TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YADİGAR ORHAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7710)
Karar Tarihi: 31/3/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Tuğba YILDIZ
Başvurucular
1. Yadigar ORHAN
2. Dilek ORHAN
3. Serdar ORHAN
4. Selçuk ORHAN
5. Kürşat ORHAN
6. Şenol ORHAN
Vekilleri
Av. Ali ARTUK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olayları nedeniyle köyü terk etmeye mecbur kalınması sonucu 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruların ve açılan davaların reddedilmesive makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/10/2013 tarihinde Ağrı 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Başvurucular adli yardım talep etmişse de bireysel başvuru yapıldıktan sonra harçların yatırıldığı görülmüştür.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 25/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 2/2/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucular Iğdır ili Tuzluca ilçesi Kartutan köyünde ikamet etmekte iken 1994 yılında meydana gelen terör olayları neticesinde köyün boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden göç etmek zorunda kaldıklarını iddia etmişlerdir.
9. Başvurucular murisi Erol Orhan 1/1/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Iğdır Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
10. 8/12/2006 tarihli ve 2006/1-161 sayılı Komisyon kararında, terör olayları sonucu oluşan zararların karşılanması talebiyle yapılan başvuruda, dosyada yer alan bilgi ve belgeler uyarınca başvurucular murisine 1.000 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
11. Başvurucuların murisi bu süreçte vefat etmiştir.
12. Başvurucular tarafından sulhname tasarısı imzalanmayarak Komisyon kararında belirtilen miktarın eksik hesaplandığı gerekçesiyle iptal davası açılmıştır.
13. Belirtilen Komisyon kararları aleyhine başvurucular tarafından açılan iptal davasında 1. Erzurum İdare Mahkemesinin 11/9/2008 tarihli ve E.2007/1009, K.2008/885 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
" ... ara kararı ile davalı idareden,Iğdır İli Tuzluca İlçesi Kartutan Köyü’nde 1993 yılı ve sonrasında yaşanan terör olayları nedeniyle uğranılan zarar ziyandan dolayı aynı tarihlerde Kartutan Köyü ile ilgili olarak tutulan tüm tutanaklar ile olayla ilgili tüm diğer bilgi ve belgeler istenilmiş olup, davalı idare tarafından ara kararına cevaben verilen yazı ile eklerinin incelenmesi neticesinde; 15.5.2006 tarihinde yapılan ve Iğdır İli'ndeki birçok köyü kapsayan keşifle ilgili başvuru sahibi veya yetkili temsilcisine keşif yeri ile gün ve saatinin yazılı olarak bildirildiğine ilişkin tebliğ ve tebellüğ belgeleri ile hazır bulunmadıklarını gösteren tutanağa ilişkin herhangi bir belgenin ibraz edilmediği görülmüştür.
Olayın Mahkememizce değerlendirilmesi neticesinde; Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin 11. maddesinde belirtilen usule uyulmaksızın keşif yapıldığı, keşif yeri ile gün ve saatinin davacıya veya yetkili temsilcisine yazılı olarak bildirilmediği; başvuru sahibinin kendisi veya yetkili temsilcisi ve varsa şahitlerinin keşif mahallinde hazır bulundurulmadığı hususunun dava dosyası mündericatında yer alan ... keşif tutanağından anlaşıldığından, eksik incelemeye ve usule aykırı biçimde yapılan keşfe dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."
14. İdare Mahkemesinin iptal kararı üzerine Komisyon tarafından 27/1/2010 tarihli ve 2010/1-4 sayılı karar ile taleplerin reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü ile 11.11.2009 tarihinde yapılan yazışmaya ilişkin alınan cevabi yazıda 14/25.11.1983 yılında Kartutan köyünde meydana gelen doğal afet (sel) nedeniyle köyde bulunan genel hane sayısı 11 olarak tespit edilmiş ve 11 aile hak sahibi kabul edilerek Afet İşleri Genel Müdürlüğünce Tuzluca merkez Tuzla civarı mevkide bulunan afet konutlarına yerleştirildiği, ilçe nüfus müdürlüğü ile yapılan yazışma sonucu alınan 16.2.2007 tarih ve 146 sayılı cevabı yazıda Kartutan köyünde 1990-2000 tarihinde genel nüfus sayımı yapılmış olup köy nüfus sayısının sıfır olarak belirtildiği,
İl İdare Kurulu Müdürlüğü ile 17.12.2009 tarihinde yapılan yazışmaya ilişkin alınan cevapta, ilgili köyü 1992 yılında ekonomik ve sosyal nedenlerden dolayı köyü terk ederek başka yerleşim birimlerine yerleştikleri, köydeki evlerin harap ve yıkık bir şekilde olduğu ve herhangi bir hayat belirtisinin bulunmadığı bu nedenle adı geçen köyün Bakanlık Makamının 19.12.2005 tarih ve 76-1 sayılı onayı ile köy tüzel kişiliğinin kaldırıldığı,
Tuzluca ilçe jandarma komutanlığı ile Komisyonumuzca 13.7.2009 tarihli yapılan yazışmaya ilişkin alınan cevabi yazıda Kartutan köyünün bağlı olduğu Gaziler karakol arşiv kayıtlarında ilgili köyde herhangi bir terör olayının meydana gelemediği ve yine müracaat dosyalarında iddia edilen olaya ilişkin ilçe jandarma Komutanlığı ile yapılan ikinci yazışma neticesinde 5.8.2009 tarihli alınan cevabi yazıda, vatandaşlar tarafından iddia edilen olayın köy sınırları içerisinde değilde 4.4.1990 tarihinde Seyitçeşme tepede gerçekleştiği,
İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ile komisyonumuzca yapılan yazışmaya ilişkin 8.10.2009 tarihli alınan cevabi yazıda ilgili mezrada yaşanan doğal afet sonucu Kartutan mezrası halkının Tuzluca merkezde bulunan afet konutlarına yerleştirildiği ve bu nedenle 3.27.1994 yılında yapılan mahalli idareler genel seçimlerinin de burada yapıldığı anlaşılmış olup bu nedenle ... taleplerin reddine...karar verildi."
15. Belirtilen Komisyon kararı aleyhine başvurucular tarafından tekrar açılan iptal davasında 1. Erzurum İdare Mahkemesinin 2/2/2011 tarihli ve E.2010/307, K.2011/161 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"...Uyuşmazlığın çözümü için Mahkememizce yapılan ara kararlara verilen cevapların incelenmesinden; Iğdır Valiliği Bayındırlık ve İskan Müdürlüğü'nün 11.11.2009 gün ve 2345 sayılı yazısında; Kartutan Köyü'nde 14-25.11.1983 tarihinde meydana gelen şiddetli yağmurlar sonucu oluşan afet nedeniyle 11 ailenin hak sahibi kabul edildiği ve bu ailelerin Tuzluca ilçesinde yapılan afet konutlarına 1989 yılında yerleştirildikleri, Tuzluca Kaymakamlığı İlçe Nüfus Müdürlüğü'nün 18.01.2010 gün ve 50 sayılı yazısında; 1993-1999 yılları arasında genel nüfus sayımı yapılmadığı, ancak 1997 yılında genel nüfus tespiti yapıldığı ve burada Kartutan Köyü nüfusunun sıfır olarak tespit edildiği, 28.07.2009 tarihli Jandarma tutanağında; Kartutan Köyü'nde terör olayı meydana gelmediği, başvurucuların iddia ettikleri terör olayının Seyisçeşme Tepe'de meydana geldiği, buranın da Kartutan Köyü dışında bulunduğu, Jandarma tarafından tutulan 15.11.2010 tarihli tutanakta; 1993-2000 yılları arasında Kartutan Köyü'nde geçici köy korucusu bulunmadığı ve görevlendirilmediği, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü'nün 19.12.2005 gün ve 76-1 sayılı onayıyla; Kartutan Köyü halkının 1992 yılından itibaren ekonomik ve sosyal nedenlerle köyü terk ederek başka yerleşim birimlerine yerleşmeleri ve köyde yerleşik nüfusun bulunmaması nedeniyle tüzel kişiliğinin kaldırılmasına karar verildiği, Tuzluca İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı'nın 03.11.2010 gün ve 261 sayılı yazısında; 27 Mart 1994 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimleri öncesinde Kartutan Köyü halkı topluca Tuzluca İlçe Merkezi Kartutan Afet Konutlarına yerleştirildiğindenYüksek Seçim Kurulu Başkanlığı'nın 25.12.1993 gün ve 30 sayılı yazısı ekinde yer alan 165 sayılı kararı gereği Kartutan Köyü'nde sandık kurulamadığı ve muhtar seçilemediği, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde Kartutan Köyü'nün sandık bölgesi ilan edilmediği, Tuzluca İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı'nın anılan yazısı eklerinde yer alan belgelerde ise; Kartutan Köyü Muhtarı Hasan Orhan'ın 17.02.1994 tarihli dilekçesinde; köylerinde heyelan olması nedeniyle Tuzluca ilçe merkezinde kendilerine konut yapıldığı, söz konusu afet konutlarına kendi köyleri adına sandık kurulması talebinde bulunulduğu, dolayısıyla o tarih itibariyle anılan gerekçeyle köyün boşaldığının muhtarca zımnen kabul edildiği, Tuzluca Kaymakamlığı Mahalli İdareler Bürosu'nun 03.03.1994 gün ve 310 sayılı yazısında da, Kartutan Köyü'nün tamamen boşaltılarak Tuzluca ilçe merkezindeki afet konutlarına yerleştiklerinin belirtildiği görülmüştür.
