TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NECDET ÇETİNKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7725)
|
|
Karar Tarihi: 24/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Alparslan
ALTAN
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Necdet
ÇETİNKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Emir Ali
KAV
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; ortaklığın giderilmesi davasında verilen satış
kararı üzerine yapılan ihale yoluyla edinilen taşınmazın tapuya tescil
edilmemesi üzerine açılan mülkiyetin tespiti ve tescil davasının reddedilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının, talebe rağmen duruşma yapılmadan temyiz
incelemesinin sonuçlandırılması nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/10/2013 tarihinde İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 6/12/2013 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına
karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/6/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 28/7/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
30/9/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 14/10/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İzmir ili Seferihisar ilçesi Hıdırlık
Mahallesi 1285 ada 1 sayılı taşınmazı, Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesinin
ortaklığın giderilmesine dair verdiği 18/2/2009 tarihli kararına dayanarak
Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesi Satış Memurluğunca yapılan ihale sonucunda
edinmiştir.
9. Satış ihalesinin kesinleşmesini müteakip satış memurluğu
tarafından taşınmazın tamamının başvurucu adına tescili için 31/8/2010
tarihinde Seferihisar Tapu Sicil Müdürlüğüne yazı yazılmış ancak satışa konu
taşınmazda Hazinenin hissedar olmasına rağmen satışa dayanak teşkil eden
ortaklığın giderilmesi davasında taraf olarak yer almadığı gerekçesiyle talep
reddedilmiştir.
10. Başvurucu 16/12/2011 tarihinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü aleyhine,
taşınmazın mülkiyetinin tespiti ve adına tescili için Seferihisar Asliye Hukuk
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
11. Mahkeme 5/6/2012 tarihli ve E.2011/391, K.2012/139 sayılı
kararıyla taşınmazın tapuda Hazine ile Gülsüm Temese’nin
mirasçıları arasında hisseli şekilde kayıtlı bulunduğu fakat Hazinenin hissedar
olduğunun dikkatten kaçması nedeniyle ortaklığın giderilmesi davasında taraf
olarak gösterilmeden davanın sonuçlandırıldığı, neticelenen davanın taraf
gösterilenler yönünden temyiz edilmeyerek kesinleştiği, satış memurluğunca
kesinleşmeyi takiben taşınmazın bir bütün hâlinde, tam hisseyle ve ihale
yoluyla davacıya (başvurucu) satıldığı yönünde belirlemelerde bulunmuştur.
12. Mahkeme, kararında devamla uyuşmazlığın kesinleşen ihaleye
rağmen taşınmazın başvurucu adına tapuya tescil edilmemesi fiiline ilişkin
olması nedeniyle idari yargının konusunu oluşturup adli yargının görev alanı
dışında bulunduğu, kesinleşen ortaklığın giderilmesi davasının yalnızca davanın
tarafları için sonuç doğuracağından taraf gösterilmeyen Hazineyi bağlamayacağı,
Hazinenin bu karara kendisi yönünden yasal yollara başvurabileceği şeklinde
değerlendirmeler yapmıştır.
13. Mahkeme, kararında ayrıca kesinleşen ortaklığın giderilmesi
davası sonucunda satış memurluğunun taşınmazı 6/8/2010 tarihinde, 300.000 TL
bedelle ve tam hisse olarak ihale yoluyla iyi niyetli üçüncü kişi olan davacıya
sattığı tespitini yaptıktan sonra 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 705. maddesi uyarınca ihalenin kesinleştiği tarih itibarıyla yani
tescilden önce davacıya mülkiyeti kazandırdığı, davalı idarece tapuda yapılacak
idari işlemin iyi niyetli üçüncü kişi konumundaki davacının mülkiyet hakkını
ortadan kaldırmayacağı değerlendirmelerinde bulunmuş; anılan maddi vakıa ve
hukuki olgular nedeniyle davacının tespit hükmü kurulmasını talep etmekte
hukuki yararının bulunmadığı fakat istemesi ve yasal şartlarının oluşması
hâlinde davalı kurumun idari işlemine karşı idari yargı yoluna başvurabileceği,
davacının hukuki yararı bulunmadığından davanın öncelikle bu nedenle reddinin
gerektiği, ortaklığın giderilmesi davasında dava dışı hisse sahibi olan
Hazinenin ise taşınmazdaki hissesine tekabül eden parasal miktarı, ortaklığın
giderilmesi dosyasındaki taraflardan hisseleri nispetinde talep etme hakkını
haiz olduğu neticesine ulaşmıştır.
14. Mahkeme; başvuruya konu kararında özetle davalı idarenin
kesinleşen ihaleye rağmen tescil işlemini yapmaması şeklindeki fiilinin idari
yargının konusunu oluşturduğu, ihalenin kesinleştiği anda tescilden önce
mülkiyetin davacıya geçmesinden dolayı davacının ayrıca mülkiyetin tespiti
isteğinde bulunmuş olmasında hukuki yararının kalmadığı gerekçelerine dayanıp
dava şartlarının yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermiştir.
15. Bu karar, başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk
Dairesinin 14/1/2013 tarihli ve E.2012/12090, K.2013/122 sayılı kararıyla
tapuda paylı mülkiyet şeklinde kayıtlı olmasına rağmen ortaklardan Hazineye
husumet yöneltilmeksizin açılan izale-i şüyuu davası sonucunda ortaklığın satış
suretiyle giderilmesine karar verilip Hazinenin yer almadığı icra ihalesi ile
taşınmazın davacıya satıldığı uyuşmazlıkta, Tapu Sicil Müdürlüğünce adına
tescil işlemi yapılmaması nedeniyle davacının eldeki davayı açmakta hukuki
yararı bulunduğundan Mahkemenin aksi yöndeki gerekçesinin yerinde olmadığı
ancak alınan satış kararı ile yapılan ihalenin paydaş olmasına karşın taraf
olarak alınmayan Hazineyi bağlamayacağı ve Hazinenin yer almadığı bir ilamın ya
da ihalenin infaz edilemeyeceğinde kuşku bulunmadığı, açıklanan nedenlerle
davanın reddedilmesinin doğru olduğu gerekçesiyle hüküm onanmıştır.
16. Başvurucunun karar düzeltme istemi, aynı Dairenin 8/7/2013
tarihli ve E.2013/7549, K.2013/11311 sayılı ilamıyla temyiz ilamında bildirilen
nedenlere, özellikle dava dilekçesinde dava değerinin 300.000 TL olarak
gösterilmesine rağmen maktu harç yatırıldığı, yargılama sırasında da harcın
ikmal edilmediği, davacı vekilince Mahkeme kararı duruşmalı temyiz edilmişse de
18/06/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun
438. maddesinin 1. fıkrası uyarınca duruşma isteğinin değer yönünden incelenmesinin
mümkün olmadığı, bu durumda aynı Kanun’un 440. maddesinde sayılan nedenlerden
hiçbirinin bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
17. Nihai karar 10/9/2013 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 10/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
19. 4721 sayılı Kanun’un 698. maddesi şöyledir:
“Hukuki bir işlem gereğince veya paylı malın sürekli bir amaca
özgülenmiş olması sebebiyle paylı mülkiyeti devam ettirme yükümlülüğü
bulunmadıkça, paydaşlardan her biri malın paylaşılmasını isteyebilir.
Paylaşmayı isteme hakkı, hukuki bir işlemle en çok on yıllık
süre ile sınırlandırılabilir. Taşınmazlarda paylı mülkiyetin devamına ilişkin
sözleşmeler, resmi şekle bağlıdır ve tapu kütüğüne şerh verilebilir.
Uygun olmayan zamanda paylaşma isteminde bulunulamaz.”
20. 4721 sayılı Kanun’un 699. maddesi şöyledir:
“Paylaşma, malın aynen bölüşülmesi veya pazarlık ya da
artırmayla satılarak bedelinin bölüşülmesi biçiminde gerçekleştirilir.
Paylaşma biçiminde uyuşma sağlanamazsa, paydaşlardan birinin
istemi üzerine hâkim, malın aynen bölünerek paylaştırılmasına, bölünen
parçaların değerlerinin birbirine denk düşmemesi halinde eksik değerdeki
parçaya para eklenerek denkleştirme sağlanmasına karar verir.
Bölme istemi durum ve koşullara uygun görülmezse ve özellikle
paylı malın önemli bir değer kaybına uğramadan bölünmesine olanak yoksa, açık
artırmayla satışa hükmolunur. Satışın paydaşlar arasında artırmayla yapılmasına
karar verilmesi, bütün paydaşların rızasına bağlıdır.”
21. 4721 sayılı Kanun’un 705. maddesi şöyledir:
“Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.
Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri
ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak,
bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne
tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”
22. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun
134. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İcra dairesi tarafından taşınmaz kendisine ihale edilen alıcı o
taşınmazın mülkiyetini iktisap etmiş olur. İhale kesinleşinceye kadar
taşınmazın ne şekilde muhafaza ve idare edileceği icra dairesi tarafından
kararlaştırılır.”
23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 303. maddesinin (2) numaralı fıkrası da şöyledir:
“Bir hüküm, davada veya
karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar
hakkında kesin hüküm teşkil eder.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 24/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; uyuşmazlık konusu taşınmazın hisseli olması
nedeniyle hissedarlar tarafından açılan ortaklığın giderilmesi davası sonucunda
Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesinin 25/6/2009 tarihli ve E.2009/61, K.2009/241
sayılı ilamıyla ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verildiğini,
kararın kesinleşmesini müteakip satış memurluğunca ihaleye çıkarılan taşınmazı
satın aldığını, taşınmazın adına tescil işleminin yapılması için Seferihisar
Sulh Hukuk Mahkemesi Satış Memurluğu tarafından Seferihisar Tapu Müdürlüğüne
müzekkere yazıldığını ancak taşınmazda Hazine payının bulunması ve Hazinenin
ortaklığın giderilmesi davasında taraf olarak yer almamış olması nedeniyle
adına tescilin yapılmadığını, taşınmazın mülkiyetinin tespiti ve adına tescili
için açtığı başvuruya konu davadan ise bir sonuç alamadığını ifade etmektedir.
26. Başvurucu, ayrıca Satış Memurluğunca taşınmazın tamamının
satışa çıkarılıp kendisinin de taşınmazın bütününün bedelini ödediğinden 4721
sayılı Kanun’un 705. ve 2004 sayılı Kanun’un 134. maddeleri gereğince ihale
yoluyla edindiği taşınmazın tescilden önce maliki olduğunu, kesinleşen Mahkeme
kararlarının değiştirilmesinin ve düzeltilmesinin hukuken mümkün olmadığını
belirtmektedir.
27. Başvurucu son olarak temyizde duruşma talebinde bulunmasına
rağmen Yargıtayca duruşma yapılmadan Derece Mahkemesi
kararının onanmasının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
28. Başvurucu, bu gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde
düzenlenen mülkiyet hakkı ile 138. maddesindeki hükmün ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlalin tespitine ve davanın esasının incelenmesine karar verilmesini
talep etmiştir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut
başvuruda başvurucu, Anayasa’nın 35. ve 138. maddelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmekte olup başvurucunun şikâyetlerinin niteliği bakımından başvuru
konusu iddiaların mülkiyet ve adil yargılanma hakları kapsamında incelenmesi
uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
30. Başvurucu, temyizde duruşma talebinde bulunmasına rağmen Yargıtayca duruşma yapılmadan Derece Mahkemesi kararının
onanması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlığın görüş yazısında Anayasa Mahkemesinin daha önceki
kararlarıyla ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar
verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde
adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemeyeceği gerekçesiyle başvuruların
kabul edilemez bulduğu, somut olayda da başvurucunun temyiz incelemesinin
duruşmalı yapılmasına dair talebinin, Yargıtayca
nispi harç yerine maktu harç yatırıldığı ve harcın da ikmal edilmediği
gerekçesiyle reddedildiğinin görüldüğü belirtilmiştir.
32. Başvurucu cevap dilekçesinde, emsal bir davada davalının
harçtan muaf olması hâlinde nispi harca tabi olsa dahi dava açılırken maktu
harç alınmasının yeterli olduğuna Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca karar
verildiğini belirtmiştir.
33. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.”
34. Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir
kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu
güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir."
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,… açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
36. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen
yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Yargılamanın açıklığı
ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama
faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfîliği önlemektir. Bu yönüyle hukuk devletinin en önemli
gerçekleştirme araçlarından birini oluşturur. Ancak bu her türlü yargılamanın
mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine
uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı
yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara
bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz. Özellikle ilk derece
mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun
yolu incelemesinin tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan
sonra dosya üzerinden yapılması halinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz
edilemez (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).
37. Öte yandan 1086 sayılı mülga Kanun’un 438. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“ Yargıtay temyiz incelemesini dosya üzerinde
yapar. Ancak tüzelkişiliğin feshine veya genel kurul kararlarının iptaline,
evlenmenin butlanına veya feshine, boşanma veya ayrılığa, velayete, nesebe ve
kısıtlamaya ilişkin davalarla miktar veya değeri onmilyar
lirayı aşan alacak ve ayın davalarında taraflardan biri temyiz dilekçesi veya
cevap dilekçesinden duruşma yapılmasını istemiş ise, Yargıtayca
bir gün belli edilerek taraflara usulen tebligat yapılır. Tebliğ tarihi ile
duruşma günü arasında en az onbeş gün bulunması
gerekir; taraflar gelmişlerse bu süreye bakılmaz. Tebligat gideri verilmemişse
duruşma isteği dikkate alınmaz.
…”
38. Başvuru konusu olayda başvurucu 30/7/2012 tarihli temyiz
dilekçesinde duruşma talebinde bulunmuş ancak Yargıtay 1. Hukuk Dairesi temyiz
incelemesini duruşmasız olarak karara bağlamıştır. Başvurucu, bu durumu
18/3/2013 tarihli karar düzeltme dilekçesinde dile getirerek hukuka aykırılık
iddiasında bulunduktan sonra onama kararının kaldırılarak Derece Mahkemesi
kararının bozulmasını talep etmiştir.
39. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi ise karar düzeltme aşamasında bu
konudaki hukuka aykırılık iddiasını incelemiş, dava dilekçesinde dava değerinin
300.000 TL. olarak gösterilmesine rağmen maktu harç yatırılması, yargılama
sırasında ise harcın ikmal edilmemesi nedeniyle 1086 sayılı Kanun’un 438.
maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca duruşma isteğinin değer yönünden
incelenmesinin mümkün olmadığı gerekçesine dayanarak başvurucunun talebinin
reddine karar vermiştir.
40. Yargıtay 1. Hukuk Dairesince temyizde duruşma yapılmasına
dair ilgili mevzuat hükmü uyuşmazlığa tatbik edilmiş, uyuşmazlığın değer
yönünden duruşma sınırının altında kalması nedeniyle duruşma yapılmadan dosya
üzerinden temyiz incelemesi sonuçlandırılmıştır.
41. Somut başvuruya konu olayda başvurucunun ihlal iddiasına
konu davanın İlk Derece Mahkemesinde duruşmalı olarak görüldüğü açıktır.
Dolayısıyla başvurucunun temyiz incelemesi sırasında duruşma açılması talebinin
davanın değeri nedeniyle ilgili mevzuat çerçevesinde Yargıtayca
reddedilmesi ve temyiz incelemesinin duruşma açılmadan yapılmış olması
nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu
anlaşılan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
43. Başvurucunun ortaklığın giderilmesi davasında verilen satış
kararı gereğince yapılan ihale ile satın aldığı taşınmazının tamamının
tesciline yönelik talebinin, bu taşınmazın paydaşlarından olan Hazinenin satış
kararı ve ihalenin tarafı olmadığı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun değildir.
Başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu şikâyete
ilişkin kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44. Başvurucu; taşınmaz mülkiyetindeki ortaklığın satış
suretiyle giderilmesine ilişkin kararın kesinleşmesini müteakip satış
memurluğunca ihaleye çıkarılan taşınmazı satın aldığını, taşınmazın tamamının
tapuda kendi adına tescil edilmemesi üzerine taşınmaz mülkiyetinin tespiti ve
adına tescili için açtığı davadan sonuç alamadığını hâlbuki Satış Memurluğunca
tamamı satışa çıkarılan taşınmazın bedelini ödediğinden ilgili yasal
düzenlemeler gereğince tescilden önce bu taşınmazın maliki olduğunu, kesinleşen
Mahkeme kararlarının değiştirilmesinin ve düzeltilmesinin hukuken mümkün
olmadığını belirterek Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Bakanlığın görüş yazısında, mülkiyet hakkının ihlali
iddiasına yönelik olarak başvurucunun ihale sonucunda ödediği bedeli geri
isteyip isteyemeyeceğinin dolayısıyla başvuru yollarını tüketip tüketmediğinin
değerlendirilmesi gerektiği, uyuşmazlığın esası bakımından değerlendirme
yapılması durumunda ise ortaklığın giderilmesi davasında Hazinenin taraf
olmamasına rağmen başvurucunun ihale ile taşınmazı satın almasının en azından
diğer paylar bakımından mülkiyeti kazandırıp kazandırmadığının, mülkiyeti
kazandırdığının kabulü hâlinde ise başvurucunun taşınmazın kendi adına tescil
edilmesi talebinin reddedilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil edip
etmediği, müdahale teşkil ediyorsa bu müdahalenin orantılı olup olmadığının
değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
46. Başvurucu cevap dilekçesinde başvuru formundaki beyanlarını
tekrar etmiştir.
47. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35.
maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve
miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
48. Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip
olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği ve
mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme
bağlanmıştır (Habibe Kalender ve diğerleri, B. No: 2013/3845, 1/12/2015, § 38).
49. Anayasa'nın 13. maddesi; temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri, 35. maddesi ise mülkiyet hakkının
sınırlandırılmasına ilişkin özel ilkeleri tespit etmektedir. Anayasa'nın 13.
maddesinde yapılan düzenlemeye uygun bir şekilde 35. maddesi de mülkiyet
hakkına getirilecek sınırlamaların kanunla düzenlenmesi gerektiğini ifade
etmektedir. Buna ek olarak 35. madde, sınırlamanın kamu yararı amacıyla
yapılacağını ve mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağını belirterek toplum yararı ile kişi yararı arasında bir denge
kurulması gerektiğini de ifade etmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş., B. No:
2014/6192, 12/11/2014, §§ 40, 41).
50. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele “mülkiyet
hakkına” yönelik bir müdahalenin olup olmadığını belirlemektir. Sonraki
aşamalarda varlığı kabul edilen müdahalenin kanuni dayanağı olup olmadığı,
meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı, söz konusu hakkın özünü zedeleyecek ölçüde
hakkı kısıtlayıp kısıtlanmadığı, bireyin menfaatleri ile kamu yararı
karşılaştırıldığında kısıtlamanın adil bir denge oluşturup oluşturmadığı ve
kullanılan araçların orantısız olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi
gerekir.
a. Mülkün Varlığı
51. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları
koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün
mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa
olsun- Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet
kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir
"ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde
etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru
beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına
dayanan yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir (Kemal Yeler ve Ali
Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
52. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse,
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 10/6/2015, § 35).
53. 4721 sayılı Kanun'un 704. maddesinde mülkiyet hakkının
kapsamına arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli
haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerin girdiği, 705.
maddesinde de taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının kural olarak tescille
gerçekleşeceği; miras, mahkeme kararı, cebrî icra, işgal, kamulaştırma hâlleri
ile kanunda öngörülen diğer hâllerde mülkiyet hakkının tescilden önce
kazanılacağı ancak bu hâllerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin
mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu hükme
bağlanmıştır. Yine 2004 sayılı Kanun’un 134. maddesinin birinci fıkrasında da
taşınmaz mülkiyetinin ihale ile birlikte kazanıldığı belirtilmiştir.
54. Başvuru konusu olayda, yukarıda ayrıntılı bir şekilde ifade
edildiği gibi başvurucunun taşınmazı 6/8/2010 tarihinde Satış Memurluğunca
yapılan ihale yolu ile satın aldığı ve 4721 sayılı Kanun’un 705. maddesinin
birinci fıkrası ile 2004 sayılı Kanun’un 134. maddesinin birinci fıkrası
hükümlerine göre de ihale ile birlikte taşınmaz mülkiyetinin tescilden önce
kazanıldığı dikkate alındığında başvurucunun taşınmaz üzerinde Anayasa’nın 35.
maddesi kapsamında mülkiyet hakkının varlığı konusunda şüphe bulunmamaktadır.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
55. Anayasa'nın 35. maddesi ile Sözleşme'ye
Ek 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesi birbirine paralel şekilde düzenlenmiş olup
1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesi üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural
genel olarak mülkiyetten barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu
husus birinci fıkranın ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten
yoksun bırakmayı düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı
fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu
yararına uygun olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması
yoluyla mülkiyetin kullanımını kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci
fıkrada yer almaktadır (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711,
3/4/2014, §§ 58, 59).
56. Somut olayda başvurucunun ihale ile aldığı taşınmazının
tamamının adına tesciline dair talebi Tapu Müdürlüğünce, bu taşınmaza ilişkin
alınan satış kararı ve ihalenin paydaşlardan taraf olmayan Hazineyi
bağlamayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir. 4721 sayılı Kanun’un 705. maddesinin
birinci fıkrası ile 2004 sayılı Kanun’un 134. maddesinin birinci fıkrası
hükümlerine göre başvurucu, ihaleyle birlikte taşınmazın mülkiyetini tescilden
önce kazanmakla beraber 4721 sayılı Kanun’un 705. maddesinin ikinci fıkrasında
yer alan “malikin tasarruf işlemleri yapabilmesinin, mülkiyetin tapu kütüğüne
tescil edilmiş olmasına bağlı olduğu” hükmü uyarınca tescil talebinin reddi
nedeniyle tasarruf işlemlerini yapamamaktadır.
57. Bu durumda mülkiyetin kazanılmasına rağmen tapuya tescil
edilmeyerek malikin tasarruf işlemlerinin engellenmesinin Anayasa’nın 35.
maddesi anlamında sahip olunan mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu ve
müdahalenin türü bakımından ise Sözleşme'ye Ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesinin birinci kuralı olan mülkiyetten barışçıl
yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesine müdahale niteliği taşıdığı açıktır.
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
58. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen şartlar yerine getirilmediği müddetçe Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlaline yol açacaktır. Bu itibarla sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen koşullara uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
59. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınırken Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla, yasada öngörülen koşullarla
ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini öngörmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yasada öngörülen koşulları, bir diğer
ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı kararlarına
dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik şartını
karşılayabildiğini kabul ederken Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada
kanunla yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha
geniş bir koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 31).
60. 4721 sayılı Kanun’un 1015. maddesinin
(1) numaralı fıkrasına göre tescil, terkin ve değişiklik gibi tasarruf
işlemlerinin yapılabilmesi istemde bulunanın tasarruf yetkisini ve hukuki
sebebi belgelemiş olmasına bağlıdır. Aynı Kanun’un 1016. maddesinin
birinci fıkrasında da tasarruf yetkisine ve hukuki sebebe ilişkin belgeler
tamam değilse istemin reddedileceği hükme bağlanmıştır. Tapu Sicili Tüzüğü’nün
(Tüzük) 26. maddesinin (1) numaralı fıkrası da şöyledir:
“Mevzuat ve bu Tüzükte yer alan hükümlere uygun olmayan ve 4721
sayılı Kanunun 1011 inci maddesine göre geçici tescil şerhine de imkân
bulunmayan istemler geciktirilmeden, gerekçesi, itiraz yeri ve süresi de
belirtilmek suretiyle reddedilir.”
61. Öte yandan 6100 sayılı Kanun’un 303. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise bir hükmün davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden
sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil edeceği
belirtilmiştir.
62. Somut olayda başvurucunun ortaklığın giderilmesi davası
sonucu ihale ile satın aldığı taşınmazın tamamının tescil istemi, bu taşınmazın
kısmen satış kararı ve ihale dışı üçüncü kişi konumundaki Hazineye ait olduğu
gerekçesiyle 6100 sayılı Kanun’un 303. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 4721
sayılı Kanun’un 1015. ve 1016. maddeleri
ile Tüzük’ün 26. maddesi uyarınca Tapu Müdürlüğü
tarafından reddedilmiştir. Bu işlem nedeniyle başvurucu tarafından açılan dava
ise hukuki yarar yokluğundan Mahkemece reddedilmiş ancak Yargıtayca
kararın gerekçesi değiştirilerek alınan satış kararı ve ihalenin Hazineyi
bağlamayacağı gerekçesiyle hüküm onanmıştır. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin “kanunlar tarafından öngörülme” ölçütünü
karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
63. Başvuru konusu olayda, Seferihisar Sulh Hukuk Mahkemesince
ortaklığın giderilmesi davasında tapu kayıt maliki paydaşlardan Hazine davaya
dâhil edilmeyerek satış kararı verilmek suretiyle yargılama neticelenmiş ve
verilen satış kararı üzerine yapılan ihale ile başvurucu taşınmazı satın
almıştır. Kamu otoritelerinin yapılan bir yanlışlığı düzeltmesinde kamu yararı
ve meşru amaç bulunduğu tartışmasızdır. Nitekim somut olayda da kamu otoritesi,
satış kararının ve ihalenin tarafı olmayan tapu kayıt maliki üçüncü kişi
konumundaki Hazinenin payını gözeterek tescil işlemini gerçekleştirmemiştir.
Dolayısıyla bu yönden satış kararı ve ihalenin tarafı olmayan üçüncü kişileri
korumak amacıyla taşınmazın tamamının tescil edilmemesi sonucunu doğuran
yukarıda belirtilen kuralların (bkz. §§ 60, 61) meşru bir amaç taşıdığı ve kamu
yararına olduğu sonucuna varılmıştır.
iii. Ölçülülük
64. Son olarak başvurucunun ihale ile satın aldığı taşınmazının
tescil edilmemesi suretiyle “mülkiyet hakkına” yapılan müdahalede makul bir
dengenin gözetilip gözetilmediği değerlendirilmelidir.
65. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”,
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli
olarak dikkate alınması gereken bir güvencedir.
66. Ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin sınırlanma amaçları
ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi, ulaşılmak istenen
amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın denetlenmesidir.
Bu sebeple mülkiyet hakkına getirilen müdahalelerde hedeflenen amaca ulaşabilmek
için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve orantılı olup olmadığı
değerlendirilmelidir (Osman Bayrak, B. No: 2013/3803, 25/2/2015, § 74).
67. Bu bağlamda başvuru konusu olay bakımından yapılacak
değerlendirmelerin temel ekseni müdahaleye neden olan taşınmazın tamamının
tapuya tescil edilmemesi işleminin, mülkiyet hakkını kısıtlama bakımından
“ölçülülük ilkesi”ne uygun olup olmadığı olacaktır.
68. Başvuru konusu olayda başvurucu, taşınmazın tapuya tescil
edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmekte olup
başvurucunun taşınmazı ihale ile satın aldığı ancak taşınmazın bir kısmının
satış kararı ve ihale dışı üçüncü kişiye ait olduğu gerekçesiyle tescil
işleminin yapılamadığı anlaşılmıştır.
69. "İyi yönetişim ilkesi" kamu yararı kapsamında bir
konu söz konusu olduğunda, kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve
her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmesini gerektirir (Bogdel/Litvanya,
B. No: 41248/06, 26/11/2013, § 65; Krstic/Sırbistan,
B. No: 45394/06, 10/12/2013, § 78).
70. Ancak “iyi yönetişim ilkesi” yetkili makamları, genel bir
kural olarak -kendi ihmalinden kaynaklansa bile- “yanlışlıkları” düzeltmekten
alıkoymamalıdır (Moskal/Polonya, 10373/05, 15/9/2009,
§ 73). Öte yandan eski bir “yanlışlığı” düzeltme ihtiyacı, iyi niyetli
kişilerin resmî mercilerin meşru işlemleri sonucu kazanılmış haklarına
orantısız şekilde müdahale sonucuna da yol açmamalıdır (Pincová
ve Pinc/Çek Cumhuriyeti, B. No: 36548/97, 5/11/2002,
§ 58). AİHM; yanlışlıkla aktarılan taşınmaz mülkiyet hakkının feshi bağlamında
iyi yönetişim ilkesinin, sadece yetkili mercilerin hatalarını düzeltmesi için
harekete geçmesini değil (Moskal/Polonya, § 69) aynı
zamanda taşınmazın iyi niyetli eski malikine de yeterli bedelin veya farklı
nitelikte uygun bir tazminatın ödenmesini zorunlu görmektedir (Pincová ve Pinc,/Çek Cumhuriyeti, § 53; Toşcuţă
ve diğerleri/Romanya, B. No: 36900/03, 25/11/2008, § 38).
71. Başvurucu, ihale yoluyla satın aldığı taşınmazın adına
tescil edilmesi talebinin Tapu Müdürlüğünce reddedilmesi üzerine bu defa
Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açmış ancak İlk Derece Mahkemesince
dava açmakta hukuki yararın bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
verilmiştir. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi ise tapuda
tescil işlemi yapılmadığından başvurucunun dava açmakta hukuki yararının
bulunduğu ancak alınan satış kararının ve yapılan ihalenin taraf olmayan
taşınmazın diğer paydaşı Hazineyi bağlamayacağı ve Hazinenin yer almadığı böyle
bir ilamın ya da ihalenin infaz edilemeyeceği gerekçeleriyle hükmü onamıştır.
Bu durumda gerek idarenin gerekse de Derece Mahkemelerinin belirtilen işlem ve
kararları nedeniyle satış kararı ve ihalenin tarafı olmayan Hazinenin payı
dışındaki taşınmazın diğer payları da başvurucu adına tescil edilmemiş
bulunmaktadır.
72. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun ihale
yoluyla edindiği taşınmazın tamamının tescil edilmesi talebi, bu taşınmazın
paydaşlarından olan Hazinenin söz konusu satış kararının ve ihalenin tarafı
olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ise de başvurucunun taşınmazın ihale bedelini
ödediği ve 4721 sayılı Kanun’un 705. maddesi ile 2004 sayılı Kanun’un 134.
maddesine göre tescilden önce mülkiyetini kazandığı, buna rağmen söz konusu
taşınmazın Hazinenin payı dışındaki diğer payları yönünden başvurucu adına
tescil işleminin yapılmamasının başvurucuyu, haklı gösterilemeyecek şekilde
orantısız ve aşırı bir külfet altına soktuğu ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile
başvurucunun mülkiyet hakkı arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu
aleyhine bozulduğu sonucuna ulaşılmıştır.
73. Açıklanan gerekçeyle Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
74. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
75. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi ve davanın esasının
incelenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
76. Başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
77. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Seferihisar Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
78. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının ihlal EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Seferihisar Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.