TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
LOKMAN ATEŞ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/7920)
Karar Tarihi: 10/3/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör Yrd.
Hikmet Murat AKKAYA
Başvurucu
Lokman ATEŞ
Vekili
Av. Ümit OLGUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, evliliğin nispi butlana bağlı fesih talebiyle 1982 yılında açılan bir davaya ilişkin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/10/2013 tarihinde Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirtilen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 21/3/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 24/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü tanınan ek süre içerisinde 19/9/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 29/9/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 13/10/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve ekleri ile başvuruya konu dosya içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu ile N. 22/3/1982 yılında evlenmiştir.
9. Başvurucunun 4/5/1982 tarihinde açtığı davada, N.nin evlenmeden önce başkası ile cinsel ilişkiye girdiğini, evlilikten bir süre sonra N.nin beş aylık hamile olduğunu öğrendiğini, bu sebeple eşinin vasfında hataya düştüğünü iddia ederek Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesindenispi butlan sebebiyle evliliğin feshi talebinde bulunmuştur.
10. Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesi 28/9/1984 tarihli ve E.1982/228 ve 1984/484 sayılı karar ile açılan davayı kabul etmiş, eşin vasfında hata nedeniyle başvurucu ile N.nin evliliklerinin feshine karar vermiştir. Anılan karar, adli tıptan rapor alınmaması nedeniyle Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 3/12/1984 tarihli kararı ile bozulmuştur.
11. Bozma üzerine yapılan yargılama bu sefer aynı mahkemenin 1984/709 sayılı dosyasına kaydedilmiştir. Yargılama sonucunda, Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesi 25/5/1988 tarihli ve E.1984/709, K.1988/136 sayılı karar ile davanın reddine hükmetmiştir. Söz konusu kararın gerekçesi özetle şu şekildedir:
"...
Yapılan yargılama sonunda; 28.9.1984 gün ve 1982/228 E. 1984/484 K. sayılı kararla eşin vasfında hata nedeniyle evliliğin feshine karar verilmiş, bu kararın Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 3.12.1984 tarihli kararı ile bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılamada; Adli Tıp Kurumu Başkanlığının tarafların ilişkisinden dünyaya geldiği davalı tarafça savunulan küçük S.'in tarafların ve küçüğün kan gruplarına göre tarafların müşterek çocukları olabileceğine dair 21.3.1986 tarihli raporu ile, yine Adli Tıp Kurumu Başkanlığının taraflar ile, küçük S.'in yapılan benzerlik muayenesinde Anatomik ve Fizyonomik olarak benzer taraflarının bulunduğuna dair 22.4.1987 tarihli rapora ve tüm dosya kapsamına istinaden davacının kendisinden olmayıp evlilik öncesi gayrimeşru ilişkiden dünyaya geldiği iddia ettiği küçük S.'nin yukarıda anılan raporlara istinaden davacı ile davalının ilişkilerinden dünyaya gelmiş olduğunun anlaşılmasına bu nedenle davalı eşin vasfında hataya düşülmediğinin subut bulmasına istinaden davanın reddi ... cihetine gidil(miştir.) "
12. Yukarıdaki paragrafta belirtilen kararın ne zaman ve ne suretle kesinleştiği belli olmamakla beraber, başvurucu evliliğin feshine ilişkin talebin reddinden sonra 31/10/1988 tarihinde boşanma davası açmıştır.
13. Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesi 4/5/1988 tarihli ve 3444 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesine ve evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı boşanma davasında, 18/4/1990 tarihli ve E.1988/449, K.1990/179 sayılı karar ile başvurucu ve N.nin boşanmalarına karar vermiştir. Söz konusu boşanma kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Boşanma kararı verilmesinin gerekçesi Mahkeme tarafından şöyle belirtilmiştir:
Dava evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve 3444 sayılı yasanın geçici birinci maddesine dayalı boşanma davası olup dinlenen tanık beyanlarından davalının hamileliği nedeniyle tarafların evlilikten 35-40 gün sonra ayrıldıkları ve bu nedenle geçinemedikleri sabit olmuş böylece Mart 1982 de evlendiklerinden ayrılıkları Mayıs 1982 sonlarına tekabül etmekte dava tarihinde de fiili ayrılık süresi 5 yılı çoktan geçmiş olup ve ayrılığın taraflar arasındaki şiddetli geçimsizliğe dayalı olduğu da anlaşılmaktadır. Hamilelik nedeniyle taraflar arasında geçimsizlik çıkıp evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı ve bir araya gelmelerinin eşler ve çocuk açısından bir yararı olmayacağı anlaşılmakla bu yönden de boşanmaya karar vermek gerekmiştir. Her ne kadar çocuğun davacıdan olabileceği adli tıp kurumu raporu ile ve evliliğin feshi davası sonunda verilen kesinleşmiş kararla belirlenmiş ise de daima davacı açısından bir şüphenin bulunduğu bu durumun da evlilik birliğinin iyi bir şekilde yürümesine engel olacağı açıktır. Tüm bu nedenlerle tarafların boşanmalarına karar vermek gerekmiştir. ..."
14. Başvurucu bu karardan yaklaşık 20 yıl sonra, nispi butlan sebebiyle evliliğin feshi davasına ilişkin Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesinin 25/5/1988 tarihli ve E.1984/709, K.1988/136 sayılı kararına yönelik olarak Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesinden 26/3/2010 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunurken özetle kan örneklerinden yararlanarak ihtimallere dayalı düzenlenen adli tıp raporlarının bulunduğunu, gelişen teknolojik gelişmelerle DNA testi ile gerçek durumun tam olarak ortaya çıkacağını, bunun hem kendisinin hem de S.nin yararına olduğunu ileri sürmüş; 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 445. maddesinin birinci bendine göre yeniden yargılama talep etmiştir.
15. Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesi 1/7/2010 tarihli ve E.2010/113, K.2010/259 sayılı karar ile talebin reddine karar vermiştir.
16. Kararın başvurucu tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 23/2/2012 tarihli ve E.2010/17167, K.2012/3660 sayılı ilam ile Yerel Mahkeme kararın bozulmasına karar vermiştir. Bozma gerekçesi şu şekildedir:
"Yargılamanın iadesi bir dava olarak dilekçe ile iptali istenen hükmü veren mahkemeden istenir. Dava dilekçesinde aranan koşulların bu dilekçede de bulunması ve mahkemece de yeni bir dava gibi yeni esas numarası verilmesi gerekir. Hükmü veren mahkemenin idari veya kanuni bir tasarrufla kaldırılması veya işin esası ile ilgili kararı vermek görevinin değiştirilmesi durumunda bunun yerine geçen mahkemeye bu başvurunun yapılması gerekir. 5133 Sayılı Yasa ile değişik 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 4/1.maddesi 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun üçüncü kısmı hariç olmak üzere ikinci kitabından kaynaklanan davaların Aile Mahkemesinin görevi içerisine girdiğini belirtmiştir. Aynı Kanunun 2/2. maddesinde ise Aile mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemelerinin Aile Mahkemesi sıfatıyla bu işlere bakacağı düzenlenmiştir. Mahkemenin görevi kamu düzeni ile ilgilidir. Açıklanan nedenlerle görev konusu nazara alınarak davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken, Asliye Hukuk Mahkemesi olarak işin esası hakkında karar verilmesi doğru olmamıştır."
17. Bozma üzerine bakılan davada bozmaya uyulmuş, Seydişehir Adliyesinde müstakil bir aile mahkemesi olmaması nedeniyle dosyaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakılmasına karar verilmiş ve yargılamaya devam olunmuştur.
18. Başvurucunun talebi, Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesinin Aile Mahkemesi sıfatıyla baktığı davada da reddedilmiştir. Talebin reddedilme sebebi ile bozma öncesi verilen kararın gerekçesi aynıdır. Ret gerekçesi özetle şöyledir:
HUMK'un bahse konu yargılamanın yenilenmesini düzenleyen maddelerinde yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasındabilimsel gelişmelerherhangi bir şekilde işlenmemiştir. Diğer taraftan bahse konugelişmeleryeni gelişmeler değildir. DavacıSeydişehir ilçe Merkezinde yaşamakta olupbilimsel gelişmelerden haberdar olmayacakbir kişi de değildir. Hemyargılamanın yenilenmesi sebepleridavamız bakımındandavacının iddia ettiğisebepyönü ileoluştuğusöylenemez, hem de yargılamanın yenilenmesisüreyetabidir. Yenilenme sebepleriöğrenildikten sonra ilgili yasa maddelerinde belirlenen süre içerisinde davanın açılması gerekir. Davacının iddia ettiği bilimsel gelişmelerden yeni haberdar olması hayatın olağan akışından değildir. İki yönü ile dedava şartları oluşmadığındanreddi gerekmiştir."
19. Seydişehir Asliye Hukuk Mahkemesinin Aile Mahkemesi sıfatıyla verdiği bu kararın temyizi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 6/5/2013 tarihli ve E.20086, K.2013/12641 sayılı karar ile hükmün onanmasına karar vermiştir.
20. Başvurucunun karar düzeltme isteği 23/9/2013 tarihli ve E.2013/15823, K.2013/21509 sayılı kararla reddedilerek Yerel Mahkeme kararı belirtilen tarihte kesinleşmiştir.
21. Anılan ilam başvurucuya 24/10/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 31/10/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"(1) Bu Kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümleri, Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan davalarda uygulanmaz."
24. 1086 sayılı Kanun'un 445. maddesi şöyledir:
"Katiyen verilen veya katiyet iktisap etmiş olan kararlar hakkında aşağıdaki sebeplere binaen iadei muhakeme talep olunabilir:
1 – Muhakeme esnasında esbabı mücbireye veya lehine hükmolunan tarafın fiiline binaen elde edilemiyen bir senet veya vesikanın hükmün itasından sonra ele geçirilmiş olması,
2 – Hükme esas ittihaz olunan senedin sahteliğine karar verilmiş veyahut senedin sahte olduğu mahkeme veya bir mevkii resmide ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki karar hükümden evvel ittihaz olunup iadei muhakeme talebinde bulunan kimsenin, hüküm zamanında bundan haberi bulunmamış olması,
3 – Hükme esas ittıhaz olunan bir ilam hükmü fesih ve nakzolunarak kaziyei muhkeme teşkil etmek suretiyle külliyen mürtefi olması,
4 – Şahadeti hükme esas ittihaz olunan şahidin hükümden sonra yalan şahadetle mahküm edilmiş olması,
5 – Ehlihibrenin kasten hilafı hakikat ihbaratta bulunduğunun hükmen tahakkuk etmesi,
6 – Mahkümunlehin yalan yere yemin ettiği ikrarı veya beyyinei tahririye ile sabit olmuş olması,
7 – Mahkümunleh tarafından hükme müessir diğer bir hile ve hud'anın kullanılmış olması,
8 – Vekil ve mümessil olmıyan kimseler huzuriyle davanın rüyet ve hükmedilmiş olması,
9 – Davayı rüyetten istinkaf etmeğe kanunen mecbur olan hakim huzuriyle muhakemenin rüyet ve hükmedilmiş olması,
10 – İki tarafı ve sebebi müddehit bir dava hakkında sadır olan bir ilama mugayir yeni bir ilam suduruna sebep olabilecek bir madde yokken yine o mahkeme veya diğer bir mahkeme tarafından evvelki ilamın hükmü hilafında bir hüküm ve karar verilmiş olup da her iki ilamın katiyet kesbetmesi.
11- (Ek: 23/1/2003 – 4793/1 md.) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.
(Ek: 16/7/1981 - 2494/33 md.) Birinci fıkranın 4, 5 ve 6 ncı bentlerindeki hallerde yargılamanın iadesinin istenebilmesi, bu sebeplerin kesinleşmiş bir ceza mahkümiyet kararı ile belirlenmiş olması şartına bağlıdır. Delil yokluğundan başka bir sebeple ceza kovuşturmasına başlanamamış veya karar verilememiş ise, ceza mahkemesi kararı aranmaz. Bu takdirde yargılamanın iadesi sebeplerinin varlığının, yargılamanın iadesi davasında öncelikle ispat edilmesi gerekir.
25. 3/12/2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9. maddesi şöyledir:
"Evliliğin kurulması ve sona ermesi, Türk Medenî Kanunu hükümlerine tâbidir.
Türk Medenî Kanununun yürürlüğe girmesinden önce eski hukuka göre kurulmuş olan evlilikler, Türk Medenî Kanununa göre de geçerliliğini korur; eski hukuka göre sona ermiş olan evlilikler, bu Kanuna göre de sona ermiş sayılır.
Eski hukuka göre geçerli olmayan evlenmenin iptali, Türk Medenî Kanunu hükümlerine tâbidir.
Türk Medenî Kanununun evliliğin genel hükümlerine ilişkin düzenlemeleri, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan evlilikler hakkında da geçerlidir."
26. 3444 sayılı 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin Bazı Maddelerinin ve 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun ile değişik 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 134. maddesi şu şekildedir:
"Evlilik birliği, müşterek hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hallerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber ıbu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Evlilik en az bir yıl sürmüşse, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin bizzat tarafları dinleyerek iradelerin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini nazara alarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde 150 nci maddenin (3) numaralı bendi hükmü uygulanmaz.
Boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun müşterek hayat yeniden kurulamamışsa eşlerden birinin talebi üzerine boşanmaya karar verilir."
27. 3444 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi şu şekildedir:
" Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce;
a) Açılan boşanma davaları devam etmekte olanlar,
b) Açılan boşanma davaları karara bağlanmış olmakla birlikte henüz kesinleşmemiş olanlar,
c) Açılan boşanma davaları reddedilmiş ve bu karar kesinleşmiş olmakla birlikte, kesinleşme tarihinden itibaren henüz üç yıl geçmemiş olanlar,
d) Boşanma davası açmamış olanlar,
Boşanma sebeplerinden birine dayalı olarak (a), (b) ve (c) bentlerindeki hallerde üç yıl, (d) bendindeki halde beş yıl fiilen ayrı kalmış ve eşleriyle aralarında müşterek hayat yeniden kurulamamış ise, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde başvurmaları halinde mahkemece boşanma kararı verilir."
28. 743 sayılı Kanun'un 125. maddesi şöyledir:
"Feshine hükmolunan bir evlenmeden doğan çocukların nesebi, baba ve anaları hüsnü niyet sahibi olmasalar bile sahihtir. ,
Çocuklar ile ana ve baba arasındaki haklar ve borçlar, boşanma hükümlerine tabidir."
29. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 157. maddesi şöyledir:
"Mahkemece butlanına karar verilen bir evlilikten doğan çocuklar, ana ve baba iyiniyetli olmasalar bile evlilik içinde doğmuş sayılırlar.
Çocuklar ile ana ve baba arasındaki ilişkilere boşanmaya ilişkin hükümler uygulanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 10/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; 1982 yılında açılan davada Yerel Mahkemenin 1986 tarihli ve ihtimale dayalı adli tıp raporuna dayanarak talebini kabul etmediğini ve evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle boşandıklarını, Türk Medeni Kanunu'nun 287. maddesi ve mülga Medeni Kanun'un 243. maddelerinin yok sayıldığını, bilimsel gelişmeler sonucunda artık DNA testi ile S.nin babasının kendisi olup olmadığının kesin olarak mümkün hâle geldiğini ancak bilimsel gelişmenin HUMK kapsamında yargılamanın yenilenmesi sebebi görülmediğini ve DNA testi bilimsel olarak keşfedilmeden önce babalığa ilişkin biyolojik tespit yaptıramamış başvurucuya şu anda bu imkânın verilmediğini, 18/4/1990 tarihinde kesinleşen kararla sonuçlanan davaya ilişkin olarak yeniden yargılama talebinde bulunduğunu, talebinin kabul edilmediğini, Yargıtay tarafından karar düzeltme isteğinin reddedilerek kararın kesinleştiğini, kimsenin kendisinden olduğuna şüphe duyduğu bir çocuğa babalık yapmaya zorlanamayacağını, isteğinin DNA testi yapılması olduğunu, gerçek babanın kim olduğunun yaşadığı yerde de bilindiğini, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) daha önce benzer bir konuda Türkiye ile ilgili bir kararının bulunduğunu, aynı zamanda mevcut duruma göre öldüğünde nüfus kayıtlarında çocuğu gözüken kişinin kendisinin mirasçısı olacağını belirterek Anayasa'nın 17. ve 20. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; yeniden yargılama yönünde karar verilmesini ve yaşanılan manevi zarardan dolayı tazminat verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
32. Başvurucu, eski eşi N.den doğan çocuğun kendisinden olmadığını, daha önce bu sebeple 1982 yılında dava açtığını, açılan davanın yaklaşık 30 yıl önceki adli tıp raporuna dayanarak reddedildiğini, doğan çocuğun kendisinden olmadığından emin olduğunu, mevcut teknolojik gelişmeler ışığında bu hususu ispatlama imkânının elinden alındığını iddia ederek yeniden yargılama talep etmiştir.
33. Bakanlık görüşünde, başvurunun esasına ilişkin olarak görüş bildirilmiş ve devletin ulusal düzenlemelere ilişkin tanınan takdir marjı ile hukuki kesinlik ilkesi arasında izlenen meşru amaçla orantılı, hakkın özünü zedelemeyecek şekilde uygun bir dengenin kurulması gerektiğini belirtmiştir.
34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında ifadelerini yinelemiştir.
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un, "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 19-20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
38. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne de şeklî olarak uygulanabilir bir kuraldır. Bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde bir takım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A, B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28).
39. Somut olayda başvurucunun dile getirdiği şikâyetlerinin temelinde, N.den doğan çocuğun babasının kendisi olmadığı hususu ve evliliğin nispi butlan nedeniyle feshi talebiyle 1982 yılında açtığı davanın kabul edilmemesine ilişkin olmak üzere yeniden yargılama talebinin reddedilmesi yatmaktadır.
40. Başvuruya konu olan bu davanın 1988 yılında reddedilmesine müteakiben başvurucu bu sefer evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı gerekçesiyle N.ye boşanma davası açmış; yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere (bkz. § 13) Mahkeme, başvurucunun talebini 1990 yılında kabul ederek tarafların boşanmasına hükmetmiştir.
41. Başvurucunun yeniden yargılama talebiyle başvurduğu davanın niteliği nispi butlan nedeniyle evliliğin feshi olmasına rağmen başvurucunun amacı evlilik birliği içinde doğduğu kabul edilen ve nüfus kayıtlarında babası olarak gözüktüğü S.nin kendisinden olmadığını ispat etmektir.
42. Yapılan incelemeler sırasında başvurucu, gerek 2010 yılında yazdığı gerekse de bireysel başvuru dilekçesinde belirttiği olaylarda neden soy bağının reddi davası açmadığını belirtmemiştir. Başvurucu sadece 1990 yılında boşanmaya hükmeden Mahkemenin, Türk Medeni Kanunu'nun ilgili hükümlerini göz ardı ettiğini belirtmekle yetinmiştir. Hatta başvuru formunda kamu gücünün işlemlerine dair olayların tarih sırasına göre özetinin doğru bir nitelendirmeyle yapılmadığı söylenebilir (bkz. § 31). Bu kapsamda, başvurucunun 1990 yılında boşanmasına rağmen neden evliliğin feshi davasına ilişkin bir davada verilen karara yönelik olarak yeniden yargılama talep ettiği anlaşılamamaktadır.
43. Bunun yanında başvurucunun, 2010 yılında yeniden yargılama talebinde bulunmak yerine, soy bağının reddi davası yoluyla eski eşi N.ye ve S.ye bir dava açmasının önünde kesin hüküm nedeniyle bir engel de yoktur. Nitekim maddi anlamda kesin hüküm niteliğinde bir itirazla karşılaşılması için oluşması gereken şartlar somut olayda bulunmamaktadır. Keza yeniden yargılama talebi kabul edilse dahi daha sonra tarafların boşanmasına karar verildiği dikkate alındığında başvurucunun şikâyet ettiği hususa yönelik bir sonuç alınması mümkün değildir.
44. Bu kapsamda" Hem yargılamanın yenilenmesi sebepleri davamız bakımından davacının iddia ettiği sebep yönü ile oluştuğu söylenemez, hem de yargılamanın yenilenmesi süreye tabidir" şeklindeki Yerel Mahkemenin gerekçesine bakıldığında bu konuya işaret edilmektedir. Yine başvurucunun konuya ilişkin belirttiği AİHM kararı da davaların niteliği itibarıyla uyuşmamaktadır (Tavlı/Türkiye, B. No: 11449/02, 9/11/2006, § 6). AİHM önünde sonuçlandırılmış bu davanın temelinde, soy bağının reddine ilişkin taleple açılan bir dava söz konusudur.
45. Sonuç olarak başvurucunun evliliğin nispi butlan nedeniyle feshine yönelik açılan davaya müteallik yeniden yargılama talebinin kabul edilmemesi üzerine yaptığı başvurunun, ileri sürülen şikâyetler açısından bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili bir yol olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
46. Açıklanan nedenlerle başvurunun, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
10/3/2016 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.