TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
T. T. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8810)
|
|
Karar Tarihi: 18/2/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
T. T.
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Ali BAŞARAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; İstanbul Kumkapı Geri Gönderme Merkezinde (GGM)
idari gözetim altında tutma koşullarının gayriinsani ve onur kırıcı olması
nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin ihlal edildiği, anılan koşullara ve idari
gözetim sürecine karşı etkili bir iç hukuk yolu bulunmaması nedeniyle
Anayasa'nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ihlal edildiği;
özgürlükten mahrum bırakılmanın yasal dayanaktan yoksun olması, yargısal
denetiminin bulunmaması ve bu çerçevede iç hukukta tazminat sağlama imkânı
tanınmaması nedenleriyle Anayasa’nın 19. maddesinin ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/12/2013 tarihinde Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 19/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/5/2014 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 15/7/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
14/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 19/8/2014 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Özbekistan Cumhuriyeti vatandaşı olan başvurucu, ailesiyle
birlikle Türkiye’de ikamet etmektedir. Başvurucu, Türkiye Cumhuriyeti ikamet
tezkeresine sahiptir.
8. Başvurucu, kendi beyanına göre Özbekistan'dan bir arkadaşının
ricası üzerine Türkiye'den yurtdışına gidecek olan bir kadın ve beraberindeki
iki çocuğuna havalimanına gitmeleri ve valizlerini taşımaları konusunda
yardımcı olmuştur.
9. Havalimanında, belirtilen şahısların belgelerinin sahte
olduğunun anlaşılması üzerine ilgili kişiler ile birlikte başvurucu hakkında
“resmî belgede sahtecilik” suçundan soruşturma başlatılmıştır.
10. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında şüpheli olarak
28/9/2013 tarihinde gözaltına alınmıştır.
11. Başvurucu, Sabiha Gökçen Havalimanı Adli Hizmetler Büro
Amirliğinde iki gün gözaltında tutulmasının ardından 30/9/2013 tarihinde
Kumkapı GGM’ye getirilmiştir.
12. Başvurucu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesini müteakip8/11/2013
tarihinde serbest bırakılmıştır.
13. Başvurucu 6/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Kumkapı GGM’nin
Durumu
14. Başvuru formu ve Bakanlık görüş yazısında sunulan bilgiler
karşılaştırıldığında başvurucunun 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde Kumkapı GGM’de tutulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
15. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı Ceza veya Muamelenin
Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından 2009 yılının Haziran
ayında, aralarında başvurucunun tutulduğu Kumkapı GGM’nin
de bulunduğu, Türkiye’nin farklı illerindeki altı GGM’ye
yönelik bir dizi ziyaret gerçekleştirilmiştir. Anılan ziyaretler sonucunda
hazırlanan 16/12/2009 tarihli raporun (2009 tarihli CPT Raporu) ilgili
kısımları şöyledir:
“…
2007 yılının Mart
ayında açılan İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezi, 560 kişilik (tutulan 360 erkek
ve 200 kadın için) resmi kapasiteye sahip olan, Türkiye’de tutulu bulunan
göçmenlere yönelik en geniş tutuklu yerleşkesidir. Ziyaret tarihinde merkezde
124 yabancı uyruklu kişi barındırılmaktaydı.
...
44. Ziyaret edilen gözaltı merkezlerindeki
maddi koşullara ilişkin olarak heyet, önceki iki hafta boyunca ziyaret edilen
birkaç gözaltı merkezinde (özellikle İstanbul-Kumkapı ve Edirne-Tunca) tutulan
kişi sayısında keskin bir düşüş olduğunu, söz konusu merkezlerde tutulan tüm
kişilerin neredeyse %50’sinin serbest bırakıldığının anlaşıldığını
belirtmiştir. Bunun ziyaret tarihinde, kuruluşlardaki yaşam koşulları üzerinde
faydalı bir etkisi olduğu aşikârdır.
...
45. İstanbul-Kumkapı’da, yeni tutuklu
yerleşkesindeki maddi koşullar, İstanbul’daki eski tutuklu yerleşkelerindeki
koşullara kıyasla genel olarak çok daha iyiydi [dipnot: Ancak bazı
iyileştirmeler ziyaretten çok kısa bir süre öncesinde yapılmıştır (örneğin;
duvarların boyanması, dışarıdan temizlikçi görevlileriyle sözleşme imzalanması,
v.b.)]. Özellikle, tutulma odalarının çoğu geniş, iyi
ışıklandırılmış (gün ışığına iyi erişim ile) ve çok temizdi.
Bununla birlikte, mevcut yer ve olanaklar göz
önünde bulundurulduğunda, merkezin 560 kişilik mevcut resmi kapasitesinin çok
yüksek olduğu açıktır. Özellikle, tutulma odalarındaki yaşam alanı yetersizdir
(örneğin; 30 yatak için 58 m²) ve ortak kullanılan odalar boyut ve ekipman
bakımından noksandır (örneğin; zemin katında 120 yatak bulunurken, ortak
kullanılan odalarda sekiz masa ve 23 sandalye bulunmaktadır). CPT
İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinin resmi kapasitesinin önemli ölçüde
azaltılması ve ilerideki doluluk düzeyinin daima yeni kapasitenin sınırları
içerisinde tutulmasını sağlamak üzere tedbirler alınmasını tavsiye etmektedir.
...
47. Kırklareli ve çocuklar ile kadınlar
açısından İstanbul-Kumkapı istisna olmak üzere [dipnot: Kumkapı’da mevcut avlu
öncelikle polis araçları için park alanı olarak kullanılmıştır. Kısıtlı alan
bulunmasından dolayı, sadece tutulan kadınlar ve çocuklar günlük açık hava
egzersizi imkânından faydalanabilmekteyken, tutulan erkekler genellikle
haftalar hatta aylar boyunca mütemadiyen açık hava egzersizi imkânından yoksun
bırakılmışlardır.], ziyaret edilen gözaltı merkezlerinde tutulan yabancı
uyruklu kişilere hiçbir açık hava egzersizi imkânı sunulmamıştır.
Ziyaret sonu konuşmaları esnasında heyet
derhal bir tespitte bulunmuş ve Türk makamlarını Ağrı, Edirne-Tunca,
İstanbul-Kumkapı, Konya ve Van’daki gözaltı merkezlerinde tutulan tüm
göçmenlerin günde en az bir saat boyunca açık hava egzersizi imkânından
faydalanabilmelerini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almaya çağırmıştır.
Türk makamları 23 Eylül 2009 tarihli bir yazı
ile İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezinde tutulan yabancı uyruklu kişilerin
‘günde ortalama bir saat boyunca açık havaya çıkmalarına ve açık hava
faaliyetlerinden faydalanmalarına izin verildiği’ hususunda Komiteyi
bilgilendirmiştir. ...
CPT bu zamana kadar atılan adımları
memnuniyetle karşılamakta ve Ağrı ve İstanbul-Kumkapı Gözaltı Merkezlerinde
tutulan tüm yabancı uyruklu kişilerin günde en az bir saat boyunca açık hava
egzersizi imkânından faydalandığına ilişkin teyidin kendisine ulaştırılmasını
istemektedir.
...
51. Ziyaret edilen birtakım gözaltı
merkezlerinde, verilen yemeğin kalitesi ve/veya miktarına ilişkin çok sayıda
şikâyet alınmıştır. Söz konusu merkezlerden birinin müdürü, kendi deneyimlerine
göre günlük kişi başına tahsis edilen bütçe olan 4.60 TL’nin açık bir şekilde
yetersiz olduğunu heyete beyan etmiştir. CPT, yabancılara yönelik tüm gözaltı
merkezlerinde tutulan göçmenlere temin edilen yemek hizmetinin,
hem miktar hem de kalite bakımından yeterli olmasını sağlamak üzere tekrar
gözden geçirilmesini tavsiye etmektedir.
…”
16. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonu,11/5/2012 tarihinde Kumkapı GGM’ye bir
ziyaret gerçekleştirmiştir. Bu ziyarete ilişkin olarak anılan Komisyon
tarafından 10/10/2012 tarihinde kabul edilen “Edirne,
İstanbul ve Kırklareli İllerinde Bulunan Geri Gönderme Merkezleri Hakkında
İnceleme Raporu” başlıklı raporun (2012 tarihli TBMM Raporu) ilgili
kısımları şöyledir:
“…
III. İNCELEMEDE UYGULANAN YÖNTEM
…
Alt Komisyon, geri gönderme merkezlerinde
yerinde inceleme yapma yöntemini benimsemiştir. Bu amaçla, … 11 Mayıs 2012
tarihinde … İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi’nde inceleme
gerçekleştirmiştir.
…
İncelemeler sırasında illerin valileri,
emniyet müdürleri, diğer idari yetkilileri ve geri gönderme merkezlerinde
barınan yasa dışı göçmenlerle görüşmeler gerçekleştirilmiş, barınma mekânları
incelenmiş, çeşitli bilgi ve belgeler edinilmiştir. İncelemelerde mülteciler,
sığınmacılar ve yasa dışı göçmenlerle ilgili çalışmalarda bulunan sivil toplum
örgütlerinden İnsan Hakları Araştırma Derneği, Mülteciler Dayanışma Derneği,
Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği, İnsan Hakları Derneği, Helsinki
Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği, İnsan
Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı ve Uluslararası Af Örgütü temsilcileri
de incelemelere bilfiil katılarak görüş ve önerileriyle Alt Komisyon
çalışmalarına katkı sağlamışlardır.
…
V. İNCELEMELER
1. Genel Bilgi
Hududumuzda yakalanan yasadışı göçmenlerin sınırdışı edilene kadar barınma iaşe ve sağlık
ihtiyaçlarının karşılandığı yerlere geri gönderme merkezi denilmektedir. Ülke
genelinde geri gönderme merkezlerinin kapasitesi 35 ilde toplam 2945 kişiden
oluşmaktadır; ancak faal olarak bu illerden sadece 20’sinde bulunan merkezlerde
hizmet verilmektedir. Ülkemizdeki yasa dışı göçmen sayısının ise geri gönderme
merkezlerinin kapasitesinin oldukça üzerinde olduğu tahmin edilmektedir.
2. Geri Gönderme Merkezlerinde Yapılan
İncelemeler
…
c) İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi
ca) Geri Gönderme
Merkezi Hakkında Bilgilendirme
Komisyonumuz İstanbul İli Kumkapı Geri
Gönderme Merkezindeki incelemesinden önce İl Emniyet Müdür yardımcısı H… P… ve
Komiser E… Y…’dan bilgi almıştır. Edinilen bilgilere göre;
- Yabancılar Şube Müdürlüğü bünyesinde;
ikamet, vatandaşlık, sığınma, iltica ve sınır dışı işlemleri ile geri gönderme
merkezindeki barınma hizmetleri yürütülmektedir.
- Geri gönderme merkezinin profiline
bakıldığında daha çok yasa dışı göçmenlerden oluştuğu görülmektedir.
- Misafirhanenin barındırabileceği kişi sayısı
100’ü kadın, 200’ü erkek olmak üzere toplam 300’dür. Burada ülkemizde
bulundukları esnada suça karışan, ülkemize illegal yollardan giriş-çıkış
yapan/yapmaya çalışan, vize ve ikamet süresi ihlalinde bulunan, izinsiz çalışan
yabancı uyruklu şahıslar sınır dışı işlemleri için bekletilmektedir.
- Bina, 2007 yılından itibaren geri gönderme
merkezi olarak kullanılmaktadır.
- Geri gönderme merkezine yaklaşık 40 farklı
ülkeden günlük ortalama 30 ila 40 yabancı teslim edilmekte ve yine günde 30 ila
40 yabancının sınır dışı işlemleri yapılmaktadır.
- Yakalanan yasa dışı göçmenlerden üzerlerinde
pasaportu olmayanların konsoloslukları ile irtibata geçilerek belge temin etmek
suretiyle ülkelerine çıkışları sağlanmaktadır. Kişinin maddi imkânı varsa kendi
imkânları ile uçak bileti alınmakta; ancak yoksa uçak biletleri İkmal Şube
Müdürlüğü ve Genel Müdürlük ile yapılan yazışmalar neticesinde devletimizce
karşılanmaktadır.
- Gün içerisinde sabah ve akşam devlet
bütçesinden, öğlen ise Zeytinburnu Belediyesi Aşevinden karşılanmak üzere 3
öğün yemek verilmekte olup, haftanın her günü 24 saat sıcak su imkanı sunulmaktadır.
- İl sağlık müdürlüğü tarafından Merkeze
gönderilen doktor, haftada bir gün gelip sağlık sorunları olanları muayene
etmektedir. Doktorun gelmediği günlerde hastalananlar ise Haseki Hastanesine
götürülmekte, acil hastalar için ambulans hizmeti sunulmaktadır. İnsan
Kaynağını Geliştirme Vakfı aracılığıyla haftanın bir günü Merkeze gelen
psikolog, sadece kadınlara psikolojik yardımda bulunmaktadır. Merkezde
kadınlara yönelik kişisel hijyen malzemeleri ile tüm kalanlara yönelik temizlik
malzemeleri ücretsiz verilmektedir. Ayrıca kıyafeti bulunmayanlara kıyafet yardımı
yapılmaktadır. Özellikle Pakistan, Afganistan ve Bangladeş’ten gelenlerin
yıpranan giysileri yenileriyle değiştirilmektedir. Merkezde kalan çocuklara
oyuncak ve günlük süt verilmektedir.
- Merkezin konumunun kaçmaya müsait olması
nedeniyle sadece haftada 1 gün (özellikle Pazar günü)
havanın müsait olduğu zamanlarda, barınanlar bahçede havalandırmaya
çıkarılmaktadır. Çocuklar ise istedikleri zaman havalandırmaya çıkabilmektedir.
- Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin boş
zamanlarını değerlendirmeleri ve bir meslek öğrenebilmeleri için bir takım
sosyal faaliyetler sunulmaktadır. Bu kapsamda; geri gönderme merkezindeki spor
aletleriyle spor yapma imkanının sağlanmasının yanı sıra İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kurslarınca (İSMEK) Merkeze gönderilen hoca
tarafından verilen takı kurslarına da katılım sağlanmaktadır. Merkezde
ibadethane de bulunmaktadır.
…
- 2010 yılı içerisinde İçişleri Bakanlığınca
yayımlanan Genelgeye paralel olarak, geri gönderme merkezine gelenlere
kendisinin anladığı dilde buraya neden alındığı, hangi haklara sahip olduğu,
burada neleri yapmasının yasak olduğu gibi konularda bilgilerin yer aldığı bir
bilgilendirme formu verilmektedir. Bu bilgilendirme formu yaklaşık 40 ila 50
dilde hazırlanmıştır.
- Ayrıca Merkezde herhangi bir suç nedeniyle
yakalanıp sınır dışı işlemleri yapılana kadar tutulanlar da yer almaktadır.
Ancak bu kişiler suç türüne göre bir ayrım yapılmadan koğuşlarda
barındırılmaktadır.
- Yakalananların işlemlerinin yapılacağı
süreçte Merkezde barındırılmaları için 3’er aylık olurlar alınmakta; ancak
ortalama 10 günde işlemlerin gerçekleştirilip kişilerin sınır dışı edilmesi
sağlanmaya çalışılmaktadır. …
- Merkeze ilk defa gelen 3 Pakistanlının el ve
ayak parmaklarının soğuktan kangren olduğunun teşhis edildiği, doktorun
kesilmesi gerektiğini söylediği, ancak tedaviyi kabul etmedikleri, bunun sebebi
olarak da buraya çalışmak için geldiklerini elleri ve ayaklarının kesilmesi
halinde çocuklarına yük olacaklarını söyledikleri, ülkelerine geri gönderilmeyi
istemeleri üzerine geri gönderildikleri belirtildi ve Merkezde duygu yüklü
olaylarla karşılaşıldığının, yapılan işin bu yönden kolay olmadığının üzerinde
duruldu.
cb) Geri Gönderme
Merkezinde Yapılan Gözlemler
İnceleme sırasında Merkezde 291’i erkek, 97’si
kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 3[9]5 kişinin bulunduğu bilgisi edinildi.
Geri gönderme merkezinin inceleme yapılan diğer iki merkezin aksine şehir
merkezinde olduğu görüldü.
Merkezde erkek ve kadınların koğuşlarının ayrı
bloklarda olduğu, koğuşların ayrı ayrı odaları içerdiği ve odalardaki ranza
sayılarının değiştiği gözlemlendi. Koğuşlarda bulunan tuvalet ve banyoların
hijyen açısından yetersiz durumda olduğu kanaatine varıldı.
Merkezde sığınmacıların hemen hemen her
istediklerini bulabilecekleri büyük bir kantin olduğu, kantinde masa ve
sandalyelerin yer aldığı, ayrıca koğuşların önünde yiyecek ve temel
ihtiyaçların satıldığı stantlar olduğu görüldü.
Merkezde her zaman bulunan bir sağlık
görevlisinin olmadığı, sağlık hizmetlerinin sadece haftada bir kez gelen doktor
eliyle yürütüldüğü bilgisi verildi.
İhtiyacı olanlara bedava verilecek
kıyafetlerin toplandığı bir oda bulunduğu ve bu kıyafetlerin Merkeze yapılan
bağışlar sayesinde toplandığı bilgisi edinildi. Yine Merkezde yasa dışı
göçmenlerin özel eşyalarını emanete bırakabilecekleri emanet odalarının
bulunduğu görüldü.
Merkezde barınanların boş zamanlarını
geçirebilecekleri faaliyet odasında İSMEK’ten gelen
hocalarca haftada 3 gün çeşitli kurslar verildiği belirtildi.
Merkezde çocukların günün her anında
istedikleri zaman gelip oynayabilecekleri oyun odaları bulunmakta olup odalarda
çeşitli oyuncaklar ile aktivite imkanları bulunduğu görüldü.
Merkezde hem televizyon odası hem de yemek
odası şeklinde kullanılmak üzere ayrılmış odalarda kişilerin sohbet etmekte
oldukları ve iyi vakit geçirdikleri görüldü. Burada bulunan televizyonların son
teknoloji ve büyük ekranlı oluşu dikkat çekti.
Koğuşların birbirinden demir parmaklıklarla
ayrıldıkları; ancak demir parmaklıkların kişilerin hareket imkanını engellemediği
görüldü. Merkezde bulunan yasa dışı göçmenlerin serbestçe Merkez içinde
dolaşabildikleri ve koğuşların koridorunda bulunan spor aletlerinde spor
yapabildikleri gözlemlendi.
Merkezde kalanların dışarı ile bağlantı
kurabilecekleri telefonların olduğu ve bunların koğuş koridorlarında
konuşlandırıldığına şahit olundu.
…
VI. DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
…
- İstanbul İli Kumkapı Geri Gönderme Merkezi
ile ilgili olarak;
1- Merkezin şehir merkezinde, Kumkapı’nın ara
sokaklarında oldukça dar bir alanda yer aldığı görülmüştür. Merkezde herhangi
bir suç şüphesiyle yakalanıp sınır dışı edilene kadar tutulan kişiler
barındırıldığından ve bu kişilerin havalandırmaya çıkarılması halinde kaçma
şüphesi olacağından dolayı yasa dışı göçmenlerin havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun
görülmemiştir. Bu itibarla Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana
taşınmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
2- Merkezde bulunan suç şüphelisi yasa dışı
göçmenlerin şüphe altında oldukları suçun türüne bakılmadan ve bir
farklılaştırmaya gidilmeden aynı koğuşlara yerleştirildikleri görülmüştür;
ancak suçların kategorize edilerek kişilerin koğuşlara yerleştirilmesi ceza
hukukunun temel gereklerindendir. Böylece çalışma izni olmadığı gerekçesiyle
yakalanan kişi ile uyuşturucu kaçakçılığı veya adam öldürme şüphesiyle
yakalanan kişi aynı yerde barınmamış olacak ve suç türü itibarıyla Merkezde bir
sınıflandırma yapılmış olacaktır.
3- Merkezde yer alan yasa dışı göçmenlerin
gerek Merkezin konumu gerek personel eksikliği nedeniyle sadece haftanın bir
günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldığı bilgisi edinilmiştir. Geri
gönderme merkezinin yasa dışı göçmenler için hapishaneden farksız hale
gelmemesi için en temel hakları olan yaşama hakkının bir uzantısı niteliğindeki
bu haktan haftanın her günü diledikleri zaman yararlanmaları sağlanmalıdır.
Bunun için Merkezde bulunan personel sayısının artırılması ve yasa dışı
göçmenlerin kaçmalarını önleyici mekanizmaların geliştirilmesi, gerekirse
Merkezin şehir dışında daha sakin ve geniş bir alana taşınması uygun olacaktır.
4- Merkezin sağlık biriminde haftada bir gün
hizmet veren doktor aracılığıyla sağlık hizmetleri verildiği bilgisi
edinilmiştir. Bunun yasa dışı göçmenlerin sağlık sorunlarını çözmede yetersiz
olduğu düşünülmekte olup, en azından Kırklareli ve İstanbul’da yer alan geri
gönderme merkezlerindeki gibi haftanın her günü acil durumlarda müdahale edecek
bir sağlık görevlisinin görevlendirilmesinin gerektiği düşünülmektedir.
5- Merkez içerisinde bulunan yasa dışı
göçmenlerin belli sınırlar içerisinde serbestçe dolaşabildikleri görülmüştür.
Yasa dışı göçmenlerin boş zamanlarını geçirebilecekleri faaliyet odalarında
çeşitli kursların verilmesi, kadınlara psikolog aracılığıyla psikolojik yardımı
sağlanması, Merkezde barınanların egzersiz yapmalarını sağlayacak spor
aletlerinin olması, çocuklara yönelik olarak oyun odalarının bulunması,
çocuklara süt ve oyuncak temin edilmesi, kıyafeti olmayanlara kıyafet yardımı
yapılması, yasa dışı göçmenlere haklarının ve Merkez kurallarının yer aldığı
kendi dillerinde bilgilendirme broşürlerinin verilmesi gibi imkânlar
Heyetimizce memnuniyet verici bulunmuştur.
- Genel olarak;
1- Yasa dışı göçmenlerin sınır dışı edilene
kadar barındırıldığı geri gönderme merkezlerinin yönetim ve kontrolü, Emniyet
Genel Müdürlüğü Yabancılar Şube Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Ancak
Emniyet Genel Müdürlüğünün asıl uğraş alanı ve görevi, önleyici ve koruyucu
niteliği ağır basan suç ve suçlularla mücadeledir. Bu nedenle geri gönderme
merkezlerinin yönetim ve kontrolünün İçişleri Bakanlığı bünyesinde kurulacak
olan Göç ve İltica Genel Müdürlüğü tarafından yapılması uygun olacaktır. Bu
kapsamda sınır dışı işlemlerinin iltica, sığınma ve göç konusunda eğitim almış
personel tarafından yürütülmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.
TBMM Genel Kurulunda bulunan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı
ile de geri gönderme merkezlerinin İçişleri Bakanlığı tarafından işletileceği
belirtilmektedir.
2- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa
dışı göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve geri gönderme merkezlerinin
işleyişi hakkında tüm geri gönderme merkezlerinde yeknesaklığı sağlayacak bir
düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum geri gönderme merkezlerinde farklı
uygulamalara neden olduğundan bu konuda bir düzenleyici işlem niteliğinde
hukuki metin hazırlanması gerekmektedir. Nitekim Yabancılar ve Uluslararası
Koruma Kanunu Tasarısında da ‘Geri gönderme merkezlerinin kurulması,
işletilmesi, devri, denetimi ve sınır dışı edilmek amacıyla idari gözetimde
bulunan yabancıların geri gönderme merkezlerine nakil işlemleriyle ilgili usul
ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.’ hükmü yer almaktadır.
…
4- Geri gönderme merkezlerinde bulunan yasa
dışı göçmenlerin sayısı, uyrukları ve haklarında yapılan işlemlere (sınır dışı,
iltica başvurusu vb.) ilişkin oransal verilerin düzenli olarak tutulması ve
herkesin erişimine açık bir şekilde belli periyotlarla yayınlanması
gerekmektedir.
5- Sivil toplum örgütleri temsilcilerine,
avukatlara geri gönderme merkezlerine giriş ve bilgi talebi hususunda yardımcı
olunması gerektiği düşünülmektedir. Sivil toplum örgütlerinin geri gönderme
merkezi idaresi ile koordineli bir şekilde çalışmalarına imkân tanınmalıdır.
…
6- Geri gönderme merkezine gelen yasa dışı
göçmenlerin uyruklarının tespitinde beyanları esas olduğundan, doğru beyanda
bulunup bulunmadıklarının yapılacak mülakatlarda tercümanlar aracılığıyla
denetlenmesi gerekmektedir. Bunun yanı sıra yasa dışı göçmenlerle iletişimin sağlanmasında
da tercümanların önemi büyüktür. Bu nedenle geri gönderme merkezlerinde farklı
dillerden tercümanlar görevlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.
7- Ülkemizde uluslararası koruma ve
yabancılarla ilgili hususlarda bir kanun bulunmamakta; insan haklarını, milli
güvenliği ve uluslararası ilişkileri doğrudan etkileyen bu son derece önemli
konu, idari düzenlemeler aracılığıyla yürütülmeye çalışılmaktadır. Bu itibarla
kanunla düzenlenmesi gerekirken daha çok ikincil düzenlemelerle yürütülen
uluslararası koruma ve yabancılar konusu, kanun ve kanun temelinde hazırlanacak
düzenlemelerle yürütülmeli, uluslararası insan hakları standartlarına uyumlu
bir uluslar arası koruma sistemi hayata
geçirilmelidir. Bu bakımdan TBMM Genel Kurulu gündeminde bulunan ‘Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu Tasarısı’nın bir an önce kanunlaşmasında fayda
bulunmaktadır.
…”
17. Türkiye İnsan Hakları Kurumu (İHK) tarafından Kumkapı GGM
hakkında Kasım 2014 tarihli “İstanbul Geri
Gönderme Merkezi Raporu” (İHK Raporu) yayımlanmıştır. Rapora esas
teşkil eden ziyaret tarihi 2/5/2014’tür. Raporda, Kumkapı GGM’nin
özellikleri ve bu Merkezde tutulanlara sunulan hizmetlere ilişkin ayrıntılı
bilgiler yer almaktadır. Anılan raporda yer alan bazı bilgiler şöyledir:
“A. MERKEZ YETKİLİLERİNDEN ALINAN BİLGİLER:
13. İstanbul Geri Gönderme Merkezinde,
02.05.2014 tarihi itibarıyla 350 kişi kalmaktadır. 28.04.2014 tarihinde,
merkezde tutulan kişi sayısı 228 erkek, 149 kadın ve 7 çocuk olmak üzere toplam
384’tür.
- Merkeze günde ortalama 30-40 kişi gelmekte,
aynı miktarda kişi de çıkmaktadır.
- Kişi ülkesine dönmek istemiyorsa ve başvuru
yapmışsa iltica prosedürü ortalama 3-4 ay sürmektedir.
- Büyükşehir Belediyesine bağlı Sağlık A.Ş.
tarafından iki ayda bir genel temizlik yapılmaktadır. Koğuş temizliği
alıkonanlarca yapılmaktadır.
- Haftada bir perşembe günleri doktor
gelmektedir. Hastaların ilaçları temin edilmektedir.
- Merkezde 08.00-17.00 saatleri arasında
çalışan hemşire mevcuttur. Acil durumlarda 24 saat ambulans gelmektedir.
- Yemek için günlük iaşe bedeli 9 TL olup,
yemek, ihaleyi kazanan firma tarafından verilmektedir. Bu bedel İstanbul
şartlarında yetersiz kalmaktadır. Öğlen ve akşam yemeğinde sıcak yemek
verilmekte ve aylık kalori hesabı dikkate alınmaktadır.
- Havaların iyi olduğu mevsimlerde, saat
17.00’den sonra kişiler havalandırmaya çıkmaktadırlar, ancak kış mevsiminde
hasta olmamaları için havalandırmaya çıkartılmamaktadırlar. Bahçe, emniyetten
gelen kişiler ve giriş çıkış yapan araçlar için kullanılmaktadır.
…
B. MERKEZDE TUTULAN KİŞİLERDEN ALINAN BİLGİLER
14. İdarenin kullandığı birimlerden demir
kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar(üniteler) bulunmaktadır. Koğuş kapıları
açıktır. Genel olarak koğuşların bulunduğu mekânın çok pis, bakımsız ve
kalabalık olduğu, kadınların kendi çamaşırlarını ellerinde yıkadıkları,
yataklarda nevresim ve yastık olmadığı gözlemlenmiştir. Koridor ve yemekhane
olarak kullanılan büyük bir salon bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti
mevcuttur.
C. YAPILAN GÖZLEM VE DEĞERLENDİRMELER
1. Merkezde Tutulanların Açık Havaya
Çıkartılmaması
…
16. Merkez Müdürü, yapılan görüşme sırasında,
gözetim altındakilerin binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde saat
17.00’den sonra günde 45 dakika, hafta sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya
çalıştıklarını, kış aylarında ise soğuktan hastalanabilecekleri endişesiyle
açık havaya çıkış izni vermediklerini, zaten gözetim altındakilerin de soğuk
nedeniyle çıkmak istemediklerini ifade etmiştir. Ayrıca, Müdür, binada
tutulanların güvenli bir şekilde hava alabilecekleri bir mekânın da
bulunmadığını ifade etmiştir.
17. İnceleme esnasında görüşülenler ise,
belirtilen şekilde hava alma imkânı verilmediğini beyan etmişlerdir. Ziyaret, Mayıs ayında gerçekleşmiştir. Kadın koğuşunda görüşülenler
en son iki hafta önce bahçeye çıkartılmıştır. Üç ya da dört aydan beri
Merkez’de olduğunu ancak bütün bu süre boyunca sadece iki defa dışarı çıktığını
beyan eden ve bir yaşında bebeği bulunan kişiler bulunmaktadır.
…
21. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun
2012 tarihli raporuna göre de, ‘… havalandırmaya
çıkarılması halinde kaçma şüphesi olacağından dolayı yasadışı göçmenlerin
havalandırılma imkanı sunulmayan bir yerde barındırılması uygun görülmemiştir.’
Raporda, ‘personel yetersizliği nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa süre’yle çıkarılmanın yetersiz olduğu, havalandırmaya
çıkmanın yaşam hakkının bir uzantısı olduğu ve haftanın her günü diledikleri
zaman yararlanmalarının sağlanması gerektiği’ ifade edilmiştir...
23. Buna karşın Merkezde tutulanların bahçeye
çıkartılmamalarının ana gerekçesi, yetkililerin ‘bahçede araç çıkışı olduğu ve
güvenlik sağlanamayacağı’ ve ‘kış aylarında çıkartırlarsa hasta olacakları’
iddiasıdır. … Merkezin bulunduğu yer itibarıyla mesai saatleri içinde araçların
durmasına izin verilmediği ve bu nedenle de park yeri olarak bahçeye ihtiyaç
duyulduğu dile getirilmiştir.
24. Merkez yetkilileri bahçeye çıkarılmama
konusunda, bahçede güvenlik sorunu olmasını gerekçe göstermektedir. Bahçenin,
merkeze gelen araçların giriş çıkışı ve araçların park etmesi için ayrıldığı,
bu nedenle kişilerin bahçeye çıkartılmadığı, aksi durumda kaçışlar olabileceği
ifade edilmektedir.
…
2. Merkezde Kapasitenin Çok Üstünde Kişinin
Barınması
…
29. İstanbul Geri Gönderme Merkezinin normal
kapasitesi, 200 erkek, 100 kadın olmak üzere toplam 300 kişidir. Merkezde,
incelemenin yapıldığı haftanın ilk günü, 384 kişinin kaldığı tespit edilmiştir.
Sivil toplum kuruluşları da, genel olarak 400 ile 500
arasında kişinin tutulduğunu beyan etmişlerdir.
30. 64 metrekarelik bir alanda 40 kişi kalmaktadır. Koğuşlarda yapılan
incelemede, ranzaların bitişik nizam şeklinde dizildiği ve mekânın tahammül
sınırlarını zorlayacak derece kalabalık olduğu görülmüştür. Ranzalarda yer
kalmaması nedeniyle, bazı kişilerin yere battaniye sererek yattığı görülmüştür.
…
31. … karşılamamaktadır.5 [Dipnot 5: Geri
Gönderme Merkezinde 300 kişilik kapasitede bile bir kişiye yaklaşık 3 m2 alan
düşmektedir. Bu sonuç CPT standartlarının yarısından daha azına denk
gelmektedir. Kaldı ki, ortalama 400-500 kişi civarında kişi kalmaktadır.
Dolayısıyla CPT tarafından öngörülen (her bir tutuklu veya hükümlü için asgari
7 m2’lik alan) standardının çok altında olduğu konusunda kuşku yoktur. (CPT
standartları, Bkz. CPT/Inf (92)3 §43
http://www.cpt.coe.int/turkish.htm) Nitekim bu konu AİHM’nin Yarashonen Kararında değerlendirilmiş olup ‘Meclis
raporunda tespit edilen 297 erkek tutulan olduğu dikkate alındığında, ayrılan
yerin 2.27 m2 olup sadece bu durumun tek başına 3. maddenin ihlali niteliğinde
olduğu’ ifade edilmiştir. (Paragraf 8)]
…
77. Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir
denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra
ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz
kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir.
Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması
nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler
çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir
daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar,
adli mercilere intikal etmemektedir.
…”
18. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti tarafından, Kumkapı GGM’nin tutma koşullarına ilişkin verilen bilgiler, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Yarashonen/Türkiye
(B. No: 72710/11, 24/6/2014, §§ 18-19) kararında şöyle özetlenmiştir:
“18. Hükümet, başvuranın tutulduğu Kumkapı
Geri Gönderme Merkezinin 300 kişilik kapasiteye sahip olduğunu ileri sürmüştür.
Tutulan kişiler üç katta barındırılmaktır. İlk iki kat tutulan erkeklere,
üçüncü kat ise kadınlara ayrılmıştır. Her katta sırasıyla 50, 58, 69, 76 ve 84
metrekare büyüklüğünde beş yatakhane bulunmaktadır. Tutulan erkeklere ayrılan
on odanın her birinde on beş ile yirmi arasında yatak bulunmaktadır ve tüm
odalar yeterince havalandırılmaktadır. Ayrıca her katta beş duş ve altı
tuvaletin yanı sıra kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinin her gün tüm katlarda
servis edildiği 69 metrekarelik bir kafeterya bulunmaktadır. Tutulan kişilerin
uygun hava koşulları mevcut olduğunda açık hava egzersizi yapma hakkı
bulunmaktadır. Her perşembe günü bir doktor müessesede hazır olmakta ve tutulan
kişilerin ayrıca acil durumlarda tıbbi tedaviye erişimi mümkün bulunmaktadır.
Tesisteki hijyene gelince, geri gönderme merkezinde tam zamanlı çalışan altı
temizlik görevlisi bulunmakta ve bina gerekli olduğu zaman dezenfekte
edilmektedir.
19. Hükümet iddialarını desteklemek üzere,
diğerlerinin yanı sıra (inter alia)
her ikisi de iyi aydınlatılmış ve oldukça temiz olan iki yatakhanenin ve
tutulan erkekler için ayrılmış katlardan birindeki koridor ve kafeteryanın
fotoğraflarını ibraz etmiştir. Toplam yatak sayısının fotoğraflardan
belirlenmesinin mümkün olmamasına rağmen, her iki odanın duvarlarına karşı
konumlandırılmış ve odanın ortasında dar bir koridor bırakan iki sıra ranza
bulunduğu gözlemlenmiştir. Bazı ranzalar birbiriyle temas halindeyken,
diğerleri ise büyük metal dolaplarla ayrılmıştır. Masa ve sandalye gibi başka
hiçbir mobilya odalarda mevcut değildir; odalardan sadece bir tanesinde
yatakların üstünde battaniyeler vardır ve diğer odada hiçbir yatak takımı
bulunmamaktadır. Kafeteryanın her katında bir televizyon mevcuttur. Ayrıca,
tutulan erkeklere ayrılmış katlardan birine ait koridorun fotoğrafında metal
bir mekik aleti ve bir egzersiz bisikleti görünmektedir.”
19. Yarashonen/Türkiye kararında ayrıca, BM Göçmenlerin
İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından Kumkapı GGM hakkında hazırlanan
rapordan alıntılar yapılmıştır. Anılan kararda yer verilen BM raporunun ilgili
kısımları şöyledir:
“30. ... (“BM”) Göçmenlerin İnsan Hakları Özel
Raportörü François Crépeau, Türk Hükümeti’nin daveti
üzerine 25-29 Haziran 2012 tarihleri arasında Türkiye’ye resmi bir ziyarette
bulunmuştur. François Crépeau diğerlerinin yanı sıra
(inter alia) Kumkapı ve
Edirne’deki geri gönderme merkezlerini ziyaret etmiş ve 17 Nisan 2013 tarihinde
BM Genel Kurulu’na bir rapor (A/HRC/23/46/Add.2) sunmuştur. Söz konusu raporun
ilgili kısımları aşağıdaki gibidir:
‘42. Özel Raportör ziyareti esnasında
göçmenlerin idari gözetim altına alınma nedenleri, bu gözetimin süresi, tutulma
koşulları ve idari gözetim altına alınan göçmenlere yönelik güvencelere erişim
konularında yetersiz bir düzenleme olduğunu kaydetmiştir.
...
52. Her ne kadar 2010 yılının Eylül ayında
Türkiye emniyet makamları tarafından yayınlanan bir genelge ile geri gönderme
merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri, tutulma süresi,
avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma kararına veya sınır
dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir biçimde
bilgilendirilmeleri talimatı verilmiş olsa da, Özel Raportör’ün
Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde tutulan kişilerle yaptığı
görüşmeler, söz konusu genelgenin uygulamada sistematik bir biçimde hayata
geçirilmediğini ortaya koymaktadır.
…
54. Özel Raportör ayrıca yukarıda anılan geri
gönderme merkezlerindeki koşullardan da rahatsızlık duymuştur. Çocukların da
aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişiler çoğunlukla odalarda
veya koğuşlarda kilitli tutulmakta ve dış alanlara erişimleri ya oldukça
kısıtlıdır veya hiç bulunmamaktadır. Aşırı kalabalıklık,
sağlığa elverişsiz koşullar ve yetersiz gıda diğer önemli endişe
kaynaklarıdır.’
…”
20. Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli ve 12068 sayılı
yazısının ilgili kısımları şöyledir:
“… Kumkapı Geri Gönderme Merkezi'nin ... 1. ve
2. katının erkeklerin kullanımına açık olmak üzere 3 kattan oluştuğu ve
toplamda 250 kişinin barınabildiği, ancak zorunlu durumlarda kapasitenin 300
kişiyi barındırabilecek durumda olduğu, 1 . kat
misafirhanede; 69 metrekarelik bir yemekhanenin, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik
4 yatak odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 2. kat misafirhanede; 69
metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak
odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 3. kat bayanlar misafirhanesinde ise;
69 metrekarelik bir yemekhanenin, 69, 76, 50, 58 ve 84 metrekarelik 5 yatak
odasının, 5 duş ve 6 tuvaletin bulunduğu, 1. kat misafirhanesinde 44, 2. kat
misafirhanesinde 76, 3. kat misafirhanesinde ise 70 adet çiftli ranzanın
bulunduğu,
Ayrıca, Geri Gönderme Merkezinde hava
şartlarına göre sığınmacıların merkezin bahçesine çıkartılarak temiz havadan
faydalanmalarının sağlandığı, başvuran...ın da
tutulduğu süre içerisinde hava almasına imkan verildiği, çocukların ise oyun
parkında oynadıkları, aynı zamanda kapalı bir çocuk oyun bölümünün bulunduğu,
merkezin içerisinde bir kantinin yer aldığı ve kantin görevlilerinin sabah,
öğlen ve akşamları katlara çıkarak talepler doğrultusunda hizmet verdikleri,
şahısların özel ihtiyaçlarını buradan sağladıkları, misafirhanede kalanlara üç
öğün yemek verildiği, çocuklar için günlük 500 ml sütün dağıtıldığı, temizliğin
özel bir temizlik firması aracılığı ile 6 görevli tarafından yapıldığı ve
katların ilaçlandığı, katlara sıvı sabun, banyo sabunu vb. temizlik
malzemelerinin kesintisiz verildiği, katlarda 24 saat kesintisiz sıcak ve soğuk
suyun bulunduğu, TV izleme, spor yapma, dinlenme odaları ve mescit gibi
ihtiyaçlarının karşılandığı, geri gönderme merkezinde kalan şahısların
hastalanmaları ve acil durumlarda 112 acil servis yardımı ve günlük şikâyet
durumuna göre oluşturulan hastane ekibince tedavilerinin zaman kaybedilmeden
yapıldığı, ayrıca haftada bir gün İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü'nden gelen
doktor vasıtasıyla şahısların muayene ve tedavilerinin yapıldığı, gerek
görülmesi durumunda bir üst sağlık kuruluşuna sevklerinin yapıldığı, 1. derece
yakını olan ziyaretçilere görüşmelerin yaptırıldığı anlaşılmıştır.
…”
21. Emniyet Genel Müdürlüğünün yukarıda belirtilen 7/1/2016
tarihli yazısı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/12/2015
tarihli yazısında, başvurucunun tutulduğu tarih aralığındaki defter kayıtlarına
göre Kumkapı GGM'nin mevcudunun 310 ilâ 350 kişi
arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir.
C. İlgili Hukuk
1. Ulusal Hukuk
22. 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun mülga 4. maddesi şöyledir:
“Pasaportsuz, vesikasız veya usulüne uygun
veya muteber olmıyan pasaport veya vesikalarla
Türkiye sınırlarına gelen yabancılar geri çevrilirler.
Bunlardan, pasaport veya vesikalarını yolda
kaybettiklerini iddia edenlerin, İçişleri Bakanlığınca yapılacak soruşturma
sonuna kadar, icabederse, en yakın idare merkezine
gönderilerek haklarında verilecek kararlara göre işlem yapılmak üzere mahalli
mülkiye amirinin göstereceği yerde oturtulabilmek kaydiyle
kabulleri caizdir.
Hükümetin müsaadesiyle gelen göçmenler
ellerinde Türk konsolosluklarının veya göçmen sevkı için yabancı memleketlere
Hükümetçe gönderilen memur veya heyetler tarafından verilmiş bir vesika
bulunmak şartiyle pasaportsuz da olsalar Türkiye’ye
kabul olunurlar.
Umumiyetle mültecilerin ve iskan
hakkındaki mevzuat dışında olarak yurt tutmak maksadiyle
gelen yabancıların, pasaportları olsun olmasın Türkiye’ye kabulleri İçişleri
Bakanlığının kararına bağlıdır.”
23. 5682 sayılı Kanun’un “Türkiye’ye
girmeleri memnu kimseler” kenar başlıklı mülga 8. maddesi şöyledir:
“1. Serseriler ve dilenciler;
2. Delilikle veya bulaşık hastalıkla malül olanlar (Bu gibilerden umumi sıhhati ve asayişi
tehlikeye sokmıyacak halde olup kendi vasıtalariyle veya kanuni veli veya vasilerinin maddi
himayeleri altında olarak tedavi veya hava değiştirme için gelenler bu hükümden
istisna edilebilirler);
3. Türkiye Cumhuriyetinin
taraf bulunduğu, mücrimlerin iadesine mütaallik
anlaşma veya andlaşmalarla iadeye esas olarak kabul
edilen suçlardan birinden sanık veya hükümlü bulunanlar;
4. Türkiye’den sınır dışı edilmiş olupta avdetine müsaade edilmemiş bulunanlar;
5. Türkiye Cumhuriyetinin
emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak istiyenlere
ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadiyle
geldikleri sezilenler;
6. Fahişeler ve kadınları fuhuşa
sevkederek geçinmeyi meslek edinenlerle beyaz kadın
ticareti yapanlar ve her nevi kaçakçılar;
7. Türkiye’de kalacaklarını beyan ettikleri
müddetçe yaşamalarına ve tekrar gitmelerine yetişecek paraları bulunmayıp
Türkiye’de kendilerini himaye edecek kimseleri bulunduğunu veya Türkiye’de
yabancılara kanunla menedilmemiş işlerden birini tutacaklarını ispat edemiyenler.”
24. 15/7/1950 tarihli ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında (mülga)
Kanun’un 17. maddesi şöyledir:
“Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan
yabancılar ancak İçişleri Bakanlığınca müsaade olunacak yerlerde ikamet
edebilirler.”
25. 5683 sayılı mülga
Kanun’un 23. maddesi şöyledir:
“Memleket dışına çıkartılmalarına karar verilipte pasaport tedarik edemediklerinden veya başka
sebeplerden dolayı Türkiye’yi terkedemiyenler
İçişleri Bakanlığının göstereceği yerde oturmağa mecburdurlar.”
26. 14/9/1994 tarihli ve 94/6169 sayılı Bakanlar Kurulu kararı
ile kabul edilip 30/11/1994 tarihli ve 22127 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere
Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma
Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine
Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’in “Karar makamı” kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:
“(Değişik madde 16/01/2006-2006/9938 S.B.K.
Yön/3.mad)
Türkiye’ye iltica eden veya başka bir ülkeye
iltica etmek üzere Türkiye’den ikamet izni talep eden münferit yabancıların
talepleri, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi
ile Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol ve bu
Yönetmelik gereğince İçişleri Bakanlığı’nca karara bağlanır.
İçişleri
Bakanlığı, karar verme yetkisini uygun göreceği hallerde valiliklere
devredebilir.
Valilikçe
veya İçişleri Bakanlığı’nca alınan karar valilikler aracılığıyla yabancıya
tebliğ edilir.
Talebi kabul edilen yabancı, İçişleri
Bakanlığı’nca uygun görülecek bir misafirhanede barındırılır veya İçişleri
Bakanlığı’nca gösterilecekbir yerde serbest ikamet
edebilir.
Talebi kabul edilmeyen yabancı bu karara karşı
15 gün içerisinde isterse ilgili valiliğe itiraz edebilir.
İtiraz süresi kararın daha hızlı verilebilmesi
için gerekli görülen durumlarda İçişleri Bakanlığı’nca daha kısa olarak
belirlenebilir.
Karara itiraz eden yabancının bu konudaki
ifadesi ve ifadesini destekleyen diğer bilgi ve belgeler valilikçe İçişleri
Bakanlığı’na gönderilir. İtiraz, İçişleri Bakanlığınca sonuçlandırılır ve nihai
karar yabancıya tebliğ edilir.
İtirazları nihai olarak reddedilenlerin
durumu, yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde değerlendirilir.
Yabancılarla ilgili genel hükümler çerçevesinde deikamet
izni verilmesi uygun görülmeyen yabancılara idarece belirlenen süre içerisinde
Türkiye’yi terk etmeleri gerektiği bildirilir. Ülkeyi terk etmeyen yabancılar,
İçişleri Bakanlığının talimatı üzerine valiliklerce veya doğrudan karar verme
yetkisinin valiliklere devredildiği hallerde, valilikler tarafından re’sen Türkiye’den çıkartılırlar.”
2. Uluslararası Hukuk
27. CPT tarafından kabul edilen Yabancı Uyruklu Kişilerin
Tutulma Koşullarına İlişkin Standartlar’ın (CPT/Inf/E (2002) 1- Rev. 2013) ilgili
kısımları şöyledir:
"48. Açık havada egzersiz yapma konusunun
üzerinde özellikle durulmalıdır. Mahkumların (tercihen genel bir faaliyet
programının bir parçası olarak) her gün açık havada en az bir saat egzersiz
yapabilmesi şartı, temel bir önlem olarak genel kabul görmüştür. CPT,
istisnasız bütün mahkumlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dahil) her gün
açık havada egzersiz yapma imkanı verilmesi
gerektiğine dikkat çekmektedir. Açık havada egzersiz yapılacak yerlerin makul
büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak biçimde
olması gerektiği barizdir.
...
29. CPT'nin bakış
açısına göre, kişileri yabancılar mevzuatına göre uzun süreli olarak
özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü hallerde, bu kişiler
özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına uygun bir programa,
fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip merkezlerde tutulmalıdır.
...
Bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip,
temiz ve bakımlı olması ve orada kalan kişilere yeterli yaşama alanı sağlaması
önemlidir. Ayrıca cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu kadar
önlenmesi için, mekan düzenlemesine özen
gösterilmelidir. Program faaliyetlerine gelince, açık havada egzersiz, gün
içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve
diğer uygun dinlenme yollarına (örn. kutu oyunlarına,
pinpon masalarına) erişimi içermelidir. Bu kişilerin tutuldukları süre ne kadar
uzun olursa, onlara sunulan faaliyetler de o kadar kapsamlı olmalıdır.
...
79. Yasa dışı göçmenlere uygulanacak tutukluluk
durumu, onların özgürlüklerinin kısıtlanmasının doğasını yansıtıcı, sınırlı
kısıtlamalar içeren ve çeşitlendirilmiş etkinlik rejiminden oluşmalıdır.
Örneğin, özgürlükten yoksun kılınmış yasa dışı sığınmacılar. tutuldukları
kurum içindeki hareket sebestlikleri mümkün olduğunca
az sınırlandırılmalıdır."
28. BM Genel Kurulunun 9 Aralık 1988 tarihli ve 43/173 sayılı
kararıyla kabul edilen Herhangi Bir Biçimde Tutulan veya Hapsedilen Kişilerin
Korunması İçin Prensipler’in “İnsani tarzda muamele yükümlülüğü” kenar
başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her hangi bir
biçimde tutulan veya hapsedilen bir kimse, insaniyetin ve insanın doğuştan
sahip olduğu insanlık onuruna saygının gerektirdiği bir biçimde muamele görür.”
29. Anılan Prensipler’in “Tutmanın ve diğer tedbirlerin yargısal denetimi”
kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Her türlü tutma veya hapsetme kararı ve
tutulan veya hapsedilen bir kimsenin insan haklarını her
hangi bir biçimde etkileyen bütün tedbirlere yargısal veya diğer bir
makam tarafından karar verilir veya bu tedbirler bu makamların etkili
denetimine tabi tutulur.”
30. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Yürütme Komitesinin (UNCHR
EXCOM) “Mültecilerin ve Sığınmacıların
Alıkonulması” konulu 44 numaralı kararının dördüncü fıkrasının (f)
bendi şöyledir:
“Yürütme Komisyonu, Mültecilerin Statüsüne
ilişkin 1951 Sözleşmesi’nin 31. maddesi’ni
hatırlatarak
...
(f) Mültecilerin ve sığınmacıların alıkonma
koşullarının insani olması gerektiğini vurgulamıştır. Özellikle, mülteciler ve
sığınmacılar mümkünse, adi suçlu olarak tutulmakta olan kişilerin yanında
tutulmayacak ve fiziksel güvenliklerinin tehlike altında olduğu yerlerde
bulundurulmayacaktır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu;28/9/2013 ila 30/9/2013 tarihlerinde havalimanı
nezarethanesinde ve 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde Kumkapı GGM'de toplam 42 gün, yaşam ve özgürlüğünün tehlike altında
bulunduğu Özbekistan'a sınır dışı edilme riski altında, dış dünyadan
yalıtılmış, oldukça kötü fiziksel koşullar altında, aşırı kalabalık ortamda
açık havaya çıkma veya herhangi bir sosyal faaliyet imkânından gerektiği gibi
yararlandırılmaksızın tutulduğunu; tutma işleminin yasal dayanaktan yoksun ve
keyfî olduğunu, herhangi bir yargı kararına dayanmadığını, tutmanın yargısal
denetimi olmadığını ve tutma sonrası tazminat ödenmesine dair bir başvuru
yolunun bulunmadığını, tutma nedenleri hakkında kendisine bilgi verilmediğini, ayrıca
GGM'deki tutma koşullarına karşı da başvurabileceği
etkili bir iç hukuk mekanizması bulunmadığını, bu nedenlerle Anayasa'nın 17.,
19., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş;kamuya
açık belgelerde kimliğinin gizli tutulması ile maddi ve manevi tazminat
taleplerinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
34. Başvurucunun, sınır dışı tehdidi altında GGM’de
tutulduğuna, GGM’nin tutma koşullarının
elverişsizliğine ilişkin şikâyetlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası; geri gönderme merkezlerinde gayriinsani koşullarda tutulması nedeniyle
yapılan şikâyet ve başvuruların sonuçsuz kaldığı, bu nedenle kanun yollarının
etkili olmadığı şikâyetlerinin Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak
40. maddesi; geri gönderme merkezinde tutulmasının kanuniliği, yargısal
denetimi, tutma nedenleri hakkında bilgilendirilme ve tutma nedeniyle tazminat
ödenmesi konularına ilişkin şikâyetlerinin ise Anayasa’nın 19. maddesi
kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
1. Sınır Dışı Edilmek
Üzere İdari Gözetim Altında Tutuldukları Yerin Koşullarının Elverişsizliği
Nedeniyle Anayasa’nın 17. Maddesi ile Bağlantılı Olarak 40. Maddesinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
35. Başvurucu; GGM'deki kötü koşullara
karşı iç hukukta etkili bir çare bulunmadığını, idari yargıya başvurulması
hâlinde geçici nitelikte olan yürütmenin durdurulması konusunda bir kararın
dahi aylar sonra alınabildiğini, idari yargı makamlarının GGM'lerde
tutulmayı bir özgürlük kısıtlaması olarak değerlendirmediklerini, dava açmanın,
tutma koşullarının denetimi yönünden hiçbir etkisinin olmadığını ve AİHM'in de bu yönde kararlar verdiğini belirterek
Anayasa'nın 40. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
36. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun GGM'deki
kötü yaşam koşullarının değiştirilmesi için herhangi bir idari mercie başvurmadığı,
Anayasa'nın 40. maddesi yönünden yapılacak değerlendirmede bu hususun dikkate
alınması gerektiği bildirilmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında güncel AİHM kararlarınaatıflarda bulunarak Bakanlık tarafından, iç
hukuk yollarının etkili olabileceğine dairherhangi
bir örnek sunulmadığını, buna rağmen yapılan şikâyetlerin sonuçsuz kaldığına
dair çok sayıda örnek olduğunu ifade etmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
38. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
39. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi
kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”
40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Etkili başvuru hakkı” kenar başlıklı 13.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de
tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi
bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa
dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”
41. Anayasa’nın 40. maddesi, Anayasa ile tanınmış hak ve
hürriyetleri ihlal edilen herkesin, yetkili makama geciktirilmeden başvurma
hakkını güvence altına almaktadır.
42. İhlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için
öngörülen ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için de
tamamının tüketilmiş olması gereken idari ve yargısal başvuru yollarının
ulaşılabilir olmaları yanında, telafi kabiliyetini haiz olmaları ve
tüketildiklerinde başvurucunun şikâyetlerini gidermede makul başarı şansı
tanımaları gerekir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara yer verilmesi tek başına
yeterli olmayıp uygulamada da etkili olduklarının gösterilmesi ya da en azından
etkili olmadıklarının kanıtlanmamış olması gerekir (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2/7/2013, §§ 28, 29).
43. Kişilerin etkili başvuru hakkı açısından sahip oldukları
güvencenin kapsamı, ihlal iddiasına konu edilen hakkın niteliğine göre
değişmektedir. Fakat genel olarak ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 40. maddesi
uyarınca sağlanması gereken başvuru yolunun, hem
teoride hem de uygulamada, ileri sürülen ihlali önleme, ihlal devam etmekte ise
sonlandırma veya gerçekleşip sona ermiş ihlallere yönelik olarak da makul bir
tazmin imkânı sunma açısından etkili olması gerekmektedir (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015, §
71).
44. Ancak ihlal iddiasına konu edilen hak, Anayasa’nın 17.
maddesinde güvence altına alınan “işkence”, “eziyet” veya “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutmama yasağı olduğunda Anayasa’nın
öngördüğü mutlak yasak gereği, bu haklar açısından sağlanması gereken başvuru
yolunun etkili olmasından söz edebilmek için bu yolun ihlali önleyici ve bazı
durumlarda cezalandırıcı, ayrıca gerektiğinde tamamlayıcı bir unsur olarak
makul bir tazmin imkânı sunan bir yol olması zorunludur. Aksi takdirde bu tür
ihlaller açısından sadece tazmin yollarının öngörülmüş olması, bu tür
muamelelere maruz kalan kişilere yapılanları (kısmen/zımnen) meşrulaştırmış ve
devletin tutma koşullarını Anayasa’nın güvence altına aldığı standartlara
yükseltme yükümlülüğünü kabul edilemez bir şekilde azaltmış olacaktır. Bu
nedenle somut başvuruda olduğu gibi “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” koşullarda
tutulma şikâyetleri açısından, ancak tutulma koşullarının
iyileştirilmesi/düzeltilmesi ve ayrıca bu koşullardan kaynaklanan zararların
tazmin edilmesini sağlayacak bir başvuru yolunun etkililiğinden söz edilebilir.
Elbette ihlal iddialarına konu yerden ayrılmış olunması durumunda yapılacak
başvurular açısından hâlihazırda gerçekleşmiş olan maddi ve manevi zararlara
karşılık gelecek nitelikte tazmin yollarının bulunması gerekmektedir (Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Ananyev ve diğerleri/Rusya, § 98).
45. AİHM de Sözleşme tarafından söz konusu hükme atfedilen özel
önemin, devlet tarafından tazmin edici bir hukuk yoluna ilaveten, bu tür
muamelelerin tamamını süratle sona erdirecek etkili bir mekanizma kurulmasını
gerektirdiğini kabul etmektedir (Yarashonen/Türkiye,
B. No: 72710/11, 24/6/2014, § 61).
46. Başvuru formunda ve Bakanlık görüşünde sunulan bilgiler
çerçevesinde başvurucunun, 28/9/2013 ila 30/9/2013 tarihlerinde havalimanı
nezarethanesinde, 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde ise Kumkapı GGM’de tutulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
47. Bakanlık görüşünde, Anayasa’nın 125. maddesine göre idarenin
her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu ifade edilerek
başvurucunun, GGM’deki yaşam koşullarının değiştirilmesi
için ilgili idari mercie başvuru yapmadığı ifade edilmiştir. Ancak, Anayasa'nın
bahsi geçen hükmü dışında Bakanlıkça, başvurucunun tutulduğu dönemde anılan
Merkezlerdeki elverişsiz yaşam koşullarını önlemek ve doğan zararları tazmin
etmek üzere üzere belirlenmiş somut bir idari veya
yargısal hak arama yoluna atıfta bulunulmadığı gibi atıf yapılan Anayasa’nın
125. maddesindeki genel kuralın, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ile
güvence altına alınan hukuksal değerlerin korunması noktasında, çözüm üretme
kabiliyetini haiz ve makul bir başarı şansı sunan bir hak arama yolu
sağladığına dair yargısal pratiği ortaya koyan bir açıklama veya somut herhangi
bir karar da sunulmamıştır. Kaldı ki yabancıların GGM’de
tutulma koşullarının incelemeye tabi olduğu varsayılsa dahi bu tür koşulların
hangi standartlara göre değerlendirileceğine dair başvurucunun tutulduğu
dönemde yürürlükte olan açık bir düzenlemeye rastlanamamıştır.
48. AİHM’in konuya ilişkin Yarashonen/Türkiye kararında, tutulan bir göçmenin
önerilen hukuk yollarından faydalanarak haklarını savunabildiğini yani idare
mahkemesine veya idari makama yapılan başvurunun tutulma koşullarının
iyileşmesiyle ve/veya olumsuz maddi koşullar nedeniyle yaşanan ızdırap için tazminata hükmedilmesiyle sonuçlandığını
gösteren herhangi bir adli veya idari kararın, davalı devlet tarafından ibraz
edilmediği, niçin ibraz edilmediğine ilişkin bir açıklamada da bulunulmadığı
tespitlerine yer verilmiştir. (Yarashonen/Türkiye,
§ 63; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
B. No: 30471/08, 22/9/2009, § 25).
49. 2/5/2014 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen İHK raporunda
da “Merkezlerin erişimi zor olup, etkili bir
denetlemesi de bulunmamaktadır. Avukata erişim imkânı olmayan ve daha sonra
ülkeden sınır dışı edilen yabancıların geri gönderme merkezinde maruz
kaldıkları insan hakları ihlallerini pratikte şikâyet etmeleri mümkün değildir.
Başvurucuların yabancı olması, dil bilmemesi, avukata erişimin zor olması
nedeniyle Merkezin yargısal denetimi ve memurlar hakkında yapılan şikâyetler
çok az sayıdadır. Merkezde tutulanlar genellikle sınır dışı edildiği için bir
daha Türkiye’ye dönmesi oldukça zordur. Bu nedenle, şikâyet konusu olaylar,
adli mercilere intikal etmemektedir.” şeklinde tespitlere yer
verilmiş olması, başvurucunun iddiasını güçlendirmektedir (bkz. § 17).
50. Nitekim 2012 tarihli TBMM raporunda da benzer şekilde,
tutulan düzensiz göçmenlere ne tür muameleler uygulanacağı ve merkezlerin
işleyişlerinin nasıl olacağı konularında tüm geri gönderme merkezlerinde
yeknesaklığı sağlayacak bir düzenlemenin bulunmadığı, bu durumun farklı
uygulamalara neden olduğu, bu konuda düzenleyici işlem niteliğinde bir hukuki
metin hazırlanması gerektiği ifade edilmiştir.
51. Başvurucunun tutulduğu tarih aralığından sonra 11/4/2014
tarihinde yürürlüğe giren 4/4/2013 tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve
Uluslararası Koruma Kanunu’nda da tutulma koşullarının Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrasına uygunluğu açısından denetleme ve herhangi bir
aykırılık tespiti durumunda koşulların düzeltilmesi veya tutulmanın
sonlandırmasına imkân sağlayacak, tutulma koşullarının standartlarını
belirleyen, bu koşulların kontrolünü, gözden geçirilmesini içeren özel
nitelikte bir idari veya yargısal başvuru mekanizmasının öngörülmediği, Anayasa
Mahkemesince daha önce karara bağlanmıştır (K.A.,
§ 77).
52. Bu tespitler ışığında, GGM’de
idari gözetim altında tutulmuş olan başvurucu açısından, Anayasa’nın 17.
maddesinin üçüncü fıkrası ile güvence altına alınan hukuksal değerlerin
korunması noktasında, teoride ve pratikte çözüm üretme kabiliyetini haiz ve
makul bir başarı şansı sunan etkili idari ve yargısal bir başvuru yolunun
bulunmadığı kanaatine ulaşılmıştır.
53. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları
çerçevesinde, tutulma koşullarından kaynaklanan Anayasa’nın 17. maddesinin
ihlal edildiği iddiaları açısından Anayasa’nın 40. maddesinin zorunlu kıldığı
etkili bir başvuru yolunun bulunmadığı ve dolayısıyla başvurucunun etkili
başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.
2. Kumkapı GGM’nin Koşullarının Anayasa’nın 17. Maddesini İhlal
Ettiğine İlişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
54. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
55. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin
birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da
kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle
bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.
56. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu
hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen
şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını
gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme
yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi
Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).
57. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının
kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda
muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve
sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara
muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
58. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki
etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir.
Dolayısıyla, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler
arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip
nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için, anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile
işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).
59. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde
kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya
mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye
sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir
Canan, § 22). Burada “eziyet”ten faklı olarak, kişi üzerinde uygulanan
muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir
etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 89).
60. Yukarıda değinildiği üzere, bir muamelenin bu kavramlardan
hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olayın kendi özel
koşulları içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Muamelenin kamuya açık olarak
yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup
olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi
de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca
muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate
alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı
anlamına gelmeyecektir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı
davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler,
kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve
diğerleri, § 90).
61. Bir kişinin sınır dışı etme işleminin yürütülmekte olması
nedeniyle yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması mümkündür (Rıda Boudraa, B. No:
2013/9673, 21/1/2015, § 73). Bu çerçevede idari gözetim altına alınan
yabancının tutulduğu yerdeki maddi koşulların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası kapsamına girebilmesi için asgari bir eşiğe ulaşmış olması
gerekmektedir. Bu asgari eşik değerlendirmesi ise koşullarla ilgili tüm
verilere, özellikle de muamelenin süresine, fiziksel ya da ruhsal etkilerine ve
bazen de mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumuna bağlı olarak yapılmalıdır
(Rıda Boudraa, § 60,
benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Kafkaris/Kıbrıs, B. No: 21906/04, 12/2/2008, § 95, Yarashonen/Türkiye, § 71)
62. Bir muamelenin “insanlık dışı” olarak nitelendirilebilmesi
için bunun tasarlanarak uygulanmış olmasının yanında bedensel yaralanma ya da
fiziksel veya ruhsal acıya sebebiyet vermesi, diğer taraftan bir muamelenin
“aşağılayıcı” olarak nitelendirilebilmesi için mağdurlarını rencide edecek ve
küçültecek ölçüde onlara korku, endişe, aşağılanma gibi duyguları hissettirmesi
gerekir (Rıda Boudraa, § 61).
63. Bir ceza veya muamelenin, Sözleşme’nin 3. maddesi anlamında
“aşağılayıcı” olup olmadığını tespit ederken bunların amacının ilgiliyi rencide
etme ve aşağılık duruma düşürme olup olmadığının ve etkilerine bakıldığında söz
konusu tedbirin, Anayasa’nın 17. ve Sözleşme’nin 3. maddelerine aykırı şekilde,
ilgilinin kişiliğini etkileyip etkilemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bununla
birlikte böyle bir amacın olmaması,bu
hükmün ihlal edilmiş olması ihtimalini kesin olarak devre dışı bırakmamakla
birlikte bir ceza veya muamelenin, “insanlık dışı” ya da “aşağılayıcı”
olabilmesi için rencide edilme veya ızdırabın, meşru
bir muamele ya da cezanın barındırdığı rencide olma duygusu ve ızdırabın ötesine geçmiş olması gerekmektedir (Rıda Boudraa, § 62).
64. Tutulma koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi anlamında
“insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele oluşturup oluşturmadığı incelemesinde
bir sonuca ulaşırken bu tür merkezlerde tutulan her bir kişiye düşen yaşam
alanı, özellikle dikkate alınması gereken bir kriterdir (Benzer yöndeki AİHM
kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 72).
65. AİHM, bu konuda yaptığı incelemelerde kişi başına düşen dört
metrekare alanın bu konuda asgari standardı oluşturduğuna, kişi başına üç
metrekareden daha az bir alanın düşmesinin de tek başına, tutulma koşullarının
Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlali sonucu doğurmasına neden olacağına karar
vermiştir (Hagyó/Macaristan, B. No: 52624/10, 23/4/2013, §
45; Yarashonen/Türkiye, § 72). Öte yandan AİHM, tutulu
bulunan kişilere her gün en az bir saat açık havada egzersiz yapma imkânı
verilmesinin bu kişilerin refahı açısından temel bir güvence olduğunu kabul
etmektedir (Ananyev ve diğerleri/Rusya, § 150).
66. Geri gönderme merkezlerindeki tutma koşullarının Anayasa’nın
17. maddesine uygunluğunun değerlendirilmesinde, kişi başına düşen alan
hesabının yanısıra tutulan kişilerin günlük açık
havadan yararlanmaları, kapalı mekânların günışığı alma ve havalandırılma
durumları, kalınan mekânın temizliği ve tutulan kişilere sunulan sağlık
hizmetleri gibi hususların da dikkate alınması gerekmektedir (Yarashonen/Türkiye, § 73). CPT’nin
“gözetim altında tutulan göçmenler”
hakkında kabul ettiği standartlarda (bkz. § 27), kişileri yabancılar mevzuatına
göre uzun süreli olarak özgürlüklerinden mahrum bırakmanın gerekli görüldüğü
hâllerde bu kişilerin özellikle bu amaç için hazırlanmış, hukuki durumlarına
uygun bir programa, fiziki koşullara ve uygun nitelikli personele sahip
merkezlerde tutulmaları gerektiği, bu tür merkezlerin yeterli donanıma sahip,
temiz ve bakımlı olması gerektiği ve orada kalan kişilere yeterli yaşam alanı
sağlamasının önemli olduğu, cezaevi ortamı olduğu izleniminin mümkün olduğu
kadar önlenmesi gerektiği, programlı faaliyetlerin açık havada egzersiz, gün
içinde zaman geçirilebilecek bir odaya, radyo/televizyona, gazete/dergilere ve
diğer uygun dinlenme yollarına erişimi içermesi gerektiği, bu kişilerin
tutuldukları süre ne kadar uzun olursa onlara sunulan faaliyetlerin de o kadar
kapsamlı olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu kapsamda CPT, istisnasız bütün
mahkûmlara (ceza olarak hücre hapsinde olanlar dâhil) her gün açık havada
egzersiz yapma imkânı verilmesi ve açık havada egzersiz yapılacak yerlerin
makul büyüklükte ve mümkün olduğunca kötü hava şartlarında koruma sağlayacak
biçimde olması gerektiğini kabul etmektedir. Mahkûmlar açısından kabul edilen
bu standardın “gözetim altında tutulan
göçmenler” açısından evleviyetle geçerli olduğu açıktır.
67. Anayasa Mahkemesi açısından yukarıda yer verilen standartlar
(bkz. §§ 64-66 ) kural olarak bu konuda yapacağı
incelemelerde asgari standartları oluşturmakla birlikte burada yer verilen
standartların her bir somut olayın kendi özel koşulları açısından incelenmesi
gerekmektedir.
ii. İlkelerin Somut Olaya
Uygulanması
68. Başvurucu, yabancı statüsünde olması nedeniyle 28/9/2013 ila
30/9/2013 tarihlerinde havalimanı nezarethanesinde, 30/9/2013 ila 8/11/2013
tarihlerinde ise Kumkapı GGM'de toplamda 42 gün
tutulduğunu, bu süre zarfında yaşamının tehlikede olduğu Özbekistan'a sınır
dışı edilme riski ve korkusu ile yaşadığını, tutulduğu binanın dış dünyadan
tecrit edilmiş, tüm pencere ve kapılarının hapishane gibi demir parmaklıklarla
kaplı olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucu anılan Merkezin aşırı
kalabalık, geç saatlere kadar sürekli gürültülü ve sigara içilen, yemekleri
yetersiz bir yer olduğunu, kaldıkları koğuşun temiz olmadığını, böcek
ısırıkları nedeniyle vücudunda kızarıklık ve şişlikler oluştuğunu, geceleri
uyuyamadığını, tutma süresinin belirsiz olduğunu, kırk gün boyunca sadece bir
defa açık havaya çıkarıldığını, sosyal faaliyet imkânı sunulmadığını, bu
çerçevede tutma koşullarının "gayriinsani" ve "onur kırıcı"
olması nedeniyle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
69. Bakanlık görüşünde, AİHM kararlarına atıfta bulunularak
devlet tarafından tutulan kişilerin tutulduğu ortamda ısınma, sağlık, uyku,
yemek, dinlenme ve dış dünyayla iletişime yönelik hizmetlerin yetersizliğinin
ve ortamın aşırı kalabalık olmasının insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye
neden olabileceği, tutma koşulları değerlendirilirken, söz konusu koşulların
kümülatif etkileri ve başvurucunun öne sürdüğü iddiaların gözönüne
alınması gerektiği, somut başvuru bakımından tutma koşulları ile ilgili olarak
Bakanlığın elinde yeterli bilgi bulunmadığından, Anayasa'nın 17. maddesi
yönünden yapılacak değerlendirmede İçişleri Bakanlığı görüşünün dikkate alınmasının
daha uygun olacağı bildirilmiştir.
70. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında güncel AİHM
kararları ile CPT raporu ve 2012 tarihli TBMM raporuna atıflarda bulunarak
başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.
71. Başvuru dosyasında, başvurucunun Kumkapı GGM’de
tutulduğu dönemde Merkezin yaşam koşullarına ve özellikle de tutulan her birkişiye düşen yaşam alanına ilişkin net ve kesin bir
bilgi yer almamaktadır. Başvurucunun hangi odayı kaç kişi ile paylaştığına
ilişkin net bir bilgi de ne başvurucu ne de bu konuda görüşleri sorulan
İçişleri ve Adalet Bakanlıkları tarafından Anayasa Mahkemesine sunulmuştur.
Anayasa Mahkemesinin elinde bulunan sınırlı bilgi nedeniyle kişi başına düşen
yaşam alanının hesaplamasının Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın,
burada kalan kişi sayısına bölünmesi sonucu elde edilecek yaklaşık bir değerin
kabul edilmesi suretiyle yapılması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.
72. Başvuru formunda ve Bakanlık görüşünde sunulan bilgiler
çerçevesinde, başvurucunun 28/9/2013 ila 30/9/2013 tarihlerinde havalimanı
nezarethanesinde, 30/9/2013 ila 8/11/2013 tarihlerinde ise Kumkapı GGM’de tutulduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
73. Bu kapsamda Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından sunulan
bilgiler, 2012 tarihli TBMM raporu, BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel
Raportörünün tespitleri, AİHM’in 24/6/2014 tarihli Yarashonen/Türkiye kararı ve bu kararda atıf yapılan
2009 tarihli CPT raporu ile Anayasa Mahkemesinin K.A. başvurusuna ilişkin kararı (K.A. [GK], B. No: 2014/13044, 11/11/2015 )
ve bu karara önemli ölçüde esas teşkil eden İHK raporu eldeki en önemli
verileri oluşturmaktadır.
74. Anılan belgelerdeki tespitler ile başvurucunun tutulduğu
dönemden yaklaşık bir yıl önce düzenlenmiş olan 2012 tarihli TBMM raporu ve BM
Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörünün tespitleri ile başvurucunun
tutulduğu dönemden bir yıl sonra düzenlenmiş olan İHK raporu arasında belirgin
bir çelişkiye rastlanmamıştır. Bu çerçevede düzenlendikleri zaman periyotları
farklılık arz etse de başvurucunun tutulduğu dönemden önce veya sonra
düzenlenen rapor vb. belgelerin hiçbirinde, Kumkapı GGM’nin
tutma koşullarında belirgin bir değişiklik olduğunu gösteren herhangi bir
bilgiye rastlanmamıştır. Bu durum, tutulduğu zaman diliminin öncesinde veya
sonrasındaki saptamaların, başvurucunun tutma koşulları yönünden de önemli
ölçüde geçerli olduğu kanaatini oluşturmuştur. Bu nedenle başvurucunun
tutulduğu dönem haricindeki zaman dilimlerini kapsayan bir kısım tespitlerin,
başvurucunun tutulma koşullarının değerlendirilmesi kapsamında dikkate alınması
mümkün görülmüştür.
75. Emniyet Genel Müdürlüğünün 7/1/2016 tarihli yazısında (bkz.
§ 20), Kumkapı GGM’nin fiziki koşulları ve tutulan
kişilere sağlanan hizmetlerle ilgili genel bilgiler verilmiştir. Ayrıca anılan
yazı ekinde sunulan, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün 16/12/2015 tarihli
yazısında, başvurucunun tutulduğu tarih aralığındaki defter kayıtlarına göre
Kumkapı GGM'nin ortama mevcudunun 310 ila 350 kişi
arasında olduğu bilgisine yer verilmiştir.
76. 2012 tarihli TBMM raporunda Merkezin kapasitesinin 100’ü
kadın ve 200’ü erkek olmak üzere toplam 300 olduğu, yaklaşık 40 farklı ülkeden
günlük ortalama 30 ila 40 yabancının teslim alındığı ve yine günlük aynı sayıda
yabancının sınır dışı işleminin yapıldığı, 11/5/2012 tarihi itibarıyla Merkezde
291’i erkek, 97’si kadın, 7’si çocuk olmak üzere toplam 395 kişi bulunduğu
bilgilerine yer verilmiştir.
77. İHK raporunda Merkez yetkililerinin verdiği bilgiye göre
Merkezin toplam kapasitesi 300 kişi olup 28/4/2014 tarihi itibarıyla toplam 384
ve 2/5/2014 tarihi itibarıyla toplam 350 kişi Merkezde kalmaktadır. Yine Merkez
yetkililerinin ifade ettiği üzere her gün 30-40 kişi Merkezden ayrılmakta ve
yaklaşık aynı sayıda kişi Merkeze gelmektedir. Başvurucu ve İHK raporunda
görüşleri kayda geçilen STK mensuplarına göre Merkezde 400 ila 500 kişi
kalmaktadır. Merkez yetkililerinin vermiş olduğu sayılar ile her gün giriş
yapan ve ayrılan kişi sayısının birbirine yakın olduğu dikkate alındığında başvurucunun
tutulduğu dönem boyunca Merkezde asgari 350 civarında kişi bulunduğunun,
yaklaşık bir değer olarak kabul edilmesi mümkün görülmüştür.
77. Merkezde tutulan kişilere tahsis edilen alanın genişliğinin
tespitine geçildiğinde Kumkapı GGM’ye ilişkin hazırlanan
rapor ve görüşler (bkz. §§ 15 vd.) incelendiğinde başvurucunun tutulduğu dönem
dâhil olmak üzere Merkezin resmî kapasitesinin 300 kişi olduğunun kabul
edildiği, tutulan kişilere tahsis edilen alanda kayda değer bir değişiklik
bulunmadığı görülmektedir. İHK raporunda görüşleri alınan Merkez yetkililerinin
de belirttiği üzere şehir merkezinde, yapıların sıkışık olduğu bir alanda
bulunan Merkezde tutulu kişilere tahsis edilen alanda esaslı bir değişiklik
yapılması da mümkün görünmemektedir. Merkeze ilişkin yukarıdaki veriler
birlikte değerlendirildiğinde kadın-erkek tüm sakinlere tahsis edilen alanın
yaklaşık 1.000 metrekare olduğu ve bu alanın genişliğinin son dönemde
değişmediği anlaşılmaktadır.
78. Bu durumda, Merkezde kişi başına düşen alanın yaklaşık
olarak azami üç (3) metrekare olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır.
79. Bu tür merkezlerde kalan kişilerin, tahsis edilen alanın
darlığı nedeniyle maruz kaldıkları sıkıntılar, yatakhaneler dışında zaman
geçirebilecekleri alanların bulunması suretiyle kısmen azaltılabilecek olup
yaşam koşullarının Anayasa’nın 17. maddesi açısından incelenmesinde bir unsur
olarak dikkate alınabilir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Yarashonen/Türkiye, § 78).
80. Bu çerçevede başvurucunun içinde yaşadığı koşullar incelendiğinde
İHK raporu’nda ifade edildiğine göre Merkezde
idarenin kullandığı birimlerden demir kapılarla ayrılan mekânda, koğuşlar
(üniteler) dışında koridor ve yemekhane olarak kullanılan büyük bir salon
bulunmaktadır. Koridorda üç adet spor aleti mevcuttur. Yatakhanelerde yer
olmaması nedeniyle bazı göçmenlerin, bu mekânlardan biri olan televizyon
odasında yattıkları bilgisi yer almaktadır. Bu durumda Merkezde kalanların
ortak kullanım alanı olarak yararlanabilecekleri mekânların oldukça sınırlı
olduğu ve bu mekânların da yatakhanelerdeki sıkışıklık nedeniyle kalma yeri
olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Buna bağlı olarak sadece bitişik nizam
ranzaların ve dolapların bulunduğu kalabalık yatakhanelerde kalan göçmenlere,
Merkez içinde nispeten rahatlayabilecekleri bir ortamın sunulamadığı
anlaşılmaktadır.
81. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından 25-29
Haziran 2012 tarihlerinde Kumkapı ve Edirne Geri Gönderme Merkezlerine
gerçekleştirilen resmî ziyaret kapsamında yapılan incelemelerin yansıtıldığı
raporda geri gönderme merkezlerindeki koşullardan rahatsızlık duyulduğu,
çocukların da aralarında bulunduğu idari gözetim altında tutulan kişilerin
çoğunlukla odalarda veya koğuşlarda kilitli tutuldukları ve dış alanlara
erişimlerinin oldukça kısıtlı olduğu veya hiç olmadığı; “aşırı kalabalıklık”,
“sağlığa elverişsiz koşullar” ve
“yetersiz gıda” hususlarının
diğer önemli endişe kaynakları olduğu ifade edilmiştir (bkz
§ 28).
82. Yukarıdaki değerlendirme unsurlarına ilave olarak CPT’nin bu konuda ortaya koyduğu standartlar esas
alındığında tutulan kişilerin tahammül edilemez koşullarda günlük yaşamlarını
sürdürmelerine engel olabilecek bir tedbir olarak her gün açık havada en az bir
saat egzersiz yapabilme imkânının Merkezde kalan kişilere sağlanması gerekmektedir.
83. 11/5/2012 tarihli ziyarete istinaden düzenlenen TBMM
raporunda, tutulan göçmenlerin gerek Merkezin konumu gerekse personel eksikliği
nedeniyle haftanın sadece bir günü kısa sürelerle havalandırmaya çıkarıldıkları
tespitine yer verilmiştir. Ancak yetkililerce sunulan teorik bilgilere dayalı
bu tespitin, fiilî uygulama ile uyumlu olup olmadığı da rapordan
anlaşılamamaktadır. Kaldı ki anılan raporda -dolaylı olarak- bu tespitin dahi GGM’yi göçmenler için bir hapishane hâline getirdiği belirtilmek
suretiyle haftada bir defa havalandırmanın yetersiz olduğuna vurgu yapılmıştır.
84. İHK raporunda Merkez Müdürünün, gözetim altındakilerin
binanın bahçesinde hava alma imkânını hafta içinde günde 45 dakika, hafta
sonlarında ise günde 2-3 saat sağlamaya çalıştıklarını beyan ettiği
anlaşılmaktadır (bkz. § 17). Bu konuda başvurucu, Merkezde tutulduğu kırk gün
boyunca sadece bir defa açık havaya çıkarıldığını iddia etmektedir (bkz. § 68).
Raporda görüşlerine yer verilen göçmenlerin, belirtilen şekilde hava alma
imkânı verilmediği hatta içlerinden bazılarının haftalarca bu imkândan
yararlanamadıkları dönemlerin olduğu, bazılarının ise 3-4 ay boyunca sadece iki
defa kendilerine bu imkânın verildiği yönündeki ifadeleri, başvurucunun
iddialarını doğrulamaktadır.
85. Merkez yetkililerince “sağlanmaya
çalışıldığı” ifade edilen açık havaya çıkma imkânının dahi CPT
standartlarını taşımaktan uzak olduğu açıktır. Dahası yetkililer de Merkezin
bahçesinin araç otoparkı olarak kullanılması, güvenlik açısından riskli olması
ve elverişsiz hava şartları gibi nedenlerle tutulan kişileri açık havaya çıkma
imkânından yararlandıramadıklarını kabul etmektedirler (bkz. § 17). Görüldüğü
üzere Merkezde tutulan düzensiz göçmenlere fiilen sağlanan açık havadan
yararlanma imkânı, eldeki en iyimser veriler esas alınsa dahi CPT tarafından
ortaya konulan ve olması gereken asgari standardın oldukça altındadır. Tutuklu
veya mahkûm olmayan düzensiz göçmenlerin açık havadan yararlanma koşullarının,
CPT standartlarının altında olması kabul edilebilir bir durum değildir.
86. Bu kısımda yapılan tespitler değerlendirildiğinde Merkezin,
kişi başına üç metrekareden daha az bir yaşam alanına karşılık gelebilecek
şekilde aşırı kalabalık olmasının, başlı başına başvurucunun Merkezde tutulduğu
dönemde maruz bırakıldığı koşulların Anayasa’nın 17. maddesinde yasaklanan “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
düzeyinin aşılmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, Merkez içindeki barınma
mekânları dışında rahatlamaya imkân sağlayacak ortak kullanım alanlarının
yetersiz ve daha da önemlisi sağlanan açık havadan yararlanma imkânının oldukça
sınırlı olmasının, başvurucunun Merkezde sahip olduğu koşulları daha da
tahammül edilemez hâle getirdiği ve bu koşullar altında kırk gün tutulmasının,
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası açısından açık bir ihlal oluşturduğu
sonucuna ulaşılmıştır.
87. Bu noktaya kadar yapılan incelemede ortaya konulan koşullar,
başvurucunun Kumkapı GGM’de maruz kaldığı muamelenin,
bir kişinin sınır dışı ve benzeri işlemlerinin yürütülmekte olması nedeniyle
şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması veya tutulu
durumda bulundurulmasının barındırdığı rencide olma duygusu ve ıstırabın
ötesine geçmiş olduğunun kabul edilmesi açısından yeterli olduğundan başvurucunun
bu bölümde değerlendirilebilecek şekilde ileri sürdüğü diğer iddialar yönünden
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ayrıca inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
88. Açıklanan nedenlerle somut başvurunun özel koşulları
çerçevesinde, Kumkapı GGM’de tutulma koşullarının “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele
düzeyinde olduğu ve bu suretle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği
sonucuna ulaşılmıştır.
3. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
i. Anayasa’nın 19.
Maddesinin Beşinci Fıkrasının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
89. Başvurucu, “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya
yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadığını,
bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
90. Bakanlık tarafından başvurucunun bu iddiasının kabul
edilebilirliği yönünden görüş bildirilmemiştir.
91. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkralarına göre Anayasa Mahkemesine
yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü
tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanısıra Sözleşme ve Türkiye’nin
taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle
Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali
iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün
değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18).
92. Anayasa’nın “Kişi
hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin ikinci ve beşinci
fıkraları şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının
veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması
veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
…
Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine
en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört
gün içinde hâkim önüne çıkarılır.Kimse,
bu süreler geçtikten sonra hâkim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun
bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve
savaş hallerinde uzatılabilir.”
93. Sözleşme’nin “Özgürlük ve
güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine
hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç
kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
c. Suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan
veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak
zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir
kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulması;
…
3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen
koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkes hemen bir yargıç veya adli
görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılmalıdır;
kişinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında
serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır
bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.
…”
94. Görüldüğü üzere Sözleşme’nin 5. maddesinin (3) numaralı
fıkrasındaki yakalandıktan sonra en kısa zamanda bir yargıç önüne çıkarılma ve
makul bir süre içerisinde yargılanma veya serbest bırakılma güvenceleri, ancak
suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu
işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenler
bulunan kişiler açısından öngörülmüştür. Yani söz konusu güvence, hakkında bir
ceza soruşturması açılan ve devam eden kişiler bakımından geçerlidir.
Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının, Anayasa’nın 19.
maddesinin ikinci ve Sözleşme’nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkralarında
öngörülen diğer tutma nedenleri bakımından yukarıda belirtilen güvenceleri
kapsamadığının kabulü gerekir.
95. Bu çerçevede somut başvuruya konu olan Anayasa’nın 19.
maddesinin beşinci fıkrasının ihlal edildiği iddialarının, Anayasa Mahkemesinin
konu bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt
bulunmamaktadır.
96. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin (3) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Başvuru dilekçesinde … işlem, eylem ya da
ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan
Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, … belirtilmesi gerekir. Başvuru
dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem
veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin
eklenmesi şarttır.”
97. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvuru hakkında kabul
edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması
gerekir.
(2) Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
98. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
(İçtüzük) bireysel başvuruların içeriğini düzenleyen “Bireysel başvuru formu ve ekleri” başlıklı
59. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“…
(2) Başvuru formunda aşağıdaki hususlar yer
alır:
…
d) Bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve delillere
ait özlü açıklamalar.
e) Başvurucunun güncel ve kişisel bir temel
hakkının doğrudan zedelendiği iddiasının dayanakları.
…”
99. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile İçtüzük'ün
59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca başvurucunun, başvuru konusu olaylara
ilişkin iddialarını açıklama, dayanılan Anayasa hükmünün ihlal edildiğine dair
hukuki iddialarını kanıtlama, bireysel başvuru kapsamındaki haklardan
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeleri ve
delilleri sunma yükümlülüğü bulunmaktadır (S.S.A.,
B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 38; Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
100. Belirtilen koşullar yerine getirilmediği takdirde Anayasa
Mahkemesince başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle kabul
edilemez olduğuna karar verilebilir.
101. Başvurucu, “Sözleşme’nin
5/1(c) fıkrasıyla bağlantılı olarak, derhal bir yargıç veya adli görev yapmaya
yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne” çıkarılmadığı
iddiasını ortaya koyarken kendi öznel durumunun “Sözleşme’nin 5/1(c) fıkrası” kapsamında olduğunu, bir başka
ifadeyle GGM’de tutulmasının suç işlediği şüphesine
veya suç işlemesinin ya da suç işledikten sonra kaçmasının önlenmesine dayalı
olduğunu ortaya koyan herhangi bir açıklama veya kanıt sunmamıştır.
102. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, ihlal iddiasını
kanıtlayamadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
ii. Anayasa’nın 19.
Maddesi Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları
103. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmayan başvurunun bu
kısmının, kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. İdari Gözetim Altında
Tutulmanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
104. Başvurucu; mahkemeye veya yetkili bir merci önüne çıkarılma
amacı taşımaksızın, kanuna aykırı olarak ve herhangi bir yargısal karar
bulunmaksızın kırk gün boyunca GGM'de tutulduğunu, bu
nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
105. Bakanlık görüş yazısında AİHM'in Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye
başvurusunda yaptığı değerlendirmede, başvurucuların tutulmalarına ilişkin
yasal prosedürün bulunmadığı ve başvurucuların keyfîliğe
karşı korunmadıkları gerekçesiyle Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı
fırkasının ihlal edildiğine karar verdiği bildirilmiştir.
106. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlık
görüşünün, bu kapsamdaki iddiasını teyit ettiğini ifade etmiştir.
107. Başvurucunun 30/9/2013 ila 4/11/2013 tarihlerinde Kumkapı GGM’de tutulduğu ve bunun Anayasa’nın 19. maddesi anlamında
bir tutma işlemi niteliğinde olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır
(Niteleme yönünden benzer tespitler içeren AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 125).
108. Anayasa’nın “Kişi
hürriyeti ve güvenliği” kenar başlıklı 19. maddesinin birinci ve
ikinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
… usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen
veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir
kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.”
109. Sözleşme’nin “Özgürlük
ve güvenlik hakkı” kenar başlıklı 5. maddesinin (1)numaralı fıkrası
şöyledir:
“Herkes kişi özgürlüğü ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen hallerdışında ve yasanın
öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
…
f) Bir kimsenin ülkeye usulüne uygun olmayarak
girmekten alıkonulması veya hakkında sınır dışı etme ya da geri verme işleminin
yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak gözaltına alınması veya
tutulması.”
110. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Ramazan
Aras, § 43).
111. İdari gözetim altına alma yetkisi Anayasa’nın 19. maddesi
ve Sözleşme’nin 5. maddesi ile kabul edilmiş istisnai bir yetkidir. Buna göre
bir yabancının sınır dışı edilmesi veya geri verilmesi kararının yürütülmesi
sürecinde, şekil ve şartları kanunla gösterilen usule uygun olarak yakalanması
veya tutulması mümkündür (Rıza Boudraa, § 73). Bu gibi durumlarda bir kişinin
suç işlemesinin veya kaçmasının önlenmesi gibi gerekçelere ihtiyaç
bulunmaksızın sadece bu işlemlerin yürütülmesi sürecine dayanılarak idari
gözetim tedbiri uygulanmasına karar verilebilir. Ancak Anayasa’nın 19. maddesi
uyarınca, sınır dışı etme veya iade işlemleri “gerekli
özen” (due diligence)
içerisinde yürütülmez ise artık kişi özgürlüğünden mahrumiyetin meşruiyetinden
söz edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. A. ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No:
3455/05, 19/2/2009, § 164; Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,§
129).
112. İdari gözetim istisnai bir yol olduğu ve kişiyi
özgürlüğünden yoksun bırakma sonucunu doğurduğu için hukuka uygun olması ve
keyfî muamele teşkil etmemesi gerekmektedir. Bu tedbirin, demokratik hukuk devletinin
gerekli ve makul kıldığı ölçüde denetlenebilmesi, koşullarının genel kabul
görmüş standartlara uygun olması; küçültücü, aşağılayıcı ve insanlık dışı
muamele teşkil etmemesi, idari gözetim altında tutulanlara temel usul hakları
ve güvencelerin sağlanması gerekir. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri, esas
olarak kişinin özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğuracak bazı hâllerde bu
sınırlamanın şekil ve şartlarının kanunla gösterilmesini isteyerek kişi
özgürlüğü açısından daha güvenceli bir hukuki durum ortaya koymayı
amaçlamaktadır (Rıza Boudra,
§ 74; benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 129; A. ve diğerleri/Birleşik Krallık,
§ 164).
113. Anayasa’nın 19. maddesinin gereklerini karşılamak adına
yapılacak yasal düzenlemenin; sınır dışı amacıyla tutma kararı verme işleminin
koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye bildirilmesi, idari gözetim
kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim altına alınan kişinin avukata
erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi usul güvencelerini açık bir
şekilde ortaya koyması gerekmektedir. Aksi takdirde kişilerin maruz kaldığı
özgürlükten yoksunluğun keyfîliğe karşı yeterince
korunduğundan ve hukuki olduğundan söz edilemez (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 135).
114. Belirtilen nitelikleri haiz yasal düzenleme olan 6458
sayılı Kanun, 11/4/2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, bu tarihten önce ve
dolayısıyla başvurucunun GGM’de tutulduğu 30/9/2013
ila 8/11/2013 tarihlerinde Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan
istisnalar arasında yer verilen, usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen
veya giren ya da hakkında sınırdışı etme yahut geri
verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması uygulamasında,
tutma kararı verme işleminin koşulları, süresi, sürenin uzatılması, ilgiliye
bildirilmesi, idari gözetim kararına karşı başvuru yolları, idari gözetim
altına alınan kişinin avukata erişimi, tercüman yardımından yararlanması gibi
usul güvencelerini açık bir şekilde ortaya koyan yasal bir düzenleme
bulunmamaktadır.
115. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
ii. İdari Gözetim Altında
Tutulma Nedeninin Usulüne Uygun Olarak Bildirilmediğine İlişkin İddia
116. Başvurucu; idari gözetim sürecinde tutulma nedenleri
hakkında bilgi verilmediğini, belirtilen süreç zarfında hangi sebeple tutulduğu
ve kendisi hakkında nasıl bir işlem yapılacağı konularında bilgi sahibi
olamadığını, bu nedenle Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
117. Bakanlık görüş yazısında AİHM kararlarına atıfta
bulunularak yakalanan her kişinin yakalanmasının ve tutulmasının nedenlerini,
anladığı bir dilde derhâl öğrenme imkânına sahip olması gerektiği, bu hakkın
kişiye tutmaya karşı itiraz imkânı sağlayacağı bildirilmiştir.
118. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki
beyanlarını tekrar etmiştir.
119. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama
veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bununhemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal,
toplu suçlarda en geç hâkim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.”
120. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2)numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalanan her kişiye, yakalanma nedenlerinin
ve kendisine yöneltilen her türlü suçlamanın en kısa sürede ve anladığı bir
dilde bildirilmesi zorunludur.”
121. Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında, yakalanan
veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebeplerinin ve haklarındaki
iddiaların her hâlde yazılı ve bunun hemen mümkün
olmaması halinde sözlü olarak “derhâl”
bildirileceği kurala bağlanmıştır.
122. Sözleşme’nin 5. maddesinin (2) numaralı fırkasında ise
yakalanan her kişiye, yakalama nedenlerinin ve kendisine yöneltilen her türlü
suçlamanın en kısa zamanda ve anlayacağı bir dille bildirileceği hükme
bağlanmıştır.
123. Kişinin yakalanmasına ve tutuklanmasına esas hukuki ve
maddi gerekçelerin teknik olmayan, basit ve kolaylıkla anlaşılır bir dilde
açıklanması; hürriyeti kısıtlanan kişinin, uygun gördüğü takdirde Anayasa’nın
19. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca kısa sürede durumu hakkında karar
verilmesine ve bu kısıtlamanın hukuka aykırılığı hâlinde, hemen serbest
bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurabilmesine
imkân sağlayacaktır. Bu yönüyle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasındaki bilgilendirilme hakkı, bu madde kapsamında sağlanan diğer güvencelerin
bir nevi taşıyıcısı mahiyetindedir. İletilen bilginin içeriğinin ve
bilgilendirmenin derhâl yapılıp yapılmadığının her somut olayın özel
koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 136).
124. BM Göçmenlerin İnsan Hakları Özel Raportörü tarafından
hazırlanan raporda bu konuya ilişkin Kumkapı GGM’de
başvurucunun tutulduğu dönemdeki uygulama ile ilgili olarak dikkate alınması gerekenifadelere yer verilmiştir. Raporda, 2010 yılının
Eylül ayında Türkiye emniyet makamları tarafından yayımlanan bir genelge ile
geri gönderme merkezlerinde tutulan düzensiz göçmenlerin tutulma nedenleri,
tutulma süresi, avukata erişim hakkı ve geri gönderme merkezinde tutulma
kararına veya sınır dışı kararına karşı itiraz hakkı konularında sistematik bir
biçimde bilgilendirilmeleri talimatı verildiği, buna rağmen Özel Raportör’ün Edirne ve Kumkapı geri gönderme merkezlerinde
tutulan kişilerle yaptığı görüşmelerin, söz konusu genelgenin uygulamada
sistematik bir biçimde hayata geçirilmediğini ortaya koyduğu ifade edilmiştir.
Görüldüğü üzere belirtilen tespitler, başvurucunun iddiasını destekler
mahiyettedir.
125. Konuya ilişkin olarak Bakanlık görüş yazısında
başvurucunun, tutma nedenleri konusunda bilgilendirilmediği iddiasının doğru
olup olmadığına ilişkin herhangi bir açıklamada bulunulmamştır.
126. Bu çerçevede bireysel başvuru dosyası kapsamındaki bilgi ve
belgelerden, başvurucuya Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrası anlamında,
tutma sebepleri ve haklarındaki iddialar konusunda bir bildirim yapıldığı
sonucuna ulaşılamamıştır.
127. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iii. İdari Gözetim Altında
Tutulma İşlemine Karşı Başvurulabilecek Etkili Bir Yol Bulunmadığına İlişkin
İddia
128. Başvurucu; özgürlüğünün kısıtlanmasının yasaya uygunluğu
hakkında denetim yapacak, kısa süre içinde bir karar verebilecek ve yasaya
aykırı görmesi halinde serbest bırakılmasını sağlayacak bir yargı merciine
başvurma hakkından yoksun olduğunu, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
129. Bakanlık görüş yazısında, tutma hâlinin hukuka uygunluğunun
yargısal olarak denetiminin sağlanması, ayrıca bu yolun teoride değil pratikte
kesin olarak bulunması ve kişiye tahliye imkânı sağlaması gerektiği, Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye
başvurusunda AİHM'in, başvurucuların tutulmalarına
etkin itiraz imkânı sağlayan bir iç hukuk yolu bulunmadığı gerekçesiyle, Sözleşme'nin
5. maddesinin (4) numaralı fırkasının ihlal edildiğine karar verdiği
bildirilmiştir.
130. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundaki
beyanlarını tekrar etmiştir.
131. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
“Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak
amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.”
132. Sözleşme’nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yakalama veya tutulma yoluyla özgürlüğünden
yoksun kılınan herkes, tutulma işleminin yasaya uygunluğu hakkında kısa bir
süre içinde karar verilmesi ve eğer tutulma yasaya aykırı ise, serbest
bırakılması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.”
133. Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci ve Sözleşme’nin 5.
maddesinin (4) numaralı fıkraları, her ne sebeple olursa olsun hürriyeti
kısıtlanan kişiye, tutuklanmasının veya idari gözetim altına alınmasının hukukiliği
hakkında süratle karar verebilecek ve tutuklanması veya tutulması hukuki
değilse salıverilmesine hükmedebilecek bir mahkemeye başvurma hakkı
tanımaktadır. Anılan Anayasa ve Sözleşme hükümleri esas olarak tutukluluğun
veya idari gözetim altına almanın hukukiliğine ilişkin itiraz başvurusu üzerine
bir mahkeme nezdinde tahliye taleplerinin veya idari gözetim tedbirlerinin
uygulanmasının devamına ilişkin kararların incelenmesi açısından bir güvence
oluşturmaktadır.
134. Somut olaya bakıldığında Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrası, idari gözetim kararıyla özgürlüğünden yoksun bırakılan
kişiye, özgürlüğünden yoksun bırakılmasının yasaya uygunluğunun özünü oluşturan
usule ve esasa ilişkin koşullar ile ilgili olarak yetkili bir yargı merciine
başvurma hakkı tanımaktadır. Hürriyeti kısıtlanan kişinin şikâyetleri ile
ilgili olarak yetkili yargı merciince yapılacak değerlendirmenin, adli nitelik
taşıması ve özgürlükten mahrum bırakılan kişilerin itirazları bakımından uygun
olan teminatları sağlaması gerekmektedir (Firas Aslan ve Hebat Aslan, B. No:
2012/1158, 21/11/2013, § 64).
135. Söz konusu yargısal denetim, yeri geldiğinde başvuruda
bulunan kişinin serbest bırakılmasını temin edebilmelidir. Bu şekilde öngörülen
hukuk yolunun, sadece teoride değil uygulamada da yeterince sonuç alınabilir
bir yol olması gerekir. Aksi hâlde söz konusu hükmün amaçları açısından gerekli
olan erişilebilirlik ve etkili olma özelliğinden söz edilemez (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 139).
136. Başvurucu hakkında uygulanan idari gözetim altında tutma
işleminin Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasına uygunluğunun incelendiği
bölümde ayrıntılı bir şekilde ortaya konulduğu üzere başvurucunun tutulduğu
dönem (30/9/2013 ila 8/11/2013) itibarıyla yürürlükte olan mevzuattaki boşluk,
tutulan kişinin kısa sürede karar verilmesini ve tutmanın kanuna aykırılığının
tespiti hâlinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı
merciine başvurulmasını da kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle başvurucunun
tutulduğu dönem itibarıyla yürürlükte olan mevzuatta Anayasa’nın 19. maddesinin
sekizinci fıkrasındaki güvenceyi sağlayan bir başvuru yolu öngörülmemiştir.
137. Nitekim AİHM de Türk hukuk sisteminin başvurucu ile benzer
şekilde tutulan kişilere, tutulmalarının kanuna uygunluğu konusunda bir yargı
merciine başvurma hakkı tanıyan bir yol sunmadığı sonucuna ulaşmıştır (Abdolkhani ve Karimnia/Türkiye,
§ 142).
138. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin sekizinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
iv. Haksız Tutulma
Nedeniyle Tazminat Sağlama Haklarının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
139. Başvurucu; iç hukukta Anayasa'nın 19. maddesinin ihlali
nedeniyle oluşan zararların tazmini için başvurulabilecek bir makam
bulunmadığını, bu kapsamda yapılan başvurularda şikâyet edilen işlemlerin
uygulamada idari işlem olarak değerlendirildiğini ve gözetim altındaki
kişilerin, misafir olarak değerlendirilerek durumlarının özgürlük kısıtlaması
olarak nitelendirilmediğini, idari ve adli yargı mercilerine açılacak
davalardan sonuç eldeedilmesinin mümkün olmadığını,
yargısal makamların, hak ihlalini tespit etmekten ve hukuksuz durumu
denetlemekten kaçındıklarını, bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
140. Bakanlık görüş yazısında AİHM kararlarına atıfta
bulunularak Sözleşme'nin 5. maddesinin ilk dört fırkasından birinin ihlaline
karar verilen durumlarda aynı maddenin beşinci fırkası gereğince kişiye
tazminat imkânı sunulması gerektiği bildirilmiştir.
141. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Anayasa'nın
19. maddesinin dokuzuncu fırkası kapsamındaki şikâyetleri ile ilgili olarak
Bakanlığın herhangi bir itirazda bulunmadığını ifade etmiştir.
142. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası şöyledir:
“Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan
kişilerin uğradıkları zararlar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre,
Devletçe ödenir.”
143. Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış
bir yakalama veya tutma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı
vardır.”
144. Görüldüğü üzere Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu ve
Sözleşme’nin 5. maddesinin (5) numaralı fıkralarında, her iki maddenin önceki
fıkralarına aykırı olarak tutulan kişilerin uğradıkları zararların devletçe
tazmin edileceği hükme bağlanmıştır.
145. Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince,
aynı maddenin iki ila sekizinci fıkralarından herhangi birinin ihlali hâlinde tazminat
talep etme imkânı sağlayan bir mekanizma oluşturulması zorunludur. Dolayısıyla,
Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasından önce gelen fıkralarından bir
veya daha fazlasının ihlal edildiği sonucuna ulaşılan durumlarda, iç hukukta
herhangi bir tazmin mekanizması bulunmaması, Anayasa’nın 19. maddesinin
dokuzuncu fıkrasının da ihlali sonucunu doğuracaktır.
146. Somut başvuruda Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü
ve sekizinci fıkralarının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Buna karşılık
başvurucunun bireysel başvuruda bulunduğu tarih itibarıyla Türk hukuk
sisteminde, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya
giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması” işlemleri nedeniyle oluşan zararların
tazminine yönelik özel bir mekanizma öngörülmemiştir.
147. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
148. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
149. Başvurucu, maruz kaldığı hak ihlalleri nedeniyle maddi
tazminat olarak 5.000 TL ödenmesini; yaşadığı sıkıntılar, uğradığı hak
ihlalleri ve çektiği ıstırap ve manevi zararlara karşılık 25.000 TL manevi
tazminat ödenmesini talep etmiştir.
150. Başvuruda, başvurucunun idari gözetim altında tutulması
işleminin yürütülmesi ve idari gözetim altında tutulma koşulları sonucu
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü
fıkrası ile bağlantılı olarak 40. maddesinin ve 19. maddesinin ikinci,
dördüncü, sekizinci ve dokuzuncu fıkralarının ihlal edildiğine karar
verilmiştir.
151. Başvurunun özel koşulları dikkate alınarak, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında, başvurucuya net
20.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerekir.
152. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucu, tespit edilen ihlaller nedeniyle
maddi zarara uğradığını ortaya koyan herhangi bir belge sunmamıştır. Bu nedenle
başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
153. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Anayasa’nın 19. maddesinin beşinci fıkrasının ihlal
edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki diğer ihlal iddialarının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak 40. maddesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. 1. Anayasa’nın 17. maddesi ile bağlantılı olarak Anayasa’nın
40. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
3. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci, dördüncü, sekizinci ve
dokuzuncu fıkralarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 20.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.