TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TEVFİK BALTACI BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8074)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
R.G. Tarih ve Sayı: 27/4/2016-29696
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe
GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Tevfik
BALTACI
|
Vekili
|
:
|
Av. Damla
KÜÇÜK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, memur olarak görev yapılan dönemde ödenen yaşlılık
aylıklarının iadesi işleminin iptali istemiyle açılan davanın reddedilmesi
nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/2/2015 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 26/06/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan
görüş 21/9/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını süresi içinde ibraz etmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Orman Genel Müdürlüğünde mühendis olarak
çalışmakta iken memuriyet görevinden ayrılmış 11/7/1964 tarihli ve 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi olarak çalışmaya devam etmiştir.
8. Başvurucu 1989 yılında emekli olmuş ve kendisine 506 sayılı
Kanun uyarınca yaşlılık aylığı bağlanmıştır.
9. Başvurucu emekli olduktan sonra 6/10/1998 tarihinde, yeniden
14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na tabi olarak Orman
Genel Müdürlüğünde göreve başlamıştır.
10. Başvurucu memur olarak tekrar göreve başladığını belirterek
almakta olduğu yaşlılık aylığı ödemelerinin durdurulması talebiyle 26/10/1998
tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu Genel Müdürlüğü'ne (SSK) başvurmuştur.
11. SSK tarafından verilen yazılı cevapta kurum mevzuatında,
kurumdan yaşlılık aylığı almakta iken 657 sayılı Kanun'a göre çalışmaya
başlayanların aylıklarının durdurulması veya iptal edilmesi ile ilgili herhangi
bir düzenleme bulunmadığı ifade edilmiş, başvurucunun talebine yönelik bir
işlem yapılmasının mümkün olmadığını bildirilmiştir.
12. Sosyal güvenlik kurumlarından emeklilik veya yaşlılık aylığı
alanlarla ilgili olarak kanun koyucu tarafından yeni bir düzenleme yapılmış;
28/12/2004 tarihli ve 5277 sayılı 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu'nun 25.
maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafında, herhangi bir sosyal güvenlik
kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların bu aylıkları kesilmeksizin
genel ve katma bütçeli idareler de dahil olmak üzere Kanun'da belirtilen kamu
kurum ve kuruluşlarında çalıştırılamayacağı hüküm altına alınmıştır.
13. Zonguldak İdare Mahkemesi ilgili düzenlemenin Anayasa'ya
aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuş, Anayasa
Mahkemesinin 14/11/2006 tarihli Resmî Gazete'de
yayımlanan E.2005/146, K.2005/105, 28/12/2005 tarihli kararıyla diğer
kanunlarla düzenlenmesi gereken konuların bütçe kanunuyla düzenlenmesinin
Anayasa'ya aykırı olduğu belirtilerek düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.
14. Bütçe kanununda yer aldığı gerekçesiyle iptal edilen Kanun
maddesi herhangi bir değişiklik yapılmaksızın 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı
Kanun'un 30. maddesinin ikinci fıkrasında tekrar düzenlenmiştir.
15. Düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali
için tekrar Anayasa Mahkemesine başvurulması üzerine Anayasa Mahkemesinin
18/3/2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan
E.2005/52, K.2007/35, 3/4/2007 tarihli kararıyla iptali istenen kanun hükmüyle
kişinin sosyal güvenlik hakkının ortadan kaldırılmadığı ve emeklilik statüsünün
zarar görmediği, kuralın sadece belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında
gelir elde edildiği sürece emekli aylığının kesilmesini öngördüğü, kişinin
emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen kurumlarda çalışarakdaha
iyibir yaşam elde etmedüşüncesiyle
kendi isteği ile vazgeçtiği ifade edilmiş, iptali istenen kanun maddesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığı gerekçesiyle iptal isteminin reddine karar
verilmiştir.
16. Başvurucu veya görev yaptığı Kurum tarafından başvurucunun
5335 sayılı Kanun kapsamında kurumda çalışmaya devam ettiği yönünde Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığına (SGK) herhangi bir bildirim yapılmamış, 5335
sayılı Kanun'da yer alan düzenlemeye rağmen başvurucuya yapılan emekli maaşı
ödemesine son verilmemiştir.
17. Başvurucu,yeniden
başladığı devlet memurluğu görevinden 20/7/2009 tarihinde emekli olmuştur.
18. Başvurucu, memuriyet hizmetinden emekli olduktan sonra SGK'nın 19/1/2010 tarihli yazısıyla başvurucuya
1/1/2005-14/9/2009 tarihleri arasında ödenen toplam 35.945,41 TL yaşlılık
aylığının 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesi uyarınca başvurucu adına borç
kaydedildiği belirtilerek 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 96. maddesinin (a) bendi uyarınca belirtilen
meblağın başvurucudan tahsiline karar verilmiştir.
19. Başvurucu aleyhine 30/4/2010 tarihinde Ankara 27. İcra
Müdürlüğünün E.2010/7352 sayılı dosyasında takip başlatılmıştır.
20. İcra Müdürlüğünün 26/7/2010 tarihli dosya hesabına göre
takipte kesinleşen miktar 57.789,19 TL olmak üzere 67.368,14 TL bakiye borç
tespit edilmiş, başvurucu 28/7/2010 tarihinde bu tutarın tamamını ödemiştir.
21. SGK'nın 12/8/2010 tarihli
yazısıyla başvurucudan 11.038 TL fazladan tahsil edildiği belirtilerek bu tutar
iade edilmiştir.
22. Başvurucudan toplamda 56.330,14 TL tahsil edilmiştir.
23. Başvurucu, SGK'nın 19/1/2010
tarihli tahsil işleminin iptali istemiyle 31/5/2010 tarihinde Ankara 11. İş
Mahkemesinde dava açmıştır.
24. Mahkemenin 7/6/2012 tarihli ve E.2010/513, K.2012/506 sayılı
kararıyla davanın reddine karar verilmiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
" .. davacının 13/7/2009
tarihinde memuriyetten Emekli Sandığına tabi olarak emekli olmak istediği ve
emekliye sevk edildiği, bunun üzerine Kurumca 1/1/2005 ile 14/9/2009 arasında
ödenen aylıkların borç kayıt edilerekKurumca
sigortalıdan istendiği, bunun üzerine davacının Mahkememizde dava açtığı, Kurum
dosyalarının incelenmesinde ve yapılan bilirkişi irdelemesinde Kurumun yaptığı
işlemin yürürlükte bulunan 5277 ve 5335 sayılı Kanunlara uygun olduğu tespit
edilmiş davanın reddi cihetine gidilmiştir. "
25. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 6/6/2013
tarihli ve E.2012/21594, K.2013/12778 sayılı ilamıyla "Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de
benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddî delillere
ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre,
yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun
olan hükmün onanmasına" karar verilmiştir.
26. Karar, başvurucuya 8/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
27. Başvurucu 8/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
28. Zonguldak İdare Mahkemesinin Anayasa'ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurduğu 5277 sayılı Kanun'un
25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci paragrafı şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan
emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel
bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar,
belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından
kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan
kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve
kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile
müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan
diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve
görev yapamazlar. ”
29. Anayasa Mahkemesinin 14/11/2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan E.2005/146, K.2005/105, 28/12/2005
tarihli kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Bu
durumda, diğer yasalarla düzenlenmesi gereken konuların bütçe yasasıyla
düzenlenmesi Anayasa'nın 87., 88., 89., 161. ve 162. maddelerine aykırılık
oluşturduğundan itiraz konusu kuralların iptali gerekir.
VI-SONUÇ
28.12.2004 günlü, 5277 sayılı “2005 Malî Yılı
Bütçe Kanunu”nun 25. maddesinin (f) fıkrasının ikinci
ve üçüncü paragraflarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, 28.12.2005
gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi."
30. Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurulan 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesinin ikinci fıkrası
şöyledir:
“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan
emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel
bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar,
belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından
kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan
kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve
kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile
müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50'sinden fazlası kamuya ait olan
diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve
görev yapamazlar. ”
31. Anayasa Mahkemesinin 18/3/2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan E.2005/52, K.2007/35, 3/4/2007 tarihli
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dava konusu kural, emekli veya yaşlılık aylığı
almakta olan kişinin kendini çalışma gücüne sahip görerek kendi isteği ile
kuralda belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlaması durumunda emekli
aylığının kesilmesine ilişkindir.
Buna göre, kişinin sosyal güvenlik hakkı
ortadan kaldırılmamakta ve emeklilik statüsü zarar görmemektedir. Kural, sadece
belirtilen yerlerde çalışıldığı ve karşılığında gelir elde edildiği sürece
emekli aylığının kesilmesini öngörmektedir. Bu durumda da sosyal güvenliğin
sosyal riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacı ortadan
kalkmamaktadır. Kişi, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski karşılığında sosyal
güvenlik sisteminin sağladığı emekli veya yaşlılık aylığından, belirtilen
kurumlarda çalışarakdaha iyibir
yaşam elde etmedüşüncesiyle kendi isteği ile
vazgeçmektedir.
Anayasa'nın 49. maddesinde, çalışmanın
herkesin hakkı ve ödevi olduğu belirtilmiş, Devlete, çalışanların yaşam
düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak,
çalışmayı denetlemek ve işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam
yaratmak için gerekli önlemleri almak ödevi verilmiştir. Devlet, kişinin
çalışma hakkını kullanabilmesi için iş alanında gerekli önlemleri alacak ve
sınırlamaları kaldırarak görevini yerine getirecek, bireyde çalışarak topluma
yük olmaktan kurtulacaktır.
Devletin herkese iş verme, herkesi işe
yerleştirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak, Devlet olanakları ölçüsünde,
yeterli örgütler kurarak iş bulmayı kolaylaştırıp sağlamak için gerekli
önlemleri almakla yükümlüdür. İşsizliği önlemek amacıyla yapacağı çalışmalarla
Devlet, öncelikle kamu sektöründe iş vermek yolunu izleyecek, bu nedenle de
yasal düzenlemeler yapacaktır. Buna göre, Devlet işsizlere de iş imkanı sağlayacak istihdam tedbirlerini almak zorundadır.
Sosyal güvenlik kurumlarından emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken kendi
isteği ile belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli veya
yaşlılık aylıkların kesilmesinin, özellikle öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan
gençlere iş bulma amacı dikkate alındığında daha büyük sorunların çözümüne
yönelik düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, sosyal güvenlik
kurumundan emekli veya yaşlılık aylığı almakta olanların, kuralda sayılan kurum
ve kuruluşlarda kendi istekleri ile yeniden çalışmaya başlamaları ve karşılığında
aylık almaları nedeniyle, yaşlılık veya emekli aylıklarının kesilmesini öngören
dava konusu kural, Anayasa'nın 2., 49. ve 60. maddelerine aykırı değildir.
İptal isteminin reddi gerekir."
32. Maliye Bakanlığının 279 sayılı Tel Emrinin 10. maddesişöyledir:
"Kamu Kurum ve Kuruluşlarının 31/12/2004
tarihi itibarıyla çalıştırdıkları personelden SSK, Bağ-Kur,
Emekli Sandığı ile 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca
kurulan sandıklardan emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta olanlardan 1/1/2005
tarihinden itibaren çalışmaya devam edeceğini yazılı olarak beyan edenler ve bu
tarihten itibaren görevden ayrılanları, 5277 sayılı Kanun'un 25/f maddesinin
uygulanmasını sağlamak amacıyla yedi iş günü içerisinde ilgili Sosyal Güvenlik
Kurumuna bildireceklerdir."
33. 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendi
şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara,
isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık
sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden
kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş
yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten
itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde
faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten
sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,
...
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan
alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere
göre geri alınır. "
IV. İNCELEME VE GEREKÇ
34. Mahkemenin
9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, emekli olduktan sonra tekrar devlet memuru olarak
çalışmaya başladığını, bu tarihten sonra çıkarılan Kanun ile emeklilik aylığı
tutarının bir kısmının borç kaydedilerek iadesinin talep edildiğini, emeklilik
aylığının kanunla elinden alınmasının kazanılmış haklar ilkesine aykırı
olduğunu, emeklilik hakkının kısıtlanmasında ölçülülük ilkesine aykırı
davranıldığını, yasal değişikliğe ilişkin olarak kendisine çalıştığı kurum veya
SGK tarafından bir bildirim veya uyarı yapılmadığını, ilgili düzenleme
yürürlüğe girmeden önce zaten çalışmaya başladığını ve tekrar çalışmaya
başladığı tarihte emekli aylığının kesilmesi için yaptığı başvurunun dikkate
alınmadığını, yargılama sürecinde Mahkemece delillerin değerlendirilmesi ve
hukuk kurallarının yorumlanmasında açıkça keyfî davranıldığını, iddialarının
Mahkemece cevaplandırılmadığını ve dava dilekçesinde belirtilen kanun
hükümlerinin neden dikkate alınmadığının belirtilmediğini, emsal olabilecek
nitelikteki Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin E.2004/62, K.2004/2899 sayılı
kararında, 506 sayılı Kanun'un mülga 63. maddesi gereği tercihte bulunma
hakkının kişiye tanınması gerektiğini, tercih hakkı sunulmadan yaşlılık
aylığının kesilemeyeceğinin düzenlendiğini belirterek kazanılmış haklarının,
hukuki güvenlik ilkesinin, adil yargılanma hakkının, sosyal güvenlik hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüş; Mahkeme kararının bozulması veya tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının mülkiyet hakkı
kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Başvurucu, emekli olduktan sonra tekrar devlet memuru olarak
çalışmaya başladığını, bu tarihten sonra çıkarılan Kanun ile emeklilik aylığı
tutarının bir kısmının borç kaydedilerek iadesinin talep edildiğini, emeklilik
aylığının kanunla elinden alınmasının kazanılmış haklar ilkesine aykırı
olduğunu iddia etmiştir.
38. Bakanlık, görüş yazısında başvurucunun iddiasının mülkiyet
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği bildirilmiştir.
39. Anayasa'nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
40. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari
yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama
sahip olup bu alanda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı
içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B.
No: 2013/2166, 10/6/2015, § 31).
41. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal
güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden
prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir
ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili
mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına
giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, § 36). Ayrıca mülkiyet hakkının belli şartlar
altında ortadan kaldırılması, onun en azından ortadan kaldırılıncaya kadar
"mülk" olarak kabul edilmesine engel teşkil etmez (Bülent Akgül, B.
No: 2013/3391,16/9/2015, § 56).
42. Somut olayda olduğu gibi SGK tarafından bağlanan yaşlılık
aylıklarının geri ödenmesine karar verilmesi sonucunda başvurucunun mülkiyet
hakkına müdahale edilip edilmediğinin tespiti için öncelikle bu durumun
mülkiyet hakkı kapsamında bir hak teşkil edip etmediğinin belirlenmesi gerekir.
43. Başvuru konusu olayda; emekli olduktan sonra başvurucuya 506
sayılı Kanun hükümlerine göre yaşlılık aylığı ödendiği, başvurucunun memur
olarak çalışmaya başladığı dönemde SGK'ya bildirimde
bulunarak almakta olduğu yaşlılık aylığı ödemelerinin durdurulmasını talep
ettiği, SGK tarafından başvurucunun isteminin reddedildiği, 5335 sayılı
Kanun'la getirilen herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık aylığı
alanların; bu aylıkları kesilmedikçe belirtilen kamu kurum ve kuruluşlarında
çalıştırılamayacağı yönündeki düzenlemeye karşın başvurucunun görev yaptığı
İdarenin SGK'ya başvurucu hakkında herhangi bir
bildirimde bulunmadığı, Maliye Bakanlığının 279 sayılı Tel Emrinde 5335 sayılı
Kanun kapsamındaki personelin SGK'ya bildirilmesi
yönündeki yükümlülüğün ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına yüklendiği
anlaşılmıştır. Somut başvuruya bir bütün olarak bakıldığında;1/1/2005
tarihinden 14/9/2009 tarihine kadar geçen dört yıl dokuz ay boyunca
başvurucunun yaşlılık aylığı ödemelerine devam edildiği anlaşılmış, bu nedenle
iadesi talep edilen tutar üzerinde başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında bir
menfaatinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve
kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmayan başvurunun,kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Başvurucu, emekli olduktan sonra kamu kurumunda tekrar
çalışmaya başladığını, 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinin uygulanması
sonucunda kendisine ödenen yaşlılık aylığı tutarının bir kısmının borç
kaydedilerek iadesinin talep edildiğini, emeklilik hakkının kısıtlanmasında
ölçülülük ilkesine aykırı davranıldığını, yasal değişikliğe ilişkin olarak
kendisine çalıştığı kurum veya SGK tarafından bir bildirim veya uyarı
yapılmadığını, ilgili düzenleme yürürlüğe girmeden önce zaten çalışmaya başlamış
olduğunu ve çalışmaya başladığı dönemde emekli aylığının kesilmesi için yaptığı
başvurunun dikkate alınmadığını, emeklilik aylığının kanunla elinden
alınmasının kazanılmış haklar ilkesine aykırı olduğunu iddia etmiştir.
46. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun 6/10/1998 tarihi ile
14/9/2009 tarihi arasında hem 506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı
aldığı hem de memuriyet görevi üstlenmesi nedeniyle maaş aldığını, 7/1/2005
tarihli ve 279 sayılı Bağ-Kur genelgesi ile
başvurucunun durumunda olup çalışmaya devam edeceklerin yedi iş günü içerisinde
SGK'ya başvurmalarının zorunlu kılındığı,
başvurucunun SGK'ya herhangi bir başvurusunun
bulunmadığı bildirilmiştir. Öte yandan 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesininbireyin sosyal güvenlik hakkını tamamen ortadan
kaldırmadığı, emeklilik statüsünün zarar görmediği ifade edilmiştir.
47. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
48. Mülkiyet hakkının sınırlamaları ve güvenceleri açısından
Anayasa’nın mülkiyeti bir hak olarak tanımlayan 35. maddesinin 13. maddesiyle
birlikte değerlendirilmesi gerekir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci
fıkrasında genel olarak hak tanınmakta; ikinci ve üçüncü fıkralarda ise
sınırlama ve güvence ölçütleri gösterilmektedir. Bu sınırlama ve güvence
ölçütlerinin Anayasa'nın 13. maddesi ışığında yorumlanması gerekir. Bu kapsamda
mülkiyet hakkı, özüne dokunulmaksızın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlanabilir.
49. Mülkiyet hakkına ilişkin Anayasa Mahkemesi kararlarında söz
konusu ölçütler çoğunlukla birlikte uygulanmakta ve bireyin hakkıyla kamu
yararı arasında kurulması gereken adil dengeye vurgu yapılmaktadır (AYM,
E.1999/33, K.1999/51, 29/12/1999). Bu noktada, ihlal teşkil ettiği iddia edilen
önlemin temelini oluşturan kamu yararı karşısında bireye düşen fedakârlığın
ağırlığı gözönünde bulundurulmalıdır (Korkut Bahadır, B. No: 2014/4025,
11/12/2014, § 43).
50. Somut olayda çözümlenmesi gereken ilk mesele, başvurucunun
mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale bulunup bulunmadığıdır. Sonraki
aşamalarda, varlığı kabul edilen müdahalenin kanuni dayanağının olup olmadığı,
meşru amaçlara dayanıp dayanmadığı, müdahalenin amacı ve kullanılan araçlar ile
başvurucuya yüklenen külfetin ölçülü olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi
gerekir.
i. Müdahalenin
Mevcudiyeti
51. Başvurucu, 506 sayılı Kanun'a göre emekli olduktan sonra
kamu görevlisi olarak tekrar çalışmaya başlamış, bu süreçte başvurucuya yapılan
yaşlılık aylığı ödemesine devam edilmiştir. Daha sonra yürürlüğe giren 5335
sayılı Kanun'un 30. maddesine göre; Kanun'da belirtilen kamu kurumlarında
çalışan ve kendisine yaşlılık aylığı ödenen kimselere bu kurumlarda çalışmaya
devam ettikleri süreçte yaşlılık aylığı ödenemeyeceği düzenlenmiştir. Açık
yasal düzenlemeye rağmen başvurucunun yaşlılık aylığı ödemelerine son
verilmemiştir. Bu durum başvurucunun tekrar emeklilik talebinde bulunduğu
zamana kadar devam etmiş, bu tarihte ise başvurucuya yapılan ödemeler geriye
yönelik olarak talep edilmiştir.
52. Başvurucu, borç kaydedilen tutarı ödemiş ve SGK'nın 19/1/2010 tarihli tahsil işleminin iptali istemiyle
Ankara 11. İş Mahkemesinde dava açmıştır.
53. Başvurucu, borç kaydedilen tutar ödenmiş ve SGK'nın 19/1/2010 tarihli tahsil işleminin iptali istemiyle
Ankara 11. İş Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkemenin 7/6/2012 tarihli kararıyla
tahsil işleminin mevzuat hükümlerine aykırı olmadığı belirtilerek dava
reddedilmiştir. Temyiz incelemesinde İlk Derece Mahkemesi kararı onanmıştır.
54. Açık yasal düzenlemeye rağmen SGK tarafından başvurucuya
yaşlılık aylığı ödemesine dört yıl dokuz ay süreyle devam edilmesi,
başvurucunun tekrar emeklilik talebinde bulunması sonucunda 35.945,41 TL
tutarın adına borç kaydedilmesi, bu tutarın 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin
(a) bendine göre toplamda 56.330,14 TL olarak tahsil edilmesinin başvurucunun
mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğinde kuşku yoktur.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
Kanunilik
55. Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, Anayasa’nın 13.
maddesinde belirtilen şartlar yerine getirilmediği müddetçe Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlaline yol açacaktır. Bu itibarla sınırlamanın Anayasa’nın 13.
maddesinde öngörülen (bkz. § 36) koşullara uygun olup olmadığının belirlenmesi
gerekir.
56. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınmıştır. Bu nedenle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt hukuka dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Bekir
Yazıcı, B. No: 2013/3044,17/12/2015, §§ 61, 62).
57. SGK'nın 19/1/2010 tarihli
işlemiyle başvurucudan tahsil edilen tutarın kanuni dayanağı olarak 5335 sayılı
Kanun'un 30. maddesigösterilmiştir.
58. 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde yer alan düzenlemeye ilk
olarak 5277 sayılı 2005 Malî Yılı Bütçe Kanunu'nun 25. maddesinin (f)
fıkrasının ikinci paragrafında yer verilmiş, anılan hüküm Anayasa Mahkemesinin
4/11/2006 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan
E.2005/146, K.2005/105, 28/12/2005 tarihli kararıyla diğer kanunlarda
düzenlenmesi gereken konuların bütçe kanunlarında düzenlenemeyeceği
gerekçesiyle iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi Kararı Resmî Gazete'de yayımlanmadan önce kanun koyucunun aynı hükme
21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde yer vermiştir.
59. İlk Derece Mahkemesince yapılan incelemede başvurucudan
tahsili talep edilen ve 1/1/2005 tarihi ile 14/9/2009 tarihi arasında ödenen
tutarı kapsayan alacağın 5277 sayılı Kanun ve 5335 sayılı Kanun hükümlerine
uygun olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin kanunilik ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
60. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan ve
kanunilik ölçütünü taşıyan müdahalenin meşru bir amacının bulunup
bulunmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
Meşru Amaç
61. Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istenen 5335
sayılı Kanun'un 30. maddesi Anayasa Mahkemesinin 18/3/2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan kararında incelenmiş; iptal istemine
konu kuralın, emekli veya yaşlılık aylığı almakta olan kişinin kendini çalışma
gücüne sahip görerek kendi isteği ile kuralda belirtilen yerlerde yeniden
çalışmaya başlaması durumunda emekli aylığının kesilmesine ilişkin olduğu ifade
edilmiştir. Düzenlemenin kişinin sosyal güvenlik hakkını ortadan kaldırmadığı
ve emeklilik statüsüne zarar vermediği, belirtilen yerlerde çalışıldığı ve
karşılığında gelir elde edildiği sürece bireye ödenen aylıkların kesilmesiyle
sınırlı bir sonuç doğurduğu belirtilmiştir. Bu durumda sosyal güvenliğin sosyal
riskler karşısında asgari yaşam düzeyinin sağlanması amacının ortadan
kaldırılmadığı belirtilmiştir (bkz. § 31).
62. Öte yandan bireylerin, yaşlılık dolayısıyla çalışamama riski
karşılığında sosyal güvenlik sisteminin sağladığı emekli veya yaşlılık
aylığından, belirtilen kurumlarda çalışarakdaha iyibir yaşam elde etme düşüncesiyle kendi isteği ile
vazgeçtiği, kanun koyucunun işsizliği önlemek amacıyla yapacağı çalışmalarla
kamu sektöründe istihdamı sağlayacağı, emekli veya yaşlılık aylığı almakta iken
kendi isteği ile belirtilen yerlerde yeniden çalışmaya başlayanların emekli
veya yaşlılık aylıkların kesilmesi yönündeki düzenlemenin özellikle
öğrenimlerini tamamlayıp iş arayan gençlere iş bulma amacı sağladığı, daha
büyük sorunların çözümüne yönelik kuralın Anayasaya aykırı olmadığı tespit edilmiştir
(bkz. § 31).
63. Belirtilen tespit ışığında 506 sayılı Kanun'a göre emekli
olduktan sonra tekrar kamu sektöründe çalışmaya başlayan başvurucuya ödenen
yaşlılık aylıklarının, 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde yer alan düzenleme
nedeniyle (bkz. § 18) geri alınması yönündeki idari işlemin kamu yararı
çerçevesinde meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.
Ölçülülük
64. Son olarak 1/1/2005 ile 14/9/2009 tarihleri arasında
başvurucuya ödenen 35.945,41 TL miktarındaki yaşlılık aylıklarının başvurucu
adına borç kaydedilip 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) bendi uyarınca
yersiz ödeme tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faiziyle birlikte geri
alınması, başvurucudan toplamda 56.330,14 TL tutarın tahsil edilmesi sonucunda
mülkiyet hakkına yapılan müdahalede, kamu yararı ile bireysel yarar arasında
makul bir dengenin gözetilip gözetilmediği değerlendirilmelidir.
65. Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen “ölçülülük ilkesi”, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin başvurularda öncelikli olarak dikkate
alınması gereken bir güvencedir. Ölçülülük, temel hak ve özgürlüklerin
sınırlanma amaçları ile araç arasındaki ilişkiyi yansıtır. Ölçülülük denetimi,
ulaşılmak istenen amaçtan yola çıkılarak bu amaca ulaşılmak için seçilen aracın
denetlenmesidir. Bu sebeple mülkiyet hakkına getirilen müdahalelerde,
hedeflenen amaca ulaşabilmek için seçilen müdahalenin elverişli, gerekli ve
orantılı olup olmadığı değerlendirilmelidir (Osman
Bayrak, B. No: 2013/3803, 25/2/2015, § 74).
66. Mülkiyet hakkına yönelik müdahale sonucunda ortaya çıkan
yeni durumun ve bozulan yararlar dengesinin, bireye kişisel ve aşırı bir yük
yüklememesi gerekir (Korkut Bahadır, §
43).
67. Başvuru konusu olayda başvurucu; 506 sayılı Kanun'a göre
yaşlılık aylığı almaya hak kazandığını, sonradan yürürlüğe giren 5335 sayılı
Kanun'un 30. maddesiyle bu hakkının sona erdirildiğini, ilgili düzenlemeye
rağmen SGK tarafından yaşlılık aylığı ödemelerine devam edildiğini, yeni
düzenlemede bireye tercih hakkı tanındığını, çalıştığı kurum tarafından bu
konuda bilgilendirilmediğini, mevzuata göre tercih hakkına ilişkin yazılı
beyanının alınması gerektiğini, ilgili düzenleme yürürlüğe girmeden önce zaten
çalışmaya başladığını ve çalışmaya başladığı dönemde emekli aylığının kesilmesi
için yaptığı başvurunun dikkate alınmadığını, kendisinden tahsil edilen alacak
tutarı nedeniyle emeklilik hakkının kısıtlanmasında ölçülülük ilkesine aykırı
davranıldığını iddia etmiştir.
68. Başvurucunun, SGK'nın 19/1/2010
tarihli tahsil işleminin iptali istemiyle Ankara 11. İş Mahkemesinde açtığı
dava, Mahkemenin 7/6/2012 tarihli gerekçeli kararında yer alan ".. Kurum
dosyalarının incelenmesinde ve yapılan bilirkişi irdelemesinde Kurumun yaptığı
işlemin yürürlükte bulunan 5277 ve 5335 sayılı Kanunlara uygun olduğu tespit
edilmiş davanın reddi cihetine gidilmiştir." şeklindeki
ifadeyle reddedilmiştir. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin
6/6/2013 tarihli ilamıyla "Dosyadaki
yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle
dayanağı maddî delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik
görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul
ve kanuna uygun olan hükmün onanmasına" karar verilmiştir.
Başvurucunun; idarenin kusurlu davranışıyla hatalı idari işlem tesis edildiği
yönündeki şikâyetleri hakkında ise değerlendirme yapılmadığı gözlemlenmiştir.
Ancak somut davada kusur tespitinin önem arz ettiği, hatanın Kurumdan
kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi sonucunda hatalı yapılan ödemenin
tahsilinde 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b) bendine göre farklı
sonuçların ortaya çıkacağı açıktır (bkz. § 33).
69. Başvurucunun 506 sayılı Kanun'a göre almakta olduğu yaşlılık
aylığının kamu sektöründe çalıştığı süre boyunca kesilmesini ön gören 5335
sayılı Kanun'un 30. maddesinde yer alan düzenleme Anayasa Mahkemesinin
18/3/2008 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan
kararında incelenmiş, anılan Kanun maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığı
sonucuna ulaşılmıştır. İlgili Kanun maddesine karşın, hatalı işlemi sonucunda
SGK, başvurucuya yaşlılık aylığı ödemeye devam etmiştir.
70. "İyi yönetişim"
ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu
otoritelerinin; uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak
hareket etmelerini gerektirir (Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No. 2013/711, 3/4/2014, § 68).
71. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde; idarenin hatalı işlemi
karşısındaki tutumu, işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı işlem
nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem,alacağa kanuni faiz gibi yaptırımların ön
görülüp görülmediği önem arz etmektedir.
72. Belirtilmelidir ki başvurucuya ödenen yaşlılık aylığının
yersiz olduğunun tespit edilmesinde geçen dört yıl dokuz aylık süreoldukça uzundur. Bu süre boyuncabaşvurucuya
ödenmeye devam eden yaşlılık aylığının kesilmesini sağlamak amacıyla
başvurucunun görev yaptığı kurum olan Orman Genel Müdürlüğü ile SGK arasından
herhangi bir iletişimin kurulamadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca Maliye
Bakanlığının 279 sayılı Tel Emrinde 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesi
kapsamındaki personeli SGK'ya bildirme yükümlülüğü
ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına yüklenmiştir (bkz. § 32). Öte yandan
başvurucunun durumunu tespit etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç
duyulmayacağı da açıktır. Bu durum; idari işlev gören ayrı hukuksal statülere
bağlı değişik kurum ve kuruluşların bir bütün oluşturduğunu ifade eden idarenin
bütünlüğü ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
73. İfade edildiği üzere iyi yönetişim ilkesi; mülkiyet hakkı
kapsamında yapılan incelemelerde hususi bir öneme sahiptir. Bu çerçevede kamu
otoritelerinden beklenen, sosyal güvenlik hakkından doğan ödemeler gibi
bireylerin hayatlarını devam ettirmesi bakımından büyük öneme sahip konularda
azami özenin gösterilmesidir (Benzer yöndeki AİHM kararı içinbkz.
Moskal/Polonya, B. No: 10373/05, 15/9/2009, §
72). Somut olayda idare tarafından yaşlılık aylığı ödemelerinin yersiz olduğu
yönündeki hatalı işlemin dört yıl dokuz ay sonra tespit edildiği, kamu kurumlarınınuygun zamanda, uygun yöntemle ve tutarlı olarak
hareket etme sorumluluğunda başarısız olduğu anlaşılmıştır.
74. Sosyal adaletin gereği olarak idarenin tesis ettiği hatalı
işlemi somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda
kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden
kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda
bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle
ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir.
Bu durum; sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz
verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz; Moskal/Polonya, § 73).
75. Nitekim 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) ve (b)
bendinde SGK tarafından fazla veya yersiz ödeme yapıldığının tespit edilmesi
hâlinde bu ödemelerin geri alınacağı düzenlenmiştir. Anılan maddenin (a)
bendinde; yersiz ödemenin kişilerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğması durumunda, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on
yıllık sürede, ödeme tarihinden itibaren hesaplanan kanuni faizi ile birlikte
geri alınacağı hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte maddenin (b) bendinde;
fazla veya yersiz ödemenin kurumun hatalı işleminden kaynaklanması hâlinde,
hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede
yapılan ödemeler toplamının, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmi
dört ay içerisinde ödenmesi durumunda faizsiz olarak tahsil edileceğibelirtilmiş,
bu sürenin geçmesinden son yapılacak ödemeler bakımından ise yirmi dört aylık
sürenin sonundan itibaren hesaplanan kanuni faizi ile geri alınacağı ifade
edilmiştir (bkz. § 33).
76. Bütün bu değerlendirmeler çerçevesinde, hatalı idari
işlemin; üçüncü kişilerin yönlendirmesi olmaksızın idarenin kendisinden
kaynaklandığı durumlarda farklı bir ölçülülük yaklaşımının benimsenmesi ve
başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız bir yüke sebep olunup olunmadığının tespit
edilmesi gerekir.
77. Somut olayda; başvurucunun tekrar emeklilik talebinde
bulunmasından sonra, SGK'nın 19/1/2010 tarihli
işlemiyle 1/1/2005-14/9/2009 tarihleri arasındaki dört yıl dokuz aylık süreçte
başvurucuya toplam 35.945,41 TL yaşlılık aylığının yersiz ödendiği
anlaşılmıştır. Anılan işlemle belirlenen alacağın 5510 sayılı Kanun'un 96.
maddesinin (a) bendi uyarınca başvurucudan tahsil edilmesine karar verilmiştir.
Bu çerçevede başvurucu toplamda56.330,14 TL ödemiştir.
78. Başvuru konusu olayda; 5335 sayılı Kanun'un 30. maddesinde
yer alan açık yasal düzenlemeye karşın başvurucunun 506 sayılı Kanun uyarınca
aldığı yaşlılık aylığı ödemelerine devam edildiği, başvurucunun görev yaptığı
Orman Genel Müdürlüğü tarafından SGK'ya bildirimde
bulunulmadığı, SGK tarafından da bu konuda herhangi bir araştırmanın
yapılamadığı, başvurucunun emekli olduktan sonra tekrar çalışmaya başladığı
yönündeki bildiriminin SGK kayıtlarında mevcut olduğu, başvurucunun tekrar
emekli olduğu tarihe kadar geçen süreçte her iki idarenin de hareketsiz
kaldığı, bu durumun iyi yönetişim ilkesi ile bağdaşmadığı ve yersiz yapılan
ödemelerde idarenin de kusurunun bulunduğu anlaşılmıştır.
79. Somut olayda, idarece hatalı olarak ödendiği tespit edilen
ana para tutarının iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku
bulunmamaktadır. Aksi durumun belirtildiği üzere (bkz. § 74) başvurucunun
sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı
açıktır. Buna karşın alacağın başvurucudan tahsilindeki yöntem önem arz etmektedir.
Nitekim SGK tarafından yapılan hatalı ödemelerin tahsilindeki usul 5510
Kanun'un 96. maddesinde; kusurun bireyden veya Kurumdan kaynaklanması durumuna
göre belirlenmektedir. Yapılan hatalı ödemelere ilişkin SGK'ya
herhangi bir bildirimde bulunmaması nedeniyle başvurucuya kusur
atfedilebileceği kabul edilse de yukarıda yapılan değerlendirmeler çerçevesinde
söz konusu hatalı ödemelerde idarenin de kusurunun bulunduğu tespit edilmiştir.
Buna rağmen5335 sayılı Kanun'un 30. maddesine aykırı olarak başvurucuya ödenen
yaşlılık aylıkları; 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin (a) bendi uyarınca geri
alınmıştır. Hatalı idari işlemdeki bütün kusurun başvurucuya yüklenmesi ve
35.945,41 TL asıl alacağın kanuni faiziyle birlikte 56.330,14 TL olarak tahsil
edilmesiyle başvurucu üzerinde aşırı ve orantısız bir yüke sebep olunmuş ve
hakkın özüne dokunur şekilde ölçülülük ilkesi ihlal edilmiştir.
80. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
81. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
82. Başvurucu; yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi,
bunun mümkün olmaması hâlinde 57.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminatın
kendisine ödenmesi talebinde bulunmuştur.
83. İnceleme sonucunda idarenin hatalı işlemi üzerine yersiz
ödendiği tespit edilen alacak tutarının, kanuni faizi ile birlikte tahsil
edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğisonucuna
varılmıştır.
84. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 11. İş Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
85. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekalet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın35. maddesinde gücence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mülkiyet hakkının ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere kararın Ankara 11. İş Mahkemesine
GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harçtan ve 1.800 TL vekalet ücretinden oluşan
yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Kararın bir örneğinin Türkiye Cumhuriyeti Sosyal Güvenlik
Kurumuna GÖNDERİLMESİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.