logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hasan Arsay [1. B.], B. No: 2013/7716, 24/6/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN ARSAY BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7716)

 

Karar Tarihi: 24/6/2015

R.G. Tarih- Sayı: 11/8/2015-29442

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Kadir ÖZKAYA

Raportör

:

Şükrü DURMUŞ

Başvurucu

:

Hasan ARSAY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aşması ile yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 19/9/2013 tarihinde Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 24/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular 24/7/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.

6. Adalet Bakanlığının 15/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, kasten insan öldürme suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alınmış, İdil Sulh Ceza Mahkemesinin 23/6/2008 tarihli ve 2008/25 sayılı kararıyla tutuklanmıştır.

9. Midyat Cumhuriyet Başsavcılığının 18/12/2008 tarihli iddianamesiyle, kasten insan öldürme, kasten insan öldürmeye teşebbüs, mala zarar verme ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.

10. Midyat Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25/6/2009 tarihli mahkûmiyet kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 8/11/2010 tarihli ilamıyla başvurucunun yaşının tespitinin sağlanması ve yargılamanın açık yapılması gerekirken gizli yapıldığı gerekçesiyle bozulmuştur.

11. Yargıtay kararı sonrası Midyat Ağır Ceza Mahkemesince verilen 8/3/2012 tarihli mahkûmiyet kararı Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29/4/2013 tarihli ilamıyla Yargıtay bozma ilamına uyulmasına rağmen gizli oturumda yapılan işlemlerin yenilenmediği ve başvurucunun yaşının tespit işlemlerinin kanuna uygun yapılmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.

12. Bozma sonrası Midyat Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/106 sayılı dosyasında tutuklu olarak yargılanan başvurucu, 22/7/2013 tarihli dilekçesi ile tutukluluk halinin devamı kararına itiraz etmiştir. İtiraz, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/7/2013 tarihli ve 2013/342 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. UYAP sistemi üzerinde yapılan incelemede, anılan kararın 30/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edildiği tespit edilmiştir.

13. Başvurucu, 19/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Midyat Ağır Ceza Mahkemesinin 26/9/2013 tarihli ve E.2013/106, K.2013/181 sayılı kararıyla başvurucunun, kasten insan öldürmeye teşebbüs, silahla tehdit ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından toplam 17 yıl 12 ay 25 gün hapis ve 80.000,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.

15. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 6/11/2014 tarihli ilamıyla başvuru hakkında tehdit ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarından kurulan hükümlerin onanmasına, kasten insan öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan hükmün ise kasten insan öldürme suçundan karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar vermiştir.

16. Yeniden yapılan yargılamada Mahkeme, 26/3/2015 tarihli kararıyla başvurucunun kasten insan öldürme suçundan cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.

17. Başvurucu hakkındaki dava Yargıtayda temyiz aşamasında derdesttir.

B. İlgili Hukuk

18. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:

“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

 b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

 1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

 2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

 Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

 a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

 ...

 2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83), ....”

19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesi şöyledir:

“(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 19/9/2013 tarihli ve 2013/7716 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığını ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek mağduriyetinin giderilmesi talebinde bulunmuştur.

22. Başvurucu, başvuru formunda tazminat talebinde bulunmamasına karşın, bireysel başvuru tarihinden sonra gönderdiği 7/3/2014 tarihli dilekçesinde tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

23. Başvurucunun, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığı yönündeki şikâyetinin Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, makul sürede yargılanmanın sonuçlandırılmadığı yönündeki şikâyetinin ise 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Tutukluluğun Kanuni ve Makul Süreyi Aştığı İddiası

24. Başvurucu, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.

25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.

26. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (Taner Kurban, B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).

27. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, bir takım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (Taner Kurban, § 20).

28. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çekişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).

29. Somut olayda başvurucu, isnat edilen suç nedeniyle 21/6/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 23/6/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Midyat Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılamada verilen tutukluluğun devamına ilişkin karara başvurucunun yaptığı itiraz, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/7/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Ret kararı 30/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

30. Bu belirlemeler karşısında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikayeti içeren bireysel başvurunun, Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi kararının tebliğ tarihi olan 30/7/2013 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 19/9/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.

31. Açıklanan nedenlerle, başvurunun tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığına ilişkin kısmının “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.

b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası

32. Başvurucunun, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurunun bu şikâyetine ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

33. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma ve kovuşturmanın makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

34. Sözleşmesi’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).

35. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

36. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddeleri uyarınca kişilere, medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların yanı sıra, cezai alanda yöneltilen suç isnatlarının makul sürede karara bağlanmasını talep hakkı tanınmıştır. Suç isnadı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi olup, kişiye cezai alanda yöneltilen iddianın suç isnadı niteliğinde olup olmadığının tespitinde; iddia olunan suçun pozitif düzenlemelerdeki tasnifinin, suçun gerçek niteliğinin, suç için öngörülen cezanın niteliği ile ağırlığının değerlendirilmesi gerekir. Ancak isnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise, ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın, adil yargılanma hakkının kapsamına girdiği kabul edilecektir (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 31).

37. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında, kasten insan öldürme suçundan soruşturma başlatılmıştır. Başvurucu hakkında isnat olunan suç 5237 sayılı Kanun’un 81. maddesinde hapis cezasını gerektirir şekilde tanımlanmıştır. Bu çerçevede başvurucu hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B.E., § 32).

38. Cezai alanda yöneltilen suç isnatları ile ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, kişiye bir suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama veya gözaltı gibi tedbirlerin uygulandığı an olup, somut başvuru açısından bu tarih, başvurucunun bahse konu suç kapsamında gözaltına alındığı ve böylece isnattan haber olduğu anlaşılan 21/6/2018 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise, suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği tarihtir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52; B.E., § 34). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihi olan 24/6/2015 tarihi olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucuya bir suçun isnat edildiği 21/6/2008 tarihi ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık yedi yıldır.

39. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun kasten insan öldürme ve teşebbüs, mala zarar verme, tehdit ve ruhsatsız silah bulundurma suçlarına ilişkin olduğu, başvurucu ile birlikte toplam beş sanığın yargılandığı, oturumların genel olarak ifadelerin alınması ve yaş tespitine ilişkin yargılama işlemlerin yapılması için ertelendiği, yargılama sürecince verilen mahkûmiyet hükümlerin üç kez Yargıtay temyiz incelemesi sonucu bozulduğu, son yapılan yargılamada verilen 26/3/2015 tarihli mahkûmiyet hükmünün ise halen temyiz aşamasında olduğu tespit edilmiştir.

40. Sonuç olarak, soruşturma ve yargılama safhaları birlikte değerlendirildiğinde, yargılamanın uzamasındaki esas nedenin derece mahkemesince verilen kararların üç kez Yargıtay tarafından bozulmasına karar verilmesi olduğu, başvurucuya atfedilebilecek bir kusurun olmadığı görülmüştür.

41. 5271 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B.E., §§ 23-44).

42. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın nispeten karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu yaklaşık yedi yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

43. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden

44. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

45. Başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

46. Başvurucu, bireysel başvuru formunun ibrazından sonraki bir aşamada manevi tazminat talep etmiş ise de talebin bireysel başvuru süresi içinde yapılmadığı anlaşılmakla reddine karar verilmesi gerekir.

47. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

48. Başvuruya konu yargılamanın yaklaşık yedi yıldır devam ettiği ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

A. Başvurucunun,

1. Tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aştığı yönündeki iddialarının “süre aşımı” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiası yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Süresinde yapılmayan manevi tazminat talebinin REDDİNE,

D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

F. Kararın bir örneğinin Mahkemesine gönderilmesine,

24/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Hasan Arsay [1. B.], B. No: 2013/7716, 24/6/2015, § …)
   
Başvuru Adı HASAN ARSAY
Başvuru No 2013/7716
Başvuru Tarihi 19/9/2013
Karar Tarihi 24/6/2015
Birleşen Başvurular 2013/7795
Resmi Gazete Tarihi 11/8/2015 - 29442

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, tutukluluğun kanuni ve makul süreyi aşması ile yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Makul sürede yargılanma hakkı (ceza) İhlal İhlalin tespiti
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı Tutukluluk (süre) Süre Aşımı

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 100
5237 Türk Ceza Kanunu 81
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi