TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET SAMİ ARSLAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8821)
|
|
Karar Tarihi: 8/9/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Sami ARSLAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Aydın TORAMAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu 1995 tarihinde
aleyhine açılan hukuk davasının hâlen İlk Derece Mahkemesi nezdinde derdest
olması ve uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadığı gibi
taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kesinliğe kavuşmaması nedeniyle adil
yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, ihlalin
tespitiyle uğradığı zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 27/11/2013
tarihinde Marmaris 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 18/2/2014
tarihinde yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 18/3/2014 tarihli görüş yazısı 3/4/2014 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu vekili tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne
karşı 17/4/2014 tarihli beyan dilekçesi ibraz edilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu aleyhine 25/5/1995
tarihinde Marmaris Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1995/456 esasıyla tapu iptal ve
tescil davası açılmıştır.
8. Belirtilen dosya Marmaris
Asliye Hukuk Mahkemesinin E.1984/42 sayılı dosyası ile birleştirilmiştir.
9. Yargılamanın 8/12/2009
tarihli celsesinde başvurucu aleyhine açılan davanın E.1984/42 sayılı dosyadan
tefrikine karar verilerek Mahkemenin E.2008/196 sırasına kaydı yapılmıştır.
10. Taşınmazın bulunduğu bölgede
kadastro tespit çalışmalarının yapıldığından bahisle, dosya görevsizlik kararı
verilerek Marmaris Kadastro Mahkemesine devredilmiş ve Mahkemenin E.2009/1532
sırasına kaydedilmiştir.
11. Devam eden yargılama
sürecinde, E.2009/1532 sayılı dosyanın Mahkemenin E.2009/106 sayılı dosyasıyla
birleştirilmesine karar verilmiştir.
12. Marmaris Kadastro
Mahkemesinin 29/11/2010 tarih ve E.2009/106, K.2010/853 sayılı kararı, Yargıtay
20. Hukuk Dairesinin 12/4/2013 tarih ve E.2012/8560, K.2013/4305 sayılı kararı ile
bozulmuştur.
13. Bozma sonrası Mahkemenin
E.2013/97 sırasına kaydı yapılan dava, hâlen ilk derece mahkemesi önünde
derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
15. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile
ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine
veraset belgesi de verebilir.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara
Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma yapılır.
Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya işlemden
kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan delilleri
inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.
Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit
edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
19. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
20. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
21. Mahkemenin 8/9/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 27/11/2013 tarih ve 2013/8821
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
22. Başvurucu, 1995 tarihinde
taşınmazıyla ilgili olarak aleyhine açılan hukuk davasının hâlen ilk derece
mahkemesinde derdest olduğunu, özellikle kurumlara yazılan müzekkere akıbetlerinin
tekit edilmeksizin beklenilmesi, başka dava dosyalarının ön mesele yapılarak
sonuçlarının yıllarca beklenilmesi ve keşiflerin değişik gerekçelerle birçok
defa icra edilmemesi nedeniyle yargılama sürecinin uzadığını, ayrıca uzun süren
yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadığı gibi taşınmaz üzerindeki
mülkiyet hakkının kesinliğe kavuşmadığını belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
23. Başvurucu, başvuruya konu
uyuşmazlığı sonlandıracak nitelikte bir kararın mevcut olmadığını belirtmiştir.
24. Adalet Bakanlığı görüşünde,
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine
atfen, başvurucun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası
yönünden görüş sunulmayacağı, mülkiyet hakkına yönelik ihlal iddiası açısından
ise, başvurucuya henüz mülkiyet hakkı tanınmadığı ve bu hakkın varlığının
yargılama sonucuna göre belirlenebileceği bildirilmiştir.
25. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
26. Başvurucu 1995 tarihinde
aleyhine açılan hukuk davasının hâlen İlk Derece Mahkemesinde derdest olması
nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve
AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer
alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke
ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
28. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
29. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından ayrıca değerlendirilmesi gerekir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 40).
30. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının
tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 41–45).
31. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
32. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
33. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların
makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, asliye
hukuk mahkemesi nezdinde açılan tapu iptali ve tescil davasının görevsizlik
kararı ile kadastro mahkemesine devredilmiş olduğu görülmekle, 3402 sayılı
Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut
yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama
olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
34. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 25/5/1995 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona
erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin
devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas
alınacak sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
35. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
36. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun başlangıçta bir adet taşınmaza
ilişkin tapu iptal ve tescil talebi olduğu, Mahkemenin farklı bir dosyası ile
birleştirilen dava dosyasının tekrar tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedildiği,
taşınmaza ilişkin kadastro tespit çalışmalarının yapıldığından bahisle
görevsizlik kararı verilen davanın Marmaris Kadastro Mahkemesindeki yargılaması
sırasında da bir birleştirme kararına konu olduğu ve son olarak Mahkemenin
E.2009/106 sırasına kaydı yapılan davaya ilişkin olarak ilk derece mahkemesince
verilen hükmün temyiz incelemesi neticesinde bozulması üzerine, Marmaris
Kadastro Mahkemesinin E.2013/97 sırasına kaydının yapıldığı, taraflarında altı
kişinin yer aldığı yargılamanın hâlen İlk Derece Mahkemesi önünde derdest
olduğu anlaşılmaktadır.
37. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin kısmen Asliye Hukuk kısmen
Kadastro Mahkemesi önünde sürdüğü görülmekle, 3402 sayılı Kanun’da yer alan
özel usul hükümleri ile medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları
konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usuli
hükümler içeren 6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu
olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 12-18).
38. Kadastro mahkemesi ve 6100
sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların
makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru
konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati
temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiş olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64; B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on
dokuz yılı aşkın yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
40. Başvurucu tarafından ayrıca,
uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazlardan yararlanamadığı gibi taşınmaz
üzerindeki mülkiyet hakkının kesinleşmesi için yıllarca beklemek zorunda
kaldığı belirtilerek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddia edilmiş olmakla beraber, somut yargılama bağlamında
başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde yukarıda
yer verilen tespitler ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddianın ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
41. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 50.000,00 TL tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
42. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
43. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin on dokuz yılı aşkın yargılama süresi nazara alındığında,
yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal tespitiyle
giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren
23.250,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Başvuruya konu yargılamanın
on dokuz yılı aşkın bir süredir devam ettiği ve bu hususun makul sürede
yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği
açık olan bir yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven
ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın
mümkün olan en kısa sürede sonuçlandırılmasını teminen,
kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucuya 23.250,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
E. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
8/9/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.