Bu durumda, yukarıda belirtilen hususların birlikte değerlendirilmesinden, Kartutan Köyü'nün idarece resmi şekilde veyaköy halkıtarafından terör kaygısıyla fiilenboşaltılmadığı, dolayısıyla ... 5233 sayılı Yasadan yararlanma imkanı bulunmadığı anlaşıldığından, ... başvurunun reddine dair dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir..."
16. Başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 5/12/2012 tarihli ve E.2011/11806, K.2012/12858 sayılı ilamı ile kararın usul ve hukuka uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği belirtilerek hükmün onanmasına karar verilmiştir.
17. Başvurucular tarafından karar düzeltme talebinde bulunulmuş, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 12/6/2013 tarihli ve E.2013/8603, 2013/4373 sayılı ilamı ile karar düzeltme taleplerinin reddine karar verilmiştir.
18. Karar düzeltme isteminin reddi kararı başvuruculara 9/9/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucular 8/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
19. 5233 sayılı Kanun’un 4., 6., 7., 8., geçici 1., geçici 3., geçici 4. maddeleri, 24/6/2013 tarihli ve 2013/5034 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı Eki Karar’ın 1. maddesi, Danıştay Onuncu Dairesinin 20/2/2009 tarihli ve E.2008/6679, K.2009/1227 sayılı kararı (Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 15-28).
20. 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir."
21. Aynı Kanun'un 2. maddesi şöyledir:
"Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun kapsamı dışındadır:
...
d) Terör dışındaki ekonomik ve sosyal sebeplerle uğranılan zararlar ile güvenlik kaygıları dışında kendi istekleriyle bulundukları yerleri terk edenlerin bu sebeple uğradıkları zararlar."
22. Danıştay Onuncu Dairesinin 30/12/2008 tarihli ve E.2008/4141, K.2008/9584 sayılı kararı şöyledir:
"Öte yandan; kişilerin malvarlıklarına ulaşamamaları nedeniyle uğradıkları zararların 5233 sayılı Yasa uyarınca tazmini; köyün, idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde mümkün olabileceğinden; Mahkemece bozma kararı üzerine davacının ikamet ettiği köyün boşaltılıp boşaltılmadığının araştırılmasından sonra bir karar verilmesi gerektiği tabiidir.
..."
23. Danıştay Onuncu Dairesinin 31/12/2008 tarihli ve E.2008/5548, K.2008/9733 sayılı kararı şöyledir:
"5233 sayılı Yasanın yukarıda aktarılan maddelerinin değerlendirilmesinden; kişilerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın 5233 sayılı Yasa uyarınca tazmininin, terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler sonucu meydana gelmesi şartına bağlı bulunduğu; başka bir ifadeyle, köyün, idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde söz konusu zararların tazmini yoluna gidilebileceği; güvenlik kaygısına dayansa dahi, terör olayları sonucu köyü terk edenlerin malvarlıklarına ulaşamaması nedeniyle uğradıkları zararın, sadece köyün idarece veya köy halkı tarafından tamamen boşaltılması halinde ve köyün boşaltılmasından köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle sınırlı olarak tazmininin mümkün olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Zira, boşaltılan bir köye dönüşün başlaması, o köyde güvenli bir şekilde yaşayabilme olanaklarına kavuşulduğu anlamına gelmektedir. Köye dönüş için sağlanması zorunlu olan asgari güvenlik düzeyi ölçütünün ise objektif olması gerektiği; başka bir anlatımla, köye geri dönen ve dönmeyen kişilere göre değişmemesi gerektiği de tabiidir.
Bu kabule göre, uyuşmazlığa konu olayda, davacının terör olayları sonucu terk ettiği Yoncalıbayır Köyü'nde bulunan malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararının; sadece köyün boşaltılmasından, köye dönüşün başladığı tarihe kadar geçen süreçle sınırlı kalmak kaydıyla tazmini olanaklı bulunduğundan, davalı idarece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu 1 yıllık süre üzerinden hesaplanan miktarın ödenmesi yolundaki dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 31/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular, ikamet ettikleri Iğdır ili Tuzluca ilçesi Kartutan köyünde 1994 yılında terör olaylarının yoğunlaşması ve muhtarın öldürülmesi nedeniyle güvenlik kaygısıyla köyün boşaltıldığını, 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davanın reddedildiğini, Komisyonun ilk kararında tazminata hükmetmişken daha sonra verdiği kararla önceki kararından haksız olarak döndüğünü, köyde sürekli çatışma ortamının var olması karşısında devletin yeterli güvenli ortamı sağlayamadığını, Mahkeme kararının kendi içinde çelişkili olduğunu, komşu köylerde yaşayanlara terör nedeniyle tazminat verildiğini, köyün yoğun kış şartlarına rağmen yıllardır boşaltılmadığını, terör olayı nedeniyle boşaltıldığını, köyün sosyal ve ekonomik nedenlerle boşaltıldığı fikrinin soyut ve afaki olduğunu, malvarlıklarına ulaşamamaktan dolayı maddi zararların doğduğunu, yapılan yargılamaların on yılı geçtiğini, makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın19., 35., 36. ve 45. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
26. Başvuruformu ve ekleri incelendiğinde başvurucular, 5233 sayılı Kanun kapsamındaki zararlarının tazmini amacıyla açtıkları davanın reddedilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19., 35., 36. ve 45. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ihlal iddiaları aşağıdaki başlıklar altında incelenmiştir:
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Başvurucu Şenol Orhan Açısından
27. Başvurucu 1994 yılında meydana gelen terör olayları neticesinde köyün boşaltılmasıyla yerleşim yerinden göç etmek zorunda kaldığını ve oluşan zararlarının karşılanmaması neticesinde Anayasa’nın 19., 35., 36. ve 45. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
28. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
30. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir."
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 34. maddesinde yer alan "mağdur" kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin kast edildiğini belirtmiş (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95, 28/10/1999, § 50); hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda mağdurluk durumunun ortadan kalkması nedeniyle hukuken bir başkasının ölen kişi adına bireysel başvuruda bulunamayacağına karar vermiştir (Davut Kaya, Zöhre Polat/Türkiye, B. No: 2794/05, 40345/05, 21/10/2008).
33. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer."
34. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 43. maddesi şöyledir:
"Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır."
35. 6098 sayılı Kanun'un 513. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur."
36. 4721 sayılı Kanun'un 28. maddesine göre gerçek kişiler hakkında sağ doğmakla başlayan kişilik ölümle sona ermekte olup ölüm ile kişiliği sona erenler için artık hak ve fiil ehliyetine sahip olduklarından söz etmeye olanak bulunmamaktadır. 6098 sayılı Kanun'un anılan hükümlerinden anlaşıldığı üzere ise hukuki işlemden doğan vekâlet veren ile vekil arasında temsil yetkisine dair sözleşme,aksi kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça taraflarının birinin ölümü, ehliyetini kaybetmesi veya iflası ile hiçbir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden son bulacaktır (Abdurrehman Uray, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 28).
37. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi şöyledir:
"Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir."
38. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 83. maddesi şöyledir:
“Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.”
39. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının, bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy, [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31; S.Ö., B. No: 2013/7087, 18/9/2014, § 28).
40. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması, başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö., § 29).
41. Başvuru konusu olayda başvurucu Şenol Orhan 5/9/2007 tarihinde Avukat Ali Artuk'a vekalet vermiştir. Başvurucu nüfus kayıtlarına göre 22/10/2008 tarihinde vefat etmiştir. Başvurucu vekili tarafından 8/10/2013 tarihinde başvurucunun adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer verilmemiştir.
42. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman Uray, § 30).
43. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
44. Bu durumda Avukat Ali Artuk aleyhine, Anayasa Mahkemesini yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi gerekir.
b. Diğer Başvurucular Açısından
i. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
45. Başvurucular, Komisyonca verilen kararın akabinde açtıkları davadan sonuç alamadıklarını, göç etmeye mecbur kalmaları nedeni ile mal varlıklarına ulaşamadıklarını; tarım, hayvancılık ve diğer köy geçim kaynaklarından mahrum kaldıklarını taşınma ile kira, taşınma gibi zararlarının olduğunu anılan zararlara köy boşaltma eylemleri ile sebebiyet verilmiş olmasına rağmen zararlarının tazmin edilmediğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuş, yargılama sürecinde yapılan incelemeler ve lehine olmayan yargı kararı temeline dayandırıldığı tespit edilen bu iddiaların Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
46. Başvurucular yargılamanın adil olmadığı iddiası kapsamında ayrıca, Komisyonun ve Mahkemenin kararlarının çelişkili olduğunu, iddialarının esastan incelenmediğini, yeterli araştırmanın yapılmadığını, 1994 yılında muhtarın öldürüldüğünü, yaşanan olaylar neticesinde güvenlik nedeniyle göç etmeye mecbur kaldıklarını, oluşan zararları için yeterli bir giderim imkânı sağlanmadığını iddia etmişlerdir.
47. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
48. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz bir takdir hatası içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, § 26).
49. Başvurucular, maddi vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde davalarının reddedildiğini, bu kapsamda derece mahkemesince delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğunu belirtmekte olup, başvurucuların iddialarının özünün Derece Mahkemesince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
50. Başvuru konusu İdare Mahkemesi kararında, başvurucular ve idare tarafından sunulan bilgi ve belgelerden, söz konusu olaylarla ilgili olarak, Iğdır Valiliği Bayındırlık ve İskan Müdürlüğünün yazısında; Kartutan köyünde 14-25/11/1983 tarihinde meydana gelen şiddetli yağmurlar sonucu oluşan afet nedeniyle 11 ailenin hak sahibi kabul edildiği ve bu ailelerin Tuzluca ilçesinde yapılan afet konutlarına 1989 yılında yerleştirildiği, Tuzluca Kaymakamlığı İlçe Nüfus Müdürlüğünün yazısında; 1993 ile 1999 yılları arasında genel nüfus sayımı yapılmadığı, ancak 1997 yılında genel nüfus tespiti yapıldığı ve burada Kartutan köyü nüfusunun sıfır olarak tespit edildiği, 28/7/2009 tarihli jandarma tutanağında, Kartutan köyünde terör olayı meydana gelmediği, başvurucuların iddia ettikleri terör olayının Seyisçeşme tepede meydana geldiği, buranın da Kartutan köyü dışında bulunduğu, Jandarma tarafından tutulan 15/11/2010 tarihli tutanakta, 1993 ile 2000 yılları arasında Kartutan köyünde geçici köy korucusu bulunmadığı ve görevlendirilmediği, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün 19/12/2005 gün ve 76-1 sayılı onayıyla Kartutan köyü halkının 1992 yılından itibaren ekonomik ve sosyal nedenlerle köyü terk ederek başka yerleşim birimlerine yerleşmeleri ve köyde yerleşik nüfusun bulunmaması nedeniyle tüzel kişiliğinin kaldırılmasına karar verildiği, Tuzluca İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının yazısında 27/3/1994 tarihinde yapılan Mahalli İdareler Genel Seçimleri öncesinde Kartutan köyü halkı topluca Tuzluca İlçe Merkezi Kartutan Afet Konutlarına yerleştirildiğindenYüksek Seçim Kurulu Başkanlığının yazısı ekinde yer alan karar gereği Kartutan köyünde sandık kurulamadığı ve muhtar seçilemediği, 18/4/1999 tarihinde yapılan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde Kartutan köyünün sandık bölgesi ilan edilmediği, Tuzluca İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı'nın anılan yazısı eklerinde yer alan belgelerde ise Kartutan köyü muhtarı Hasan Orhan'ın 17/2/1994 tarihli dilekçesinde, köylerinde heyelan olması nedeniyle Tuzluca ilçe merkezinde kendilerine konut yapıldığı, söz konusu afet konutlarına kendi köyleri adına sandık kurulması talebinde bulunulduğu, dolayısıyla o tarih itibarıyla anılan gerekçeyle köyün boşaldığının muhtarca zımnen kabul edildiği, Tuzluca Kaymakamlığı Mahalli İdareler Bürosunun yazısında da, Kartutan köyünün tamamen boşaltılarak Tuzluca ilçe merkezindeki afet konutlarına yerleştirildiği, belirtilen hususların birlikte değerlendirilmesinden Kartutan köyünün idarece resmî şekilde veya köy halkı tarafından terör kaygısıyla fiilenboşaltılmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucuların iddiaları, temyiz merciince de incelenip reddedilmek suretiyle yerel Mahkeme kararı onanmış; karar düzeltme talepleri ise reddedilmiştir.
51. Başvurucuların iddialarına yönelik olarak muhtarın terör nedeniyle öldüğü, köyün boşaltılmış olduğuna dayanak olarak gösterilmişse de anılan Mahkeme kararı gereğince belirtilen olayın köy dışında gerçekleştiği, köyün terör nedeniyle boşaltılmış olduğuna ilişkin bilgi ve belge sunulmadığı da dikkate alındığında Derece Mahkemesinin kararında bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından, başvuruların bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
53. Başvurucular ayrıca idarenin, can ve mal güvenliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedirler.
54. Başvuru dilekçeleri incelendiğinde başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri bölümde, 5233 sayılı Kanun kapsamında tanzim edilen belgelerde maddi zararlarının mevcut olduğu iddia edilmiş fakat idari yargı makamlarının tazminat başvurularına ilişkin söz konusu düzenlemeleri dar ve aleyhe yorumlayarak Anayasa’nın 35. maddesinin ihlal edildiği ileri sürülmüştür.
55. Başvurucular tarafından mülkiyet haklarının ihlal edildiği hususundaki iddiaların yargılamanın sonucuna dayandırıldığı ve yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan değerlendirme neticesinde başvurucuların delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânlarının ellerinden alındığına dair bir bulgu da saptanmadığı anlaşılan somut yargılama faaliyetlerinin Derece Mahkemelerince adil yargılanma hakkının gereklerine uygun şekilde yerine getirildiği tespit edilmiş olmakla, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiaların ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir (Ülkü Özgür, B. No: 2013/2263, 26/6/2014, § 43).
b. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
56. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
57. Başvurucular 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürülen giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürünün makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
58. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan müracaatlarda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, komisyon ve yargılama aşamalarında geçen süreler ile davanın tüm koşulları, karara bağlanan başvuru sayısı ve yargılama sürecinde komisyon ve yargılama makamlarınca yapılan işlemler dikkate alınarak uyuşmazlığın karara bağlanması konusunda kamu otoritelerine ve özellikle yargılama organlarına atfedilebilecek bir gecikmenin olmadığı ve toplamda sekiz yılın altında gerçekleşen başvuruların karara bağlanma süresinin makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yol açmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 61-69; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 60-68; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 58-66; Celal Demir, §§ 58-66). Başvurunun kesin olarak karara bağlanmasının daha uzun bir sürede gerçekleştiği ve bu durumun başvuruculara atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanmadığı durumlarda ise makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır (İsmet Kaya, B. No: 2013/2294, 8/5/2014, §§ 46-70).
59. Somut davalara bir bütün olarak bakıldığında Komisyona başvuru tarihi olan 1/1/2005ile nihai karar tarihi olan 12/6/2013 arasında geçen ve toplamda 8 yıl 5 aylık yargılama süresinde başvurucular açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama süreçlerinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
60. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
61. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
62. Başvurucular, başvuru formunda belirtikleri maddi tazminat miktarının taraflarına ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.
63. Mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla birlikte başvurucular tarafından manevi tazminat talebinde bulunulmadığı, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı da olmadığı anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
64. Başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin ve 1.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu Şenol Orhan yönünden yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle REDDİNE,
B. Diğer başvurucular açısından;
1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının başvurucu Şenol Orhan dışında diğer başvurucular açısından İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
E. Başvurucu Şenol Orhan tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,
F. Başvurucu Şenol Orhan dışında diğer başvurucular tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin ve 1.800 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
G. 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi uyarınca 2.000 TL disiplin para cezasının Avukat Ali ARTUK'tan TAHSİLİNE,
H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemelerde gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
İ. Kararın bir örneğinin Türkiye Barolar Birliğine GÖNDERİLMESİNE,
J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
31/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.