TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HACER KAHRAMAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/7935)
|
|
Karar Tarihi: 20/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
Hacer KAHRAMAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Özlem SAKALLI BOZDAĞ
|
|
|
Av. Onur Yüksel BOZDAĞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; öğretmen olarak görev yapan başvurucu hakkında
yapılan soruşturmalar neticesinde idari görevinin geri alınmasının ve disiplin
cezaları verilmesinin mobbing (psikolojik taciz)
oluşturması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının, idare tarafından mahremiyetine ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması
ve ifşa edilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/10/2013 tarihinde Kırıkkale İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 31/3/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/6/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/8/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
25/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 9/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama
dosyaları içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, kimya teknolojisi öğretmeni ve kimya teknolojileri
alanı bölüm şefi unvanıyla görev yaptığı Hacı Hidayet Doğruer Çok Programlı
Lisesi müdürü hakkında okulu kendi koyduğu kurallara göre yönettiği, şahsi
menfaatlerine öncelik verdiği, çalışanlar arasında ayrımcılık yaptığı,
geçinemediği öğretmenleri rencide ettiği, yıldırmak amacıyla kendisine karşı
açık bir tavır içinde olduğu ve psikolojik baskı uyguladığı gerekçeleriyle
idari yönden soruşturulması talebiyle 28/2/2012 tarihinde Bahşılı
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne dilekçe sunmuştur.
9. Hakkında soruşturma yapılması istenen okul müdürü tarafından
3/4/2012 tarihinde aynı makama sunulan dilekçe ile başvurucu hakkında muhakkik
görevlendirilmesi talep edilmiştir. İlgili gerekçe şöyledir:
“i. 2011-2012 eğitim ve
öğretim dönemi içerisinde sürekli olarak sevkli olduğu, sağlık kuruluşuna
gittiğini beyan ettiği saatler ile sağlık kuruluşuna başvurduğu saatlerin
uyuşmadığı,
ii. Planlama ve bakım-onarım görevleri sırasında laboratuar yerine kütüphane ve öğretmenler odasında zaman
geçirdiği,
iii. Bölüm şefliği görevinden kaynaklanan yönetim ve
koordinasyon görevini yapmadığı, bu görevleri alanındaki diğer öğretmenlere
bıraktığı,
iv. İkinci dönem alan zümre toplantısını yapmayıp, kağıt üzerinde yapılmış gibi gösterdiği ve ikinci dönem ders
zümre toplantılarını organize etmediği,
v. 19/3/2012, 26/3/2012 ve 2/4/2012 tarihlerinde
nöbetçi olduğu halde görevine geç geldiği ve İstiklal Marşı törenlerine
katılmadığı,
vi. Alan ve bölümlerde tutulması gereken tüketim
malzemeleri sarf defterini tutmadığı, idare tarafından yapılan uyarıları da
dikkate almadığının tespit edildiği,
vii. Bölüm öğretmenleri ve okul idaresi ile iletişim
ve işbirliğine yanaşmaması nedeniyle okuldaki iş ve
işlemleri aksattığı...”
10. Bölüm şefliği görevini yürüten başvurucunun planlama, bakım
ve onarım görevlerini aksattığı gerekçesiyle okul idaresi tarafından farklı
tarihlerde sevkli olduğu sağlık kuruluşlarına giriş-çıkış saatleri ile poliklinik
kayıtları sorulmuş ve bu kapsamda bilgi edinilmiştir.
11. Başvurucu ve görev yaptığı okulun müdürü hakkında idari
yönden soruşturmalar yürütülmüş ve her ikisi hakkında Kırıkkale Valiliği İl
Milli Eğitim Müdürlüğü Eğitim Denetmenleri Başkanlığınca 19/6/2012 tarihli ve
663.07/8 sayılı soruşturma raporu düzenlenmiştir. Söz konusu raporda, okul
müdürü hakkındaki iddiaların sübut bulmadığı, dolayısıyla herhangi bir işlem
yapılmasına yer olmadığı; başvurucu hakkındaki “2011-2012
eğitim-öğrenim dönemi içerisinde sürekli olarak sevkli olduğu, sağlık
kuruluşuna gittiğini beyan ettiği saatler ile sağlık kuruluşuna başvurduğu
saatlerin uyuşmadığı” şeklindeki iddianın, tedavilerin başlangıç ve
bitiş saatlerinin belirlenmesi ile ilgili yasal bir düzenlemenin olmayışı ve
tedavilerin belirli saatlerle sınırlandırılmayan bir süreç olduğu gerekçesiyle
sübut bulmadığı, diğer iddiaların ise 10/6/1930 tarihli ve 1702 sayılı İlk ve
Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 20. maddesi
ile 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesi
gereğince disiplin yönünden ayrı ayrı ihtar cezası gerektirdiği ve idari
yönden, kimya teknolojisi alanı bölüm şefi olan başvurucunun bu göreve atanma
onayının geri alınması gerektiği şeklinde teklif getirilmiştir.
12. Anılan raporda soruşturulan okul müdürü hakkında yapılan
değerlendirmeler şöyledir:
"Okulu
yasa ve yönetmeliklere göre değil kendi koyduğu kurallara göre yönettiği
iddiasıyla ilgili olarak; ... tanık olarak ifadelerine başvurulanların benzer
ifadelerinde okul müdürü Yalçın Bey’in okulu yasa ve yönetmeliklere göre değil
kendi koyduğu kurallara göre yönettiği iddiasının doğru olmadığını, bu tür bir
duruma ve yasa ve yönetmeliklere aykırı bir durumuna tanık olmadıklarını, okul
müdürünün okulu yasa ve yönetmelikler çerçevesinde yönetmekte olduğunu
belirtmekle, hizmetli Gani B. ifadesinde okul müdürünün 2010 yılında okuldaki
doğalgaz arızasını Hacer Hanım’ın İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne ve yetkililere
bildirelim demesine karşı müdür beyin Hacer Hanım’a bunu yaparsanız beni
karşınızda bulursunuz, köprüleri yıkarsanız sözlerini duymadığını, böyle bir
konuşma duymadığını ifade etmekle ... iddia sübut bulmamaktadır.
Okulun menfaatleri yerine şahsi ilişkilerine öncelik tanıdığı ile
ilgili olarak; ... tanık olarak ifadelerine başvurulanların benzer ifadelerinde
okul müdürleri Yalçın Bey’in okulun menfaatleri yerine şahsi ilişkilerine
öncelik tanıdığı iddiasına tanık olmadıklarını, Yalçın Bey’in okulun
menfaatlerini koruduğunu ve gözettiğini, eğitim ve öğretimi, öğrencilerin
menfaatlerini ön plana almakta olduğunu, okulu daha iyi geliştirmek için
elinden geleni yapmakta olduğunu ifade etmekle ... iddia sübut bulmamaktadır.
Çalışanlar arasında ve ders programı, ek derslerin öğretmenlere
dağıtılması ... vs. gibi konularda öğretmenler arasında ayrım yaptığı
iddiasıyla ilgili olarak; ... tanık olarak ifadelerine başvurulanların benzer
ifadelerinde okul müdürünün çalışanlar arasında ve ders programı, ek derslerin
öğretmenlere dağıtılması ... vs. gibi konularda öğretmenler arasında ayrım
yaptığı iddiasına tanık olmadıklarını, okul müdürü Yalçın Bey’in ders
programlarını yaparken öğretmenlerin görüşlerini aldığını, adil, eşit bir
şekilde programı yaptığının ifade edilmesiyle, programdaki değişikliğindeki
düzenlemenin öğretmen Gülüzar K.’nın
rapor alması nedeniyle olduğunun, Gülüzar K.’nın rapor sonrası göreve başladıktan sonra eski programa
dönüldüğünün, yapılan program değişikliğinde öğretmenlerin mevcut görevlerinin,
boş günlerinin, boş ders saatlerinin gözönünde
bulundurularak hazırlandığının ve Hacer KAHRAMAN’ın
bu değişiklikten sadece bir ders saatinin eksildiğinin, bölüm öğretmenleri
arasında ders sayısı açısından yıl içerisinde anlamlı bir farklılığın
olmadığının anlaşılmasıyla ... iddia sübut bulmamaktadır.
Ayrıca geçinemediği öğretmenleri öğrencilerin önünde rencide ettiği
iddiası ile ilgili olarak; ... tanık olarak ifadelerine başvurulanların benzer
ifadelerinde okul müdürünün herhangi bir öğretmeni, Hacer Hanım’ı, personeli
veya başka birini öğrencilerin, öğretmenlerin, personelin yanında veya başka
bir yerde rencide ettiğine, rencide edici bir sözüne, psikolojik bir baskı
uyguladığına tanık olmadıklarını ifade etmekle ... iddia sübut bulmamaktadır.”
13. Anılan raporda soruşturulan başvurucu hakkında disiplin
cezası verilmesi teklifini içeren değerlendirmelerin bulunduğu ilgili kısımlar
şöyledir:
"Planlama, bakım, onarım görevleri sırasında laboratuar
yerine kütüphane ve öğretmenler odasında zaman geçirdiği iddiasıyla ilgili
olarak; ... okul idaresince 12.3.2012, 20.3.2012 ve 2.4.2012 tarihli müdür
yardımcılarının tuttuğu tutanakla tespit edildiğini belirtmekle, müdür
yardımcıları ... ifadelerinde bu durumu tutanaklarla tespit ettiklerini belirtmekle
ve bu durumun tutanaklarla belirlendiğinin görülmesiyle öğretmen Nilgün Ç.
ifadesinde Hacer Hanım’ın planlama, bakım, onarım görevleri sırasında genelde
öğretmenler odasında olduğunu görüyor olduğunu ifade etmekle öğretmen Hacer
KAHRAMAN ifadesinde planlar doğrultusunda plana uygun olarak yapması gereken
işlerini aksatmadan yaptığını, bunun yanında ek olarak laboratuarlarla
ilgili risk eylem planları, risk analizleri, malzeme kullanım talimatları gibi
bilgisayarda yapması gereken işlerinde olduğunu ve bu işleri de dizüstü
bilgisayarda zor yaptığı için kütüphane veya öğretmenler odasındaki
bilgisayarda yaptığını kabullenmekle iddia sübut bulmaktadır. Sübutbulan bu hususla ilgili olarak ... Hacer KAHRAMAN’ın “Talimatname ve emirler mucibinde yapılması lazım
olan vazifelerin ifasında kusur etmek” eyleminin faili durumunda olduğu ve
fiilinin 1702 sayılı Kanunun 20/1. maddesi kapsamına girdiği anlaşılmaktadır.
