TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ERDEM ÖZGENÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8732)
|
|
Karar Tarihi: 24/6/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Bahadır YALÇINÖZ
|
Başvurucu
|
:
|
Erdem ÖZGENÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Cavit ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, askeri öğrencilik statüsüne son verilmesi üzerine
maddi ve manevi tazminat ödenmesi talebiyle açtığı davada Anayasa’nın 36.
maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 3/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 25/3/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/5/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular Adalet Bakanlığına bildirilmiş,
Adalet Bakanlığı görüşünü 28/5/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı görüşü, başvurucuya 13/6/2014 tarihinde tebliğ
edilmiş olup, başvurucu, karşı görüşlerini 16/6/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Kara Harp Okulunda askeri öğrenci olarak öğrenim
görmekte iken kalp rahatsızlığı nedeniyle sağlık kurulu raporuna dayanılarak
okul ile ilişiği kesilmiştir.
9. Başvurucu, askeri öğrenciliğe engel rahatsızlığı nedeniyle okula
alınmaması gerektiği halde okula alındığını, bu nedenle emsallerine göre
hayatta geri kaldığını, sağlık hizmetindeki kusur nedeniyle bu durumun meydana
geldiğini iddia ederek, uğradığını ileri sürdüğü 70.000 TL maddi ve 10.000 TL
manevi zararının tazmini istemiyle 20/8/2010 tarihinde Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi (AYİM) İkinci Dairesinde dava açmıştır.
10. Yapılan yargılama ve başvurucunun uğradığı zararın tespiti için
yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda, AYİM İkinci Dairesinin 20/3/2013
tarihli ve E.2010/1302, K.2013/356 sayılı kararı ile; bilirkişi raporu uyarınca
başvurucuya 14.270 TL maddi, 3.000 TL manevi tazminat verilmesine, fazlaya
ilişkin taleplerin reddine, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarları
üzerinden nispi olarak hesap edilen 2.153,48 TL avukatlık ücretinin davalı
idareden alınarak başvurucuya verilmesine, 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki
Kamu İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine
İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 14. maddesi gereğince reddedilen
maddi ve manevi tazminat miktarları üzerinden hesap edilen 6.819,31 TL
avukatlık ücretinin de başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine, davalı
idare tarafından savunmaya ek olarak gönderilen belgelerin aynı gizlilik
derecesi ile iadesine hükmolunmuştur.
11. Başvurucu, AYİM kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri
sürerek kararın düzeltilmesini talep etmiş, AYİM İkinci Dairesinin 18/9/2013
tarihli ve E.2013/1180, K.2013/1097 sayılı kararıyla talebin reddine karar
verilmiş ve karar, 18/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
12. Başvurucu, 3/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
13. 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade
Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 1. maddesi
ile 1602 sayılı Askeri Yüksek İdari Mahkemesi Kanunu’nun 46. maddesinin
dördüncü fıkrasına eklenen cümle şöyledir:
“Ancak,
tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul
kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek
suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına
ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ
edilir.”
14. 1602 sayılı Kanun’un 52. maddesi şöyledir:
“Daireler
veya Daireler Kurulu, bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri
kendiliklerinden yapabilecekleri gibi, tayin edecekleri süre içinde, lüzum
gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü bilgilerin verilmesini
taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir. Haklı sebeplerin
bulunması halinde bu süre, bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir.
Taraflardan
biri ara kararının icaplarını yerine getirmediği takdirde bunun verilecek karar
üzerindeki etkisi, görevli daire veya kurulca önceden takdir edilir, ara
kararında bu husus ayrıca belirtilir.
Ancak,
istenen bilgi ve belgeler Türkiye Cumhuriyetinin
güvenliğine ve yüksek menfaatlerine veya Türkiye Cumhuriyetinin güvenliği ve
yüksek menfaatleri ile birlikte yabancı devletlere de ilişkin ise, Başbakan,
Genelkurmay Başkanı veya ilgili Bakan gerekçesini bildirmek suretiyle, söz
konusu bilgi ve belgeleri vermeyebilir.
(Değişik dördüncü
fıkra: 19/6/2010-6000/20 md.) Dava dosyasındaki bilgi
ve belgeler taraf ve vekillerine açıktır. Şu kadar ki; mahkeme tarafından
getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve
makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya
idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve
vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük
dosyasındaki dava konusu haricindekiler taraf ve vekillerine incelettirilemez.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Taraf ve vekillerine
incelettirilemeyecek nitelikteki bilgi ve belgeler; bulundukları yer itibarıyla
taraf ve vekillerine açık olan diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, taraf
ve vekillerine incelettirilecek suretleri, ilgili bölümleri idare tarafından
karartılarak ayrıca gönderilir.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Davacı taraf veya vekili,
karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya esas teşkil edecek
unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebilir. Yapılan bu itiraz,
mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgeler
karşı tarafa incelettirilebilir.
(Ek fıkra:
19/6/2010-6000/20 md.) Bu hükümlere göre elde edilen
ve gizlilik derecesine sahip bilgi ve belgeler, taraf ve vekillerince mahkeme
haricinde, diğer bir maksatla kullanılamaz. Aksine davranışta bulunanlar
hakkında ilgili kanun hükümleri saklıdır.”
15. 26/9/2011 tarihli ve 659 sayılı KHK’nın 14. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Tahkim usulüne tabi olanlar dahil adli ve idari davalar ile
icra dairelerinde idarelerin vekili sıfatıyla hukuk birimi amirleri, muhakemat müdürleri, hukuk müşavirleri ve avukatlar
tarafından yapılan takip ve duruşmalar için, bu davaların idareler lehine
neticelenmesi halinde, bunlar tarafından temsil ve takip edilen dava ve işlerde
ilgili mevzuata göre hükmedilmesi gereken tutar üzerinden idareler lehine
vekalet ücreti takdir edilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 24/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 3/12/2013 tarihli ve 2013/8732 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, mahkeme kararının hüküm kısmında iadesine karar verilen
ve davalı idare tarafından savunma ekinde sunulan belgelerin hükme esas
alındığı halde bu belgelerin tarafına tebliğ edilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının, Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin
özlerine dokunulmaksızın ilgili maddelerde belirtilen nedenlere bağlı olarak
ancak kanunla sınırlanabileceğini, bu sınırlamanın ölçülü olması gerektiğini,
Anayasa'nın 36. maddesinin de 13. madde kapsamında kaldığını, 36. maddede ise
sınırlamaya ilişkin bir hüküm bulunmadığı ve bu çerçevede bu özgürlüğün kanunla
dahi sınırlandırılamayacağını, ayrıca Anayasa'nın kanun hükmünde kararname
çıkarma yetkisini düzenleyen 91. maddesinin birinci fıkrasında Anayasa'nın
ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel hakların kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemeyeceğinin hüküm altına alındığını, aksi düşünülse
bile kanun hükmünde kararname düzenlemesinin ölçülü olmadığını, bu şekilde hak
arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş, 14.326,75 TL maddi ve 3.000
TL manevi zararının tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder. Başvurucunun, davalı idare tarafından savunma dilekçesinin ekinde
sunulan belgelerin incelettirilmediği yönündeki iddiasının silahların eşitliği
ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiası başlığında, aleyhe
hükmedilen avukatlık ücretine yönelik iddiasının ise mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği iddiası başlığı altında incelenmesi değerlendirilmiştir.
a. Silahların
Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiği İddiası
19. Başvurucu, mahkeme kararının hüküm kısmında iadesine karar
verilen ve davalı idare tarafından savunma ekinde sunulan belgelerin hükme esas
alındığı halde bu belgelerin tarafına tebliğ edilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
20. Bakanlık görüş yazısında, AYİM’in,
davayı karara bağlarken iadesine karar verdiği belgeleri değerlendirerek hüküm
kurmadığını, dolayısıyla anılan belgelerin hükme esas alınmadığını, diğer
taraftan başvurucunun yargılama safhasında bu yönde bir itirazının da
bulunmadığını belirtmiş ve bu durumun değerlendirilmesi gerektiğini
belirtmiştir.
21. Başvurucu cevap dilekçesinde, iadesine karar verilen belgelerin
dava dosyasına sunulduğundan dahi haberinin olmadığını, ancak gerekçeli karar
ile belgelerin sunulduğunu öğrendiğini belirtmiştir.
22. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Sözleşme’nin “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
24. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak
üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının
unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında
kabul edilmekte olup, bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma
hakkı gibi, adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi
ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No:
2012/13, 2/7/2013,§ 38).
25. AİHM, hükme esas olan ve gizli olduğu belirtilen belgelere
tarafların erişiminin kısıtlanmasını ihlal sebebi saydığı birçok kararından
biri olan Miran/Türkiye kararında, Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde görülen
davada "gizli" ibareli
belgelere başvuranın erişiminin imkânsız olmasına ilişkin şikayet
yönünden Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal edildiğine
karar vermiştir (Miran/Türkiye,
B. No: 43980/04, 21/4/2009). AİHM, benzer bir kararında da “gizli” ibareli belgelere erişimin
sağlanmamasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine aykırı
olduğu gerekçesiyle Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlal
edildiğini hükme bağlamıştır (Güner Çorum/Türkiye,
B. No: 59739/00, 31/10/2006, §§, 21-30).
26. 6000 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle 1602 sayılı Kanun’un 52.
maddesinin dördüncü fıkrası değiştirilmiş ve maddeye beşinci ve altıncı
fıkralar eklenmiştir. Yapılan bu yeni düzenlemede, dava dosyasındaki bilgi ve
belgelerin taraf ve vekillerine açık olduğu, ancak mahkeme tarafından
getirtilen veya idarece gönderilen bilgi, belge ve dosyalardan, başka şahıs ve
makamların özel bilgileri ile şeref, haysiyet ve güvenliğinin korunması veya
idarenin soruşturma metotlarının gizli tutulması maksatlarıyla taraf ve
vekillerine incelettirilmemesi kaydı konulanlar ile personelin özlük
dosyasındaki dava konusu haricindekilerin taraf ve vekillerine
incelettirilemeyeceği, taraf ve vekillerine incelettirilemeyecek nitelikteki
bilgi ve belgeler, bulundukları yer itibarıyla taraf ve vekillerine açık olan
diğer evraktan ayrılamaz nitelikte iseler, incelettirilecek suretlerinin,
ilgili bölümleri idare tarafından karartılarak ayrıca gönderileceği, davacı
taraf veya vekilinin, karartılan veya verilmeyen bilgi ve belgelerin savunmaya
esas teşkil edecek unsurlar olduğu iddiası ile mahkemeye itiraz edebileceği, bu
itirazın, mahkeme tarafından incelenerek haklı görülen hususlarda, mahkemenin
belirleyeceği çerçevede daha önce karartılan veya verilmeyen bilgi ve
belgelerin karşı tarafa incelettirilebileceği kural altına alınmıştır (B. No:
2013/6428, 26/6/2014,§ 75).
27. Başvuru konusu olayda, başvurucu tarafından, sağlık sorunlarının
bulunması nedeniyle askeri okula girmesinin mümkün olmamasına rağmen idarenin
kusuru neticesinde okula kaydının yapıldığı ve daha sonra okul ile ilişiğinin
kesilmesi sonucunda emsallerine göre hayatta geri kaldığı gerekçesiyle uğradığı
maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle AYİM İkinci Dairesinde dava
açılmış, Daire idarenin hizmet kusurunun olduğu sonucuna ulaşarak başvurucunun
uğradığı maddi zararın tespiti için bilirkişi incelemesi yaptırmış ve bilirkişi
incelemesi neticesinde tespit edilen maddi zarar ile takdir ettiği manevi
zararın davalı idareden alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.
28. Görüldüğü üzere, başvuruya konu uyuşmazlıkta davalı idarenin
hizmet kusurunun varlığı tespit edilmiş, maddi zararın miktarına yönelik kısmı
için bilirkişi incelemesi yaptırılarak ve bu rapor hükme esas alınarak
uyuşmazlık hakkında karar verilmiştir. Davanın hiçbir aşamasında dava dosyasına
sunulan belgelerin değerlendirildiğine yönelik bir bilgi bulunmadığı gibi
başvurucu tarafından eğer ilk derece yargılaması sırasında söz konusu belgeler
tebliğ edilmiş olsaydı mahkeme önünde dile getiremediği hangi ilave tezleri
ileri süreceğine ilişkin olarak da bir açıklamada bulunulmamıştır.
29. Sonuç olarak somut olayda silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkesinin ihlal edilmediği anlaşılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle, silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkesine yönelik açık bir ihlal olmadığından, başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye
Erişim Hakkının İhlal Edildiği İddiası
31. Başvurucunun, aleyhine hükmedilen avukatlık ücretinin mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun
olmayıp, başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından, bu şikâyet
yönünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
32. Başvurucu, ıslah imkânının
ve haksız çıkan tarafa nispi avukatlık ücretine hükmedilmesine yönelik bir
düzenlemenin olmadığı dönemde dava açtıklarını ve dava açarlarken o dönemin
şartlarına göre dava konusu miktarı belirlediklerini, dava devam ederken
yürürlüğe giren 659 sayılı KHK’deki düzenleme ile öngörmedikleri bir şekilde
avukatlık ücreti ödemeye mahkûm edildiklerini, bu durumun hak arama özgürlüğünü
ihlal ettiğini iddia etmiştir.
33. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin daha önce bu konu hakkında karar
verdiğini belirterek, başvurucunun bu şikâyeti hakkında görüş sunmayacağını
bildirmiştir.
34. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36. maddesi şöyledir:
“Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma
(Değişik ibare: 3.10.2001-4709/14 md.) ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir
mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.”
35. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen
veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme
kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını
ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
36. Taraflardan birinin yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan
veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının
hükmedilmesine yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta
ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye
yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak, bu sınırlamaların hakkın
özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın
sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin
hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey
aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (B. No: 2012/791,
7/11/2013, § 61-62).
37. Dava sonucundaki başarıya dayalı olarak taraflara avukatlık
ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesi de bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir sınırlama oluşturur. Böyle bir sınırlamanın meşru görülebilmesi
için kamu yararı ile birey hakkı arasında makul bir dengenin gözetilmiş olması
gerekir. Başvuru konusu olayda dava açıldıktan sonra 2/11/2011 tarihinde
yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı KHK ile idarenin taraf olduğu
davaların, idarenin bünyesinde görev yapan kadrolu hukuk müşavirleri ve
avukatlar tarafından takibi öngörülmüş olup, davanın reddi halinde idare lehine
avukatlık ücretine hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin
kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen
yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da aşırı derece
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez.
Dolayısıyla davayı kaybetmesi halinde başvurucuya yüklenecek olan avukatlık
ücreti bu çerçevede değerlendirilmelidir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38 - 39).
38. Buna karşılık bir hukuki uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyan
başvurucuların, reddedilen dava konusu miktar üzerinden hesaplanan avukatlık
ücretini karşı tarafa ödemeye mahkûm edilmeleri ihtimali veya olgusu, belirli
dava koşulları çerçevesinde mahkemeye başvurmalarını engelleme ya da mahkemeye
başvurmalarını anlamsız kılma riski taşımaktadır. Bu kapsamda, davanın özel
koşulları çerçevesinde masrafların makullüğü ve orantılılığı, mahkemeye erişim
hakkının asgari sınırını teşkil etmektedir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 54).
39. Başvurucunun tam yargı (tazminat) davasını açtığı 20/8/2010
tarihi itibarıyla yürürlükteki usul
hükümlerinde, dava dilekçesinde belirtilen talep konusu miktarın
sonradan ıslah yoluyla değiştirilmesine imkan sağlayan
veya dava sonucunda haksız çıkan davacının, her halükarda davalı idare lehine,
reddedilen miktar üzerinden nispi avukatlık ücreti ödemesini öngören bir
düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
40. Tazminat alacağının miktarı, ancak bilirkişi incelemesi ve
benzeri araştırmalardan sonra mahkemenin takdir yetkisi çerçevesinde
belirlenebilen bir olgudur. Tazminat müessesesinin bu özelliği gereği, hak
kazanılan tazminat miktarının dava açılmadan önce tam olarak bilinmesi veya
öngörülmesi mümkün değildir. Dava açılması aşamasında karşı karşıya kalınan bu
belirsizliğin, talep edilen miktarın sonradan düzeltilmesi (ıslah) yoluyla
aşılması da 1602 sayılı Kanun gereği davanın açıldığı 20/8/2010 tarihi
öncesinde mümkün olmadığından, hak kaybına uğramak istemeyen davacıların,
tazminat taleplerine ilişkin miktarları yüksek tutmaktan başka seçeneklerinin
olmadığı görülmektedir.
41. Başvurucunun da bu nedenle, AYİM’e
açtığı davada uğradığı zarar için 70.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. AYİM önündeki davalarda haksız çıkan
davacı aleyhine ve davalı idare lehine avukatlık ücreti ödenmesine ilişkin 659
sayılı KHK’nin 14. maddesindeki düzenleme, 2/11/2011 tarihinde yürürlüğe girmiş
ve bu düzenlemeyi dikkate alan AYİM, başvurucu lehine toplam 17.270 TL maddi ve
manevi tazminata ve 2.153,48 TL avukatlık ücretine hükmettikten sonra,
başvurucunun reddedilen fazlaya ilişkin tazminat talepleri üzerinden de davalı
idare lehine 6.819,31 TL avukatlık ücreti ödemesine karar vermiştir.
42. Buna göre, başvurucunun dava açtığı sırada ıslah imkânının
olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak amacıyla talebini yüksek tuttuğu, hak
kazandığı toplam 19.423,48 TL tazminat ve avukatlık ücreti karşısında 6.819,31
TL avukatlık ücreti ödeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla, başvurucunun dava açtığı tarihten sonra, 659 sayılı KHK’nin 14.
maddesi ile yapılan düzenleme uyarınca, reddedilen dava konusu miktar üzerinden
nispi avukatlık ücreti ödeme zorunluluğu ile karşı karşıya kaldığı
görülmektedir.
43. Dava devam ederken yapılan bu değişikliğin, başvurucu tarafından
önceden bilinmesi beklenemez. Bununla birlikte, anılan bu düzenlemenin tek
başına mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği de söylenemez. Bu düzenleme sonucu
gerçekleşen müdahalenin ölçülü olup olmadığının da incelenmesi gerekir.
44. Somut olayın koşulları bir bütün halinde değerlendirildiğinde, başvurucunun,
dava açtığı sırada ıslah imkânının olmaması nedeniyle hak kaybına uğramamak
için talebini yüksek tuttuğu ve öngöremediği bir düzenleme uyarınca da
yargılama sonucunda hak kazandığı tazminat ve avukatlık ücretinin yaklaşık
%35’ine denk gelen kısmını avukatlık ücreti olarak davalı idareye geri ödemek
zorunda kaldığı görülmüştür. Böylece başvurucunun, tazminat alacağının kabul
edilmeyecek bir kısmından mahrum bırakıldıkları ve bu miktarın ölçülü olmadığı
saptandığından, mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
46. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
47. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin somut başvuruda ihlal tespit
etmesi durumunda hakkaniyete uygun bir tazminata karar vermesinin yerinde
olacağı kanaatini bildirmiştir.
48. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
49. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının
ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya takdiren 3.000,00 TL manevi
tazminat ödenmesine, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında
illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun maddi tazminat talebinin
ise reddine karar verilmesi gerekir.
50. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL avukatlık ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiği iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Aleyhe avukatlık ücretine hükmedilmiş olmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal
ettiğine ilişkin iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahale nedeniyle başvurucuya
net 3.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin
diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
avukatlık ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
24/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.