TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET REŞİT ARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/750)
|
|
Karar Tarihi: 15/12/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Murat GÜVEN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Reşit ARSLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz
Kurumunun aldığı kararlar ve fiilî uygulamalarla uzaktan eğitim yoluyla takip
edilen yükseköğrenim programı için gerekli olan bilgisayar kullanımının ve
kaynaklara ulaşımın kısıtlanmasının, açlık grevi yapılması nedeni ile spor ve
sohbet hakkının sınırlanmasının ve bu şikâyetlerin usul hükümleri
gözetilmeksizin İnfaz Hâkimliği tarafından reddedilmesinin eğitim hakkı, adil
yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/1/2013 tarihinde
Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına
engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 28/10/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5.
Başvurucu, başvuru tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
6. Başvurucu;
idarece getirilen çeşitli kısıtlamalarla eğitim hakkının etkisiz hâle
getirildiği, okulunun tatil edilmesi ile bütün eğitsel araçlardan mahrum
bırakıldığı, bazı kitap ve dergilerine el konulduğu gerekçeleriyle mağduriyetin
ortadan kaldırılmasını talep ederek Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine şikâyette
bulunmuş; İnfaz Hâkimliği 14/11/2012 tarihli ve 2012/495 sayılı kararında
özetle “…şikayete
konu hususların yasal çerçeveler içerisinde kısıtlanmış olduğu, el konulan
kitapların bandrolsüz olduğu, mektup ve dilekçelerinin akıbetinin ile ilgili
cezaevi idaresine herhangi bir talebin bulunmadığını, kurum iç yönetmeliğince
çıkarılan kurallara aykırı bir kısıtlamanın başvurusu konu olayda
gerçekleşmediği…” gerekçeleriyle talebi
reddetmiştir.
7.
Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına itiraz etmiş; Kırıkkale Ağır Ceza
Mahkemesi 7/12/2012 tarihli ve 2012/821 Değişik İş sayılı kararı ile itirazı
reddetmiştir.
8.
Başvurucu, ayrıca açlık grevi yapması nedeni ile spor yapma ve sohbet etme
haklarının gasp edildiği iddiası ile İnfaz Hâkimliğine farklı bir şikâyette
bulunmuş; İnfaz Hâkimliği 29/11/2012 tarihli ve 2012/525 sayılı kararında
özetle “PKK
terör örgütü mensubu 56 mahkumun aynı dönemlerde açlık grevi yapması nedeni
ile…Deprem, yangın gibi olağanüstü durumlar ile açlık grevi, ölüm orucu, firar
ayaklanma gibi acil durumlarda idare ve gözlem kurulu programı kısa veya uzun
süreli olarak durdurabilir...Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu Müdürlüğünce hükümlülerin kurslara katılmaları, spor
faaliyetlerine katılmaları konusunda düzenleme görev ve yetkisi bulunduğundan,
cezaevinin durumu da dikkate alınarak, hükümlülerin kimlerle spor
faaliyetlerine, kurslara katılacağı konusunda düzenleme yetkisi bulunduğundan,
cezaevi idaresince yapılan işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığından…” gerekçesiyle talebi
reddetmiştir.
9.
Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına itiraz etmiş; Kırıkkale Ağır Ceza
Mahkemesi 4/1/2013 tarihli ve 2013/12 Değişik İş sayılı kararı ile itirazı
reddetmiştir.
10.
Kararlar, başvurucuya 20/12/2012 ve 4/1/2012 tarihlerinde tebliğ edilmiş;
başvurucu 16/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
11.
16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun 4. maddesi
şöyledir:
“İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve
tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları,
ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması,
bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin
yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya
faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahedeye tabi
tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri;
tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin
şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri
ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile
genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara
bağlamak.
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının
kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki
tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları
inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara
ilişkin hükümler saklıdır.”
12.
4675 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma
yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek
gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında
resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca
ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı
görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı
yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını
aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra
kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu,
savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla
birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008
S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını
ceza infaz kurumunda da alabilir.”
