logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Metin Durmaz [1.B.], B. No: 2013/7764, 25/3/2015, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

METİN DURMAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/7764)

 

Karar Tarihi: 25/3/2015

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Serruh KALELİ

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

Raportör

:

Murat ŞEN

Başvurucu

:

Metin DURMAZ

Vekili

:

Av. Abdulkerim YENİL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, hakkındaki hapis cezasının infazı sürecinde yasal dayanak olmaksızın koşullu salıverme kararının geri alınması ve mahsubu gereken tutukluluk süresinin dikkate alınmayarak ceza infaz kurumunda kalacağı sürenin uzamasına neden olunması nedeniyle eşitlik, kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma hakları ile suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, infazın durdurulması ve tazminat talebinde bulunmuştur.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 9/9/2013 tarihinde Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. 2013/7890 başvuru numaralı bireysel başvurunun aralarındaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle 2013/7764 başvuru numaralı dosya kapsamında birleştirilmesine karar verilmiştir.

4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 15/9/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.

6. Başvuru konusu olay ve olgular 17/9/2014 tarihinde Bakanlığa bildirilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/10/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Mahkemeye sunulan görüş, başvurucuya 27/10/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu, 9/12/2014 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, başvuru tarihinde Nevşehir E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunmaktadır.

10. Başvurucunun 1979 ila 1991 yılları arasında işlediği muhtelif suçlardan aldığı hapis cezaları Dinar Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/1991 tarih ve 1991/60 Müteferrik sayılı kararıyla 36 yıl ağır hapis cezası olarak içtima edilmiştir. Daha sonra aynı Mahkemenin 13/4/1991 tarih ve 1991/61 Müteferrik sayılı kararıyla başvurucunun koşullu salıverilmesine karar verilmiştir.

11. Başvurucu, deneme süresi içinde 30/10/1991 tarihinde işlediği kasten öldürme suçundan Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 22/4/1991 tarih ve E.1991/220, K.1993/83 sayılı kararı ile 20 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Bunun üzerine Dinar Ağır Ceza Mahkemesi koşullu salıverme kararının geri alınmasına ve bakiye kalan 25 yıl 23 gün hapis cezasının aynen infazına karar vermiştir. Anılan her iki cezanın toplamları üzerinden başvurucunun cezaevinde kaldığı süre hesaplanarak 21/10/2000 tarih ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun gereğince Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/7/2002 tarih ve 2002/147 Müteferrik sayılı kararıyla başvurucunun tekrar koşullu salıverilmesine karar verilmiştir.

12. İkinci koşullu salıvermeden sonra başvurucu deneme süresi içinde 10/10/2002 tarihinde tekrar işlediği kasten öldürme suçundan Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 2/12/2008 tarih ve E.2007/241, K.2008/333 sayılı kararıyla 18 yıl hapis cezasına mahkûm edilmiştir. Bunun üzerine Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesi 24/3/2011 tarih ve E.2011/26 sayılı kararıyla koşullu salıverme kararının geri alınmasına ve başvurucunun 10/10/2002 ila 30/9/2039 tarihleri arasındaki sürenin bihakkın infazına karar vermiştir.

13. Başvurucu yukarıda belirtilen bakiye cezanın infazının başladığı 22/12/2010 tarihinden itibaren cezaevinde tutulurken 2/5/2013 tarihli dilekçe ile İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesine başvurarak koşullu salıverme kararının geri alınmasına dair kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

14. Diğer taraftan İstanbul C.Başsavcılığı da 9/5/2013 tarih ve 2012/1-2423 ilamat no.lu yazısıyla 11/4/2013 tarih ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 25. maddesiyle 13/12/2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a eklenen geçici 5. madde kapsamında 7/11/1982 tarihinden önce işlenen suçlardan içtimaen 36 yıl hapis cezasına hükümlü başvurucunun koşullu salıverilmesinden sonra deneme süresi içinde işlediği suçtan dolayı koşullu salıverme kararının geri alınmasına ilişkin olarak İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24/3/2011 tarih ve eski E.1979/301, yeni E.2011/26 sayılı kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

15. Mahkeme, 10/5/2013 tarih ve E.1979/301 sayılı müteferrik karar ile 24/3/2011 tarih ve E.1979/301, yeni E.2011/26 sayılı kararın kaldırılmasına, halen ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun başka suçtan hükümlü veya tutuklu değilse derhal serbest bırakılmasına karar vermiştir.

16. Bunun üzerine başvurucu, 20/5/2013 tarihli dilekçesi ile Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinden tutuklulukta ve hükümlülükte geçirdiği sürelerin Mahkemece hakkında verilmiş olan 18 yıllık hükme mahsup edilerek tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir.

17. Daha sonra başvurucu, 21/5/2013 ve 12/6/2013 tarihli dilekçelerinde de Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinden "6459 Sayılı Kanun'un 25. maddesi ile 5275 Sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. madde ile 7 Kasım 1982 tarihinden önce işlemiş olduğu bir suç nedeniyle hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm olan kişi hakkında mahkûm olduğu cezanın infazı süresince koşullu salıverildikten sonra deneme süresi içinde işlediği yeni bir suç sebebiyle koşullu salıverilme kararı geri alınamaz düzenlemesi gereğince İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/5/2013 tarih ve E.1979/301 sayılı dosyasından 24/3/2011 tarihinde verdiği şartlı tahliyenin geri alınması kararının kaldırılmasına karar verilmiş olduğundan kararla birlikte başka suçtan tutuklu veya hükümlü değil ise derhal salıverilmesine karar verilmiş olduğunu ve hükümlünün 16/7/2002 tarihinde 21/12/2000 tarih ve 4616 sayılı Kanun gereğince tahliye edildikten sonra işlemiş olduğu yeni suçtan dolayı 2002 tarihinden önceki cezaların şartla tahliyesi geri alınamaz, 2002 yılında işlemiş olduğu suçun cezasının büyük bir kısmını tutuklu olarak geçirmiş ve 2008 yılında 5271 sayılı CMK'nun 102. maddesi gereğince tahliye edilmiş olduğundan 2010 yılından bu yana hükümlülükte geçen süre ile Adana Ağır Ceza Mahkemesinin beraat ile sonuçlanan dosyasından yattığı süreler hesap edildiğinde hükümlünün hakkında fazladan ceza infaz edilmekte olduğu" gerekçesi ile tahliyesini talep etmiştir.

18. Diğer taraftan, Nevşehir Cumhuriyet Başsavcılığı, 4/6/2013 tarih ve 2012/824 sayılı yazıları ile başvurucuya ait anılan Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 11/12/1995 gün ve 1995/136 Müteferrik sayılı içtima kararıyla verilen toplam 23 yıl 10 ay 20 gün hapis cezasından dolayı hükümlü hakkında verilen koşullu salıverme kararının, deneme süresi içinde 10/10/2002 tarihinde işlediği kasten öldürmek suçundan, Mahkemenin E.2007/241, K.2008/333 sayılı kararıyla verilen 18 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edilmiş olması sebebiyle başvurucu hakkında 1/3/1926 tarih ve mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 17. maddesi ve 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin (12) ve (13) numaralı fıkraları gereğince geri alınmasına karar verilip verilmeyeceği hususunda değerlendirme yapılması talep etmiştir.

19. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, 17/6/2013 tarih ve 2013/670 Değişik İş sayılı kararı ile başvurucu hakkındaki aşağıda belirtilen hükümleri değerlendirerek başvurucunun ceza infaz kurumunda kalacağı süreyi belirlemiştir:

a. 1982 tarihinden önce işlemiş olduğu cezalar Dinar Ağır Ceza Mahkemesinin 13/4/1991 tarih ve 1991/60 sayılı kararı ile 36 yıl ağır hapis cezası olarak içtima edilmiş, yine Dinar Ağır Ceza Mahkemesinin 13.4.1991 tarih 1991/61 sayılı kararı ile hükümlünün 12/4/1991 tarih ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun Geçici 1. maddesinin (b) bendi uyarınca bu cezadan dolayı 13/4/1991 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere koşullu salıverilmiştir.

b. Koşullu salıverilmeden sonra deneme süresi içerisinde 30/10/1991 tarihinde kasten adam öldürmek suçunu işlediği ve Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 22/4/1993 tarih ve E.1991/220, K.1993/83 sayılı ilamı ile kasten öldürme suçundan 20 yıl ağır hapis ve müessir fiil suçundan 2 yıl 2 ay 20 gün hapis ile cezalandırılmış ve bunun üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 15/12/1994 tarih, 1979/301 sayılı ek kararı ile Dinar Ağır Ceza Mahkemesinin anılan kararı ile verilen koşullu salıverme kararının geri alınmasına karar verilerek ikinci suç işleme tarihi olan 30/10/1991 ile bihakkın tahliye tarihi olan 22/11/2016 arasındaki sürenin aynen infazına karar verilmiştir.

c. Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince hükümlünün yukarıda belirtilen 20 yıl ağır hapis ile 2 yıl 2 ay 20 gün hapis ve 15/10/1994 tarihinde işlemiş olduğu firar suçu nedeniyle Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18/5/1995 tarih ve E.1994/167, K.1995/40 karar sayılı ilamı ile verilen 1 yıl 8 ay hapis cezalarının 23 yıl 10 ay 20 gün hapis cezası olarak içtimasına karar verilmiştir.

d. Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/9/2005 tarih ve aynı sayılı ek kararı ile firar suçu nedeniyle aldığı 1 yıl 8 ay hapis cezasının 5 ay hapse indirilmesi üzerine Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 31/3/2010 tarih ve 2010/245 sayılı içtima kararı ile cezaları 22 yıl 7 ay 20 gün hapis cezası olarak yeniden içtima edilmiştir.

e. Başvurucunun koşullu salıverme kararı geri alınan 30/10/1991 - 22/11/2016 tarihleri arasındaki 25 yıl 23 günlük süre ile Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince içtima edilen 22 yıl 7 ay 20 gün hapis cezalarının infazına Manisa C. Başsavcılığınca 4/1/1995 tarihinde başlanmıştır.

f. Manisa Ağır Ceza Mahkemesinin 16/7/2002 tarih ve 2002/147 Müteferrik sayılı kararı ile başvurucunun 16/7/2002 tarihinden geçerli olmak üzere koşullu salıverilmesine karar verilmiştir.

g. Başvurucu tahliye edildikten sonra deneme süresi içerisinde 10/10/2002 tarihinde kasten öldürme suçunu işleyerek Aksaray Ağır Ceza Mahkemesinin 2/12/2008 tarih ve E.2007/241, K.2008/333 sayılı ilamı ile 18 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır.

h. Başvurucunun, yeniden suç işlemiş olması nedeniyle İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 8/11/2010 tarih ve E.1979/301 sayılı kararı ile başvurucunun Manisa Ağır Ceza Mahkemesinin anılan kararı ile verilen koşullu salıverme kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

ı. Daha sonra İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi, 24/3/2011 tarih ve eski E.1979/30, yeni E.2011/26 sayılı kararının kaldırılmasına karar vermiştir (§ 14).

i. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin koşullu salıverme kararının kaldırılmasına karar verdiği 8/11/2010 tarihli karar, 7/11/1982 tarihinden önce verilmiş olan içtimalı 36 yıl hapis cezası ve 7/11/1982 tarihinden sonra işlenen Aksaray Ağır Ceza Mahkemesince ve Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemelerince verilen içtimaen 22 yıl 7 ay 20 gün hapis cezası ilamlarının da bulunduğu belirtilmiştir.

20. Diğer taraftan Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi anılan kararında, başvurucunun 4616 sayılı Kanun uyarınca 2002 tarihinden önceki koşullu salıverilme kararının geri alınamayacağı iddiasını değerlendirerek "Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 12/4/2005 tarih ve E.2005/869, K.2005/795 sayılı kararında da belirtildiği üzere 4616 sayılı Yasa, 3713 sayılı yasanın geçici infaz hükümlerinin aksine koşullu salıverilmenin geri alınmasına ilişkin hükümleri askıya almamıştır, bir başka anlatımla 4616 sayılı yasa koşullu salıverilme kararının geri alınmasına engel bir hüküm içermemektedir" gerekçesi ile talebini reddetmiştir.

21. Başvurucunun Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararına ilişkin aynı dosyadan tutuklu kaldığı sürenin mahsup edilmesi talebi de "hükümlünün tutuklu kaldığı suçlardan dolayı beraat etmediği, hükümlünün Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına giren bir kısım suçlar nedeniyle beraatina karar verilerek dosyanın tefrik edilerek görevsizlikle Aksaray Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, hükümlünün Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi'nin E.2011/9 sayılı dosyası üzerinden tutuklu olarak yargılamasının yapıldığı ve neticeten mahkûm edildiği, dolayısıyla tutuklu olarak kaldığını iddia ettiği suçlar nedeniyle beraat etmediğinden ve hükümlünün infaz edilmekte olan cezasının kesinleşmesi sonrasında Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyasındaki suçların işlendiği" gerekçesi ile reddedilmiştir.

22. Başvurucunun karara yaptığı itiraz, Niğde Ağır Ceza Mahkemesinin 10/9/2013 tarih ve 2013/725 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiş ve karar, başvurucuya 8/10/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu, 9/9/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

24. Yukarıda belirtilen süreçler dışında başvurucunun 1/8/2012 tarihli kanun yararına bozma talebi Adalet Bakanlığının 31/12/2013 tarih ve 2011/16457/74531 sayılı yazıları ile reddedilmiştir.

25. Başvurucunun, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi, Manisa 1. Ağır Ceza Mahkemesi ve İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin başkan ve üyeleri hakkında Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna yaptığı şikayetlerin işleme konulmamasına yönelik kararlarına itirazları Kurulun 19/6/2013 tarih ve 2013/527 sayılı ile 18/9/2013 tarih ve 2013/667 sayılı kararları ile reddedilmiştir.

26. Başvurucunun 2/12/2013 havale tarihli Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yaptığı kanun yararına bozma başvurusu Adalet Bakanlığına yapılması gerektiği gerekçesi ile 24/2/2014 tarih ve KYB-2014/3102 sayılı kararı ile reddedilmiş ve dilekçe Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

B. İlgili Hukuk

27. 6459 sayılı Kanun'un 25. maddesiyle 5275 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddesi şöyledir:

"7 Kasım 1982 tarihinden önce işlemiş olduğu bir suç dolayısıyla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olan kişi hakkında, mahkum olduğu cezanın infazı sürecinde koşullu salıverildikten sonra deneme süresi içinde işlediği yeni bir suç sebebiyle koşullu salıverilme kararı geri alınmaz."

28. Anayasa Mahkemesinin 18/7/2001 tarih ve E.2001/4, K.2001/332 sayılı kararı ile iptal edilen 4616 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Müebbet ağır hapis cezasına hükümlü olanların çekmeleri gereken toplam cezalarından; şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilenler ile aldıkları ceza herhangi bir nedenle şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüştürülenlerin toplam hükümlülük süresinden on yıl indirilir. İndirim, verilen her bir ceza için ayrı ayrı değil, toplam ceza üzerinden bir defaya mahsus yapılır. Ancak bir kişinin muhtelif suçlarından dolayı cezaları ayrı ayrı tarihlerde verilmiş olsa bile, bu cezalarının toplamı üzerinden yapılacak indirim on yılı geçemez.

Tâbi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezalarından veya toplam hükümlülük sürelerinden on yıllık indirim yapıldıktan sonra ceza süresi veya hükümlülük süresi dolmuş olanlar, iyi hâlli olup olmadıklarına bakılmaksızın ve istemleri olmaksızın derhal; toplam cezaları on yıldan fazla olanlar ise tâbi oldukları infaz hükümlerine göre fazla olan cezalarını çektikten sonra şartla salıverilirler."

29. Anayasa Mahkemesinin 28/5/2002 tarih ve E. 2002/99, K. 2002/51 kararı ile iptal edilen 21/5/2002 tarih ve 4758 sayılı Kanun ile değişik 4616 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Müebbet ağır hapis cezasına hükümlü olanların veya şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm edilenlerin ya da aldıkları ceza herhangi bir nedenle şahsî hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüştürülenlerin tâbi oldukları infaz hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezalarından on yıl indirilir. İndirim, verilen her bir ceza için ayrı ayrı değil, toplam ceza üzerinden bir defaya mahsus yapılır. Ancak bir kişinin muhtelif suçlarından dolayı cezaları ayrı ayrı tarihlerde verilmiş olsa bile, bu cezaların toplamı üzerinden yapılacak indirim on yılı geçemez.

Birinci paragraf hükümlerine göre çekmeleri gereken toplam cezalarından on yıllık indirim yapıldıktan sonra ceza süresi dolmuş olanlar, iyi halli olup olmadıklarına bakılmaksızın ve istemleri olmaksızın derhal; toplam cezaları on yıldan fazla olanlar kalan cezalarını çektikten sonra şartla salıverilirler."

30. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesi şöyledir:

“(1) İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz. Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanunî neticeleri kendiliğinden kalkar.

(2) Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.

(3) (Değişik fıkra: 29/06/2005-5377 S.K./2.mad) Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır.

(4) Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir.”

31. 5275 sayılı Kanun’un 107. maddesi, 765 sayılı mülga Kanunu'nun 17. maddesi.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 9/9/2013 tarih ve 2013/7764 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu, çeşitli suçlardan hakkında verilen hapis cezalarının infazı kapsamında 4616 sayılı Kanun uyarınca koşullu salıverildiğini, koşullu salıvermeye esas 4616 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, 4758 sayılı Kanun ile yapılan yeni düzenlemenin de yine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini, bu kapsamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve ilgili Ceza Dairelerinin kararlarına atfen iptal kararları sonucu 4616 sayılı Kanun'un koşulsuz bir affa dönüştüğünden koşullu salıverilme kararının geri alınamayacağını, buna ilişkin yaptığı şikayetlerin gerekçesiz reddedildiğini, ayrıca ret kararından sonra yaptığı başvuruların Yüksek Mahkemelerin önüne götürülmediğini belirterek, Anayasa’nın 2., 5., 6., 10., 11., 13., 19., 36., 38., 90., 138., ve 153. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti, infazın durdurulmasına yönelik tedbir kararı ve tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

34. Başvuru formları ve ekleri incelendiğinde, başvurucu iddialarına ilişkin olarak Anayasa’nın 2., 5., 6., 10., 11., 13., 19., 36., 38., 90., 138., ve 153. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun iddialarının temelinde koşullu salıverme kararının diğer mahkûmlardan farklı uygulanarak ve gerekçesiz olarak, her hangi bir yasal dayanağı olmaksızın kaldırılması nedeniyle cezaevinde kaldığı sürenin uzamasına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir.

35. Başvurucunun Anayasa Mahkemesinin 4616 sayılı Kanun’un bazı maddelerini iptal etmesi üzerine herhangi bir yasal dayanak olmaksızın koşullu salıverme kararının geri alındığı iddiası Anayasa’nın 38. maddesinde tanımlanan suç ve cezaların kanuniliği ilkesi temelinde ve kendisi ile aynı durumda olan kişilerin tahliye edilmesine rağmen kendisinin bundan yararlanamamasını Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi çerçevesinde değerlendirilmiştir.

36. Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), hükümlü olup olmadığına bakılmaksızın herkesin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesi kapsamında kişi özgürlüğü ve güvenliğine sahip olduğunu, bunun da 5. maddenin birinci fıkrasında belirlenen istisnalar dışında özgürlükten yoksun bırakmama veya yoksun bırakmanın devamının engellenmesi ve uygun olduğu ölçüde tutuklama veya gözetim altına alınma durumlarında 5. maddenin (2), (3) ve (4) fıkralarının sağladığı çeşitli koruma mekanizmalarının sağlanması anlamına geldiğini belirtmiştir. Hükümlülerin infaz rejimi kapsamında yararlandıkları koşullu salıverme gibi cezanın infazının ceza infaz kurumları dışında gerçekleştirilmesine dair bir uygulama da Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir (B.No: 2013/1711, 23/7/2014, § 25).

37. Bu çerçevede hükümlülerin, ceza infaz kurumlarında kalacağı süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir (Benzer kararlar için bkz. B.No: 2013/4682, 17/9/2014; B.No: 2014/1711, 23/7/2014; B.No: 2013/8114, 17/9/2014). Bu kapsamda başvurucunun, koşullu salıverilme kararının geri alınamayacağına ilişkin yaptığı şikâyetlerin gerekçesiz reddedilmesi ve ret kararından sonra yaptığı başvuruların Yüksek Mahkemelerin önüne götürülmemesinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği iddialarının özü, cezaevinde kalınacak sürenin belirlenmesinde keyfi davranıldığının ileri sürülmesidir.

38. Dolayısıyla başvurucunun şikâyet biçimi dikkate alındığında, başvurucunun iddialarının esası koşullu salıverilme kararının geri alınması kararına esas kararın ortadan kalkması nedeniyle haksız olarak cezaevinde tutulması, yaptığı şikâyetlerin gerekçesiz reddedilmesi ve ret kararından sonra yaptığı başvuruların Yüksek Mahkemelerin önüne götürülmemesine ilişkindir. Bu çerçevede başvurucunun, cezaevinde tutulmasının hukuka aykırı ve keyfi olduğuna dair iddiaları kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı çerçevesinde incelenmiştir.

 1. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesi Yönünden

39. Başvurucu, 4616 sayılı Kanun uyarınca verilen koşullu salıverme kararlarının, Anayasa Mahkemesinin 4616 sayılı Kanun ve bu Kanun’da yapılan değişiklere dair iptal kararlarından sonra herhangi bir yasal dayanak olmamasına rağmen koşullu salıverilme kararının kaldırılmasının suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

40. Bakanlık görüş yazısında, AİHM’in ve Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarına atıfta bulunarak koşullu salıvermenin kendine has koşulları değerlendirildiğinde kişinin ilk hapis cezası ile ikinci kez cezaevine gönderilmesi arasında bağlantının kopmamış olmasının gerektiğini belirtmiştir. Bununla birlikte Bakanlık, görüşünde belirtilen içtihatlar ve düzenlemeler ışığında somut olayda koşullu salıverme kararının geri alındığını ifade etmiştir.

41. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı 9/12/2014 tarihli cevabında önceki iddialarına benzer görüşler ileri sürmüştür.

42. Suç ve cezada kanunilik, ceza hukuku kurallarına ve bu kuralların uygulanmasına ilişkin, Anayasa ve Sözleşme'de güvence altına alınmış temel bir ilkedir.

43. Anayasa'nın "Suç ve cezalara ilişkin esaslar" kenar başlıklı 38. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."

44. Sözleşme'nin "Kanunsuz ceza olmaz" kenar başlıklı 7. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez."

45. Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerle ilgili bölümlerinde kanunla düzenleme ilkesine pek çok maddede ayrı ayrı yer verildiği gibi, 13. maddede ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkelerde de sınırlamaların "ancak kanunla" yapılabileceği kurala bağlanmıştır. Anayasa'nın suç ve cezaları düzenleyen 38. maddesinde de "suç ve cezada kanunilik" ilkesi özel olarak güvence altına alınmıştır.

46. Suç ve cezada kanunilik ilkesi, hukuk devletinin kurucu unsurlarındandır. Kanunilik ilkesi, genel olarak bütün hak ve özgürlüklerin düzenlenmesinde temel bir güvence oluşturmanın yanı sıra, suç ve cezaların belirlenmesi bakımından özel bir anlam ve önemi haiz olup, bu kapsamda kişilerin kanunen yasaklanmamış veya yaptırıma bağlanmamış fiillerden dolayı keyfi bir şekilde suçlanmaları ve cezalandırılmaları önlenmekte, buna ek olarak, suçlanan kişinin lehine olan düzenlemelerin geriye etkili olarak uygulanması sağlanmaktadır (B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 32).

47. Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfi ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi, kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir. Bu doğrultuda, kamu otoritesini temsil eden yasama, yürütme ve yargı erklerinin, bu ilkeye saygılı hareket etmeleri; suç ve cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının, yasama organı tarafından belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş bir yetkiye dayanmaksızın, düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza ihdas etmemesi, ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organın da kanunlarda belirlenen suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekir (B. No:2013/849, 15/4/2014, § 33).

48. Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri "belirlilik"tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (B. No:2013/849, 15/4/2014, §34).

49. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” hükmü çerçevesinde sadece suç ve cezaların ancak kanun ile öngörülebileceği prensibi ile sınırlı olmayıp suç ve cezaların geçmişe yürütülmemesine de içerir. Bu bağlamda makable şamil olmama ilkesi Anayasa’nın 15. maddesinin son fıkrası uyarınca savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde dahi vazgeçilmez çekirdek hak alanında kalmaktadır.

50. AİHM’in de belirttiği gibi hukukun üstünlüğünün temel birleşenlerinden biri olan Sözleşme’nin 7. maddesinde düzenlenen suç ve cezada kanunilik ilkesi, amaçları ve ulaşmak istenilen hedefleri de gözetilerek keyfi kovuşturma, mahkûmiyet ve cezalandırmaya karşı etkili güvenceleri temin edecek şekilde yorumlanmalı ve uygulanmalıdır (S.W./Birleşik Krallık, B.No: 20166/92, 22/11/1995, § 34; Kafkaris/Kıbrıs, B.No: 21906/04, 12/2/2008, § 137; Del Rio Prada/İspanya, B.No: 42750/09, 21/10/2013, § 77). Aynı zamanda kanuniliğin bir sonucu olarak suç olarak kabul edilmeyen bir eylemin “kıyas” yolu ile sanıkların aleyhine genişletilerek yorumlanması da ilkeye aykırılık oluşturacaktır (Del Rio Prada/İspanya, § 78).

51. Öte yandan, kanunların genel uygulamaya yönelik olarak hazırlanmasının doğal sonucu olarak kanun metinleri her zaman açık ve net olmayabilir. Kanun hazırlama tekniklerinden biri, kanunda, düzenlenecek alanın her türlü ayrıntısını içermesi yerine genel hükümler ile uygulamayı belirlemektir. Bunun sonucu olarak kanun metinlerinde muğlâk ifadelere yer verilebilmektedir. Bu muğlâk ifadeler, kuralın yorumu ve uygulaması açısından pratikte farklı değerlendirilebilmektedir. Diğer hukuk alanlarında olduğu gibi ceza hukuku alanında olan bir kanun hükmü ne kadar açık ve net olarak düzenlense dahi kaçınılmaz olarak şüpheli noktaların giderilmesi ve değişen şartlara uyarlamak için bir yargı yorumu ile uygulamaya aktarılacaktır (Del Rio Prada/İspanya, § 92). Yargılama görevini yerine getiren mahkemelerin, bu tür yorumsal şüpheleri gidermeleri gerekmektedir. Bu çerçevede suç ve ceza kanunilik ilkesi, temel olarak suçun özüyle tutarlı olması ve makul olarak öngörülebilir olması koşuluyla ceza hukukuna ilişkin kuralların davadan davaya yargısal yorumla netleştirmeye imkân tanımaktadır. Erişilebilir ve makul olarak öngörülebilir bir yargısal yorumun suç ve cezada kanunilik ilkesini ihlal ettiği söylenemez (Del Rio Prada/İspanya, § 93).

52. AİHM, Sözleşme’nin 7. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen “ceza” kavramını özerk bir Sözleşme kavramı olarak kabul etmektedir. 7. maddede güvence altına alınan ilkeyi etkin korumak amacıyla, bir tedbirin özü itibariyle bir ceza oluşturup oluşturmayacağı konusunda ulusal yargı makamlarının yorumlarına bağlı kalmadan değerlendirme yapılmaktadır. Bu bağlamda ilk olarak bir cezanın varlığı için suçtan kaynaklanan bir mahkûmiyetin sonucu olup olmadığı, daha sonra tedbirin niteliği, amacı; ulusal hukuk açısından nasıl kabul edildiği; tedbirin alınmasında ve uygulamasındaki usullerin ve tedbirin ağırlığı değerlendirilmektedir (Del Rio Prada/İspanya, §§ 81-82; Welch/Birleşik Krallık, B.No: 17440/90, 9/2/1995, §§ 27-28).

53. Diğer taraftan AİHM, “ceza” kabul edilen bir tedbir ile cezanın infazı veya icrasını ilgilendiren bir tedbir arasında ayrım yapmıştır. Bu çerçevede, tedbirin niteliği ve amacının cezanın indirilmesi veya erken tahliyeye ilişkin bir değişiklik ile ilgili olduğunda bu tedbirin Sözleşme’nin 7. maddesi kapsamında “ceza” olarak kabul edilemeyeceğini belirtmiştir (Hogben/Birleşik Krallık, 11653/85, 23/7/1985; Hosein/Birleşik Krallık, B.No: 26293/95, 28/2/1996, Del Rio Prada/İspanya, § 83). Ancak AİHM, bu hususta 7. maddenin ikinci cümlesinde ifade edilen “verilme” sözcüğünün, cezanın infazına veya icrasına ilişkin tüm tedbirlerin bu maddenin koruma alanı dışında olduğu şeklinde yorumlanamayacağını belirtmiştir (Hirsi Jamaa ve diğerleri/İtalya, B.No. 27765/09, 23/2/2012, § 175). Bunun sonucu olarak da AİHM, cezaya hükmedildikten sonra veya ceza infaz edilirken idari yetkililer ve mahkemeler tarafından yapılacak uygulamaların cezayı veren mahkemenin öngördüğü ve kapsamını belirlediği cezanın farklı tanımlanmasına veya değiştirilme ihtimaline yol açabileceğini kabul etmektedir. Aksi takdirde, idari yetkililer veya mahkemeler, verilen cezanın kapsamını geçmişe dönük olarak, mahkûm edilen kişinin suçu işlediği veya cezaya çarptırıldığı zamanda böyle bir gelişmeyi öngöremeyecek bir şekilde zararına olacak tarzda yeniden tanımlayan tedbirler alabileceği kabul edilecektir (Del Rio Prada/İspanya, § 89).

54. Anayasa’nın 38. maddesi “ceza”nın kapsamını açıklamamıştır. Bu bağlamda bir “mahkûmiyet kararı sonrasında” verilen cezanın infazında Anayasa’nın 38. maddesinin öngördüğü ilkelerin uygulanıp uygulanmayacağı hususu belirlenmelidir.

55. Anayasa’nın 38. maddesi uyarınca suç ve cezalarda kanunilik ilkesinin güvence fonksiyonu açısından infaz hukukuna ilişkin temel sorun infaza ilişkin düzenlemelerin zaman bakımından uygulanması meselesidir. Zira ceza ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesinin şekil ve şartlarının Anayasa’nın 19. maddesi uyarınca kanun ile düzenleneceği asıldır. Zaman bakımından uygulamaya ilişkin karşımıza üç ilke çıkmaktadır. Bunlar geriye yürüme, ileriye yürüme ve derhal uygulanmadır. Bu ilkelerin ceza hukuku açısından nasıl uygulanacağı Anayasa’nın 38. maddesi ve 5237 sayılı Kanun’un 7. maddesinde açıklanmıştır. Ancak bu ilkelerin infaz hukukuna ilişkin kuralları kapsayıp kapsamadığının tespiti Anayasa’nın 38. maddesi ve Sözleşme’nin 7. maddesinin getirdiği güvencelerin bu alanda uygulanabilirliğini ortaya koyacaktır.

56. Kural olarak infaz hukuku kuralları derhal uygulanır. Buna göre kuralın hükümlü açısından lehe veya aleyhe sonuç doğurması önemsizdir. Bunun temelinde hükümlünün cezasının infazında temel amaç olan ıslah ve topluma kazandırmada daha etkin yöntemlerin uygulanmasını sağlamak, cezaevinde güvenlik ve disiplini daha iyi bir düzeye getirmek ve cezaevinin hükümlüler açısından daha makul bir seviyede yaşanabilir hale getirmek yer almaktadır. Ancak 5237 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile infaz rejimine ait olarak değerlendirilen hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hükümlerin aleyhe sonuç doğurmaması bu kuralın istisnası olarak kabul edilmiştir.

57. Anayasa’nın 38. maddesi ve Sözleşme’nin 7. maddesi uyarınca “ceza” kavramının ceza hukuku kapsamındaki tedbirleri kapsadığında tereddüt yoktur. Bu bağlamda anayasal güvencenin tespiti açısından bir tedbirin maddi ceza hukukuna mı, infaz hukukuna mı dâhil olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu belirlemede tedbirin şekli olarak hangi alana girdiğinin yerine niteliğine bakılarak karar verilmelidir. Bu çerçevede bir tedbir, sanığa verilecek ceza ile ilgili bir konu hakkında ise ve ceza verme düşüncesi içinde kabul ediliyorsa maddi ceza hukuku alanında olduğunun kabul edilmesi gerekir. Dolayısıyla AİHM’in de kabul ettiği üzere hükümlü hakkında uygulanan tedbirin suçtan kaynaklanan bir mahkûmiyetin sonucu olup olmadığı, tedbirin niteliği, amacı; mahkemeler ve yetkili idari makamlar açısından nasıl kabul edildiği; tedbirin alınmasında ve uygulamasındaki usullerin ve tedbirin ağırlığı değerlendirilerek Anayasa’nın 38. maddesinin güvencesi altında olup olmadığı tespit edilmelidir. Bu bağlamda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18/11/1985 tarih ve E.1985/268, K.1985/361 sayılı kararında “… cezaların yerine getirilmesine ilişkin rejimleri değiştiren yasaların derhal uygulanması gerekmekte ise de, değişikliği yapan yasaların, cezaların niteliğini değiştirmemesi gerekir. Cezanın yerine getirilmesine ilişkin yasadaki değişiklik, mahkûmiyet süresini uzatıyorsa veya hükümlüye yüklenen yükü artırıyorsa, bu hal cezanın niteliğini değiştirdiğinden derhal uygulanamaz” (Benzer yönde bir karar için bkz. Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 5/7/1973 tarih ve E.1973/6567, K.1973/6535 sayılı kararı) denilerek bir tedbirin infaz hukukuna ilişkin olması tek başına derhal uygulanması için yeterli olmadığı aksine mahkûmiyet süresini uzatıp uzatmadığı hususu gözetilerek karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşmıştır.

58. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 'Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi' kenar başlıklı (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucuların ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir.

59. Somut olayda başvurucu 4616 sayılı Kanun’un 2. maddesi uyarınca hakkında verilen koşullu salıverilme kararının anılan Kanun’un ilgili maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinden dolayı geri alınmasının kanuni dayanağını ortadan kaldırdığını ve bu durumun Anayasa’nın 38. maddesi uyarınca suç ve cezada kanunilik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

60. Yukarıda belirtilen hususlar ışığında, koşullu salıvermeye dair yapılan düzenlemeler sadece cezaevi politikasının biçimini belirlemeye yönelik değildir. Aksine cezanın ne kadar çekileceğini belirlediğinden hükümlü açısından cezanın kapsamına ve sonuçları açısından maddi ceza hukuku alanına ilişkin bir düzenlemedir. Nitekim 5237 sayılı Kanun’un 7. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki düzenlemede koşullu salıverilmeye dair kurallar suç ve cezaların zaman bakımından uygulanması ile aynı kapsamda değerlendirilerek infaza ilişkin diğer hükümlerin tabi olduğu “derhal uygulanma” kuralından istisna tutulmuştur. Dolayısıyla infaz hukukuna dair koşullu salıverilme kuralı Anayasa’nın 38. maddesi çerçevesinde değerlendirilmelidir.

61. Öte yandan, başvuru konusu olayda başvurucunun iddiaları, koşullu salıverildikten sonra 4616 sayılı Kanun’un bazı maddelerinin iptal edilmesi üzerine koşullu salıvermenin geri alınıp alınamayacağına yönelik ve infaz biçimine ilişkin bir değerlendirmedir. Cezanın kapsamına ilişkin değildir. Bu durumda başvurucuya verilen ceza farklı olarak veya ağırlaşacak şekilde yorumlanmamış, cezanın infazı biçimine dair olan koşullu salıverme kararının geri alınıp alınamayacağına dair mevzuatın yorumlanması kapsamında kalmıştır. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin görevi, anılan Kanun’un iptal edilmesi üzerine ortaya çıkan durumda mevzuat hükümlerinin nasıl yorumlanması gerektiğini belirlemek değildir. Daha ziyade bu yeni yorumun başvurucu tarafından ilgili tarihte geçerli olan “hukuk” kapsamında makul ölçüde öngörülebilir olup olmadığını incelemektir.

62. Başvurucunun 4616 sayılı Kanun uyarınca koşullu salıverildikten sonra tekrar suç işlemesi halinde koşullu salıverme kararının kaldırılmayacağına dair, 765 sayılı mülga Kanun'un 17. maddesi ve 5275 sayılı Kanun’un 107. maddesi gözetildiğinde, mevzuattan kaynaklanır meşru bir beklentisinin olduğu söylenemez. Özellikle hakkında verilen kararın koşullu salıverilme kararı olduğu ve denetim süresinin öngörüldüğü gözetildiğinde böyle bir beklentiyi tahayyül etmesinin güç hatta imkânsız olduğu açıktır.

63. Başvurucunun kazanmış olduğu bir iyi hal indirimi veya cezanın tüm sonuçları ile ortadan kaldırılması sonucuna ulaştıracak genel af gibi bir durumun olduğundan da söz edilemez. Başvurucunun hakkında verilen koşullu salıverilme kararının kapsamını ve infaz edilme biçimini, mevcut koşullar altında makul bir dereceye kadar kavrayabilmesine imkân sağlamayacak nitelikte formüle edilmemiş olduğundan bahsetmek de zordur. Diğer taraftan mahkemelerin ve Yargıtayın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 4616 sayılı Kanun’un uygulanmasına yönelik yaklaşımlarını değiştirmesinin makul olduğu kabul edilmelidir. Hukuki açıdan farklı yorumlara neden olan bu durumun mahkemeler tarafından farklı yorumlanması ve hatta Yargıtay tarafından da kısa sayılabilecek bir süre içerisinde farklı içtihatlara yol açması meşru görülebilir. Başvurucunun durumunda süregelen bir içtihattan vazgeçilmesi de söz konusu değildir. Aksine Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında ortaya çıkan durumun tekrar yorumlanması söz konusudur.

64. 4616 sayılı Kanun ile yapılan düzenleme başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararının uygulanması açısından daha ağır sonuçlar getirmemiştir. Aksine “koşullu özel af” niteliğinde olduğundan başvurucunun daha erken koşullu salıverilmesi sonucunu doğurmuştur (4616 sayılı Kanun’un mahiyetine ilişkin bkz. AYM 18/7/2001 tarih ve E.2001/4, K.2001/332 ile 28/5/2002 tarih ve E.2002/99, K.2002/51 sayılı kararları). 4616 sayılı Kanun’un bazı maddelerinin iptal edilmesi ise yasa koyucunun iradesini aşarak genel af niteliğine dönüştüğünün kabulü de başvurucunun durumu açısından mümkün değildir. Zira başvurucunun iddialarının dayanağı olarak ileri sürdüğü Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 7/12/2004 tarih ve E.2004/7-209, K.2004/215 sayılı kararı da 765 sayılı Kanun’un 95. maddesinde düzenlenen mahkûmiyet kararının ertelenmesine ilişkindir. Zira bu kararda 4616 sayılı Kanun ile ceza hukukuna getirilen yeni düzenlemeler açısından iptal kararı verilmesi durumunda yürürlükte ceza mevzuatında yapılacak herhangi bir uygulamanın olmayışının genel affa dönüştüğü üzerinde durulmuştur. Bu sebeple başvurucunun içinde bulunduğu durumdan farklı şartlar söz konusudur.

65. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun, hakkında verilen koşullu salıverilme kararının geri alınmasına dair kararın yasal dayanağının olmadığına ve Anayasa’nın 38. maddesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarına ilişkin açık ve görünür bir ihlal olmadığı anlaşılmakla başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 2. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı Yönünden

66. Başvurucu, 4616 sayılı Kanun uyarınca verilen koşullu salıverme kararlarının, Anayasa Mahkemesinin 4616 sayılı Kanun ve bu Kanun’da yapılan değişiklere dair iptal kararlarından sonra geri alınmasının mümkün olmamasına rağmen koşullu salıverilme kararının kaldırılması nedeniyle cezaevinde tutulması gereken süreden daha uzun süre özgürlüğünden mahrum bırakıldığını ileri sürmüştür.

67. Bakanlık görüş yazısında, AİHM’in ve Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarına atıfta bulunarak kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının hukuka uygun bir şekilde sınırlandırıldığının tespit edildiği takdirde bu hakkın ihlalinden söz edilemeyeceğini, koşullu salıvermenin kendine has koşulları değerlendirildiğinde de kişinin ilk hapis cezası ile ikinci kez cezaevine gönderilmesi arasında bağlantının kopmamış olmasının gerektiğini belirtmiştir. Bununla birlikte Bakanlık, görüşte belirtilen içtihatlar ve düzenlemeler ışığında somut olayda koşullu salıverme kararının geri alındığını ifade etmiştir.

68. Anayasa’nın 19. maddesi şöyledir:

“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”

69. Sözleşme’nin 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

(a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş mahkûmiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;

…”

70. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B.No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

71. Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ilk istisnası “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararlarının sonucu olarak hapis cezası veya güvenlik tedbirlerinin uygulanması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali kabul edilmeyecektir. Diğer taraftan “suç şüphesine bağlı tutma” kapsamında olan durumdan farklı olarak anılan istisna “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmayı” ifade etmektedir. (Benzer kararlar için bkz. B.No: 2012/338, 2/7/2013, § 41, B.No: 2014/912, 6/3/2014, § 70). Sözleşme’ye göre, özgürlüğe getirilen sınırlamanın meşru kabul edilebilmesi için mahkûmiyet kararı sonrası “tutma” hali veya hapsedilmenin, “yetkili mahkeme” kararına dayalı ve hukuka (kanuna) uygun olması şartları aranmaktadır. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı yönünden “tutma” hali, geniş anlamda kullanılmakta olup; gözaltı, tutuklama, mahkûmiyet sonrası tutukluluk ve hükümlülük hallerini içine almaktadır. Sözleşme maddesindeki “yetkili mahkeme” vurgusu, kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması sonucunu doğuran ceza veya güvenlik tedbiri uygulama konusunda kanun gereği yetkilendirilmiş, yürütme organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere sahip yargısal organı ifade etmektedir (B.No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18; benzer AİHM kararları için bkz. De Wilde, Ooms And Versyp/Belçika, B. No: 2832/66, 2835/66, 2899/66, 18/6/1971, § 78; Engel ve Diğerleri/Hollanda, B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 68). Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fırkasının (a) bendi kapsamına, mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesi hallerinde ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma halleri dâhil ise de anılan kurallar, mahkûmiyet kararının değil, tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (B.No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).

72. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa’nın 19. maddesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte herkesin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve bu hakka getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde belirtilmesi, “keyfi bir biçimde” bu haktan kimsenin mahrum bırakılmamasını amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve ceza infaz kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında değerlendirmelidir. Ceza mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de hakkın korunması açısından bir zorunluluktur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin mahkûmiyet kararına ve ilgili yasal mevzuata uygun olması Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi ve Sözleşme’nin 5. maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında güvence altına alınmıştır (B.No: 2014/1711, 23/7/2014, § 32).

73. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, kural olarak tutma hali, mahkûmiyet kararına bağlı olmalıdır. Koşullu salıverilme kararının geri alınması nedeniyle kişinin yeniden hapsedilmesi durumunda da infazına karar verilen ceza ile önceki mahkûmiyet arasındaki nedensellik bağının kesilmemiş olması gerekir. AİHM göre Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde geçen “mahkûmiyet kararı sonrasında” ibaresi ile kastedilen, sadece “tutma”nın zaman bakımından mahkûmiyet kararından sonra olması değil, aynı zamanda mahkûmiyet nedeniyle olmasıdır (bkz. B.No: 2013/8114, 17/9/2014, § 19; Van Droogenbroeck/Belçika, B. No: 7906/77, 24/6/1982; Weeks/Birleşik Krallık, B. No: 9787/82, 2/3/1987, § 42; Stafford/Birleşik Krallığı, [BD], B. No: 46295/99, § 64; M./Almanya, B. No: 19359/04, 17/12/2009, § 88).

74. Koşullu salıverilme, cezanın çektirilmesinin kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle cezaevindeki tutum ve davranışlarıyla (iyi haliyle) topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren hükümlünün şarta bağlı olarak ödüllendirilmesidir. Suçlunun kendisine verilen cezadan daha kısa bir sürede uslanması, eyleminden pişmanlık duyması ve bunu iyi davranışıyla kanıtlaması durumunda, cezaevinde daha fazla kalması gereksiz olabilir. Bu durumda koşullu salıverilme, infaz sistemindeki en etkili araçtır. Koşullu salıverilmenin en önemli öğeleri, cezanın belirli bir süre çekilmiş olması, hükümlünün bu süre içinde iyi durum göstermesi, koşullu salıverildikten sonra gözetim altında kalması ve koşullu salıverilmenin gereklerine uyulmaması durumunda koşullu salıverilme kararının geri alınabilmesidir (B.No: 2013/8114, 17/9/2014, § 20; AYM, E.2001/4, K.2001/332, K.T. 18/7/2001).

75. Koşullu salıverilmeden yararlanabilmek için hükümlünün, infaz süresinin kanunda belirlenen kısmını “iyi halli” olarak geçirmesi gerekir. Hal ve tavırları gözlemlenen hükümlünün, işlemiş olduğu suçtan dolayı pişmanlık duyduğunun belirlenmesinin koşullu salıverilmede “iyi halli” olmanın bir şartı olduğu anlaşılmaktadır. Koşullu salıverilen hükümlünün, denetim süresinde hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç işlemesi veya kendisine yüklenen yükümlülüklere, hâkimin uyarısına rağmen, uymamakta ısrar etmesi halinde koşullu salıverilme kararı geri alınır. Koşullu salıverilme kararının geri alınması hâlinde hükümlünün; sonraki suçu işlediği tarihten itibaren hak ederek tahliye tarihine kadar kalan cezasının aynen infazına karar verilir. Koşullu salıverilme kararının geri alınmasından sonra aynı hükmün infazı ile ilgili bir daha koşullu salıverilme kararı verilemez. Buna karşılık, hükümlünün denetim süresini yükümlülüklere uygun ve iyi hâlli olarak geçirmesi halinde, ceza infaz edilmiş sayılır (B.No: 2013/8114, 17/9/2014, § 25).

76. Somut olayda başvurucu 1979-1991 yılları arasında işlediği muhtelif suçlardan aldığı hapis cezalarına ilişkin 13/4/1991 tarihinde koşullu salıverilmiştir. Deneme süresi içinde 30/10/1991 tarihinde işlediği kasten öldürme suçundan mahkûm edilmiş ve koşullu salıverilme kararı geri alınarak bakiye kalan hapis cezasının aynen infazına karar verilmiştir. Anılan her iki cezanın toplamları üzerinden başvurucunun cezaevinde kaldığı süre hesaplanarak 4616 sayılı Kanun gereğince 16/7/2002 tarihinde tekrar koşullu salıverilmiştir. Başvurucu, tahliye edildikten sonra deneme süresi içerisinde 10/10/2002 tarihinde kasten öldürme suçunu işleyerek hapis cezası ile cezalandırılmış ve bu ceza nedeniyle ikinci kez verilen koşullu salıverilme kararı kaldırılmıştır(§§ 10-12).

77. Diğer taraftan 6459 sayılı Kanun'un 25. maddesiyle 5275 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. madde kapsamında başvurucunun 7/11/1982 tarihinden önce işlenen suçlardan verilen hapis cezalarına ilişkin olarak koşullu salıverilme kararının geri alınmasına ilişkin karar kaldırılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ilk koşullu salıverilme kararına esas ve daha sonra da bu kararın kaldırılması ile ortaya çıkan bakiye cezanın infazı ortadan kaldırılmıştır. Bu cezanın infazında 4616 sayılı Kanun gereğince 2002 yılında ikinci kez koşullu salıverilmeden yaralanmıştır. Ancak bu karar da denetim süresinde tekrar suç işlediğinden kaldırılmıştır

78. Başvurucunun 4616 sayılı Kanun uyarınca 2002 tarihinden önceki koşullu salıverilme kararının geri alınamayacağı iddiası da Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir (§ 20). Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararına ilişkin aynı dosyadan tutuklu kaldığı sürenin mahsup edilmesi talebi de makul bir gerekçe ile reddedilmiştir (§ 21). Diğer taraftan başvurucunun koşullu salıverme kararından önce cezanın infaz edilen kısmının mahsubuna dair herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır.

79. Öte yandan başvurucu, koşullu salıverilme kararının geri alınamayacağına ilişkin yaptığı şikâyetlerin gerekçesiz reddedildiğini, ayrıca ret kararından sonra yaptığı başvuruların yüksek mahkemelerin önüne götürülmediğini ileri sürmüştür.

80. Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği hususunda ortaya çıkan tereddütlerin giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar isteneceği 5275 sayılı Kanun’un 98. maddesinin (1) numaralı fıkrasında hükme bağlanmıştır. Ayrıca aynı Kanun’un 101. maddesinin son fıkrasında da anılan karara karşı itiraz yoluna gidilebileceği kabul edilmiştir. Dolayısıyla hüküm yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabına ilişkin olarak hükümlüler açısından bir hukuk yolu sağlanmıştır.

81. Somut olayda hükmü veren mahkemenin mahkûmiyet kararının yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa bu hususa ilişkin olarak yapılan itirazların hükümlünün cezaevinde kalacağı süreyi belirleyici niteliği gözetildiğinde kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile doğrudan ilgili olduğu açıktır. Dolayısıyla bu tür kişilerin cezaevinde kalacağı süreyi belirlemede yetkili mahkemenin, Anayasa’nın 19. maddesinde kabul edilen güvencelerin uygun düştüğü ölçüde hükümlüler açısından da gözetmesi gerekir. Nitekim Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesinde; mahkemelerce verilen hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin kanuna uygunluğu değil, mahkeme kararının uygulanmasının kanuna uygunluğu güvence altına alınmaktadır. Diğer bir ifadeyle bireysel başvuru kapsamında mahkemelerce verilen mahkûmiyet kararlarının yerindeliği değil, bu kararlara bağlı gerçekleştirilen ve bireyleri özgürlüklerinden mahrum bırakan infaz rejimi incelenecektir. Dolayısıyla ilke olarak mahkûmiyet kararları ve buna dayanan cezaların süresi değerlendirilmeyecektir (Weeks/Birleşik Krallık, B.No: 9787/82, 2/3/1987, § 49).

82. Koşullu salıverilmeye ilişkin olarak verilecek kararların hükümlülerin cezaevinde kalacağı süreyi belirleyeceği, mahkûmiyet kararına dayanan infazın kanuna uygunluğunu ve dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını doğrudan etkileyeceği hususlarında herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu nedenle de Anayasa’nın 19. maddesinde yer alan güvencelerin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin bu tür başvurularda gözetilmesi gerektiği açıktır.

83. Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:

“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”

84. Tutuklular açısından Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmakta ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmaktadır (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §§ 63, 64). Tutuklular açısından, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını ilgilendiren kararların gerekçeli olma zorunluluğu, hükümlüler açısından “mahkûmiyet kararı sonrasında” infaz rejiminin hukuka aykırı veya keyfi olup olmadığının değerlendirilebilmesi için de dikkate alınmalıdır. Nitekim hükümlülerin, mahkûmiyet kararına aykırı olarak hapsedildiklerine yönelik iddialarının ilgili yargı mercii tarafından hukuk kuralları gözetilerek yeterince gerekçelendirilmesi hakkın etkin bir şekilde korunması için gereklidir.

85. Başvuru konusu olayda, Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun iddialarını ayrıntılı olarak değerlendirmiş ve bu iddiaları karşılayacak şekilde yazılmış gerekçe ile talebin reddine karar vermiştir (§ 20). Karara karşı itiraz incelemesi yapan Niğde Ağır Ceza Mahkemesi de usul ve yasaya uygun gördüğü karara dair itirazların reddine karar vermiştir. (§ 22).

86. Başvurucu her ne kadar mahkeme kararlarının gerekçesiz olduğunu ileri sürmüş ise de gerek ilk derece mahkemesinin, gerekse itiraz incelemesini yapan mahkemenin kararında, hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmekle, gerekçeli karar hakkı yönünden bir ihlalin olduğu söylenemez.

87. Başvurucunun kararlara karşı yaptığı itirazların yüksek mahkemelere gönderilmediğini ileri sürmüştür.

88. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”

89. Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir

“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”

90. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası ve Sözleşme’nin 5. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca hükümlülere, mahkûmiyet kararının infazında esas alınan rejimin hukuka aykırı olduğuna dair itirazda bulunma imkânı sağlanmalıdır. Hükümlülerin cezaevinde kalacağı süreyi doğrudan etkileyen koşullu salıverilme kararının hukuka uygunluğunun denetimini sağlayacak yargısal bir başvuru yolu sağlanması kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının hükümlüler açısından da değerlendirilebilmesi için önemlidir. Ancak bu güvencenin, kural olarak itirazı inceleyen yetkili mahkemenin kararına karşı ayrıca itiraz veya temyiz başvurusu imkânı sağlaması gerektiği söylenemez.

91. Başvuru konusu olayda, başvurucunun koşullu salıverilme kararının geri alınmasına yönelik yaptığı itirazların Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca ayrıca üst mahkeme önüne götürülmesi zorunluluğundan bahsedilemez. Anılan hüküm başvurucunun, cezaevinde hukuka aykırı tutulduğuna dair iddialarını değerlendirebilecek bir yargı yolunun sağlanmasını güvence altına almaktadır. Somut olayda da başvurucunun hukuka aykırılık iddialarını 5271 sayılı Kanun’un 98. maddesi uyarınca hükmü veren mahkemeye sunabileceği gözetildiğinde yargısal bir başvuru yolunun sağlandığı açıktır. Bu nedenle başvurucunun, yüksek mahkemeye itirazlarının iletilmediğine ilişkin iddialarının herhangi bir dayanağının olduğu söylenemez.

92. Başvurucu hakkında verilen hapis cezasının infazında yetkili Cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemeler, başvurucunun hüküm yorumunda ve çektirilecek cezanın hesabına ilişkin taleplerini mevzuat gözetilerek değerlendirmiş ve mahkûmiyet hükmünün nasıl infaz edileceğine karar vermiştir. Bu bağlamda başvurucunun cezasının infazında ilgili kanun maddeleri gözetilerek herhangi bir keyfilik içermeden infazın kapsamı belirlenmiştir.

93. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarına ilişkin açık ve görünür bir ihlal olmadığı anlaşılmakla başvurunun bu kısmının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

4. Eşitlik İlkesinin İhlali İddiası Yönünden

94. Başvurucu, hakkında verilen koşullu salıverilme kararının geri alınmasının başka mahkûmlar için uygulanmadığı ve bu çerçevede başka mahkûmların serbest bırakılmasına rağmen kendisinin halen cezaevinde bulunduğunu belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen “kanun önünde eşitlik ilkesi”nin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

95. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

96. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Ayırımcılık yasağı” kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

“Bu Sözleşme’de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”

97. Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve AİHS kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).

98. Eşitlik ilkesinin ihlal edilip edilmediğinin tartışılabilmesi için, ihlal iddiasının, kişinin hangi temel hak ve özgürlüğü konusunda hangi temele dayalı olarak ayrımcılığa maruz kaldığının gösterilmesi gerekir. Somut olayda başvurucu benzer bazı olaylarda mahkûmların koşullu salıverilme kararlarının geri alınmadığından bahisle kendisinin ayırımcılığa uğradığını dile getirmiş fakat hangi nedene dayalı olarak kendisine farklı muamelede bulunulduğuna ilişkin olarak herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Ayırımcılık iddiasının ciddiye alınabilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki başka kişilere yapılan muamele ile kendisine yapılan muamele arasında bir farklılığın bulunduğunu ve bu farklılığın meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayırımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir. Somut olayda başvurucu sözünü ettiği benzer olaylar ile kendi durumunun aynı olduğunu ortaya koyamadığı gibi kendisine hangi nedene dayalı olarak ayırımcılık yapıldığına ilişkin de her hangi bir beyanda bulunmamıştır.

99. Açıklanan nedenlerle, başvurucu ihlal iddialarını kanıtlayacak herhangi bir delil ileri sürmediğinden başvurunun bu kısmının 'açıkça dayanaktan yoksun olması' nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle başvurunun, suç ve cezaların kanuniliği ilkesi, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ve eşitlik ilkesinin ihlali iddiası yönünden ayrı ayrı “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 25/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Metin Durmaz [1.B.], B. No: 2013/7764, 25/3/2015, § …)
   
Başvuru Adı METİN DURMAZ
Başvuru No 2013/7764
Başvuru Tarihi 10/10/2013
Karar Tarihi 25/3/2015
Birleşen Başvurular 2013/7890

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, hakkındaki hapis cezasının infazı sürecinde yasal dayanak olmaksızın koşullu salıverme kararının geri alınması ve mahsubu gereken tutukluluk süresinin dikkate alınmayarak ceza infaz kurumunda kalacağı sürenin uzamasına neden olunması nedeniyle eşitlik, kişi özgürlüğü ve güvenliği, adil yargılanma hakları ile suç ve cezada kanunilik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, infazın durdurulması ve tazminat talebinde bulunmuştur.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi Suç ve cezada kanunilik Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı İnfaz, koşullu salıverme Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Ayrımcılık yasağı Ayrımcılık Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 6459 İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 25
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun geçici 5
4616 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun 1
4758 24 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun 1
5237 Türk Ceza Kanunu 7
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 107
765 Türk Ceza Kanunu 17
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi