TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET REŞİT ARSLAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/750)
Karar Tarihi: 15/12/2015
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Alparslan ALTAN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Murat GÜVEN
Başvurucu
Mehmet Reşit ARSLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumunun aldığı kararlar ve fiilî uygulamalarla uzaktan eğitim yoluyla takip edilen yükseköğrenim programı için gerekli olan bilgisayar kullanımının ve kaynaklara ulaşımın kısıtlanmasının, açlık grevi yapılması nedeni ile spor ve sohbet hakkının sınırlanmasının ve bu şikâyetlerin usul hükümleri gözetilmeksizin İnfaz Hâkimliği tarafından reddedilmesinin eğitim hakkı, adil yargılanma hakkı, etkili başvuru hakkı ve ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/1/2013 tarihinde Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/10/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, başvuru tarihinde Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.
6. Başvurucu; idarece getirilen çeşitli kısıtlamalarla eğitim hakkının etkisiz hâle getirildiği, okulunun tatil edilmesi ile bütün eğitsel araçlardan mahrum bırakıldığı, bazı kitap ve dergilerine el konulduğu gerekçeleriyle mağduriyetin ortadan kaldırılmasını talep ederek Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine şikâyette bulunmuş; İnfaz Hâkimliği 14/11/2012 tarihli ve 2012/495 sayılı kararında özetle “…şikayete konu hususların yasal çerçeveler içerisinde kısıtlanmış olduğu, el konulan kitapların bandrolsüz olduğu, mektup ve dilekçelerinin akıbetinin ile ilgili cezaevi idaresine herhangi bir talebin bulunmadığını, kurum iç yönetmeliğince çıkarılan kurallara aykırı bir kısıtlamanın başvurusu konu olayda gerçekleşmediği…” gerekçeleriyle talebi reddetmiştir.
7. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına itiraz etmiş; Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi 7/12/2012 tarihli ve 2012/821 Değişik İş sayılı kararı ile itirazı reddetmiştir.
8. Başvurucu, ayrıca açlık grevi yapması nedeni ile spor yapma ve sohbet etme haklarının gasp edildiği iddiası ile İnfaz Hâkimliğine farklı bir şikâyette bulunmuş; İnfaz Hâkimliği 29/11/2012 tarihli ve 2012/525 sayılı kararında özetle “PKK terör örgütü mensubu 56 mahkumun aynı dönemlerde açlık grevi yapması nedeni ile…Deprem, yangın gibi olağanüstü durumlar ile açlık grevi, ölüm orucu, firar ayaklanma gibi acil durumlarda idare ve gözlem kurulu programı kısa veya uzun süreli olarak durdurabilir...Kırıkkale F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünce hükümlülerin kurslara katılmaları, spor faaliyetlerine katılmaları konusunda düzenleme görev ve yetkisi bulunduğundan, cezaevinin durumu da dikkate alınarak, hükümlülerin kimlerle spor faaliyetlerine, kurslara katılacağı konusunda düzenleme yetkisi bulunduğundan, cezaevi idaresince yapılan işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığından…” gerekçesiyle talebi reddetmiştir.
9. Başvurucu, İnfaz Hâkimliğinin kararına itiraz etmiş; Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi 4/1/2013 tarihli ve 2013/12 Değişik İş sayılı kararı ile itirazı reddetmiştir.
10. Kararlar, başvurucuya 20/12/2012 ve 4/1/2012 tarihlerinde tebliğ edilmiş; başvurucu 16/1/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
11. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu’nun 4. maddesi şöyledir:
“İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır:
1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
2. Hükümlülerin cezalarının infazı, müşahedeye tabi tutulmaları, açık cezaevlerine ayrılmaları, izin, sevk, nakil ve tahliyeleri; tutukluların sevk ve tahliyeleri gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
3. Hükümlü ve tutuklular hakkında alınan disiplin tedbirleri ve verilen disiplin cezalarının kanun, tüzük veya yönetmelik hükümleri ile genelgelere aykırı olduğu iddiasıyla yapılan şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.
4. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarının kendi yetki alanlarına giren ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki tespitleri ile ilgili olarak düzenleyip intikal ettirdikleri raporları inceleyerek, varsa şikâyet niteliğindeki konular hakkında karar vermek.
5. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.
Kanunlarda başka bir yargı merciine bırakılan konulara ilişkin hükümler saklıdır.”
12. 4675 sayılı Kanun’un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“(2) Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında resen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) Hükümlü veya tutuklu, savunmasını, hazır bulunmak ve vekâletnamesini ibraz etmek koşuluyla avukatıyla birlikte veya avukatı aracılığıyla yapabilir. (Ek cümle: 22/7/2010-6008 S.K./5.md.) İnfaz hâkimi gerekli görmesi durumunda hükümlü veya tutuklunun savunmasını ceza infaz kurumunda da alabilir.”
13. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 67. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"Hükümlünün radyo, televizyon yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı:
(3) Kapalı ve açık ceza infaz kurumları ile çocuk eğitim evlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin kullanımına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü, odasında bilgisayar bulunduramaz. Ancak, Adalet Bakanlığının uygun görmesi hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın ceza infaz kurumuna alınmasına izin verilebilir.
(4) Bu haklar, tehlikeli hâlde bulunan veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir. "
14. 20/3/2006 tarihli ve 2006/10218 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün 90. maddesinin (3), (4) ve (5) numaralı fıkraları şöyledir:
"(3) Kapalı ve açık kurumlar ile çocuk eğitim evlerinde ancak, eğitim ve iyileştirme programları çerçevesinde kurum yönetimince belirlenen yerlerde görsel ve işitsel eğitim araç ve gereçlerinin kullanımına izin verilebilir. Eğitim ve iyileştirme programları gerekli kıldığı takdirde denetim altında internetten yararlanılabilir. Hükümlü, odasında bilgisayar bulunduramaz. Ancak, Bakanlığın uygun görmesi hâlinde eğitim ve kültürel amaçlı olarak bilgisayarın kuruma alınmasına izin verilebilir.
(4) Bu haklar, idare ve gözlem kurulu kararı ile tehlikeli hükümlü oldukları saptananlar veya örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir.
(5) İşlediği suçun nitelik ve işleniş biçimi göz önüne alındığında, toplum için ciddi bir tehlike oluşturan, kurumdaki tutum ve davranışlarıyla, suç işlemek amacıyla kurulan silâhlı örgütün yöneticiliğini yapmaya devam eden, bu konuda herhangi bir yöntemle, kurum içi veya dışındaki kişilere talimat veya mesaj veren hükümlülerin, idare ve gözlem kurulu kararıyla televizyon yayınlarını izlemesine ve bilgisayar ile internetten yararlanmasına izin verilmez."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 15/12/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvurucunun 16/1/2013 tarihli ve 2013/750 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Kırıkkale F Tipi yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olan başvurucu;
i. Devam ettiği üniversite eğitimine ilişkin olarak kendisine sağlanan imkânların, okulun tatil edilmesi nedeniyle ortadan kaldırılmasının kendisinin gelişimini azalttığını, ayrıca yapılan aramalarda eğitim ve öğretimine ilişkin olarak bulundurduğu doküman ve eşyalara Cezaevi idaresi tarafından el konulduğunu, sağlık sorunlarına rağmen eğitim çalışmalarını sabote etmek için Cezaevi idaresinin, kendisini, kasıtlı olarak sigara içen ve saldırgan hükümlülerin bulunduğu koğuşa yerleştirdiğini,
ii. Anılan hususlara ilişkin olarak yaptığı şikâyetlerin İnfaz Hâkimliği tarafından soyut iddialar olarak nitelendirilmek suretiyle değerlendirilmediğini,
iii. Cezaevi idaresine verdiği dilekçelerin ve mektupların kaybedilerek sonuçsuz bırakıldığını,
iv. Açlık grevine katılması nedeniyle, Cezaevi idaresinin spor yapma ve sohbet etme imkânını sınırladığını belirterek Anayasa’nın 10., 17., 26., 35., 36. ve 42. maddelerinde tanımlanan hakların ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu nedenle başvuruda Anayasa’nın 10., 17., 26., 35., 36. ve 42. maddelerinde tanımlanan hakların ihlal edildiği ileri sürülmüş ise de başvurucunun iddiaları aşağıda belirtildiği şekilde değerlendirilmiştir.
18. Başvurucunun; üniversite eğitimine ilişkin olarak kendisine sağlanan imkânların ortadan kaldırıldığı, eğitim ve öğretimine ilişkin olarak bulundurduğu doküman ve eşyalara Cezaevi idaresi tarafından el konulduğu, eğitim çalışmalarının Cezaevi idaresi tarafından sabote edildiği iddiaları Anayasa’nın 42. maddesinde tanımlanan eğitim ve öğrenim hakkı kapsamında incelenmiştir. Başvurucunun şikâyetlerinin İnfaz Hâkimliğince değerlendirilmemesi, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında; dilekçelerinin ve mektuplarının kaybedilerek sonuçsuz bırakılması, Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında; etkili başvuru hakkı çerçevesinde açlık grevine ilişkin iddiaları ise Anayasa’nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.
1. Adli Yardım Talebi Yönünden
19. Ayrıntıları Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay, B. No: 2012/1181, 17/9/2013 tarihli ve sayılı kararında belirtilen adli yardım talebinin değerlendirilmesine ilişkin ilkeler temelinde somut olayda başvurucunun sosyal güvenlik kapsamında bir geliri, adına kayıtlı aracı veya taşınmaz malı olmadığı, geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) üzerinden temin edilen ve başvurucunun sunduğu belgelerden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun talepleri, bu aşamada açıkça dayanaktan yoksun olmadığından adli yardım talebinin kabul edilerek başvuru harcının geçici olarak muaf tutulması gerekir.
2. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Eğitim Hakkının İhlali iddiası
20. Anayasa'nın "Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi" başlıklı 42. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir."
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme/AİHS) Ek 1 No.lu Protokol'ün "Eğitim hakkı" başlıklı 2. maddesi şöyledir:
"Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. … "
22. Mahkûmlar, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hukuka uygun “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma” şeklinde değerlendirilebilecek kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı dışında (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, §§ 29-33) Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına genel olarak sahiptir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Hirst/Birleşik Krallık B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). Bununla birlikte cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda bu haklar sınırlanabilir. Ancak bu durumda dahi mahkûmların haklarına yönelik yapılacak sınırlamalar temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin olarak Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen meşru bir amaçla ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olarak ölçülü olma şartlarını taşımalıdır (Benzer yöndeki AHİM kararı için bkz. Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 5947/72, 6205/73, 7052/75, 7061/75, 7107/75, 7113/75, 7136/75, 25/3/1983, §§ 99-105).
23. Eğitim, sınırlı kaynaklar da gözetildiğinde karmaşık ve masraflı bir faaliyettir. Devlet, eğitime erişimi nasıl düzenleyeceğine karar vermek için eğitim ihtiyaçları ile bunları karşılayacak sınırlı imkânlar arasında denge kurmak zorundadır. Ancak diğer kamu hizmetlerinden farklı olarak eğitim, Anayasa ve Sözleşme uyarınca doğrudan güvence altına alınmış bir haktır. Ayrıca eğitim, çok özel bir kamu hizmeti olarak sadece doğrudan faydaları olan bir hizmet değil; geniş sosyal fonksiyonları da olan bir hizmettir. Demokratik bir toplumda insan haklarının sağlamlaşması ve devamı için eğitim hakkının vazgeçilmez ve temel bir katkısı olduğu da aşikârdır (Velyo Velev/Bulgaristan, B. No:16032/07, 27/5/2014, § 32).
24. Öte yandan eğitimin toplum için taşıdığı öneme karşılık eğitim hakkı mutlak ve sınırsız bir hak değildir. Eğitimin, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmasını gerektirdiğinden bazı kısıtlamalara tabi tutulması da doğaldır. Şüphesiz eğitim kurumlarını düzenleyen kurallar, toplumun ihtiyaç ve kaynakları ile eğitimin farklı düzeylerine has özelliklere göre zaman ve mekân içinde değişiklik gösterebilir. Bu nedenle devletler bu konuda yapacakları düzenleme ve uygulamalarda belli bir takdir alanına sahiptir. Devletin bu takdir alanı, eğitim kurumunun seviyesi yükseldikçe artmakta, buna karşılık eğitimin birey ve toplum bakımından önemine bağlı olarak azalmaktadır (Yüksel Baran, B. No: 2012/782, 26/6/2014, § 37; Ponomaryovi/Bulgaristan, B. No: 5335/05, 21/6/2011, § 50).
25. Anayasa’nın 42. maddesi devlete, ceza infaz kurumlarında mahkûmlara eğitim öğrenim imkânı sağlanması yönünde pozitif bir yükümlülük yüklememiştir. Bununla birlikte 5275 sayılı Kanun’da, İnfaz Tüzüğü’nde ve Adalet Bakanlığı genelgelerinde mahkûmlar için eğitsel, kültürel ve sosyal faaliyetlerin önemi vurgulanarak bu tür faaliyetlerin mahkûmların topluma kazandırılmasındaki önemi ortaya konmuş ve yasal olarak devlet, mahkûmlara ceza infaz kurumunun imkânları çerçevesinde eğitim ve öğrenim sağlama yükümlülüğü altına girmiştir. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’de olmayan bir yükümlülük ceza infaz kurumunun imkânları da gözetilerek yasalarla ortaya konmuştur. Bu çerçevede ceza infaz kurumunda sağlanan bir eğitim faaliyetine erişimin engellenmemesi, ceza infaz kurumu için bir zorunluluktur.
26. Yasalar uyarınca mahkûmlara tanınan eğitim hakkının sınırlandırılması hususunda Anayasa ve Sözleşme’de bir yükümlülük bulunmadığı gerekçesi ile sınırsız bir takdir alanı olduğu söylenemez. Bu durumda dahi Anayasa’nın 13. maddesindeki düzenleme esas alınmalıdır. Anayasa’nın 13. maddesindeki sınırlama belirlenirken mahkûmlar açısından cezaevinde bulunmanın doğal ve kaçınılmaz sonuçları dikkate alınmalıdır. Zira mahkûmların temel hak ve hürriyetlere genel olarak sahip olmaları, bu hakların mahkûmlar için ceza infaz kurumu dışındaki bireyler kadar güvence altına alındığı anlamında değerlendirilmemelidir. Ceza infaz kurumlarının işlevi ve amacı kapsamında mahkûmların hakları ceza infaz kurumuna girmekle zaten sınırlanmıştır. Eğitim hakkı için de aynı değerlendirme mümkündür. Bu hak bağlamında eğitim ve öğrenim faaliyetlerine katılımın, ceza infaz kurumunun imkânları çerçevesinde tanınması hâlinde bu katılımın cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz sonuçları çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir. Ancak her hâlükârda böyle bir imkânın tanınmasından sonra sınırlanması durumunda da öngörülebilirlik, meşru amaç, demokratik toplumun gerekleri ve ölçülülük ilkeleri gözetilmelidir.
27. Mevcut yasal düzenlemeler (bkz. §§ 11-14) kapsamında ceza infaz kurumlarında mahkûmlara yönelik eğitim ve öğrenim imkânı sağlanmasının gerekliliğine rağmen Anayasa’nın 42. maddesinde düzenlenen eğitim hakkı, devlete böyle bir yükümlülük yüklememektedir (Napoli/İtalya, B. No: 26161/95, 18/5/1998; Epistatu/Romanya, B. No: 29343/10, 23/9/2013, § 63). Ancak böyle bir yükümlülük olmamasına rağmen devlet tarafından eğitim imkânlarının sağlanması durumunda eğitim hakkının kısıtlanmasında yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca hareket edilmelidir.
28. Başvurucu, devam ettiği üniversite eğitiminde kendisine sağlanan imkânların yaz tatili nedeniyle ortadan kaldırıldığını, ayrıca yapılan aramalarda eğitim ve öğretimine ilişkin olarak bulundurduğu doküman ve eşyalara Cezaevi idaresi tarafından el konulduğunu, sağlık sorunlarına rağmen eğitim çalışmalarını sabote etmek için Cezaevi idaresinin kendisini kasıtlı olarak sigara içen ve saldırgan hükümlülerin bulunduğu koğuşa yerleştirdiğini ileri sürmüştür.
29. Yüksek güvenlikli bir cezaevinde eğitim sınıflarına erişimin kısıtlı olmasının, diğer mahkûmların da kullanma saatlerine göre cezaevi idaresince düzenleme yapılmasının, ayrıca eğitim sınıflarının okul zamanı dışında kapalı olmasının makul olduğu kabul edilmelidir. Bu tür kısıtlamaların uygulanması başlı başına eğitim hakkının engellenmesi olarak değerlendirilemez. Diğer taraftan yüksek güvenlikli bir cezaevinde, başvurucunun bandrolsüz olarak temin etmiş olduğu bazı kitaplarına idare tarafından el konulmuş olması ve koğuşta kalan diğer kişilerin özel durumları nedeniyle kısıtlanmaları, Anayasa’nın 42. maddesinde koruma altına alınan eğitim hakkından yoksun bırakılma olarak kabul edilmemelidir (Georgiou/Yunanistan, B. No: 45138/98, 13/1/2000; Durmaz ve diğerleri/Türkiye, B. No: 46506/99, 46569/99, 46570/99 ve 46939/99, 4/9/2001; Arslan/Türkiye, B. No: 31320/02, 1/6/2006; Mehmet Veysi Özel/Türkiye, B. No: 4243/09, 22/10/2013).
30. Başvurucunun anılan kısıtlamalara yönelik itirazı üzerine İnfaz Hâkimliği, yaz aylarında okullar kapalı iken eğitim sınıflarına erişimin kısıtlanmasının yerinde olduğunu, el konulan kitapların bandrolsüz olduğunu, kurum iç yönetmeliği uyarınca belirlenen kurallara aykırı bir kısıtlamanın başvuru konusu olayda gerçekleşmediğini belirtmiştir. Güvenlik gibi cezaevleri açısından vazgeçilmez bir amaç çerçevesinde, uzaktan eğitim sınıfının kullanımının kısıtlanmasının makul olduğu açıktır. Ayrıca bandrolsüz dağıtımı nedeniyle içeriğine bakılmaksızın yasak olan bazı yayınlara el konulmasının, başvurucunun eğitim hakkına ölçüsüz bir müdahale oluşturduğu düşünülemez. Zira İnfaz Hâkimliği kararında, yüz seksen kitaptan otuz üçüne el konulduğu belirtilmiş olup mevcut kısıtlamada başvurucunun durumuna veyahut kitapların içeriğine ait herhangi bir yasağın mevcut olmadığı açıktır. Ayrıca başvurucunun, devam ettiğini belirttiği uzaktan eğitime ilişkin olarak Anayasa Mahkemesi Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri (B. No: 2013/583, 10/12/2014) başvurusunda uzaktan eğitime katılamama hususunu ayrıca inceleyip bu gibi durumlarda eğitim hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.
31. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar çerçevesinde, bir temel hak ihlalinin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiaları
32. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
34. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
35. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemelerinin kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
36. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun cezaevinde idare tarafından uygulanan kısıtlamalara ilişkin olarak yaptığı şikâyetlerin, İnfaz Hâkimliği tarafından eksik değerlendirildiği iddia edilmiştir.
37. Adil yargılanma hakkı, bireylere dava sonucunda verilen kararın değil; yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi mahkeme kararının oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfîliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (Naci Karakoç, B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22). Somut olayda başvurucunun yargılama sürecinin hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, aksine yargılama sonucunda verilen kararın içeriğinin adil olmadığı şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır.
38. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, derece mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Etkili Başvuru Yolunun İhlali İddiası Yönünden
39. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“...Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
40. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
41. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru “ikincil nitelikte bir kanun yolu” olup bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
42. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilkedir. Bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır (Vehbi Gül, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
43. Bireysel başvurunun ikincil niteliği gereği başvurucunun temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarını öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtları zamanında bu mercilere sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir. Bu şekilde olağan denetim mekanizmaları önünde ileri sürülüp takip edilmeyen temel hak ve özgürlüklerin ihlaline ilişkin iddialar, Anayasa Mahkemesi önünde bireysel başvuru konusu yapılamaz (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 16/4/2013, § 32).
44. Başvurucu, Cezaevi idaresine verdiği dilekçelerin ve mektupların kaybedilerek taleplerinin sonuçsuz bırakıldığını iddia etmiş olsa da, İnfaz Hâkimliğinin kararında da belirtildiği üzere Cezaevi idaresine konuyla ilgili herhangi bir idari başvurusunun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ihlal iddiasına konu yargılama için öngörülmüş kanun yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
d. İfade Özgürlüğünün İhlali İddiası
46. Başvurucu, Cezaevi idaresinin uygulamalarını protesto amacıyla açlık grevi yapması nedeniyle disiplin cezası almasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
47. Anayasa’nın “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesi şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.”
48. Sözleşme’nin 10. maddesi şöyledir:
“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.
2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
49. Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar “söz, yazı, resim veya başka yollar” olarak ifade edilmiş ve “başka yollar” ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu gösterilmiştir (Emin Aydın [GK], B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43).
50. İfade özgürlüğü; insanın haber, bilgi ve başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, edindiği düşünce ve kanaatlerden dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir (Emin Aydın, § 40).
51. Somut olayda başvurucunun, Cezaevi idaresinin uygulamalarına dikkat çekmek için açlık grevine başlamasının bir çeşit ifade yöntemi olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
52. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa’nın ve Sözleşme’nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, § 65; Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), § 69). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğü de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altındadır (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003; T./Birleşik Krallık, B. No: 8231/78, 12/10/1983).
53. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen istisnalar gereğince ifade özgürlüğü mutlak bir hak niteliğinde değildir. Sınırlanabilir nitelikte olmasına rağmen ifade özgürlüğünün demokratik toplumlar için önemi gözetildiğinde sınırlamaların daha dar yorumlanması ve bir sınırlamanın gerekliliğinin inandırıcı ve makul olması gerekmektedir (Yankov/Bulgaristan, § 129). Temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında Anayasa’nın 13. maddesindeki ölçütler dikkate alınmak zorundadır. Bu sebeple ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamaların denetiminin Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçütler çerçevesinde ve 26. maddesi kapsamında yapılması gerekmektedir (Bekir Coşkun, [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 37).
54. Öte yandan cezaevinde bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahkûmların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir. Ancak bu durumda dahi hükümlü ve tutukluların haklarına yönelik herhangi bir sınırlandırma, makul ve ölçülü olmalıdır (Silver ve diğerleri/Birleşik Krallık, §§ 99-105).
55. Açıklanan ilkeler ışığında başvuruya konu olayda ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediğinin değerlendirilmesinde öncelikle müdahalenin mevcut olup olmadığının, sonrasında ise müdahalenin haklı sebeplere dayanıp dayanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
a. Müdahalenin Varlığı
56. Ceza İnfaz Kurumunda mahkûm olan başvurucu, Cezaevi idaresinin uygulamalarını protesto etmek amacıyla açlık grevi yapması nedeniyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla bir ifade yöntemi olarak kabul edilen açlık grevi yapmaktan dolayı verilen disiplin cezasının başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
57. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanmadığı ve Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu nedenle sınırlamanın; Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen öze dokunmama, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilmiş olma, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyet’in gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
58. Anayasa’nın 13. maddesi ile 26. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan, müdahalenin “kanun”la yapılması şartına aykırılık bulunduğuna ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Yapılan değerlendirmede, 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinin öngörülebilir ve ulaşılabilir bir şekilde “açlık grevi yapmak” eylemine karşılık disiplin yaptırımını kabul ettiğinden, başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin kanuni dayanağı olduğu açıktır.
ii. Meşru Amaç
59. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin meşru olabilmesi için Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyet’in temel nitelikleri, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması; devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarına yönelik olması gerekir (Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 84).
60. Başvuru konusu olayda, başvurucunun mahkûm olması nedeniyle yukarıdaki paragrafta belirtilen meşru amaçların cezaevinin kendi koşulları açısından, değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede açlık grevi yapılması nedeniyle disiplin cezası verilmesi açısından ceza infaz kurumlarında hükümlü ve tutukluların hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasında, kamu düzeni ve suçların önlenmesi genel amacı yanında, özel amaç cezaevinde güvenliğin ve disiplinin sağlanmasıdır. Açlık grevi yapması nedeniyle başvurucuya disiplin cezası verilmesinin, cezaevi düzeninin ve güvenliğinin sağlanması ile suçun önlemesi amacına uygun olarak gerçekleştirildiği, bunun da Anayasa’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 26. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve Ölçülülük
61. İfade özgürlüğü bazı sınırlandırmalara tabi olabilir. Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan sınırlandırmaların Anayasa’nın 13. maddesinin güvencesinde olan demokratik toplum düzeninin gerekleri ve ölçülülük ilkeleriyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda bir değerlendirme yapılması gerekmektedir (İsa Yağbasan ve diğerleri, B. No: 2013/1481, 20/11/2014 § 53).
62. Anayasa’da belirtilen “demokratik toplum düzeni” kavramı, çağdaş ve özgürlükçü bir anlayışla yorumlanmalıdır. “Demokratik toplum düzeni” ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesi ile AİHS’in “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ölçütünün bulunduğu 8., 9., 10. ve 11. maddelerindeki paralelliği açıkça yansıtmaktadır. Bu itibarla demokratik toplum ölçütü; çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik ve tolerans temelinde yorumlanmalıdır (Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 5/6/2015, § 65).
63. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Demokratik bir hukuk devletinde, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunup tümüyle kullanılamaz hâle getiren sınırlamalara yer verilemez. Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen 13. maddesinde de temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabileceği kabul edilmiştir. Anayasal açıdan dokunulamayacak öz, her temel hak ve özgürlük açısından farklılık gösterir. Bununla birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddi surette güçleştirip amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı bir nitelik taşımaması gerekir (Mehmet Ali Aydın, § 66).
64. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine dokunulmaksızın yapılan sınırlamaların ise demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bir başka deyişle öze dokunan sınırlamalar, “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”ne öncelikle aykırı olacağından Anayasa koyucu, temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan sınırlamalar yönünden “demokratik toplum düzeni gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi” bakımından ayrıca inceleme yapılmasına gerek görmemiştir (Mehmet Ali Aydın, § 67).
65. Öze dokunma yasağını ihlal etmeyen müdahaleler yönünden gözetilmesi öngörülen “demokratik toplum düzeninin gerekleri” kavramı, öncelikle ifade özgürlüğü üzerindeki sınırlamaların zorunlu ya da istisnai tedbir niteliğinde olmasını, başvurulabilecek en son çare ya da alınabilecek en son önlem olarak kendini göstermesini gerektirmektedir. “Demokratik toplum düzeninin gerekleri”nden olma, bir sınırlamanın demokratik bir toplumda zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik olmasını ifade etmektedir. Buna göre sınırlayıcı tedbir, zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın karşılanması ya da gidilebilecek en son çare niteliğinde değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Mehmet Ali Aydın, § 68).
66. Buradan çıkan sonuca göre demokratik toplumun temellerinden olan ifade özgürlüğünün sadece lehte olduğu kabul edilen, zararsız veya ilgilenmeye değmez görülen ifadeler için değil; devletin veya toplumun bir bölümünü eleştiren, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden ifadeler için de geçerli olduğu kuşkusuzdur. Çünkü bunlar, demokratik toplum düzeninde geçerli olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976 § 49).
67. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları, 5275 sayılı Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiştir. Bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kanun’daki disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde uyarınca, bu Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).
68. 5275 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g) bendinde ceza infaz kurumlarında gerçekleştirilecek açlık grevi eyleminin bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma disiplin cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre Kanun’un 37. maddesi de dikkate alındığında ceza infaz kurumunda tek başına açlık grevi eylemi yapılması, itiraz konusu kuralda yer alan disiplin suçunun oluşabilmesi için yeterli olmayıp bu eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerekmektedir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).
69. Somut olayda başvurucunun, Cezaevi idaresinin uygulamalarını protesto etmek amacı ile açlık grevine başladığı tarihte diğer elli altı tutuklu ve hükümlünün de açlık grevi yaptığı Mahkeme tutanaklarında sabittir (bkz. § 8). Yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi Genel Kurul kararında da söz edildiği gibi, her türlü açlık grevi eylemi değil, bu eylemlerin, ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak veya ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi hâlinde disiplin cezasına bağlanması kabul edilmiştir. Dolayısıyla somut olayda esas olan, başvurucunun katıldığı açlık grevinin ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak nitelikte olup olmadığının incelenmesidir. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozacak şekilde açlık grevi yapmanın disiplin müeyyidesine bağlanması, tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmayacaktır.
70. PKK terör örgütü üyesi olma suçundan mahkûm olan başvurucunun, aynı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan ve aynı suç kapsamındaki tutuklu ve hükümlülerin de içinde bulunduğu geniş katılımlı bir açlık grevine başlaması Ceza İnfaz Kurumu idaresi tarafından düzen ve güvenlik tehdidi olarak değerlendirilmiştir. Bu tehdide yönelik olarak Ceza İnfaz Kurumu idaresi, çok ağır olduğu söylenemeyecek bir disiplin cezası ile düzenin ve güvenliğin bozulmasını engellemeye çalışmaktadır. Bu nedenle başvurucuya verilen disiplin cezasının; ceza infaz kurumlarında düzenin ve güvenliğin sağlanması, dolayısıyla kamu düzeninin sağlanması amacıyla demokratik toplum düzeni bakımından alınması gereken tedbirler kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. Bu şekilde demokratik toplum düzeni bakımından alınması gerekli tedbirler kapsamında, başvurucunun ifade özgürlüğü sınırlandırılırken, ceza infaz kurumu düzeninin sağlanmasına yönelik kamu yararı ile kişilerin ifade özgürlüğü arasında makul dengenin kurulamadığı söylenemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atilla ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 18139/07, 11/5/2010).
71. Öte yandan başvurucu “1 Ay Bazı Etkinliklere Katılmaktan Alıkoyma Cezası” ile cezalandırılmıştır. 5275 sayılı Kanun’un öngördüğü disiplin cezaları ile karşılaştırıldığında ağır sonuçlar doğurmayan ceza, başvurucunun bir ay süre ile kurumun kültürel ve sportif etkinliklerine katılmaktan yoksun bırakılmasını öngörmektedir. Bu bağlamda verilen disiplin cezasının, cezaevinde düzenin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez (Atilla ve diğerleri/Türkiye).
72. Açıklanan nedenlerle, ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. Anayasa’nın 26., 36. ve 42. maddelerinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü, adil yargılanma, eğitim ve öğretim haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
D. Adli yardım talebinin kabulü ile geçici olarak muaf tutulan 198,35 TL harçtan ibaret yargılama giderinin, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucudan TAHSİLİNE
15/12/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.