TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULVAHAP KAVAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7477)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI
|
Başvurucu
|
:
|
Abdulvahap
KAVAK
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan
başvurucunun, o tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’a göndermek istediği
mektuba el konulması işlemi nedeniyle haberleşme ve ifade özgürlüğünün ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/9/2013 tarihinde Bolu Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 16/6/2015 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun
adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve başvuru
belgelerinin bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine
karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 26/6/2015 tarihinde
Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, tanınan ek süre sonunda görüşünü 12/8/2015
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 26/8/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin kararında “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir
kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak” suçunu işlediği
gerekçesiyle başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmiştir.
9. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Bolu F Tipi Yüksek
Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan (İnfaz Kurumu) o tarihte Başbakan olan
Recep Tayyip Erdoğan’a mektup niteliğinde bir faks göndermek istemiştir. Söz
konusu mektupta “… Kürt halkının tepki
gösterdiği karakol inşaatları, batıdaki gibi bir güvenliği değil, bu güne kadar bölgede yaşananlardan dolayı haklı olarak ölüm
ve işkence merkezleri olarak algılanmaktadır. Takdir edersiniz ki bu algıyı
değiştirmek pek kolay olmayacaktır. Ve kürt halkı
haklı olarak madem ki sorun çözülecek, savaş bitirilecekse bu karakollar neden
yapılıyor. Çünkü Kürt halkı bu karakolları sadece savaş için yapıldığını
düşünüyor ve haklı olarak bugüne kadar onlara ölüm ve işkence getiren bu
merkezlere tepki gösteriyorlar. En son Lice’de yapılan demokratik protestoda
savaş taraftarları halkın üzerine ateş açmış bir genç hayatını kaybederken
dokuzu da yaralanmıştır. Bu saldırı Kürt halkına, Tüm Türkiye halklarına ve
çözüm sürecine yönelik yapılmış bir saldırıdır. Bu saldırıda parmağı olan, yer
alanları ve bu saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Faillerinin bir an önce bulunup
adalete teslim edilerek gerekli cezalara çarptırılmalıdırlar. …” ifadeleri
yer almaktadır.
10. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik
Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca anılan mektubu inceleyen İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu 4/7/2013 tarihli
ve 2013/95 sayılı kararla mektubun alıkonulmasına karar vermiştir. Kararın
ilgili kısmı şöyledir:
“… Faksın içeriğinde ‘Kişi ve kuruluşları hedef alan ve paniğe
yöneltecek yalan-yanlış ifadeler taşıması nedeniyle’ alıkonulmasına karar
verilmiştir. ...”
11. Başvurucu bu karara karşı Bolu İnfaz Hâkimliği nezdinde
şikâyet başvurusunda bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, 23/7/2013 tarihli ve
E.2013/1423, K.2013/1429 sayılı kararla başvurucunun şikâyetini reddetmiştir.
Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“ …5275 Sayılı Kanunun 68/3 maddesinde kurumun asayiş ve
güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar
amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütü mensuplarının haberleşmesini sağlayan,
kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve
hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez ibaresi yer aldığından;
İtiraza konu mektubun incelenmesinde, dosya
kapsamı da hep birlikte değerlendirildiğinde Ceza İnfaz Kurumu Kararı usul ve
yasaya uygun olduğundan itirazın reddine karar vermek gerekmiştir. … ”
12. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına karşı itiraz
yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Bolu Ağır Ceza Mahkemesi 22/8/2013
tarihli ve 2013/938 sayılı kararla İnfaz Hâkimliğinin kararındaki gerekçeye
atıf yapılarak kararın usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle başvurucunun
itirazının reddine karar vermiştir.
13. Başvurucu 16/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesi şöyledir:
“(1) Hükümlü, bu maddede belirlenen
kısıtlamalar dışında, kendisine gönderilen mektup, faks ve telgrafları alma ve
ücretleri kendisince karşılanmak koşuluyla, gönderme hakkına sahiptir.
(2) Hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine
gelen mektup, faks ve telgraflar; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu
komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetlenir.
(3) Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü tarafından
yazılmış ise gönderilmez.
(4) Hükümlü tarafından resmî makamlara veya
savunması için avukatına gönderilen mektup, faks ve telgraflar denetime tâbi
değildir.”
15. 5275 sayılı Kanun’un 121. maddesine dayanılarak
çıkarılan, 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan, 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza İnfaz Kurumlarının
Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün
(Ceza İnfaz Tüzüğü) 91. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye
düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya
diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden
olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit
ve hakareti içeren mektup, faks ve telgraflar hükümlüye verilmez. Hükümlü
tarafından yazılmış ise gönderilmez.”
16. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 122. maddesi şöyledir:
“(1) 91 inci maddeye göre mektup alma ve
gönderme hakkı kapsamında hükümlüler tarafından yazılan mektup, faks ve
telgraflar, zarfı kapatılmaksızın bu işle görevlendirilen ikinci müdür
başkanlığında, idare memuru ve yüksek okul mezunu iki infaz ve koruma memuru
tarafından oluşturulan mektup okuma komisyonuna iletilmek üzere güvenlik ve
gözetim servisi personeline verilir. Yapılan incelemeden sonra gönderilmesinde
sakınca görülmeyen mektuplar üzerine "görüldü" kaşesi vurulur, zarf
içerisine konularak kapatılır ve postaneye teslim edilir.
(2) Resmî makamlara veya savunması için
avukatına gönderilenler hakkında 91 inci maddenin dördüncü fıkrası hükmü
uygulanır.
(3) Hükümlülere gönderilen ve açılıp
incelendikten sonra verilmesinde sakınca olmadığı anlaşılan mektup, faks ve
telgraflar zarfları ile birlikte verilir.”
17. Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 123. maddesi şöyledir:
“(1) Mektup okuma komisyonunca, mahalline
gönderilmesi veya hükümlüye verilmesi sakıncalı görülen mektuplar, en geç yirmidört saat içinde disiplin kuruluna verilir. Mektubun
disiplin kurulu tarafından kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde,
mektup aslı çizilmeden veya yok edilmeden şikâyet ve itiraz süresinin sonuna
kadar muhafaza edilir. Mektubun kısmen sakıncalı görülmesi hâlinde, aslı
idarede tutularak fotokopisinde sakıncalı görülen kısımlar okunmayacak şekilde
çizilerek disiplin kurulu kararı ile birlikte ilgilisine tebliğ edilir.
Mektubun tamamının sakıncalı görülmesi hâlinde, sadece disiplin kurulu kararı
tebliğ edilir. Tebliğ tarihinden itibaren infaz hâkimliğine başvuru için
gereken süre beklenir. Bu süre içinde infaz hâkimliğine başvurulmamış ise,
disiplin kurulu kararı yerine getirilir. İnfaz hâkimliğine başvurulmuş ise,
infaz hâkimliği kararının tebliğinden itibaren itiraz süresi beklenir. İnfaz
hâkimliği kararına itiraz edilmemiş ise bu karara göre, itiraz edilmiş ise
mahkemenin kararına göre işlem yapılır.
(2) Hükümlüye yapılacak tebligatta, tebliğ
tarihinden itibaren onbeş gün içinde infaz
hâkimliğine şikâyet hakkının kullanılmaması veya infaz hâkimliği kararına karşı
tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde ağır ceza mahkemesine itiraz
edilmemesi hâlinde, disiplin kurulu kararının kesinleşerek mektubun sakıncalı
görülen kısımlarının okunmayacak şekilde çizilerek verileceği veya tamamı
sakıncalı görülen mektubun verilmeyeceği bildirilir.
(3) Kısmen veya tamamen sakıncalı görülen
mektuplar, iç hukuk veya uluslararası hukuk yollarına başvuru yapılması
durumunda kullanılmak üzere idarece saklanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 16/9/2013 tarihli ve 2013/7477 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, Cezaevi idaresince Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan'a hitaben yazmış olduğu mektubunun faksla gönderilmediğini, idarenin
böyle bir yetkisinin olmadığını, mektupta Diyarbakır’ın Lice ilçesinde karakol yapımını
protesto amacıyla toplanan bölge halkına askerlerin müdahalesi sonucu bir
kişinin ölmesiyle ilgili olarak bu tür yaklaşımların ülkeye zarar verdiğini
anlatmak suretiyle mektubunun ateş açılmasını protesto etmek ve fail veya
faillerin bulunması, yargı önüne çıkarılması talebini içerdiğini belirterek
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (Sözleşme/AİHS) 8. ve 10. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş; 10.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucunun,
haberleşme hürriyeti ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmış ise de bu iddiaların özü, göndermek
istediği mektuba Cezaevi idaresince el konulması neticesinde haberleşme
hürriyetinin kısıtlanmasıyla ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun
bütün iddiaları haberleşme hürriyeti kapsamında değerlendirilmiştir. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de haberleşme alanında ifade özgürlüğünün
Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence altına alındığını belirtmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B.
No: 5947/72 …, 25/3/1983, § 107; Fazıl Ahmet
Tamer/Türkiye, B. No: 6289/02, 5/12/2006, § 33; Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015,
§ 23).
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Başvurucunun Başbakan’a hitaben
yazdığı mektup içerikli faksının alıkonulması nedeniyle anayasal haklarının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca
başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Başvurucu ve Bakanlık Görüşleri
22. Başvurucu, Başbakan’a hitaben yazmış olduğu mektup
içerikli faksına Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu tarafından el konulduğunu,
bu nedenle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde AİHM içtihatları hatırlatılarak
mektupta yer alan ifadelerin bahse konu içtihatlar doğrultusunda değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
b. Genel İlkeler
24. Anayasa’nın 22. maddesi şöyledir:
“Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır.
Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin
önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve
özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin
yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz.
Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli
hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz
saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.
İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve
kuruluşları kanunda belirtilir.”
25. Sözleşme’nin “Özel ve
aile hayatına saygı hakkı” kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
“1. Herkes özel ve aile yaşamına, konutuna ve
haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik,
kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi,
genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda
gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale
yapılamaz.”
26. AİHM, haberleşme özgürlüğüne ilişkin şikâyetleri
Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde incelemektedir. Bununla birlikte
Sözleşme’nin 8. maddesine karşılık Anayasa’da tek bir madde bulunmamaktadır.
Başvurucunun iddialarına esas olan haberleşme özgürlüğü Anayasa’nın 22.
maddesinde düzenlenmiştir.
27. Anayasa’nın 22. maddesinde herkesin haberleşme
özgürlüğüne sahip olduğu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğu hüküm altına
alınmıştır. Sözleşme’nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu düzenlemesine yer verilmiştir. Anayasa
ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı, haberleşme özgürlüğünün yanı sıra içeriği
ve biçimi ne olursa olsun haberleşmenin gizliliğini de güvence altına
almaktadır. Haberleşme kapsamında bireylerin karşılıklı ve toplu olarak sözlü,
yazılı ve görsel iletişimlerine konu olan ifadelerinin gizliliğinin sağlanması
gerekir. Posta, elektronik posta, telefon, faks ve internet aracılığıyla
yapılan haberleşme faaliyetlerinin, haberleşme özgürlüğü ve haberleşmenin
gizliliği kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Mehmet Koray Eryaşa, B. No:
2013/6693, 16/4/2015, § 49).
28. Kamu makamlarının bireyin haberleşme özgürlüğüne ve
haberleşmesinin gizliliğine keyfî şekilde müdahale etmelerinin önlenmesi,
Anayasa ve Sözleşme ile sağlanan güvenceler kapsamında yer almaktadır. Haberleşmenin
içeriğinin denetlenmesi, haberleşmenin gizliliğine ve dolayısıyla haberleşme
özgürlüğüne yönelik ağır bir müdahale oluşturur. Bununla birlikte haberleşme
özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru birtakım sınırlamalara tabidir. Bu
kapsamdaki özel sınırlama ölçütleri, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci
fıkrasında ve Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilmiştir
(Mehmet Koray Eryaşa,
§ 50).
29. AİHM kararlarına göre haberleşme özgürlüğüne yapılan
müdahale öncelikle kanunla öngörülmelidir. Müdahalenin yasal dayanağını
oluşturan mevzuatın, “ulaşılabilir”,
yeterince açık ve belirli bir eylemin gerektirdiği sonuçlar açısından “öngörülebilir” olması gerekir. İkinci
olarak söz konusu sınırlandırma “meşru bir
amaca” dayalı olmalıdır. Bunun yanı sıra müdahale demokratik bir
toplumda gerekli ve ölçülü olmalıdır (Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 85-90; Klass ve diğerleri/Almanya, B. No: 5029/71, 6/10/1978, §§ 42-55; Campbell/Birleşik Krallık, B. No: 13590/88, 25/3/1992,
§ 34).
30. Dolayısıyla haberleşme özgürlüğüne karşı olduğu iddia
edilen müdahalelerin incelemesinde kanuniliğin ve müdahaleyi haklı kılan
sebeplerin var olup olmadığı her somut olayın kendi koşulları içinde
değerlendirilmelidir.
c. İlkelerin Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
31. Somut olayda İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu kararıyla
başvurucunun Başbakana göndermek istediği mektubun alıkonulmasına karar
verilmiştir. Dolayısıyla anılan işlemle kamu makamları tarafından başvurucunun
haberleşme özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
32. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 22. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine
getirmediği müddetçe Anayasa’nın 22. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu
nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama,
Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Ahmet Temiz,
B. No: 2013/1822, 20/5/2015, § 36).
Kanunilik
33. Haberleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamaların öncelikle
kanunla öngörülmüş olması gerekmektedir. AİHM içtihatlarında ifade edilen
kanunla öngörülme kriteri, kendi içerisinde üç temel prensibi içermektedir. İlk
olarak müdahale teşkil eden eylem, mevzuatta yer alan bir düzenlemeye
dayanmalıdır. İkinci olarak müdahalenin dayanağını teşkil eden düzenleme,
ilgili kişi açısından yeterli derecede ulaşılabilir olmalıdır. Son olarak söz
konusu düzenleme, hitap ettiği kişiler bakımından davranışlarını ona göre
yönlendirme ve belli koşullar çerçevesinde eylemleri neticesinde meydana
gelebilecek sonuçları öngörebilmeye olanak sağlayacak açıklıkta olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
86-88).
34. Kanunilik ilkesinin yerine getirilmesinin, haberleşme
hürriyetinin kısıtlanabileceğine dair genel bir yasal düzenleme yapılması ile
mümkün olduğu söylenemez. Buna göre “kanunun
kalitesi” olarak tanımlanabilecek kanuni düzenlemede bulunması
gereken temel esaslar belirlenerek takdir yetkisini kullanacak mercilerin
sınırlarının da netliğe kavuşturulması gereklidir. Bu bağlamda Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun kararında belirttiği üzere kanun ile temel esasların,
ilkelerin ve çerçevenin ortaya konulmuş olması gerekir (AYM, E.1984/14,
K.1985/7, 13/6/1985). Özellikle kanunun idari makamlara haberleşme özgürlüğüne
müdahalede takdir yetkisi tanıdığı durumlarda ilgili kanunun, bu yetkinin
çerçevesini belirli bir açıklıkta belirlemesi gerekmektedir (Mehmet Nuri Özen ve diğerleri/Türkiye, B.
No: 15672/08…, 11/1/2011, § 56; Tan/Türkiye,
B. No: 9460/03, 3/7/2007, § 21).
35. Cezaevi idaresinin hükümlü ve tutukluların haberleşmesine
müdahalesinin Anayasa’nın 22. maddesinin hangi fıkrası kapsamında kaldığının
belirlenmesi müdahalenin kanuniliği açısından önemlidir. Zira ikinci fıkra
kapsamında olduğunun kabulü halinde hâkim kararı veya onayı olmaksızın yapılan
bir müdahale, kanunilik ilkesini karşılamayacaktır. Öte yandan üçüncü fıkranın
gündeme gelmesi durumunda kanun koyucunun cezaevini istisna kamu kurumu olarak
kabul edip etmediği değerlendirilecektir. (Ahmet
Temiz, § 39).
36. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis
cezalarının infazında gözetilecek ilkeler” başlıklı 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının (b) bendi şöyledir:
“Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli
bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyeti bağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı
hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasını sağlayan maddî ve
manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğer
hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen
kurallar uyarınca kısıtlanabilir.”
37. Buna göre 5275 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (b) bendinde yer alan “…Hükümlülerin,
Anayasada yer alan diğer hakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu
Kanunda öngörülen kurallar uyarınca kısıtlanabilir.” ibaresi
uyarınca cezaevlerinin haberleşme hürriyetinin kısıtlanabileceği istisnai kamu
kurumu olarak kabul edildiği değerlendirilmiştir (Mehmet Koray Eryaşa, § 76).
38. Somut olayda hükümlülerin cezaevinden yaptıkları
yazışmaların denetimi ve sınırlandırılmasının dayanağını, 5275 sayılı Kanun’un
68. maddesi ile Ceza İnfaz Tüzüğü’nün 91., 122. ve 123. maddeleri
oluşturmaktadır.
39. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde ve anılan Tüzük’ün 91. maddesinde, hükümlülerin mektup, faks ve
telgraf gönderme ve kendilerine gönderilenleri alma hakkına sahip oldukları,
resmî makamlara veya savunmaları için avukatlarına gönderdikleri mektup, faks
ve telgrafların denetime tabi olmadığı, “Kurumun
asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve
çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine
neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri,
tehdit ve hakareti içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye
verilmeyeceği, hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir.
40. 5275 sayılı Kanun ve anılan Tüzük, Resmî Gazete’de yayımlanmış olup bu mevzuatın erişilebilir
olduğuna kuşku yoktur. Anılan mevzuatta cezaevi disipliniyle ilgili hükümler,
cezaevinde hükümlülerin mektup, faks ve telgrafları gönderme ve alma hakkı,
buna getirilen kısıtlamalar ve izlenecek usuller yeterince açık ve
anlaşılabilir şekilde düzenlenmiştir. Hükümlünün mektubunun denetimi, mektubun
kısmen veya tamamen sakıncalı görülmesi hâlinde başvurulacak tedbirler ile bu
yöndeki işlemlere karşı hükümlünün başvurabileceği dava yollarının da
düzenlendiği, bu hâliyle ilgili düzenlemenin yeterince açık, anlaşılabilir ve
öngörülebilir olduğu sonucuna varılmıştır (Ahmet
Temiz, § 44).
41. AİHM’in Gülmez/Türkiye
kararında da Avrupa İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya
Cezaları Önleme Komitesi tarafından 5275 sayılı Kanun’un incelendiği, herhangi
bir eleştiri almadığı, hükümlerinin yapılan herhangi bir haksız müdahaleye
karşı yerinde koruma sağlayabilecek derecede açık ve ayrıntılı olduğu tespiti
yapılmıştır (Gülmez/Türkiye, B.
No: 16330/02, 20/5/2008, § 51).
42. Görüldüğü üzere müdahalenin dayanağı olan kanun hükmü;
hak ve özgürlüğe yönelen müdahalelerin sınırlarını yeterli bir açıklıkta ortaya
koyan, erişilebilir ve öngörülebilir bir düzenlemedir. Yapılan değerlendirmeler
neticesinde 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin “kanunilik” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
Meşru Amaç
43. Haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin meşru kabul
edilebilmesi için bu müdahalenin, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında
sayılmış olan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel
sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması sebeplerinden biri veya birkaçına dayanması gerekir.
44. Sözleşme’nin 8. maddesinin (2) numaralı fıkrasında da
haberleşme özgürlüğüne yönelik bir müdahalenin hukuka uygun ve demokratik
toplumda gerekli olmasının yanında ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin
ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel
ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla
yapılmış olması şartları aranmakta olup bu şartlar altında yapılmayan
müdahaleler yasaklanmıştır.
45. Anayasa’nın 22. maddesinde haberleşmenin gizliliğine
yönelik müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlar çerçevesinde olabileceği
düzenlenmiştir. Ayrıca müdahalenin ikinci fıkrada belirtilen amaçlara dayalı
olarak ve hâkim kararıyla yapılması gerekmektedir. Bununla birlikte üçüncü
fıkrada bazı kamu kurum ve kuruluşlarının kanun ile istisna tutulabileceği de
belirtilmiştir. Üçüncü fıkrada belirtilen istisna, hâkim kararı alınması
şartına bağlı olarak anlaşılmalı, 22. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen
sınırlama sebeplerinin genişletilebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır. Temel
hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceğini öngören Anayasa’nın 13. maddesindeki
düzenleme ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların dar yorumlanması gereği
karşısında, Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen haberleşme
hürriyetine getirilebilecek sınırlama sebeplerinin anılan maddenin üçüncü
fıkrasına dayanılarak kanunla genişletilmesi mümkün değildir (Ahmet Temiz, § 49).
46. Yukarıda da belirtildiği gibi cezaevlerinin Anayasa’nın 22.
maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında kalan istisnai kamu kurumları olduğu kabul
edilmekle birlikte bu istisna, anılan kurumlar tarafından hâkim kararı alınması
şartı aranmaksızın haberleşme hürriyetine müdahale niteliğinde işlem tesis
edilebileceği anlamına gelmektedir. Bununla birlikte bu kurumların haberleşme
hürriyetine müdahale anlamındaki işlemlerinin meşru olabilmesi için mutlaka
Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırma sebeplerine
dayalı olması gerekmektedir (Ahmet Temiz,
§ 50).
47. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında “Kurumun asayiş ve güvenliğini
tehlikeye düşüren, görevlileri hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü
veya diğer suç örgütleri mensuplarının haberleşmelerine neden olan, kişi veya
kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakareti
içeren mektup, faks ve telgrafların” hükümlüye verilmeyeceği,
hükümlü tarafından yazılmış ise gönderilmeyeceği düzenlenmiştir. Burada
belirtilen sebeplerin Anayasa’nın 22. maddesinin ikinci fıkrasında sayılmış
olan kamu düzeni ve suç işlenmesinin önlenmesi genel amacı çerçevesinde
cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasını hedeflediği söylenebilir.
48. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun
4/7/2013 tarihli kararında, başvurucunun Başbakan’a göndermek istediği mektuba
el konulması işlemine gerekçe olarak söz konusu mektubun (faksın)
içeriğinde kişi ve kuruluşları hedef alan ve paniğe yöneltecek yalan yanlış
ifadelerin yer alması gösterilmiştir.
49. Başvurucu şikâyet ve itiraz yollarına başvurmuş;
sırasıyla Bolu İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi tarafından başvurucunun
şikâyet ve itirazı reddedilmiştir.
50. Başvurucunun faksının, cezaevi disiplin kurulunca
denetlenmesi suretiyle haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin kamu düzeni,
cezaevlerinde güvenliğin sağlanması amaçlarını taşıdığı ve bunun da Anayasa'nın
haberleşme özgürlüğüne ilişkin 22. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru
bir amaç olduğu sonucuna varılmıştır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
51. Başvurucu, göndermek istediği mektubun Diyarbakır ili
Lice ilçesinde yaşanan olayları protesto etme amacını ve bu olaylar ile ilgili
ateş açılmasında sorumluluğu bulunanların adalete teslim edilmesi talebini
içermesine rağmen Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu tarafından mektuba el
konulması suretiyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
52. Bakanlık görüşünde mektupta yer alan ifadeler nedeniyle
yapılan müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve ölçülülük ilkesine uygun
olup olmadığının AİHM içtihatları doğrultusunda
değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
53. AİHM içtihatlarında ifade edilen demokratik toplumda
zorunluluk kavramı, müdahale teşkil eden eylemin acil bir toplumsal ihtiyaçtan
kaynaklanması ve takip edilen meşru amaç bakımından orantılı olması unsurlarını
içermektedir (Silver ve diğerleri /Birleşik
Krallık, § 97).
54. AİHM, haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin
demokratik toplumda zorunluluk teşkil etmesine ilişkin kriterleri incelediği
kararlarda öncelikle ceza infaz kurumlarında bulunan kimselerin yazışmalarının
belirli ölçüde kontrolünün başlı başına Sözleşme’nin ihlaline sebebiyet
vermeyeceğini keza ceza infaz kurumunun olağan ve makul gereksinimlerinin
dikkate alınarak bir değerlendirmede bulunulmasının gerekli olduğunu
belirtmiştir (Mehmet Nuri Özen ve
diğerleri/Türkiye, § 51; Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, § 98).
55. AİHM, her somut olayda kamu makamlarının bu değerlendirmeyi
yaparken mektup gönderme ve almanın, ceza infaz kurumlarında bulunan
hükümlülerin ve tutukluların dış dünya ile bağlantısında en önemli araçlardan
olduğunu göz önünde bulundurması gereğini belirtmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 45).
56. Haberleşme özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp meşru
birtakım sınırlamalara tabidir. Bu özgürlüğe ilişkin olarak Anayasa'nın 22.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa'nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (Yasemin Çongar ve diğerleri,
B. No: 2013/7054, 6/1/2015, §§ 57, 58).
57. Anayasa’da belirtilen demokrasi, çağdaş ve özgürlükçü bir
anlayışla yorumlanmalıdır. "Demokratik
toplum" ölçütü, Anayasa'nın 13. maddesi ile AİHS'in
"demokratik toplum düzeninin
gerekleri" ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11.
maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu nedenle demokratik toplum
ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü ve açık fikirlilik temelinde yorumlanmalıdır (Fatih Taş, B. No: 2013/1461, 12/11/2014, §
92).
58. Nitekim Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihatları
uyarınca "Demokrasiler, temel hak ve
özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir.
Temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hale getiren
sınırlamalar, demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnaî olarak ve ancak özüne dokunmamak
koşuluyla demokratik toplum düzeninin sürekliliği için zorunlu olduğu ölçüde ve
ancak yasayla sınırlandırılabilirler." (AYM, E.2006/142,
K.2008/148, 24/9/2008). Başka bir ifadeyle yapılan sınırlama hak ve özgürlüğün
özüne dokunarak kullanılmasını durduruyor veya aşırı derecede güçleştiriyor ya
da etkisiz hâle getiriyorsa veya ölçülülük ilkesine aykırı olarak sınırlama
aracı ile amacı arasındaki denge bozuluyorsa demokratik toplum düzenine aykırı
olacaktır (AYM, E.2009/59, K.2011/69, 28/4/2011; AYM, E.2006/142, K.2008/148,
17/4/2008; Fatih Taş, § 93).
59. Anayasa Mahkemesinin kararlarına göre ölçülülük, temel
hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır.
Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak
için seçilen aracın denetlenmesidir. Bu sebeple haberleşme özgürlüğü alanında
getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin
elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Sebahat Tuncel, B. No: 2012/1051,
20/2/2014, § 84; Fatih Taş, §§
92, 93).
60. Müdahalenin orantılı olduğundan söz edebilmek için temel
hakka daha az zarar verebilecek ancak aynı zamanda güdülen amacı yerine
getirebilecek nitelikte olan yöntemin tercih edilmiş olması gerekmektedir (Nada/İsviçre, B. No: 10593/08, 12/9/2012, §
183).
61. Hükümlü veya tutuklular, Anayasa'nın 19. maddesi
kapsamında hukuka uygun olarak "bir
mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma" olarak
değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711,
23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan
temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptirler (Benzer yönde AİHM
kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No:
74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz
sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda
sahip oldukları haklar sınırlanabilir (Turan
Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, §
35).
62. Ceza infaz kurumlarına gelen veya bu kurumlardan
gönderilen yazışmalara yapılan müdahalelere gerekçe olarak gösterilebilecek
yukarıda belirtilen makul nedenlerin, somut olayın tüm koşulları çerçevesi
dâhilinde objektif bir gözlemciyi haberleşme hakkının kötüye kullanıldığına
ikna edebilecek nitelikte olaya özgü olgu ve bilgilerle gerekçelendirilmesi
gerekmektedir (Campbell/Birleşik Krallık, § 48). Bunun yanı sıra
yapılacak değerlendirmede hükümlüler hakkında uygulanan infaz rejiminin ve
mahkûmiyet sebeplerinin de dikkate alınması gerekmektedir (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
98, 102; Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
63. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temeli, müdahaleye neden olan derece mahkemelerinin
kararlarında dayandıkları gerekçelerin haberleşme özgürlüğünü kısıtlama
bakımından “demokratik bir toplumda
gereklilik” ve “ölçülülük ilkesi”ne
uygun olduğunu inandırıcı bir şekilde ortaya koyup koymadığı olacaktır (Sebahat Tuncel, § 87).
64. Başvuruya konu mektup içeriğinde “… Kürt halkının tepki gösterdiği karakol inşaatları,
batıdaki gibi bir güvenliği değil, bu güne kadar bölgede
yaşananlardan dolayı haklı olarak ölüm ve işkence merkezleri olarak
algılanmaktadır. Takdir edersiniz ki bu algıyı değiştirmek pek kolay
olmayacaktır. Ve kürt halkı haklı olarak madem ki
sorun çözülecek, savaş bitirilecekse bu karakollar neden yapılıyor. Çünkü Kürt
halkı bu karakolları sadece savaş için yapıldığını düşünüyor ve haklı olarak
bugüne kadar onlara ölüm ve işkence getiren bu merkezlere tepki gösteriyorlar.
En son Lice’de yapılan demokratik protestoda savaş taraftarları halkın üzerine
ateş açmış bir genç hayatını kaybederken dokuzu da yaralanmıştır. Bu saldırı
Kürt halkına, Tüm Türkiye halklarına ve çözüm sürecine yönelik yapılmış bir
saldırıdır. Bu saldırıda parmağı olan, yer alanları ve bu saldırıyı şiddetle
kınıyoruz. Faillerinin bir an önce bulunup adalete teslim edilerek gerekli
cezalara çarptırılmalıdırlar. …” ifadeleri yer almaktadır. Söz
konusu mektupta ülkenin doğu bölgesinde yapılan kolluk merkezi binalarının
yapım amacının bu bölgede yaşayan halk tarafından farklı yorumlandığı ve bu
nedenle söz konusu inşaatların durdurulması amacıyla çeşitli gösterilerin
yapıldığı belirtilerek en son Diyarbakır ili Lice ilçesinde olan bu tür bir
gösteri nedeniyle “savaş taraftarlarının
halkın üzerine ateş açmasının” gösterinin ölüm ve yaralanma ile sonuçlandığı ifade edildikten sonra “saldırıda” bulunanların yargılanmaları
talep edilmektedir.
65. Mektuba konu olay -kamuoyuna yansıdığı kadarıyla-
Diyarbakır ili Lice ilçesi Kayacık köyünde 28/6/2013 tarihinde jandarma
karakolu ek binası inşasını protesto etmek amacıyla bölge halkının toplanması
nedeniyle meydana gelmiş, ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanmıştır. Bahse konu
olay ile ilgili basında açıklama yapan yetkililer, sorumlular hakkında yasal
işlemin başlatılacağını açıklamışlardır. Başvurucu mektubunda, bu olayı
kınadığını belirterek “faillerin”
cezalandırılması talebini Başbakan’a iletmek istemiştir.
66. Somut olayda Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulunun
4/7/2013 tarihli kararında başvurucunun göndermek istediği mektuba el konulması
işlemine gerekçe olarak söz konusu mektup içeriğinde kişi ve kuruluşları hedef
alan ve paniğe yöneltecek yalan yanlış ifadelerin yer alması gösterilmiştir.
Ancak mektubun muhatabının, Başbakan olduğu hatırda tutulmalıdır. Dolayısıyla
başvurucunun mektubundaki sözlerin ne suretle kim üzerinde panik oluşturucu
nitelikte olduğu belirtilmeden ya da basına yansımış güncel bir olayın altının
çizilmesinin ne şekilde yalan yanlış ifadelere konu olduğu açıklanmadan bu
gerekçeye dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca mektupta olayın faillerinin
bulunması ve adalete teslim edilmesi talebi yer almakla birlikte “savaş taraftarları” şeklinde yapılan
nitelendirmeyle belli bir kişi veya kuruluşun hedef gösterildiği de söylenemez.
67. Disiplin Kurulu kararına yapılan şikâyet, Bolu İnfaz
Hâkimliğince söz konusu Disiplin Kurulu kararının usul ve yasaya uygun olduğu
gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karara yapılan itiraz da Bolu Ağır Ceza
Mahkemesince reddedilmiştir. İnfaz Hâkimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi
kararlarında başvuruya konu mektup içeriği hakkında herhangi bir somut
değerlendirme yapılmamış, sadece 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin (3)
numaralı fıkrası tekrar edilip mektup içeriğinin soyut olarak bu maddede yer
alan düzenlemelere aykırı olduğu belirtilmiştir. Buna göre mektup içeriğindeki
hangi sözlerin bu nitelikte olduğu belirtilmeden “Kişi ve kuruluşları hedef alan ve paniğe yöneltecek yalan yanlış
ifadeler taşıması” gerekçesine dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Somut olayda
kamu düzeni ve cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir
makul gerekliliklerin somut bilgilere dayalı olarak ortaya konulmadığı
dolayısıyla başvurucunun göndermek istediği mektuba el konulması suretiyle
haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin ilgili ve yeterli gerekçelere
dayandırılmadığı dolayısıyla "demokratik
bir toplumda gerekli" olmadığı kanaatine varılmıştır.
68. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
69. Başvurucu, anayasal hakları ihlal edildiği için 10.000 TL
manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
70. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Tespit edilen ihlal bir mahkeme
kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden
yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir.
Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar verir."
71. Başvurucunun Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına
alınan haberleşme hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmesi üzerine yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
takdiren net 1.500 TL manevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
72. Başvuru kapsamında haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği
gözetilerek kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi için Bakanlığa ve Bolu İnfaz
Hâkimliğine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A.
Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 22. maddesinde
yer alan haberleşme özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikâyetlerin KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Başvurucunun Anayasa’nın 22.
maddesinde güvence altına alınan haberleşme özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,
B.
Başvurucuya net 1.500 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C.
Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru
tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde
bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz
uygulanmasına,
D.
Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (3) numaralı fıkrası
uyarınca başvurucuya, Bakanlığa ve Bolu İnfaz Hâkimliğine gönderilmesine
6/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.