Alan şefliği görevinden kaynaklanan yönetim ve koordinasyon görevini
yapmadığı, bu görevleri alanındaki diğer öğretmenlere bıraktığı iddiasıyla
ilgili olarak Hacer KAHRAMAN alan şefliği görevinden kaynaklanan yönetim ve
koordinasyon görevini yürüttüğünü belirtse de, okul müdürü Yalçın K. ifadesinde
öğretmen Hacer KAHRAMAN’ın alan şefliği görevinden
kaynaklanan bölüm öğretmenleri arasında iş bölümünü yapamıyor olduğunu,
2011-2012 eğitim öğretim yılında sene başında ders programının hazırlanması
amacıyla alan derslerinin alan öğretmenlerine dağıtımını kendisi yapamamış
öğretmenler arasında bu nedenle huzursuzluk çıktığını, 2011 yılı METEF fuarına
hazırlanmak amacıyla Hacer Hanım’a görev verildiğini ancak tarafından hiçbir
hazırlık yapılmamış olduğunu, alana alınacak malzemelerle ilgili bölüm
öğretmenlerinin görüşlerine dikkat etmeyip kendi görüşünde ısrarcı olduğunu
ifade etmiş, müdür yardımcısı Fatih K. ifadesinde öğretmen Hacer KAHRAMAN’ın bölümle ilgili yönetim ve organize
faaliyetlerini yapmaktan kaçındığını, bölümle ilgili işlerin diğer bölüm
öğretmenleri tarafından yürütüldüğünü görüyor olduğunu, bölüm öğretmenleri
arasındaki koordinasyon ve iş bölümü sürecinde sorumluluk almamakta olduğunu,
... diğer yedi öğretmenin benzer ifadelerle Hacer Hanım’ın bölüm şefi olarak
bölümdeki diğer öğretmenlerle koordinasyonu sağlayamadığını ifade etmeleri ve kimya
laboratuarının durumu ile ilgili olarak tutulan
tutanağın görülmesiyle, öğretmen Hacer KAHRAMAN’ın
alan şefliği görevinden kaynaklanan yönetim ve koordinasyon görevlerini
aksattığı ve bu görevleri alandaki diğer öğretmenlerin zaman zaman yaptığı
hususu sübut bulmaktadır. ... Hacer KAHRAMAN’ın
“Talimatname ve emirler mucibinde yapılması lazım olan vazifelerin ifasında
kusur etmek” eyleminin faili durumunda olduğu ve fiilinin 1702 sayılı Kanunun
20/1. maddesi kapsamına girdiği anlaşılmaktadır. Ayrıca idari yönden, öğretmen
Hacer KAHRAMAN’ın alan şefliği görevinden kaynaklanan
yönetim ve koordinasyon görevlerini aksattığı anlaşıldığından, kimya
teknolojisi alanı bölümü şefi olarak atanma görev onayının geri alınmasının
uygun olacağı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
...
19/3/2012, 26/3/2012 ve 2/4/2012 tarihlerinde nöbetçi olduğu halde
görevine geç geldiği ve İstiklal Marşı törenlerine katılmadığı iddiasıyla
ilgili olarak, ... müdür yardımcıları ve nöbetçi öğretmen tarafından tutulan ve
tutanaklar ve bu kişilerin benzer ifadelerinde Hacer Hanım’ın belirtilen
günlerde sabah nöbet görevine geç geldiğini ve istiklal Marşı törenlerine
katılamadığını tutanaklarla tespit ettiklerini belirtmekle ve tutanaklarda da
bu durumun görülmesiyle, Hacer KAHRAMAN ifadesinde bu günlerde arkadaşının
arabası ile geldiğinden biraz geciktiğini, nöbet görevine geç geldiğini
kabullenmekle iddia sübut bulmaktadır. Sübut bulan bu hususla ilgili olarak ...
Hacer KAHRAMAN’ın “Talimatname ve emirler mucibinde
yapılması lazım olan vazifelerin ifasında kusur etmek” eyleminin faili
durumunda olduğu ve fiilinin 1702 sayılı Kanunun 20/1. maddesi kapsamına
girdiği anlaşılmaktadır.
Mesleki Teknik Eğitim Yönetmeliğine göre alan ve bölümlerde tutulması
gereken “Tüketim Malzemeleri Sarf Defterini” tutmadığı, idare tarafından
yapılan uyarıları da dikkate almadığının tespit edildiği iddiasıyla ilgili
olarak; ... Hacer KAHRAMAN ifadesinde tutulması gereken tüketim malzemeleri
defterini bilgisayar ortamında tuttuğunu, ancak okul bilgisayarların
laptoplardan birinde virüs bulunduğu için bütün klasörlerdeki dosyalarının
silindiğini, defalarca kurtarmaya çalıştığını, ancak kurtaramadığını
belirtmekle iddia sübut bulmaktadır. . Sübut bulan bu hususla ilgili olarak ...
Hacer KAHRAMAN’ın “Talimatname ve emirler mucibinde
yapılması lazım olan vazifelerin ifasında kusur etmek” eyleminin faili
durumunda olduğu ve fiilinin 1702 sayılı Kanunun 20/1. maddesi kapsamına
girdiği anlaşılmaktadır.
Hacer KAHRAMAN’ın bölüm öğretmenleri ve okul
idaresi ile işbirliğine yanaşmaması nedeniyle okuldaki iş ve işlemlerin
aksadığı iddiası ile ilgili olarak; ... öğretmenler Ali A., Nilgün Ç., Murat
E., Orhan Ç., Hakan Şahin E. benzer ifadelerinde Hacer Hanım’ın alan şefi
olması nedeniyle okul idaresi ve kimya bölümü öğretmenleri arasındaki
koordinasyon görevi sorumluluğunda bir birlik sağlayamıyor olduğunu, alan
şefliğinden kaynaklanan görevlerini tam olarak yerine getirememesi nedeniyle
aksaklıklar ortaya çıkıyor olduğunu,bölümün idari
işlerinde aksaklıkların ortaya çıkıyor olduğunu, Gülüzar
K. bu durumun Hacer Hanım’ın iletişim biçiminden kaynaklandığını düşünüyor
olduğunu, İsmail K. kimya bölümü olarak aralarında koordineli bir şekilde
işbirliği içerisinde işleri yürütemediklerini, Aynur A. bölüm şefi Hacer
Hanım’ın okul idaresinin bölüm işleri ile ilgili söylediklerini bazen yapmama
gibi bir tutum içerisine girdiğini birkaç defa gördüğünü ifade etmekle, Hacer
KAHRAMAN ifadesinde okul idaresinin kendisine bölüm şefi olarak bildireceği
bazı konularda yerine diğer arkadaşlardan birine kasıtlı olarak bildiriyor
olmasının alan şefi olarak kendisini dikkate almadığını gösteriyor olduğunu ve
bunun da idareyle alan şefi olarak aralarındaki iş ve işlemlerin aksamasına
neden olduğunu belirtmekte, ifadelerden öğretmen Hacer KAHRAMAN’ın
alan şefi olarak alan öğretmenleri ve okul idaresi ile koordinasyonu
sağlayamadığı, bu durumda iş ve işlemlerde aksaklıklara neden olduğu hususu
sübut bulmaktadır. Sübut bulan bu hususla ilgili olarak ... Hacer KAHRAMAN’ın “Görevin işbirliği
içinde yapılması ilkesine aykırı davranışlarda bulunmak” eyleminin faili
durumunda olduğu ve fiilinin 1702 sayılı Kanunda tam karşılığının olmadığı, 657
sayılı Kanunun 125/A-h maddesi kapsamına girdiği anlaşılmaktadır. Hacer KAHRAMAN’ın alan şefi olarak alan öğretmenleri ve okul
idaresi arasında işbirliği ve koordinasyonu
sağlayamadığı ve bunun da iş ve işlemlerin aksamasına neden olduğu
anlaşıldığından ... Hacer KAHRAMAN’ın kimya
teknolojisi alanı bölüm şefi olarak atanma görev onayının geri alınmasının
uygun olacağı sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.”
14. Söz konusu raporda getirilen teklif dikkate alınarak
Kırıkkale Valiliğinin 18/7/2012 tarihli ve 11136 sayılı kararıyla başvurucunun
kimya teknolojileri alanı bölüm şefliği görevlendirmesi iptal edilerek asli
görevi olan aynı okul kimya teknolojileri öğretmenliğine döndürülmesine karar
verilmiştir. Okul müdürü hakkında ise iddialar sübut bulmadığı gerekçesiyle
herhangi bir işlem yapılmamıştır.
15. Ayrıca anılan rapora karşı başvurucunun 19/7/2012 tarihinde
savunması alınmış ve başvurucu hakkında Bahşılı İlçe
Millî Eğitim Müdürlüğünün 2/8/2012 tarihli ve 679-1077 sayılı işlemiyle
aşağıdaki şekilde disiplin cezaları verilmiştir:
“i. Planlama, bakım, onarım görevleri
sırasında laboratuar yerine kütüphane ve öğretmenler
odasında zaman geçirdiğinizle ilgili fiiliniz mesleki yönden yasak fiillere
ilişkin özel kanun olan 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi
ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 20/1 maddesi kapsamında “İHTAR” cezası ile tecziye
edilmeniz gerekmekte ise de; savunmanız yeterli bulunduğundan herhangi bir
işleme gerek bulunmamıştır.
ii. Bölüm öğretmenleri ve okul idaresi ile işbirliğine yanaşmamanız
nedeniyle okuldaki iş ve işlemlerin aksadığıyla ilgili mesleki yönden yasaklı
fiillere ilişkin özel Kanun olan 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat
Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’da tam ve açık karşılığının
bulunmaması nedeni ile genel nitelikte yasal bir düzenleme olan 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nun 125/A-h maddesi gereğince “UYARMA” cezası ile
tecziye edilmesi gerekirken, geçmiş hizmetleriniz sırasında olumlu
davranışlarınız tarafımdan değerlendirilmiş olup, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 125. maddesinin E/k fıkrasından sonra gelen 2. paragraf göz önünde
bulundurularak cezai tayinine gerek görülmemiştir.
iii. Alan şefliği görevinden kaynaklanan yönetim ve koordinasyon
görevini yapmayarak, bu görevleri diğer öğretmenlere bıraktığınızla ilgili
olarak 19/7/2012 tarihli savunmanız yeterli görülmemiştir. 1702 sayılı İlk ve
Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 20/1
maddesi gereğince “İHTAR” cezası ile tecziye edildiniz.
iv. 19/3/2012, 26/3/2012 ve 2/4/2012 tarihlerinde nöbetçi olduğunuz
halde göreve geç geldiğiniz ve İstiklal Marşı törenlerine katılmadığınızla
ilgili olarak 19/7/2012 tarihli savunmanız yeterli görülmemiştir. 1702 sayılı
İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 20/1
maddesi gereğince “İHTAR” cezası ile tecziye edildiniz.
v. Mesleki Teknik Eğitim Yönetmeliğine göre alan ve bölümlerde
tutulması gereken tüketim malzemeleri sarf defterini tutmadığınız, idare
tarafından yapılan uyarıları da dikkate almadığınızla ilgili olarak 19/7/2012
tarihli savunmanız yeterli görülmemiştir. 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat
Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun’un 20/1 maddesi gereğince
“İHTAR” cezası ile tecziye edildiniz.”
16. 3/8/2012 tarihinde tebliğ edilen söz konusu disiplin cezası
işlemine karşı başvurucu tarafından 9/8/2012 tarihinde yapılan itiraz,
Kırıkkale İl Millî Eğitim Müdürlüğünün 13/8/2012 tarihli yazısı ile
reddedilmiştir.
17. Başvurucu tarafından Bahşılı İlçe
Millî Eğitim Müdürlüğüne sunulan 3/8/2012 tarihli dilekçe ile bilgi edinme
hakkı kapsamında kendisi hakkında düzenlenen soruşturma dosyasının rapor ve
eklerinin birer suretinin kendisine verilmesi talep edilmiş ve idare tarafından
7/8/2012 tarihli yazı ile soruşturma raporunun ilgili sayfaları ile sonuç,
kanaat ve teklif bölümlerinin bir sureti başvurucuya verilmiştir. Yine aynı
makama başvurucu tarafından sunulan 10/8/2012 tarihli dilekçe ile 28/2/2012
tarihli şikâyet dilekçesinin akıbeti sorularak soruşturma dosyasının bir sureti
talep edilmiş; idarenin 14/8/2012 tarihli cevap yazısı ile söz konusu iddialar
sübut bulmadığından işlem yapılmadığı şeklinde başvurucuya bilgi verilmiştir.
Ayrıca başvurucu tarafından görev yaptığı Okul Müdürlüğüne sunulan 12/4/2013
tarihli iki farklı dilekçe ile kendisi hakkındaki planlama, bakım ve onarım
görevleri ile ilgili aylık ve haftalık çalışmaların bir örneği ile nöbet
defterinin belirli tarihlerdeki sayfalarının birer suretleri talep edilmiş; 25/4/2013
tarihli cevap yazısı ile talep edilen hususların 9/10/2003 tarihli ve 4982
sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nun 19. maddesi kapsamına girdiği gerekçesiyle
talep reddedilmiştir.
18. Başvurucu; görev yaptığı okulun idarecisi tarafından
psikolojik tacizlere varan işlem ve eylemlere maruz kaldığını, sürekli olarak
soruşturulma baskısı hissettiğini, haksız yere ve yıldırma amacıyla hakkında
başlatılan ve sistematik bir hâl alan soruşturmaların çalışma barışını olumsuz
olarak etkilediğini, takdir yetkisi kötüye kullanılarak bölüm şefliği
görevinden alındığını, disiplin cezalarının gerçek dışı ithamlara dayanılarak
verildiğini ileri sürerek hakkında verilen disiplin cezalarının iptali ile
bölüm şefliği görevinden alınması işleminin iptali istemiyle 28/9/2012 tarihinde
Kırıkkale İdare Mahkemesinde iki ayrı dava açmıştır.
19. Disiplin cezalarının iptali istemiyle açılan dava Kırıkkale
İdare Mahkemesinin 1/3/2013 tarihli ve E.2012/535, K.2013/87 sayılı kararı ile
reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“..davacının Hacı Hidayet Doğruer Çok
Programlı Lisesi'nde Kimya bölümü alan şefi olarak görev yaptığı dönemde, alan
şefliği görevinin vermiş olduğu sorumlulukların yerine getirilmesinde
aksamalara meydan verdiği için bazıişlerin Kimya
Teknolojisi Alanı Kimya Dalı Laboratuar Şefi Nilgün
Ç. tarafından yerine getirildiği, alan şefliği görevinden kaynaklanan bölüm
öğretmenleri arasında iş bölümü ve koordinasyon ilişkisini yapamaması nedeniyle
öğretmenler arasında huzursuzluklara sebep olması nedeniyle yasal mevzuat
hükümleri çerçevesinde alan şefi olarak kendisine yüklenilmiş olan vazifelerin
ifasında kusurunun bulunduğunun sübuta erdiği, bu çerçevede davacının bu eylemlerininyürütmekte olduğu alan şefliği görevininkendisine yüklediği hizmet, görev ve sorumluluk
yükümlülüklerine aykırı olduğu, alan şefi olarak yerine getirmesi gereken görev
ve emirlerin ifasında kusurlu davrandığı sonuç ve kanaatine varıldığından,
davacının eylemine uyan 1702 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 1. fıkrası
gereğince ihtar cezası ile cezalandırılmasına ilişkin dava konusu işlemde
hukuka aykırılık bulunmamaktadır.”
20. Bölüm şefliği görevinden alınma işleminin iptali istemiyle
açılan dava Kırıkkale İdare Mahkemesinin 1/3/2013 tarihli ve E.2012/537,
K.2013/88 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“..davacının Hacı Hidayet Doğruer Çok Programlı Lisesi Kimya
Teknolojisi Alan Şefi olarakgörev yaptığı dönemde,
alan şefliği görevinin vermiş olduğu sorumlulukların yerine getirilmesinde
aksamalara meydan verdiği için bazıişlerin Kimya
Teknolojisi Alanı Kimya Dalı Laboratuar Şefi Nilgün
Ç. tarafından yerine getirildiği, alan şefliği görevinden kaynaklanan bölüm
öğretmenleri arasında iş bölümü ve koordinasyon ilişkisini yapamaması nedeniyle
öğretmenler arasında huzursuzluklara sebep olunduğunun sabit olması karşısında,
sorumluluğunda bulunan birimdeki hizmetleri ilgili mevzuat hükümlerine göre
yürütmekle yükümlü olan davacının yöneticilik vasfına ilişkin alan şefliği
görevinin üzerinden alınmasına ilişkin dava konusuişlemdekamu
yararı ve hizmet gerekleri yönündenhukuka aykırılık
bulunmadığı sonuç ve kanaatinevarılmıştır.”
21. İtiraz incelemesi neticesinde kararın usul ve yasaya uygun
bulunduğu gerekçesiyle ilk dava açısından Kırıkkale Bölge İdare Mahkemesinin
29/5/2013 tarihli ve E.2013/375, K.2013/372 sayılı ilamı ile, ikinci dava
açısından aynı Mahkemenin 29/5/2013 tarihli ve E.2013/350, K.2013/373 sayılı
ilamı ile kararlar onanmıştır.
22. Başvurucunun karar düzeltme talebi, yine aynı Mahkemenin
10/9/2013 tarihli ve E.2013/650, K.2013/634 sayılı kararıyla reddedilmiş ve
karar 1/10/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu 31/10/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
24. 1702 sayılı Kanun’un 20. maddesi şöyledir:
“İhtar ve tevbih cezaları şu hareketlere karşı verilir:
1-
Talimatname ve emirler mucibince yapılması lazım olan vazifelerin ifasında
kusur etmek (bu halin neticesinde bir şahıs veya müessese zarar görürse zararın
mahiyet ve derecesine göre daha ağır ceza verilebilir);
2 -
Mektep dahil ve haricinde muallimlik vakarına uymayacak hareketlerde bulunmak;
3- Arkadaşlarına ve talebesine karşı kaba muamelede bulunmak ve kaba
lisan kullanmak;
4- Amirlerine karşı hürmetsiz tavır göstermek;
5- Talebenin vazifelerini tashih etmemek;
6- Yoklama ve imtihan evrakını idareye vaktinde teslim etmemek;
7- Vazifeye geç gelmek veya vazifeden erken çıkmak.
Yukarki hallerin ilk defasında ihtar, tekrarında tevbih cezası verilir.”
25. 657 sayılı Kanun’un “Disiplin
cezalarının çeşitleri ile ceza uygulanacak fiil ve haller” başlıklı
125. maddesinin uyarma cezası ile ilgili bölümü şöyledir:
"...
A- Uyarma : Memura, görevinde ve
davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev
mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde,
görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin
korunması, kullanılması ve bakımında kayıtsızlık göstermek veya düzensiz
davranmak,
b) Özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev
mahallini terketmek,
c) Kurumca belirlenen tasarruf tedbirlerine riayet etmemek,
d) Usulsüz müracaat veya şikayette bulunmak,
e) Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak,
f) Görevine veya iş sahiplerine karşı kayıtsızlık göstermek veya
ilgisiz kalmak,
g) Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak,
h) Görevin işbirliği içinde yapılması ilkesine
aykırı davranışlarda bulunmak.
...”
26. Türkiye açısından 27/9/2006 tarihinde onaylanan ve 9/4/2007
tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nın “Onurlu çalışma hakkı” başlıklı 26.
maddesi şöyledir:
"Akit Taraflar, tüm çalışanların onurlu çalışma haklarının etkili
bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla işverenlerin ve çalışanların
örgütlerine danışarak,
1. Çalışanların işyerinde ya da işle bağlantılı cinsel taciz konusunda
bilinçlenmesi, bilgilenmesi ve bunun engellenmesini desteklemeyi ve çalışanları
bu tür davranışlardan korumaya yönelik tüm uygun önlemleri almayı;
2. Çalışanların birey olarak işyerinde ya da işle bağlantılı olarak
maruz kaldıkları kınanılacak ya da açıkça olumsuz ya
da suç oluşturan, yinelenen eylemler konusunda bilinçlenmesi, bilgilenmesi ve
bunların engellenmesini desteklemeyi ve çalışanları bu tür davranışlardan
korumaya yönelik tüm uygun önlemleri almayı taahhüt ederler.”
27. 4982 sayılı Kanun’un “İdari
soruşturmaya ilişkin bilgi veya belgeler” başlıklı 19. maddesi
şöyledir:
“Kurum ve kuruluşların yetkili birimlerince yürütülen idarî
soruşturmalarla ilgili olup, açıklanması veya zamanından önce açıklanması
hâlinde;
a) Kişilerin özel hayatına açıkça haksız müdahale sonucunu doğuracak,
b) Kişilerin veya soruşturmayı yürüten görevlilerin hayatını ya da
güvenliğini tehlikeye sokacak,
c) Soruşturmanın güvenliğini tehlikeye düşürecek,
d) Gizli kalması gereken bilgi kaynağının açığa çıkmasına neden olacak
veya soruşturma ile ilgili benzeri bilgi ve bilgi kaynaklarının temin
edilmesini güçleştirecek,
Bilgi veya belgeler, bu Kanun kapsamı dışındadır.”
28. 3/7/2002 tarihli ve 24804 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe giren Mesleki ve Teknik Eğitim Yönetmeliği’nin “Şefler” başlıklı 259. maddesi şöyledir:
“Kurumlarda, Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul ve Kurumların Yönetici
ve Öğretmenlerinin Norm Kadrolarına İlişkin Yönetmelik hükümlerine ve uygulanan
mesleki eğitim programlarının tür ve özelliklerine göre alan/bölüm, atölye,
tesis, laboratuar şeflikleri oluşturulur. Şefliklere;
atölye, laboratuar ve meslek dersleri öğretmenleri
arasından müdürün önerisi ile valilikçe atama yapılır.”
29. 2617 sayılı Tebliğler Dergisi’nde yayımlanan Millî Eğitim
Bakanlığına Bağlı Mesleki ve Teknik Eğitim Okul ve Kurumlarında Alan/Bölüm,
Atölye ve Laboratuvar Şefliklerine İlişkin Yönerge’nin
(Yönerge) 10. maddesi şöyledir:
"(1) Alan/bölüm, atölye ve laboratuar
şefleri, şeflik görevinden ayrılma isteğinde bulunabilirler.
(2) Ayrıca;
a) Haklarında yapılan adli ve idari soruşturma sonucu hazırlanan
raporların yetkili amir ve kurullarca değerlendirilmesi sonucuna göre
alan/bölüm, atölye ve laboratuar şefliği görevi
üzerinden alınması uygun bulunanların,
b) Sicil raporlarına göre son iki yıl sicili üst üste 76 puanın altında
değerlendirilenlerin,
c) Son iki yıl sicili üst üste olumsuz değerlendirilenlerin
görevlendirilmeleri valilikçe iptal edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
30. Mahkemenin 20/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
31. Başvurucu; görev yaptığı okulun idarecisi tarafından
öğrencilerin ve diğer öğretmenlerin önünde rencide edici söz ve davranışlara
maruz kaldığını, 2011-2012 eğitim ve öğretim dönemi boyunca kadınsal hastalıklarından
dolayı belirli dönemlerde sağlık kuruluşlarına başvurmak zorunda kaldığını
ancak idare tarafından kendisine şüphe ile yaklaşılarak sağlık durumu hakkında
ilgili kurumlar ile yazışmalar yapıldığını, bu yazışmalarla giriş-çıkış
saatleri ile sağlığına ilişkin özel birtakım bilgilerin sorgulandığını, ayrıca
mahremiyetine ilişkin bu bilgilerin hakkındaki soruşturma kapsamında ifade
veren mesai arkadaşlarına da sorulduğunu, bu nedenle özel hayat alanına dâhil
olan hastalığıyla ilgili birtakım bilgileri açıklamak zorunda kaldığını, bunun
dışında idare tarafından çalışma şartlarının kasıtlı olarak ağırlaştırıldığını,
hakkında yürütülen idari soruşturmada dosya içeriğine erişememesi nedeniyle
savunma hakkının gözetilmediğini, kamu gücünü elinde bulunduran idareden talep
ettiği bilgi ve belgelerin kendisine verilmediğini, ayrıca ayrımcılık yapılarak
ifadelerin okul müdürünün odasında alındığını ve içeriklerinin çarpıtıldığını,
bölüm şefliği görevini yerine getirdiği halde risk analizlerinin ve zümre toplantılarının
yapılmadığı, tutulması gereken defter ve kayıtların tutulmadığı ve görevlerin
zamanında yerine getirilmediği gibi gerekçelerle hakkında haksız yere disiplin
cezaları verildiğini ve bölüm şefliği görevinin geri alındığını, tüm bu süreçte
idare tarafından asılsız iddialarla üzerine gelindiğini, mobbinge
maruz kaldığını belirterek Anayasa’nın 10., 20., 36., 50. ve 74. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlallerin tespiti ile hak ihlallerinin
giderilmesi için yapılması gerekenlere hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
33. Başvurucunun;
i. İdare tarafından
kendisine karşı rencide edici davranışlar sergilenmesi, hakkındaki bilgi ve
belgelere erişme imkânının sağlanmaması, dayanaksız ve gerçek dışı ithamlarla
hakkında soruşturmalar açılarak idari görevinin alınması ve disiplin cezaları
verilmesi suretiyle kendisine mobbing uygulandığını
ileri sürdüğü şikâyetinin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkı,
ii. İdare tarafından
sağlığı hakkında özel hayatına ilişkin birtakım bilgi ve belgelerin toplandığı
ve bu bilgilerin ifşa edildiği yönünde ayrıca ileri sürülen şikâyetinin özel
hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
a. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
34. Başvurucu, görev yaptığı okulun idarecileri tarafından
tedavi amacıyla başvurduğu sağlık kuruluşlarından mahremiyetine ilişkin
birtakım bilgi ve belgelerin istendiğini ve bunların ifşa edildiğini belirterek
mobbing iddiası dışında ayrıca özel hayata saygı
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru
yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
38. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin; başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne de şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu
kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate
alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru
yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile
başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması
gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının
tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin
başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28;
İlhan/Türkiye, B. No: 22277/93,
27/7/2000, §§ 56-64).
39. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak
olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dayanılmayan iddialar
Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere
sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
20).
40. Somut olay incelendiğinde başvurucunun muzdarip
olduğu sağlık sorunlarının tedavisi için başvurduğu sağlık kuruluşlarına idare
tarafından resmî yazılar yazılarak giriş ve çıkış saatlerinin sorulduğu, gelen
cevap yazılarının sürekli sevkli olduğundan görevlerini aksattığı iddiasıyla
başvurucu hakkında başlatılan idari soruşturmaya delil olarak eklendiği,
soruşturma neticesinde söz konusu iddianın sübut bulmadığı gerekçesiyle
başvurucu aleyhine herhangi bir disiplin cezası verilmediği, başvurucunun başka
eylemlerinden dolayı tesis edilen disiplin cezası işlemleri ile idari görevinin
geri alınması işlemine karşı idari yargıda dava açma yoluna gidildiği ancak
mahremiyetine ilişkin bilgi ve belgelerin toplandığı ve ifşa edildiği
iddiasının yürütülen dava sürecinde dile getirilmediği anlaşılmaktadır.
41. Hukuk sistemimizde hukuki sorumluluk alanındaki tazmin
yükümlülüğünün asıl gayesinin zarar görenin zararının telafi edilmesi olduğu
dikkate alındığında özellikle somut başvuruya konu ihlal iddiasına benzer
uyuşmazlıklar açısından hukuki tazmin yolunun yüksek başarı şansı sunabilecek,
kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu görülmektedir (S.S.A., § 31; Murat Durmaz, B. No: 2013/5956, 15/4/2014, § 33).
42. Sonuç olarak başvurucu tarafından her ne kadar özel hayata
saygı hakkının ihlal edildiği iddia edilmişse de Anayasa Mahkemesi önünde ileri
sürülen anılan ihlal iddiasının derece mahkemeleri önünde ileri sürülmediği,
dolayısıyla ihlalin giderilmesi için kendilerine tanınan bütün imkânların
kullanılmadığı ve diğer yargı organlarına ihlalin ortadan kaldırılması fırsatı
tanınmadan başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için gerekli olan tüm başvuru yollarının tüketilmesi
koşulunun yerine getirilmediği anlaşılmaktadır (Benzer Anayasa Mahkemesi kararı
için bkz. Hakan Coşkuner, B. No:
2013/4785, 15/4/2014, § 31)
43. Açıklanan nedenlerle hukuk sisteminde düzenlenen başvuru
yolları usulüne uygun olarak tüketilmeden ya da yürütülen dava sürecinde dile
getirilmeden, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddiasının bireysel
başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve
Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvurucu, idare tarafından sistematik olarak psikolojik
baskılara maruz bırakıldığını, bu doğrultuda bölüm şefliği görevinden
alındığını ve dayanaksız iddialarla hakkında soruşturmalar açılıp disiplin cezaları
verildiğini belirterek idarenin mobbing niteliğindeki
işlem ve eylemleri nedeniyle maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun ihlal iddialarını
ortadan kaldıracak ya da zararlarını tazmin edecek bir hukuk yoluna
başvurulmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu
beyan dilekçesinde başvuru dilekçesindeki görüş ve taleplerini tekrar etmiştir.
46. Somut başvuruda mobbing nedeniyle
Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiası Kırıkkale İdare Mahkemesinde
yürütülen yargılamalarda dile getirilmiş ve derece mahkemeleri tarafından dava
konusu işlemlerin başta amaç yönünden hukukiliği olmak üzere geçerlilik
koşulları bu iddialar kapsamında değerlendirilmiştir. Söz konusu yargılamalar
neticesinde verilebilecek iptal kararlarının, idari görevin sonlandırılması
işlemi ile disiplin cezalarının tesis edilmesi işlemlerini ortadan kaldırması
ve başvurucunun maruz kaldığı eylem ve işlemlerin haksız olduğunun hüküm altına
alınması sonucunu doğuracağı dikkate alındığında idarenin eylem ve işlemlerine
konu olan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal
edildiği iddiası bakımından tüketilen yargısal yolların başvurucunun zararlarını
giderebilecek yeterlilikte olduğu anlaşıldığından başvuru yollarının
tüketildiği sonucuna varılmıştır.
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
48. Başvurucunun iddialarına karşılık (bkz. § 44), Bakanlık
tarafından esasa ilişkin bir görüş bildirilmemiştir.
49. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan
bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."
50. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İşkence yasağı" kenar başlıklı
3. maddesi şöyledir:
"Hiç kimseye işkence veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele
veya ceza uygulanamaz."
51. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte
olup bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme
hakkı, Sözleşme'nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında
güvence altına alınan fiziksel ve ruhsal bütünlük hakkı ile bireyin kendini
gerçekleştirme ve kendine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık
gelmektedir (Sevim Akat Eşki,
B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).
52. Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında ise kimseye
"işkence", "eziyet" yapılamayacağı ve kimsenin "insan
haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele ve cezaya tabi tutulamayacağı
düzenlenmiş olup bu hüküm, Sözleşme'nin 3. maddesi kapsamında güvence altına
alınmış olan hukuksal çıkarları kapsamaktadır. Belirtilen düzenlemede yer alan
ifadeler arasında bir yoğunluk farkı bulunmakta olup kişinin maddi ve manevi
varlığının bütünlüğüne en ağır şekilde zarar veren muamelelerin
"işkence", bu seviyeye varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da
yoğun fiziksel veya ruhsal ızdırap veren insanlık
dışı muamelelerin "eziyet", küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikteki
daha hafif muamelelerin ise "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak belirlenmesi
mümkündür (Tahir Canan, § 22).
53. Ancak bir eylemin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık düzeyine ulaşmış
olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıp aşılmadığının belirlenmesinde her somut
olayın özellikleri dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması esastır. Bu
bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti,
yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Somut olaydaki veriler
ışığında belirtilen ağırlık eşiğinin altında kalan muamele ve eylemlerin ise
diğer haklar kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
54. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında da başvuru
konusu iddiaların Sözleşme'nin 3. maddesinin güvence kapsamında yer alması için
minimum bir ağırlığa varması gerektiği kabul edilmekte; acımasız, insanlık dışı
veya küçük düşürücü muamele veya cezanın ağır ve kasıt içeren şekli olarak
kabul edilen işkencenin, şiddetli acı veya eziyet uygulanması, acının kasıtlı
olarak uygulanması ve bilgi almak, cezalandırmak veya korkutmak gibi amaçlı bir
muameleyi içermesi gerektiği benimsenmektedir. Önceden tasarlanarak saatlerce
uygulanan ve gerçek yaralar, en azından ağır fiziki ve ruhsal acılar çektiren
muameleler ise insanlık dışı muamele olarak değerlendirilmektedir. Küçük
düşürücü muamelenin ise mağdurlarda korku ve aşağılık duygusu oluşturan, küçük
düşürücü ve alçaltıcı nitelikte olan muameleleri ifade ettiği kabul edilmekte
ancak söz konusu muamelenin amacının ilgili kişiyi küçük düşürmek veya alçaltmak
olup olmadığı ve sonuçları itibarıyla mağdurun kişiliğini Sözleşme'nin 3.
maddesi ile uyuşmayan bir olumsuzlukta etkileyip etkilemediği üzerinde
durulmaktadır (Işıl Yaykır,
B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 34).
55. Yukarıda yer verilen tespitlerden de anlaşılacağı üzere
doğası gereği cezaların veya menfi hareket ve eylemler ile olumsuz hayat
deneyimlerinin, kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini etkilemesi ve kişide
stres, üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması ve bu etkileri açısından
özellikle küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkün olmakla
birlikte belirtilen eylemlerin Sözleşme'nin 3. maddesi anlamında işkence,
insanlık dışı veya küçük düşürücü muamele ve bu kavramların Anayasa'nın 17.
maddesinde yer verilen muadilleri olan işkence, eziyet veya haysiyetle
bağdaşmayan muamele veya ceza olarak nitelendirilebilmesi için mağdurun
sübjektif niteliklerinin yanı sıra muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile
özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından önemli bir
ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir (Işıl Yaykır, § 35).
56. Belirtilen tespitler ışığında somut başvuru incelendiğinde
başvurucu, öğretmen olarak görev yaptığı okulun idarecileri tarafından
hastalığına ilişkin özel birtakım bilgi ve belgelerin toplanarak soruşturmaya
konu edilmesi, kendisine karşı rencide edici davranışlar sergilenmesi, keyfî
şekilde idari görevinin geri alınması ve gerçek dışı ithamlarla hakkında
disiplin cezaları verilmesi suretiyle kendisine mobbing
uygulandığını belirterek uğradığı manevi zararlar nedeniyle Anayasa'nın 17.
maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu tarafından iddia
edilen eylemlerin fiziksel ve manevi etkileri, süresi ve yoğunluk derecesi gibi
unsurların değerlendirilmesi neticesinde kişilik haklarını ihlal edici tarzda
başvurucu üzerinde fiziksel ve ruhsal etkilerinin olması mümkün olmakla
birlikte özellikle kamu görevlisi olan başvurucunun yetişkin bir birey olması
ve mesleki statüsü de dikkate alındığında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamında değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı
söylenemez.
57. Belirtilen nedenlerle başvurucunun şikâyetinin maddi ve
manevi varlığın korunması hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 17.
maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
a. Genel İlkeler
58. Anayasa'nın 5. maddesi şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını
ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
59. Anayasa'nın 12. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez
temel hak ve hürriyetlere sahiptir.”
60. Anayasa’nın 12. maddesine göre herkes kişiliğine bağlı,
dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Bu
genel nitelikteki anayasal düzenleme ile bireylerin kişilik değerlerine yönelen
ve zarar veren olumsuz tutum ve davranışlar dışlanmaktadır. Yine Anayasa’nın
17. maddesine göre bireylerin fiziksel ve ruhsal bütünlüğü "maddi ve
manevi varlık" kapsamında ele alınıp korunmaktadır. Böylece bireylerin
sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri açısından kendi varlıklarını koruma ve
geliştirme hakkına sahip olmaları sıkı şekilde anayasal güvence altına
alınmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 5. maddesinde, bireylerin maddi ve manevi
varlıklarının gelişmesi için gerekli şartların hazırlanması devletin temel amaç
ve görevlerinden biri olarak sayılmaktadır. Bu doğrultuda devlet, bireyin maddi
ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve ruhsal bütünlüğe keyfî olarak
müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlü
kılınmaktadır.
61. Sözleşme'nin "Özel
ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi
şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı
gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak
müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
62. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir
kavram olup özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan
biri de bireyin fiziksel ve ruhsal bütünlük hakkıdır. Bu hak kapsamında devlet
için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden
kaçınmakla sınırlı olmayıp öncelikli olan bu negatif yükümlülüğe ek olarak özel
hayata etkili bir biçimde saygının sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri
de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler
alanında olsa da özel hayata saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını
zorunlu kılar (Sevim Akat Eşki, § 26; Ercan
Kanar, B. No: 2013/533, 9/1/2014, § 52; benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. X ve Y/Hollanda, B. No:
8978/80, 26/3/1985, §§ 23, 24, 27).
63. Özel hayata saygı hakkı alt kategorisinde geçen "özel hayat" kavramı AİHM
tarafından oldukça geniş yorumlanmakta ve bu kavrama ilişkin tüketici bir tanım
yapmaktan özellikle kaçınılmaktadır (Koch/Almanya, B. No: 497/09, 19/7/2012, § 51).
64. Kişinin bireyselliğinin yani bir kişiyi diğerlerinden ayıran
ve onu bireyselleştiren niteliklerin hukuken tanınması ve bu unsurların güvence
altına alınması son derece önemlidir. Birçok uluslararası insan hakları
belgesinde "kişiliğin korunması ve serbestçe geliştirilmesi"
kavramına yer verilmekle beraber Sözleşme kapsamında bu kavrama açıkça işaret
edilmediği görülmektedir (Sevim Akat Eşki, § 27).
65. Bununla birlikte Sözleşme'nin denetim organlarının
içtihatlarında "bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi"
kavramının özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alındığı
anlaşılmaktadır. Özel hayatın korunması hakkının sadece mahremiyet hakkına
indirgenemeyeceği gerçeği karşısında kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle
uyumlu birçok hukuksal çıkar bu hakkın kapsamına dâhil edilmiştir (Sevim Akat Eşki,
§ 28). Anayasa’nın 17. maddesinde, herkesin maddi ve manevini koruma ve
geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen
hak, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında
güvence altına alınan hakka karşılık gelmektedir.
66. Bireyler için çoğu zaman bir zorunluluk olan iş yaşamının
barındırdığı olumlu ya da olumsuz niteliklerin başta bireylerin beden ve ruh
sağlıklarına olan etkisi dikkate alındığında bu nitelikler genel yaşam
kalitesinin belirlenmesinde önemli bir ölçü oluşturmaktadır. Bu kapsamda,
Anayasa’nın 5., 12. ve 17. maddelerindeki genel düzenlemelerin yanında
Anayasa’nın 49. maddesinde yer verilen “Devlet,
çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için
çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, ..
ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri
alır.” şeklindeki anayasal hüküm de maddi ve manevi varlığın
korunması ve geliştirilmesi hakkı çerçevesinde bireylerin fiziksel ve ruhsal
olarak zarar görmeyecekleri, asgari koşulları sağlanmış sağlıklı bir çalışma
ortamı içinde bulunabilmelerini güvence altına almaktadır.
67. Mobbing olarak tabir edilen ve
çalışanlara yönelik iş yerlerinde gerçekleştirilen, belirli bir süre sistematik
biçimde devam eden, yıldırma, dışlama, pasifize etme
veya işten uzaklaştırmayı amaçlayan, mağdurların kişilik değerlerine, mesleki
durumlarına, sosyal ilişkilerine ve özellikle ruh sağlıklarına zarar veren,
bireylerin yaşamlarına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk
derecesine ulaşan, kasıtlı biçimdeki olumsuz tutum ve davranışlar bütünü olarak
tanımlanan psikolojik taciz niteliğindeki eylem, işlem ya da ihmallerin gerek
Anayasa gerekse Sözleşme ile güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın
korunması, geliştirilmesi ve gerçekleştirilmesi hakkı bağlamında korunmayacağı
açıktır. Mobbing mahiyetindeki bu tür davranışların
önlenmesi için tedbirler alınması ve gerçekleştirildiğine yönelik şikâyetlerin
etkili şekilde incelenmesi anayasal bir gereklilik olduğu gibi yıldırıcı ve
kasıtlı tutumlara maruz kalanların uğradıkları maddi ve manevi zararların
giderilip sorumluların yasal çerçevede cezalandırılmaları da bu gerekliliğin
bir devamını oluşturmaktadır.
68. Çalışanların adil çalışma koşulları altında güvenli ve
sağlıklı ortamlarda çalışmaları ile ilgili hususlar, insan hakları ile ilgili
diğer birtakım uluslararası hukuk belgelerinde de yer almaktadır. Örneğin
Türkiye’nin 27/9/2006 tarihinde onayladığı 3/5/1996 tarihli Gözden Geçirilmiş
Avrupa Sosyal Şartı’nın 26. maddesinde, tüm çalışanların onurlu çalışma
haklarının etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak amacıyla işverenlerin ve
çalışanların örgütlerine danışarak çalışanların birey olarak iş yerinde ya da
işle bağlantılı olarak maruz kaldıkları kınanacak ya da açıkça olumsuz ya da
suç oluşturan, tekrarlanarak devam eden eylemler konusunda bilinçlenmesi,
bilgilenmesi ve bunların engellenmesi konusunda desteklenmesi ve çalışanları bu
tür davranışlardan korumaya yönelik tüm uygun önlemlerin alınması taraf
devletlerin taahhüdü olarak düzenlenmiştir (bkz. § 26).
69. Bireylerin çalışma ortamlarında maruz kaldıklarını ileri
sürdükleri eylem, işlem ya da ihmallerin mobbing
olarak nitelendirilmesi her somut olayın kendi bütünlüğü içinde
değerlendirilmesiyle mümkündür. Müdahalelerin iş yeri ile ilgili, iş yerinde
çalışan diğer şahıslar tarafından süreklilik arz edecek şekilde tekrarlanan,
sistemli ve kasıtlı, yıldırma ve dışlama amaçlı; mağdurun kişiliğinde, mesleki
durumunda ve sağlığında zarar ortaya çıkaran nitelikte olması gerekir.
Müdahalelerin neden olduğu sonuçların boyutu; mağdurun konumuna, muamelelerin
süresine, sıklığına, kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiğine, mağdurun
cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna kadar birçok faktöre göre değişebilmektedir.
70. Mevzuatın yorumlanmasıyla ilgili sorunları çözmek, öncelikle
derece mahkemelerinin yetki ve sorumluluk alanındadır. Sistemli olarak
sürdürüldüğü iddia edilen psikolojik tacizlerin nihai ve somut görünümü olduğu
anlaşılan idari görevin sonlandırılması ve disiplin cezalarının tesis edilmesi
şeklindeki işlemlerin hukukiliğinin incelenmesinde olayın tüm tarafları ile
doğrudan temas hâlinde bulunan derece mahkemelerinin olayın koşullarını
değerlendirmek açısından daha avantajlı konumda bulunduğu tartışmasızdır.
Anayasa Mahkemesinin rolü ise bu kuralların yorumunun Anayasa’ya uygun olup
olmadığını belirlemekle sınırlıdır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, derece
mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetleme ve özellikle mahkemelerce
işlemlere dayanak teşkil eden mevzuat hükümleri yorumlanıp uygulanırken
Anayasa’nın 17. maddelerindeki güvencelerin gözetip gözetilmediği,
müdahalelerin varlığının tespiti hâlinde bu müdahalelerin kanunilik ilkesine
dayandırılıp dayandırılmadığı ve müdahaleyi haklı kılan diğer anayasal
sebeplerin var olup olmadığı ile tüm süreç ele alındığında söz konusu eylem,
işlem ya da eylemlerin kişinin maddi ve manevini varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlali anlamına gelip gelmediği hususlarında her somut olayın kendi
koşulları içinde değerlendirmeler yapmak yetkisine sahiptir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
i. Müdahalenin Varlığı
71. Somut başvuru açısından, başvurucunun görev yaptığı kamu
kurumunda mesleki nedenlerle yürütülen bir soruşturma neticesinde idari
görevinin geri alındığı ve üç kez ihtar disiplin cezasıyla cezalandırıldığı
açıktır. Soruşturmaya konu edilen eylemler ile soruşturma raporu içeriğinden ve
idarenin aldığı kararlardan anlaşıldığı üzere başvuruya konu edilen süreç
açısından müdahale iddiaları başvurucunun kurum içindeki ve dışındaki birtakım
davranışlarının disiplin talimatlarına aykırı olduğu gerekçesiyle kendisine
yönelik ithamlarda bulunulması ve neticede idari görevinden alınıp disiplin
cezalarıyla cezalandırılması şeklindedir. Bu şartlar altında, belirli
yoğunlukta devamlılık gösterdiği belirtilen birçok eylem ve işleme dayanılarak
verilen disiplin cezası kararları ile idari görevin sonlandırılması kararının,
başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına bir
müdahale oluşturduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
72. Anayasa'nın 17. maddesinde maddi ve manevi varlığın
korunması ve geliştirilmesi hakkı açısından herhangi bir sınırlama nedeni
öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün
olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş
olan hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul
edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine
yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın diğer maddelerinde yer alan kurallara
dayanarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün olabilir. Bu noktada
Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütleri işlevsel niteliği haizdir
(Sevim Akat Eşki,
§ 33).
73. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı
olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
74. Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence
rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasa'da yer alan bütün hak ve
özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak
sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasanın bütünselliği ilkesi
çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz
önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan, belirtilen düzenlemede yer
alan başta yasa ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin,
Anayasa'nın 17. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de
gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, § 35).
Kanunilik
75. Hak ve özgürlüklerin yasayla sınırlanması ölçütü anayasa
hukukunda önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu
olduğunda öncelikle tespiti gereken husus müdahaleye yetki veren bir kanun
hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki,
§ 36).
76. Başvuruya konu disiplin cezası uygulamaları ve idari görevin
sonlandırılması ile devam eden yargısal sürecin 657 sayılı Kanun’un 125.
maddesinin birinci fıkrasının (A) bendi ile 1702 sayılı Kanun’un 20. maddesi ve
Mesleki ve Teknik Eğitim Yönetmeliği temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır.
Meşru Amaç
77. Disiplin yaptırımlarının bir kamu veya özel teşkilat düzenini
devam ettirmek, onun verimli, süratli ve yararlı bir biçimde çalışmasını
sağlamak, onur ve saygınlığını korumak amacıyla tesis edildiği açıktır.
Özellikle kamu görevi yürüten bireyler açısından disiplin cezalarının amacı;
kamu görevlisini görevine bağlamak, kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini
ve bu suretle kurumların huzurunu temin etmektir. Disiplin cezaları kamu
hizmetlerinin gereği gibi yapılması ve memurların hiyerarşik düzen içinde
uyumlu hareket etmeleri amacıyla uygulanmaktadır. 657 sayılı Kanun’un 124.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Kamu
hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacı ile ...”
ifadesi de disiplin cezalarının belirtilen amacını ortaya koymaktadır. Bu
bağlamda disiplin hukukuna ilişkin uygulamalar neticesinde özellikle kamu
görevlilerinin işlem ve eylem tarzlarıyla ilgili bazı sınırlamalar getirilmesi
belirtilen meşru temellere dayanmaktadır (Sevim
Akat Eşki, § 43). Ayrıca bölüm şefliği
görevinin sonlandırılması ile ilgili olarak bunun idari bir görev olduğu ve
adli ya da idari soruşturma sonucu hazırlanan raporların yetkili amir ve
kurullarca değerlendirilmesi sonucuna göre bölüm şefliğinden alınması uygun
bulunanların idare tarafından işlem şartlarının hukukiliği gözetilerek
görevlendirmelerin iptal edilebileceği dikkate alındığında bu müdahalenin kamu
hizmetinin sürekliliğinin sağlanması ve kamu yararının gözetilmesi gibi meşru
temellere dayandığı anlaşılmaktadır.
Demokratik Toplum Düzeninde Gerekli Olma ve
Ölçülülük
78. Kanuni dayanağı bulunan ve meşru amaç taşıyan müdahalelerin
ihlal teşkil etmemesi için Anayasa’nın 13. maddesinde yer verilen demokratik
toplum düzeninde gereklilik, hakkın özüne dokunmama ve ölçülülük şeklindeki
güvence ölçütlerine uygun olması gerekir.
79. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş
ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlüklerin
özüne dokunup onları büyük ölçüde kısıtlayan veya tümüyle kullanılamaz hâle
getiren sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle de bağdaştığı
kabul edilemez. Demokratik hukuk devletinin amacı kişilerin hak ve
özgürlüklerden en geniş biçimde yararlanmalarını sağlamak olduğundan yasal
düzenlemelerde insanı öne çıkaran bir yaklaşımın esas alınması gerekir. Bu
nedenle getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü değil; koşulları, nedeni,
yöntemi ve kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları gibi unsurların tamamı
demokratik toplum düzeni kavramı içinde değerlendirilmelidir (Marcus Frank Cerny [GK],
B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 71).
80. Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve özgürlüğü
anlamsız kılan asli çekirdeği ifade etmekte olup bu yönüyle her temel hak
açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamaktadır. Bu
çerçevede hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz
hâle getiren veya ortadan kaldıran sınırlamaların hakkın özüne dokunduğu kabul
edilmelidir. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı
bağlamında da bu hakkın ortadan kaldırılması, hakkın kullanılamaz hâle
getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu
doğuran müdahalelerin bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır. Ölçülülük ilkesinin
amacı da temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının
önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca ölçülülük ilkesi, sınırlama
için kullanılan aracın sınırlama amacını gerçekleştirmeye uygun olmasını ifade
eden elverişlilik, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşmak bakımından
zorunlu olmasına işaret eden zorunluluk ve araçla amacın orantısız bir ölçü
içinde bulunmaması ile sınırlamanın ölçüsüz bir yükümlülük getirmemesi anlamına
gelen orantılılık unsurlarını içermektedir (Marcus Frank Cerny, § 72; AYM,
E.2012/100, K.2013/84, 4/7/2013).
81. Anayasa’nın 13. maddesi vasıtasıyla Anayasa’da yer alan tüm
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması hususunda geçerli olan bu denge,
maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının
sınırlandırılmasında da gözönünde bulundurulmalıdır.
Sınırlamada öngörülen meşru amaç ile sınırlandırma aracı arasında orantısızlık bulunmamalı,sınırlandırma ile
ulaşılabilecek genel yarar ile temel hak ve özgürlüğü sınırlandırılan bireyin
kaybı arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmelidir. Bu noktada
belirtilen ölçütlere riayetle bir sınırlandırma yapılıp yapılmadığının tespiti
için müdahale teşkil ettiği, maddi ve manevi varlığın korunması ve
geliştirilmesi hakkını ihlal ettiği iddia edilen eylem ve işlemlerin temelini
oluşturan meşru amaç karşısında bireye düşen fedakârlığın ağırlığının gözönünde bulundurulması ve gözetilen genel yararın
gerekleri ile bireyin temel hakkının korunması arasında adil bir dengenin
kurulup kurulmadığının belirlenmesi zorunludur (Marcus Frank Cerny, § 73).
82. Kamusal makamların bir hakkın sınırlandırılması sürecinde
iki ayrı aşamada takdir yetkisi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, sınırlama
ölçütünün seçimidir. İkincisi ise ilgili sınırlama ölçütü çerçevesinde izlenen
meşru amacı gerçekleştirmek üzere yapılan sınırlamanın gerekliliğidir. Ancak
kamusal makamlara tanınan bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp ihlal iddiasına
konu önlemin anayasal temel hak ve özgürlüklerle bağdaşır olması yani
müdahaleyi meşrulaştırmak üzere kullanılan argümanların elverişli, zorunlu ve
orantılı olması gerekir (Bülent Polat
[GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 108).
83. Belirtilen takdir yetkisi, her bir vakıa özelinde ayrı bir
kapsama sahiptir. Güvence altına alınan hakkın veya hukuksal yararın niteliği
ve bunun birey bakımından önemi gibi unsurlara bağlı olarak bu yetkinin kapsamı
daralmakta veya genişlemektedir (Bülent
Polat, § 109).
84. Bireyin maddi ve manevi varlığına veya kimliğine ilişkin
önemli haklar veya hukuksal çıkarlar söz konusu olduğunda takdir yetkisi daha
dardır. İş yaşamının olağan stres ve yorgunluğunun dışında çalışan bireyleri sistematik
olarak kasıtlı psikolojik tacizlerle yıldırmak suretiyle maddi ve manevi
bütünlüklerine yönelen saldırılar söz konusu olduğunda ise bu tür müdahalelerin
meşru görülebilmesi mümkün olmamalıdır. Zira maddi ve manevi varlığın korunması
hakkının, bireyin ruhsal bütünlüğünün zarar görmemesi ve sağlıklı bir iş
ortamında yaşamın sürdürülebilmesi için gerekli olan en temel haklardan biri
olduğu açıktır.
85. Öte yandan personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi
bir alanda, kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre
değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Her idari işlem ve
eylemin amacının kamu yararını sağlamak olduğu dikkate alındığında söz konusu
takdir yetkisi amacı dışında bireylerin ruhsal bütünlüklerini zedeleyecek
şekilde kullanılamaz. İş yaşamında gerek idarecilerin gerekse aynı konumdaki
diğer çalışanların kimi eylem ve işlemleri bireyin psikolojik olarak
yıpranmasına ve yılmasına neden olabilmektedir. Özellikle disiplin
soruşturmaları yapılarak çalışanların disiplin cezaları ile cezalandırıldığı ya
da idari bir görev üstlenenlerin görevlerinden alındığı durumlarda yoğunluğuna
ve sürekliliğine göre etkileri her olaydaki koşullara göre kişiden kişiye
değişen, sübjektif bir algı olan, kişinin maddi ve manevi varlığına zarar
verebilen psikolojik taciz kavramı ortaya çıkabilmektedir.
86. Bu noktada her somut olay bazında yapılacak
değerlendirmelerle olaya özgü objektif kriterleri belirlemek ve mobbing anlamına gelebilecek maddi ve manevi varlığın
korunması hakkını sınırlayan müdahaleler söz konusu olduğunda bireylerin asgari
güvence ölçütlerinden faydalanmalarını sağlamak gerekir. Özellikle bireylerin
anılan temel hakkı ile kamu hizmetinin aksatılmadan gereği gibi yürütülmesini
gerektiren meşru menfaat arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığının gözönünde bulundurulması zorunludur.
87. Ayrıca kişinin maddi ve manevi varlığının etkili şekilde
korunabilmesi ve geliştirilebilmesi için usule ilişkin güvencelerin de
gözetilmesi gerekir (Ata Türkeri,
B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 48). AİHM kararlarına göre Sözleşme'nin 8.
maddesi açıkça usul şartları içermemekle birlikte anılan maddeyle güvence
altına alınan haklardan etkili bir şekilde yararlanılabilmesi için müdahaleyi
doğuran karar alma sürecinin bu maddeyle korunan hak ve özgürlüklere gerekli
saygıyı sağlayacak nitelikte ve adil olması gerekir. Bu şekildeki bir süreç,
başvurucunun 8. maddedeki haklarını -deliller ve kanıtlama konuları dâhil- adil
şartlarda savunabileceği etkili usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmasını
gerektirir (Ciubotaru/Moldova, 27138/04, 27/4/2010, § 51; T.P. ve K.M./Birleşik Krallık, B. No:
28945/95, 10/5/2001, § 72; Blecic/Hırvatistan; B. No: 59532/00, 29/7/2004,
§ 68).
88. Başvuruya konu disiplin işlemleri ile idari görevin geri
alınması işleminin yukarıda belirtilen meşru temellere dayandığı açık olmakla
birlikte başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi
hakkına bir müdahale teşkil ettiği anlaşılan sınırlamaların, belirtilen hakkın
özüne dokunarak hakkı anlamsız kılacak ölçüde olmaması gerekmektedir. Bu
noktada, somut başvuru özelinde başvurucunun Anayasa'nın 17. maddesi
çerçevesindeki bireysel yararı ile kamunun yararı ya da yine bir başka bireyin
yararı arasında adil bir dengenin kurulup kurulmadığı incelenmelidir.
89. Başvuru konusu idari ve yargısal sürecin
değerlendirilmesinden başvurucunun kimya teknolojisi öğretmeni ve aynı zamanda
kimya teknolojisi bölüm şefi olarak görev yaptığı okulun müdürü tarafından
hakkında soruşturma yapılması talebiyle 3/4/2012 tarihinde sunulan talep
dilekçesi doğrultusunda ihlale neden olduğu ileri sürülen süreç başlamış ve
başvurucu hakkındaki yedi iddia, görevlendirilen il eğitim denetmenleri
tarafından başvurucunun okul müdürü hakkındaki iddiaları ile birlikte soruşturulmuştur.
Okul müdürü ile başvurucunun yakın tarihlerde birbirleri hakkında verdikleri
soruşturma talepli dilekçeler ile soruşturma kapsamında alınan ifadelerde dile
getirdikleri beyanlar dikkate alındığında bir süredir devam eden
anlaşmazlıklarının bulunduğu açıktır. Okulun genel sevk ve idaresi ile görevli
olan okul müdürü ile bölüm şefi olan başvurucu arasındaki bu anlaşmazlığa bağlı
olarak gerçekleştirildiği ileri sürülen eylem ve işlemlerin başvurucunun
psikolojik tacizlere maruz bırakılarak maddi ve manevi varlığına zarar
verildiği şeklinde değerlendirilebilmesi için sürece ilişkin tüm hususların
incelenmesi ve kamu yararı ile başvurucunun bireysel yararı arasında adil bir
dengenin kurulamamış olması gerekir.
90. Başvurucu hakkında soruşturulan yedi iddia, başvurucunun
maruz kaldığını ileri sürdüğü psikolojik tacizlerin nedeni olarak belirtilen
eylem ve işlemlerden oluştuğundan söz konusu idari soruşturma ile bu sürecin
tümden ele alınıp değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla idari soruşturmanın
hem içerik hem de usul yönünden etkililiğinin incelenmesi ile hem soruşturmaya
konu eylem ve işlemlerin beden ve ruh bütünlüğünü zedeleyip zedelemediği hem de
bizatihi soruşturma yapılması ve neticesinde tesis edilen işlemler ile
başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının göz ardı
edilip edilmediği hususları ortaya konmuş olacaktır. Ayrıca Anayasa Mahkemesi
özellikle müdahalelerin ölçülülüğü noktasında derece mahkemelerinin ileri
sürdüğü gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını incelemek durumundadır.
91. Kırıkkale İl Millî Eğitim Müdürlüğünün 275 ve 413 sayılı
soruşturma oluru ile yürütülen soruşturma kapsamında, il eğitim denetmenleri
tarafından okul müdürü ve başvurucu ile birlikte aynı okulda görev yapan ve
aralarında başvurucu ile aynı bölümde çalışanların da olduğu on üç öğretmenin
ve aynı okulda çalışan üç hizmetlinin tanık sıfatıyla ifadelerinin alındığı,
ders dağıtım çizelgelerinin ve başvurucu hakkında farklı tarihlerde tutulan
tutanakların incelendiği ve başvurucunun ayakta tedavi beyan belgelerinin
soruşturma dosyasına eklendiği görülmüştür. Soruşturma dosyasının içeriği
incelendiğinde toplanan belgelerin ve özellikle başvurucu ile aynı çalışma
ortamını paylaşan diğer öğretmenlerin tanıklıklarına başvurulup sürecin detaylı
şekilde irdelenmesinin soruşturmaya konu edilen iddiaların gerçekliğini ortaya
koyacak yeterlilikte olduğu anlaşılmaktadır.
92. Başvurucunun bölüm şefliği görevinden kaynaklanan yönetim ve
koordinasyon görevini yapmadığı, bu görevleri bölümdeki diğer öğretmenlere
bıraktığı iddiasıyla ilgili olarak yürütülen soruşturmada, özellikle başvurucu
ile aynı bölümde görev yapan öğretmenlerin beyanlarının alınmış olması
önemlidir. Bu özellikteki dört kimya teknolojisi öğretmeni dinlenmiş ve üçü tarafından
başvurucu hakkındaki soruşturmaya konu iddiaları doğrulayacak şekilde, biri
tarafından ise olay hakkında bilgi sahibi olmadığı şeklinde beyanlar
verilmiştir. Ayrıca başvurucunun sorumluluğunda yapılması gereken zümre
toplantılarının zamanında yapılmadığı, başvurucu hakkında tutulan 12/3/2012,
20/3/2012 ve 2/4/2012 tarihli tutanaklarda planlama, bakım ve onarım görevi
için atölyede olması gereken başvurucunun öğretmenler odasında ve kütüphanede
vakit geçirdiği yine 3/4/2012 tarihinde bir müdür yardımcısı ve iki kimya
teknolojisi öğretmeni tarafından tutulan tutanakta, başvurucunun
sorumluluğundaki atölyenin dağınık şekilde bırakıldığı tespit edilerek bu
hususlar imza altına alınmıştır. Soruşturma neticesinde tüm hususlar gözönünde bulundurularak bu iddia bakımından başvurucuya
1702 sayılı Kanun’un 20. maddesine dayanılarak ihtar cezası verilmiştir.
93. Başvurucunun nöbetçi olduğu hâlde görevine geç geldiği ve
İstiklal Marşı törenlerine katılmadığı iddiası ile ilgili olarak 19/3/2012,
26/3/2012 ve 2/4/2012 tarihlerinde müdür yardımcıları ve nöbetçi öğretmenin
imzalarıyla tutulan tutanakların ve bu yöndeki tanık ifadelerinin soruşturma
dosyasına eklendiği ve başvurucunun da ifadesinde hakkındaki bu iddiayı
doğrulayan beyanlarda bulunduğu görülmüştür. Yine başvurucunun bölümlerde
tutulması gereken tüketim malzemeleri sarf defterini tutmadığı ve idare
tarafından yapılan uyarıları da dikkate almadığı iddiasıyla ilgili olarak
başvurucunun ifadesinde hakkındaki bu iddiayı doğrulayan beyanlarda bulunduğu
görülmüştür. Bu iki iddia bakımından da başvurucuya 1702 sayılı Kanun’un 20.
maddesine dayanılarak iki ayrı ihtar cezası verilmiştir.
94. Başvurucunun bölüm öğretmenleri ve okul idaresi ile iş
birliğine yanaşmaması nedeniyle okuldaki iş ve işlemlerin aksadığı iddiasıyla
ilgili olarak bu tür davranışlar sergilediği yönünde tanık beyanları olmasına
rağmen bu iddia ile ilgili başvurucuya herhangi bir disiplin cezası
verilmemiştir. Ayrıca başvurucunun sürekli sevkli olarak görevini aksattığı
iddiasıyla ilgili olarak sağlık kuruluşuna başvuru saati ve tedavinin bitiş
saati ile ilgili bir yasal düzenlemenin bulunmadığı ve tedavinin de süre ile
sınırlandırılamayacak bir süreç olduğu gerekçesiyle başvuru hakkındaki iddianın
sübut bulmadığı sonucuna ulaşılmış ve başvurucuya herhangi bir disiplin cezası
verilmemiştir (bkz. § 15).
95. Bu kapsamda yapılan idari soruşturmada başvurucunun tüm
savunmalarının değerlendirilmiş olması, tanık ifadelerine eksiksiz
başvurulması, ilgili belgelerin toplanıp incelenmesi, disiplin suçu oluşturan
eylemlerin sübut bulduğunun soruşturmacılar tarafından ayrıntılı olarak
gerekçelendirilerek tespit edilmesi ve ihtar disiplin cezasının niteliği
dikkate alındığında 1702 sayılı Kanun’un 20. maddesine dayanılarak verilen
ihtar disiplin cezalarının makul ve ölçülü bir müdahale olduğu ve bu hususta
Derece Mahkemelerinin gerekçelerini ilgili ve yeterli şekilde oluşturdukları
anlaşılmaktadır.
96. Ayrıca başvurucunun usule ilişkin gerekler gözetilerek
gerçekleştirilen idari soruşturma neticesinde hazırlanan raporların yetkili
amir ve kurullarca değerlendirilmesiyle bölüm şefliği görevinin geri alınması
hususunda idarenin ilgili Yönerge (bkz. § 29) gereğince kamu yararı ve hizmet
gerekleri yönünden takdir yetkisini kullandığı, söz konusu işlemin makul,
öngörülebilir ve ölçülü bir müdahale olduğu ve Derece Mahkemelerince ilgili ve
yeterli gerekçelerle iddiaların karşılandığı değerlendirilmektedir.
97. Başvurucuya yönelik gerçekleştirilen işlemlerin ayrı ayrı
incelenmesinin yanında idarenin genel tutumunun dayandığı saiklerin
irdelenmesi, en azından iddia edildiği gibi başvurucuyu sindirerek onu
psikolojik olarak baskı tutmak kastıyla hareket edilip edilmediği hususunda
genel bir değerlendirmenin ayrıca yapılması gerekir. Somut olay açısından
başvurucu ile birlikte ve aynı idari kadroyla çalışan diğer öğretmenlerin
ifadeleri belirleyici olabilir. Bu kapsamda başvurucuyla aynı okulda görev
yapan ve ifadeleri alınan on üç öğretmen ile üç hizmetlinin ifade tutanakları
incelendiğinde tümü tarafından, okul müdürünün başvurucu dâhil olmak üzere
herhangi bir öğretmeni, personeli ya da başvurucuyu öğrencilerin ve
öğretmenlerin yanında rencide etmediği, bu amaçla bir söz söylemediği ve
psikolojik olarak baskı uygulamadığı şeklinde beyanlar verildiği görülmüştür.
98. Öte yandan tüm bu süreçte başvurucunun hakkındaki bilgi ve
belgelere erişme imkânının sağlanmadığı ileri sürülmüş ise de disiplin
cezalarının iptali istemiyle İdare Mahkemesinde açılan dava dosyası içeriğinde
yer alan soruşturma raporu dâhil diğer bilgi ve belgelerin başvurucu tarafından
incelenebilme imkânın elde edildiği anlaşılmaktadır.
99. Ayrıca başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller
sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine
ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama
yükümlülüğü başvurucuya ait olmasına rağmen yukarıda değerlendirilenler dışında
kişinin maddi ve manevi varlığını korumasını ve geliştirmesini güvenceleyen anayasal hakkın nasıl ihlal edildiğine ilişkin
olarak ihlal iddiasına konu eylem, işlem ve ihmallerin içeriklerine dair başka
kanıtlamada bulunulmadığı görülmektedir.
100. Sonuç olarak yukarıda belirtilen sürecin bir bütün olarak
değerlendirilmesinden başvurucuya yönelik eylem ve işlemlerin başvurucuyu
sindirmek, dışlamak ve psikolojik olarak yıpratmak kastıyla sistematik biçimde
gerçekleştirildiğine ve bu iddiaların sürekli olarak soruşturmalara konu
edildiğine ilişkin bir sonuca ulaşılmadığı, idari görevin geri alınmasından ve
hakkında disiplin cezaları verilmesinden ibaret müdahalelerin amaçlanan
hedefler açısından makul ve ölçülü olduğu, söz konusu eylem ve işlemlerin
başvurucunun yaşamına etkisi bakımından çekilmez bir ağırlık ve yoğunluk
derecesine ulaşmadığından hakkın özüne dokunmadığı, Derece Mahkemelerinin
gerekçelerini bu yönde ilgili ve yeterli şekilde oluşturdukları ve netice
itibarıyla müdahalenin demokratik bir toplumda gereklilik ve ölçülülük ilkesine
uygun olduğu kanaatine varılmıştır.
101. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Özel hayata
saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 17.
maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
20/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.