13.
13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Kanun'un 67. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"Hükümlünün radyo, televizyon yayınları ile internet
olanaklarından yararlanma hakkı:
(3) Kapalı ve açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitim
evlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum
yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin
kullanımına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı
takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü, odasında
bilgisayar bulunduramaz. Ancak, Adalet Bakanlığının uygun görmesi hâlinde
eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın ceza infaz kurumuna alınmasına
izin verilebilir.
(4) Bu haklar, tehlikeli hâlde bulunan veya örgüt mensubu
hükümlüler bakımından kısıtlanabilir. "
14.
20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı
Hakkında Tüzük'ün 90. maddesinin (3), (4) ve (5)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(3) Kapalı ve açık kurumlar ile çocuk eğitim evlerinde
ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum yönetimince
belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin kullanımına
izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı takdirde
denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü, odasında bilgisayar
bulunduramaz. Ancak, Bakanlığın uygun görmesi hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı
olarak bilgisayarın kuruma alınmasına izin verilebilir.
(4) Bu haklar, idare ve gözlem kurulu kararı ile tehlikeli
hükümlü oldukları saptananlar veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından
kısıtlanabilir.
(5) İşlediği suçun nitelik ve işleniş biçimi göz önüne
alındığında, toplum için ciddi bir tehlike oluşturan, kurumdaki tutum ve
davranışlarıyla, suç işlemek amacıyla kurulan silâhlı
örgütün yöneticiliğini yapmaya devam eden, bu konuda herhangi bir yöntemle,
kurum içi veya dışındaki kişilere talimat veya mesaj veren hükümlülerin, idare
ve gözlem kurulu kararıyla televizyon yayınlarını izlemesine ve bilgisayar ile
internetten yararlanmasına izin verilmez."
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin
15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 16/1/2013 tarihli ve
2013/750 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16.
Kırıkkale F Tipi yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan
başvurucu;
i. Devam ettiği üniversite eğitimine ilişkin olarak kendisine
sağlanan imkânların, okulun tatil edilmesi nedeniyle ortadan kaldırılmasının
kendisinin gelişimini azalttığını, ayrıca yapılan aramalarda eğitim ve
öğretimine ilişkin olarak bulundurduğu doküman ve eşyalara Cezaevi idaresi
tarafından el konulduğunu, sağlık sorunlarına rağmen eğitim çalışmalarını
sabote etmek için Cezaevi idaresinin, kendisini, kasıtlı olarak sigara içen ve
saldırgan hükümlülerin bulunduğu koğuşa yerleştirdiğini,
ii. Anılan hususlara ilişkin olarak yaptığı şikâyetlerin İnfaz
Hâkimliği tarafından soyut iddialar olarak nitelendirilmek suretiyle
değerlendirilmediğini,
iii. Cezaevi idaresine verdiği dilekçelerin ve mektupların
kaybedilerek sonuçsuz bırakıldığını,
iv. Açlık grevine katılması nedeniyle, Cezaevi idaresinin spor
yapma ve sohbet etme imkânını sınırladığını belirterek Anayasa’nın 10., 17.,
26., 35., 36. ve 42. maddelerinde tanımlanan hakların ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16). Bu nedenle başvuruda Anayasa’nın 10., 17., 26., 35., 36. ve 42.
maddelerinde tanımlanan hakların ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de
başvurucunun iddiaları aşağıda belirtildiği şekilde değerlendirilmiştir.
18. Başvurucunun;
üniversite eğitimine ilişkin olarak kendisine sağlanan imkânların ortadan
kaldırıldığı, eğitim ve öğretimine ilişkin olarak bulundurduğu doküman ve eşyalara
Cezaevi idaresi tarafından el konulduğu, eğitim çalışmalarının Cezaevi idaresi
tarafından sabote edildiği iddiaları Anayasa’nın 42. maddesinde tanımlanan
eğitim ve öğrenim hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvurucunun şikâyetlerinin
İnfaz Hâkimliğince değerlendirilmemesi, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkı kapsamında; dilekçelerinin ve mektuplarının kaybedilerek
sonuçsuz bırakılması, Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında; etkili başvuru hakkı
çerçevesinde açlık grevine ilişkin iddiaları ise Anayasa’nın 26. maddesinde
düzenlenen ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
19. Ayrıntıları
Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay,
B. No: 2012/1181, 17/9/2013 tarihli ve sayılı kararında belirtilen adli yardım
talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde somut olayda
başvurucunun sosyal güvenlik kapsamında bir geliri, adına kayıtlı aracı veya
taşınmaz malı olmadığı, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama
giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP)
üzerinden temin edilen ve başvurucunun sunduğu belgelerden anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla başvurucunun talepleri, bu aşamada açıkça dayanaktan yoksun
olmadığından adli yardım talebinin kabul edilerek başvuru harcının geçici
olarak muaf tutulması gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eğitim Hakkının İhlali iddiası
20. Anayasa'nın
"Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi"
başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.
Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir."
21.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme/AİHS) Ek 1 No.lu Protokol'ün
"Eğitim hakkı" başlıklı
2. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. …
"
22.
Mahkûmlar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma”
şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014,
§§ 29-33) Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve
hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Hirst/Birleşik Krallık B. No: 74025/01,
6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu
olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin
sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda bu
haklar sınırlanabilir. Ancak bu durumda dahi mahkûmların haklarına yönelik
yapılacak sınırlamalar temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin
olarak Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen meşru bir amaçla ve demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun olarak ölçülü olma şartlarını taşımalıdır
(Benzer yöndeki AHİM kararı için bkz. Silver
ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73, 7052/75,
7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, §§ 99-105).
23.
Eğitim, sınırlı kaynaklar da gözetildiğinde karmaşık ve masraflı bir
faaliyettir. Devlet, eğitime erişimi nasıl düzenleyeceğine karar vermek için
eğitim ihtiyaçları ile bunları karşılayacak sınırlı imkânlar arasında denge
kurmak zorundadır. Ancak diğer kamu hizmetlerinden farklı olarak eğitim,
Anayasa ve Sözleşme uyarınca doğrudan güvence altına alınmış bir haktır. Ayrıca
eğitim, çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece doğrudan faydaları olan bir
hizmet değil; geniş sosyal fonksiyonları da olan bir hizmettir. Demokratik bir
toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve devamı için eğitim hakkının
vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (Velyo Velev/Bulgaristan, B. No:16032/07, 27/5/2014, § 32).
24. Öte
yandan eğitimin toplum için taşıdığı öneme karşılık eğitim hakkı mutlak ve
sınırsız bir hak değildir. Eğitimin, niteliği gereği devlet tarafından
düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden bazı kısıtlamalara tabi tutulması da
doğaldır. Şüphesiz eğitim kurumlarını düzenleyen kurallar, toplumun ihtiyaç ve
kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine has özelliklere göre zaman ve mekân
içinde değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletler bu konuda yapacakları
düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahiptir. Devletin bu
takdir alanı, eğitim kurumunun seviyesi yükseldikçe artmakta, buna karşılık
eğitimin birey ve toplum bakımından önemine bağlı olarak azalmaktadır (Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014,
§ 37; Ponomaryovi/Bulgaristan, B. No: 5335/05, 21/6/2011, §
50).
25. Anayasa’nın
42. maddesi devlete, ceza infaz kurumlarında mahkûmlara eğitim öğrenim imkânı
sağlanması yönünde pozitif bir yükümlülük yüklememiştir. Bununla birlikte 5275
sayılı Kanun’da, İnfaz Tüzüğü’nde ve Adalet Bakanlığı genelgelerinde mahkûmlar
için eğitsel, kültürel ve sosyal faaliyetlerin önemi vurgulanarak bu tür
faaliyetlerin mahkûmların topluma kazandırılmasındaki önemi ortaya konmuş ve yasal
olarak devlet, mahkûmlara ceza infaz kurumunun imkânları çerçevesinde eğitim ve
öğrenim sağlama yükümlülüğü altına girmiştir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’de olmayan bir yükümlülük ceza infaz kurumunun
imkânları da gözetilerek yasalarla ortaya konmuştur. Bu çerçevede ceza infaz
kurumunda sağlanan bir eğitim faaliyetine erişimin engellenmemesi, ceza infaz
kurumu için bir zorunluluktur.
26.
Yasalar uyarınca mahkûmlara tanınan eğitim hakkının sınırlandırılması hususunda
Anayasa ve Sözleşme’de bir yükümlülük bulunmadığı
gerekçesi ile sınırsız bir takdir alanı olduğu söylenemez. Bu durumda dahi
Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme esas alınmalıdır. Anayasa’nın 13.
maddesindeki sınırlama belirlenirken mahkûmlar açısından cezaevinde bulunmanın
doğal ve kaçınılmaz sonuçları dikkate alınmalıdır. Zira mahkûmların temel hak
ve hürriyetlere genel olarak sahip olmaları, bu hakların mahkûmlar için ceza
infaz kurumu dışındaki bireyler kadar güvence altına alındığı anlamında
değerlendirilmemelidir. Ceza infaz kurumlarının işlevi ve amacı kapsamında
mahkûmların hakları ceza infaz kurumuna girmekle zaten sınırlanmıştır. Eğitim
hakkı için de aynı değerlendirme mümkündür. Bu hak bağlamında eğitim ve öğrenim
faaliyetlerine katılımın, ceza infaz kurumunun imkânları çerçevesinde tanınması
hâlinde bu katılımın cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonuçları çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir. Ancak her hâlükârda böyle bir imkânın tanınmasından
sonra sınırlanması durumunda da öngörülebilirlik, meşru amaç, demokratik
toplumun gerekleri ve ölçülülük ilkeleri gözetilmelidir.
27.
Mevcut yasal düzenlemeler (bkz. §§ 11-14) kapsamında ceza infaz kurumlarında
mahkûmlara yönelik eğitim ve öğrenim imkânı sağlanmasının gerekliliğine rağmen
Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen eğitim hakkı, devlete böyle bir
yükümlülük yüklememektedir (Napoli/İtalya,
B. No: 26161/95, 18/5/1998; Epistatu/Romanya, B. No: 29343/10, 23/9/2013, §
63). Ancak böyle bir yükümlülük olmamasına rağmen devlet tarafından eğitim
imkânlarının sağlanması durumunda eğitim hakkının kısıtlanmasında yukarıda
belirtilen ilkeler uyarınca hareket edilmelidir.
28.
Başvurucu, devam ettiği üniversite eğitiminde kendisine sağlanan imkânların yaz
tatili nedeniyle ortadan kaldırıldığını, ayrıca yapılan aramalarda eğitim ve
öğretimine ilişkin olarak bulundurduğu doküman ve eşyalara Cezaevi idaresi
tarafından el konulduğunu, sağlık sorunlarına rağmen eğitim çalışmalarını
sabote etmek için Cezaevi idaresinin kendisini kasıtlı olarak sigara içen ve
saldırgan hükümlülerin bulunduğu koğuşa yerleştirdiğini ileri sürmüştür.
29.
Yüksek güvenlikli bir cezaevinde eğitim sınıflarına erişimin kısıtlı olmasının,
diğer mahkûmların da kullanma saatlerine göre cezaevi idaresince düzenleme
yapılmasının, ayrıca eğitim sınıflarının okul zamanı dışında kapalı olmasının
makul olduğu kabul edilmelidir. Bu tür kısıtlamaların uygulanması başlı başına
eğitim hakkının engellenmesi olarak değerlendirilemez. Diğer taraftan yüksek
güvenlikli bir cezaevinde, başvurucunun bandrolsüz olarak temin etmiş olduğu
bazı kitaplarına idare tarafından el konulmuş olması ve koğuşta kalan diğer
kişilerin özel durumları nedeniyle kısıtlanmaları, Anayasa’nın 42. maddesinde
koruma altına alınan eğitim hakkından yoksun bırakılma olarak kabul
edilmemelidir (Georgiou/Yunanistan, B. No: 45138/98, 13/1/2000; Durmaz ve diğerleri/Türkiye, B. No:
46506/99, 46569/99, 46570/99 ve 46939/99, 4/9/2001; Arslan/Türkiye, B. No: 31320/02, 1/6/2006; Mehmet Veysi Özel/Türkiye, B. No: 4243/09,
22/10/2013).
30.
Başvurucunun anılan kısıtlamalara yönelik itirazı üzerine İnfaz Hâkimliği, yaz
aylarında okullar kapalı iken eğitim sınıflarına erişimin kısıtlanmasının
yerinde olduğunu, el konulan kitapların bandrolsüz olduğunu, kurum iç
yönetmeliği uyarınca belirlenen kurallara aykırı bir kısıtlamanın başvuru konusu
olayda gerçekleşmediğini belirtmiştir. Güvenlik gibi cezaevleri açısından
vazgeçilmez bir amaç çerçevesinde, uzaktan eğitim sınıfının kullanımının
kısıtlanmasının makul olduğu açıktır. Ayrıca bandrolsüz dağıtımı nedeniyle
içeriğine bakılmaksızın yasak olan bazı yayınlara el konulmasının, başvurucunun
eğitim hakkına ölçüsüz bir müdahale oluşturduğu düşünülemez. Zira İnfaz
Hâkimliği kararında, yüz seksen kitaptan otuz üçüne el konulduğu belirtilmiş
olup mevcut kısıtlamada başvurucunun durumuna veyahut kitapların içeriğine ait
herhangi bir yasağın mevcut olmadığı açıktır. Ayrıca başvurucunun, devam
ettiğini belirttiği uzaktan eğitime ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri (B. No:
2013/583, 10/12/2014) başvurusunda uzaktan eğitime katılamama hususunu ayrıca
inceleyip bu gibi durumlarda eğitim hakkının ihlal edilmediğine karar
vermiştir.
31.
Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar çerçevesinde,
bir temel hak ihlalinin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiaları
32.
Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
33.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
34.
6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça
dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
35.
Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu
yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi,
hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması, bireysel
başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin
tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir
hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece
mahkemelerinin kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
36.
Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun cezaevinde idare
tarafından uygulanan kısıtlamalara ilişkin olarak yaptığı şikâyetlerin, İnfaz
Hâkimliği tarafından eksik değerlendirildiği iddia edilmiştir.
37.
Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen kararın değil;
yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir.
Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi
için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu
çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden
bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından
dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna
sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması
gerekir (Naci Karakoç, B. No:
2013/2767, 2/10/2013, § 22). Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin
hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine
yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile
getirdiği anlaşılmaktadır.
38.
Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası
veya açık bir keyfîlik de içermediği anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
c. Etkili Başvuru Yolunun İhlali İddiası Yönünden
39.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
40.
6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı”
kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
41.
Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
“ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak
olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
42.
Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir
ilkedir. Bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı
öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Vehbi Gül, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
17).
43.
Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve
derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu
bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu
şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel
hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde
bireysel başvuru konusu yapılamaz (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 16/4/2013, § 32).
44. Başvurucu,
Cezaevi idaresine verdiği dilekçelerin ve mektupların kaybedilerek taleplerinin
sonuçsuz bırakıldığını iddia etmiş olsa da, İnfaz
Hâkimliğinin kararında da belirtildiği üzere Cezaevi idaresine konuyla ilgili
herhangi bir idari başvurusunun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
45.
Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ihlal iddiasına konu yargılama için
öngörülmüş kanun yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
d. İfade Özgürlüğünün İhlali İddiası
46.
Başvurucu, Cezaevi idaresinin uygulamalarını protesto amacıyla açlık grevi
yapması nedeniyle disiplin cezası almasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini
ileri sürmüştür.
47.
Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma
hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya
benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni,
kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti
ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması,
Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının
şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü
meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak
yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında
uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
48.
Sözleşme’nin 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu
makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat
özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde,
Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi
tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin
kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin,
toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması
ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve
haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı
erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı
formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
49.
Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek
araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar”
olarak ifade edilmiş ve “başka yollar”
ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu
gösterilmiştir (Emin Aydın [GK],
B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
50.
İfade özgürlüğü; insanın haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine serbestçe
ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları
tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla ifade edebilmesi, anlatabilmesi,
savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, § 40).
51.
Somut olayda başvurucunun, Cezaevi idaresinin uygulamalarına dikkat çekmek için
açlık grevine başlamasının bir çeşit ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi
bir tereddüt bulunmamaktadır.
52.
Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan
temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), § 69). Bu
bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme
kapsamında koruma altındadır (Yankov/Bulgaristan,
B. No: 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik
Krallık, B. No: 8231/78, 12/10/1983).
53.
Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince
ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte
olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi
gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir sınırlamanın gerekliliğinin
inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler dikkate alınmak
zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin
Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi
kapsamında yapılması gerekmektedir (Bekir
Coşkun, [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 37).
54.
Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve
disiplinin sağlanması gibi güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul
edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara
sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların
haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma, makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§
99-105).
55.
Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda ifade özgürlüğünün ihlal
edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup
olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının
belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin Varlığı
56.
Ceza İnfaz Kurumunda mahkûm olan başvurucu, Cezaevi idaresinin uygulamalarını
protesto etmek amacıyla açlık grevi yapması nedeniyle disiplin cezası ile
cezalandırılmıştır. Dolayısıyla bir ifade yöntemi olarak kabul edilen açlık
grevi yapmaktan dolayı verilen disiplin cezasının başvurucunun ifade
özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
57.
Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında
belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın
13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26.
maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş
olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik
toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
58.
Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan,
müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık
bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Yapılan değerlendirmede, 5275
sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinin
öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde “açlık grevi yapmak” eylemine
karşılık disiplin yaptırımını kabul ettiğinden, başvurucunun ifade özgürlüğüne
yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
59.
İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu
güvenliği, Cumhuriyet’in temel nitelikleri, devletin ülkesi ve milleti ile
bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların
cezalandırılması; devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin
açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının
yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin
gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409,
25/6/2014, § 84).
60. Başvuru
konusu olayda, başvurucunun mahkûm olması nedeniyle yukarıdaki paragrafta
belirtilen meşru amaçların cezaevinin kendi koşulları açısından,
değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede açlık grevi yapılması nedeniyle
disiplin cezası verilmesi açısından ceza infaz kurumlarında hükümlü ve
tutukluların hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasında, kamu düzeni ve
suçların önlenmesi genel amacı yanında, özel amaç cezaevinde güvenliğin ve
disiplinin sağlanmasıdır. Açlık grevi yapması nedeniyle başvurucuya disiplin
cezası verilmesinin, cezaevi düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ile suçun
önlemesi amacına uygun olarak gerçekleştirildiği, bunun da Anayasa’nın ifade
özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç
taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
61.
İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. Anayasa’nın 26.
maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13.
maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük
ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması
gerekmektedir (İsa Yağbasan
ve diğerleri, B. No: 2013/1481, 20/11/2014 § 53).
62.
Anayasa’da belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü
bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın
13. maddesi ile AİHS’in “demokratik toplum düzeninin
gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği
açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk,
hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
5/6/2015, § 65).
63.
Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence
altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve
özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer
verilemez. Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13.
maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul
edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük
açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın
hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi
surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan
kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet
Ali Aydın, § 66).
64.
Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamaların ise
demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı
belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar, “demokratik toplum
düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”ne öncelikle
aykırı olacağından Anayasa koyucu, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan
sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük
ilkesi” bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).
65.
Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen
“demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü
üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını,
başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendini
göstermesini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden
olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın
karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı
tedbir, zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması ya da gidilebilecek en son
çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir
tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali
Aydın, § 68).
66.
Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden olan ifade
özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen, zararsız veya ilgilenmeye değmez
görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren,
onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu
kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli olan
çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976 § 49).
67.
İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı Kanun’un sekizinci
bölümünde düzenlenmiştir. Bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının
amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275 sayılı Kanun’un
37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kanun’daki disiplin suç ve cezaları
yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde uyarınca, bu Kanun kapsamındaki bir
disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir
disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi
yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir.
5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda
düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından
kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli
kıldığı davranış ve tutumları kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği
ile ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezaları
uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).
68.
5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinde ceza
infaz kurumlarında gerçekleştirilecek açlık grevi eyleminin bazı etkinliklere
katılmaktan alıkoyma disiplin cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
Buna göre Kanun’un 37. maddesi de dikkate alındığında ceza infaz kurumunda tek
başına açlık grevi eylemi yapılması, itiraz konusu kuralda yer alan disiplin
suçunun oluşabilmesi için yeterli olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki
güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek
şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir (AYM, E.2013/6, K.2013/111,
10/10/2013).
69.
Somut olayda başvurucunun, Cezaevi idaresinin uygulamalarını protesto etmek
amacı ile açlık grevine başladığı tarihte diğer elli altı tutuklu ve hükümlünün
de açlık grevi yaptığı Mahkeme tutanaklarında sabittir (bkz. § 8). Yukarıda
belirtilen Anayasa Mahkemesi Genel Kurul kararında da söz edildiği gibi, her
türlü açlık grevi eylemi değil, bu eylemlerin, ceza infaz kurumlarındaki
güvenliği veya disiplini bozacak veya ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın
sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi hâlinde disiplin cezasına
bağlanması kabul edilmiştir. Dolayısıyla somut olayda esas olan, başvurucunun
katıldığı açlık grevinin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini
bozacak nitelikte olup olmadığının incelenmesidir. Bu bağlamda ceza infaz
kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak şekilde açlık grevi yapmanın
disiplin müeyyidesine bağlanması, tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu
doğurmayacaktır.
70.
PKK terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûm olan başvurucunun, aynı Ceza İnfaz
Kurumunda bulunan ve aynı suç kapsamındaki tutuklu ve hükümlülerin de içinde
bulunduğu geniş katılımlı bir açlık grevine başlaması Ceza İnfaz Kurumu idaresi
tarafından düzen ve güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmiştir. Bu tehdide
yönelik olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresi, çok ağır olduğu söylenemeyecek bir
disiplin cezası ile düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemeye
çalışmaktadır. Bu nedenle başvurucuya verilen disiplin cezasının; ceza infaz
kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, dolayısıyla kamu düzeninin
sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken
tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu şekilde demokratik toplum
düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında, başvurucunun ifade
özgürlüğü sınırlandırılırken, ceza infaz kurumu düzeninin sağlanmasına yönelik
kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı
söylenemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.),
B. No: 18139/07, 11/5/2010).
71.
Öte yandan başvurucu “1 Ay Bazı Etkinliklere
Katılmaktan Alıkoyma Cezası” ile cezalandırılmıştır. 5275 sayılı
Kanun’un öngördüğü disiplin cezaları ile karşılaştırıldığında ağır sonuçlar
doğurmayan ceza, başvurucunun bir ay süre ile kurumun kültürel ve sportif
etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda
verilen disiplin cezasının, cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını
gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez (Atilla ve diğerleri/Türkiye).
72.
Açıklanan nedenlerle, ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A.
Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B.
Anayasa’nın 26., 36. ve 42. maddelerinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü,
adil yargılanma, eğitim ve öğretim haklarının ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C.
Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal
edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
D. Adli yardım talebinin kabulü ile geçici olarak muaf tutulan
198,35 TL harçtan ibaret yargılama giderinin, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca
başvurucudan TAHSİLİNE
15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.