logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Yusuf Yazıcı ve diğerleri [2.B.], B. No: 2013/8105, 14/4/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YUSUF YAZICI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8105)

 

Karar Tarihi: 14/4/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör Yrd.

:

Gökçe GÜLTEKİN

Başvurucular

:

1. Yusuf YAZICI

 

 

2. Gülseren YAZICI

 

 

3. Murtaza Mutlu YAZICI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; Suriye Arap Cumhuriyeti (Suriye) sınırları içerisinde kalan taşınmazların, Suriye devleti tarafından bedel ödenmeksizin kamulaştırılması sonucunda uğranılan zararın 28/5/1927 tarihli ve 1062 sayılı Hudutları Dahilinde Tebaamızın Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiye'deki Tebaaları Emlakine Karşı Mukabelei Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkında Kanun çerçevesinde giderilmesi istemiyle açılan davada verilen Mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının, bu nedenle Ankara 6. İdare Mahkemesinde açılan tam yargı davasının reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriylede adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 8/11/2013 ve 11/4/2014 tarihlerinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemelerinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 15/1/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvurucular tarafından yapılan 2013/8105, 2014/5070, 2014/5072 numaralı bireysel başvuru dosyaları aralarındaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle birleştirilmiş, incelemeye 2013/8105 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 16/3/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş; başvurucu Yusuf Yazıcı'ya 13/4/2013 tarihinde, diğer başvuruculara ise 28/1/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını sunmuşlardır.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Suriye devleti tarafından 27/9/1958 tarihli ve 161 sayılı Suriye Toprak Reformu Kanunu'na göre Türk vatandaşlarının ve diğer yabancıların bir kısım taşınmaz malları bedel ödenmeksizin kamulaştırılmıştır.

10. Suriye makamlarıyla yürütülen müzakerelerden sonuç alınamaması üzerine mütekabiliyet esaslarına göre Türk vatandaşlarının zararının giderilmesi ve 1062 sayılı Kanun'un uygulanması amacıyla Bakanlar Kurulunun 1/10/1966 tarihli kararı ile "Suriye Uyrukluların Mallarının Tesbiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkında Yönetmelik" yürürlüğe girmiş, Suriye uyruklu gerçek veya tüzel hukuk kişilerine ait olan taşınır ve taşınmaz mallar ve bunlara müteferri hak ve menfaatlarine el konulmasına karar verilmiştir.

11. Anılan Yönetmeliğin uygulanması çerçevesinde Suriye Uyruklu Özel ve Tüzel Kişilerin Hazinece El Konulan Mallarının İdaresi Hakkında Yönetmelik6/11/1967 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

12. Emlak sorunu hakkında Suriye devleti ile gerçekleştirilen görüşmeler çerçevesinde 26/2/1971 tarihli Suriye Uyrukluların Malları Üzerine Konan Kısıtlayıcı Tedbirlerin Kısmen Kaldırılması Hakkındaki Protokol düzenlenmiş, anılan Protokol uyarınca Türklerin Suriye'de bulunan taşınmaz mallarının gelirini gösteren listelere göre ve listelerde adı bulunan bazı hak sahiplerine 1971 yılında ödeme yapılmıştır.

13. Türk vatandaşlarının Suriye’deki malvarlığı değerleri ile Suriye vatandaşlarının Türkiye'deki varlıklarını belirlemek amacıyla 9/5/1972 tarihinde Türkiye Suriye Emlak Komisyonu Hakkında Protokol imzalanmış 22/12/1972 tarihinde ise Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Emlak Sorunlarının Çözülmesine Dair Sözleşme ile Sözleşmeye ek Ödeme Protokolü düzenlenmiştir.

14. Nusaybin Tapu Sicil Muhafızlığı tarafından başvurucuların kök murisleri Nizamettin Efendizade Seyyid Necip Efendi adına kayıtlı olan; Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Suriye devleti sınırı ayrımında Suriye topraklarında kalan taşınmazları gösteren31/10/1958 tarihli "senedi hakani" kayıtları düzenlenmiştir.

15. Başvurucuların kök murisleri, Nizamettin Efendizade Seyyid Necip Efendi adına düzenlenen senedi hakani kayıtlarına dayanarak mağduriyetlerinin giderilmesi istemiyle Türkiye-Suriye Emlak Komisyonuna başvurmuştur. Türk tarafı; müracaat sahiplerininkendilerine ait hisseler üzerindeki mülkiyet haklarının Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Emlak Sorunlarının Çözülmesine Dair Sözleşme'nin 5. maddesine göre tanınması yönünde görüş bildirmiştir. Buna karşın Suriye tarafı ise görüşünü, talepte belirtilen bölgelerin kadastro gördüğünü, Haseke ilinde bu bölgenin bulunmadığı yönünde sunmuştur. Müraacat hakkında uzlaşma sağlanamaması üzerine başvuru Türkiye-Suriye Karma Komisyonuna intikal etmiştir.

16. Bireysel başvuru dosyasında yer alan bilgi ve belgeler çerçevesinde; Türkiye-Suriye Emlak Komisyonunda Türk müracaatçılar adına 2411 adet dosyanın oluşturulduğu, bunlardan 2108 adet dosyanın bu Komisyonda görüşüldüğü ve 1121 dosyanın olumlu bulunduğu, 276 adet dosyanın reddedildiği, başvurucuların murisleri tarafından yapılan müracaatı da içeren 711 adet dosyanın ise Türkiye-Suriye Karma Komisyonuna intikal ettirildiği anlaşılmıştır.

17. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Emlak Sorunlarının Çözülmesine Dair Sözleşme ile Sözleşmeye ek Ödeme Protokolü onay belgelerinin iki ülke arasında karşılıklı olarak teati edilememesi nedeniyle yürürlüğe girememiştir.

18. Başvurucuların miras bırakanı M.A.Y., kök murisleri Nizamettin Efendizade Seyyid Necip Efendi'ye ait olduğunu iddia ettiği ve Suriye sınırları içerisinde kalan taşınmazlara Suriye devleti tarafından el konulması nedeniyle uğradığı zararın 1062 sayılı Kanun çerçevesinde giderilmesi istemiyle 20/11/2000 tarihinde Dışişleri Bakanlığına,15/2/2001 tarihinde Başbakanlığa, 8/1/2001 tarihinde Devlet Bakanlığına, 22/2/2001 tarihinde Maliye Bakanlığına başvurmuştur. Diğer kurumlara sunulan dilekçeler ilgisi nedeniyle Maliye Bakanlığına iletilmiştir.

19. Maliye Bakanlığının 17/5/2001 tarihli işlemiyle başvurucuların miras bırakanının talebi; Suriye uyruklulara ait olan mallardan elde edilen gelirlerin millî bir bankada Suriye uyrukluların nam ve hesabına bloke edildiği, bu hesaplardan ödeme yapılmasının her iki ülke arasındaki emlak sorunlarında anlaşma sağlanması hâlinde mümkün olacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.

20. Başvurucuların miras bırakanı, anılan işlem nedeniyle Ankara 3. İdare Mahkemesinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne, Maliye Bakanlığına, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına ve Dışişleri Bakanlığına karşı iptal ve tam yargı davası açmıştır.

21. Mahkemenin 12/4/2002 tarihli ve E.2001/892, K.2002/702 sayılı kararıyla idari işlemin iptaline karar verilmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:

 "....

Dosyanın incelenmesinde, Suriye'nin 1958 tarihli Zirai İslahat Kanunu çerçevesinde Türk vatandaşlarının ve diğer yabancıların taşınmazlarını bedel ödemeksizin kamulaştırdığı ve vatandaşlarımızın 300 hektarı geçen arazilerine el koyduğu, mallarına el konulan vatandaşlarımıza tazminat ödenmesi için Suriye makamları nezdinde yapılan girişimlerin olumsuz sonuç vermesi üzerine Suriye Uyrukluların Mallarının Tespiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkında Yönetmelik uyarınca Suriyelilerin Türkiye'deki taşınmaz mallarına idarece el konulduğu, bu arada, bir kısmı dava dosyasına ibraz edilmiş bulunan senedi hakani kayıt örneklerine nazaran Suriye devleti hudutları içinde kaldığı ve el konulmak suretiyle istifade hakkının ortadan kaldırıldığı, Türkiye Cumhuriyeti Emlak Komisyonu Türk Heyetinin Haseke Alt Komisyon raporunda sabit olan davacının miras bırakanından intikal eden taşınmazların mevcut olduğu, 1971 tarihli Suriye Uyrukluların Malları Üzerine Konulan Kısıtlayıcı Tedbirlerin Kısmen Kaldırılması Hakkında Protokol'ün belirlediği şekil ve şartlarda Suriye'deki taşınmaz mallarına el konulan hak sahibi vatandaşlara 1971 yılında ödeme yapıldığı, emlak sorunları konusunda her iki ülke arasında başlatılan çalışmaların devam ettiği, 9/5/1972 tarihinde Ankara'da 'Türkiye Suriye Emlak Komisyonu Hakkında Protokol' ve 22/12/1972 tarihinde de 'Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Arasında Emlak Sorunlarının Çözümlenmesine Dair Sözleşme ile eki Ödeme Protokolü'nün imzalandığı, bu protokolün 1937 sayılı Kanun ile kabul edildiği, Bakanlar Kurulu'nun 28/2/1983 tarihli ve 83/6123 sayılı Kararıyla onaylandığı ancak onay belgelerinin her iki ülke arasında karşılıklı olarak teati edilmemesi nedeniyle yürürlüğe giremediği, her iki ülke arasındaki emlak sorunlarının adil ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması amacıyla yapılan çalışmaların Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütüldüğü, bu aşamada idarelerce başvuru üzerine herhangi bir işlem yapılmaması nedeniyle görülmekte olan iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, murislerinden intikal eden Suriye'deki taşınmazlarına ait el konulan ve böylece tasarruf etmesi o ülke tarafından engellenen davacının gelir kaybına uğradığı açık olup, yukarıda anılanmevzuat hükümleri uyarınca ilgilinin mağduriyetinin giderilmesinde müştereken kusurlu olarak davrandıkları sabit olan davalı idarelerce, 1062 sayılı Kanun'un 1. maddesi uyarınca Suriye uyruklu vatandaşların Türkiye'deki emlaklerinden elde edilen ve bankada bloke olarak tutulan gelirlerden, davacıya kanıtlayacağı nispetteki zararının ödenmesi gerekirken bu yoldaki istemin kabul edilmemesinde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamıştır."

22. Temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin 7/10/2002 tarihli ve E.2002/4517, K.2002/3520 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır.

23. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 19/4/2005 tarih ve E.2003/2599, K.2005/1958 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

24. Başvurucuların miras bırakanı M.A.Y. 14/2/2004 tarihinde vefat etmiştir.

25. Başvurucuların, Ankara 3. İdare Mahkemesi kararına dayanarak İdareyeyaptıkları başvuru reddedilmiştir.

26. Başvurucular, Ankara 3. İdare Mahkemesinin 12/4/2002 tarihli kararınınuygulanmaması ve üst soylarına ait Suriye Devleti sınırlarında kalan taşınmazlar nedeniyle 5.170.963,05 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi, ayrıca 1971 yılında yapılan tevziattan murislerine verilmeyen payın bugünkü değerinin yasal ve gecikme faizleriyle birlikte ödenmesi istemiyle 29/12/2005 tarihinde Maliye Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığına, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne karşıAnkara 6. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır.

27. Mahkemenin 11/7/2007 tarihli ve E.2005/2740, K.2007/1258 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları şöyledir:

"....

Bakılan davada; Ankara 3. İdare Mahkemesince, davacıların murisi İ.Y.'nin mirasçıları adına açılan davada, tazminat ödenmesi isteğiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin idari işlemin iptaline karar verilmiş olup, yukarıda anılan Anayasa ve Kanun hükümleri uyarınca, anılan yargı kararının uygulanması ve ilgililerin üst soyunun Suriye sınırlarında kalan taşınmazları nedeniyle 1062 sayılı Kanun hükümleri uyarınca zararlarının karşılanması gerekmekte ise de, sözü edilen kararın gerekçesinde; '... Murislerinden intikal eden Suriye'deki taşınmazlarına ait el konulan ve böylece tasarruf etmesi o ülke tarafından engellenen davacının gelir kaybına uğradığı açık olup, yukarıda anılanmevzuat hükümleri uyarınca ilgilinin mağduriyetinin giderilmesinde müştereken kusurlu olarak davrandıkları sabit olan davalı idarelerce, 1062 sayılı Kanun'un 1. maddesi uyarınca Suriye uyruklu vatandaşlarının Türkiye'deki emlaklerinden elde edilen ve bankada bloke olarak tutulan gelirlerden, davacıya kanıtlayacağı nispetteki zararının ödenmesi..' gerektiği ifadelerine yer verilmiş olup, bu haliyle; anılan kararın uygulanması ve ilgililerin zararının karşılanması için, zararın davacı tarafından kanıtlanması, buna ilişkin bilgi ve belgelerin ibrazı zorunlu bulunmaktadır.

Nitekim, 1062 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca yürürlüğe konulan 6/7/1927 günlü 5416 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi eki Talimatname'de ; Mahkeme kararı gerekçesinde yer aldığı üzere; zararauğradığını iddia eden Türk tebaasının, ödemeye esas alınacak zarar miktarını belirlemek amacıyla ibraz edilmesi gereken belgeler belirlenmiş, 'Tebaanın zarar gördüğü ülke mahkemelerince verilen ilâm, aynı ülke kanunları uyarınca yetkili makamlar tarafından verilen ve şüpheye yer bırakmayacak dayanakları olan her türlü belge, gayrimenkuller için; tasarruf senedi, onaylı tapu kayıtları, vergi tezkereleri'nin ibrazı gerektiği açıkça ortaya konulmuştur.

Bakılan davada; Ankara 3. İdare Mahkemesince verilen iptal kararı üzerine,İ.Y.'nin mirasçıları adına davayı açan M.A.Y.'nin mirasçıları tarafından anılan zararın tazmini isteğiyle başvuruda bulunulmuş, başvuru ekinde de üst soy olan 'Nizamettin zade Seyyid Necip Efendi' adına kayıtlı bulunan taşınmazları gösteren ve Nusaybin Tapu Sicil Muhafızlığı tarafından düzenlenen 1958 tarihli tapu kayıt örnekleri sunulmuş ise de, yukarıda anılan 6/7/1927 tarihli 5416 sayılı Kararname eki Talimatnamede belirtilen belgelerden hiçbirinin idareye sunulmadığı göz önüne alındığında; belgeyle isbatı zorunlu olan zarar miktarına ilişkin belge ibraz edemeyen davacıların, bu aşamada zararlarının tazmin edilme olanağı bulunmamaktadır."

28. Temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin 1/1/2010 tarihli ve E.2007/8339, K.2010/7240 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararı onanmıştır.

29. Başvurucuların karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 24/4/2013 tarihli ve E.2011/8772, K.2013/3643 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.

30. Karar, başvuruculara 11/10/2013 ve 24/3/2014 tarihlerinde tebliğ edilmiştir.

31. Başvurucular 8/11/2013 ve 11/4/2014 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

32. 1062 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:

"İdari mukarrerat veya fevkalade veya istisnai kanunlarla Türkiye tebaasının hukuku mülkiyetini kısmen veya tamamen tahdit eden devletlerin Türkiye'deki tebaasının hukuku mülkiyeti dahi icra Vekilleri Heyeti karariyle Hükümet tarafından mukabelei bilmisil olmak üzere kısmen veya tamamen tahdit ve menkulat ve gayrimenkulatına vaziyet olunabilir.

Vaziyed edilen emvalin varidatı ve ledelicap tasfiyelerinden mütevelit hasılatı, vesaika istinaden isbat edecekleri zarar nispetinde, zarar gören Türk tebasına tevzi olunur."

33. 1062 sayılı Kanun'un 2. maddesi şöyledir:

"Zarar gören vatadaşların istinat edecekleri vesikaların şekil ve suret ve merci tanzimi İcra Vekilleri Heyetince bir talimatname ile tayin ve tesbit olunur."

34. 6/7/1927 tarihli ve 5416 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi eki Talimatname'nin 1. maddesi şöyledir:

"6 Temmuz 1927 tarihli Kararname ile teşekkül eden komisyon, zararda olduklarını iddia eden Türk tebaasının ibraz edecekleri vesaiki tetkik, zararları tespit ederek, nispet dairesinde kendilerine verilebilecek tazminat miktarını tahakkuk ettirir."

35. 6/7/1927 tarihli ve 5416 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi eki Talimatname'de zararı ispat için sayılan belgeler şunlardır:

"Tebaanın zarar gördüğü ülke mahkemelerince verilen ilâm, aynı ülke kanunları uyarınca yetkili makamlar tarafından verilen ve şüpheye yer bırakmayacak dayanakları olan her türlü belge, gayrimenkuller için; tasarruf senedi, onaylı tapu kayıtları, vergi tezkereleri"

36. Suriye Uyrukluların Mallarının Tesbiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkında Yönetmelik'in 1. maddesi şöyledir:

"Suriye uyruklu bütün özel ve tüzel kişilerin, Türkiye'de bulunan taşınmaz ve taşınır-zati ve ev eşyası hariç malları ile bütün hak ve menfaatelerine 28/5/1927 gün ve 1062 sayılı Kanun hükümleri gereğince Hazinece el konulmuştur."

37. Anılan Yönetmelik'in 15.maddesi şöyledir:

" Bu Yönetmelik hükümleri gereğince el konulacak mal, hak ve menfaatlerin idare, tahsis, tasfiyesi ve Suriye'nin aldığı tedbirler dolayısiyle zarar gören Türk vatandaşlarının tesbiti ve bu zararlarının nasıl karşılanacağı ilgili Bakanlıklarca müştereken ayrıca tesbit olunur. "

38. Suriye Uyruklu Özel ve Tüzel Kişilerin Hazinece El Konulan Mallarının İdaresi Hakkında Yönetmelik'in 27. maddesi şöyledir:

"Suriye'lilere ait ve elkonulan kültür topraklarından boş olanlarla, kira süreleri sona ermek suretiyle tahliye edilenler veya tahliyeleri sağlananlar iktisadi icaplar gözönünde tutularak çıkarılan tamimlere göre usulüne uygunşekilde idare olunur. "

39. Anılan Yönetmelik'in 35. maddesi şöyledir:

"Suriyelilere ait elkonulan taşınır ve taşınmaz mallarla her çeşit hak ve menfaatların idaresinden mütehassıl meblağ ve Maliye Bakanlığınca malsındıklarına devrine lüzum gösterilen paralar, malsandıklarında "Suriye uyruklu özel ve tüzel kişilere ait mallar" adiyle emanetler defterine açılan partiye kaydolunur. "

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

40. Mahkemenin 14/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

41. Başvurucular; kök murislerine ait olduğunu iddia ettikleri ve Suriye devleti sınırları içerisinde kalan taşınmazların bu ülke tarafından bedel ödenmeksizin kamulaştırılması sonucunda uğradıkları zararın, 1062 sayılı Kanun çerçevesinde giderilmesi istemiyle miras bırakanlarının idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine, Ankara 3. İdare Mahkemesinde açılan davada lehlerine verilen Mahkeme kararının uygulanmadığını, bu nedenle 29/12/2005 tarihinde Ankara 6. İdare Mahkemesinde açtıkları tam yargı davasının reddedildiğini, bu davada Nusaybin Tapu Sicil Muhafızlığı tarafından verilen onaylı tapu suretinin geçersiz sayıldığını, Ankara 3. İdare Mahkemesinde aynı belgeye dayanılarak açılan davanın kabul edildiğini ve mülkiyet haklarının tanındığını, söz konusu tapu kaydı suretinin resmî bir kurum tarafından düzenlendiğini, uğradıkları zararın ispatı hususunda Ankara 6. İdare Mahkemesi kararında belirtilen belgelerin temin edilmesi gerektiği yönünde kendilerine yüklenen sorumluluğun Suriye'de yaşanan terör olayları nedeniyle adil olmadığını, yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

42. Başvurucular, kök murislerine ait olduğunu iddia ettikleri ve Suriye devleti sınırları içerisinde kalan taşınmazların bu ülke tarafından bedel ödenmeksizin kamulaştırılması sonucunda uğradıkları zararın 1062 sayılı Kanun çerçevesinde giderilmemesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

43. Bakanlık görüş yazısında; Ankara 3. İdare Mahkemesinin 12/4/2002 tarihli kararında başvurucunun zararının giderilmesi gerektiği belirtilmesine karşın mülkiyet hakkının varlığına yönelik bir tespit hükmü kurulmadığı, anılan karara dayanılarak İdareye yapılan başvurunun ise mülkiyet hakkının ve zararın ispatına yönelik belge sunulamaması nedeniyle reddedildiği bildirilmiştir.

44. Başvurucular bakanlık görüşüne karşı Ankara 3. İdare Mahkemesinin 12/4/2002 tarihli kararıyla mülkiyet haklarının varlığının kabul edildiğini ileri sürmüşlerdir.

45. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

 Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

 Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

46. Anayasa'nın 35. maddesinde herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18). Bu durumda öncelikle başvurucuların, başvuruya konu davada Anayasa ve Sözleşmenin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığının tartışılması gerekmektedir.

47. Anayasa'nın koruma alanındaki mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 10/6/2015, § 31).

48. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün, mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa ve Sözleşme'yle korunan mülkiyet kavramı içerisinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda, bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti", Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Meşru beklentiden söz edebilmek için bir uyuşmazlık ya da ciddi bir iddianın varlığı yeterli değildir, iç hukukta yasa ya da yerleşik içtihada dayalı yeterli temeli olan bir beklenti bulunması gerekir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36 ve 37).

49. Dolayısıyla Anayasa'nın koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti, mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanıma, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37).

50. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunukanıtlamak zorundadır (Emel Kavas, B. No: 2013/8032, 9/9/2015, § 28).

51. Öncelikle belirtilmelidir ki başvurucuların Suriye devleti sınırlarında yer aldığını iddia ettikleri mülklerine, Suriye devleti tarafından gerçekleştirildiği ifade edilen müdahalede Türkiye Cumhuriyeti'nin herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Nitekim başvurunun konusu da Türkiye'nin ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde vatandaşlarına karşı olan tazminat sorumluluğuyla ilgili ve sınırlıdır.

52. Bu tespitlere ek olarak Anayasa'nın 35. maddesinin devlete; yabancı ülkeler tarafından vatandaşlarının mülkiyet hakkına yönelik gerçekleştirilen müdahaleleri tazmin etme sorumluluğu yüklemediği açıktır. Bununla birlikte devlet tarafından bu kapsamdaki vatandaşlara tazminat hakkı tanınması yönünde kanuni düzenleme yapılması hâlinde, belirlenen şartları taşıyan kimseler yönünden kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yeni bir mülkiyet hakkı doğduğu kabul edilebilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96,22/6/2004, § 125).

53. Anayasa'nın 35. maddesi, mülkiyet hakkını kaybetmiş maliklerin bu hakkını yeniden tesis etmeye yönelik devlete sorumluluk yüklemediği gibi devletin eski maliklere iade veya tazminat hakkı tanımak maksadıyla yürürlüğe koyduğudüzenlemelerin kapsamını ve şartlarını takdir etme hakkını sınırlayacak şekilde yorumlanamaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, § 34). Devletin iade veya tazminat hakkı tanıdığı durumlarda, belirli kategorideki eski malikleri bu hak dışında tutmaktaki takdir yetkisi oldukça geniştir. Kapsam dışında tutulan eski maliklerin talep hakları meşru beklenti olarak kabul edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Gratzinger ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti [BD], B. No: 39794/98, §§ 70-74). Bu çerçevede şarta bağlı talep hakkının, anılan şartın yerine getirilememesiyle sonuçlanması hâlinde mülkiyet hakkı doğmaz. Aynı şekilde etkin bir biçimde yararlanılması imkânsız olan mülkiyet hakkının tanınması beklentisi de mülk olarak kabul edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Lihtenştayn Prensi II. Hans-Adam/Almanya, [BD], B. No: 42527/98, §§ 82, 83; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti, § 69).

54. Dolayısıyla başvurucuların tazminat taleplerinin, kanuni düzenleme ve içtihatlarda yeterli dayanağa sahip olması hâlinde mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilerek anayasal güvencelerden yararlanması mümkün olabilir. Bu aşamada değerlendirilmesi gereken husus; başvurucuların 1062 sayılı Kanun'dan yararlandırılma taleplerinin, Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki güvence hükmüne uygulama alanı sağlayacak yeterlilikte meşru beklenti oluşturup oluşturmadığıdır.

55. Somut olayda Suriye devleti tarafından, Türk vatandaşlarının bir kısım mallarına el konulmasının ardından mütekabiliyet esaslarına göre 1062 sayılı Kanun'un uygulanmasına ve Suriye vatandaşlarının belirlenen mal, hak ve alacaklarına el konulması suretiyle Türk vatandaşlarının uğradıkları zararın tazmin edilmesine yönelik düzenlemeler yapılmıştır.

