TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN ARSAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7716)
|
|
Karar Tarihi: 24/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 11/8/2015-29442
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan ARSAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1.
Başvurucu, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aşması ile yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
19/9/2013 tarihinde Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci
Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 24/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular 24/7/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.
6. Adalet
Bakanlığının 15/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi
ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, kasten insan öldürme suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alınmış,
İdil Sulh Ceza Mahkemesinin 23/6/2008 tarihli ve 2008/25 sayılı kararıyla
tutuklanmıştır.
9. Midyat
Cumhuriyet Başsavcılığının 18/12/2008 tarihli iddianamesiyle, kasten insan
öldürme, kasten insan öldürmeye teşebbüs, mala zarar verme ve ruhsatsız silah
bulundurma suçlarından başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.
10. Midyat
Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25/6/2009 tarihli mahkûmiyet kararı, Yargıtay 1.
Ceza Dairesinin 8/11/2010 tarihli ilamıyla başvurucunun yaşının tespitinin
sağlanması ve yargılamanın açık yapılması gerekirken gizli yapıldığı
gerekçesiyle bozulmuştur.
11.
Yargıtay kararı sonrası Midyat Ağır Ceza Mahkemesince verilen 8/3/2012 tarihli
mahkûmiyet kararı Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29/4/2013 tarihli ilamıyla
Yargıtay bozma ilamına uyulmasına rağmen gizli oturumda yapılan işlemlerin
yenilenmediği ve başvurucunun yaşının tespit işlemlerinin kanuna uygun
yapılmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.
12. Bozma
sonrası Midyat Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/106 sayılı dosyasında tutuklu
olarak yargılanan başvurucu, 22/7/2013 tarihli dilekçesi ile tutukluluk halinin
devamı kararına itiraz etmiştir. İtiraz, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/7/2013
tarihli ve 2013/342 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. UYAP sistemi
üzerinde yapılan incelemede, anılan kararın 30/7/2013 tarihinde başvurucuya
tebliğ edildiği tespit edilmiştir.
13. Başvurucu,
19/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Midyat
Ağır Ceza Mahkemesinin 26/9/2013 tarihli ve E.2013/106, K.2013/181 sayılı
kararıyla başvurucunun, kasten insan öldürmeye teşebbüs, silahla tehdit ve
ruhsatsız silah bulundurma suçlarından toplam 17 yıl 12 ay 25 gün hapis ve
80.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin
devamına karar verilmiştir.
15. Kararın
temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 6/11/2014 tarihli ilamıyla başvuru
hakkında tehdit ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından kurulan hükümlerin
onanmasına, kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan hükmün ise kasten
insan öldürme suçundan karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar
vermiştir.
16. Yeniden
yapılan yargılamada Mahkeme, 26/3/2015 tarihli kararıyla başvurucunun kasten
insan öldürme suçundan cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir.
17.
Başvurucu hakkındaki dava Yargıtayda temyiz
aşamasında derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
18.
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi
şöyledir:
“(1) Kuvvetli
suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin
bulunması halinde, şüpheli veya sanık
hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri
ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde
bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme,
gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur
veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların
işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
...
2. Kasten öldürme (Madde
81, 82, 83),
....”
19.
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesi şöyledir:
“(1) Bir insanı
kasten öldüren kişi, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20.
Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/9/2013
tarihli ve 2013/7716 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21.
Başvurucu, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığını ve yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde ve Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde güvence altına alınan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek mağduriyetinin giderilmesi talebinde
bulunmuştur.
22.
Başvurucu, başvuru formunda tazminat talebinde bulunmamasına karşın, bireysel
başvuru tarihinden sonra gönderdiği 7/3/2014 tarihli dilekçesinde tazminat
talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23.
Başvurucunun, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığı yönündeki şikâyetinin
Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, makul
sürede yargılanmanın sonuçlandırılmadığı yönündeki şikâyetinin ise 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Tutukluluğun
Kanuni ve Makul Süreyi Aştığı İddiası
24.
Başvurucu, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
25.
30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru
usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
26.
Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine
riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen
nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (Taner
Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
27.
Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının
tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı
bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları
ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının
tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bir
takım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan
neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz
ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir
başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden
denetlenmesi gerekmektedir (Taner Kurban,
§ 20).
