TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HALİL CANPOLAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7662)
|
|
Karar Tarihi: 25/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Murat AZAKLI
|
Başvurucu
|
:
|
Halil CANPOLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Serap AKKILIÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Sancaktepe
Belediye Başkanlığı (Belediye) aleyhine Kartal 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde
açtığı, imar uygulaması sonucu el konulan taşınmaz bedelinin ödenmesi davası
sonunda hükmedilen bedelin tahsili amacıyla yaptığı icra takibine rağmen ödeme
yapılmadığını, bu nedenle Belediye tarafından yapılan kısmi ödemeyi kabul etmek
zorunda kaldığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 11/10/2013
tarihinde İstanbul Anadolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir
durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 11/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
31/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun
bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının
30/5/2014 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık
görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7.
Başvurucu, 25/12/2009 tarihinde,
Belediye aleyhine, Kartal 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Sancaktepe ilçesinde bulunan 711 parsel numaralı taşınmazın
hissedarı olduğunu, davalının yaptığı imar uygulaması sonucu taşınmazın elinden
alındığını ve bedelinin ödenmediğini, Belediye tarafından takdir edilen bedelin
düşük olduğunu belirterek, taşınmaz bedeli olarak 152.990,00 TL’nin ödenmesini talep
etmiştir.
8.
Mahkemece, 3/3/2011 tarih ve
E.2009/672, K.2011/38 sayılı kararla; başvurucunun taşınmazının bulunduğu
alanda davalı tarafından yapılan imar uygulaması sonucu başvurucuya ait
taşınmazdan “düzenleme ortaklık payı”
(DOP) kesildiği, bunun karşılığında başvurucuya yeni arsa verilmediği ve bedel
de ödenmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 152.072,06 TL bedelin dava
tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
9.
Davalının temyizi üzerine, Yargıtay
5. Hukuk Dairesinin 15/12/2011 tarih ve E.2011/11894, K.2011/21266 sayılı
ilâmıyla hüküm onanmıştır.
10.
Başvurucu, anılan ilâma dayalı
olarak Belediye aleyhine 21/4/2011 tarihinde Kartal 2. İcra Müdürlüğünün
E.2011/3507 sayılı dosyasında başlattığı icra takibinde, asıl alacak, faiz ve
yargılama giderleriyle birlikte toplam 188.371,35 TL'nin takip tarihinden
itibaren yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
11.
Takibin kesinleşmesinden sonra,
başvurucunun talebi üzerine davalıya ait taşımazlara
haciz konulmuştur.
12.
Belediye, 28/2/2012 tarihinde,
başvurucu aleyhine Kartal 1. İcra Hukuk Mahkemesinde açtığı şikâyet davasında,
taşınmazlar üzerine konulan hacizlerin kanuna aykırı olduğunu ileri sürerek,
hacizlerin kaldırılmasını talep etmiştir.
13.
Mahkemece, 15/11/2012 tarih ve
E.2012/120, K.2012/788 sayılı kararla; davanın açılmasından sonra taşınmazlar
üzerine konulan haciz şerhlerinin kaldırıldığı ve davanın konusuz kaldığı
gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve hüküm temyiz
edilmeksizin kesinleşmiştir.
14.
Başvurucunun talebi üzerine
davalıya ait tüm hak ve alacaklara haciz konulmuştur.
15.
Belediye, 24/6/2013 tarihinde,
başvurucu aleyhine İstanbul Anadolu 13. İcra Hukuk Mahkemesinde açtığı şikâyet
davasında, hak ve alacakları üzerine konulan hacizlerin kaldırılması talebinin
İcra Müdürlüğünce reddedildiğini, hacizlerin kanuna aykırı olduğunu ileri
sürerek, hacizlerin kaldırılmasını talep etmiştir.
16.
Mahkemece, 7/11/2013 tarih ve
E.2013/466, K.2013/767 sayılı kararla; başvurucu vekili tarafından icra
dosyasında bulunan bütün hacizlerin kaldırılmasının talep edildiği, İcra
Müdürlüğünce 5/8/2013 tarihinde başvurucu vekilinin talebi üzerine dosyadaki
tüm hacizlerin kaldırıldığı, davacı Belediye vekilinin hacizlerin kaldırılması
nedeniyle davadan feragat ettiğini bildirdiği, bu şekilde davanın konusuz
kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve hüküm
temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
17.
Kartal Adliyesinin kapatılmasından
sonra icra takibine, İstanbul Anadolu 22. İcra Müdürlüğünün E.2011/3507 sayılı
dosyasında devam edilmiştir.
18.
Başvurucu vekili, 22/7/2013
tarihinde Belediyeye verdiği dilekçesinde, İstanbul Anadolu 22. İcra
Müdürlüğünün E.2011/3507 sayılı dosyasında toplam 245.975,00 TL alacaklarının
olduğunu, bu alacaklarına karşılık 185.000,00 TL ödenmesini kabul ettiklerini,
ödeme yapılması karşılığında icra dosyaları ve fazlaya ilişkin haklarla ilgili
tüm alacaklardan feragat ettiklerini, Belediyeyi ibra ettiklerini bildirmiştir.
19.
Başvurucunun alacağına karşılık
11/9/2013 tarihinde, başvurucu ve vekilinin bankadaki hesaplarına 185.000,00 TL
ödeme yapılmıştır.
20. Başvurucu, ödeme yapıldığını,
7/10/2013 tarihinde öğrendiğini belirtmiştir.
21.
Başvurucu, 11/10/2013 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
22.
10/12/2003 tarih ve 5018 sayılı
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun “Ödenemeyen giderler ve bütçeleştirilmiş
borçlar” kenar
başlıklı 34.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ödeme
emri belgesine bağlandığı halde ödenemeyen tutarlar, bütçeye gider yazılarak
emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir. Ancak, malın alındığı veya
hizmetin yapıldığı malî yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar talep edilmeyen
emanet hesaplarındaki tutarlar bütçeye gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen
tutarlar, mahkeme kararı üzerine ödenir.
Kamu idarelerinin nakit mevcudunun tüm
ödemeleri karşılayamaması halinde giderler, muhasebe kayıtlarına alınma
sırasına göre ödenir. Ancak, sırasıyla kanunları gereğince diğer kamu idarelerine
ödenmesi gereken vergi, resim, harç, prim, fon kesintisi, pay ve benzeri
tutarlara, tarifeye bağlı ödemelere, ilama bağlı borçlara, ödenmemesi halinde
gecikme cezası veya faiz gibi ek yük getirecek borçlara ve ödenmesi talep
edilen emanet hesaplarındaki tutarlara öncelik verilir.”
23.
5018 sayılı Kanun’un “Taşınır ve
taşınmaz edinme” kenar başlıklı 45. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Genel yönetim kapsamındaki kamu idareleri, kamu
hizmetlerinin zorunlu kıldığı durumlarda gereken nicelikte ve nitelikte taşınır
ve taşınmazları, yurt içinde veya yurt dışında, bedellerini peşin veya taksitle
ödeyerek veya finansal kiralama suretiyle edinebilirler. Kamu idareleri,
taşınmaz satın alma veya kamulaştırma işlemlerini yetki devri yoluyla bir başka
kamu idaresi eliyle yürütebilir. Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin
edindiği taşınmazlar Hazine adına, diğer kamu idarelerine ait taşınmazlar ise
tüzel kişilikleri adına tapu sicilinde tescil olunur. Hazine adına tescil
edilen taşınmazlar Maliye Bakanlığı tarafından yönetilir. Bu tescil işlemleri,
adına tescil yapılan idarenin taşınmazın bulunduğu yerdeki ilgili birimine
bildirilir.”
24.
9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra
ve İflas Kanunu’nun “Haczi caiz olmıyan
mallar ve haklar” kenar başlıklı 82. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:
1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında
haczi caiz olmadığı gösterilen mallar,
…”
25. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’na 18/6/2010 tarih ve 5999 sayılı Kamulaştırma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la eklenen “Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle
tazmin” kenar
başlıklı geçici 6. maddenin son fıkrası şöyledir:
I. “Bu madde uyarınca ödenecek olan tazminatın
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez."
26.
2942 sayılı Kanun’un, 24/5/2013 tarih ve 6487 sayılı Bazı
Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun ile değiştirilen, “Kamulaştırılmaksızın
kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti” kenar başlıklı
geçici 6. maddesinin sekizinci ve onbirinci fıkraları
şöyledir:
“Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu
madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması hâlinde, merkezi
yönetim bütçesine dâhil idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için
öngörülen ödeneklerinin (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve
hizmet alımları ile yapım giderleri için ayrılan ödeneklerin) yüzde ikisi,
belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son kesinleşmiş bütçe
gelirleri toplamının, diğer idareler için en son kesinleşmiş bütçe giderleri
toplamının en az yüzde ikisi oranında yılı bütçelerinde pay ayrılır. Kesinleşen
alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde,
ödemeler, sonraki yıllara sâri olacak şekilde, garameten
ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile alacakların
tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı Kanuna göre
ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı gereğince nakdi
ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları da teklif
edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem yapılabilir.
….
II. Bu madde uyarınca ödenecek olan bedelin
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez.”
27.
3/7/2005 tarih ve 5393 sayılı
Belediye Kanunu’nun “Belediyenin yetkileri
ve imtiyazları” kenar başlıklı 15. maddesinin sekizinci fıkrası
şöyledir:
“Belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla
elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan
malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri
haczedilemez.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
28.
Mahkemenin 25/3/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 11/10/2013 tarih ve 2013/7662 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29.
Başvurucu, taşınmazının bulunduğu
alanda yapılan imar uygulaması sonucu taşınmazına el konulduğunu, Kartal 4.
Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava sonunda hükmedilen bedelin ödenmediğini,
Belediyenin mal, hak ve alacakları üzerine konulan hacizlerin kaldırıldığını,
davalının, alacağın bir kısmından feragat edilmesi karşılığında ödeme yapma
teklifinde bulunduğunu, faizi ile beraber toplam 245.975,00 TL alacağından
185.000,00 TL alarak bakiye alacağından feragat etmek zorunda bırakıldığını, bu
ödemenin banka hesabına yapıldığını, 7/10/2013 tarihinde ödeme yapıldığını
öğrendiğini, Belediyeye ait malların haczedilememesi nedeniyle alacağının
tamamını alamadığını, icra takibinin sonuçsuz kaldığını, Mahkeme kararına
rağmen alacaklarının tam olarak ödenmediğini belirterek, mülkiyet ve adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
30.
Başvurucu, imar uygulaması sonucu
el konulan taşınmaz bedelinin ödenmesi için açtığı dava sonunda Mahkemece
hükmedilen bedelin ödenmediğini, alacağın bir kısmından feragat etmesi üzerine
ödeme yapıldığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
31.
Adalet Bakanlığı görüş yazısında,
başvurucunun, kesinleşmiş ve infaz edilebilir Mahkeme kararının infazının
sağlanmadığına dair ihlal iddialarının, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının
ihlali iddiaları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, başvurucu vekilinin
talebi üzerine icra takip dosyalarındaki hacizlerin kaldırıldığı, bu nedenle
Belediyenin davalardan feragat ettiği, taraflar arasında yapılan sözleşme
uyarınca Mahkemece hüküm altına alınan bedelin başvurucuya ödendiği, açıklanan
nedenlerle başvurucunun güncel ve kişisel hakkının bulunup bulunmadığının
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
32.
Adalet Bakanlığının görüşüne karşı
başvurucu beyanda bulunmamıştır.
33.
Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18).
34.
Başvurucunun ihlal iddiaları ayrı
ayrı incelenmiş, öncelikle adil yargılanma hakkını ihlali iddiası değerlendirilmiştir.
35.
Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı
36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir."
36.
Anayasa'nın 138. maddesinin son
fıkrası şöyledir:
"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme
kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir
suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
37.
Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı
6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
38.
Sözleşme metni ile Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının
somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer
verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §
38).
39.
Anayasa'nın 36. maddesinde ifade
edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri
olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti
bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak
arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı
ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda
hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, K.T.
14/1/2010).
40.
Anayasa'nın 36. maddesinin birinci
fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme
ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence
altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı,
kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın, yasama ve
yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve
mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini
ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının
belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, §
57).
41.
Yargı kararının geciktirilmeksizin
uygulanması, Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında mahkemelerin
bağımsızlığının bir parçası olarak görülmekte ve devlete yargı kararlarını
değiştirmeden ve geciktirmeden uygulama yükümlülüğü getirilmektedir.
42.
Sözleşme'nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde açıkça kararların icrasından bahsedilmediği
için AİHM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak kararların icrası hakkını
adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. Mahkemeye
erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece
verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının
uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını
sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı
olmayacaktır (bkz. Hornsby/Yunanistan,
B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).
43.
Yargılama sonucunda mahkemenin bir
karar vermiş olması yeterli değildir; ayrıca bu kararın etkili bir şekilde
uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını,
taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hale getiren
düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde
engellenmesi hallerinde, "mahkemeye
erişim hakkı" da anlamını yitirir (B. No: 2012/144, 2/10/2013,
§ 28).
44.
AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir
yargı kararının, lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz
edilmemesi durumunda, Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı
mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi
yargı makamı verirse versin, bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi,
6. madde anlamında "dava"nın tamamlayıcı unsuru
olarak değerlendirilmelidir (bkz. Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 34).
45.
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi
kapsamında bir yargı yerine ulaşma hakkının, sadece teorik olarak bu hakkın
tanınmasını değil, aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına
yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (bkz. Apostol/Gürcistan, B.
No:40765/02, 28/2/2007, § 54).
46.
Öte yandan Devlet, bir kurumu
aleyhinde verilen nihai ve bağlayıcı mahkeme kararıyla ortaya konulan borcunu
ifa etmemek için ekonomik kaynak yokluğunu mazeret olarak ileri süremez (bkz. Burdov/Rusya, B.
No:59498/00, 7/5/2002, § 35).
47.
Kesin hükme saygı uluslararası
hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir.
Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının
geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak
da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk
sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören
taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse, adil yargılanma
hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (B. No: 2013/1752,
26/6/2014, § 65).
48.
Yargı kararlarının icrasındaki
gecikmenin başvurucunun adil yargılanma hakkına bir müdahale olduğu kabul
edilmekle beraber, kararların icrasında ne kadar süreli bir gecikmenin hak
ihlali sayılacağının, davanın konusu, dava konusu bir alacağın veya tazminatın
ödenmesiyse alacak veya tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki
menfaati, yargı kararının icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu
idarenin bütçe imkânları ve ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın
ödemenin gecikmesi nedeniyle değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra
safhasıyla beraber toplam süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi somut
davanın koşullarına göre incelenmesi gerekir (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, §
66).
49.
Yukarıda yapılan açıklamalar
ışığında sonuç olarak, kamu makamlarının, aleyhlerine verilen, infaz edilebilir
yargı kararını yerine getirmemelerinin, başvurucuların mahkemeye erişim
haklarını ihlal edebileceği ve dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesini etkili
sonuçları bakımından konusuz bırakabileceği dikkate alınarak, adil yargılanma
haklarının ihlali iddiası kapsamında incelenebileceği değerlendirilmektedir.
50.
Öte yandan başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlali iddiası ayrıca incelenmiştir.
51.
Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz."
52.
Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar
başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu
yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel
ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez"
53.
Anayasa'nın 35. maddesi ve Ek 1
No.lu Protokol'ün 1. maddesi paralel düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer
vermiştir.
54.
Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi
üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural, genel olarak mülkiyetten
barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın
ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı
düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci
cümlesinde düzenlenmiştir. Üçüncü kural ise devletlerin kamu yararına uygun
olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla
mülkiyetin kullanımını kontrol etme yetkisini tanır, bu ise ikinci fıkrada yer
almaktadır (bkz. Sporrong
ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75,
7152/75, 23/9/1982, § 61).
55.
Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki
düzenlemeye paralel şekilde, birinci fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış,
ikinci ve üçüncü fıkralarında ise mülkiyet hakkının sınırlandırılması ve bu
sınırlandırmanın ölçütünü belirtmiştir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 59).
56.
AİHM, yargı kararlarının icrasının
gecikmesini, "mülkten barışçıl
yararlanma" hakkına müdahale olarak kabul etmektedir (bkz. Burdov/Rusya, B.
No:59498/00, 7/5/2002, § 40).
57.
Bu kapsamda öncelikle mülkiyet hakkının
kapsamına dâhil olabilecek malvarlığı değerlerinin belirlenmesi gerekir.
Anayasa'nın 35. maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı
içinde yer alan menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk girebileceği gibi kesin
bir şekilde tanımlanmış alacak hakları da girebilir (AYM, E.2000/42,
K.2001/361, K.T. 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).
58.
Bir mahkeme hükmünden doğan alacak,
icra edilebilir olduğunun kanıtlanması durumunda mal ve mülk olarak kabul
edilebilir (bkz. Burdov/Rusya,
B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40). İmar
uygulaması sonucu el konulan taşınmaz bedelinin ödenmesi davası sonunda hüküm
altına alınan alacakların ödenmesine yönelik mahkeme kararının icra edilebilir
olduğunda şüphe bulunmamaktadır.
59.
AİHM, demokratik bir toplumda
hukukun üstünlüğü ilkesine atıfla, alacak hakkı bulunduğunu gösteren yargı
kararlarının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini
kabul etmektedir (bkz. Süzer ve Eksen
Holding A.Ş./Türkiye, B. No:6334/05, 23/10/2012, § 155).
60.
Anayasa'nın 35. maddesine uygun
olarak bir kimsenin mülkiyet hakkına devlet tarafından müdahale edilmişse veya
malvarlığı üzerindeki hakları kullanılamaz hale getirilmişse, bu kişinin
hakkının korunması gerekir. Bu da ancak mülkiyete konu malvarlığının değerinin
ödenmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Kural olarak devlet tarafından el
atılan malvarlığının değerini, devletin kendiliğinden ödemesi beklenir (bkz. Carbonara ve Ventura/İtalya, B. No: 24638/94, 30/5/2000, §
67).
61.
Başvuru konusu olayda Mahkemece,
Belediye tarafından imar uygulaması sonucu el konulan taşınmaz bedelinin
Belediyeden tahsiline karar verilmiş olup, hüküm altına alınan taşınmaz bedeli,
başvurucunun alacak hakkı olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla mahkeme kararına
dayalı bu alacak "mülkiyet"
hakkı kapsamında değerlendirilir.
62.
İmar uygulaması sonucu başvurucuya
ait taşınmaza el koyan idarenin, bu fiili nedeniyle aleyhine açılan dava
sonucunda hükmedilen alacağı veya tazminatı ödememesi, mülkiyetten barışçıl
yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesinin ihlali niteliğindedir.
63.
Sözleşme'nin 6. maddesi ile
Protokol'ün 1. maddesi, devlete, yargı kararlarının uygulanması bakımından
etkili bir sistem kurma yükümlülüğü getirmektedir (bkz. Fuklev/Ukrayna, B. No: 71186/01, 30/11/2005, § 84). Bir mahkeme kararını uygulamakla görevli
kamu makamları, bu kararın uygulanmasını engellemekte ya da kararın uygulanması
için gerekli özeni göstermemekteyse bu durum Anayasa'nın 35. ve 36.
maddelerinin ihlali anlamına gelir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 66).
64.
Sonuç olarak başvurucuların,
Mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilen alacaklarının
tahsili amacıyla idare aleyhine yaptıkları icra takibinin uzun sürmesi ve
alacağa ulaşmada bir belirsizlik bulunmasının, Mahkemece verilen kararı,
sonuçları bakımından etkisiz bıraktığı ve mülkiyet haklarının ihlali iddiası
kapsamında incelenebileceği kabul edilmiştir.
65.
Bu açıklamalar ışığında başvuru
konusu olay incelendiğinde, başvurucunun, Belediye aleyhine Kartal 4. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açtığı dava sonunda, taşınmaz bedelinin Belediyeden
tahsiline karar verildiğini, Mahkeme kararının icrası amacıyla Kartal 2. İcra
Müdürlüğü nezdinde başlattığı ilâma dayalı icra takibine rağmen hükmedilen
alacaklarının zamanında ödenmediğini, Belediyenin mal, hak ve alacakları
üzerine konulan hacizlerin kaldırıldığını, davalının, alacağın bir kısmından
feragat edilmesi karşılığında ödeme yaptığını, Belediyeye ait malların
haczedilememesi nedeniyle alacağının tamamını alamadığını, icra takibinin
sonuçsuz kaldığını, Mahkeme kararına rağmen alacaklarının tam olarak
ödenmediğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır.
66.
AİHM’e göre, gelecekte elde edilebilecek
bir kazanç, kazanılmadığı veya bu kazanca yönelik icrası mümkün bir iddia
bulunulmadığı sürece mülk olarak değerlendirilemez (bkz. Kopecky/Slovakya, B.
No: 44912/98, 28/9/2004, § 35). Ayrıca gelecekte muhtemel bir gelir kaybının
yaşanacak olması ve iş hayatındaki aktiflerin değerini yitirecek olması
mülkiyet hakkı kapsamında incelenemez (bkz. Levanen/Finlandiya, B. No: 34600/03, 11/4/2006).
Dolayısıyla başvurucunun, fazlaya ilişkin alacaklarından feragat ettiğini
belirten yazıyı Belediyeye vermemesi halinde daha yüksek miktarda tahsilât
yapabilecek olması ihtimali mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilemez.
67. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
68.
6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir.
69.
Başvuru konusu olayda, başvurucu
tarafından Kartal 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava sonunda Mahkemece,
3/3/2011 tarihinde, 152.072,06 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle
Belediyeden tahsiline karar verilmiş, temyiz üzerine 15/12/2011 tarihinde Yargıtay
5. Hukuk Dairesince hüküm onanmıştır.
70.
Başvurucu, anılan ilâma dayalı
olarak Belediye aleyhine 21/4/2011 tarihinde Kartal 2. İcra Müdürlüğünün
E.2011/3507 sayılı dosyasında başlattığı icra takibinde, asıl alacak, faiz ve
yargılama giderleriyle birlikte toplam 188.371,35 TL'nin takip tarihinden
itibaren yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.
71.
Başvurucunun talebi üzerine davalı
Belediyeye ait taşımazlara haciz konulmuş, Belediye,
28/2/2012 tarihinde, başvurucu aleyhine Kartal 1. İcra Hukuk Mahkemesinde
açtığı şikâyet davasında, taşınmazlar üzerine konulan hacizlerin kanuna aykırı
olduğunu ileri sürerek, hacizlerin kaldırılmasını talep etmiştir.
72.
Mahkemece, 15/11/2012 tarihli
kararla; davanın açılmasından sonra taşınmazlar üzerine konulan haciz
şerhlerinin kaldırıldığı ve davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle karar
verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve hüküm temyiz edilmeksizin
kesinleşmiştir.
73.
Başvurucunun talebi üzerine
davalıya ait tüm hak ve alacaklara haciz konulmuş, Belediye, 24/6/2013
tarihinde, başvurucu aleyhine İstanbul Anadolu 13. İcra Hukuk Mahkemesinde
açtığı şikâyet davasında, hak ve alacakları üzerine konulan hacizlerin
kaldırılması talebinin İcra Müdürlüğünce reddedildiğini, hacizlerin kanuna
aykırı olduğunu ileri sürerek, hacizlerin kaldırılmasını talep etmiştir.
74.
Mahkemece, 7/11/2013 tarihli
kararla; başvurucu vekili tarafından icra dosyasında konulan bütün hacizlerin
kaldırılmasının talep edildiği, bunun üzerine dosyadaki hacizlerin İcra Müdürlüğünce
5/8/2013 tarihinde kaldırıldığı, davacı Belediye vekilinin hacizlerin
kaldırılması nedeniyle davadan feragat ettiğini bildirdiği, bu şekilde davanın
konusuz kaldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş ve
hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
75.
Başvurucu vekili, 22/7/2013
tarihinde Belediyeye verdiği dilekçesinde, İstanbul Anadolu 22. İcra
Müdürlüğünün E.2011/3507 sayılı dosyasında toplam 245.975,00 TL alacaklarının
olduğunu, bu alacaklarına karşılık 185.000,00 TL ödenmesini kabul ettiklerini,
ödeme yapılması karşılığında icra dosyaları ve fazlaya ilişkin haklarla ilgili
tüm alacaklardan feragat ettiklerini, Belediyeyi ibra ettiklerini bildirmiştir.
76.
Başvurucunun alacağına karşılık
11/9/2013 tarihinde, başvurucu ve vekilinin banka hesaplarına toplam 185.000,00
TL’nin ödendiği anlaşılmıştır.
77.
Başvurucu vekili, 185.000,00 TL’nin
13/9/2013 tarihinde, başvurucunun bankadaki hesabına ödendiğini bildirmiştir.
78.
Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından
21/4/2011 tarihinde Kartal 2. İcra Müdürlüğünde Belediye aleyhine ilâma dayalı
icra takibine başlanıldığı ve borçlu Belediyenin malvarlıkları üzerine haciz
konulduğu anlaşılmışsa da, başvurucu tarafından tüm hacizlerin kaldırılmasının
talep edilmesi üzerine Belediyeye ait malvarlıklarına konulan hacizlerin
kaldırıldığı ve Belediyenin açtığı şikâyet dava dosyalarında, davalar konusuz
kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, hükümlerin temyiz
edilmeksizin kesinleştiği belirlenmiştir. Başvurucu ile borçlu Belediye
arasında anlaşma sağlandığı ve başvurucunun, 22/7/2013 tarihli dilekçesi ile
alacaklarına karşılık 185.000,00 TL ödenmesini kabul ettiği, ödeme yapılması
karşılığında icra dosyaları ve fazlaya ilişkin haklarla ilgili tüm alacaklardan
feragat ettiği, Belediyeyi ibra ettiği, bu dilekçenin Belediyeye verilmesinden
sonra Belediye tarafından başvurucuya ödeme yapıldığı anlaşılmıştır.
79.
Kesinleşmiş mahkeme kararının ilâma
dayalı icra takibine rağmen yerine getirilmemesi, başvurucunun adil yargılanma
ve mülkiyet haklarının ihlali olarak değerlendirilebilirse de başvurucunun,
borçlu Belediyeye ait malvarlığı üzerine konulan hacizlerin kaldırılmasını talep
ettiği, aleyhine verilen İcra Hukuk Mahkemesi kararlarını temyiz etmediği,
ayrıca 22/7/2013 tarihli dilekçesi ile 185.000,00 TL’nin ödenmesini kabul
ettiğini, icra dosyası kapsamındaki alacaklar ile fazlaya ilişkin tüm haklardan
feragat ettiğini ve Belediyeyi ibra ettiğini bildirdiği anlaşılmıştır.
Başvurucunun, Belediyeye verdiği dilekçenin geçersizliğini ileri sürmediği
gibi, iradesini sakatlayan herhangi bir iddiada da bulunmadığı ve 11/9/2009
tarihinde, itirazda bulunmaksızın alacaklarını tahsil ettiği belirlenmiştir.
80.
Öte yandan, Mahkeme kararına dayalı
olarak yapılan icra takipleri üzerine Belediyenin malvarlığı üzerine haciz
konulamayacağına dair hükümler bulunmaktaysa da, somut olayda Belediye aleyhine
yapılan icra takibinin kesinleşmesinden sonra başvurucunun talebi üzerine
Belediyenin malvarlıkları üzerine haciz konulduğu, Belediye tarafından İcra
Hukuk Mahkemelerinde açılan şikâyet davalarında yargılama devam ettiği sırada,
başvurucunun icra dosyasındaki hacizlerin kaldırılmasını talep etmesi üzerine
İcra Müdürlüğünce hacizlerin kaldırıldığı, başvurucunun, kendi iradesiyle
Belediyeye verdiği dilekçe ile Belediyeyi ibra ettiği hususları göz önünde
bulundurulduğunda, başvurucunun, Belediye ile anlaşma yapma konusunda
zorunluluk durumundan söz edilemeyeceği kabul edilmiştir.
81. Açıklanan nedenlerle, Mahkeme
kararının icra edilmediği iddiasına dayalı olarak, mülkiyet ve adil yargılanma
haklarına yönelik bir ihlal
olmadığının açık olduğu anlaşıldığından, başvurunun diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına,
25/3/2015 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.