TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ARİF ŞİMBİL VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8660)
|
|
Karar Tarihi: 4/2/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah
PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
1. Arif
ŞİMBİL
|
|
|
2. Hüseyin
ŞİMBİL
|
|
|
3. Hasan
ŞİMBİL
|
|
|
4. Hatice
ŞİMBİL
|
|
|
5. Mustafa
ŞİMBİL
|
|
|
6. Ayişe VATANSEVER
|
|
|
7. Nuran
ÖZNAZLI
|
|
|
8. Umran BALABAN
|
|
|
9. Fatime KARDELEN
|
|
|
10. Binnaz
ŞULAN
|
|
|
11. Nesibe
İŞLER
|
|
|
12. Zübeyde
KARATAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Coşkun
DOĞRU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; miras yolu ile intikal eden taşınmazın
kamulaştırılması sürecinde tebligatların usulüne uygun yapılmaması,
kamulaştırma bedeli olarak idarece herhangi birödeme
yapılmaması, buna rağmen açılan kamulaştırmasız el koymadan kaynaklanan
tazminat davasının reddedilmesi, yargılama sırasında esasa etki edebilecek
önceki yargılama dosyalarının temin edilememesi, ayrıca yargılama sonunda maktu
olarak belirlenmesi gereken vekâlet ücreti yerine nispi olarak belirlenen
vekâlet ücretine hükmedilmesi nedenleriyle adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/11/2013 tarihinde İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesivasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona
sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 16/1/2014tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/8/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa
Mahkemesine sunulan görüş 26/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 9/9/2015 tarihinde ibraz
etmiştir.
7. Anayasa Mahkemesince Merkezî Nufüs İdaresi Sistemi'nden yapılan sorgulama neticesinde
başvuruculardan Hasan Şimbil'in (T.C. Kimlik No: 50356249554)
bireysel başvuru tarihinden önce 24/5/2013'te vefat ettiği tespit edilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu Arif Şimbil 24/12/2010 tarihinde
İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı kamulaştırmasız el atmadan
kaynaklanan tazminat davasında, kendisine murislerinden intikal eden İzmir ili
Gaziemir ilçesi Yeşil Mahallesi 233 adada bulunan 70 ve 107 parsel numaralarına
kayıtlı iki parselin 1979 yılında toplu konut yapılması amacıyla Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırıldığını, 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesi uyarınca davalı idareye 19/12/2010
tarihinde başvurduğunu ancak talebinin reddedildiğini belirterek fazlaya
ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı idare aleyhine tazminata
hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
10. Diğer başvurucular 2/5/2011 tarihinde İzmir 9. Asliye Hukuk
Mahkemesinde aynı taşınmazlara ilişkin açtıkları kamulaştırmasız el atmadan
kaynaklanan tazminat davasında taşınmazların kendilerine miras yolu ile intikal
ettiğini, taşınmazların 1979 yılında toplu konut yapılması amacıyla Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırıldığını ancak kamulaştırma bedelinin mirasçılara
ödenmediğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalı
idare aleyhine tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuşlardır.
11. İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesi her iki dava dosyasının
aralarında bulunan bağlantı nedeniyle E.2010/614 sayılı dosyada
birleştirilmesine karar vermiştir.
12. İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesindegörülen
yargılamasürecinde dava konusu taşınmazlar ile bu
taşınmazlara değer açısından emsal olabilecek taşınmazların tapu kayıtları,
akit tabloları, imar durumları, emlak beyan değerleri incelenmiş; taşınmazlara
davalı tarafça el atılıp atılmadığının, el atılmış ise tazminat miktarının ve
el atılan yerlerin emsallerine göre değerinin tespit edilmesi için
taşınmazlarda keşif yapılarak bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişi
raporları ile birlikte bunlara ek raporlar aldırılmıştır.
13. Başvurucular 19/4/2011 tarihli dilekçeleri ile dava değerini
835.051 TL artırarak 845.051 TL olarak ıslah etmişlerdir.
14. Yargılama sonunda İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesi 24/12/2012
tarihli ve E.2010/614, K.2012/611 sayılı kararı ile uyuşmazlık konusu
taşınmazların İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1983/179, K.1984/740 ve
İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1985/364, K.1985/754 sayılı kararları ile
Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü adına tesciline hükmedildiğini, kamulaştırma
tebligatlarının usulüne uygun ve yasal olarak yapılmış olduğunu, ayrıca 2942
sayılı Kanun'un öngördüğü süre içinde dava açılmadığı gibi uzun yıllar sonra
kamulaştırma kararına rağmen tebligat yapılmadığından bahisle dava açmanın
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda belirtilen hakkın
kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu ve bu durumun hukuk düzenince
korunmayacağını belirtmiş; davanın reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili
kısımları şöyledir:
"... Taraflar iddia ve savunmaya ilişkin
delillerini bildirmiş, belgelerini ibraz etmiş, celbi gerekli kayıt ve belgeler
ilgili yerlerden celp edilmiştir. İzmir 8.Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1985/364
Esas 1985/754 Karar sayılı dosyası istenmiş ise de müzekkeremize verilen cevap
itibariyle bulunamadığının bildirildiği anlaşılmıştır.
...
bilirkişi Y.Ö.'den
29/08/2012 havale tarihli raporunda; Halk Bankası İzmir Şubesine yazılan
müzekkereye verilen cevapta Mustafa Şimbil, Mümine Şimbil, Ahmet Şimbil adına kayıtlı
70 ve 107 parsel ile ilgili yatırılmış ve çekilmiş bir para olmadığının
bildirildiği, ancak Emlak Kredi Bankası İzmir Şubesine paraların yatırıldığının
açılan tescil davalarında belirtildiği, böylece cevap ile kayıtlar arasında
çelişki oluştuğu, öncelikle oluşan çelişkinin giderilmesi ve bankaya para
yatırılıp yatırılmadığının, yatırıldı ise hak sahibi kişiler tarafından bedelin
tahsil edilip edilmediğinin belirlenmesi gerektiği, 26/11/2012 tarihli raporu
dosyaya ibraz olunmuş; İzmir, Gaziemir, Yeşil mah.
213 ada, 70 parsel yönünden; kamulaştırma evraklarının Ayişe
(Ayşe) Vatansever (Şimbil), Fatime
(Fatma) Kardelen (Şimbil), Hüseyin Şimbil ve Ahmet Şimbil'e usulüne
uygun tebliğ edilmediği, Mehmet Şimbil'in 18/03/1948 tarihinde evlendiği ve 08/08/2011 tarihli
mutarlık ilmühaberi ile eki 1986-1989 yıllarına ait
emlak beyannamesine göre kardeşi Hasan Şimbil ile
bitişik binada fakat farklı numaralı meskende ikamet ettiği, her iki meskeninde
Hasan Şimbil'e ait olduğu, Mehmet'e yapılan
tebligatın 28 sokak no:32 adresinde kardeşi Hasan'a yapıldığı, Mehmet Şimbil'in ise 32/A numaralı meskende oturduğu adreslerdeki
yakınlık nedeni ile bu kişilerin aynı çatı altında yaşayan kişiler olup
olmadığının ve kamulaştırma
evrakının usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin takdirinin mahkemeye
ait olduğu, tüm hak sahiplerinin kamulaştırma işleminden açılan tescil davası
sırasında haberdar olduğu, kamulaştırma bedelinin bankaya yatırıldığı, ancak
davacılar veya murisleri tarafından paranını tahsil
edildiğine dair bir belgenin dosyada olmadığı, İzmir , Gaziemir, Yeşil mah., 233 ada 107 parsel yönünden; kamulaştırma
evraklarının, Ayişe (Ayşe) Vatansever (Şimbil), Fatime (Fatma) Kardelen
(Şimbil), Hüseyin Şimbil ve
Ahmet Şimbil'e usulüne uygun tebliğ edilmediği,
Mehmet Şimbil'in 18/03/1948 tarihinde evlendiği ve
08/08/2011 tarihli mutarlık ilmühaberi ile eki
1986-1989 yıllarına ait emlak beyannamesine göre kardeşi Hasan Şimbil ile bitişik binada fakat farklı numaralı meskende
ikamet ettiği, her iki meskeninde Hasan Şimbil'e ait
olduğu, Mehmet'e yapılan tebligatın 28 sokak no:32 adresinde kardeşi Hasan'a
yapıldığı, Mehmet Şimbil'in ise 32/A numaralı
meskende oturduğu adreslerdeki yakınlık nedeni ile bu kişilerin aynı çatı
altında yaşayan kişiler olup olmadığının ve kamulaştırma evrakının usulüne
uygun olarak tebliğ edilip edilmediğinin takdirinin mahkemeye ait olduğu, İzmir
8. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1985/364 Esas ve 1985/754 Karar sayılı davasında
107 parselde ki hissenin Kamulaştırma Kanunun 17.maddesi gereği idare adına tescili
için dava açılmış ve davada Ahmet Şimbil adına 7
sokak no:20 Gaziemir adresine, Hüseyin Şimbil adına
173/1 sokak no:6/6 Basın Sitesi/ İzmir adresinde yukarıda belirtilen dört kişi
adına ise 28 sokak Sakarya mah. No:32 Gaziemir/ İZMİR
adresine tebligat çıkartıldığı, mahkemece tüm araştırma ve aramalara rağmen
dava dosyası aslının dosyaya celp edilemediğinden ve karar örneğinden hak
sahiplerine tebligatın nasıl yapıldığı ve tebligatı kimlerin aldığı
anlaşılamadığından tüm hak sahiplerinin kamulaştırma işleminden açılan tescil davası sırasında haberdar olup olmadığı konusunda bir değerlendirme
yapılamayacağı, kamulaştırma bedelinin İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin
gerekçeli kararına göre bankaya yatırıldığı, ancak davacılar veya murisleri
tarafından paranın tahsil edildiğine dair bir belgenin dosyada olmadığı görüş
ve kanaatine vardığı anlaşılmıştır.
Bilirkişi raporunun tafsilatlı ve denetime
açık hazırlamış olması nedeniyle mahkememizce başkaca bilirkişi incelemesi
cihetine gidilmemiştir.
...
Yapılan yargılama sonucunda; Gaziemir ilçesi,
Yeşil mahallesi, Damlacık mevkii, ada 233, parsel 107 de kayıtlı taşınmazın
Ahmet oğlu Mustafa Şimbil 13/24 pay, Ahmet kızı
Nebiye Güven 11/24 pay maliki olduklarından Nebiye Güven'in payının davalı Arsa
Ofisi Genel Müdürlüğüne satıldığı, Ahmet oğlu Mustafa Şimbil'in
payının İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1983/179 Esas 1984/740 Karar sayılı
hükmü ile Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü'ne tescil edildiği, aynı yer 233 ada, 70
parselde kayıtlı taşınmazın 1/3 hisse itibariyle Ahmet oğlu Mustafa Şimbil, Hasan kızı Mümine Şimbil,
Mustafa oğlu Ahmet Şimbil adına tapuda kayıtlı
olduğu, İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1985/364 Esas 1985/754 Karar sayılı
hükmü ile Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verildiği, kamulaştırma
tebligatlarının usulüne uygun ve yasal olarak yapılmış olduğu, Kamulaştırma
Kanunun öngördüğü yasal süresi içinde dava açılmadığı gibi uzun yıllar sonra
Kamulaştırma Kararına rağmen tebligat yapılmadığından bahisle Kamulaştırmasız
El Koyma davasının T.M.K. 2. Maddesinde belirtilen hakkın kötüye kullanılması
olduğu ve hukuk düzenince korumayacağından davanın reddine ve aşağıda hüküm
kısmında belirtildiği şekilde karar verileceği kanısına varılmıştır. ..."
15. İlk Derece Mahkemesi aynı kararında ayrıca asıl dava
yönünden 44.102 TL, birleşen dava yönünden 84.000 TL olmak üzere toplam 128.102
TL nispi vekâlet ücretininbaşvuruculardan tahsili ile
davalı tarafa ödenmesine karar vermiştir.
16. İlk Derece Mahkemesi kararı, temyiz incelemesi sonucu
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 26/3/2013 tarihli ve E.2013/2120, K.2013/4767
sayılı ilamı ile onanmıştır.
17. Onama ilamının ardından başvurucuların karar düzeltme
talebinde bulunmaları üzerine karar düzeltme incelemesi devam ederken 24/5/2013
tarihli ve 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 2942 sayılı Kanun’un geçici 6.
maddesinin yedinci fıkrası değiştirilerek geçici 6. madde uyarınca açılan
davalarda nispi vekâlet ücreti yerine maktu vekâlet ücreti uygulanacağı, onuncu
fıkrasıyla da değişen hükümlerin kesinleşmeyen davalara da uygulanacağı hüküm
altına alınmıştır. Söz konusu düzenleme 11/6/2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî
Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
18. Başvurucuların karar düzeltme istemi Yargıtay 18. Hukuk
Dairesinin 24/9/2013 tarihli ve E.2013/9592, K.2013/12140 sayılı ilamı ile
reddedilmiş ve İlk Derece Mahkemesi kararı aynı tarihte kesinleşmiştir.
19. Karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilam başvuruculara
30/10/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
20. Başvurucular 26/11/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
21. 2942 sayılı Kanun'un, 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile
yapılan değişiklikten önceki geçici 6. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
"Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması hiç
yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983 tarihi arasında
fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis
edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara kısmen veya
tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın
fiili olarak el konulması sebebiyle, malik tarafından ilgili idareden tazminat
talebinde bulunulması halinde, öncelikle uzlaşma yoluna gidilmesi esastır.
İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde, uzlaşmazlık
tutanağının tanzim edildiği veya ikinci fıkradaki sürenin uzlaşmaya davet
olmaksızın sona erdiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik tarafından
sadece tazminat davası açılabilir. Dava açılması halinde, fiilen el konulan taşınmazınveyaüzerindetesis edilen irtifak hakkının müracaattarihindeki değeri, ikinci fıkranın birinci
cümlesindeki esaslara göre mahkemece tespit ve taşınmazın veya hakkın idare
adına tesciline veya terkinine ve malike tazminat ödenmesine hükmedilir.
Tescile veya terkine ilişkin hüküm kesin olup tarafların hükmedilen tazminata
ilişkin temyiz hakkısaklıdır."
22. 2942 sayılı Kanun'un, 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile
yapılan değişiklikten sonraki geçici 6. maddesinin altıncı ve yedinci fıkraları
ile onuncu fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"İdare ve malik arasında uzlaşma sağlanamadığı takdirde,
uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içinde malik
veya idare tarafından bedel tespiti davası açılabilir. Dava açılması hâlinde,
fiilen el konulan taşınmazın veya üzerinde tesis edilen irtifak hakkının dava
tarihindeki değeri, ikincifıkranın birinci
cümlesindeki esaslara göre mahkemece bu Kanunun 15 inci maddesine göre
bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle tespit ve taşınmazın veya hakkın idare
adına tesciline veya terkinine hükmedilir. Tespit edilen bedel, bu maddenin
sekizinci fıkrasına göre idarece ödenir. Tescile veya terkine ilişkin hüküm
kesin olup tarafların hükmedilen bedele ilişkin temyiz hakkı saklıdır.
Bu madde kapsamında açılan davalarda mahkeme ve icra harçları ile her
türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu
olarak belirlenir.
...
Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm
davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu maddenin yalnızca
sekizinci fıkra hükümleri uygulanır.”
23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun "Hukukun uygulanması" kenar
başlıklı 33. maddesi şöyledir:
"Hâkim, Türk hukukunu resen uygular."
24. 6100 sayılı Kanun'un "Yargılama
giderlerinin kapsamı" kenar başlıklı 323. maddesi şöyledir:
"Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ)
Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
..."
25. 6100 sayılı Kanun’un "Zaman
bakımından uygulama" kenar başlıklı 448. maddesi şöyledir:
“Bu
Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 4/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
27. Başvurucular; murisleri adına tapuya tescilli taşınmazların
1979 yılında kamulaştırıldığını ancak kamulaştırma kararlarının taraflarına
tebliğ edilmediğini ve kamulaştırma bedellerinin ödenmediğini, 2942 sayılı
Kanun'un geçici 6. maddesi gereği taşınmazın bedelinin ödenmesi talebiyle dava
açtıklarını, yargılama sürecinde taşınmazlardan birine ilişkin ve bu taşınmazınidare adına tescili ile sonuçlanan önceki
yargılama sürecine ait dava dosyasının temin edilemediğini, kamulaştırma
tebligatlarının usulsüz yapıldığını doğrulayan bilirkişi raporunun varlığına
rağmen davanın reddedildiğini ve yargılama sırasında yürürlüğe giren Kanun
gereği maktu olarak belirlenecek vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken
yargılama sonunda nispi olarak belirlenen vekâlet ücretine hükmedildiğini
belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler; ihlaller nedeniyle oluşan zararların tazminine, taşınmazların
bedellerinin kendilerine ödenmesine ve yargılama sonunda hükmedilen vekâlet
ücretinin iadesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
B. Değerlendirme
28. Başvurucuların adil yargılanma hakkına yönelik
şikâyetlerinin özü, yargılama sürecinde delillerin değerlendirilmesi ve
yorumlanmasında hata yapılarak yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına
ve Kanun'un açık hükmüne rağmen nispi vekâlet ücretine hükmedilerek mahkemeye
erişim haklarının ihlal edildiğine ilişkin olup her iki şikâyetin bu kapsamda
ayrı ayrı değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
29. Öte yandan başvurucuların mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiası, temel olarak başvuruya konu Mahkeme kararının sonucuna bağlı olup
delillerin değerlendirilmesi ile ilgili olarak Mahkeme kararının hakkaniyete
uygun olmaması veya bu konuyla ilişkili olarak yargılama sürecinde ve kararda
başvurucuların anayasal haklarının ihlal edildiğinin anlaşılması hâlinde
incelenebilecek bir konu olduğundan mülkiyet hakkının ihlali iddiası yönünden
ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
30. Anayasa Mahkemesince Merkezî Nüfus İdaresi Sistemi üzerinden
yapılan incelemede başvuruculardan Hasan Şimbil'in
bireysel başvuru tarihinden önce vefat ettiği anlaşıldığından (bkz. § 7) adı
geçen başvurucu yönünden incelemenin ayrılarak yapılması uygun görülmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, §
16).
a. Başvurucu Hasan Şimbil Yönünden İnceleme
32. Başvurucu vekili; miras yolu ile başvurucuya intikal eden
taşınmazların kamulaştırılması sürecinde tebligatların usulüne uygun
yapılmadığını, kamulaştırma bedeli olarak idarece herhangi birödeme
yapılmadığını, buna rağmen açılan kamulaştırmasız el koymadan kaynaklanan
tazminat davasının reddedildiğini, yargılama sırasında esasa etki edebilecek
önceki yargılama dosyalarının temin edilemediğini, ayrıca yargılama sonunda
maktu olarak belirlenmesi gereken vekâlet ücreti yerine nispi olarak belirlenen
vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek başvurucunun adil yargılanma ve
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır."
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir."
35. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkına sahip olanlar" kenar başlıklı 46. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler
tarafından yapılabilir."
36. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun'un
45. maddesinin (1) numaralı fıkraları uyarınca Anayasa'da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
(Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla
medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava
ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22,
25/12/2012, § 24).
37. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 34.
maddesinde yer alan "mağdur"
kelimesi ile ihtilaf konusu eylem ya da ihmalden doğrudan etkilenen kişinin
kast edildiğini belirtmiş (Brumarescu/Romanya [BD], B. No: 28342/95,
28/10/1999, § 50); hakkı ihlal edilen kişinin bireysel başvuru yapmadan önce
ölmesi durumunda mağdurluk durumunun ortadan kalkması nedeniyle hukuken bir
başkasının ölen kişi adına bireysel başvuruda bulunamayacağına karar vermiştir
(Davut Kaya, Zöhre
Polat/Türkiye, B. No: 2794/05, 40345/05, 21/10/2008).
38. 4721 sayılı Kanun'un "I.
Doğum ve ölüm" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla
doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer."
39. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "b. Ölüm, ehliyetsizlik ve diğer durumlar" kenar
başlıklı 43. maddesi şöyledir:
"Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca
kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın
veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi
veya iflas etmesi durumlarında sona erer.
Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.
Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır."
40. 6098 sayılı Kanun'un "2.
Ölüm, ehliyetin kaybedilmesi ve iflas" kenar başlıklı 513.
maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme,
vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile
kendiliğinden sona ermiş olur."
41. 4721 sayılı Kanun'un 28. maddesine göre gerçek kişiler
hakkında sağ doğmakla başlayan kişilik ölümle sona ermekte olup ölüm ile
kişiliği sona erenler için artık hak ve fiil ehliyetine sahip olduklarından söz
etmeye olanak bulunmamaktadır. 6098 sayılı Kanun'un anılan hükümlerinden
anlaşıldığı üzere ise hukuki işlemden doğan vekâlet veren ile vekil arasında
temsil yetkisine dair sözleşme,aksi
kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça taraflarının
birinin ölümü, ehliyetini kaybetmesi veya iflası ile hiçbir işleme gerek
kalmaksızın kendiliğinden son bulacaktır (Abdurrehman URAY, B. No: 2013/6140, 5/11/2014, § 28).
42. 6216 sayılı Kanun'un "Başvuru
hakkının kötüye kullanılması" kenar başlıklı 51. maddesi
şöyledir:
"Bireysel
başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine,
yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk
Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir."
43. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) “Başvuru hakkının kötüye
kullanılması” kenar başlıklı 83. maddesi şöyledir:
“Başvurucunun istismar edici, yanıltıcı ve benzeri nitelikteki
davranışlarıyla bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığının tespit
edilmesi hâlinde başvuru reddedilir ve yargılama giderleri dışında, ilgilinin ikibin Türk Lirasından fazla olmamak üzere disiplin para
cezasıyla cezalandırılmasına karar verilir.”
44. İlgili düzenlemeler vasıtasıyla genel hukuk teorisinde bir
kamu düzeni kuralı olarak ele alınan ve genel olarak bir hakkın açıkça
öngörüldüğü amaç dışında ve başkalarını zarara sokacak şekilde kullanılmasının
hukuk düzenince himaye edilmeyeceğini ifade eden hakkın kötüye kullanılmasının,
bireysel başvuru alanında özel olarak ele alındığı görülmektedir. Bu bağlamda
bireysel başvuru usulünün amacına açıkça aykırı olan ve Mahkemenin başvuruyu
gereği gibi değerlendirmesini engelleyen davranışların başvuru hakkının kötüye
kullanılması olarak değerlendirilmesi mümkündür (Mehmet Güven Ulusoy, [GK], B. No: 2013/1013, 2/7/2015, § 31;
S.Ö., B. No: 2013/7087,
18/9/2014, § 28).
45. Bu kapsamda özellikle mahkemeyi yanıltmak amacıyla gerçek
olmayan maddi vakıalara dayanılması veya bu nitelikte bilgi ve belge sunulması,
başvurunun değerlendirilmesi noktasında esaslı olan bir unsur hakkında bilgi
verilmemesi, başvurunun değerlendirilmesi sürecinde vuku bulan ve söz konusu
değerlendirmeyi etkileyecek nitelikte yeni ve önemli gelişmeler hakkında
mahkemenin bilgilendirilmemesi suretiyle başvuru hakkında doğru bir kanaat
oluşturulmasının engellenmesi, medeni ve meşru eleştiri sınırları saklı kalmak
kaydıyla bireysel başvuru amacıyla bağdaşmayacak surette hakaret, tehdit veya
tahrik edici bir üslup kullanılması ile söz konusu başvuru yolu kapsamında
ihlalin tespiti ile ihlal ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin amaçla
bağdaşmayacak surette içeriksiz bir başvuruda bulunulması durumunda başvuru
hakkının kötüye kullanıldığı kabul edilebilecektir (Mehmet Güven Ulusoy, § 32; S.Ö.,
§ 29).
46. Başvuru konusu olayda İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesinde
açılan davanın karar düzeltme incelemesi sırasında 24/5/2013 tarihinde
başvurucu vefat etmiş, daha sonra Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin karar düzeltme
isteminin reddine ilişkin 24/9/2013 tarihli ilamın başvurucu vekiline
tebliğinin ardından vekil tarafından anılan yargılama sonucunda başvurucunun
adil yargılanma ve mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru
yapılmış, başvuru formunda başvurucunun öldüğü konusunda bir bilgiye yer
verilmemiştir.
47. Kamu gücü tarafından hakkı ihlal edilen kişinin bireysel
başvuru yapmadan önce ölmesi durumunda ölen kişi adına bir başkası tarafından
bireysel başvuru yapma imkânı bulunmamaktadır (Abdurrehman URAY, § 30).
48. Açıklanan nedenlerle başvuru tarihinden önce vefat etmiş
başvurucu adına vekâlet ilişkisi sona ermiş olan avukat tarafından yapılan
bireysel başvurunun başvuru hakkının kötüye
kullanımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.
49. Bu durumda Avukat Coşkun Doğru aleyhine, Anayasa Mahkemesini
yanıltıcı nitelikte başvuru yapması nedeniyle 6216 sayılı Kanun'un 51. maddesi
ve İçtüzük’ün 83. maddesi uyarınca takdiren 2.000 TL disiplin para cezasına hükmedilmesi
gerekir.
b. Diğer Başvurucular Yönünden İnceleme
i. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına
İlişkin İddia
50. Başvurucular; murisleri adına tapuya tescilli taşınmazların
1979 yılında kamulaştırıldığını ancak kamulaştırma kararlarının taraflarına
tebliğ edilmediğini ve kamulaştırma bedellerinin ödenmediğini, 2942 sayılı
Kanun'un geçici 6. maddesi gereği taşınmazın bedelinin ödenmesi talebiyle dava
açtıklarını, yargılama sürecinde taşınmazlardan birine ilişkin ve bu taşınmazınidare adına tescili ile sonuçlanan önceki
yargılama sürecine ait dava dosyasının temin edilemediğini, kamulaştırma
tebligatlarının usulsüz yapıldığını doğrulayan bilirkişi raporunun varlığına
rağmen davanın reddedildiğini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
51. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."
52. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Mahkeme, .... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
53. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
54. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,
derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
55. AİHM, delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesine
ilişkin şikâyetleri adil yargılanma hakkı kapsamında “hakkaniyete uygun
yargılanma (fair hearing)
hakkı” çerçevesinde incelenmektedir. AİHM’e göre
“delillerin kabul edilebilirliği”, öncelikle iç hukukun düzenleme alanına girer
ve “delillerin değerlendirmesi” kural olarak ulusal mahkemelerin görevidir.
Bireysel başvuru kapsamında AİHM'in görevi
-delillerin elde edilme yöntemi de dâhil-yargılamanın bir bütün olarak adil
olup olmadığını saptamaktır (Seyla Süvari ve
Leyla Kalyoncu, B. No: 2013/6313, 5/11/2015, § 38).
56. Delillerin kabul edilebilirliği veya değerlendirilmesi gibi
konular öncelikle derece mahkemelerinin görevi olup bu konuya ilişkin takdir
yetkisi ilgili mahkemelere aittir. Derece mahkemelerince olguların veya hukukun
değerlendirilmesindeki farklılıklar, Anayasa ve Sözleşme tarafından güvence
altına alınan haklar ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece bireysel başvuru
kapsamında inceleme konusu yapılamaz (Seyla Süvari ve Leyla Kalyoncu, § 39).
57. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi
esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma
ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını
denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi
başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını
değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt
Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti, B. No:
2013/1213, 4/12/2013, § 27).
58. Başvuru konusu olayda başvurucuların murisleri adına tapuya
tescilli taşınmazları 1979 yılında kamulaştırılmasına rağmen kamulaştırma
kararlarının taraflarına tebliğ edilmediği ve kamulaştırma bedellerinin
ödenmediği iddiasıyla 2010 ve 2011 yıllarında açılan ve birleştirilerek görülen
davalarda İlk Derece Mahkemesi, yargılama sürecinde söz konusu taşınmazlar ile
onlara emsal olabilecek nitelikteki benzer taşınmazların tapu kayıtlarını, akit
tablolarını, imar durumlarını, emlak beyan değerlerini incelemiş; taşınmazlar
üzerindeki el atma durumunun belirlenmesi, taşınmazlara el atılmış ise el
atılan yerlerin emsaller dikkate alınarak değerlerinin tespit edilebilmesi için
keşif yapmış, keşfin ardından bilirkişi raporu aldırmış, yine yargılama dosyası
üzerinden de bilirkişi incelemesi yaptırmıştır.
59. Bu kapsamda İlk Derece Mahkemesince ayrıntılı ve denetime
açık olarak hazırlandığı kabul edilen bilirkişi raporunda, taşınmazlardan 70
parselde kayıtlı olan yönünden tüm hak sahiplerinin daha önce açılan tescil
davasında kamulaştırma işleminden haberdar olduklarının ve kamulaştırma bedelinin
bankaya yatırıldığının, 107 parselde kayıtlı olan yönünden her ne kadar söz
konusu taşınmazın kamu idaresi adına tesciline ilişkin İzmir 8. Asliye Hukuk
Mahkemesinin E.1985/364, K.1985/754 sayılı dosyasına ulaşılamamış olsa da
bulunamayan dava dosyasının mevcut olan gerekçeli kararından görüldüğü üzere
kamulaştırma bedellerinin bankaya yatırıldığının tespit edildiği anlaşılmıştır
(bkz. § 14).
60. Yapılan yargılama sonunda ise İzmir 9. Asliye Hukuk
Mahkemesi 24/12/2012 tarihli kararı ile davanın reddine hükmetmiştir. İlk
Derece Mahkemesinin davanın reddine yönelik kararında uyuşmazlık konusu 107
parselde kayıtlı taşınmazın başvurucuların murislerine düşen kısmının İzmir 6.
Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1983/179, K.1984/740 sayılı dosyasında görülen
yargılamada uyuşmazlık konusu 70 parselde kayıtlı diğer taşınmazın İzmir 8.
Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1985/364, K.1985/754 sayılı dosyasında görülen
yargılamada kamu adına tescil edildiği, kamulaştırma tebligatlarının usulüne
uygun olduğu ve kanuni süreleri içinde yapıldığı, 2942 sayılı Kanun'da
öngörülen yasal süre içinde dava açılmadığı gibi kamulaştırma işleminden uzun
yıllar sonra tebligat yapılmadığından bahisle kamulaştırmasız el atma davası
açılmasının 4721 sayılı Kanun'da belirtilen hakkın kötüye kullanılması
mahiyetinde olduğu gerekçelerine dayandığı ve kararın Yargıtay denetiminden de
geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır.
61. Bu durumda dava konusu taşınmazların 1979 yılında
kamulaştırıldığı, bedellerinin taşımaz malikleri adına bankaya bloke edildiği,
1984 ve 1985 yıllarında Mahkeme kararlarıyla Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü adına
tescil edildiği hususları başvurucular veya murislerinin aradan uzun yıllar
geçmesine rağmen bu konuda talepte bulunmamaları gerçeği ile birlikte
değerlendirildiğinde yargılamanın hakkaniyete uygun olmadığının söylenemeyeceği
sonucuna ulaşılmıştır.
62. Öte yandan başvurucuların adil yargılanma hakkı kapsamında
yer alan şikâyetlerinden biri olan İzmir 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.1985/364, K.1985/754 sayılı dava dosyasının temin edilememesi durumunun
gerekçeli karadan anlaşıldığı üzere yargılamayı yapan İzmir 9. Asliye Hukuk
Mahkemesince de dikkate alındığı (bkz. § 14) ancak bu durumun davanın esası
üzerinde etkili görülmediği, davanın farklı gerekçeler üzerinden hükme
bağlandığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte başvurucular da söz konusu dava
dosyasının bulunamamasının davanın esası üzerinde ne gibi etki yarattığına ya
da yaratacağına yönelik Anayasa Mahkemesine herhangi bir açıklamada
bulunmamışlardır.
63. Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşler hakkında bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi
Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
64. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemeleri
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlali İddiası
65. Başvurucuların, yargılama devam ederken yapılan kanun
değişikliğine rağmen aleyhlerine nispi vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle
mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi
biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul
edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
66. Başvurucular, 6487 sayılı Kanun'la değiştirilen 2942 sayılı
Kanun’un açık hükmüne rağmen nisbi vekâlet ücreti
ödemesine hükmedilmesi nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğini
iddia etmişlerdir.
67. Bakanlık görüş yazısında AİHM'in
konuyla ilgili içtihatlarına atıfta bulunmakla birlikte başvurucuların, söz
konusu kanun değişikliği yürürlüğe girdikten sonra değişikliğin açtıkları
davaya uygulanması yönünde yargılama makamlarına ek bir dilekçe sunmadıklarını
belirtilmiştir.
68. Başvurucular Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında bir usul
hükmü olan yargılama giderlerine ilişkin olarak talepten sonra başka bir
dilekçe ile talepte bulunma imkânı bulunmadığını, ayrıca Yargıtay 18. Hukuk
Dairesinin benzer davalarda talep olmamasına rağmen 2942 sayılı Kanun’un geçici
6. maddesini resen uyguladığını belirtmişlerdir.
69. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
70. Sözleşme'nin "Adil
yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde
görülmesini isteme hakkına sahiptir."
71. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
72. Vekâlet ücreti davayı vekille takip eden ve davası kabul
edilen lehine hükmedilen bir ücrettir.Dava
aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret
yükümlülüğü bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir. (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013,
§ 38).
73. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52). Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak
olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek
sınırlandırmaların kanuni olması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması yani
başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, § 38).
74. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür
giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara kanuna uygun olarak belli yükümlülükler öngörülebilir.
Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi
içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da
aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez
(Serkan Acar, § 39).
75. Somut olayda 18/6/2010 tarihli ve 5999 sayılı Kanun'la
değişik 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesine dayanarak kamulaştırmasız el
atma nedeniyle tazminat davası açan başvurucuların davası reddedilmiş ve
yargılamayı gören İzmir 9. Asliye Hukuk Mahkemesi 24/12/2012 tarihli kararıyla
asıl dava yönünden 44.102 TL; birleşen dava yönünden 84.000 TL vekâlet
ücretinin tahsili ile davalı tarafa ödenmesine hükmetmiştir. Anılan karar
Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 26/3/2013 tarihli ilamıyla onanmış, yargılama
dosyası üzerinde karar düzeltme incelemesi devam ederken 24/5/2013 tarihinde
kabul edilen 6487 sayılı Kanun'un 21. maddesi ile 2942 sayılı Kanun’un geçici
6. maddesinin yedinci fıkrası değiştirilerek nispi vekâlet ücreti yerine maktu
vekâlet ücreti uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Bahsedilen düzenleme
11/6/2013 tarihli ve 28674 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.Ancak
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi 24/9/2013 tarihli ilamında karar düzeltme talebini
reddetmiş ve vekâlet ücretine ilişkin bir düzeltme yapmamıştır.
76. 6100 sayılı Kanun'un 323. maddesine göre (bkz. § 24) vekâlet
ücreti de yargılama giderleri kapsamında bulunmaktadır. Aynı Kanun’un 448.
maddesine göre (bkz. § 25) ise Kanun'un hükümlerinin tamamlanmamış işleri
etkilememek kaydıyla derhâl uygulanması gerekir.Bu
hüküm, usul kurallarının yargılamanın her aşamasında hâkim tarafından resen
dikkate alınması ve derhâl uygulanması gerektiği yönündeki ilkenin
karşılığıdır. 2942 sayılı Kanun’un geçici 6. maddesinin yedinci fıkrası ile
getirilen düzenleme de bir yargılama gideri olduğu açık olan vekâlet ücretine
ilişkin olup bir usul hükmü olduğu ve derhâl niteliğini haiz olduğu, ayrıca
bahsedilen geçici 6. maddenin 10. fıkrasında, yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen
davalara da uygulanacağı hükmünün yer aldığı ve bu nedenle mahkemelerce derhâl
ve resen uygulanması gerektiği açıktır (Seyla Süvari ve Leyla Kalyoncu, B. No:2013/6313, 5/11/2015,§ 57).
77. 6100 sayılı Kanun’un 33. maddesinde ifade edildiği gibi
hukuku uygulamak hâkimin görevi olduğundan usul hükümlerinin taleple bağlı
olmaksızın hâkim tarafından resen dikkate alınması gerektiği açıktır. Nitekim
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 6/4/2010 tarihli ve E.2010/12803, K.2010/9690 sayılı
kararında bu durumu şu şekilde açıklamıştır: “Hukuk
Muhakemeleri Kanunu'nun 423. maddesinin 6. bendinde açıkça belirtildiği gibi,
vekâlet ücreti bir yargılama gideridir. Bu nedenle 29.05.1997 gün ve 4/6 sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararında yazılı olduğu şekilde, yargılama giderlerinden
olan avukatlık parası, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece
kendiliğinden hükme bağlanır…” (Seyla Süvari ve Leyla
Kalyoncu, § 58).
78. Usul kurallarının derhâl uygulanması, hakların himayesi
bakımından daha iyi usuller öngördüğü kabul edilmesi gereken yeni usul
hükümlerinin, devam etmekte olan davalar bakımından da hemen uygulanmaya
başlanması düşüncesine dayanır (Seyla Süvari ve
Leyla Kalyoncu, § 59).
79. Nitekim Yargıtay 18. Hukuk Dairesi de Kanun'un yürürlüğe
girdiği tarihin hemen akabinde farklı kararlar verse de kısa süre sonra
içtihadında değişiklik yaparak sonraki kararlarında ilk derece mahkemelerinin
nispi vekâlet ücretine ilişkin kararlarını maktuya dönüştürerek önündeki
davaları düzelterek onamış veya esasla birlikte yargılama giderlerine ait
hükümleri de bozarak karar vermeye başlamıştır. Örneğin Yargıtay 18. Hukuk
Dairesi 26/9/2013 tarihli ve E.2013/10227, K.2013/15845 sayılı kararında ilk
derece mahkemesinin esasa ilişkin hükmünü onarken yargılama giderlerine ilişkin
nispi olarak hükmedilen vekâlet ücretini 1.200 TL olarak düzelterek kararı
onamıştır.
80. Bakanlığın cevap yazısında başvurucuların vekâlet ücretinin
maktuya çevrilmesi için ek dilekçe vermediği ifade edilse de usul kuralı olan
yargılama giderlerine ilişkin hükmün yargılamanın her safhasında resen dikkate
alınarak derhâl uygulanması gerekliliği ve 2942 sayılı Kanun’un değişen geçici
6. maddesinin 10. fıkrasında yapılan değişikliklerin henüz kesinleşmeyen
davalara da uygulanacağı yönündeki açık hüküm dikkate alındığında başvuruculara
yüklenecek bir sorumluluğun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
81. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvurucuların
davalı idareye nispi vekâlet ücreti ödemesine ilişkin mahkeme hükmünün ilgili
kararın karar düzeltme talebi aşamasında yürürlüğe giren açık usul hükmü ve bu
hükmün kesinleşmeyen davalara da uygulanacağına dair açık hüküm ile bu konudaki
açık içtihatlara rağmen maktuya çevrilmediği, bu durumda vekâlet ücretine
ilişkin Mahkeme hükmünün kanuni dayanağının bulunmadığı Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
82. Açıklanan nedenlerle başvurucuların adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
83. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
84. Başvurucular; haklarının ihlal edilmesi nedeniyle
zararlarının tazminine, bireysel başvuruya konu yargılama sürecinde belirlenen
taşınmaz bedellerinin kendilerine ödenmesine, aleyhlerine hükmedilen vekâlet
ücretlerinin iadesine karar verilmesi taleplerinde bulunmuşlardır.
85. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan zararları
karşılığında başvuruculardan Arif Şimbil'e net 42.000
TL; başvurucular Hüseyin Şimbil, Hatice Şimbil, Mustafa Şimbil, Ayişe Vatansever, Fatime
Kardelen, Nuran Öznazlı, Umran
Balaban, Binnaz Şulan, Nesibe İşler ve Zübeyde
Karataş'a ayrı ayrı net 7.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
86. Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş
olmakla beraber başvurunun vekâlet ücretine ilişkin mahkemeye erişim hakkı
dışındaki şikâyetleri kabul edilemez bulunduğundan ve tespit edilen ihlal ile
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
87. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin
başvurucular Arif Şimbil, Hüseyin Şimbil,
Hatice Şimbil, Mustafa Şimbil,
Ayişe Vatansever, Fatime
Kardelen, Nuran Öznazlı, Umran
Balaban, Binnaz Şulan, Nesibe İşler ve Zübeyde
Karataş'a müşterek olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Hasan Şimbil yönünden yapılan başvurunun başvuru hakkının kötüye kullanılması
nedeniyle REDDİNE,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Arif ŞİMBİL'e net 42.000
TL; başvurucular Hüseyin ŞİMBİL, Hatice ŞİMBİL, Mustafa ŞİMBİL, Ayişe VATANSEVER, Fatime
KARDELEN, Nuran ÖZNAZLI, Umran BALABAN, Binnaz ŞULAN,
Nesibe İŞLER ve Zübeyde KARATAŞ'a ayrı ayrı net 7.000
TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 198,35TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1,998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULAR
Arif ŞİMBİL, Hüseyin ŞİMBİL, Hatice ŞİMBİL, Mustafa ŞİMBİL, Ayişe
VATANSEVER, Fatime KARDELEN, Nuran ÖZNAZLI, Umran BALABAN, Binnaz ŞULAN, Nesibe İŞLER ve Zübeyde KARATAŞ'a MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
E. 6216 sayılı Kanun'un 51.
maddesi ve Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 83. maddesi
uyarınca 2.000 TL disiplin para cezasının Avukat Coşkun DOĞRU'dan
TAHSİLİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin İzmir
Barosuna GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
4/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.