56. Başvurucuların murisi, kök murisleri Nizamettin Efendizade Seyyid Necip Efendi'ye ait olduğunu iddia ettiği ve Suriye sınırları içerisinde kalan taşınmazlara Suriye devleti tarafından el konulması nedeniyle uğradığı zararın 1062 sayılı Kanun çerçevesinde giderilmesi istemiyle farklı kurumlara başvurmuş, başvuruların reddi üzerine Ankara 3. İdare Mahkemesinde iptal ve tam yargı davası açmıştır. Mahkemece verilen 12/4/2002 tarihli kararda; 1062 sayılı Kanun'un 1. maddesi uyarınca Suriye uyruklu vatandaşların Türkiye'deki emlaklerinden elde edilen ve bankada bloke olarak tutulan gelirlerden, başvurucuların kanıtlayacağı nispetteki zararının ödenmesi gerektiği belirtilerek dava konusu idari işlemin iptaline karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir (bkz. §§ 20-22).

57. Başvurucular, anılan Mahkeme kararına dayanarak zararlarının giderilmesi istemiyle idareye başvurmuşlar, taleplerinin reddedilmesi üzerine ise Ankara 6. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açmışlardır (bkz. § 25). Mahkemenin 11/7/2007 tarihli kararında Ankara 3. İdare Mahkemesi kararının uygulanması ve zararın karşılanması için zararın başvurucular tarafından kanıtlanmasının, buna ilişkin bilgi ve belgelerin ibrazının zorunlu olduğu belirtilmiştir. 1062 sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca yürürlüğe konulan 6/7/1927 tarihli 5416 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi Eki Talimatname'de zararın miktarının belirlenmesi amacıyla ibraz edilmesi gereken belgelerin sayıldığı; buna göre tebaanın zarar gördüğü ülke mahkemelerince verilen ilam, aynı ülke kanunları uyarınca yetkili makamlar tarafından verilen ve şüpheye yer bırakmayacak dayanakları olan her türlü belge, gayrimenkuller için tasarruf senedi, onaylı tapu kayıtları, vergi tezkereleri ibraz edilmesi gerektiği, başvurucular tarafından Nizamettin Efendizade Seyyid Necip Efendi adına kayıtlı taşınmazları gösteren 1958 tarihli tapu kayıt örneklerininidareye sunulduğu; fakat, 6/7/1927 tarihli 5416 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi Eki Talimatname'de belirtilen belgelerden hiçbirinin sunulmadığı, yargı kararında açıkça belirtilen yükümlülüğü yerine getirmeyen, belge ile ispatı zorunlu olan zarar miktarına ilişkin belge ibraz edemeyen başvurucuların, zararlarının tazmin edilmesi olanağının bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir. Temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin 1/1/2010 tarihli ilamıyla İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır. Karar düzeltme istemi aynı Dairenin 24/4/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir.

58. Başvurucular, uğradıkları zararın ispatı için Nusaybin Tapu Sicil Muhafızlığı tarafından düzenlenen senedi hakani kayıtlarının yeterli olması gerektiğini ileri sürmektedirler. Anılan belgeler ise idare tarafından zararın tespitini sağlamakta yeterli görülmemiştir.

59. 1062 sayılı Kanun'la yabancı bir devlet tarafından o ülkede bulunan Türk vatandaşlarına ait mülklere el konulması hâlinde mütekabiliyet esaslarına göre o ülke vatandaşlarının Türkiye'de bulunan mallarına el konularak zarar gören Türk vatandaşlarının ispat ettikleri nispetteki zararının bu çerçevede karşılanmasının düzenlendiği, zarar gören vatandaşların bu zarara dayanak olarak gösterecekleri belgelerin şekil şartlarını belirleme yetkisinin Bakanlar Kuruluna bırakıldığı görülmektedir (bkz. §§ 31, 32). Düzenlemenin, zarar görenlere sınırsız bir tazminat imkânı sunmadığı, ödemenin bazı şartların yerine getirilmesine bağlandığı açık olup bu durumun mülkiyet hakkına müdahale niteliği taşıdığı kabul edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Kopecky/Slovakya, B. No: 44912/98, 28/9/2004, § 39).

60. Anayasa Mahkemesinin, başvurucuların zararlarını ispat etmek için sunmakla yükümlü oldukları belgeleri ve bu belgelerin niteliği ile kapsamını belirleme yetkisi bulunmamaktadır. Bu yetkinin sahibi öncelikle yasama organıdır. Somut olayda 1062 sayılı Kanun'dan faydalanma isteminde bulunanların uğradıkları zararı ispat etmeye yönelik belgeleri belirleme yetkisi Bakanlar Kuruluna verilmiştir. Bakanlar Kurulunun 6/7/1927 tarihli Kararnamesi'nin eki Talimatname'de ise bu belgeler belirlenmiştir.

61. Somut olayda başvurucuların tazminat talepleri, uğranıldığı ileri sürülen zararın ispatı için talep edilen belgelerin sunulamaması nedeniyle reddedilmiştir. Öte yandan Nusaybin Tapu Sicil Muhafızlığı tarafından 1958 yılında verilen Osmanlı Dönemi tapu kayıtlarının, Suriye devleti sınırlarında yer aldığı belirtilen taşınmazların 1958 yılındaki hak sahipliğini kuşkusuz bir biçimde ortaya koyması mümkün değildir. Bununla birlikte Türkiye-Suriye Emlak Komisyonuna yapılan müracaat sonrasında Suriye tarafı talepte belirtilen bölgelerin kadastro gördüğü, Haseke ilinde bu bölgenin bulunmadığı yönünde görüş sunmuş, müraacat hakkında uzlaşma sağlanamaması üzerine başvuru Türkiye-Suriye Karma Komisyonuna intikal etmiştir. Son olarak başvurucuların Suriye'de yaşanan olaylar nedeniyle talep edilen belgeleri temin edemeyecekleri yönündeki iddiaları değerlendirildiğinde uyuşmazlığın çok daha eski bir tarihe dayandığı, Derece Mahkemesince kararın verildiği 11/7/2007 tarihinde ve sonrasındakibirkaç yılda Suriye devletinden ilgili belgelerin talep edilmesine engel bir durumun varlığı tespit edilememiştir. Dolayısıyla başvurucular talep haklarını etkili bir biçimde ortaya koyamamışlardır.

62. Başvuru konusu olayda başvurucular, tazminat taleplerini haklı kılabilecek nitelikte bir yasal düzenlemeye dayanmadıkları gibi 1062 sayılı Kanun'dan yararlandırılma istemiyle yapılan başvurularda senedi hakani kayıtlarının zararın tespiti hususunda yeterli görüldüğüne ilişkin herhangi bir yargı kararı da sunmamışlardır; yapılan incelemede bu yönde bir yerleşik içtihat uygulamasına da rastlanmamıştır. Ayrıca, başvurucuların mülkiyet haklarının varlığını ispat ettiğini iddia ettikleri Ankara 3. İdare Mahkemesi kararı ise belirli bir mülkün veya icra edilebilir nitelikteki bir alacak hakkının varlığını tespit etmemektedir. Bu nedenle başvurucuların talep hakkının, Anayasa'nın 35. maddesinde kapsamında mülk olarak kabul edilmesi mümkün olmayıp başvuru konusu olayda mülkiyet hakkının varlığı ispat edilememiştir (Kopecky/Slovakya, §§53-61).

63. Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinin ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin konu bakımından yetkisizlik nedeni ile kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Ankara 3. İdare Mahkemesi Kararının İcra Edilmediğine İlişkin İddia

64. Başvurucular, uğradıkları zararın tazmin edilmesi yönündeki kesinleşmiş yargı kararının icra edilmediğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

65. Bakanlık adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyet hakkında görüş sunmamıştır.

66. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

67. Anayasa’nın 138. maddesinin 4. fıkrası şöyledir:

“Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

68. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:

“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”

69. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

70. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren; bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil; yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010). Dolayısıyla Anayasa’nın, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa Demirtaş, B. No: 2013/2002, 30/12/2014, § 51).

71. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu çerçevede, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda, mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceği ve yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesinin, Anayasa'nın 36. maddesi anlamında dava”nın tamamlayıcı unsuru olduğu kabul edilmelidir (Mustafa Demirtaş,§ 60).

72. Bu çerçevede somut olayda verilen kesinleşmiş, icrası mümkün olan ve bağlayıcı nitelikte bir yargı kararının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerekir.

73. Başvurucuların murisi, kök murisine ait olan ve Suriye devleti sınırlarında kalan taşınmazların, Suriye tarafından bedelsiz olarak kamulaştırılması nedeniyle uğradığı zararın 1062 sayılı Kanun çerçevesinde giderilmesi istemiyle İdareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine Ankara 3. İdare Mahkemesinde iptal ve tam yargı davası açmıştır. Mahkemece verilen 12/4/2002 tarihli kararla, başvurucuların murisinin 1062 sayılı Kanun'dan yararlandırılma isteminin reddine ilişkin idari işlemin iptaline karar verilmiş, anılan kararda başvurucuların murisinin ispat ettiği ölçüdeki zararının giderilmesi gerektiği belirtilmiştir.

74. Öncelikle belirtilmelidir ki somut olaydaki Mahkeme kararı idareye belirli bir miktardaki alacağın ödenmesi yönünde sorumluluk yüklememekte ve başvuruculara kesinleşmiş ve icra edilebilir bir alacağa ilişkin talep hakkı tanımamaktadır. Mahkeme kararında 1062 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvuru sonucunda başvurucuların ispat ettikleri miktardaki zararının giderilmesine hükmedilmiştir.

75. Başvurucuların Mahkeme kararının uygulanması istemiyle idareye yaptıkları başvuru; idareye yapılan ilk başvurudan farklı bir gerekçeyle uğranıldığı iddia edilen zararın Bakanlar Kurulunun 6/7/1927 tarihli Talimatnamesi'nde sayılan belgelerle ispat edilememesi nedeniyle reddedilmiştir. Bu durumda idarenin Mahkeme kararını uygulamamak yönünde bir tutum ortaya koyduğundan ve Ankara 3. İdare Mahkemesince verilen kararın icra edilemediğinden söz edilemez.

76. Açıklanan nedenlerle yargı kararının icra edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlandırılmadığına İlişkin İddia

77. Başvurucular, kök murislerine ait olduğunu iddia ettikleri ve Suriye devleti sınırları içerisinde kalan taşınmazların bu ülke tarafından bedel ödenmeksizin kamulaştırılması sonucunda uğradıkları zararın, 1062 sayılı Kanun çerçevesinde giderilmesi istemiyle miras bırakanlarının idareye yaptığı başvurunun reddedilmesi üzerine, Ankara 3. İdare Mahkemesinde açılan davada lehlerine verilen Mahkeme kararının uygulanmadığını; 29/12/2005 tarihinde Ankara 6. İdare Mahkemesinde açtıkları tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmadığını, uzun yıllardır yargı sürecinin tamamlanamadığını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal ediliğini ileri sürmüşlerdir.

78. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurununbu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

79. Başvurucular, 1062 sayılı Kanun'dan yararlandırılma istemiyle idareye yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine, Ankara 3. İdare Mahkemesinde açtıkları davada lehlerine verilen Mahkeme kararının uygulanmadığı iddiasıyla 29/12/2005 tarihinde Ankara 6. İdare Mahkemesinde açtıkları tam yargı davasının makul sürede sonuçlanmadığını belirterek Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

80. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalar ile hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan, ancak sonucu itibarıyla medeni haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek, bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiştir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34–59).

81. Başvuruya konu davanın, 1062 sayılı Kanun uyarınca tazminat ödenmesi ve Ankara 3. İdare Mahkemesi kararının uygulanması nedeniyle uğranılan zararın giderilmesi istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görülmektedir. Bu durumda makul sürede yargılama yapılmadığı yönündeki şikayetin Ankara 3. İdare Mahkemesinde yürütülen yargılamayı da kapsayacak şekilde incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.Medeni hak ve yükümlülükleri konu alan davalarda yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarihtir (Güher Ergun ve diğerleri, § 50). Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru tarihidir. Somut olayda bu tarih başvurucuların miras bırakanının Dışişleri Bakanlığına başvurduğu 20/11/2000 tarihidir.

82. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Danıştay Onuncu Dairesi tarafından karar düzeltme isteminin reddedildiği 24/4/2013 tarihidir.

83. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde başvurucuların miras bırakanının 20/11/2000 tarihi itibarıyla farklı idarelere başvurduğu, talebinin reddi üzerine Ankara 3. İdare Mahkemesinde iptal ve tam yargı davası açtığı, Mahkemece 12/4/2002 tarihinde idari işlemlerin iptaline karar verildiği, anılan karar üzerine başvurucuların idareye başvurdukları, taleplerinin reddi üzerine 29/12/2005 tarihinde Ankara 6. İdare Mahkemesinde tam yargı davası açtıkları, Mahkemenin 11/7/2007 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Danıştay Onuncu Dairesinin 1/10/2010 tarihli ilamıyla İlk Derece Mahkemesi kararının onandığı, karar düzeltme isteminin aynı Dairenin 24/4/2013 tarihli ilamıyla reddedildiği anlaşılmıştır.

84. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda, başvuruya konu davanın hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucuların tutum ve davranışlarıyla ve usuli haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on iki yıl beş aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

85. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

86. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

87. Başvurucular, ayrı ayrı 175.000.000 TL tazminatın ödenmesi, 2000 dönüm sulu veya kuru tarım arazisi olarak zararlarının giderilmesi talebinde bulunmuşlardır.

88. Bireysel başvuru dosyasının incelenmesi sonucunda başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiğisonucuna varılmıştır.

89. Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin on iki yıl beş aylık yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zarar karşılığında her bir başvurucuya ayrı ayrı net 20.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

90. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucuların uğradıklarını iddia ettikleri maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

91. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yargı kararının icra edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvuruculara net 20.000 TL manevi tazminatın AYRI AYRI ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRIÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

14/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Yusuf Yazıcı ve diğerleri [2.B.], B. No: 2013/8105, 14/4/2016, § …)
   
Başvuru Adı YUSUF YAZICI VE DİĞERLERİ
Başvuru No 2013/8105
Başvuru Tarihi 8/11/2013
Karar Tarihi 14/4/2016
Birleşen Başvurular 2014/5070, 2014/5072

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, Suriye Arap Cumhuriyeti Suriye) sınırları içerisinde kalan taşınmazların, Suriye devleti tarafından bedel ödenmeksizin kamulaştırılması sonucunda uğranılan zararın 28/5/1927 tarihli ve 1062 sayılı Hudutları Dahilinde Tebaamızın Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiye deki Tebaaları Emlakine Karşı Mukabelei Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkında Kanun çerçevesinde giderilmesi istemiyle açılan davada verilen Mahkeme kararının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının, bu nedenle Ankara 6. İdare Mahkemesinde açılan tam yargı davasının reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mülkiyet hakkı Kamulaştırma bedeli, kamu yararı Konu Bakımından Yetkisizlik
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 1062 Hudutları Dahilinde Tebamıza Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiyedeki Tebaları Emlakine Karşı Mukabelei Bilmisil Tedbiri İttihazı Hakkında Kanun 1
2
Yönetmelik 17/10/1966 Suriye Uyrukluların Mallarının Tesbiti ve Bu Mallara El Konulması Hakkında Yönetmelik 1
15
6/11/1967 Suriye Uyruklu Özel ve Tüzel Kişilerin Hazinece El Konulan Mallarının İdaresi Hakkında Yönetmelik 27
35
Talimatname 5416 İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi eki Talimatname 1
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi