TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S. D. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/8884)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Fatih ALKAN
|
Başvurucu
|
:
|
S. D.
|
Vekili
|
:
|
Av. Hüseyin
Baha COŞKUN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; düzenlenen sicil raporlarında yer alan
değerlendirmelerin kişilik haklarına saldırı teşkil etmesine rağmen
mahkemelerce bir koruma sağlanmaması nedeniyle maddi ve manevi varlığın
korunması ve geliştirilmesi hakkının, açılan manevi tazminat davasının
reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ve karar düzeltme talepli
dilekçenin incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/12/2013 tarihinde İzmir 12. Asliye Hukuk Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/11/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 15/9/2015 tarihinde, başvurunun
kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 26/11/2015 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
7/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın
görüşüne karşı beyanlarını 22/12/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, görev yaptığı kamu kuruluşunda yönetici olan ve
aynı zamanda üçüncü sicil amiri konumunda bulunan davalının kendisi hakkında
doldurduğu sicil raporunda şeref ve saygınlığını zedeleyen beyanlara yer
vererek kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle 25/1/2010 tarihinde
10.000 TL manevi tazminat istemiyle Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava
açmıştır.
9. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 29/9/2011 tarihli ve
E.2010/43, K.2011/326 sayılı kararıyla davanın reddine karar vermiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
“… Davacı, … avukat ünvanıyla çalışan kamu
görevlisi olup, davalı ise dava konusu sicilin düzenlendiği tarihte ilgili
kurum başkanı olarak 3. sicil amiri sıfatıyla görev yapmaktadır. Davaya dayanak
olan ve davacı hakkında düzenlenen 2008 yılı sicil raporunda, davalı tarafından
düşünce bölümünde “Uyumsuz, problemli bir kişiliğe sahiptir”şeklinde
yazı yazıldığı görülmüştür. Söz konusu sicil raporunun aynı sayfasındaki 1.
sicil amirinin düşüncesinin “Muteriz ve cüretkar bir
kişilik yapısına sahip”, 2. sicil amirinin düşüncesinin “İnatçı ve şüpheci
tavırlarıyla gereksiz tartışmalara yol açarak işlerin aksamasına neden olur,
hatasını kabul etmez, hırçın yapılıdır” olduğu, her üç düşünce yazısı
sonrasında 1. sicil amirinin 89, 2. sicil amirinin 79 ve 3. sicil amiri olan
davalının ise 84 not takdir ettiği gözlenmiştir. Davacı hakkında 2004-2005-2006
ve 2007 tarihlerinde düzenlenen raporlarda da 1 veya 2. sicil amirleri
tarafından inatçı yapısı, işlem geciktirmesi, eleştiriye tahammülsüzlüğü,
arkadaşları ile uyumsuzluğu halleri düşünceler hanesinde belirtilmiştir. Davacı
tarafından söz konusu sicil raporunun iptali için Ankara 11. İdare
Mahkemesi'nin 2009/556 esas sayılı dosyası üzerinden açılan dava sonunda, sicil
raporunun iptaline karar verildiği ve hükmün kesinleştiği görülmüştür.
Dosya kapsamına göre; 657 sayılı Yasa’nın 17.
maddesi uyarınca, sicil amirleri her memur için memurun kişisel ve sosyal
halleri ile ilgili genel değerlendirmeye tabii tutulur. Edinilen bilgi ve
müşahedelerden yararlanılarak memurların olumlu olumsuz yanlarını yazar. Somut
olayda, davalının başkanı ve 3. sicil amiri olarak görev yaptığı kurumda avukat
olarak çalışan davacı hakkında 2004 yılından itibaren sicil amirleri tarafından
düzenlenen raporlarda ve İdare Mahkemesinde bulunan denetim uzmanının
düzenlediği rapor ekinde bulunan ifade tutanakları doğrultusunda davacının
kişilik yapısı hakkında kurum amirlerinin ve çalışanlarının yerleşik ve yaygın
kanaat sahibi oldukları anlaşılmaktadır. Davalı da 2008 yılında düzenlenen
sicil raporunda diğer kurum amirlerinin kanaatleri ile örtüşen bir anlayışla
söz konusu cümleyi sicil raporuna yansıtmıştır. Ankara 11. İdare Mahkemesi
kararında da amirin o yıl içindeki bilgi, beceri, kişisel yapısı ve hizmete
ilişkin konuları, gözlem ve kanaate göre doldurduğu ve bunların doğruluğunu
bilgi ve belgelerle somutlaştırma, kanıtlama yükümlülüğü olmadığı ifade
edilmiştir. Bu doğrultuda davalının kaleme aldığı husus kanaat açıklaması
kapsamında olup, 1. ve 2. sicil amirlerinin kanaati ile de örtüşmektedir. Kurum
başkanı olarak görev yapan ve davacı hakkında kanaat sahibi olacak statüde
bulunan davalının davacıya karşı kin ve garez ile sicil vermesini gerektiren
husumete dayalı anlayış içerisinde bulunduğu da kanıtlanamamıştır. Diğer yandan
İdare Mahkemesi’nin iptal gerekçesi davalının tazminata konu kanaati nedeniyle
değil, tarafsızlığı ve insan haklarına saygısı ile notların farklılığı
konusunda somut gerekçe yokluğuna dayanmakta olup, davalının sorumluluğunu
gerektirecek unsurları içermemektedir.
Sonuç olarak; davacı hakkında sarf edilen
cümlenin davalının genel kişilik yapısı hakkındaki kanaatinin tezahürü olduğu,
kurum başkanı olan davalının diğer sicil amirlerinin raporları doğrultusunda
kişisel kin, garez ve husumet saiki ile hareket
etmediği, davacının mesleki ortamda şahsi ve sosyal ilişkilerinde oluşan ve
yansıyan sorunların tanımlanması amacını içerdiği ve davacının kişilik
haklarına saldırı düzeyinde olmadığı sonucuna varılmış, davanın reddine dair
aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
...”
10. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin
26/11/2012 tarihli ve E.2011/15501, K.2012/17851 sayılı ilamı ile onanmış ve
14/12/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“… Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı
kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin
değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan
bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanmasına
… oybirliğiyle karar verildi.”
11. Başvurucunun karar düzeltme talebini içeren 25/12/2012
tarihli dilekçesi, aynı Dairenin 20/3/2013 tarihli ve E.2013/1111, K.2013/5056
sayılı kararıyla davanın 10.000 TL dava değeri üzerinden açıldığı, bu değerin
karar düzeltme talebi için belirlenen 10.300 TL’den az olduğu, dolayısıyla
karar düzeltme yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir. Kararın
gerekçesi şöyledir:
“… Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın 5236 sayılı Yasa ile eklenen Ek
Madde 4’e göre karar düzeltmeye konu bölümünün 10.300,00 TL’den az olması
durumunda karar düzeltilmesi yoluna gidilemez. Somut olayda karar düzeltmeye
konu olan tutar bu düzeye ulaşmadığından dilekçenin reddine ve peşin olunan
harcın istek halinde geri verilmesine … oybirliğiyle karar verildi.
…”
12. Söz konusu karar düzeltme talepli dilekçenin reddi kararı
7/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş olup başvurucu 9/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
1. İlgili Mevzuat
13. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’na 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’un 19. maddesiyle
eklenen ek 4. madde şöyledir:
“Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtayda
duruşma, senetle ispata ve sulh mahkemelerindeki taksim davalarında muhakeme
usulünün belirlenmesine ilişkin maddelerdeki parasal sınırlar; her takvim yılı
başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl
için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri
uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme
oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate alınmaz. Bu
uygulama nedeniyle mahkemelerce görevsizlik kararı verilemez.
Yukarıdaki fıkra uyarınca her takvim yılı başından geçerli olmak üzere
uygulanan parasal sınırların artışı, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce
ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış davalar ile bölge
adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece
yeniden bakılan davalarda uygulanmaz.”
14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’na 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle eklenen
geçici 3. madde şöyledir:
(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmî Gazete'de ilan edilecek göreve
başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine
temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086
sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten
önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin
uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine
görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086
sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
2. İlgili Yargı Kararları
15. Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun 23/11/2011 tarihli ve E.2011/10-643, K.2011/707 sayılı
kararının ilgili kısmı şöyledir:
"... dava hangi tarihte açılmış olursa
olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara
başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul
edilmiştir.
Şu durumda; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği veya
Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı
belirlenirken, temyiz ya da karar düzeltme hakkının doğduğu (kararın verildiği)
tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz yada
karar düzeltme istemine konu karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü
temyiz sınırı yönünden hangi düzeltmeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır.
..."
16. Yargıtay 8.
Hukuk Dairesinin 22/4/2005 tarihli ve E.2005/2582, K.2005/3221 sayılı kararının
ilgili kısmı şöyledir:
"... Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel
Kurulunca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesinin mümkün
olup olmadığı belirlenirken, temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara
yönelik ise, o tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükmü esas alınmalıdır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu; görev yaptığı kamu kuruluşunda yönetici ve üçüncü
sicil amiri olan davalı tarafından hakkında doldurulan 2008 yılı sicil
raporunda “Uyumsuz, problemli bir kişiliğe
sahiptir.” şeklinde şeref ve saygınlığını zedeleyen hakaret
niteliğinde değerlendirmelere yer verildiğini, kişilik haklarına saldırı niteliğindeki
bu işlem nedeniyle terfi etme imkânının ortadan kalktığını, sicil amirlerinin
sübjektif değerlendirmelerini içeren 2008 yılına ait sicil raporunun iptal
edilmesi talebiyle idari yargıda açtığı dava neticesinde söz konusu sicil
raporunun iptal edildiğini, bunun üzerine rapordaki gerçek dışı beyanların
kendisinde meydana getirdiği derin üzüntü nedeniyle üçüncü sicil amiri olan
davalı hakkında 10.000 TL manevi tazminat talebiyle dava açtığını, söz konusu
beyanların “kanaat tezahürü” olduğu gerekçesiyle davanın, ayrıca temyiz
talebinin de reddedildiğini, Mahkemeler tarafından maddi ve manevi varlığının
korunmadığını, gerek İlk Derece Mahkemesi kararının gerekse temyiz onama
kararının gerekçeden yoksun olduğunu, dava değerinin öngörülen parasal sınırın
altında kaldığı gerekçesiyle karar düzeltme talebiyle sunduğu dilekçenin
incelenmeksizin reddedildiğini, dava değerinin karar düzeltme sınırında olup
olmadığı belirlenirken İlk Derece Mahkemesi kararının verildiği tarihte geçerli
olan parasal sınırın dikkate alınması gerektiğini, 10.000 TL manevi tazminat
talebiyle açtığı söz konusu davada verilen İlk Derece Mahkemesi kararının 2011
tarihli olduğunu ve o yıl için belirlenen parasal sınırın 9.300 TL olduğunu,
dolayısıyla 2012 yılında karar düzeltme yoluna başvurmuş olsa da 10.000 TL'lik
dava değerinin söz konusu parasal sınırın üstünde olduğunu ancak 2012 yılı için
belirlenen 10.300 TL'lik parasal sınır dikkate alınarak karar düzeltme talepli
dilekçesinin reddedildiğini, karar düzeltme yoluna başvuru hakkının olmaması
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının engellendiğini belirterek Anayasa'nın 17.,
36., 40. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş; ihlallerin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’nın 17., 36.,
40. ve 141. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiği iddia edilmiş
olmakla beraber ihlal iddialarının mahiyeti gereği başvurunun maddi ve manevi
varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı ile adil yargılanma hakkı kapsamında
kalan mahkemeye erişim hakkı ve gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
20. Başvurucu, karar düzeltme talepli dilekçesinin
incelenmeksizin reddedilerek karar düzeltme hakkının tanınmaması nedeniyle
mahkemeye erişim hakkının; İlk Derece Mahkemesi kararı ile temyiz incelemesi
neticesinde verilen onama kararının gerekçeden yoksun olduğunu belirterek
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bu bağlamda, adil
yargılanma hakkı kapsamındaki söz konusu ihlal iddialarının ayrı ayrı
değerlendirilmesi gerekir.
i. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
21. Başvurucu; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından 26/11/2012
tarihinde verilen onama kararına karşı karar düzeltme talebiyle sunduğu
dilekçenin dava değeri itibarıyla karar düzeltme yolu kapalı olduğu
gerekçesiyle incelenmeksizin reddedildiğini, karar düzeltme yoluna başvuru
imkânının engellenmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
22. Bakanlık görüş yazısında mahkemelerin gereksiz biçimde
meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürelerde bitirebilmeleri amacıyla
başvuruculara yönelik belirli yükümlülükler öngörülebileceği, bu
yükümlülüklerin kapsamını belirlemenin kamu otoritelerinin takdir yetkisi
içinde olduğu, öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe
ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğinin söylenemeyeceği belirtilmiş ve karar düzeltme yolunun açık olup
olmadığı belirlenirken karar düzeltme hakkının doğduğu tarihteki hukuksal
durumun ele alınmasına ilişkin Yargıtay kararlarına yer verilmiştir.
23. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyan
dilekçesinde mahkemeye erişim hakkına yönelik sınırlandırmanın öngörülen meşru
amaca yönelik uygun bir araç olmadığını belirtmiş; başvuru dilekçesindeki görüş
ve taleplerini tekrar etmiştir.
24. Anayasa'nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir."
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz."
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir."
26. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye
tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece
ve derece mahkemelerinin kararları açık keyfîlik
içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde
ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde
bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Somut başvuruda da Anayasa Mahkemesinin görevi, usul
kurallarının uygulanması konusunda derece mahkemelerinin takdir ve
değerlendirmelerini denetlemek olmayıp usule ilişkin uygulamanın, kişinin
mahkemeye erişim hakkını Anayasa'ya aykırı olarak kısıtlayıp kısıtlamadığını
denetlemektir (Neriman Polat, B.
No: 2012/1223, 5/11/2014, § 33).
28. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde
düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144,
2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç.,
B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan
Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
29. Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel
unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da
imkânsız hâle getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için süre ve şekil
gibi birtakım koşullar öngörülmesi, dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde katı
olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin gereği olup mahkemeye erişim hakkına
aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen koşulların açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yorumlanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun
yollarına başvuru hakkını kullanamadığı takdirde mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğinin kabulü gerekir (Remzi
Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27; Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 59; Neriman Polat, § 35).
30. Mahkemeye etkili erişim hakkı; mahkemeye başvuru konusunda
tutarlı bir sistemin var olmasını, dava açmak veya kanun yoluna başvurmak
isteyen kişilerin ilgili mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara
sahip olmasını gerektirmektedir. Özellikle hukuki belirsizlikler ya da
uygulamadaki belirsizlikler kişilerin mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebilmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Geffre/Fransa, B. No: 51307/99, 23/1/2003, § 34). Bu nedenle
mahkemeler usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal
edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen
usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı
gevşeklikten kaçınmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29;
Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09,
17/9/2013, § 21).
31. Usul kurallarının, hukuki güvenliğin sağlanması ve
yargılamanın düzgün bir şekilde yürütülmesi sonucu adaletin tecelli etmesine
hizmet etmek yerine kişilerin davalarının yetkili bir mahkeme tarafından
görülmesi bakımından bir çeşit engel hâline gelmesi durumunda mahkemeye erişim
hakkı ihlal edilmiş olacaktır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Efstathiou ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 36998/02,
27/7/2006, § 24).
32. Başvuru konusu olayda başvurucunun, Ankara 1. Asliye Hukuk
Mahkemesince verilen 29/9/2011 tarihli kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesi
tarafından 26/11/2012 tarihli ilamıyla onanması üzerine karar düzeltme
talebinde bulunduğu ve 20/3/2013 tarihinde, dava değeri itibarıyla karar
düzeltme yolu kapalı olduğu gerekçesiyle karar düzeltme talepli dilekçenin
reddine karar verildiği belirlenmiştir.
33. Başvurucu 26/11/2012 tarihli onama kararına karşı karar
düzeltme talebiyle sunduğu dilekçenin dava değeri itibarıyla karar düzeltme
yolu kapalı olduğu gerekçesiyle incelenmeksizin reddedilmesi nedeniyle karar
düzeltme yoluna başvuru imkânının ortadan kaldırıldığını ve mahkemeye erişim
hakkının engellendiğini ileri sürmüş ise dekarar
düzeltme yolunun açık olup olmadığı belirlenirken karar düzeltme istemi hangi
karara yönelik ise o tarihte yürürlükte bulunan kanun hükmünün esas
alınacağının Yargıtayın yerleşik içtihatlarıyla kabul
edilmesi (bkz. §§ 15, 16); avukat olan, ayrıca yargılama süreci boyunca bir
avukat tarafından da temsil edilen başvurucunun usule ilişkin açık kanuni
düzenlemeleri ve Yargıtay içtihatlarını bilemeyecek ya da öngöremeyecek durumda
olmaması ve 26/11/2012 tarihli onama kararında karar düzeltme yolunun açık
olduğuna ilişkin başvurucunun haklı bir beklenti içinde olmasına neden
olabilecek herhangi bir ibarenin bulunmaması nedenleriyle kanuni düzenlemelere
ve Yargıtay içtihatlarına uygun olarak karar düzeltme talepli dilekçenin
incelenmeksizin reddedilmesinde herhangi bir takdir hatası ya da keyfîlik bulunmadığı açıktır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
ilişkin iddiası yönünden bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
35. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine
yönelik şikâyetlerinin, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Ankara
1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen 29/9/2011 tarihli ve E.2010/43,
K.2011/326 sayılı kararı ile bu karara karşı yapılan temyiz başvurusunu
inceleyen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından verilen 26/11/2012 tarihli ve
E.2011/15501, K.2012/17851 sayılı karara ilişkin olduğu görülmektedir.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten;
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir."
37. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) "Başvuru süresi ve
mazeret" başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
38. Bireysel başvurunun ön şartlarından birisi de başvuru
süresidir. Süre, başvurunun her aşamasında dikkate alınması gereken bir usul
hükmüdür.
39. Bireysel başvuruların, 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin
(1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru
yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan veya diğer mahkemeler ya da yurt dışı
temsilcilikler vasıtasıyla yapılması gerekmektedir (Erendiz Önal, B. No: 2014/1133, 30/6/2014, § 27).
40. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından Ankara 1. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açılan manevi tazminat davasında verilen 29/9/2011 tarihli
kararla dava reddedilmiş ve temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 4. Hukuk
Dairesinin 26/11/2012 tarihli kararıyla anılan hükmün onanmasına karar
verilmiştir. Başvurucu tarafından onama kararına karşı süresinde karar düzeltme
yoluna başvurulmuş, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince dava değeri itibarıyla karar
düzeltme yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle 20/3/2013 tarihinde karar
düzeltme dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
41. Karar düzeltme yolu kapalı olan hüküm, temyiz onama karar
tarihi itibarıyla kesinleşir. Somut olayda başvurucu, Yargıtay 4. Hukuk
Dairesince verilen onama kararının tebliğinden sonra karar düzeltme isteminde
bulunmuşsa da anılan hükme yönelik olarak karar düzeltme yolu kapalı olduğu
için temyiz onama tarihi olan 26/11/2012 tarihi itibarıyla hüküm
kesinleşmiştir. Zira dava değeri itibarıyla karar düzeltme yolu kapalı olan
hükme karşı karar düzeltme isteminde bulunulması, hükmün kesinleştiği tarihi
değiştirmez. Yargıtay tarafından da dava değeri itibarıyla karar düzeltme
yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle dilekçenin reddine karar verilmiştir.
Başvurucunun davanın esasına ilişkin iddiaları ise Yargıtay 4. Hukuk Dairesince
temyizen incelenmiş ve 26/11/2012 tarihinde hüküm
onanarak bu tarihte başvuru yolları tüketilmiştir. Dolayısıyla karar düzeltme
yolu kapalı olan hükme yönelik olarak onama kararının başvurucu tarafından
öğrenildiği 14/12/2012 tarihinden itibaren otuz günlük sürede bireysel
başvuruda bulunulması gerekir (Benzer yöndeki Anayasa Mahkemesi kararı için
bkz. Erendiz Önal, § 31).
42. İçtüzük'ün 64. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği ve
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir. Karar düzeltme yolu açık olmayan hükme yönelik olarak
karar düzeltme isteminde bulunulması, başvurucuya bireysel başvuruda bulunmak
için yeniden süre vermez (Erendiz Önal,
§ 32).
43. Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen karar, Yargıtay
4. Hukuk Dairesince 26/11/2012 tarihinde onanmış ve bu tarihte kesinleşmiştir.
Başvurucu tarafından onama kararının öğrenildiği 14/12/2012 tarihinden itibaren
otuz günlük başvuru süresi içinde bireysel başvuruda bulunulması gerekirken
9/12/2013 tarihli başvuru açısından bu sürenin geçirildiği ve başvuruda süre
aşımı bulunduğu sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan nedenlerle ihlale neden olduğu iddia edilen karara
ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun bu kısmının diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve
Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
45. Başvurucunun, kişilik haklarına yönelik üçüncü kişilerin
haksız saldırılarına rağmen mahkemelerce bir koruma sağlanmaması nedeniyle
maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine
yönelik şikâyetinin Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26/11/2012 tarihli ve
E.2011/15501, K.2012/17851 sayılı kararı ile kesinleşen yargılama sürecine
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
46. Söz konusu yargılama süreci yukarıda belirtilen ilkeler ve
değerlendirmeler (bkz. §§ 36-43) ışığında ele alındığında şikâyete konu ihlal
iddiasına ilişkin yargılama sürecinin Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26/11/2012
tarihli onama kararıyla kesinleştiği, anılan onama kararının 14/12/2012
tarihinde başvurucu tarafından öğrenildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla
14/12/2012 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde bireysel
başvuruda bulunulması gerekirken 9/12/2013 tarihli başvuruda süre aşımı
bulunduğu sonucuna varılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle ihlale neden olduğu iddia edilen karara
ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun bu kısmının, diğer
kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.