TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CEMALEDDİN DEMİRCAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7845)
|
|
Karar Tarihi: 18/6/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucular
|
:
|
Cemaleddin
DEMİRCAN
|
|
|
Nizamettin DEMİRCAN
|
|
|
Nizame
DEMİRCAN
|
|
|
Celile AĞAOĞLU
|
|
|
Meryem DEMİRCAN
|
|
|
Nezihe NAİFOĞLU
|
|
|
Vejdin
DEMİRCAN
|
|
|
Fatma DEMİRCAN
|
|
|
Şeyhdavut
DEMİRCAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Şükrullah KURUL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, 4/10/1957
tarihinde murisleri aleyhine açılan kadastro tespitine itiraz davasının Mardin
Kadastro Mahkemesinde devam ettiğini, makul sürede yargılama yapılmadığını
belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler, tazminat talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/10/2013 tarihinde
Kızıltepe 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm İkinci Komisyonunca, 19/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi
Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 6/3/2014 tarihli ara kararı
gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar
verilmiştir.
5. Adalet
Bakanlığı, 14/3/2014 tarihli yazısı ile görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Abdulaziz Kurt tarafından, Dinham Demircan ve başvurucuların murisi Mahmut Demircan
aleyhine 4/10/1957 tarihinde Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davada,
davalıların taşınmaza müdahalelerinin men’i talep
edilmiştir.
8. Mahkemece, 8/5/1958 tarih ve E.1957/128, K.1958/41 sayılı
kararla; taşınmazın bulunduğu yerde kadastro tespitinin yapılması nedeniyle
Mahkemenin görevsizliğine, dosyanın Kızıltepe Kadastro Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmiş, dava dosyası E.1958/18 sayılı dosyasına
kaydedilmiştir.
9. Halil Özgül tarafından, Dinham
Demircan ve arkadaşları aleyhine 1958 yılında Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde
açılan dava dosyası, Mahkemenin E.1958/23 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.
10. Mahkemece, 11/9/1958 tarih ve E.1958/18, K.1958/18 sayılı
ilamla, E.1958/18 sayılı dava dosyasının, Mahkemenin E.1958/23 sayılı dava
dosyasıyla birleştirilmesine ve yargılamaya bu dava dosyası üzerinden devam
edilmesine karar verilmiştir.
11. Mahkemece, 3/3/1960 tarih ve E.1958/23, K.1960/11 sayılı
kararla davanın reddine karar verilmiştir.
12. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 28/4/1960
tarih ve E.1960/4724, K.1960/3944 sayılı kararıyla; taşınmazın bulunduğu yerde
bilirkişiler marifetiyle keşif yapılarak sonucuna göre karar verilmesi
gerektiği belirtilerek hüküm bozulmuştur.
13. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama
sonunda, 14/10/1987 tarih ve E.1960/2, K.1987/13 sayılı kararla yeniden davanın
reddine karar verilmiştir.
14. Temyiz üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 16/1/1989
tarih ve E.1987/26266, K.1989/30 sayılı ilamıyla tanık beyanlarına
başvurulmadığı, eksik incelemeye dayalı karar verildiği gerekçesiyle hüküm
bozulmuştur.
15. Mahkemece bozma kararına uyularak E.1989/13 sayılı dava
dosyasında yargılamaya devam edilmiştir.
16. Başvurucuların murisi Mahmut Demircan 29/3/2008 tarihinde
vefat etmiş olup, başvurucular, mirasçı olarak davaya devam etmişlerdir.
17. Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin kapatılması üzerine dava
dosyası, Mardin Kadastro Mahkemesine devredilmiş, anılan Mahkemenin E.2013/94
sayılı dosyasında yargılamaya devam edilmektedir.
B. İlgili
Hukuk
18. 12/1/2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
“Usul ekonomisi ilkesi”
kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
19. 21/6/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev”
kenar başlıklı 25. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul” kenar başlıklı
28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
21. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar başlıklı 29.
maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
22. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin takdiri”
kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için
tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden
dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
23. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun yollarına başvurma ve
ilamların infazı” kenar başlıklı 32. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre
resen taraflara tebliğ olunur.”
24. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro harcı ve tahakkuku”
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
25. Mahkemenin 18/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 25/10/2013 tarih ve 2013/7845 numaralı başvuruları incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
26. Başvurucular, murisleri aleyhine 4/10/1957 tarihinde
Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan men’i
müdahale davasında görevsizlik kararı verilerek dosyanın Kızıltepe Kadastro
Mahkemesine devredildiğini, Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin kapatılması üzerine
dosyanın Mardin Kadastro Mahkemesine gönderildiğini, yargılamaya anılan
Mahkemede devam edildiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, mülkiyet
ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili
şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyet için diğer kabul
edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle,
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Başvurucular, 4/10/1957 tarihinde, murisleri aleyhine
Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz davasının
halen devam ettiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek,
Anayasa’nın 35. ve 36. maddesinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
30. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
32. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
33. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
34. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır.
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, taşınmaz mülkiyeti hakkında Kızıltepe Kadastro Mahkemesinde açılan
kadastro tespitine itiraz davasında, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak
ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 49).
36. Makul sürede yargılanma hakkının amacı, tarafların uzun
süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz kalacakları maddi ve manevi baskı ile
sıkıntılardan korunması ile adaletin gerektiği şekilde temini ve hukuka olan
inancın muhafazası olup, hukuki uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin
gösterilmesi gereği de yargılama faaliyetinde gözardı
edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru
açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
37. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
38. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
39. Yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleşip
gerçekleşmediğinin saptanması için öncelikle uyuşmazlığın türüne göre
değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi gereklidir.
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka
bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından
4/10/1957 tarihidir.
41. Başvuruya konu dava, başvurucuların miras bırakanlarından
intikalle takip etmekte oldukları bir uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre
değerlendirmesi bakımından dikkate alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların
yargılamaya katıldıkları an değil, somut olayda muris açısından değerlendirmeye
esas alınan sürenin başlangıç anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
42. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
43. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden
yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını
içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi
olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı
başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
44. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde,
yargılamanın konusunun, taşınmazın başvurucuların murisi adına yapılan kadastro
tespitinin iptali istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
45. Başvurucuların murisi ve
arkadaşları aleyhine Kızıltepe Asliye Hukuk Mahkemesinde 4/10/1957 tarihinde
açılan müdahalenin men'i davasında Mahkemece, dava
konusu taşınmazın bulunduğu yerde kadastro çalışmalarının başlaması nedeniyle
dava dosyasının Kızıltepe Kadastro Mahkemesine devrine karar verilmiş,
yargılamaya Mahkemenin E.1958/18 sayılı dosyasında devam edilmiştir.
46. Mahkemece, E.1958/18 sayılı dava dosyası ile E.1958/23
sayılı dava dosyasının taraflarının ve konusunun aynı olduğu gerekçesiyle dava
dosyalarının birleştirilmesine ve yargılamaya E.1958/23 sayılı dava dosyası
üzerinden devamına karar verilmiştir. Mahkemece taraf teşkilinin sağlanmasından
sonra eski tapu kayıtları çıkarılmış ve tarafların delilleri toplanmıştır.
Yargılama sırasında davaya müdahil olarak katılan kişiler olduğu anlaşılmıştır.
47. Mahkemece verilen 3/3/1960 tarihli kararın Yargıtay
tarafından bozulması üzerine yargılamaya devam edilmiş, taşınmazın bulunduğu
yerde 21/7/1987 tarihinde keşif yapılmasından sonra 14/10/1987 tarihinde
davanın reddine karar verilmiştir. Karar, Yargıtay tarafından, eksik inceleme
ve araştırmaya dayalı hüküm kurulduğu ve müdahillerin talepleri hakkında
inceleme ve araştırma yapılmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.
48. Mahkeme bozma kararına uyarak yargılamaya devam etmiştir.
Kızıltepe Kadastro Mahkemesinin kapatılmasından sonra dava dosyası Mardin
Kadastro Mahkemesine devredilmiş olup, yargılama halen anılan Mahkemede devam
etmektedir.
49. Yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle tensip zaptı kapsamında ikmaline başlanılması
gereken tapu kaydı, birleşik kroki, mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın
ilgili kurumlardan talep edilmeyerek, yargılama sırasında münferit celselerde
verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep
edildiği, Mahkemece birçok defa dosyanın incelemeye alındığı ve bu sebeple duruşmaların
ertelendiği, keşif ara kararlarının farklı gerekçelerle yerine getirilmediği ve
birçok defa keşiflerin ertelendiği anlaşılmaktadır.
50. 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu
Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini
ortaya koymaktadır.
51. Belirtilen hükümlere rağmen, Mahkemece defalarca davaya
dâhil edilmesi gereken şahısların tespiti ve davaya dâhil edilmeleri, yargılama
sırasında vefat edenlere ait veraset ilamlarının sunulması için taraflara
süreler verildiği, keşif ara kararlarının müracaat yokluğu, hava şartları,
bilirkişi temin edilememesi, keşif masrafının yatırılmaması, ilçede tek hâkimin
olması ve duruşmalarının bulunması, güvenlik gibi nedenlerle yerine
getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer alan taraf sayısı da nazara
alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Bu kapsamda verilen bir kısım keşif ara kararlarından
dönülerek tekrar taraf teşkili sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir.
52. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf sayısı bakımından ve keşif ve
bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak karmaşık
bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı
değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde tatbiki gereken yargılamayı
hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine riayet edilmediği ve verilen
ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali hususunda usul
hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken işlemlerin uzun
sürelerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
53. İlgili yargılama evrakının incelenmesinden, başvuruya
konu yargılama sürecinin kısmen asliye hukuk kısmen kadastro mahkemesi önünde
sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 3402
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır.
54. Kadastro mahkemesi ve 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü
yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede
tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve
Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet
eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64; B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu
yaklaşık elli yedi yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle
taşınmazdan yararlanamadıkları gibi taşınmazdan sağlanan gelir desteğinden de
mahrum kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olup, makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler ışığında,
mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
57. Başvurucular, taşınmazlarını uzun süren yargılama boyunca
kullanamadıklarını ve taşınmazın değerinin düştüğünü belirterek, maruz
kaldıkları zarar karşılığı 2.225.000,00 TL maddi ve 500.000,00 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
58. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde
bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi
tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
60. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin
yaklaşık elli yedi yıllık yargılama süresi nazara alındığında, başvurucuların
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında her bir başvurucuya takdiren 3.900,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
61. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
62. Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık elli yedi yıldır
devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği
gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama
dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam
etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede
sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin
ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuların her birine 3.900,00 TL manevi TAZMİNAT
ÖDENMESİNE,
C. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA
MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin ilgili Mardin Kadastro Mahkemesine
gönderilmesine,
18/6/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.