TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERCAN BEKAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7503)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Ercan BEKAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Erol USTA
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 30/5/2008 tarihinde Tirebolu Asliye Hukuk
Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı alacak ve tazminat davasının halen
sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 3/10/2013 tarihinde Görele Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, 25/11/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 12/12/2013 tarihli ara
kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığınca 16/1/2014
tarihli yazı ile görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 30/5/2008 tarihinde Park Teknik Elektrik
Madencilik San. ve Tic. A.Ş., Park Enerji Ekipmanları Madencilik San ve Tic.
A.Ş. ile Ciner Holding Grubu aleyhine Tirebolu Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş
Mahkemesi sıfatıyla) açtığı davada, 1/1/1988 ilâ 10/4/2008 tarihleri arasında
davalı şirketlerde çalıştığını, 10/4/2008 tarihinde iş akdinin davalılar
tarafından haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, kıdem tazminatı, ihbar
tazminatı, ödenmeyen ücret alacağı, ikramiye alacağı, yıllık izin ücreti alacağı,
fazla mesai ücreti alacağı ve hafta tatili ücreti alacağının tahsilini talep
etmiştir.
8. Mahkeme, 3/2/2011 tarih ve E.2008/115, K.2011/29 sayılı
kararla davanın kısmen kabulüne, tazminat ve alacakların davalı Park Enerji
Ekipmanları Madencilik San. ve Tic. A.Ş.'den
tahsiline, diğer davalılar hakkındaki davanın reddine karar vermiştir.
9. Hüküm başvurucu ve davalı tarafından temyiz edilmiş olup,
başvuru tarihinde temyiz incelemesi devam etmektedir.
10. Başvurucu, 23/5/2011 tarihinde Görele İcra Müdürlüğünde
Park Enerji Ekipmanları San. ve Tic. A.Ş. aleyhine toplam 98.652,07 TL'nin
tahsili amacıyla icra takibi başlatmıştır.
11. Davalı tarafından alacak teminat altına alındığı için,
1/8/2011 tarihinde Yargıtay 9. Hukuk Dairesince temyiz incelemesi sonuna kadar
ilamın icrasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
12. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi,
7/11/2013 tarih ve E.2011/37518, K.2013/28666 sayılı ilamıyla, devralan şirket
yönünden davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, izin ücreti için
yasal faiz uygulanması gerektiği ve izin ücretinden takdiri indirim
yapılamayacağı, ihbar tazminatının, hafta tatili ve mesai alacaklarının yasal
faizle tahsiline karar verilmesi gerektiği halde mevduat faiziyle tahsiline
karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar
vermiştir.
B. İlgili Hukuk
13. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
14. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili
hükümler” kenar başlıklı 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf
yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri
uygulanır.”
15. 30/1/1950 tarih ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş Kanununa göre işçi sayılan
kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında
istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri
arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan
hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş
mahkemeleri kurulur.”
16. 5521 sayılı Kanun’un 7.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İş mahkemelerinde şifahi yargılama usulü
uygulanır. İlk oturumda mahkeme tarafları sulha teşvik eder. Uzlaşamadıkları ve
taraflar veya vekillerinden birisi gelmediği takdirde yargılamaya devam
olunarak esas hakkında hüküm verilir.”
17. 5521 sayılı Kanun’un 15.
maddesi şöyledir:
I. “Bu Kanunda sarahat bulunmıyan
hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 3/10/2013 tarih ve 2013/7503 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, 30/5/2008 tarihinde Tirebolu Asliye Hukuk
Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı alacak ve tazminat davası sonunda
3/2/2011 tarihinde davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, hükmün taraflarca
temyizi nedeniyle temyiz incelemesinin devam ettiğini, dava iş hukukuna dayalı
olarak açılan bir dava olduğu için kısa sürede sonuçlanması gerektiğini,
alacağını tahsil edemediğini, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
20. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun,
Tirebolu Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava sonucunda davanın kısmen
kabulüne karar verildiğini, ancak temyiz incelemesinin devam ettiğini, makul
sürede yargılama yapılmadığını ileri sürdüğü anlaşılmışsa da başvuru tarihinden
sonra 7/11/2013 tarihinde Yargıtay 9. Hukuk Dairesince hükmün bozulduğu
belirlenmiş, değerlendirme buna göre yapılmıştır.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
21. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvuruya ilişkin
olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
22. Başvurucu, iş akdinin işveren tarafından haksız feshi
nedeniyle açtığı alacak ve tazminat davasının halen devam ettiğini ve makul
sürede tamamlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
24. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
25. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
26. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
27. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38).
28. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır.
29. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru
konusu olayda işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi amacıyla açılan
bir dava bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 5521 ve 6100
sayılı Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
30. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden,
yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
31. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
32. Ancak, belirtilen kriterlerden hiçbiri makul süre
değerlendirmesinde tek başına belirleyici değildir. Yargılama sürecindeki tüm
gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu kriterlerin toplam etkisi
değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun yargılamanın gecikmesi açısından daha
etkili olduğu saptanmalıdır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 46).
33. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
34. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
30/5/2008 tarihidir.
35. Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin
başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak süre, 23/9/2012
tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren
geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
36. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
37. İş mahkemelerinin görevi 5521 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili
arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından
doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına
alınmıştır.
38. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu
niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin
dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun
uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/4701, 23/1/2014, § 47).
39. Adil yargılanma hakkı Devlete, uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İşçi alacaklarının ödenmesi amacıyla açılan alacak ve tazminat
davasında derhal bir yargı kararı verilmesinde işçinin önemli bir kişisel
yararı bulunmaktadır. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi
hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir (B. No:
2013/4701, 23/1/2014, § 48).
40. 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul
sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle 5521 sayılı Kanun’un 7. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe
girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve
bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama
usulü getirilmiştir. Dolayısıyla işçi alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesi
amacıyla açılan davalarda takip edilmesi gereken yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un
yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.
41. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
42. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun, iş akdinin işveren tarafından haksız feshedilmesi
nedeniyle tazminat ve alacakların ödenmesi istemine ilişkin olduğu, 30/5/2008
havale tarihli dilekçe ile yargılamasına başlanıldığı anlaşılan davanın tensip
zaptının tanzimi sonrasında, karar tarihi olan 3/2/2011 tarihinde kadar 13
duruşma yapıldığı ve duruşma aralıklarının ortalama 2,5 ay olduğu
anlaşılmaktadır.
43. Yargılama sürecinde, tensip zaptı sonrasında tarafların
delilleri toplanmış, tanıkları dinlenilmiş Ankara Nöbetçi İş Mahkemesine
talimat yazılarak bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Raporun
gelmesinden sonra, başvurucu vekilinin rapora itirazı üzerine Mahkemece hizmet
süreleri yönünde talep edilebilecek ücretlerin hesaplanması için bilirkişiden
ek rapor alınmasına karar verilmiştir. Taraf vekilleri ek rapora da itiraz
etmişler, Mahkemece Ankara Nöbetçi İş Mahkemesine talimat yazılarak farklı bir
bilirkişiden rapor alınmasına karar verilmiştir. Anılan rapora karşı beyanların
alınmasından sonra 3/2/2011 tarihinde davanın kısmen kabulü yönünde hüküm
kurulmuştur.
44. Yargılama süreci içinde
başvurucu vekilinin mazeret beyan ederek katılmadığı duruşmaların olduğu, ancak
anılan duruşmalarda bilirkişi raporlarının beklenmesine karar verildiği için
başvurucunun kusuru nedeniyle yargılamanın uzamadığı anlaşılmıştır. Yine
Mahkemece bir duruşmada, hakim değişikliği
gerekçesiyle dosyanın incelemeye alınmasına karar verildiği görülmüştür.
45. Mahkemece verilen kararın taraflarca temyizi üzerine,
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından 7/11/2013 tarihinde hüküm bozulmuş olup,
dava hâlihazırda derdesttir.
46. Davanın açıldığı tarihten bireysel başvurunun karar
bağlandığı tarihe kadar yargılamanın altı yılı aşkın süredir devam ettiği
anlaşılmaktadır.
47. Yargılama sürecinde davanın taraflarının yargılamayı
geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak, yargılamanın uzamasında
taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usuli imkânları kullanmak
suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda,
taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret dilekçeleri sunulduğu görülmekle
birlikte, başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi
olduğu tespit edilememiştir.
48. Söz konusu başvurunun konusu olan tazminat ve alacak
davasında yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği, başvuruya konu yargılamanın karmaşık olmaktan uzak
olduğunu gösterdiği ve işçi alacağı ve iş hukukuna dayalı tazminat davalarının
niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati
dikkate alındığında, altı yılı aşkın yargılama süresinin makul olmadığı
anlaşılmaktadır.
49. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle 30.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesini
talep etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin altı yılı
aşkın yargılama süresi nazara alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu
sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı
karşılığında başvurucuya takdiren 5.400,00 TL manevi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
54. Başvuruya konu yargılamanın altı yılı aşkın bir süredir
devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği
gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 5.400,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE
C. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili Tirebolu Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.