TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYŞE AYDAN GENÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/3033)
|
|
Karar Tarihi: 9/3/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Basvurucu
|
:
|
Ayşe Aydan GENÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, alacak davasında Mahkemenin kanun ve usule aykırı
karar vermesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; kararın miras payından yoksun
bırakılması sonucunu doğurması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 15/7/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 20/10/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 11/11/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun murisi N.N.M., 79 yaşındayken Samsun 4.
Noterliğinin 29/9/2006 tarihli düzenleme şeklinde vekaletnamesi ile torunu ve
aynı zamanda başvurucunun ablasının oğlu olan D.Ç.yi vekil tayin etmiştir.
9. D.Ç. vekaletnameye dayanarak murise ait Samsun ili Atakum ilçesi Yalı Mahallesi'nde bulunan 1562 parsel sayılı
taşınmaz üzerindeki 1 numaralı bağımsız bölümü babası M.H.Ç.ye, 6 numaralı
bağımsız bölümü ise annesi diğer mirasçı Ş.H.M.ye tapuda satış suretiyle
devretmiştir.
10. D.Ç., aynı yerde 9 numaralı bağımsız bölümü ise 3/11/2006
tarihinde A.U. ve M.Ü. isimli şahıslaratapuda satış
suretiyle devretmiştir.
11. Başvurucunun 1 ve 6 numaralı bağımsız bölümler için Samsun
1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/404 sayılı dosyasında açtığı tapu iptali ve
tescil davasında Mahkeme, Adli Tıp Kurumu Başkanlığından alınan rapora göre
vekaletnamenin düzenlendiği tarihte muris N.N.M.nin
akli dengesinin yerinde olmadığının belirlenmesi üzerine davayı kabul etmiştir.
12. Başvurucu, Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/404
sayılı dosyası ve Adli Tıp Kurumu raporunu delil göstererek aynı yerdeki 9
numaralı bağımsız bölümle ilgili, geçerli olmayan vekaletname ile satış
işleminin gerçekleştirilmesini sağlayan Noter C.H. ile vekil D.Ç. aleyhine
miras hissesine düşen miktarın tahsiline karar verilmesi istemiyle dava
açmıştır.
13. Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 3/5/2012 tarihli ve
E.2011/474, K.2012/176 sayılı kararı ile davayı reddetmiştir. Ret gerekçesinin
ilgili kısmı şöyledir:
"...
Tarafların talep ve savunmalarının
araştırılabilmesi açısından gerekli bilgi belgeler toplanmış, tarafların
gösterdikleri deliller eksiksiz şekilde getirtilmiş, taraflara yöntemince tebligatlar
yapılmış, iddia ve savunmalarını yapmaları sağlanmış, tüm defi ve itirazları
değerlendirilmiş, karar altına alınmış, tefhimle tebliğ edilmiş, tarafların
gösterdikleri tüm deliller toplanmış, dava konusu yerin tapu kaydı temin
edilmiş, istenilen dosyalar getirtilmiş, gösterilen tanıkların bir kısmı
dinlenmiş olup, temin edilen bilgi belgeler dosya içeriğiyle karşılaştırılıp
denetlenmiştir.
İştirak halindeki mülkiyette hisseye hasren dava açılamaz, mirasçılar arasında hisseye hasren dava açılabilir, ancak somut olayda davalı C.H.
mirasçı değildir. D.Ç.'de davalı olarak mirasçı
sıfatına sahip değildir. Çünkü, dava ve karar tarihi itibariyle mirasçı
sıfatına annesi sahiptir. Bu hale göre eldeki dava mirasçılar arasında görülen
dava değildir.
Davacı
taraf üçüncü kişilere karşı terekeye ilişkin bir hakka ilişkin, kendi hissesine
hasren dava açamaz. Sırf bu sebeple bu tip davaların
reddi gerekir. Yargıtay 3. H.D.'nin 24/1/2012 tarihli
ve E.2011/21340-K.2012/2324 sayılı kararı bu yoldadır. Aynı şekilde Yargıtay
19. H.D'nin 24/10/2005
tarihli ve E.2005/903-K.2005/10610 sayılı kararı, Yargıtay 1. H.D'nin 21/12/2006 tarihli ve E.2006/11020-K.2006/12961
sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Dava bu şeklide açıldığı takdirde, terekeye
mümessil tayini ya da diğer mirasçıların muvafakatının
yöntemince temini suretiyle de davaya devam edilemez. Bu haliyle davacı tarafınaktif tarafta davacı sıfatıyla davayı yürütmesi
mümkün değildir.
Tüm bu nedenlerle takdiren
aşağıdaki şekilde hüküm kurulması zorunluluğu doğmuştur."
14. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 17/1/2013
tarihli ve E.2012/21365, K.2013/610 sayılı ilamı ile onanmıştır.
15. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 15/4/2013 tarihli ve
E.2013/5177, K.2013/6280 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
16. Ret kararı 3/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
başvurucu tarafından 9/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun
701. maddesi şöyledir:
"Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler
uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların
mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.
Elbirliği mülkiyetinde ortakların belirlenmiş
payları olmayıp her birinin hakkı, ortaklığa giren malların tamamına
yaygındır."
18. 4721 sayılı Kanun'un 702. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm
bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri
için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir.
...
Ortaklardan her biri, topluluğa giren hakların
korunmasını sağlayabilir. Bu korumadan bütün ortaklar yararlanır."
19. 4721 sayılı Kanun'un 640. maddesinin ilgili kısımları
şöyledir:
"Birden çok mirasçı bulunması hâlinde,
mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki
bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.
Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar
ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak
üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.
...
Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların
korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır.
..."
20. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 41.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp
yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden
şahıs, o zararın tazminine mecburdur."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 9/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; muris annesi N.N.M.nin
diğer mirasçı olan kardeşi Ş.H.M.nin oğlu D.Ç.ye
verdiği vekaletnamenin, murisin ehliyetsiz olması nedeniyle geçerlilik
taşımadığını, bu hususun Samsun 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2008/335 sayılı
dosyası ve içeriğindeki Adli Tıp Kurumu raporuyla sabit olduğunu, D.Ç.nin bu vekaletnameye dayalı olarak dava konusu Samsun
ili Atakum ilçesinde bulunan 1562 parsel sayılı
taşınmazdaki 9 numaralı bağımsız bölümü iyi niyetli üçüncü kişilere sattığını,
daireyi satın alan kişilerin iyi niyetli olmaları nedeniyle onlara karşı dava
açmadığını, mağduriyetine neden olan Noter C.H. ve vekil D.Ç. aleyhine açtığı
davanın iştirak hâlindeki mülkiyette hisseye hasren
dava açılamayacağı gerekçesiyle reddedildiğini, diğer mirasçı Ş.H.M.nin, vekil D.Ç.nin annesi
olduğunu, bu nedenle davayı tek başına açmak zorunda kaldığını, 4721 sayılı
Kanun'un 640. maddesinde bu durumda dava açılabileceğinin belirtildiğini,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun da bu yönde kararları olduğunu, ret kararının
Kanun'a aykırı olarak verildiğini,karar nedeniyle
miras hakkından mahrum kaldığını belirterek Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde
düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş
ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
23. Başvurucu, Mahkemenin kanuna ve usule aykırı değerlendirme
yapmak suretiyle davayı reddettiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
26. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
27. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu çerçevede
Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine
karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını
içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi
talep edilen başvuruların, açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun
tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah.
Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, §
34).
28. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye
tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece
ve derece mahkemelerinin kararları açık keyfîlik
içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde
ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde
ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş,
B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
29. Başvurucunun; akıl sağlığı yerinde olmayan murisi hakkında
noter tarafından sağlık raporu alınmadan düzenlenen vekaletnameyle murise ait
taşınmazın 3. kişiye devredildiğini, miras payını alamaması nedeniyle zarara
uğradığını belirterek zarara neden olduğunu iddia ettiği vekil D.Ç. ve Noter
C.H.ye karşı açtığı davada Mahkemenin, Adli Tıp Kurumu raporu ile Samsun 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/404 sayılı dosyası ve toplanan delillere göre
4721 sayılı Kanun'un 701., 702. ve 640. madde hükümleri çerçevesinde
değerlendirme yaparak davayı reddettiği anlaşılmıştır.
30. Mahkemenin; tarafların talep ve savunmaları, dava konusu
yerin tapu kaydı, ilgili Mahkeme dosyaları, Adli Tıp Kurumu raporu, tanık
beyanlarını dikkate alarak verdiği ret kararında "İştirak halindeki mülkiyette hisseye hasren
dava açılamaz, mirasçılar arasında hisseye hasren
dava açılabilir, ancak somut olayda davalı C.H. mirasçı değildir. D.Ç. davalı
olarak mirasçı sıfatına sahip değildir. Çünkü, dava ve karar tarihi itibariyle
mirasçı sıfatına annesi sahiptir. Bu hale göre eldeki dava mirasçılar arasında
görülen dava değildir.Davacı
taraf üçüncü kişilere karşı terekeye ilişkin bir hakka ilişkin, kendi hissesine
hasren dava açamaz. Sırf bu sebeple bu tip davaların
reddi gerekir. Dava bu şeklide açıldığı takdirde, terekeye mümessil tayini ya
da diğer mirasçıların muvafakatının yöntemince temini
suretiyle de davaya devam edilemez. Bu haliyle davacı tarafınaktif
tarafta davacı sıfatıyla davayı yürütmesi mümkün değildir." gerekçesi
ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün; Mahkeme tarafından
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, Anayasa
Mahkemesinin, derece mahkemelerinin hukuk kurallarının olay ve olgulara
uygulanması sırasındaki takdirine müdahale etmesi, kendisini onların yerine
koyarak değerlendirme yapmasının mümkün olmadığı, bu açıdan başvurucunun ileri
sürdüğü iddiaların Anayasa Mahkemesinin değerlendirme yetkisi dışında kalan
hususlara ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının açık keyfîlik veya bariz bir takdir
hatası da içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
32. Başvurucu, Mahkemenin verdiği ret kararı nedeniyle dava
konusu yerdeki miras hissesinden mahrum kaldığını belirterek mülkiyet hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
34. 6216 sayılı Kanun’un, 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
35. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz,
B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
36. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin; başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıcabaşvuru
yollarını tüketme kuralı, ne kesin ne şeklî olarak
uygulanabilir bir kural olup bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit
başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk
sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların
uygulanma şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde
ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, başvuru yollarının
tüketilmesi noktasında kendisinden beklenebilecek her şeyi yerine getirip
getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. İlhan
/Türkiye, 22277/93, 27/7/2000, §§56-64).
37. Başvurucu, geçersiz vekâletname nedeniyle ilgili noter ve
vekile karşı miras payı nedeniyle uğradığı zararın giderilmesi amacıyla
tazminat davası açmıştır. Mahkeme; başvurucunun talebinin miras hissesinden
kaynaklandığını, iştirak hâlinde mülkiyete konu taşınmazdaki hisseye hasren pay sahibinin tek başına dava açamayacağını, 4721
sayılı Kanun'un 640. maddesinde belirtilen "terekedeki
hakların korunması" olgusunun davada bulunmadığını, davacının
payı üzerinde diğer mirasçıların tasarruf yetkisinin bulunmadığını ve davanın
diğer mirasçıların paylarını kapsamaması nedeniyle de diğer mirasçıların davaya
katılması veya terekeye temsilci atanmasınını da
mümkün olmadığı belirtilerek davayı reddetmiştir.
38. Başvurucu, dava konusu yeri geçersiz vekaletname ile alan
A.U. ve M.Ü.nün iyi niyetli
olmaları nedeniyle bu kişilere karşı açacağı davada başarısız olacağını
belirterek başvuru konusu davayı açtığını belirtmiştir.
39. Başvurucunun, geçersiz vekaletname ile taşınmazı satın
aldığını ileri sürdüğü kişilere karşı tapu iptali ve tescil davası açabileceği
hâlde bu yollara başvurmaksızın doğrudan vekaletnameyi düzenleyen Noter C.H.
ile vekil D.Ç. aleyhine dava açtığı anlaşılmaktadır.
40. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucunun,
öncelikle geçersiz vekaletname ile taşınmaz satışının yapıldığı iddiasını
taşınmazı satın alan kişi veya kişilere karşı ileri sürerek bu anlamda muris
adına yapılan satış işleminin geçersizliği nedeniyle tapu iptali ve tescil
davası ile yapılan işlemde sorumlulukları olduğunu iddia ettiği kişiler
hakkında genel hükümlere göre tazminat davası açabilme imkânı bulunduğu hâlde
bu yollara başvurmaksızın mülkiyet hakkının ihlali iddiasında bulunduğu
anlaşılmıştır.
41. Yukarıdaki tespitler ışığında başvuru konusu olayın özelliği
dikkate alındığında başvurucunun ihlalin giderilmesi için kendisine tanınan
bütün imkânları kullanmadan, başka bir ifadeyle mağduriyetini giderici etkili
nitelikteki davayı açmak suretiyle yargı organlarına ihlalin ortadan
kaldırılması fırsatını tanımadan ihlal iddiasını bu şekilde Anayasa Mahkemesine
getirmesi mümkün değildir.
42. Bu nedenle başvurucu tarafından başvuruya konu ihlal iddiası
ile ilgili olarak etkili giderim yolu olan dava açma imkânı kullanılmaksızın
bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.