logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Mehmet Kulaksızoğlu [1.B.], B. No: 2013/8841, 23/3/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHMET KULAKSIZOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/8841)

 

Karar Tarihi: 23/3/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Erdal TERCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Bahadır YALÇINÖZ

Başvurucu

:

Mehmet KULAKSIZOĞLU

Vekilleri

:

Av. Enver Arsal YILDIRIM, Av. İrem Bilge YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yargı kararlarının uygulanmaması ve yargılamaların makul sürede sonuçlandırılamaması nedenleriyle makul sürede yargılanma, etkili başvuru ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 23/12/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 15/1/2016 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

1. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) bünyesinde daire başkanı olarak görev yapmakta iken hakkında tesis edilen atama ve görevlendirme işlemlerine karşı açtığı davalarda lehine verilen kararları uygulamayan TPAO YönetimKurulu üyeleri hakkında ceza davası açılmasına izin verilmesi yönünde talepte bulunmuş; talebin zımnen reddedilmesi üzerine Ankara 8. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

8. Ankara 8. İdare Mahkemesi 21/12/1999 tarihli ve E.1999/348, K.1999/1401 sayılı kararı ile dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Davalı İdarenin temyizi üzerine karar, Danıştay Beşinci Dairesinin 26/3/2003 tarihli kararıyla bozulmuştur.

9. İlk Derece Mahkemesi, kararında ısrar ederek 25/9/2003 tarihli ve E.2003/1398, K.1003/1034 sayılı kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:

“Dava dosyasının incelenmesinden, 1970 yılından itibaren davalı idarede çeşitli kademelerde görev yapan davacının, 1994 yılında Sondaj Grup Başkanlığı görevine atandığı, bu görevde çalışmakta iken 27.1.1998 gün ve 1260/11 sayılı işlemle bu görevden alınarak İnceleme ve Geliştirme Kurulu Üyeliğine atandığı bu işleme karşı açtığı davada Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin 30.4.1998 gün ve E: 1998/266 sayılı kararı ile dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulduğu ve aynı mahkemenin 1.7.1998 gün ve E: 1998/266, K: 1998/749 karar sayılı kararı ile davaya konu işlemin iptaline karar verildiği, Ankara 2. İdare Mahkemesi'nde bu dava görüşülmekte iken yine davalı idarece tesis olunan 12.6.1998 gün ve 1271/15 sayılı kararla davacının Sondaj Grup Başkanlığı görevinden, İnceleme ve Araştırma Kurulu üyeliğine atandığı, davalı idare bu işlemi ile Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin yürütmenin durdurulması yolundaki kararı kağıt üzerinde uygulayarak, mahkemenin esasına ilişkin kararını beklemeden ve bu kararı yok sayarak yeni bir işlem tesis ettiği, bunun üzerine açılan davada da Ankara 8. İdare Mahkemesi'nin 11.9.1998 gün ve E: 1998/818 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulmasına ve bilahare 23.2.1999 gün ve E: 1998/818, K: 1999/99 sayılı kararla işlemin iptaline karar verildiği, bu kez Ankara 2. ve 8. İdare Mahkemelerinde bu davalar derdest iken davalı idarenin 9.11.1998 gün ve 169 sayılı işlemi ile davacının Batman Bölge Müdürlüğü'nde geçici olarak görevlendirildiği ve açılan davada da Ankara 6. İdare Mahkemesi'nin 13.11.1998 gün ve E: 1998/1105 sayılı kararıyla davaya konu işlemin yürütülmesinin durdurulduğu ve son olarak da Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin 29.6.1999 gün ve E: 199/475, K: 199/479 karar sayılı kararıyla davacının naklen atanması işleminin iptal edildiği, bunun üzerine adı geçenin Ankara Cumhuriyet Savcılığına Yönetim Kurulu üyeleri hakkında şikayette bulunduğu, yakınma üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 16.10.1998 gün ve Hz: 1998/68285, K: 1998/29171 sayılı kararla takipsizlik kararı verdiği bu karara karşı yapılan itiraz üzerine Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin 27.11.1998 gün ve 1998/686 sayılı kararıyla, takipsizlik kararının kaldırıldığı ve soruşturma izni alınması gerektiğine karar verildiği ve davacının bu yoldaki talebine davalı idarece yanıt verilmemesi üzerine görülmekte olan iş bu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

...

Yukarıda belirlenen yasal mevzuat, dosyada bulunan belgeler ve oluşa göre idare mahkemelerince verilen yürütmenin durdurulması ve iptal yönündeki kararları uygulamayan ya da uygulayıp kısa sürede aksi yönde işlemde bulunan ilgililer hakkında yasal kovuşturma yollarının açık tutulması ve Hukuk Devleti kurallarının işletilmesi için izin verilmesi gerekirken aksine tesis edilen işlemde hukuka uygunluk görülmemiştir.”

10. Davalı idarenin anılan kararı temyiz etmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 22/11/2007 tarihli ve E.2004/125, K.2007/2320 sayılı kararıyla ısrar kararının bozulmasına karar verilmiştir.

11. Söz konusu karara karşı başvurucu tarafından karar düzeltme yoluna başvurulması sonucunda ise Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 27/9/2012 tarihli ve E.2008/643, K.2012/1298 sayılı kararıyla başvurucunun karar düzeltme talebinin kabulüne, davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanmasına, dosyanın Mahkemesine gönderilmesine kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere karar verilmiştir.

12. Anılan kararakarşı davalı idarece karar düzeltme yoluna başvurulması sonucu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 30/5/2013 tarihli ve E.2013/576, K.2013/2156 sayılı kararıyla 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 54. maddesi hükmünden bahisle karar düzeltme aşamasında verilen kararlara karşı yeniden karar verilmesine hukuken imkân bulunmadığı, bu hususun kararda sehven yer aldığından bahisle karar düzeltme talebinin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir.

13. Karar, başvurcuya 11/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 9/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda başvurmuştur.

2. Meslek Tazminatı Ödenmemesine İlişkin Süreçler

15. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

16. Başvurucu tarafından, TPAO'da çalıştığı döneme ilişkin olarak 1/9/1999 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle 27/10/1999 tarihinde Ankara 6. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.

17. Ankara 6. İdare Mahkemesi 20/2/2001 tarihli ve E.199/1155, K.2001/252 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiş, karar Danıştay Onbirinci Dairesinin 16/4/2002 tarihli ve E.2001/2317, K.2002/1245 sayılı kararıyla bozulmuştur.

18. İlk Derece Mahkemesi 10/10/2002 tarihli ve E.2002/1401, K.2002/1179 sayılı kararıyla ilk kararında ısrar ederek yeniden davanın reddine karar vermiş; karar, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 1/4/2004 tarihli ve E.2003/23, K.2004/411 sayılı kararıyla bozulmuştur.

19. İlk Derece Mahkemesi 22/2/2008 tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 sayılı kararıyla meslek tazminatının ödenmesinin bir yıl süreyle durdurulmasına ilişkin işlemin iptaline ve davanın açıldığı 27/10/1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte yoksun kalınan parasal hakların başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

20. Bu karara karşı yapılan temyiz başvurusu Danıştay Onbirinci Dairesinin 8/2/2011 tarihli ve E.2008/6063, K.2011/1029 sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar onanmıştır.

21. Karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 27/9/2013 tarihli ve E.2011/4773, K.2013/8323 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

22. Karar, başvurucuya 13/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu 9/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

24. Diğer yandan TPAO'da çalıştığı döneme ilişkin olarak 1/9/2000 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle de başvurucu tarafından Ankara 6. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.

25. Ankara 6. İdare Mahkemesi 9/5/2001 tarihli ve E.2000/1627, K.2001/594 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiş; karar, Danıştay Onbirinci Dairesinin 16/4/2002 tarihli ve E.2001/4863, K.2002/1244 sayılı kararıyla bozulmuştur.

26. İlk Derece Mahkemesi 9/10/2002 tarihli ve E.2002/1388, K.2002/1146 sayılı kararıyla ilk kararında ısrar ederek yeniden davanın reddine karar vermiş, karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 1/4/2004 tarihli ve E.2003/22, K.2004/412 sayılı kararıyla bozulmuş, karar düzeltme talebi de 28/6/2007 tarihli ve E.2004/2291, K.2007/1656 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

27. İlk Derece Mahkemesi 11/9/2007 tarihli ve E.2007/890, K.2007/1372 sayılı kararıyla meslek tazminatının ödenmesinin bir yıl süreyle durdurulmasına ilişkin işlemin iptaline ve davanın açıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikteyoksun kalınan parasal hakların başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.

28. Karar, kanun yollarına başvuru yapılmaksızın kesinleşmiştir.

B. İlgili Hukuk

29. 2577 sayılıKanun’un28. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, ancak disiplin hükümleri saklıdır.”

30. 2577 sayılı Kanun’un52. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesişöyledir:

“Temyiz veya istinaf yoluna başvurulmuş olması, hakim, mahkeme veya Danıştay kararlarının yürütülmesini durdurmaz.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 23/3/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

32. Başvurucu, TPAO bünyesinde görev yaptığı süre içinde hakkında tesis edilen atama ve görevlendirme işlemlerine karşı açtığı davalarda verilen kararların idarece uygulanmaması nedeniyle kararı uygulamayanların yargılanmaları yönünde yaptığı başvurunun reddedilerek bu kişilerin yargılanmalarına izin verilmediğini, anılan işleme karşı açtığı davanın makul olmayacak şekilde on beş yıl sürdüğü için açılan davadan da sonuç alamadığını ve 2005 yılında resen emekli olmak zorunda kaldığını, bunun yanında meslek tazminatının ödenmesinin durdurulması işlemlerine karşıaçtığı davaların da makul sürede sonuçlandırılmadığını ve iptal kararları verilmesine karşın Mahkeme kararlarının uygulanmayarak tazminatların ödenmediğini belirterek makul sürede yargılanma, etkili başvuru ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile tarafına 91.400 TL maddi ve 392.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, hakkında tesis edilen atama ve görevlendirme işlemleri hakkında verilen kararları uygulamayan kişilerin yargılanmalarına izin verilmemesinden, mesleki tazminat ödenmemesine ilişkin kararların uygulanmamasından ve davaların makul sürede sonuçlandırılmamasından şikâyet etmektedir. Başvurucunun şikâyetlerinin ayrı başlıklar hâlinde değerlendirilmesi gerekmiştir.

a. Suç Duyurusuna İlişkin İddia

34. Başvurucu, atama ve görevlendirme işlemleri hakkında verilen Mahkeme kararlarını uygulamayan kişilerin yargılanmalarına izin verilmemesinden şikâyet etmektedir.

35. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir…”

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”

37. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”

38. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın -Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

39. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir.

40. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerekir. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).

41. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre bir ceza davasında üçüncü kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş olması veya ceza davası sonucunda verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, § 70).

42. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca soruşturma izni verilmemesine dair kararın etkileri ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olup hukuk mahkemeleri açısından bu kararın bağlayıcı bir etkisi bulunmamaktadır.

43. Başvurucu, suç işlediğini düşündüğü üçüncü kişiler hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup talebi üçüncü kişilerin cezalandırılmasıyla sınırlıdır. Başvurucu, üçüncü kişilerin fiili nedeniyle medeni haklarına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu düşünüyor ve buna ilişkin zararının giderilmesini istiyorsa hukuk mahkemeleri önünde dava açma imkânı vardır.

44. Sonuç itibarıyla başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.

45. Açıklanan nedenlerle başvuru konusu ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Ankara 6. İdare Mahkemesinin 11/9/2007 Tarihli ve E.2007/890, K.2007/1372 Sayılı Kararının Uygulanmaması Nedeniyle Yargı Kararının İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

46. Başvurucu, 1/9/2000 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı dava hakkında verilen kararın uygulanmaması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir.

47. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

 "Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

48. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine ilişkin olan bu başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi mümkün değildir (Doğan Yıldırım, B. No: 2013/9831, 10/3/2015, § 23).

49. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).

50. Başvuru konusu olayda İlk Derece Mahkemesi sonuç itibarıyla 11/9/2007 tarihli ve E.2007/890, K.2007/1372 sayılı kararıyla meslek tazminatının ödenmesinin bir yıl süreyle durdurulmasına ilişkin işlemin iptaline ve davanın açıldığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte yoksun kalınan parasal hakların başvurucuya ödenmesine karar vermiş, anılan karar kanun yoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.

51. Başvurucu anılan kararın uygulanmadığını ileri sürmüş olup Mahkememizin 18/1/2016 tarihli bilgi istem yazısı ile kararın uygulanıp uygulanmadığı hakkında TPAO'dan bilgi istenmiş, TPAO da 29/1/2016 tarihli yazısı ile bilgi istem yazısına cevap vermiştir.

52. TPAO'nun verdiği cevapta, İlk Derece Mahkemesinin 11/9/2007 tarihli ve E.2007/890, K.2007/1372 sayılı kararı üzerine yoksun bırakılan meslek tazminatının faiziyle birlikte (2.180,59 TL)21/9/2007 tarihinde başvurucun banka hesabına yatırıldığı bildirilmiş ve buna ilişkin banka dekontu sunulmuştur.

53. Bu durumda İlk Derece Mahkemesinin 11/9/2007 tarihli ve E.2007/890, K.2007/1372 sayılı kararı üzerine yoksun bırakılan meslek tazminatının faiziyle birlikte 21/9/2007 tarihinde başvurucuya ödenerek Mahkeme kararının uygulandığı görülmektedir.

54. Açıklanan nedenle bireysel başvuruya konu edilen şikâyete ilişkin yargılama sürecinin ve yargı kararının icrasının 23/9/2012 tarihinden önce sonlanmış olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Ankara 6. İdare Mahkemesinin22/2/2008 Tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 Sayılı Kararının Uygulanmaması Nedeniyle Yargı Kararının İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

55. TPAO'da çalıştığı döneme ilişkin olarak 1/9/1999 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali ve yoksun kaldığı parasal haklarının tazimini istemiyle başvurucu tarafından Ankara 6. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.

56. İlk Derece Mahkemesi sonuç itibarıylaİlk Derece Mahkemesi 22/2/2008 tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 sayılı kararıyla meslek tazminatının ödenmesinin bir yıl süreyle durdurulmasına ilişkin işlemin iptaline ve davanın açıldığı 27/10/1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte yoksun kalınan parasal hakların başvurucuya ödenmesine karar vermiş, karar kanun yollarının tüketilmesi ile kesinleşmiştir.

57. Başvurucu anılan kararın uygulanmadığını ileri sürmüş olup Mahkememizin 18/1/2016 tarihli bilgi istem yazısı ile kararın uygulanıp uygulanmadığı hakkında TPAO'dan bilgi istenmiş, TPAO da 29/1/2016 tarihli yazısı ile bilgi istem yazısına cevap vermiştir.

58. TPAO'nun verdiği cevapta, İlk Derece Mahkemesinin 22/2/2008 tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 sayılı kararına yönelik olarak başvurucu vekili tarafından yapılan bir takip veya başvuru bulunmadığı belirtilerek Mahkeme kararının uygulanmadığı hakkında bilgi verilmiştir.

59. Bu durumda başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Yargılama Süresinin Makul Olmadığına İlişkin İddia

60. Başvurucu, açtığı davaların makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

61. Başvurucu tarafından makul sürede sonuçlandırılmadığından şikâyet edilen Ankara 8. İdare Mahkemesinde görülen davaya konu yargılama hakkında; konu bakımından yetkisizlik kararı verilmesi, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 2007/890 esasına kayıtlı dava hakkında; zaman bakımından yetkisizlik kararı verilmesi nedenleriyle bu davalar yönünden makul süre incelemesi yapılmasına gerek görülmemiştir.

62. Diğer taraftan başvurucu tarafından Ankara 6. İdare Mahkemesine açılan ve Mahkemenin 2/2/2008 tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 sayılı kararı ile sonuçlanıp kanun yollarından geçerek 27/9/2013 tarihinde kesinleşen davaya ilişkin olarak makul süre incelemesi yapılması gerekir.

63. Bu durumda başvurucunun, Ankara 6. İdare Mahkemesinin2/2/2008 tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 sayılı kararı ile sonuçlanan davaya ilişkin olarak yargılama süresinin makul olmadığı yönündeki şikâyeti, açıkça dayanaktan yoksun olmayıp başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Yargı Kararının İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

64. Başvurucu, TPAO'da çalıştığı döneme ilişkin olarak 1/9/1999 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali ve yoksun kaldığı parasal haklarının tazmini istemiyle Ankara 6. İdare Mahkemesinde açtığı davada verilen kararın uygulanmadığı gerekçesiyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

65. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

66. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

67. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

68. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil; yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).

69. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).

70. Yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi durumunda “mahkemeye erişim hakkı” da anlamını yitirir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).

71. AİHM; kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda Sözleşme’nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin hükmün infaz edilmesi, 6. madde kapsamında dava”nın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).

72. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdare, yargı kararını uygulamayı reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar her türlü varlık nedenini kaybetmektedir (Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, B. No: 6334/05, 23/10/2012, § 115).

73. AİHM, Sözleşme’nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine ulaşma hakkının sadece teorik olarak tanınmasını değil; aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (Apostol/Gürcistan, B. No: 40765/02, 28/2/2007, § 54).

74. Başvuru konusu olayda, TPAO'da çalıştığı döneme ilişkin olarak 1/9/1999 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle 27/10/1999 tarihinde başvurucu tarafından Ankara 6. İdare Mahkemesinde dava açılmış, Mahkeme 20/2/2001 tarihli ve E.1999/1155, K.2001/252 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiş, karar Danıştay Onbirinci Dairesince bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi ilk kararında ısrar ederek yeniden davanın reddine karar vermiş, karar bu defa Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca bozulmuştur.

75. İlk Derece Mahkemesi 22/2/2008 tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 sayılı kararıyla meslek tazminatının ödenmesinin bir yıl süreyle durdurulmasına ilişkin işlemin iptaline ve davanın açıldığı 27/10/1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte yoksun kalınan parasal hakların başvurucuya ödenmesine karar vermiş, karara karşı yapılan temyiz başvurusu Danıştay Onbirinci Dairesince reddedilerek karar onanmış ve karar düzeltme talebi de aynı Daire tarafından reddedilmiştir.

76. Başvurucu, meslek tazminatı ödenmemesine ilişkin işlemin iptaline ve davanın açıldığı 27/10/1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikteyoksun kalınan parasal hakların ödenmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesinin 22/2/2008 tarihli kararının uygulanmadığını belirterek bireysel başvuruda bulunmuştur.

77. Mahkememizinkararın uygulanıp uygulanmadığı hakkında 18/1/2016 tarihli bilgi istem yazısına TPAO tarafından 29/1/2016 tarihli yazı ile verilen cevapta, İlk Derece Mahkemesinin 22/2/2008 tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 sayılı kararına yönelik olarak başvurucu vekili tarafından yapılan bir takip veya başvuru bulunmadığı belirtilerek Mahkeme kararının uygulanmadığı bilgisi verilmiştir.

78. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybedecektir. AİHM, bu yorumuyla yargı yerine ulaşma hakkının sadece teorik olarak tanınmasını değil; aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmektedir (Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 60).

79. Anayasa'nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kurala yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmesi mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, § 61).

80. 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinde idari yargı organlarınca verilen esas ve yürütmenin durdurulması kararlarının icaplarına göre idarenin gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur olduğu belirtilmiş ve bu sürenin hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemeyeceği kural altına alınmıştır. Yine aynı Kanun'un 52. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde kanun yoluna başvurulmuş olunmasının yargı kararının yürütülmesinin durdurmayacağı ifade edilmiştir.

81. Başvuru konusu olaya bakıldığında TPAO'da çalıştığı döneme ilişkin olarak 1/9/1999 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali ve yoksun kaldığı parasal hakların tazimini istemiylebaşvurucu tarafından Ankara 6. İdare Mahkemesinde açılan dava hakkında Mahkemenin,meslek tazminatının ödenmesinin bir yıl süreyle durdurulmasına ilişkin işlemin iptaline ve davanın açıldığı 27/10/1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte yoksun kalınan parasal hakların başvurucuya ödenmesine ilişkin 22/2/2008 tarihli kararının bugüne kadar uygulanmadığı anlaşılmaktadır.

82. 2577 sayılı Kanun'da yer alan düzenlemelerde iptal kararlarının yerine getirilmesi için idareye başvuru şartı bulunmadığı gibi 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin bu başvuruya konu yargılamaya ilişkin karar verildiği tarih itibarıyla yürürlükte bulunan hâliyle konusu belli bir miktarparanın ödenmesini gerektiren davalarda verilen kararların icrası için davacı veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde banka hesap numarasını bildirmesi şartı da bulunmamaktadır.

83. Bu durumda İlk Derece Mahkemesinin,meslek tazminatının ödenmesinin bir yıl süreyle durdurulmasına ilişkin işlemin iptaline ve davanın açıldığı 27/10/1999 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte yoksun kalınan parasal hakların başvurucuya ödenmesine ilişkin 22/2/2008 tarihli kararının davalı TPAO tarafından bugüne kadar uygulanmadığı ve uygulanması için bir çalışmanın da yapılmadığı anlaşılmış olup sonuç itibarıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkın ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

84. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığına İlişkin İddia

85. Başvurucu, TPAO'da çalıştığı döneme ilişkin olarak 1/9/1999 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali ve yoksun kaldığı parasal haklarının tazimini istemiyle Ankara 6. İdare Mahkemesinde açtığı davanın makul sürede sonuçlandırılamaması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

86. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 38, 39).

87. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde dikkate alınması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41–45).

88. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesine göre medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince “kamu hukuku” alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesinin koruması kapsamına girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).

89. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup bu tarih, somut başvuru açısından davanın açıldığı tarih olan 27/10/1999'dur.

90. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Bu kapsamda somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihi, başvurucunun karar düzeltme talebinin reddedildiği 27/9/2013'tür.

91. Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere AİHM kararlarında yer verilmiş olup özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından usul hükümleri de dikkate alınarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§ 54-60).

92. Başvuru konusu yargılama süreci değerlendirildiğinde İlk Derece Mahkemesinde 27/10/1999 tarihinde açılan dava, son olarak karar düzeltme talebinin reddine ilişkin verilen karartarihi olan 27/9/2013'te sonuçlandırılmıştır. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında özellikle yargı sisteminin yapısından kaynaklanan iş yükü ve organizasyon eksikliğinin somut başvuruya ilişkin yargılama süresinin uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi gereğince yargılama sistemi mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesini zorunlu kıldığından hukuk sisteminde var olan yapısal ve organizasyona ilişkin eksikliklerin yargılama faaliyetinin makul sürede gerçekleştirilmemesine mazeret sayılamaz.

93. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun tutumunun yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğunun tespit edilmediği, başvuruya konu uyuşmazlığın meslek tazminatının ödenmemesine yönelik olduğu ve davanın esastan çözümünün 13 yıl 11 ay sürdüğü, 2577 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve sonuç olarak yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

94. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

95. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

96. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edilmesi nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararlara karşılık 91.400 TL maddi ve 392.400 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

97. Başvurucunun, mahkemeye erişim hakkı yönünden ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmamasından Anayasa’nın 36. maddesinin düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

98. Ödenmeyen meslek tazminatının yasal faiziyle birlikte ödenmesine ilişkin İlk Derece Mahkemesinin 22/2/2008 tarihli kararının bugüne kadar uygulanmaması ve yargılamanın 13 yıl 11 ay sürmesi nedeniyle başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği dikkate alındığında yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 25.740 TL manevi tazminat ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi zarar tazmini isteminin reddine karar verilmesi gerekir.

99. Başvuruya konu yargılama sonunda verilen kararın icra edilmediği ve bu hususun başvurucunun adil yargılanma hakkını ihlal ettiği gözetilerek hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla Mahkeme kararlarının mümkün olan en kısa sürede yerine getirilmesini teminen kararın bir örneğinin TPAO'ya gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

100. TPAO'da çalıştığı döneme ilişkin olarak 1/9/1999 tarihinden itibaren bir yıl süreyle meslek tazminatının ödenmesinin durdurulmasına ilişkin işlemin iptali ve yoksun kaldığı parasal haklarının tazimini istemiyle başvurucu tarafından Ankara 6. İdare Mahkemesinde açılan davada sonucunda verilen kararının uygulanmaması nedeniyle oluşan maddi zararın tazmini talebinde bulunulmuş olup mevcut başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş ve ilgili idareye yargı kararının uygulanması gerektiğine ilişkin bildirim yapılmasına karar verilmiş olduğundan bu aşamada tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

101. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Suç duyurusunun sonuçsuz kaldığına ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Ankara 6. İdare Mahkemesinin 11/9/2007 tarihli ve E.2007/890, K.2007/1372 sayılı kararının uygulanmaması nedeniyle yargı kararının icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Ankara 6. İdare Mahkemesinin22/2/2008 tarihli ve E.2008/223, K.2008/196 sayılı kararının uygulanmaması nedeniyleyargı kararının icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia ile yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkı yönünden adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için gereği yapılmak üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya, Mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle net 25.740 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE

E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

23/3/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Mehmet Kulaksızoğlu [1.B.], B. No: 2013/8841, 23/3/2016, § …)
   
Başvuru Adı MEHMET KULAKSIZOĞLU
Başvuru No 2013/8841
Başvuru Tarihi 9/12/2013
Karar Tarihi 23/3/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, yargı kararlarının uygulanmaması ve yargılamaların makul sürede sonuçlandırılamaması nedenleriyle makul sürede yargılanma, etkili başvuru ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Mahkemeye erişim hakkı (idare) İhlal Yargı kararının icra edilmesi
Zaman Bakımından Yetkisizlik
Kanun yolu şikâyeti (idare) Konu Bakımından Yetkisizlik
Makul sürede yargılanma hakkı (idare) İhlal Manevi tazminat

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 28
52
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi