TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OKTAY ÇETİNKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/758)
|
|
Karar Tarihi: 21/1/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Özcan ÖZBEY
|
Başvurucu
|
:
|
Oktay ÇETİNKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Aykanat KAÇMAZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ilişiğinin
kesilmesine ilişkin tesis edilen idari işlemin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
açmış olduğu davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesince (AYİM) reddedildiğini,
Mahkemenin yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız olmadığını, tek dereceli ve
son karar mercii olduğunu, ayrıca karar düzeltme talebinin reddedilmesi
sebebiyle para cezasına hükmedildiğini belirterek, Anayasa’nın 20., 22., 35.,
36. ve 60. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
20.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Birinci başvuru 24/1/2013, ikinci başvuru ise 15/4/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçeler ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemeleri neticesinde Komisyona sunulmalarına engel
bir eksikliklerinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucunun 15/4/2013 tarihinde yaptığı ve 2013/2509
numara ile kayda alınan bireysel başvuru dosyasının kişi yönünden hukuki
irtibatı nedeniyle 2013/758 başvuru numaralı bireysel başvuru dosyası ile “birleştirilmesine”, 2013/2509 başvuru
numaralı bireysel başvuru dosyasının “kapatılmasına”,
incelemenin 2013/758 başvuru numaralı dosya üzerinden yürütülmesine 8/5/2013
tarihinde Komisyonlar Başraportörü tarafından karar
verilmiştir.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 9/7/2013 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, 30/8/1996 tarihinde Astsubay rütbesiyle Türk
Silahlı Kuvvetlerinde göreve başlamıştır.
7. İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından
fuhuş çetesine yönelik olarak yürütülen bir soruşturma kapsamında yapılan
aramalarda elde edilen dijital bilgi, belge ve dokümanlardan fuhuş çeteleriyle
irtibatlı Hava Kuvvetleri Komutanlığına mensup bazı personelin de bulunduğunun
anlaşılması üzerine aralarında başvurucunun da olduğu bu kişiler ile ilgili
soruşturma dosyaları 1/11/2010 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığına
gönderilmiştir.
8. Bunun üzerine Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından
12/11/2010 tarihinde idari tahkikat heyeti kurulmuştur.
9. Heyet, öncelikle başvurucu ile ilgili Cumhuriyet
Başsavcılığınca gönderilmiş olan ve “başvurucunun
söz konusu soruşturma kapsamında fuhuş yapan yabancı uyruklu bayanlarla kendi
adına kayıtlı cep telefonu ile iletişim kurduğu ve görüşmelerde ‘Oktay’ ismini
kullandığı” şeklindeki tespitleri ihtiva eden dosyayı inceledikten
sonra başvurucunun da ifadesini almıştır. AYİM Birinci Dairesinin 29/11/2012
tarih ve E.2012/179, K.2012/1312 sayılı gerekçeli kararında ayrıntısına yer
verilen ifadesinde başvurucu özetle; “görev
yaptığı dönem içerisinde birçok kadın ile ilişkiye girdiğini, aynı evi
paylaştığını, internet üzerinden ya da arkadaşları aracılığı ile bu
tanışmaların sağlandığını, gittiği barda tanıdığı travestinin yanındaki
bayanlardan da yararlanmaya çalıştığını, arkadaşlarına para karşılığı ilişki
yaşayan yabancı uyruklu kadınları ayarladığını, üç bankaya 25.000 TL borcu
bulunduğunu, 1997 yılından beri borsa ile ilgilendiğini, bir seferinde 20.000
TL kaybettiğini, eşinin bileziklerini sattığını, 13 kişilik grup kurarak
spekülatör olan arkadaşları aracılığı ile spekülatif oynamalar ile kar elde etmeye
çalıştıklarını, kârın yarısını aldığını…” söylemiştir.
10. AYİM tarafından başvurucunun durumu ile ilgili yapılan
incelemede; 30/8/1996 tarihinde Astsb. Çvş.
naspedilen başvurucunun, mesleki safahatında sicil notlarının yüksek seviyede
gerçekleştiği, sicil üstleri tarafından 1999, 2003, 2006 yılları sicil
dönemlerinde “sicil üstü olamaz”,
2006 yılı sicil döneminde ise “müstakil
görev yapamaz” şeklinde menfi kanaatler işaretlendiği, 11 adet
takdir ve taltif belgesi ile ödüllendirildiği, 17/5/2002 tarihinde astından
borç para alma nedeniyle 21 gün oda hapsi, 19/8/2002 tarihinde aşırı borçlanma
nedeniyle 3 gün göz hapsi disiplin cezası ile cezalandırıldığı tespit
edilmiştir.
11. Son olarak Başçavuş rütbesi ile Ankara 4. Ana Jet Üs
Komutanlığında görev yapan başvurucu hakkında, 1/8/2012 tarihinde sıralı sicil
üstlerince “silahlı kuvvetlerde kalması
uygun değildir” şeklinde sicil verildiği, bu sicil üzerine durumunun
Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin 61. maddesi gereği Hava Kuvvetleri Komutanlığı
bünyesinde oluşturulan Komisyonda incelendiği, Komisyonun 12/10/2011 tarihli
kararıyla 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 94/b maddesi
ve Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin 60/e maddesi uyarınca sicil yolu ile Silahlı
Kuvvetlerden ayırma işlemine tabi tutulmasının uygun olacağı hususunun
Komutanın tasvibine sunulmasına karar verildiği, 13/10/2011 tarihinde Hava
Kuvvetleri Komutanı tarafından tasvip gören bu kararın, Genelkurmay
Başkanlığına sunulduğu, Genel Kurmay Başkanının 21/10/2011 tarihinde Hava
Kuvvetleri Komutanlığının kararına göre ayırma işleminin yapılması yönünde
görüş bildirmesi üzerine Milli Savunma Bakanlığının 3/11/2011 tarih ve 25-335
sayılı kararıyla başvurucunun ayırma işlemine tabi tutulduğu anlaşılmıştır.
12. Başvurucu, anılan idari işlemin iptali istemiyle 3/1/2012
tarihinde AYİM’de dava açmıştır.
13. AYİM Birinci Dairesinin 29/11/2012 tarih ve E.2012/179,
K.2012/1312 sayılı kararı şöyledir:
“…davacının belirtilen davranışları itibariyle
hizmetin gerektirdiği şekilde tavır ve hareketlerini düzenleyemediği, iddia
edilen eylemlerinin ahlak dışı hareket niteliğinde olduğu, belirtilen disiplin
ve ahlaki yaşantı durumu itibariyle davacının ‘TSK’da göreve devam etmesinin
uygun olmadığı’ yönünde kanaate ulaşılmasını haklı kılacak objektif nitelikli
yeterli derecede veri bulunduğu… Davacı vekili, ifadenin hukuka uygun olarak
alınmadığını, kanuna aykırı elde edilen delillerin kullanılamayacağını,
kimsenin kendi aleyhine ifade vermesi için zorlanamayacağını belirterek işleme
dayanak olarak gösterilen ifadenin hukuka aykırı olması nedeniyle kabul
edilmemesini talep etmiş ise de; ‘Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular,
delil olarak kabul edilemez’ hükmü Anayasanın 38. maddesinde yer almaktadır. Bu
maddenin başlığı ‘Suç ve cezalara ilişkin esaslar’ şeklindedir. Anayasada
‘İdarenin esasları’ başlığı altında ise böyle bir hüküm bulunmamaktadır. Diğer
yandan Anayasada memurların görev ve sorumluluklarını, disiplin kovuşturma
usulünü düzenleyen 129. maddesinde ‘Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa
ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.’ şeklinde genel
bir ilke yer almaktadır. Suç ve cezaya ilişkin ilkelerle disiplin hukukuna
ilişkin ilkeler arasında temelde farklılıklar bulunmaktadır. Kamu personeli
hakkında herhangi bir soruşturma veya kovuşturma olmasa dahi disiplin
soruşturması yapılabilmektedir. Kamu görevlisi hakkında yargılama yapılıp
beraat kararı verilse dâhi bu durum, disiplin cezası verilmesine engel bir hal
değildir. Yukarıda belirttiğimiz gibi kamu hizmetini yürütmekle görevli olan
idarenin bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri alma
yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu gibi personelini statüye aldıktan
sonra da verimli biçimde kullanması için gerekli tedbirleri alması da
zorunludur. Bu bağlamda kamu hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak
personelini bünyesi dışına çıkarması da kamu hizmeti gereği olarak karşımıza
çıkmaktadır. Sonuç olarak davacının TSK’dan ayırma işlemine tâbi tutulmasında,
idarenin takdir yetkisini kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengeyi
gözeterek ölçülü ve objektif olarak kullandığı 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu’nun 94/b madde ve fıkrası ile Astsubay Sicil
Yönetmeliği’nin 60 ve 61. maddeleri uyarınca tesis edilen dava konusu işlemde
yetki, sebep, konu, amaç yönlerinde hukuka aykırı bir durum bulunmadığı sonuç
ve kanaatine varılmıştır… Yukarıda açıklanan nedenlerle davanın reddine…”
14. Başvurucunun, 25/12/2012 tarihinde kendisine tebliğ
edilen bu karara karşı 3/1/2013 tarihinde karar düzeltme kanun yoluna gitmesi
üzerine, anılan Mahkemenin 2/4/2013 tarih ve E.2013/380, K.2013/362 sayılı
kararı ile bu istemi de reddedilmiş ve bu karar başvurucuya 12/4/2013 tarihinde
tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 24/1/2013 ve 15/4/2013 tarihli dilekçeleri ile
süresi içinde bireysel başvurularda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri
Personel Kanunu’nun mülga 94. maddesinin (b) bendi şöyledir:
“b) Disiplinsizlik ve
ahlaki durum sebebiyle ayırma:
Disiplinsizlik veya ahlaki durumları sebebiyle
Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmiyen
astsubayların hizmet sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C. Emekli Sandığı
Kanunu hükümleri uygulanır.”
17. Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği’nin 86.
maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi şöyledir:
“Her askerde bulunması lâzım gelen ahlakî ve mânevi vasıflar şunlardır :
h. İyi ahlâk sahibi olmak: Askerin ahlâkı ve
yaşayışı kusursuz ve lekesiz olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan,
yalancılıktan borçtan ve kumardan, dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp
kalkmaktan, hırsızlıktan, yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan
sakınmalıdır. Bunlar vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati,
azim ve cesareti bozar; namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri
ayrı ayrı cezaları üstüne çeker. Asker bunlar gibi yalnız kabahat ve
cinayetlerden değil, aynı zamanda dine hürmetsizlikten, iki yüzlülükten, göz
boyamaktan, şahsi arzu ve isteklerin temini peşinde koşmaktan, dalkavukluktan,
aklını herkesin yükseğinde görerek kendini beğenmekten, şöhret için iyi sayılmıyacak derecede hırs göstermekten, nefsini koruyup
çekinmelidir.
Her ne kadar beğenilmek, sözle okşanmak, maddi
mükâfat görmek onur ve şan kazanmak arzusu her askerin kalbinde yer tutmalı ise
de bunları doğruluktan şaşmayan haklı bir çalışma ile elde etmek mertlik ve
namus iktizasıdır.”
18. Astsubay Sicil Yönetmeliği’nin mülga 60. maddesinin (a)
fıkrası ve mülga 61. maddesinin (e) fıkrası.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 21/1/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 24/1/2013 tarih ve 2013/758 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, mensubu olduğu TSK’den disiplinsizlik ve ahlâki nedenler gerekçe gösterilerek ilişiğinin
kesildiğini, bu işleme karşı açtığı davanın da reddedildiğini, ayırma işlemine
neden olarak gösterilen fuhuş ve borsada spekülatif oynamalar ile kâr elde etme
hususlarında hakkında açılmış bir ceza davası bulunmadığını, idari tahkikat
heyetinin almış olduğu ifadenin hukuka aykırı olduğunu, bu ifadenin elektronik
kayıtlarının muhafaza edilmediğini, iddia edildiği gibi 40-50 kadın ile
ilişkisinin mümkün olmadığını, böyle kabul edilse dahi, bunun dava konusu idari
işlemin tesis nedeni olamayacağını, özel hayatının hukuka aykırı bir şekilde
idare ajanları tarafından takip edilerek hazırlanan ifade metninin baskı ile
imzalattırıldığını, borsada yatırım yapmış olmasının mal-mülk sahibi olması
açısından anayasal hakkı olduğunu, idari işlem nedeniyle sosyal güvenlik
hakkının da ihlal edildiğini, hakkaniyete uygun etkili bir yargılamanın
yapılmadığını, Mahkemenin yapısı itibariyle bağımsız ve tarafsız olmadığını,
karar düzeltme ve yargılamanın yenilenmesi talebinin kararı veren aynı daire ve
üyeler tarafından incelenerek hükme bağlandığını, dolayısıyla tek dereceli ve
son karar mercii olduğunu, ayrıca karar düzeltme talebinin reddedilmesi
sebebiyle para cezasına hükmedildiğini belirterek, Anayasa’nın 20., 22., 35.,
36. ve 60. maddelerinde yer alan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
20.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. Başvurucu, idare ajanları tarafından takip edilerek kendi
hazırladıkları ifade metninin baskı ile imzalattırıldığını, bu suretle
Anayasa’nın 20. ve 22.; ayrıca borsada yatırım yapmış olması nedeniyle TSK’den
ayırma işleminin tesisi edilmiş olmasının mülkiyet ve sosyal güvenlik hakkını
zedelediğini, bu nedenle de Anayasa’nın 35. ve 60. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de, başvurucunun bu iddialarının özü itibarıyla
Mahkeme kararının sonucuna ilişkin olduğu, anılan hak ihlallerine yönelik ayrı
ve somut bir durum ya da dayanaktan bahsedilmediği görülerek, tüm hak ihlali
iddiaları Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmiş olup, bu başlık
altındaki iddiaların kabul edilebilirliği ayrı ayrı incelenmiştir.
a. Yargılamanın
Hakkaniyete Uygun Yapılmadığı İddiası
22. Başvurucu, mensubu olduğu TSK’den disiplinsizlik ve ahlâki nedenler gerekçe gösterilerek ilişiğinin
kesildiğini, bu hususların dava konusu idari işlemin tesis nedeni
olamayacağını, hakkaniyete uygun etkili bir yargılamanın yapılmadığını ileri
sürmüştür.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir.”
25. 6216 sayılı Kanun’un “Esas
hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı
yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile
sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.”
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216
sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
27. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Mahkemenin
yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu
kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması,
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasada yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir hatası veya
açık bir keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve
hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede,
derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası veya açık
keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu
olamaz (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 25-26).
28. Somut olayda, İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından fuhuş çetesine yönelik olarak yürütülen bir soruşturma
kapsamında başvurucu ile ilgili de bazı bilgilere ulaşılmış ve gereği için
bağlı olduğu kuruma ihbarda bulunulmuştur. Bunun üzerine Hava Kuvvetleri
Komutanlığı tarafından idari soruşturma açılmış, bu kapsamda Savcılık
dosyasındaki ilgili bilgi ve belgeler, başvurucunun sicil dosyası incelenmiş ve
ayrıca başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucunun İdari Tahkikat Heyeti
tarafından alınan ifadesinde; birçok evli ve bekar bayan ile ilişki yaşadığı,
para karşılığı ilişki yaşayan yabancı uyruklu kadınları ayarlamaya çalıştığı, 3
bankaya borcu olduğu, borsa ile uğraştığı, para kaybettiği, borsada spekülatif
oynamalar ile kar elde etmeye çalıştığı, eşinin altınlarını sattığı gibi
hususlar saptanmıştır. Savcılığın “başvurucunun
fuhuş yapan yabancı uyruklu kadınlarla iletişiminin bulunduğu”
yönündeki ihbarını da doğrulayacak şekilde yapılan İdari soruşturma sonucunda,
başvurucunun disiplinsizlik ve ahlâki nedenlerle
silahlı kuvvetlerde kalmasının uygun olmayacağı değerlendirilerek, ayırma
işlemine tabi tutulmasına karar verilmiştir. Başvurucunun bu karara karşı
açtığı davada yapılan yargılama sonucunda, Mahkemece; ilgili mevzuat,
başvurucunun şikâyeti ve dosyadaki bilgi ve belgeler dikkate alınarak inceleme
yapılmış ve başvurucunun TSK’den ayırma işlemine tâbi tutulmasında, idarenin
takdir yetkisini, kişi yararı ile kamu yararı arasındaki dengeyi gözeterek
ölçülü ve objektif olarak kullandığı kanaatine varılmak suretiyle dava
reddedilmiştir (§ 7-13).
29. Adil yargılanma hakkı bireylere dava sonucunda verilen
kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup olmadığını denetletme
imkânını verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil yargılanmaya ilişkin
şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama sürecinde haklarına
saygı gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden
bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından
dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna
sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık
keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No: 2013/2767,
2/10/2013, § 22).
30. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, yargılama sürecinin
hakkaniyete aykırı olduğuna dair bir bilgi ya da belge sunmadığı, Mahkemece
delillerin değerlendirilmesinin ve verilen kararın içeriğinin adil olmadığı
şikâyetini dile getirdiği anlaşılmaktadır. Buna göre, başvurucunun iddialarının
esas itibarıyla Derece Mahkemesince verilen kararın yanlış olduğuna, delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının uygulanmasında isabet bulunmadığına
ve dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir. Yapılan
incelemede, Derece Mahkemesince yürütülen yargılama sırasında başvurucunun,
karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerle ilgili bilgi sahibi olma ve
bunlara karşı etkili bir şekilde itiraz etme ve kendi delillerini ve iddialarını
sunma konularında bir sorunla karşılaştığına dair bir bulguya rastlanılmadığı
gibi, somut olayda, dosyadaki bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan
yargılama ve kurulan hükümde herhangi bir bariz takdir hatası veya açıkça keyfi
bir durum da tespit edilmemiştir.
31. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının
bariz takdir hatası veya açık bir keyfilik de içermediği anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
32. Başvurucu, Mahkeme üyelerinden ikisinin askeri hâkim
sınıfından olmayan subaylardan oluşması sebebiyle Mahkemenin tarafsız ve
bağımsız olmadığını belirtmiştir.
33. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce
incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu, statüsü
ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı,
kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline
ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı
görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29). Diğer yandan, sınıf subayı
üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin
konularında Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari
veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları, bu
subayların idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (B. No: 2013/1134,
16/5/2013, § 30; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa Yavuz ve Diğerleri / Türkiye, B.
No: 29870/96, 25/5/2000; Bek / Türkiye,
B. No: 23522/05, 20/4/2010).
34. Açıklanan nedenlerle, somut olayda mahkemenin bağımsız ve
tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından ve Anayasa Mahkemesinin
önceki kararlarından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmadığından, başvurunun bu bölümünün
“açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
c. İki
Dereceli Yargılamanın Bulunmaması İddiası
35. Başvurucu AYİM’in tek dereceli
ve son karar mercii olduğunu, kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz
merciinin olmadığını, karar düzeltme taleplerinin aynı Daire tarafından
incelendiğini, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
36. Anılan şikâyet, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesince, başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (AİHS) ortak koruma alanı
dışında kaldığına karar verilmiştir (B.
No: 2013/2507, 6/3/2014, § 43-46; B. No: 2012/1334,
17/9/2013, § 40). Somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektiren
bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
d. Karar Düzeltme
Talebinin Reddedilmesi Sonucunda Para Cezasının Verilmesi İddiası
37. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun
reddedilmesi üzerine, ayrıca aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini söylemiştir.
38. Anılan şikâyet, daha önce bireysel başvuruya konu olmuş
ve Anayasa Mahkemesince, hükmolunan bu miktarın, gözetilen meşru amaç ile
korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu üzerinde ağır bir
yük oluşturmadığı, dolayısıyla söz konusu yaptırımın mahkemeye erişim hakkına
bir engel teşkil etmediği kabul edilerek, bu iddiaların açıkça dayanaktan
yoksun olduğuna karar verilmiştir (B. No: 2013/2507, 6/3/2014, §§ 36-42; B.
No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Maillard / Fransa, B. No: 35009/02, 6/12/2005, §§
35, 37; Topaloğlu / Türkiye, B.
No: 38388/04, 3/7/2012; Dalar / Türkiye,
B. No: 35957/05, 21/2/2012, § 52). Somut başvuru açısından farklı karar
verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığından başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Yargılamanın hakkaniyete uygun yapılmadığı, Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı ve karar düzeltme talebinin
reddedilmesi sonucunda para cezası verilerek mahkemeye erişim hakkının
engellendiği iddialarına ilişkin kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. İki dereceli yargılama hakkıyla ilgili kısmının “konu bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
21/1/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.