TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET AKDOĞAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/817)
|
|
Karar Tarihi: 19/12/2013
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Mehmet ERTEN
|
|
|
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
|
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Zühtü ARSLAN
|
Raportör
|
:
|
Selami ER
|
Başvurucular
|
:
|
Mehmet
AKDOĞAN
|
|
|
Selim
AKDOĞAN
|
|
|
Erdal
AKDOĞAN
|
|
|
Ahmet
AKDOĞAN
|
|
|
Fatma BÜLBÜL
|
|
|
Ümmügülsüm
BIÇAKCI
|
|
|
Ali Fuat
AKDOĞAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin
ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, maliki oldukları taşınmazın kamulaştırma
bedelinin tespiti davasının dokuz yıl sürdüğünü, dava açma tarihi esas alınarak
belirlenen kamulaştırma bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden kendilerine
ödendiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 25/1/2013 tarihinde Ankara 15. Asliye Hukuk
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. 15/5/2013 tarihinde, 2013/818, 2013/819, 2013/820,
2013/821, 2013/822 ve 2013/823 bireysel başvuru numaralı dosyaların, “kişi ve konu yönünden hukuki irtibat” nedeniyle
esaslarının kapatılarak 2013/817 numaralı bireysel başvuru ile
birleştirilmesine, incelemenin 2013/817 numaralı bireysel başvuru üzerinden
yürütülmesine karar verilmiştir.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Bölüm tarafından 26/6/2013 tarihinde yapılan toplantıda
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için 26/6/2013 tarihinde Adalet Bakanlığı’na gönderilmiş, Adalet
Bakanlığı’nın 2/8/2013 tarihli görüş yazısı 2/9/2013 tarihinde başvurucuların
vekiline tebliğ edilmiş, başvurucuların vekili Adalet Bakanlığı cevabına karşı
beyanlarını 10/9/2013 tarihli dilekçeyle yasal süresi içinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçelerindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların murisi adına kayıtlı bulunan Kayseri ili,
Develi ilçesi, Fenese Yukarı mahallesi, 257 ada 12 no’lu parsel hakkında, ilçe imar planında tahıl pazarı
alanına tahsisli olduğu gerekçesiyle Develi Belediyesi Encümeninin 24/1/2003
tarih ve 89 sayılı kararıyla kamulaştırma kararı alınmıştır.
9. Develi Belediye Başkanlığı (İdare) kamulaştırmaya konu
taşınmaz hakkında 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 8.
maddesi gereğince başvurucuları satın alma usulüyle süreci devam ettirmek için
uzlaşma görüşmelerine davet etmiş, fakat başvurucular kanuni süre içerisinde
uzlaşma görüşmelerine katılmamıştır.
10. Bunun üzerine idare, 29/5/2003 tarihinde Develi Asliye
Hukuk Mahkemesi nezdinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın idare
adına tescili davası açmıştır.
11. Başvurucular tarafından ise kamulaştırma işleminin iptali
istemiyle Kayseri İdare Mahkemesinde iptal davası açılmış ve anılan Mahkeme,
28/1/2004 tarih ve E.2003/1193, K.2004/70 sayılı kararla bu davayı
reddetmiştir. Bu kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay 6. Dairesi 6/3/2006
tarih ve E.2004/3195, K.2006/823 sayılı kararıyla yerel mahkeme kararının
onanmasına hükmetmiş ve karar kesinleşmiştir.
12. Asliye Hukuk Mahkemesi idari yargıdaki iptal davasının
sonuçlanması üzerine, keşif yapılmasına karar vermiş ve 20/9/2006 tarihinde
yapılan keşif sonucunda bilirkişi heyeti dava konusu taşınmazın dava tarihi
itibariyle kamulaştırma bedelini 32.365,00 TL olarak tespit etmiştir.
Başvurucuların bilirkişi raporuna itiraz etmesi üzerine, Mahkeme, ek bilirkişi
raporu alınmasına karar vermiş ve 6/10/2008 tarihli ek bilirkişi raporuyla dava
konusu taşınmazın kamulaştırma bedeli bu kez 49.649,50 TL olarak
belirlenmiştir.
13. Başvurucuların ve davacı idarenin dava konusu taşınmazın
değerinin tespitinde emsal olabilecek yeni taşınmazlar göstermeleri ve
talepleri üzerine Mahkeme tarafından 3/12/2009 tarihinde ikinci kez keşif
yapılmasına karar verilmiş ve 5/1/2010 tarihinde mahallinde yeniden keşif
yapılmıştır. Bu keşif sonucunda bilirkişi heyeti dava konusu taşınmazın
bedelini bu kez 64.680,00 TL olarak belirlemiştir.
14. Mahkeme, 12/1/2012 tarih ve E.2003/308, K.2012/27 sayılı
kararıyla davayı kabul etmiş ve son bilirkişi raporu doğrultusunda kamulaştırma
bedelini 64.680,00 TL olarak belirleyerek bedelin başvuruculara ödenmesine ve
taşınmazın davacı belediye adına tesciline karar vermiştir.
15. İlk derece mahkemesinin kararının başvurucular ve idare
tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 18.
Hukuk Dairesi 22/5/2012 tarih ve E.2012/2398, K.2012/6066 sayılı kararıyla
kamulaştırma bedelinin tespitinde isabetsizlik görmeyerek yerel mahkeme
kararını onamıştır.
16. Başvurucuların karar düzeltme talebi de Yargıtay 18.
Hukuk Dairesinin 26/11/2012 tarih ve E.2012/11502, K.2012/13174 sayılı
kararıyla reddedilmiştir. Karar aynı tarihte kesinleşmiştir. Bu karar başvuruculara
26/12/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma
bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili”
kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile
yapılamaması halinde idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve
taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar
verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın
malikine … bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de
tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hâkim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası
için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler
marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için
mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin
beyanını da dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz
malın değerini belirten raporlarını onbeş gün içinde
mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara
tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hâkim, taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri
çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa itirazları
dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde
gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde
sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim,
tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına
yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare
adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir
ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil
hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md)
Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması
hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz
işletilir.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma işlemine karşı hak
sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve idari yargı
mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece,
idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre
işlem yapılır.
…”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 19/12/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 25/1/2013 tarih ve 2013/817 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
19. Başvurucular, maliki oldukları taşınmazın kamulaştırma
bedelinin tespiti davasında hukuki sürecin başladığı 2003 yılı verilerine göre
belirlenen kamulaştırma bedelinin dokuz yıl süren dava sonunda faiz
işletilmeden kendilerine ödendiğini, bu şekilde Anayasa’nın 46. maddesi ve bu
maddeye uygun düzenlenen 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine aykırı hareket
edildiğini, taşınmazın gerçek değerinin değil, dokuz yıl önceki karşılığının
ödendiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmişler ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğinin tespiti ile alınması gerekli tedbirlere
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Başvurucuların dava tarihi itibarıyla tespit edilen
kamulaştırma bedelinin dava sonunda faiz işletilmeden kendilerine ödenmesi
nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiği şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi
biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvuruya ilişkin olarak kabul
edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
21. Başvurucular, maliki oldukları taşınmazın kamulaştırma
bedelinin tespiti davasında dava tarihine göre belirlenen bedelin dava sonunda
faiz işletilmeden kendilerine ödendiğini ve bu nedenle taşınmazın gerçek
değerini alamadıklarını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir
22. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucular tarafından
açılan kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin davanın reddedilmesinin
taşınmazın kamu yararı amacıyla kamulaştırıldığını ortaya koyduğu,
başvurucuların taşınmazının yasaya uygun olarak ve kamu yararıyla
kamulaştırıldığı ve kamulaştırma bedelinin usulüne göre tayin edildiği
konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, başvurunun çözümlenmesi bakımından
başvurucuların üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin
araştırılması gerektiği, başvurucuların kamulaştırma bedeline Anayasa’nın 46.
maddesinde düzenlenen kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faizin işletilmesi
talebinin ise Türk hukuku uygulamasına göre mümkün görünmediği, taşınmazın
gerçek değeriyle orantılı makul bir kamulaştırma bedeli ödenmediği müddetçe,
kişiyi taşınmazından mahrum bırakmanın genelde aşırı bir yük teşkil ettiği,
başvuru konusu davada kamulaştırma bedelinin belirlendiği tarih ile bedelin
ödendiği tarih arasında geçen yaklaşık olarak 104 aylık süre zarfında
kamulaştırma bedelinin %104.63 oranında değer kaybına uğradığı ve benzer
mağduriyetlerin önlenmesi amacıyla 6459 sayılı Kanunla 2942 sayılı Kanun’un 10.
maddesinde değişiklik yapıldığı ifade ederek Anayasa’nın 35. maddesine ilişkin
şikâyet incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği yönünde
beyanda bulunulmuştur.
23. Başvurucular Adalet Bakanlığı görüşüne karşı cevaplarında
kamuoyunda dördüncü yargı paketi olarak bilinen değişiklikler kapsamında 2942
sayılı Kanun’un 10. maddesinde yapılan değişiklikle dört ay içinde
sonuçlandırılamayan bedel tespiti davalarına kanuni faiz ödenmesini öngören
düzenlemenin haklılıklarını gösterdiğini dile getirmişlerdir.
24. Anayasa’nın “Mülkiyet
Hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
25. Anayasa'nın “Kamulaştırma”
kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının
gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî
irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan
artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi
öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde
taksitler eşit olarak ödenir.
…
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları
için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”
26. Anayasa'nın “Temel hak
ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek (1)
No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması”
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da
başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
28. Somut başvurunun dayanağını oluşturan kamulaştırılan
taşınmazın gerçek değerinin ödenmesi talebi, Anayasa’nın 35. maddesinde yer
alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet
hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği
belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetleri
sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken Devlet ve kamu tüzel kişilerine
özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma yetkisi veren ve kamulaştırma
ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi mülkiyet hakkının
sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir. Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin
değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
29. Anayasanın 35. maddesi ve (1) No.lu Protokol’ün 1.
maddesi paralel düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki
düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. İki düzenlemenin ilk cümleleri herkese
mülkiyet hakkını tanımakta, ikinci cümlesi ise kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini ya da mülkünden yoksun bırakılabileceğini
hüküm altına almaktadır.
30. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise farklı şekilde
ele alınmıştır. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının
kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına
ilişkin genel bir ilkeye yer verirken, Sözleşmeye Ek (1) numaralı protokolün
birinci maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme
ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli
gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak bu durumun
mülkiyet hakkı kapsamına girmediği belirtilmektedir. Bununla beraber
Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete düzenleme yetkisi
vermektedir.
31. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınırken (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu
yararıyla, yasada öngörülen koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun
olarak yapılabileceğini öngörmektedir. AİHM, yasada öngörülen koşulları, bir
diğer ifadeyle hukukiliği geniş yorumlayarak istikrar kazanmış yargı
kararlarına dayanan içtihat yoluyla geliştirilmiş ilkelerin de hukukilik
şartını karşılayabildiğini kabul ederken (bkz. Malonei/İngiltere, B. No:8691/79, 2/8/1984,
§ 66-68) Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla yapılacağını
öngörerek Sözleşme’den daha geniş bir koruma
sağlamaktadır.
32. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf etme (başkasına devretme,
biçimini değiştirme, harcama ve tüketme hatta yok etme) olanağı veren bir
haktır. Anayasa’ya göre bu hakka ancak kamu yararı nedeniyle ve kanunla
sınırlama getirilebilir. Özel mülkiyetteki bir taşınmazın kamu yararı amacıyla
ihtiyaç duyulması halinde şekil ve koşulları yasayla belirlenmek şartıyla
kamulaştırılmak suretiyle kamu hizmetine tahsis edilerek özel mülkiyeti sona
erdirilebilir. Kamulaştırmanın nasıl ve hangi ilkelere göre yapılacağı
Anayasa’nın 46. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. (Bkz. AYM,
E.1988/34, K.1989/26, K.T. 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, K.T. 17/5/2012 ve
E.2004/25, K.2008/42, K.T. 17/1/2008)
33. Çağdaş demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş
ölçüde sağlanıp güvence altına alındığı rejimlerdir. Temel hak ve özgürlükleri
büyük ölçüde kısıtlayan ve kullanılamaz hale getiren sınırlamalar hakkın özüne
dokunur. Temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların yalnız ölçüsü
değil, koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları
gibi güvenceler hep demokratik toplum düzeni kavramı içinde
değerlendirilmelidir. Bu nedenle, temel hak ve özgürlükler, istisnai olarak ve
ancak özüne dokunmamak koşuluyla demokratik toplum düzeninin gerekleri için
zorunlu olduğu ölçüde ve ancak kanunla sınırlandırılabilirler. Demokratik bir
toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla
güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez. Demokratik hukuk
devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü
olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli
ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir
(AYM, E.2012/108, K.2013/64, K.T.22/5/2013).
34. Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya
bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade
etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek
hedefine yönelmek durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, K.T.19/1/2012).
35. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Özellikle
kişileri bedelini ödeyerek mülkiyetlerinden yoksun bırakmayı düzenleyen yasalar
gibi sosyal ve ekonomik politikaların uygulanmasını belirleyen düzenlemeler
konusunda yasama organının geniş bir takdir yetkisi olması doğaldır. Açıkça
makul bir temelden yoksun olmadıkça yasama organının neyin kamu yararına
olduğuna dair verdiği karara saygı duyulmalıdır. Yasama ve yürütme organları
toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede
geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Kural olarak kamu makamları ekonomik
veya toplumsal bir politikayı hayata geçirmek amacıyla mülkiyet hakkına
müdahale etmişlerse burada meşru bir kamu yararı amacının bulunduğunu varsaymak
gerekir. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması halinde ise örneğin
kamulaştırma gibi hususlarda uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan
mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır.
Bu nedenle müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu
iddia edene aittir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. James ve Diğerleri/İngiltere, B. No:
8793/79, 21/2/1986, § 46; Eski Yunan Kralı
ve Diğerleri/Yunanistan, B. No: 25701/94, 23/11/2000, § 87; Broniowski/Polonya B. No: 31443/96, 22/6/2004, §
148).
36. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde
açıkça temelden yoksun veya keyfi olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu
organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu
olamaz.
37. Anayasa’nın 35. maddesine göre kişilerin mülkiyetleri
ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı gereği karşılığı ödenmek
suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük
ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum bırakılmaları halinde elde edilmek
istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum bırakılan bireyin hakları arasında
adil bir denge kurulması gerekmektedir.
38. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”,
“gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. “Elverişlilik”,
öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, “gereklilik”, ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını, yani aynı amaca daha
hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan
müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir.
39. AİHM de mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Sözleşme’ye uygunluğunu denetlerken yapılan müdahalenin
kamu yararı ya da genel yararı amaçlamasının yanı sıra toplumun genel yararı
ile birey haklarının korunması arasında adil bir dengenin de gözetilmesi
gerektiğini vurgulamaktadır. Bu çerçevede bireylerin, mülklerinin değeriyle
orantılı makul bir bedel ödenmeden mülklerinden mahrum edilmeleri halinde
yapılan müdahalenin ölçülü olmadığına hükmetmektedir. Bununla beraber Sözleşme
ile korunan mülkiyet hakkı her durumda tam bedelin ödenmesini güvence altına
almamaktadır. Ekonomik reform ya da sosyal adaleti gerçekleştirmek gibi geniş
çaplı tedbirleri uygulamaya yönelik istisnai durumlarda meşru kamu yararı
amacıyla yoksun bırakılan mülkiyetin piyasa değerinin altında ödeme yapılmasını
ölçülülük ilkesine aykırı bulmayabilmektedir (bkz. Sporrong ve Lönnroth/İsveç,
B. No: 7151/75 ve 72/52/75, 23/9/1982, § 69;
James ve Diğerleri/İngiltere, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 54; Papachelas/Yunanistan, B.
No: 31423/96, 25/3/1999, § 48; Lithgow ve Diğerleri/İngiltere, B. No: 9006/80,
9262/81, 9263/81, 9265/81; 9266/81; 9313/81; 9405/81, 8/7/1986 § 120-121).
40. Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı” olduğu kabul edilen
kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet hakkının, malikin rızası
olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek koşuluyla devlet tarafından
sona erdirilmesidir. Kamulaştırmayı düzenleyen 46. maddenin birinci fıkrasında;
"Devlet ve kamu tüzelkişileri, kamu
yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel
mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla
gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari
irtifaklar kurmaya yetkilidir" denilmektedir. Kamu yararı
bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve usullerine
uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın anayasal
öğeleridir. (AYM, E.2004/25, K.2008/42, K.T.17/1/2008)
41. Bir taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi,
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur
(AYM, E.2002/112, K.2003/33, 10/4/2003). Bununla beraber gerçek karşılığının
altında bir bedel ödenerek bir taşınmazın idareye geçmesi de Anayasa’nın 46.
maddesi hükmüne açıkça aykırılığın yanında mülkiyet hakkına Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesini aşan ve mülkünden yoksun bırakılan
kişiye ulaşılmak istenen kamu yararıyla kıyaslandığında ölçüsüzce ağır bir yük
yükleyen ve makul olmayan müdahale niteliğindedir.
42. İdarenin, malikin rızasına gerek olmaksızın yapabileceği
bir işlem olan kamulaştırma nedeniyle peşin ödemesi gereken bedeli ödemede
gecikmesi durumunda hissedilir değer kaybına neden olan unsurların varlığının
dikkate alınmaması halinde ödenen bedelin gerçek karşılık olarak
nitelendirilemeyeceği açıktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz., AİHM, Yunan rafinerileri Stran
ve Stratis Andreadis/
Yunanistan, B. No: 13427/87, 9/12/1994, § 82). Başvurucuların
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması gerekir. (Bkz.
Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97,
29/3/2006, § 258).
43. Bu çerçevede gerçek karşılığa ulaşmayı engelleyen
düzenleme ve uygulamaların Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkını
da zedeleyeceği açıktır. Başvuru konusu olayda sahibi olduğu taşınmaz
kamulaştırılan başvurucuların kamulaştırma bedeline itiraz etmesiyle açılan
dava sonunda dava tarihi esas alınarak tespit edilen kamulaştırma bedeli
başvuruculara faiz işletilmeden ödenmiştir.
44. Somut başvuruda başvurucular kanuna uygun bir şekilde
yapılan kamulaştırmayla mülkünden yoksun kaldığı ve kamulaştırmanın kamu yararı
şeklinde meşru bir amaca yönelik olduğu konusunda bir şikâyette
bulunmamaktadır. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucuların taşınmazının
tahıl pazarı alanına tahsisli olduğu gerekçesiyle ve Belediye Encümeninin
kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2492 sayılı Kanun’a göre
sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Başvurucuların açtığı kamulaştırma
işleminin iptali davsının reddedilmesi de göz önünde
bulundurulduğunda mülkiyetten yoksun bırakmanın meşru amacı ve kanuni dayanağı
bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal
edilip edilmediği hususunda başvurunun çözüme kavuşturulması için Anayasa’nın
35. maddesi kapsamında kamulaştırma işleminin başvurucuların üzerinde ölçülü
olmayan aşırı bir yük yükleyip yüklemediğinin incelenmesi gerekmektedir.
45. İlk derece mahkemesi tarafından belirlenen kamulaştırma bedelinin
usulüne uygun bir şekilde belirlenmediği hususunda da başvurucuların bir
şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucular dava tarihi esas alınarak belirlenen
bedele faiz ödenmemesi nedeniyle alması gereken bedelin değerinde azalma
olduğundan şikâyet etmekte ve bedelin dava tarihi yerine davanın karar tarihine
en yakın tarihe göre belirlenmesi veya Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan
gecikme faizinin bedele uygulanması gerektiğini iddia etmektedir.
46. Kanun koyucu, taşınmazı kamulaştırılan kişilerin dava
süresince geçen zaman nedeniyle hak kaybına uğramamaları ve taşınmazın
bedelinin ilgilisine kısa sürede ödenmesini sağlamak için kamulaştırma
davalarının diğer davalara oranla daha hızlı bir şekilde karara bağlanması
amacıyla 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde özel hükümlere yer vermiştir.
Anılan maddeye göre, tarafların kamulaştırma bedeli konusunda anlaşamamaları ve
idarenin bedel tespit ve tescil davası açması halinde mahkemenin otuz gün
sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve taraflara duruşma gününü tebliğ
etmesi, duruşmada bedel konusunda anlaşma sağlanamaz ise yine otuz gün sonrası
için duruşma günü tayin edilmesi ve bu sırada bilirkişi tayin ederek keşif
yapması, taraflar yine anlaşamazlar ise onbeş gün
sonrasına duruşma günü tayin etmesi ve ikinci bilirkişi raporuna başvurması ve
bunun sonucunda bedeli tespit ederek davayı sonuçlandırması gerekmektedir.
Görüldüğü üzere kanun koyucu, kamulaştırma davalarının kısa sürede
bitirilmesini öngörmektedir. Bu öngörüye bağlı olarak yakın zamana kadar kamulaştırma
bedelinin tespiti davaları için yasal faiz öngörülmemiştir.
47. Taraflar için 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesinde
kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının sonuçlandırılması için öngörülen
süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan düzenleyici nitelikte olup,
mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri
kararların geçerli olduğunda şüphe yoktur.
48. 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesindeki sürelerin
düzenleyici nitelikte süreler olduğu, yapılması gereken duruşmalar ve duruşma
aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi ve tebligat işlemleri göz önünde
bulundurulduğunda, bu sürelerin aşılabileceği görülmektedir. Bununla birlikte
kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında kamulaştırma işlemlerinin başlamasıyla
kişilerin mülkiyet haklarını kullanmalarının kısıtlandığı, dava sonunda
kamulaştırma bedelini alabildikleri ve bu bedele faiz uygulanmadığı göz önünde
bulundurulduğunda bu davaların süratle sonuçlandırılmasında başvurucuların
önemli bir menfaati olduğu görülmektedir.
49. Başvurucular kamulaştırma bedeline Anayasa’nın 46.
maddesinde düzenlenen kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faizin
işletilmesini veya taşınmazın karar tarihine en yakın tarihte belirlenmiş
bedelinin tazminat olarak ödenmesini talep etmektedirler.
50. Anayasa’nın 46. maddesindeki düzenlemeye göre;
kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi
taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına
uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtay’ın istikrar kazanan
içtihatlarına göre de, Anayasa’nın 46. maddesinde
öngörülen faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için
işletilebilir (Bkz. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752,
15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava
tarihinden itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi
talebinin yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış
bir uygulaması bulunmamaktadır.
51. Başvuru konusu davada Develi Asliye Hukuk Mahkemesi
tarafından belirlenen kamulaştırma bedeli Mahkeme kararıyla başvurucular adına
banka hesaplarına peşin olarak yatırılmıştır. Bu durumda başvurucuların kamulaştırma
bedeline devletin alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanması
talebinin Anayasa’nın 46. maddesi kapsamında yasal dayanağı bulunmamaktadır.
(Benzer yönde AİHM kararı için bkz., Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 44).
52. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve 11. maddeleri uyarınca
tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel hususunda anlaşamamaları
halinde dava tarihine göre taşınmazın adil ve hakkaniyete uygun bir şekilde
bedeli mahkemece tespit edilmesi gerekmektedir. Değer tespitinin dava tarihine
göre tespiti, Kanun gereği olduğu gibi dava sürecinde taşınmazın değerinde
meydana gelecek artış veya azalışların bedele etki etmemesi ve bu şekilde bedel
tespitine belirlilik kazandırmanın gereğidir. Aksi halde taşınmazın değeri uzun
süren davalarda artabileceği gibi azalabileceğinden idare veya vatandaşlara
olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu durum taşınmazın gerçek değerinin
enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre belirlenen bedele faiz
işletilmesine mani değildir.
53. Nitekim kanun koyucu bahsedilen husustaki yasal eksiği
gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında davanın zamanında
sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde kamulaştırma bedelinin
enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi ederek benzer
mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle 2942
sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden
itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve zamanında
tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin yapıldığı
tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır.
54. Somut başvuruya konu kamulaştırma işleminde ise dava
bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş tarihinden önce sonuçlandığından
yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda kamulaştırma sürecinde kamu
yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile izlenen amaç arasında makul bir
orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan başvurucuların üzerine orantısız ve
aşırı bir yük binip binmediğinin araştırılması gerekmektedir.
55. Başvuru konusu kamulaştırma bedelinin tespiti davası,
29/5/2003 tarihinde Develi Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılmış, mahkeme
öncelikle idare mahkemesinde devam eden kamulaştırmanın iptali davasının
sonuçlanmasını beklemiş, iptal davasının 6/3/2006 tarihinde sonuçlanmasının
ardından üç defa bilirkişi tayin ederek ve iki defa keşif yaparak bedel tespiti
yapmış ve 12/1/2012 tarihili kararıyla bankaya depo
edilen 64.680,00 TL kamulaştırma bedelinin davanın kesinleşmesi beklenmeksizin
başvuruculara ödenmesine ve taşınmazın idare adına tapu siciline kaydedilmesine
karar vererek davayı sonuçlandırmıştır.
56. Bu durumda dava tarihi esas alınarak tespit edilen
kamulaştırma bedeli başvuruculara sekiz yıl sekiz ay (104 ay) sonra faiz
uygulanmaksızın ödenmiştir. Merkez Bankası verilerine göre Mayıs 2003 ile Ocak
2012 tarihleri arasında enflasyonda meydana gelen artış %104,63’tür. Bir başka
ifadeyle Mayıs 2003 tarihindeki 100 TL’nin Ocak 2012’de enflasyon karşısında
değer kaybı giderilmiş karşılığı 204,63 TL’dir.
57. Başvuruculara dava tarihine göre belirlenerek ödenen
64.680,00 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde Merkez Bankası verileri
kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 132.356,00
TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını telefi
edecek fark 67.676,00 TL’dir.
58. Bir eşyanın devir tarihindeki bedelinin daha sonra
ödenmesi durumunda arada geçen sürede enflasyon nedeni ile paranın değerinde
oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin
tasarruf veya yatırım aracı olarak getirisinden yararlanmak imkânı da
bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet haklarından mahrum edilerek
haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58, K.2011/37, 10/2/2011).
59. Bununla birlikte kamu kurumları uzun süren kamulaştırma
bedelinin tespiti davalarında faiz ödemeyerek bireylerin almaları gereken
bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden olmaktadırlar. Bu durumda
taşınmazı kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma bedelinin kişinin
uğradığı zararı telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek karşılığı olması
yanında ayrıca ödenen bedelin tespitiyle ödenmesi arasında geçen dönemde
gözlemlenen enflasyona nispetle hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması
gerekir.
60. Bu çerçevede AİHM, Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin
geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin değerinde aşınma olması ile arada
geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun telafi edilmemesi veya ödenen faizin
enflasyonun oldukça altında olması sonucu tespit edilen bedelin değerini
koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok davada başvuranların üzerinde
meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek orantısız ve aşırı bir yük bindiği
ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Bkz. Aka/Türkiye, B. No: 19639/92, 23/12/1998,
§ 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No:
19263/92, 9/7/1997, § 28-31; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
61. AİHM yukarıda belirtilen kararlarında kamulaştırma
işleminin ekonomik, sosyal ya da siyasal bir reform kapsamına girmesi halinde
gerçek bedelin altında ödeme yapılabileceğini öngörmektedir. Anayasanın 46.
maddesi buna imkân vermemekle birlikte tespit edilen gerçek değerin ödenmesinde
meydana gelen gecikmeyle ve enflasyon etkisiyle değerindeki aşınmayı tam telafi
edecek bir mekanizma da öngörmemiştir. Türk hukuk sistemi bunun yerine 2942
sayılı Kanunun 10. maddesiyle bedel tespiti davalarının kısa sürede
sonuçlandırılmasını, 2013 yılında bahsedilen maddeye eklenen fıkra ile de 4
ayda sonuçlanmayan davalarda kanunu faiz ödenerek değer kaybının önlenmesini
öngörmektedir.
62. Başvuru konusu kamulaştırılan taşınmaza enflasyon sonucu
değerdeki aşınma ile piyasa değerinden daha düşük bir bedelin ödenmesini haklı
gösterecek kamu yararına yönelik hiçbir meşru amaç tespit edilememiştir (Aynı
yöndeki AİHM kararı için bkz. Scordino/İtalya
(no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 102). Kamulaştırma bedeline
değerindeki hissedilir aşınmayı giderecek şekilde faiz uygulanmaması kamu
yararı için öncelikli, genel menfaatleri koruyan, kamu hizmetlerinin
sürdürülmesi için zorunlu bir durum da arz etmemektedir (Bkz. AYM, E.2008/58,
K.2011/37, 10/2/2011).
63. Yukarıdaki unsurlara bakarak, kamulaştırma bedelinin dava
açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği tarihteki değeri arasında gözlemlenen
farkın kamulaştırma bedeline faiz eklenmemesinden kaynaklandığı
anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin mülkiyet hakkının korunması ile
kamu yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozarak, Anayasa’da yer alan
ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde başvurucular üzerine orantısız ve aşırı
bir yük binmesine sebep olarak başvurucuların mülkiyet hakkını ihlal etmektedir
(Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 56).
64. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
kamulaştırma bedelinin tespiti davasının 29/5/2003 tarihinde açıldığı ve Develi
Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından dava tarihi esas alınarak belirlenen bedelin
sekiz yıl sekiz ay sonra mahkemenin 12/1/2012 tarihli kararıyla başvuruculara
faiz işletilmeksizin ödendiği, bu süre zarfında Merkez Bankası verilerine göre
enflasyonda meydana gelen artışın %104,63 olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı
dikkate alındığında, başvurucuların üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru
kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük bindiği
sonucuna ulaşılmıştır.
65. Belirtilen nedenlerle, başvurucuların Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun
50. Maddesi Yönünden
66. Başvurucular, idare tarafından kamulaştırılan
taşınmazlarının bedel tespiti davasının 104 ay sürmesi ve dava tarihine göre
tespit edilen bedelin faiz işletilmeden kendilerine ödenmesi nedeniyle mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini belirterek hak ihlalinin tespitini ve alınması
gereken tedbirlere hükmedilmesini talep etmişlerdir.
67. Adalet Bakanlığı görüşünde, doğrudan tazminata ilişkin
bir açıklama yapmamakla beraber başvuruculara dava tarihine göre tespit edilip
Develi Asliye Hukuk Mahkemesi kararından sonra ödenen kamulaştırma bedelinin
değerinde enflasyon etkisiyle aşınma olduğunun kabulü ve enflasyonun etkisi
giderilmiş kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde 132.360,00 TL olduğu yönünde
değerlendirme yapılmıştır.
68. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
69. Başvuruculara dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma
bedelinin sekiz yıl sekiz ay süren dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi
sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede gerçekleşen %104,63 oranındaki
enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı oluştuğu, bu durumun başvurucuların
üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek
şekilde orantısız ve aşırı yük binmesine neden olduğu, bahsedilen maddi değer
kaybını telafi edebilmek için kamulaştırma bedeline enflasyon oranında faiz
işletilerek başvurucuların her birine 9.668,00 TL olmak üzere toplam 67.676,00
TL maddi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
70. Başvurucular tarafından ayrı ayrı yapılan ve dosyadaki
belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı, 2.640,00 TL vekâlet ücretinin ise müştereken olmak
üzere toplam 4.028,54 TL yargılama giderinin ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle başvurunun;
A. Mülkiyet hakkıyla ilgili şikâyet yönünden KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular Mehmet AKDOĞAN, Selim AKDOĞAN, Erdal AKDOĞAN,
Ahmet AKDOĞAN, Fatma BÜLBÜL, Ümmügülsüm BIÇAKCI ve
Ali Fuat AKDOĞAN’ın her birine 9.668,00 TL olmak
üzere toplam 67.676,00 TL maddi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucuların diğer taleplerinin
REDDİNE,
E. Başvurucular Mehmet AKDOĞAN, Selim
AKDOĞAN, Erdal AKDOĞAN, Ahmet AKDOĞAN, Fatma BÜLBÜL, Ümmügülsüm
BIÇAKCI ve Ali Fuat AKDOĞAN’ın her biri tarafından
ayrı ayrı yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin ayrı ayrı,
2.640,00 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin ise müştereken
başvuruculara ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların
Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına;
ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili
mahkemesine gönderilmesine,
19/12/2013 tarihinde OY
BİRLİĞİYLE karar verildi.