28. Devam
eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda
şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını
haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit
yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına
gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece
kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir
başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği
gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate
alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin
edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan
kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece
yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 30).
29. Somut
olayda başvurucu, isnat edilen suç nedeniyle 21/6/2008 tarihinde gözaltına
alınmış ve 23/6/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Midyat Ağır Ceza Mahkemesinde
yapılan yargılamada verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara başvurucunun
yaptığı itiraz, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/7/2013 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Ret kararı 30/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
30. Bu
belirlemeler karşısında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin şikayeti içeren bireysel başvurunun, Mardin 1.
Ağır Ceza Mahkemesi kararının tebliğ tarihi olan 30/7/2013 tarihinden itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekirken 19/9/2013 tarihinde yapılan bireysel
başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
31.
Açıklanan nedenlerle, başvurunun tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığına
ilişkin kısmının “süre aşımı”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
b. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
32.
Başvurucunun, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı şikâyeti açıkça
dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığı için başvurunun bu şikâyetine ilişkin kısmının kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
33.
Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde
sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
34.
Sözleşmesi’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının
da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzî
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
35. Davanın
karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların
yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla
sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın
süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken
kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri,
§§ 41-45).
36.
Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç
isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç
isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından
bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı
niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif
düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen
cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan
fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza
hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi
yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).
37. Başvuru
konusu olayda, başvurucu hakkında, kasten insan öldürme suçundan soruşturma
başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suç 5237 sayılı Kanun’un 81.
maddesinde hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede
başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36.
maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., § 32).
38. Cezai
alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre
değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut
başvuru açısından bu tarih, başvurucunun bahse konu suç kapsamında gözaltına
alındığı ve böylece isnattan haber olduğu anlaşılan 21/6/2018 tarihidir.
Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği
tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E., § 34). Bu kapsamda, somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarihi olan 24/6/2015 tarihi olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucuya
bir suçun isnat edildiği 21/6/2008 tarihi ile bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık
yedi yıldır.
39.
Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun
kasten insan öldürme ve teşebbüs, mala zarar verme, tehdit ve ruhsatsız silah
bulundurma suçlarına ilişkin olduğu, başvurucu ile birlikte toplam beş sanığın yargılandığı,
oturumların genel olarak ifadelerin alınması ve yaş tespitine ilişkin yargılama
işlemlerin yapılması için ertelendiği, yargılama sürecince verilen mahkûmiyet
hükümlerin üç kez Yargıtay temyiz incelemesi sonucu bozulduğu, son yapılan
yargılamada verilen 26/3/2015 tarihli mahkûmiyet hükmünün ise halen temyiz
aşamasında olduğu tespit edilmiştir.
40. Sonuç
olarak, soruşturma ve yargılama safhaları birlikte değerlendirildiğinde,
yargılamanın uzamasındaki esas nedenin derece mahkemesince verilen kararların
üç kez Yargıtay tarafından bozulmasına karar verilmesi olduğu, başvurucuya
atfedilebilecek bir kusurun olmadığı görülmüştür.
41. 5271
sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki
yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce
bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B.E., §§ 23-44).
42. Başvuruya
konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken
usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın nispeten karmaşık
olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut
başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı
ve söz konusu yaklaşık yedi yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
43.
Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
44. 6216
sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar
başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
45.
Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
46. Başvurucu, bireysel başvuru formunun ibrazından
sonraki bir aşamada manevi tazminat talep etmiş ise de talebin bireysel
başvuru süresi içinde yapılmadığı anlaşılmakla reddine karar verilmesi gerekir.
47.
Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen
198,35 TL harç yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
48.
Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık yedi yıldır devam ettiği ve bu hususun
makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın
ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye
güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla,
yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen,
kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Tutukluluğun kanuni ve makul süreyi
aştığı yönündeki iddialarının “süre aşımı”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yargılamanın makul sürede
sonuçlandırılmadığı iddiası yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Süresinde yapılmayan manevi
tazminat talebinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan
198,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine,
E. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin
Mahkemesine gönderilmesine,
24/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.