TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DENİZ YAŞAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/4042)
|
|
Karar Tarihi: 6/10/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin TURAN
|
Başvurucu
|
:
|
Deniz YAŞAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet ERBİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun uzun sürmesi ve yargılamanın makul sürede
sonuçlanmaması nedenleriyle Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde tanımlanan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 3/6/2013 tarihinde Bakırköy 10. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde yapılan
toplantıda kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
4. Adalet Bakanlığına (Bakanlık), başvuru konusu olay ve olgular
bildirilmiş; başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlık, görüşlerini 24/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
5. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş,
başvurucuya 13/3/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı 24/3/2014 tarihinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, “İstanbul ili Gaziosmanpaşa ilçesi Gazi mahallesinde
18/2/2007 tarihinde PKK/KONGR-GEL terör örgütü lehine molotof
kokteyilli korsan gösteride bulunduğu”
gerekçesiyle 6/3/2007 tarihinde yakalanmış ve 9/3/2007 tarihinde ifadesi
alınmak üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürülmüş ancak sorulan sorulara
cevap vermeyip susma hakkını kullanmıştır. Aynı tarihte İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığında ifade vererek suçlamaları kabul etmeyen başvurucu, yasa dışı
örgüt üyesi olmak ve patlayıcı madde bulundurmak suçlarından tutuklanması
talebiyle mahkemeye sevk edilmiştir.
8. Başvurucu, İstanbul 13. Ağır
Ceza Mahkemesinin 9/3/2007 tarihli ve 2007/13 sorgu numaralı kararı ile “PKK terör örgütüne yardım etmek suretiyle bu örgütün
üyesi olmak ve patlayıcı madde bulundurmak suçlarını işlediğine dair kuvvetli
şüphe sebeplerinin bulunması, atılı örgüt üyeliği suçunun CMK.nın
100/3. maddesinde sayılan suçlardan olması da dikkate alınarak CMK.nın 100 ve devamı maddeleri uyarınca”
tutuklanmıştır.
9. Başvurucu ile birlikte dört
şüpheli hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca “Tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma veya el
değiştirme, Genel Güvenliği Kasten Tehlikeye Sokma, Örgüt mensuplarına yardım
ederken veya propaganda yaparken bir başka suç oluşturmak, gösteri
yürüyüşlerine silah veya 23. madde belirtilen aletlerle katılma, silahlı örgüte
üye olma, mala zarar verme suçlarından cezalandırılmaları için TCK. nın 314/2, 174/1, 170/1-c,
152/l-a-2-a ve 2911 sayılı Kanun’un 33/a maddeleri uyarınca cezalandırması”
istemiyle 29/3/2007 tarihli ve E.2007/507 sayılı iddianame düzenlenmiştir.
10. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesine açılan E.2007/215 sayılı kamu davasının 20/4/2007 tarihli tensiben yapılan incelemesinde başvurucu hakkında “atılı suçları işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini
gösteren bulguların varlığı, kaçma şüphesi, suçun yasal yaptırımı, suçun CMK.nın 100/3. fıkrada belirtilen suçlardan olması dikkate
alınarak tutukluluk hallerinin devamına” karar verilmiş ve yargılama
28/8/2007 tarihine ertelenmiştir.
11. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinde ilk duruşma 28/8/2007 tarihinde yapılmış ve başvurucunun “üzerine atılı suçun yasal yaptırımı ve kuvvetli suç
şüphesinin devam ettiğini gösteren mevcut bulgular dikkate alınarak tutukluluk
halinin devamına, koşullar oluşmadığından CMK 109. maddesi kapsamında koruma
tedbirlerinin uygulanmasına yer olmadığı” gerekçesiyle tutukluluk
hâlinin devamına karar verilmiştir.
12. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinde görülen E.2008/285 ve E.2009/58 sayılı dosyaların, hukuki ve fiilî
irtibat bulunması nedeniyle başvuruya konu E.2007/215 sayılı dosya ile
birleştirilmesine ve yargılamanın bu dosya üzerinden devamına karar
verilmiştir.
13. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 1/2/2011 tarihli kararı ile başvurucunun; terör örgütüne üye olmak
suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile, patlayıcı madde muhafaza etme suçundan 5
yıl 7 ay 15 gün hapis cezası ve 1.500 TL adli para cezası ile, 18/2/2007
tarihli eylemi nedeniyle patlayıcı madde muhafaza etme suçundan 5 yıl 7 ay 15
gün hapis cezası ve 1.500 TL adli para cezası ile, 18/2/2007 tarihli eylemi
nedeniyle patlayıcı madde atma suçundan 5 ay hapis cezası ile, 13/8/2007
tarihli eylemi nedeniyle patlayıcı madde muhafaza etme suçundan 5 yıl 7 ay 15
gün hapis cezası ve 1.500 TL adli para cezası ile, 18/2/2007 tarihli eylemi
nedeni ile patlayıcı madde atma suçundan 5 ay hapis cezası ile, 27/11/2007
tarihli eylemi nedeniyle patlayıcı madde muhafaza etme suçundan 5 yıl 7 ay 15
gün hapis cezası ve 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve
tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
14. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 1/2/2011 tarihinde verdiği ilk kararına kadar on bir celse duruşma
yapılmış ve başvurucunun benzer gerekçelerle tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
15. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 1/2/2011 tarihli kararı başvurucu tarafından temyiz edilmiştir.
16. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca yapılan inceleme üzerine Başsavcılığın 7/9/2012 tarihli ve
9-2011/191083 sayılı yazısı ile başvurucunun hukuki durumunun 5/7/2012
tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun uyarınca yeniden değerlendirilmek
üzere yargılama dosyasını Derece Mahkemesine iade etmiştir.
17. Bozma sonrası yargılama
İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2012/145 sayılı dosyasında görülmeye
başlanmış, 28/9/2012 tarihinde tensiben yapılan
incelemede mahkeme, “…. kuvvetli suç şüphesinin varlığının devam ediyor olması,
tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmaması, serbest bırakma
halinde atılı suçların ağırlığı dikkate alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu,
bu nedenle tutuklamaya alternatif tedbirlerin bu aşamada yetersiz kalacağı ve
tutuklamanın bu aşamada ölçülü olduğu…” gerekçeleriyle başvurucunun
tutukluluk hâlinin devamına karar vermiş ve yargılama 18/12/2012 tarihine
ertelenmiştir.
18. Başvurucu, 2/5/2013
tarihinde “dosya kapsamına göre, tutuklu
kaldığı süre” göz
önüne alınarak tahliye edilmiştir. Başvurucu hakkında tahliye kararı verilene
değin üç celse yapılmış ve Mahkeme benzer gerekçelerle tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir.
19. İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesinin 30/5/2013 tarihli ve E.2012/145 sayılı kararı ile başvurucunun
terör örgütüne üye olmak suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile, patlayıcı
madde muhafaza etme suçundan 4 yıl 2 ay 15 gün hapis cezası ve 1.100 TL adli
para cezası ile, 18/2/2007 tarihli eylemde patlayıcı madde muhafaza etme
suçundan 4 yıl 2 ay 55 gün hapis cezası ve 1.100 TL adli para cezası ile,
18/2/2007 tarihli eylemde patlayıcı madde atma suçundan 7 ay 15 gün hapis
cezası ile, 13/8/2007 tarihli eylemde patlayıcı madde muhafaza etme suçundan 4
yıl 2 ay 55 gün hapis cezası ve 1.100 TL adli para cezası ile, 27/11/2007
tarihli eylemde patlayıcı madde muhafaza etme suçundan 4 yıl 2 ay 55 gün hapis
cezası ve 1.100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, diğer suçlardan ise
beraatine karar verilmiştir.
20. Başvurucu 3/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başvurucu hakkındaki dava Yargıtayda temyiz aşamasındadır.
B. İlgili
Hukuk
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesi şöyledir:
“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan
suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş
yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”
23. 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 5. maddesi şöyledir:
“3 ve 4 üncü maddelerde yazılı
suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları
veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin
olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi
ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir. Ancak, müebbet hapis
cezası yerine, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1)
Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin
bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.
İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin
varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar
(madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),
(4) Sadece adlî para
cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan
suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
IV.
İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 6/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvurucunun 3/6/2013 tarihli ve 2013/4042 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
26. Başvurucu, uzun süredir tutuklu bulunduğunu ve yargılamasının
makul olmayan bir süredir devam ettiğini ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve 36.
maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiş ve manevi tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
27. Başvurucunun şikâyetinin özü, kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali ile makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın
19. maddesinin yedinci fıkrası ve 36. maddesinin birinci fıkrası çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
28. Başvurucunun tutukluluk
süresinin makul süreyi aştığı ve yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyetinin, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve başka bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
a. Tutukluluk Süresinin Makul Olmadığı İddiası
29. Başvurucu, tutukluluk
hâlinin makul süreyi aştığını ve 6 yıl 2 ayı aşan bir süre boyunca tutuklu
olarak yargılandığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliğinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Bu nedenle temel şikâyetin yargılama sürecinde
devam eden tutukluluğa ilişkin olduğu, incelemenin bu kapsamda yapılması
gerektiği anlaşılmıştır.
30. Bakanlığın görüşünde
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği yönündeki
şikâyetlerle ilgili iddialar değerlendirilirken Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin (AİHM) tutukluluk konusunda benimsediği ilkelere değinilmiş;
davanın kapsamı, dosyadaki deliller, sanıklara yüklenen suçların sayısı ve
niteliği, sanıkların sayısı gibi durumların tutukluluk süresinin makul olup
olmadığının tespitinde dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. AİHM’in, davanın karmaşık olması durumunu tutukluluk
süresinin makul olup olmadığının değerlendirmesinde dikkate aldığı, özellikle
organize suçlar bakımından dört yıl üç güne kadar uzayan tutukluluk sürelerini
makul olarak kabul ettiği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun suçlu bulunması
hâlinde çarptırılacağı cezanın ağırlığının kaçma riskinin değerlendirilmesinde
AİHM tarafından dikkate alınan bir unsur olduğu dile getirilmiştir.
31. Bakanlık, somut olay
kapsamında başvurucunun 9/3/2007 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olmak,
patlayıcı madde bulundurmak ve atmak suçlarından tutuklandığını, İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesinin 26/2/2013 tarihli duruşmasında “sanığın üzerlerine atılı suçların niteliği, verilmesi
muhtemel ceza miktarları, katalog suçlardan olması, kuvvetli suç şüphesinin
devam ediyor olması, kaçma şüphesinin alacağı muhtemel cezanın miktarı dikkate
alındığına muhtemel olduğu, tutuklama tedbirine alternatif koruma tedbirlerin
yetersiz kalacağı” şeklindeki gerekçelerle tutukluluğun devamına
karar verildiğini belirtmektedir.
32. Başvurucu, başvurunun
esasına ilişkin Bakanlık görüşüne karşı başvuru dilekçesinde belirttiği
hususları tekrarlamıştır.
33. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi,
kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna
aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir
yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
34. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası, bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin
yargılamasının makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma
sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğunu güvence altına
almıştır.
35. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı her
davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı
ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına
alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha ağır basan gerçek bir kamu
yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
36. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine
ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konması gerekir (Murat Narman, § 62).
37. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk hâlinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun
olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla
belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma
amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek
şartıyla kişinin tutukluluk hâli devam ettiği sürece yapılması mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
38. Tutuklama tedbirine,
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla da başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir
süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülse de bu süre geçtikten
sonra uzatmaya ilişkin kararlarda tutuklama nedenlerinin hâlâ devam etmesinin,
gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili” ve
“yeterli” görüldüğü takdirde yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği
de incelenmelidir. Davanın karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı
veya sanık sayısı gibi faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin
değerlendirilmesinde dikkate alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle
sürenin makul olup olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303,
21/11/2013, § 53).
39. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönündeki kuvvetli belirti ve
tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye
kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi gerekir (Murat Narman, §§ 63, 64).
40. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı; başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk
derece mahkemesince hakkında hüküm verildiği tarihtir (Savaş Çetinkaya, § 56).
41. Tutukluluk
süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önündeki yargılama aşamasında geçen
sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk
derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir.
Nitekim AİHM, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma hâlini tutukluluk olarak
nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında geçen süreyi tutukluluk süresinin
hesabında dikkate almamaktadır (Hamit
Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin
değerlendirmesinde göz önünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §
67)
42. Somut olayda başvurucu, 6/3/2007
tarihinde gözaltına alınması ile İlk Derece Mahkemesinin 1/2/2011 tarihli
kararıyla hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi arasında 3 yıl 10
ay 25 gün “bir suç isnadına bağlı
olarak” tutulmuştur. Başvurucu,
Mahkemenin mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir. İlk Derece Mahkemesinin
1/2/2011 tarihli kararı, Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi
neticesinde 7/9/2012 tarihinde bozulmuştur. İlk Derece Mahkemesinin karar
tarihi ile Yargıtayın bozma kararı tarihi arasında
geçen 1 yıl 7 ay 6 gün sürede başvurucu,
“ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı
olarak” tutulmuştur. Başvurucu, Yargıtayın bozma kararı ile hakkındaki tahliye kararının
verildiği 2/5/2013 tarihi arasında geçen 7 ay 25 gün sürede “bir suç
isnadına bağlı olarak” tutulmaya devam edilmiştir. Bu belirlemelere
göre başvurucunun toplam tutukluluk süresi 4 yıl 6 ay 20 gündür.
43. 28/8/2007 tarihli ilk
celseden ilk hükmün verildiği 1/2/2011 tarihleri arasında İstanbul 9. Ağır Ceza
Mahkemesi başvurucu hakkında “üzerine atılı
suçun yasal yaptırımı ve kuvvetli suç şüphesinin devam ettiğini gösteren mevcut
bulgular dikkate alınarak tutukluluk halinin devamına, koşullar oluşmadığından
CMK 109. maddesi kapsamında koruma tedbirlerinin uygulanmasına yer olmadığına”
karar vermiştir.
44. Bozma sonrası İstanbul 9.
Ağır Ceza Mahkemesi 28/9/2012 tarihinde ve 2/5/2013 tarihinde verilen tahliye
kararına kadar “…. kuvvetli suç şüphesinin varlığının devam ediyor olması,
tutuklulukta geçen makul süreyi aşan bir durumun bulunmaması, serbest bırakma
halinde atılı suçların ağırlığı dikkate alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu,
bu nedenle tutuklamaya alternatif tedbirlerin bu aşamada yetersiz kalacağı ve
tutuklamanın bu aşamada ölçülü olduğu…” şeklindeki gerekçeyle
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
45. Kişinin suç işlediği yönünde
kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedenlerinin varlığı devam ettiği sürece ilke
olarak tutukluluk belli bir süreye kadar makul kabul edilebilir ise de bu süre
geçtikten sonra tutuklamanın devamına karar verilirken davanın genel durumu
yanında serbest bırakılmayı talep eden kişinin özel durumunun dikkate alınması
ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur.
46. Somut olayda başvurucunun tahliye
talepleri, Mahkemece sanığa verilmesi muhtemel ceza miktarı ve atılı suçu
işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığı dikkate alınarak reddine karar
verilmiştir.
47. Mahkemece verilen
tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri incelendiğinde bu
gerekçelerin tutukluluğun devamını haklı gösterecek yeterlikte olmadığı ve aynı
hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Tahliye tarihi itibarıyla
temyiz incelemesinde geçen süre hariç 4 yıl 6 ay 20 gün tutukluluk hâlinin
devamına ilişkin bu gerekçelerin “ilgili” ve “yeterli” olduğu söylenemez. Bu
çerçevede başvurucunun İlk Derece Mahkemesi önündeki yargılaması devam ederken
tutuklu bulunduğu süre makul olarak değerlendirilemez.
48. Açıklanan nedenlerle
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
49. Başvurucu, altı yıl iki ayı
aşkın bir süreden beri tutuklu olarak yargılanmakta olduğunu, 2/5/2013
tarihinde tahliye olduğunu, Mahkemenin 30/5/2013 tarihinde karar verdiğini ve
bu kararı temyiz ettiklerini, hakkındaki yargılamanın devam ettiğini ve bu
nedenle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
50. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından anlaşılan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt
ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM
içtihadı kapsamında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan
ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve
haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir Somut başvurunun
dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen
ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların
en az giderle ve mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasının yargının
görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 38, 39).
51. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
52. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin
6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların yanı sıra cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede
karara bağlanmasını talep etme hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç
işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup kişiye cezai
alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde,
iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek
niteliğinin suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının
değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç
olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları
uygulanmış ise fiilin ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın adil
yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B. E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
53. Başvuru konusu olayda
başvurucu 18/2/2007 tarihinde yasa
dışı suç örgütü lehine yapılan, molotof kokteyli
kullanılan korsan gösteriye katıldığı gerekçesiyle göz altına alınmış ve
9/3/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Hakkında terör örgütüne üye olma, değişik
tarihlerde patlayıcı madde muhafaza etme, değişik tarihlerde patlayıcı madde
atma suçlarından adli soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat
olunan bu suçlar 5237 sayılı Kanun’da hapis ve adli para cezasını gerektirir
şekilde tanımlanmıştır. Bu
çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. E., § 32).
54. Cezai alanda yöneltilen suç
isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde
sürenin başlangıcı, kural olarak kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı
gibi tedbirlerin uygulandığı an olup somut başvuru açısından bu tarih,
başvurucuların bahse konu suçlar kapsamında gözaltına alındıkları ve böylece
isnattan haberdar oldukları anlaşılan
1/8/2008 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam
eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da
yapılabilmesi olanağı bulunduğundan değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş
anı, bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E., § 34). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından
sürenin bitiş tarihi, yargılama devam ettiğinden inceleme tarihi olan 6/10/2015
tarihidir.
55. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde başvurucunun
gözaltına alındığı 6/3/2007 tarihinden İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin
1/2/2011 tarihli kararı arasında 3 yıl 10 ay 25 günlük bir süre olduğu
görülmektedir. Başvurucunun yargılandığı davada Mahkemece ilk savunma 28/8/2007
tarihli celsede alınmıştır. Yargılama, İlk Derece Mahkemesince bozmadan önce
toplam olarak on bir celsede tamamlanmıştır. Davanın kanun yolu (temyiz)
aşaması ise 1 yıl 7 ay 6 gün sürmüştür. Bozma sonrası yargılama süresi ise son
duruşma tarihi 30/5/2013 dikkate alındığında 8 ay 23 gündür. Yargılama
hâlihazırda temyiz aşamasında devam etmektedir.
56. 5271 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemelerdeki yargılamaların makul sürede
sonuçlandırılmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönünde karar verilmiştir (B.E.,
§§ 23-44).
57. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası, gereken usul
işlemlerinin niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte davaya bütün olarak bakıldığında somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir durum bulunmadığı, ayrıca
başvurucunun tutuklu olduğu ve söz konusu yaklaşık 6 yıl 3 ay devam eden yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
58. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
59. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması ve tutukluluğun makul süreyi aşmış olması
nedeniyle 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak
şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
61. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık 6 yıl 3 ay devam eden yargılama süresi dikkate
alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu ve tutukluluk sebebiyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya
net 9.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
62. Başvurucu tarafından
yatırılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harcın ve
1.500 TL vekâlet ücretinin ödenmesine karar verilmesi gerekir.
63. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık 6 yıl 3 ay devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını
ihlal ettiği gözetilerek anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen kararın bir örneğinin
ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Kişi özgürlüğü ve güvenliği
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 19. ve 36.
maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile makul
sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya net 9.000 TL
manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan
198,35 TL başvuru harcı ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL
yargılama giderinin ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın
tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren
dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona
erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili
İstanbul (kapatılan) 9. Ağır Ceza Mahkemesine (CMK 250. Madde İle Görevli)
gönderilmesine
6/10/2015
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.