logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Ayşe Hülya Potur [2.B.], B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYŞE HÜLYA POTUR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8479)

 

Karar Tarihi: 6/2/2014

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Alparslan ALTAN

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

Raportör

:

Emir KAYA

Başvurucu

:

Ayşe Hülya POTUR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, bürokratların, yargı mensuplarının ve diğer kamu görevlilerinin gerektiği gibi yargılanmaması sonucunda ülkenin suç batağına itildiğini, ihmaller ve geçiştirmeler sebebiyle temel problemlerle ilgilenilmediğini, anayasal güvencelerin sağlanamaması nedeniyle halkın aciz ve çaresiz durumda olduğunu, özellikle Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 21/11/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

III. OLAYLAR VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Emekli çocuk doktoru olan başvurucunun 21/11/2013 tarihli başvurusu, yalnızca “Bireysel başvuru nedenim ekteki dört sayfalık dilekçemde açıklanmıştır. Konu, benimle değil Türkiye Cumhuriyeti demokrasisi ve hukuku ile ilgilidir. Hayati önemde olduğu inancındayım. Saygılarımla.” ifadesini içeren başvuru formundan ve “Anayasa Mahkemesi Başkanlığına / Yüce Divana” başlıklı dört sayfalık açıklama dilekçesinden ibaret olarak alınmıştır.

5. Başvurucu, 4/12/2013 tarihinde kendisine tebliğ edilen 22/11/2013 tarihli eksiklik bildirim yazısı üzerine yeniden doldurduğu başvuru formunu 18/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine teslim etmiştir.

6. Sunulan başvuru formlarından ve eklerinden, başvuru konusu olarak öne çıkartılan bir olay yahut birbiriyle bağlantılı bir olaylar serisi tespit edilememiş, başvurucunun yakınmalarının devletin genel anayasal sorumluluklarına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.

B. İlgili Hukuk

7. Anayasa'nın “Cumhuriyetin nitelikleri” başlıklı 2. maddesi şöyledir:

“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

8. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” başlıklı 5. maddesi şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

9. Anayasa'nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesi şöyledir:

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.

Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

10. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesi şöyledir:

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

11. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

12. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Mahkemenin 6/2/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 21/11/2013 tarih ve 2013/8479 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

14. Başvurucu, 21/11/2013 tarihli başvuru eki dilekçesinde, ülkenin ve dünyanın çok önemli sorunları olduğunu, mahkemeler dışında başvurulacak merci olmadığını, mahkemelerde de hukukun ezilmesi karşısında insanların büsbütün çaresiz kaldığını; insanca yaşamaya katkı sunan, tarafsız, ilmî, ciddi denetlenen, hesap vermek zorunda olan, tarafsız adaletin kendilerine de uygulandığı yüksek mahkemelerin büyük bir önemi olduğunu; demokrasinin ve hukukun felçli durumunu seyretmek istemediklerini, halkın birkaç partiden birine oy vermek zorunda bırakıldığını, partilerin padişahlık tarzında yönetildiğini; ülkenin parasını denetleyen Sayıştay üyelerinin yargılanamadığını, belediyelerin yargılanmasının İçişleri Bakanlığı tarafından engellendiğini, denetlenemeyen ve yargılanamayan kurumların ve kişilerin aslında suç işlemeye itilmiş olduğunu, Anayasa ve kanunlar tarafından yargılanması engellenen kurumların en tepeye kadar ağır suçlularla dolacağını; Libya'da ve Suriye'de teröristlerle hareket ederek binlerce insanın ölümüne sebep olan Erdoğan hükümetinin ve destekçisi muhalefet ile Cumhurbaşkanı'nın yargılanması gerektiğini; GAP projesinin tamamlanmadığını ve sorumluların yargılanmadığını; 12 yıllık zorunlu öğrenim süresinin insan haklarına aykırı olduğunu, ekonomik ve sosyal gerçeklerle bağdaşmadığını; üç yıl önce bir günde beş bin kanun çıkartıldığını ve bu kanunların pek çok hukuksuzlukla dolu olduğunu, ehliyetsiz ve anlamaz kişilerin kanun yapmasının ve devlet görevi almasının demokrasi olamayacağını; ülkeye kansız bir şekilde şeriat getirildiğini ve kendisinin güvende olmadığını; Atatürk'ün dediği gibi memleketin bütün kalelerinin fethedildiğini ve her köşesinin bilfiil işgal edildiğini; generallerin iftira karşısında aciz kaldığını, devlet erkânının ses çıkartamadığını; Hanefi Avcı örneğinde olduğu gibi sorunlar karşısında "Neden?" diyenlerin harcandığını; Libya'ya canlı kalkan olarak gittiğini fakat orada Büyükelçilik polislerinin iftirasına uğradığını, polis merkezinde bile kimsenin canının ve namusunun güvende olmadığını; yeni doğmuş bebeklerin yoğun bakım ünitelerinde geceleri ve hafta sonları hekim bulunmadığını, telefonla tedavi yapıldığını, bebeklerin ölmemeleri ve engelli olmamaları için gereğinin yapılmadığını; bu konularda Yargıtaya ve Türkiye Büyük Millet Meclisine (TBMM) verdiği dilekçelere cevap alamadığını; yüksek yargıda, üniversiteye ve mesleğe giriş sınavlarında, seçim sayımlarında büyük usulsüzlükler yapıldığını; yargı mensuplarının seçilmesinde ve terfilerinde ilmî metotlar yerine kayırma ile hareket edildiğini, hukuk kurumlarının yolsuzluk ve ilimsizlik nedeniyle felç olduğunu; üç liraya satılan mazotun iki lirasının vergiye gittiğini, vergilerin insan haklarına aykırı boyutta olduğunu; iflasların ve işsizliğin çok fazla olduğunu; tüm bunların temelinde “Dur!” diyen birisinin olmamasının, yargılanmayan suçların ve suçluların artmasının yattığını, tarafsız ve adaletli bir ceza sistemi olmadığı için yukarıdaki problemlerin hepsinin doğal olduğunu belirterek, insanların haklarını savunmadaki acziyetlerinin giderilmesi için, suçluların acil ve tarafsız yargılanmalarını temin etmek için, gerçek demokrasi ve hukuk için, çözümlerin bir parçası olmak üzere Türkiye gençliğinin ülkemizin hayatî boyutlardaki temel sorunları hakkında neler yapabileceğini ve nasıl sonuç alabileceğini sormuş, bu hususta bilgilendirilmeyi talep etmiştir.

15. Başvurucu, 18/12/2013 tarihli başvuru formunda ise herkesin kanun önünde eşit olduğu yönündeki temel hukuk kuralının uygulanmaması nedeniyle ülkenin suç batağına itildiğini, sorumluların yargılanmamasının bireysel kusurların kitlelere zarar vermesine yol açtığını, durdurulamayan bu gidişin tüm vatandaşları temel hak ve hürriyetler güvencesinden mahrum bıraktığını, kendisinin ve herkesin tehlikede, aciz ve çaresiz olduğunu; herhangi bir vatandaşın karakolda, mahkemede, hastanede ve benzeri kurumlarda temel hak ve hürriyetlerini savunamayacağını; polislerin kanunsuzluk, mahkemelerin oyalama yaptığını; generaller bile iftiralar karşısında aciz kalırken kendisinin uğradığı iftiralar karşısında başvurabileceği bir yol olmadığını; özetle, her hakkın her an ihlal edilebilir olduğunu, vatandaşların savunmasız ve çaresiz kaldığını belirterek, sorunların kaynağının Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi başta olmak üzere hukukun temel ilkelerinin uygulanmaması olduğunu ileri sürmüş, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerin güvencesine kavuşturulmasını ve acizlikten kurtarılmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme

16. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini düşünen, medeni haklara sahip gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru açısından dava ehliyeti tanınmıştır. 6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise bireysel başvurunun ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği düzenlenmiştir.

17. Anılan mevzuat hükümleri uyarınca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin yapılabilmesi için başvurucunun iddia ve taleplerinin öncelikle mahiyetinin tespit edilmesi, daha sonra Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

18. Başvurucunun, şikayetlerinin somut bir olaya bağlı olmadığı, kamu gücünün belli bir işlemini ya da eylemini başvuru konusu olarak belirtmediği, genel iddialarda bulunduğu anlaşılmaktadır.

19. Başvurucu özetle, temel hak ve hürriyetlerin korunmasına ilişkin anayasal hükümlerin işlevsiz ve etkisiz kalması sonucunda kendisini aciz, çaresiz, savunmasız ve korumasız hissettiğini belirtmekte, insan hakları alanında genel bir ihmal ve tekâsülün olduğunu iddia etmektedir.

20. Başvurucu, örneklerle açıklamaya çalıştığı bu olgunun temelinde, bazı kamu görevlilerinin soruşturulmasının engellenmesinin ve Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı uygulamaların yattığını vurgulamaktadır. Başvurucunun bu hususta, bazı kamu görevlilerinin soruşturulmasının izne tâbi olmasının mutlak olarak Anayasa'ya aykırı olduğunu mu, yoksa ilgili mevzuatın Anayasa'ya uygun olup uygulamada suiistimaller olduğunu mu kastettiği anlaşılamamaktadır. Başvurucunun bu iddiasının, insan hakları alanında devletin genel olarak yetersiz kaldığı yönündeki iddiasının bir parçası olduğunu kabul etmek gerekir.

21. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” başlıklı 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup, anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için iki temel ön koşul bulunmaktadır. Bunlardan birincisi başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı, “güncel bir hakkının ihlal edilmesi” ve bunun sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesi, ikincisi ise bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak ve doğrudan” etkilenmiş olması gerekir.

22. Bu iki temel koşula ilave olarak, 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine ancak Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin ihlal edildiği iddiasıyla başvurulabilir. Buradan çıkan sonuca göre Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, AİHS ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamında bir hakkı doğrudan etkilenmeyen kişi “mağdur” statüsü kazanamaz.

23. Başvurucu, Türkiye'de temel hak ve hürriyetlerin korunması alanında devletin ihmalkâr davrandığı yönündeki soyut iddiasını, öncelikle kendisini doğrudan etkileyen somut olay ve olgular üzerinden ispatlayabilir. Somut bir olaya dayanmayan başvurucunun, potansiyel ve kendisine yaklaşan bir ihlal tehdidi altında olduğunu inandırıcı bir şekilde açıklaması da bireysel başvurunun kabul edilmesini ve esastan incelenmesini sağlayabilecektir. Bu iki koşuldan hiçbirinin gerçekleşmemesi halinde, iddia sahibi başvurucunun kişisel alanına nüfuz eden ve onu doğrudan etkileyen bir ihmalin ve tehdidin olmadığı sonucuna ulaşmak kaçınılmazdır.

24. Bir başvurunun kabul edilebilmesi için başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesi yeterli olmayıp, ihlalden doğrudan etkilendiğini yani mağdur olduğunu göstermesi veya mağdur olduğu konusunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu itibarla, mağdur olduğu zannı veya şüphesi de mağdurluk statüsünün varlığı için yeterli değildir.

25. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun doğrudan maruz kaldığı güncel ve kişisel bir hak ihlali saptanmadığından, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizinkişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan nedenlerle;

Başvurunun, “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,

6/2/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Ayşe Hülya Potur [2.B.], B. No: 2013/8479, 6/2/2014, § …)
   
Başvuru Adı AYŞE HÜLYA POTUR
Başvuru No 2013/8479
Başvuru Tarihi 21/11/2013
Karar Tarihi 6/2/2014

II. BAŞVURU KONUSU


Başvurucu, bürokratların, yargı mensuplarının ve diğer kamu görevlilerinin gerektiği gibi yargılanmaması sonucunda ülkenin suç batağına itildiğini, ihmaller ve geçiştirmeler sebebiyle temel problemlerle ilgilenilmediğini, anayasal güvencelerin sağlanamaması nedeniyle halkın aciz ve çaresiz durumda olduğunu, özellikle Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kapsam dışı haklar Kapsam dışı (hak) Kişi Bakımından Yetkisizlik

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2709 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 2
5
10
40
148
6216 Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun 46
  • pdf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi