür.
28. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
29. Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
30. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir
gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların
kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması
ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında
kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek
zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfilik görüntüsünün
olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma
hakkının ihlalinden söz edilemez (B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).
31. Makul gerekçe; davaya konu
olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi
nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve
olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira
tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız
görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde
oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren,
ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe
bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (B. No:
2013/1235, 13/6/2013, § 24).
32. Bununla birlikte derece
mahkemelerinin, taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğu
bulunmayıp, hükme esas teşkil eden gerekçelerin nelerden ibaret olduğunu ortaya
koyması yeterlidir. Diğer taraftan kanun yolu mercilerince; onama, itiraz veya
başvurunun reddi kararları verilmesi hâlinde alt derece mahkemelerinin
kararlarında gösterdikleri gerekçeler kabul edilmiş olacağından, anılan
kararlarda ayrıca gerekçe gösterilmesine gerek bulunmamaktadır (B. No:
2013/1235, 13/6/2013, § 25). Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları
da bu yöndedir (Van de Hurk/Hollanda,
B. No: 16034/90, 19/4/1994, § 61).
33. Başvuru konusu olayda, İlk
Derece Mahkemesi kararında deliller değerlendirilmiş ve başvurucunun
mahkûmiyetine karar verilmiştir. İlk Derece Mahkemesi kararında, hükme ulaşmayı
sağlayan olay, bunların sebepleri ve sonuca götüren nedensellik kurgusu
değerlendirmelerinin yeterli açıklıkta yapıldığı ve bunların gerekçeye temel
oluşturduğu, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesinin ilamında
ise, detaylı bir açıklama bulunmamakla birlikte İlk Derece Mahkemesinin kararına
dayanak gerekçelerin yeterli bulunduğu anlaşılmaktadır.
34. Açıklanan nedenlerle gerekçeli
karar hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının, “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
3. Silahların
Eşitliği İlkesinin İhlali İddiası
35. Başvurucu, bilirkişi
incelemesi taleplerinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, cezalandırmak için
yeterli ve kesin deliller olmadan cezalandırıldığını, bu sebeplerle silahların
eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
36. Silahların eşitliği ilkesi
davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı
koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir
duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde
dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir (B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 32). Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkesine
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38).
37. Yargılama makamları
yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri
gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte, belirli bir davaya ilişkin
olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili
olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut
yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma
hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında
olmayıp, Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil
olup olmadığının değerlendirilmesidir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir
yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların
sağlanması şarttır (B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
38. Başvurucu, soruşturma
aşamasında Adana Polis Laboratuarınca düzenlenen kriminal rapor dışında aleyhine delil bulunmadığını,
yargılama sürecinde bağımsız bilirkişiler tarafından rapor düzenlenmesi
talebinin Mahkemece reddedildiğini belirterek, haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
39. Anayasa Mahkemesinin görevi
herhangi bir davada bilirkişi raporu veya uzman mütalaasının gerekli olup
olmadığına karar vermek değildir. Savunma makamının tanık dinletme taleplerinin
gerekliliği ya da bilirkişi raporu benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve
değerlendirilmesi hususları derece mahkemelerinin yetkisi dâhilindedir (Benzer
yönde AİHM kararı için bkz. S.N./İsveç, B.
No: 34209/96, 2/7/2002, § 44). Buna karşın Anayasa Mahkemesi, başvurucular
tarafından savunma kapsamında talep edilen savunma tanıklarının dinlenmesi
talebinin reddi kararı gibi bilirkişi raporu alınması talebinin reddi kararının
da sanıkların haklarını koruma amacına yönelik yeterli güvenceleri içeren bir
usul çerçevesinde verilip verilmediğini incelemelidir (B. No: 2013/7800,
18/6/2014, §§ 68-69).
40. AİHM’e göre, ulusal hukuktaki
nitelemeye bakılmaksızın “tanık”
kavramının Sözleşme kapsamında özerk bir anlamı vardır (Damir Sibgatullin/Rusya, B. No:
1413/05, 24/4/2012, § 45). Bu kavram, duruma göre bilirkişi tanıkları (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/3/1996, §
81-82) da kapsayabilir. Ayrıca Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı
fıkrasını (d) bendi, yazılı deliller yönünden de uygulanabilir (Mirilashvili/Rusya, B. No: 6293/04, 11/12/2008, §§ 158-159).
Dolayısıyla AİHM, bilirkişilik kurumunu, Sözleşme’nin 6. maddesinin (3)
numaralı fıkrasının (d) bendinde yer alan tanık dinletme hakkından yola çıkarak
“silahların eşitliği ilkesi” ile
bağlantı kurarak değerlendirmektedir (Bönisch/Avusturya, B. No: 8658/79, 6/5/1985, § 32; Brandstetter/Avusturya, B. No: 11170/84, 12876/87,
13468/87, 28/8/1991, § 42).
41. Ceza muhakemesinde bilirkişi
atanması konusu 17/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 63. maddesinde düzenlenmiştir. Madde
metninde, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde
bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına resen, Cumhuriyet savcısının,
katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin
veya kanuni temsilcinin istemi üzerine karar verilebileceği, ancak hâkimlik
mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda
bilirkişinin dinlenemeyeceği hükme bağlanmıştır. Aynı maddenin (2) numaralı
fıkrasında da, bilirkişi atanması ve gerekçe
gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması konusunda yetkinin hâkim
veya mahkemeye ait olduğu belirtilmiştir.
42. 5271 sayılı Kanun’un 74.
maddesi uyarınca sanığın şuurunun incelenmesi, 86. maddesi uyarınca ölüm
muayenesi ve otopsi, 89. maddesi uyarınca zehirlenme, 73. maddesi uyarınca
kalpazanlık, 75. maddesi uyarınca şüpheli veya sanığın beden muayenesi, 76.
maddesi uyarınca diğer kişilerin beden muayenesi, 77. maddesi uyarınca kadının
muayenesi, 78. maddesi uyarınca moleküler genetik inceleme gerektiren
durumlarda mahkemece bilirkişiye başvurulması zorunluluğu bulunmakta olup, bu
durumlar dışında bilirkişi incelemesi yaptırılması mahkemenin takdirindedir.
43. Somut olayda başvurucu,
yeniden bilirkişi raporu alınması bakımından İlk Derece Mahkemesinde bilirkişi
incelemesi talebinde bulunmuş, bu talep yargılamanın ikinci celsesinde
Mahkemece “suça konu yazı ile ilgili daha
önceden rapor alınmış olması, sanığın cezai ehliyetiyle ilgili raporun alınmış
olması, dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve yargılamaya bir katkı sağlamayacağı”
gerekçesiyle reddedilmiştir.
44. Somut olay açısından,
yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması talebinin İlk Derece Mahkemesince
kabul edilmemesinin, yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığı açısından
göz önünde bulundurulması gereken “silahların
eşitliği” ilkesini ihlal edip etmediğinin tespit edilmesi gerekir.
45. Adana Kriminal
Polis Laboratuarı Müdürlüğünün 18/4/2011 tarih ve
2011/1442 sayılı raporunda 11/4/2011 tarihinde katılan A. Y.’nin yakılarak zarar verilen aracı önüne bırakılan
bildirideki yazının başvurucunun eli ürünü olduğu, Adana Kriminal
Polis Laboratuarı Müdürlüğünün 2011/2676 sayılı
raporunda yakılarak zarar verilen aracın 3,95 m. ilerisinde bulunan plastik
şişe içerisindeki sıvının benzin ihtiva ettiği, yangın raporunda da aracın ön
cam kaput bölümünün üstüne yanıcı madde dökülerek yakılması neticesi yangının
çıktığının tespit edildiğinin belirlendiği görülmüştür. Mahkeme yalnız bu
ekspertiz raporlarına dayanmamış, tanık beyanları ve diğer tutanaklara da itibar
etmiştir (§ 10).
46. Başvurucunun
değerlendirmeleri ile İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtayın
ulaştıkları sonuçların farklı olması başvurucunun aleyhine ortaya konulan
delillere etkili olarak itiraz edemediği, “silahların
eşitliği” ilkesine uyulmadığı anlamına gelmez. Sadece soyut olarak
yeni bir bilirkişi raporu talebinde bulunulması, mahkemeyi bu talebi kabule
zorlayamaz.
47. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun yargılandığı davada yeniden bilirkişi incelemesi talebinin kabul
edilmediği yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun” olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin
başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.