TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARZU BATMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7915)
|
|
Karar Tarihi: 16/9/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Arzu BATMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Kamil
Tekin SÜREK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, işçi statüsünde çalışılan kamu kurumunda fiilî
hizmet süresi zammından yararlandırılmaması ve bu konuda açılan davanın
reddedilmesi nedeniyle hak arama hürriyetinin, zorla çalıştırılma yasağının,
eşitlik ilkesinin, mülkiyet ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 30/10/2013 tarihinde İstanbul 22. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve ekleri ile dava dosyasında yer aldığı
şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu 1/3/1994 tarihinden bu yana Okmeydanı Eğitim ve
Araştırma Hastanesinde radyoloji teknisyeni olarak çalışmaktadır.
6. Başvurucu, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 1/12/2008 tarihinde yürürlüğe
girmesinin ardından anılan Kanun’un 40. maddesi uyarınca yaptığı işin niteliği
ve iştigal ettiği iş kolu itibarıyla fiilî hizmet süresi zammından yararlanmaya
başlamıştır.
7. Bununla birlikte başvurucu, 10/2/2011 tarihinde İstanbul
6. İş Mahkemesinde tespit davası açmış, işe başladığı tarih olan 1/3/1994 ile
fiilî hizmet süresi zammından yararlanmaya başladığı Kasım 2008 arası dönemde
de yaptığı iş gereği radyasyona maruz kaldığını belirtmiş, söz konusu dönem
için fiilî hizmet süresi zammını hak ettiğinin tespitine hükmedilmesini ve bu
döneme ilişkin fiilî hizmet zammı süresi primlerinin davalı Sağlık Bakanlığı
tarafından Sosyal Güvenlik Kurumuna yatırılmasına karar verilmesini talep
etmiştir.
8. İstanbul 6. İş Mahkemesi, 13/2/2013 tarihli ve
E.2011/169, K.2013/124 sayılı kararı ile “…
Tüm deliller ve dosya kapsamı bu şekilde değerlendirilerek; davacının davalı
işyerinde başlangıçtan beri yaptığı işin aynı iş olduğu ve olumsuz koşullardan
aynı şekilde etkilendiği anlaşılmakta ise de; 5510 sayılı Yasa’nın 01/12/2008
tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra 2008 Kasım ayından itibaren itibari
hizmetten yararlandığı, ancak bu tarihten önceki çalışma döneminde çalıştığı
işyerinin 506 sayılı Yasa’da belirtilen işyerlerinden olmadığı…”
gerekçesine dayanarak davanın reddine hükmetmiştir.
9. İlk Derece Mahkemesi kararının temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 17/6/2013 tarihli ve E.2013/7957, K.2013/13692
sayılı ilamı ile kararı onamıştır.
10. Onama ilamı başvurucuya 1/10/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
11. Başvurucu 30/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 5510 sayılı Kanun’un “Fiili
hizmet süresi zammı” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Aşağıda belirtilen işyerlerinde ve işlerde 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri
kapsamında çalışan sigortalıların prim ödeme gün sayılarına, bu işyerlerinde ve
işlerde geçen çalışma sürelerinin her 360 günü için karşılarında gösterilen gün
sayıları, fiilî hizmet süresi zammı olarak eklenir. 360 günden eksik sürelere
ait fiilî hizmet süresi zammı, 360 gün için eklenen fiilî hizmet süresi ile
orantılı olarak belirlenir. Çalışmanın fiili hizmet süresi zammı kapsamında
değerlendirilebilmesi için, tablonun (13) ve (14) numaralı sıralarında
belirtilen sigortalılar hariç sigortalının kapsamdaki işyerleri ile birlikte
belirtilen işlerde fiilen çalışması ve söz konusu işlerin risklerine maruz
kalması şarttır.
...
Aşağıdaki bentlerden birden fazlasına dahil
olanlar için, en yüksek olan bentten fiilî hizmet süresi zammı uygulanır.
Kapsamdaki İşler/İşyerleri
|
Kapsamdaki Sigortalılar
|
Eklenecek Gün Sayısı
|
…11) Radyoaktif ve radyoiyanizan
maddelerle yapılan işler
|
Doğal ve yapay radyoaktif, radyoiyonizan maddeler veya bütün diğer korpüsküler emanasyon
kaynakları ile yapılan işlerde çalışanlar.
|
90 gün
|
… ”
13. Adana 1. İş Mahkemesinin Anayasa'ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurduğu 17/7/1964 tarihli ve
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu mülga ek 5. maddesi hükmünün Anayasa
Mahkemesinin 4/10/2006 tarihli iptal kararından önceki hâli şöyledir:
“506 sayılı Kanuna göre sigortalı
sayılanların, aşağıda sayılan görevlerde geçen sigortalılık sürelerine, bu
sürelerin her tam yılı için, hizalarında gösterilen süreler, sigortalılık
süresi olarak eklenir.
Sigortalılar
|
Hizmetin geçtiği yer
|
Eklenecek süre
|
I— a) 212 sayılı Kanunla değiştirilen 5953
sayılı basın mesleğinde çalışanlarla çalıştıranlar arasındaki münasebetleri düzenliyen kanun kapsamına tabi olarak çalışan
sigortalılar
b) Basın kartı yönetmeliğine göre basın
kartına sahip olmak suretiyle gazetecilik yaparken, kamu kurumlarına giren ve
bu kurumlarda meslekleriyle ilgili görevlerde istihdam edilen sigortalılar
|
5953 sayılı Kanunu Değiştiren 212 sayılı
Kanunun birinci maddesi kapsamına giren işyerleri
Basın müşavirlikleri
|
90 gün
90 gün
|
II— (Değişik bent: 20/06/1987
- 3395/13 md.) Basım ve gazetecilik iş
yerlerinden 1475 sayılı Kanun ve değişikliklerine göre çalışan sigortalılar
|
a) Solunum ve cilt yoluyla vücuda geçen gaz
veya diğer zehirleyici maddelerle çalışılan iş yerleri,
b) Fazla gürültü ve ihtizaz yapıcı makine ve
aletlerle çalışarak iş yapılan işyerleri,
c) Doğrudan doğruya yüksek hararete maruz
bulunarak çalışılan işyerleri,
d) Fazla ve devamlı adali gayret sarf
edilerek iş yapılan işyerleri,
e) Tabii ışığın hiç olmadığı ve münhasıran
suni ışık altında çalı şılan işyerleri,
f) Günlük mesainin yarıdan fazlası saat
20.00’den sonra çalışılarak yapılan işyerleri,
|
90 gün
|
III— (Ek bent: 20/06/1987 – 3395/13 md.) Denizde Gemi adamları, gemi ateşçileri, kömürcüler,
dalgıçlar.
|
|
90 gün
|
I
IV— (Ek bent: 20/6/1987 -
3395/13 md.) Azotlu
gübre ve şeker sanayiinde, fabrika, atölye, havuz ve depolarda,
trafo binalarında çalışanlar.
|
1.
1. Çelik, demir ve tunç döküm,
2. 2.Zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve
patlayıcı gaz, asit, boya işleriyle gaz maskesi ile çalışmayı gerektiren
işlerde,
3. 3.Patlayıcı maddeler yapılmasında,
4. 4.Kaynak işlerinde çalışanlarda.
|
90 gün
|
14. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun 4/10/2006 tarihli ve
E.2002/157, K.2006/97 sayılı (27/3/2007 tarihli Resmî Gazete’de
yayımlanan) kararının ilgili kısmı şöyledir:
“…İtibari
hizmet süresinden yararlanmayı gerektiren olgu sanayi kolları farklı da olsa
belli ağır, riskli ve sağlığa zararlı işlerin yapılmasıdır. Bu nitelikteki
işleri yapan kişilerin aynı durumda olmadıkları ileri sürülemez. Aynı hukuksal
durumda bulunanların farklı kurallara tabi tutulması eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturacağından itiraz konusu Yasa kuralı Anayasa'nın eşitlik ilkesine yer
veren 10. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
…
17.7.1964
günlü, 506 sayılı “Sosyal Sigortalar Kanunu”nun Ek 5.
maddesinin birinci fıkrasının 20.6.1987 günlü, 3395 sayılı Yasa ile eklenen IV
numaralı bendinde yer alan “Azotlu gübre ve şeker sanayiinde, ...” ibaresinin
Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
…
OYÇOKLUĞUYLA,
4.10.2006 gününde karar verildi.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 16/9/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 30/10/2013 tarihli ve 2013/7915 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, radyoloji teknisyeni olarak Okmeydanı Eğitim
ve Araştırma Hastanesinde 1/3/1994 tarihinden beri işçi statüsünde çalışmakta
olduğunu, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden itibaren 2008 yılı Kasım
ayından bu yana fiilî hizmet süresi zammından yararlandığını ancak işe girdiği
tarih ile zamdan yararlanmaya başladığı tarih arasında geçen dönemde fiilî
hizmet süresi zammından yararlanamadığını oysa aynı işyerinde aynı işi yaptığı
memur statüsündeki kişiler ile toplu iş sözleşmesinde bu duruma ilişkin hüküm
bulunan işçilerin söz konusu zamdan yararlanabildiklerini, benzer konuda
Anayasa Mahkemesi kararı bulunmasına rağmen açtığı davada sonuç elde
edemediğini, ilgili dönemde fiilî hizmet zammından yararlanamamasından dolayı
emekli olabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalacağını belirterek hak
arama hürriyetinin, zorla çalıştırılma yasağının, eşitlik ilkesinin, mülkiyet
ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama
yapılmasına karar verilmesini veya tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp somut dava ve buna bağlı olayların
özelliklerine göre olay ve olguların hukuki nitelendirmesini kendisi yapar.
Başvurucunun hak arama hürriyetinin, etkili başvuru hakkının ve eşitlik ilkesinin
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin özünün, belirli bir dönemde fiilî
hizmet süresi zammından yararlandırılmamasından kaynaklandığı anlaşıldığından
anılan şikâyetler mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
değerlendirilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun fiilî hizmet süresi
zammından yararlanamadığı dönem nedeniyle emekli olabilmek için daha fazla
çalışmak zorunda kalmasından dolayı zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiği
iddiası ayrıca incelenmiştir.
1. Zorla Çalıştırma Yasağının İhlali İddiası
18. Başvurucu, fiilî hizmet süresi zammından yararlanamadığı
dönem nedeniyle emekli olabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalacağını
belirterek zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin
meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden
ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Münis Düşenkalkar, B.No:2013/1244, 17/7/2014, § 28).
20. Anayasa'nın "Zorla
çalıştırma yasağı" başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya
yasaktır."
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Kölelik ve zorla çalıştırma yasağı"
başlıklı 4. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"1. Hiç kimse köle ya da kul durumunda
tutulamaz.
2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu
çalışmaya tabi tutulamaz."
22. Anayasa'nın 18. maddesinin gerekçesinde
angarya, kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılması olarak
tanımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da angarya, bir
maldan ya da bir kişinin çalışmasından karşılıksız yararlanma biçiminde
tanımlanmıştır. Hizmetlerin karşılığında kendilerine ücret ödenen kişilerin bu
yükümlülük kapsamındaki çalışmalarının angarya olarak nitelendirilmesinin
mümkün olmadığı belirtilmiştir (AYM, E.2011/150, K.2013/30, 14/2/2013).
23. Anayasa'da "zorla çalıştırma" yasaklanmakla
birlikte bu kavramın tanımı yapılmamıştır. Bu kavramın tanımı ve içeriği
belirlenirken, temel insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelerden ve
ilgili uluslararası otoritelerin yorum ve uygulamalarından yararlanılabilir.
Zorla çalıştırma yasağına ilişkin uluslararası kurallar, 29 No.lu Cebri ve
Mecburi Çalıştırmaya İlişkin ILO Sözleşmesi'nde düzenlenmiştir. Anılan
Sözleşme'nin 2. maddesinde yapılan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince (AİHM)
de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme veya AİHS) 4. maddesinde yer
alan zorla çalıştırma yasağının kapsamının belirlenmesinde esas alınan tanıma
göre zorla çalıştırma, "herhangi bir
kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği
tüm iş veya hizmetleri" ifade etmektedir. Buna göre zorla
çalıştırmadan söz edilebilmesi için kişinin ceza tehdidi altında ve rızası
bulunmaksızın çalıştırılması gerekmektedir (AYM, E.2011/150, K.2013/30,
14/2/2013).
24. AİHM tarafından da AİHS'in
4. maddesinin yorumlanmasında ILO Sözleşmesi'nde yer alan tanıma
başvurulmaktadır (Sliadin/Fransa, B. No: 73316/01, 26/10/2005, §§
115, 116). AİHM içtihatlarında "zorla
veya zorunlu" bir çalışmanın tespitinde iki ayrı durumun
varlığı aranmaktadır. Bunlardan ilki, kişinin yaptığı çalışmanın yasal
zorunluluk veya yükümlülük gereği olması ya da kendi iradesi dışında çalışmaya
zorlanması; ikincisi ise bu çalışmanın kişiye sıkıntı verici, kişiyi usandırıcı
ya da bunaltıcı veya meşakkatli olmasıdır. AİHM, serbestçe yapılmış bir
sözleşme gereğince yapılması gereken işin, taraflardan biri taahhüdünü yerine
getirmediğinde yaptırımla karşılaşması nedeniyle zorla çalıştırma
sayılamayacağını belirtmektedir (Münis Düşenkalkar, § 33).
25. Başvuru konusu olayda bir kamu
idaresiyle yaptığı sözleşmeye istinaden ve ücreti mukabili radyoloji teknisyeni
olarak çalışmakta olan başvurucu, işe başladığı tarih olan 1/3/1994’ten
itibaren fiilî hizmet zammından yararlandırılması gerektiğini, aksi takdirde
emekli olabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalacağını ifade etmekle
birlikte, yaptığı işin karşılığı olarak kendisine ücret ödenmediğinden veya
istemediği bir işin kendisine zorla yaptırıldığından şikâyet etmemektedir.
26. Bu durumda başvurucu radyoloji
teknisyeni olarak bir kamu kurumunda yaptığı çalışmayı kamu idaresiyle yaptığı
sözleşmeye istinaden ve ücreti mukabili gerçekleştirmektedir. Başvurucunun bu
işte zorla çalıştırıldığına dair bir emare de ortaya konulmamıştır. Dolayısıyla
zorla çalıştırma yasağı yönünden başvurucuya bir müdahalenin bulunmadığı
açıktır.
27. Açıklanan nedenlerle, zorla çalıştırma
yasağı hususunda bir müdahalenin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
28. Başvurucu, işe başladığı 1/3/1994 tarihinden 2008 yılı
Kasım ayına kadar geçen sürede fiilî hizmet süresi zammından yararlandırılmaması
nedeniyle maddi kaybının olduğunu ve Anayasa Mahkemesinin iptal hükmüne rağmen
açtığı davada da sonuç alamadığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmektedir.
29. Bu durumda öncelikle başvurucunun
başvuruya konu olayda Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup
bulunmadığının tartışılması gerekmektedir (Selçuk
Emiroğlu, B.No:2013/5660, 20/3/2014, §
25; Muzaffer Gölen,
B.No:2013/3430, 10/6/2015, § 32).
30. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
31. Sözleşme'ye Ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı
1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel
getirmez."
32. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü
fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine
göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın,
Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin
taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
33. Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir
kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı,
kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün
bir "alacağı" elde
etmeye yönelik "meşru bir beklenti",
Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı
güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve
Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
34. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra
edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne
veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir
yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir.
Ayrıca AİHM, özünde “varlık”
olarak kabul görebilecek bir şahsi menfaatin, ulusal mahkemelerin yerleşmiş
içtihadı gibi yalnızca ulusal hukukta yeterli bir temeli olması hâlinde mümkün
olabileceği görüşündedir (Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98, 28/9/2004, §
52; Saghinadze/Gürcistan,
B. No: 18768/05, 27/5/2010, § 103; SA Dangeville/Fransa, B. No: 36677/97, 16/4/2002,
§§ 44, 45).
35. Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma
kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk
sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma
ise mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılabilecektir (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No:
2013/845, 20/11/2014, § 37).
36. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir
kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, §§ 36,
37).
37. Anayasa'nın ve Sözleşme’nin ortak koruma kapsamında yer
alan mülkiyet hakkı bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı
içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta -önceden prim ödeme şartıyla veya
şartsız olarak- sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması
öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı
şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin
doğduğu kabul edilmelidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Stec ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B.
No: 65731/01, 65900/01, 12/4/2006, §§ 53-55; Andrejeva/Letonya [BD], B. No: 55707/00, 18/2/2009, § 77).
38. Ancak somut olayda başvurucunun hâlihazırda fiilî hizmet
süresi zammından yararlanıp yararlanmadığı hususu ihtilaf konusu değildir.
İhtilaf konusu, başvurucunun işe başladığı 1/3/1994 tarihi ile 5510 sayılı
Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte fiilî hizmet süresi zammından
yararlanmaya başladığı 2008 yılı Kasım ayı arasında kalan dönemde fiilî hizmet
süresi zammından yararlandırılmaması ve ilgili dönem için fiilî hizmet süresi
zammı primlerinin ödenmemesi nedeniyle erken emekli olamamasından kaynaklanan
zararın tazmini talebidir.
39. Anayasa'nın ve Sözleşme’nin ortak koruma alanında yer
alan mülkiyet hakkının fiilî hizmet süresi zammına ilişkin olarak bireylere bir
güvence sağlamadığı açıktır. Bununla birlikte bireyler, ancak zamdan
yararlanılması konusunda kanuni düzenleme veya içtihatlarda yeterli dayanağın
olması hâlinde bu yöndeki bir talepleri mülkiyet hakkı kapsamında kabul
edilerek güvencelerden yararlandırılabilir. Öyleyse bu aşamada
değerlendirilmesi gereken husus, başvurucunun talep ettiği dönemde fiilî hizmet
süresi zammından yararlandırılması gerektiği iddiasının kanuni düzenlemeler
veya yargısal içtihatlar ile desteklenip desteklenmediği, böylece başvurucunun
iddiasının Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki güvence hükmüne uygulama alanı
sağlayacak yeterlilikte meşru beklenti oluşturup oluşturmadığıdır.
40. Fiilî hizmet süresi zammına ilişkin düzenlemeler 5510
sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önce başvurucunun da tabi olduğu 506 sayılı
Kanun’un ek 5. maddesi ile ortaya konulmuştur (bkz. § 13). Söz konusu madde ile
506 sayılı Kanun’a göre sigortalı sayılanlardan, maddede belirtilen hizmetleri
ifa etmekte olanların sigortalılık sürelerine, bu sürelerin her tam yılı için
hizmetlerinin türüne göre sigortalılık süresi eklenmesi öngörülmüştür.
41. Ancak radyoloji teknisyeni olan başvurucunun iştigal
etmekte olduğu hizmet kolu, anılan kanun hükmünde fiilî hizmet süresi zammından
yararlandırılacak kapsamdaki sigortalılar arasında yer almamaktadır. Bu durumda
başvurucu, fiilî hizmet süresi zammından yararlanacak hizmet kollarını
düzenleyen 506 sayılı Kanun’un mülga ek 5. maddesi hükmü kapsamı dışında
kalmaktadır.
42. Yargıtayın bu konuya ilişkin bir Hukuk Genel
Kurulu kararında da 506 sayılı Kanun’un ek 5. maddesi ile getirilen düzenleme
ile tanınan fiilî hizmet süresi olanağından yararlanmak için maddede yazılı
fiziksel koşulların gerçekleşmesinin tek başına yeterli olmadığı, Kanun’un
öngördüğü biçimde iş kolu ve iş yeri koşullarının birlikte gerçekleşme zorunluluğu
bulunduğu ifade edilmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21/3/2012 tarihli ve
E.2012/21-6, K.2012/222 sayılı kararı).
43. Başvurucu ayrıca 506 sayılı Kanun’un ek 5. maddesi
hükmünün itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine taşındığını, Anayasa Mahkemesinin
verdiği 4/10/2006 tarihli iptal kararı sonucu fiilî hizmet zammından
yararlandırılması gerektiğini ileri sürmüştür.
44. Başvurucunun bu iddiasının incelenmesinde ise söz konusu
Kanun hükmünde yer alan “Azotlu gübre ve
şeker sanayiinde” ibaresinin,
Anayasanın
10. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle ve iptal edilmesi istemiyle Anayasa
Mahkemesi önüne taşındığı, yapılan inceleme sonucu 4/10/2006 tarihli ve
E.2002/157, K.2006/97 sayılı karar ile “…İtibari
hizmet süresinden yararlanmayı gerektiren olgu sanayi kolları farklı da olsa
belli ağır, riskli ve sağlığa zararlı işlerin yapılmasıdır. Bu nitelikteki
işleri yapan kişilerin aynı durumda olmadıkları ileri sürülemez. Aynı hukuksal
durumda bulunanların farklı kurallara tabi tutulması eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturacağından itiraz konusu Yasa kuralı Anayasa'nın eşitlik ilkesine yer
veren 10. maddesine aykırıdır.” gerekçesine dayanarak söz konusu
ibarenin iptaline hükmedildiği anlaşılmıştır. Bu durumda iptal kararından sonra
fabrika, atölye, trafo binaları, havuz ve depolarda çalışanların maddede
sayılan dört tip işin yapılmasında 90 gün fiilî hizmet süresi zammından
yararlanması mümkün hâle gelmiş ancak söz konusu kararın başvurucunun iştigal
ettiği hizmet kolunu kapsayan bir etkisi olmamıştır.
45. Dolayısıyla 5510 sayılı Kanun yürürlüğe girene kadar
uygulanmaya devam olunan 506 sayılı Kanun’un ek 5. maddesi hükmü,
gerek ilk düzenlenen hâliyle gerekse Anayasa Mahkemesinin iptal kararından
sonra aldığı son hâliyle başvurucunun talep ettiği dönem için başvurucunun işi
ve çalışma yeri dikkate alındığında kendisinin fiilî hizmet zammından
yararlanmasını ifade eden bir kural niteliğinde değildir. Başvurucu, talep
ettiği dönem için fiilî hizmet süresi zammından yararlanabileceği yönünde
yerleşik bir yargı içtihadı da ortaya koymamıştır.
46. Ayrıca sonradan yürürlüğe girmiş yasalar yürürlük
tarihleri itibarıyla hüküm ifade ettiklerinden -yasa koyucu aksine bir
düzenleme getirmedikçe- geçmişte meydana gelmiş olaylara uygulanamazlar. Bu
bağlamda 2008 yılı Kasım ayından itibaren başvurucunun fiilî hizmet süresi
zammından yararlanmasını sağlayan 5510 sayılı Kanun da aksine bir hüküm
içermediğinden Kanun’un kendinden önceki döneme uygulanması mümkün
olmamaktadır.
47. Bu durumda somut başvuru konusu olayda başvurucunun, 5510
sayılı Kanun yürürlüğe girmeden önceki çalışma döneminde fiilî hizmet süresi
zammından yararlanması talebinin, yürürlükteki kanun hükümleri veya konuyla
ilgili yargı içtihatları tarafından desteklenmediği ve mülkiyet hakkı
kapsamında meşru beklenti olarak nitelendirmeye yetecek somutlukta olmadığı
anlaşılmış dolayısıyla başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen
mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
48. Öte yandan başvurucunun, aynı işyerinde aynı işi yaptığı
memur statüsündeki kişiler ile toplu iş sözleşmesinde bu duruma ilişkin hüküm
bulunan işçilerin geçmişten beri fiilî hizmet süresi zammından yararlandıkları
için Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik
ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddiasının, anılan Anayasa
maddesindeki ifadeler dikkate alındığında soyut olarak değerlendirilmesi mümkün
olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve
özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, § 33). Bu çerçevede başvurucunun mülkiyet hakkına
yönelik bir müdahalenin bulunmadığının anlaşılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyetinin
incelemesinde ayrıca eşitlik ilkesi yönünden değerlendirme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
49. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 35.
maddesi kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunmadığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının,diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizliknedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiği yönündeki iddiasının
açıkça dayanaktan yoksun olması,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının konu bakımından yetkisizlik
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına
16/9/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.