TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİBÖLÜM
KARAR
YUSUF ÇELİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5643)
Karar Tarihi: 13/4/2016
BİRİNCİ BÖLÜM
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucular
1. Yusuf ÇELİK
2. Rahime ÇELİK
3. Fesih ÇELİK
4. Abdulkadir ÇELİK
5. Gürsel ÇELİK
6. Musa ÇELİK
7. Gülistan YILDIZ
8. Köçer KURT
9. Sultan ÇELİK
10. Yüksel ÇELİK
11. Hatice ÇELİK
12. Meyrem ÇELİK
13. Mehmet ÇELİK
14. Nezihe YILDIZ
15. Münevver YILMAZ
16. Mukaddes ÇELİK
Vekilleri
Av. Fethi GÜMÜŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında Zarar Tespit Komisyonuna yapılanbaşvurunun reddedilmesi nedeniyle açılan davada mahkemenin delilleri eksik ve hatalı değerlendirerek kanuna ve usule aykırı karar vermesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; davanın karşı tarafın devlet olmasından dolayı reddedilmesi nedeniyle tarafsız mahkemede yargılanma hakkının; belli bir ırka mensubiyetten dolayı maddi ve manevi zarara uğranılması nedeniyle de eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 1/10/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların murisi Ş.Ç. hakkında Bismil Cumhuriyet Başsavcılığının E.1993/178 sayılı hazırlık dosyasında, güvenlik görevlisi olan maktul M.U.nun astsubay çavuş olarak görev yaptığı, olay günüŞ.Ç.nin de içinde yer aldığı PKK terör örgütüne üye üç sanık tarafından açılan ateş sonucu M.U.nun şehit edildiği belirtilerek13/12/1993 tarihinde görevsizlik kararı verilmiştir.
9. Başvurucular; murisleri Ş.Ç.nin PKK üyesi olmadığını, olay günü güvenlik kuvvetleri tarafından bulunduğu evden alınarak öldürüldüğünü belirterek 5233 sayılı Kanun uyarınca Diyarbakır Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
10. Komisyonun 22/6/2006 tarihli ve 2006/4-4997 sayılı kararında başvurucuların tazminat talebi reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
5233 sayılı Kanun kapsamında başvuranların dosyasında bulunan belgelerin 4/10/2004 tarihli ve 2004/7955 sayılı Yönetmelik hükümlerinde belirtilen şartlara uygun olması nedeniyle yapılan incelemede, Ş.Ç.nin güvenlik kuvvetleri ile girdiği silahlı çatışmada öldüğü tespit edildiğinden, ölümünün kendi kusurundan kaynaklandığı anlaşılmakla 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (f) bendi gereği tazminat talebinin reddine, komisyonumuzca karar verildi."
11. Başvurucular murislerinin örgüt üyesi olmadığını, çatışma sonucu öldürülmediğini, olay günü güvenlik güçleri tarafından bulunduğu evden alınarak silahla öldürüldüğünü iddia ederek Komisyon kararının iptali için Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde iptal davası açmışlardır.
12. Mahkeme 11/2/2008 tarihli ve E.2006/2115, K.2008/101 sayılı kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
Olayda, davacıların talebi "Ş.Ç.nin güvenlik kuvvetleri ile girdiği silahlı çatışmada öldüğü" gerekçesi ile reddedilmesi sebebiyle uyuşmazlığın bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bakılan davada; olay yeri tespit tutanağında 23/11/1993 akşamında üç kişilik yasadışı PKK terör örgütü mensubunun Ağıllı Köyüne gelerek köyde propaganda yapıp para toplayacaklarının öğrenilmesi üzerine, aynı gün ismi geçen köye gelindiği, bu esnada farları sönmüş bir traktörün köye doğru geldiğinin görüldüğü, bu sırada traktöre dur ihtarında bulunulduğu, üç kişilik örgüt mensubunun dur ihtarına uymadığı, açılan ilk ateş sonucu bir güvenlik görevlisinin şehit olduğu, bu esnada isminin Ş.Ç. olduğu öğrenilen teröristin traktörden inerek köye doğru kaçmaya başladığı, köy sakinlerinden M.K.ye ait evin avlusuna girdiği esnada girilen çatışmada neticesinde bir adet kalaşnikof marka silah, bu silaha ait 13 adet fişek ve deri kahverengi kütüklük ile ölü olarak ele geçirildiğinin belirtildiği, Cumhuriyet Savcısı ve jandarma karakol komutanı tarafından imzalanan otopsi tutanağında Ş.Ç.nin yanmakta olan traktörü kullandığı, dur ihtarına ateşle karşılık verdiği, girilen çatışmada öldürüldüğünün ifade edildiği, Bismil Cumhuriyet Başsavcılığının 13/12/1993 gün ve 1993/178 sayılı görevsizlik kararında, Ş.Ç.nin yasa dışı PKK örgütüne üye olduğu, maktul M.U.nun astsubay çavuş olarak görev yaptığı, Ş.Ç.nin de içinde yer aldığı üç sanıkça açılan ateş sonucu öldürüldüğünün belirtildiği görülmektedir.
Tüm bu bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinden ismi geçen şahsın PKK terör örgütü mensubu olduğu, güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiği ve bu sırada öldürüldüğü sonucuna varılmıştır.
Bu durumda; davacıların taleplerinin reddine yönelik tesis edilen dava konusu işlemde 5233 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davacıların tazminat istemine gelince, Mahkememizce dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna varılması ve ayrıca 5233 sayılı Yasada manevi tazminatın karşılanacağına dair bir hüküm bulunmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddi gerekmektedir.
..."
13. Başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 21/3/2012 tarihli ve E.2011/9413, K.2012/1344 sayılı ilamıyla hüküm, davanın reddine ilişkin kısım yönünden onanmıştır.
14. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 9/5/2013 tarihli ve E.2012/8959, K.2013/3324 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
15. Ret kararı 22/7/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular tarafından 25/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir."
17.5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.
Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun kapsamı dışındadır:
...
e) Kişilerin kendi kasıtları sonucunda oluşan zararlar.
f) 3713 sayılı Kanunun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden dolayı uğradığı zararlar.
18. 5233 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
20. Başvurucular 23/11/1993 tarihinde terör örgütü mensupları ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sonrasında güvenlik güçlerinin köydeki evleri aradığını, murisleri Ş.Ç.yi götürdüklerini, evden biraz uzaklaştıktan sonra miras bırakanı silahla öldürdüklerini, olayın şüphelisi olan güvenlik güçleri tarafından tanzim edilen tutanakta murislerinin PKK militanı gibi gösterildiğini, soruşturmayı yürüten ve olayın şüphelisi olan emniyet mensuplarının aynı olması nedeniyle sorumluların tespit edilmediğini, murislerinin ölümü nedeniyle 5233 sayılı Kanun kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davaların reddedildiğini, Mahkeme ve Danıştayın olayın şüphelisi olan emniyet güçlerinin düzenlediği tutanakları esas alarak değerlendirme yaptığını, murislerinin örgüt üyesi olduğunun kanıtlanamadığını, bu konuda tek taraflı hazırlanan belgelere dayanılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, bu açıdan Mahkemenin tarafsız karar vermediğini, olayın olduğu tarihlerde binlerce vatandaşın terörle mücadele faaliyetleri çerçevesinde öldürüldüğünü, o dönemde güvenlik kuvvetlerinin işlediği suçlara karşı cezasızlık politikası yürütüldüğünü, 5233 sayılı Kanun'un çıkarılış amacı gözönüne alındığında tazminat talebinde bu hususların dikkate alınması gerektiğini, soruşturma dosyalarının olayın şüphelileri olan güvenlik güçlerince oluşturulduğu düşünüldüğünde sadece bu tutanaklara dayanılarak karar verilmesinin yasanın uygulanmasını imkânsız hâle getirdiğini, olayla ilgili doğrudan görgüsü olan tanıkların ifadelerini de delil olarak gösterdiklerini ancak Mahkemenin bu delilleri değerlendirmediğini, Kürt vatandaşların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde ciddi hak ihlallerinin olduğunu, bu nedenle Kürt olmalarından dolayı ayrımcılığa maruz kaldıklarını, murislerinin gözaltına alınacağı söylenerek güvenlik güçlerince götürülmesi ve hemen sonrasında öldürülmesi nedeniyle yaşam haklarının ihlal edildiğini, murislerinin keyfî ve kasıtlı bir şekilde öldürülmesine rağmen faillerinin bulunmaması ve taleplerinin reddedilmesi nedenleriyle acı çektiklerini belirterek Anayasa’nın10., 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği iddiasının Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
22. Başvurucular; murislerinin terör örgütü üyesi olmadığını, ölüm olayında devletin sorumluluğu olduğunu, Savcılık soruşturmasının olayın aydınlatılmasında etkili ve yeterli olmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerse de bu iddiaların, özellikle Komisyon ve İdare Mahkemesinin ret kararlarına esas alınan Cumhuriyet Başsavcılığının o dönemde devam eden soruşturma dosyasında ölüm olayının ne şekilde meydana geldiği hususunda yapılan tespitin yargılamada delil olarak kullanılamayacağı olgusuna dayanılarak dile getirildiği, başka bir ifadeyle iddiaların tazminat talebinin kanıtlanması amacıyla ileri sürüldüğü anlaşılmış; bu açıdan yaşam hakkı yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucular, Kürt kökenli olmaları nedeniyle bu tarz muamelelere maruz kaldıklarını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
24. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış oldukları dikkate alınarak anılan iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar, B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
25. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığa yönelik belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de bulunmamaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
27. Başvurucular; Mahkemenin, olayın şüphelisi olan yetkililerce düzenlenen tutanak dışındaki ispat araçlarını araştırmadan eksik inceleme ile karar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
28. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 24).
29. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talebini içeren başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ile kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin kararları bariz takdir hatası içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, §§ 25, 26).
30. Başvurucuların iddiasının özünün, Derece Mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesinin, Savcılık soruşturma dosyası ve dosya kapsamında yer alan 24/11/1993 tarihli otopsi ve olay yeri tespit tutanağı ile maktulde ele geçirilen silah, mühimmat ve diğer delilleri, iddia ve savunma çerçevesinde değerlendirerek davacıların murisi Ş.Ç.nin güvenlik kuvvetleri ile girdiği çatışmada ölü olarak ele geçirildiği, 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasının (f)bendi gereği davacıların murisinin ölümünden dolayı uğranıldığı belirtilen zararların karşılanması isteminin reddine ilişkin Komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle verdiği ret kararında bariz bir takdir hatası yapıldığı yönünde bir bulguya rastlanmamıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucular; Mahkeme ve Danıştayın devlet yetkililerinin düzenlediği belgelere göre uyuşmazlığı sonuçlandırdıklarını, bu açıdan yargılamada taraflı davrandıklarını belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Başvurucuların bu yöndeki ihlal iddiaları, tarafsız mahkemede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca bu hak da adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur (AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004). Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- Anayasanın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006; E.1992/39, K.1993/19, 29/4/1993).
35. Genel olarak tarafsızlık; davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate, davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamayı ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2013, § 61).
36. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin de kişide bıraktığı izlenimin dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006). Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe hâkimin tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna işaret etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gregory/Birleşik Krallık, B. No: 22299/93, 25/02/1997, §§ 43–49; Fey/Avusturya, B. No: 14396/88, 24/2/1993, §§ 28–36; Hauschildt/Danimarka, B. No: 10486/83, 24/5/1989, §§ 46–48; McGonnell/Birleşik Krallık, B. No:28488/95, 08/2/2000, §§ 55-57).
37. İlke gereği bir karar, sonradan “tam yargı yetkisini” haiz ve başlangıçtaki eksikliği gidermek suretiyle ilgili güvencelerin gözetilmesini sağlayan bir yargı merciinin denetimine tabi olmuşsa karar veren mahkemenin bağımsız veya tarafsız olmaması ya da söz konusu mahkemenin temel bir usule ilişkin güvenceyi ihlal etmesi 6. maddenin ihlaline yol açmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. De Haan/Hollanda, B. No: 22839/93,26/8/1997,§§ 52-55).
38. Başvurucular yargılama makamlarının, olayın şüphelisi olan güvenlik kuvvetlerince düzenlenen tutanaklara itibar ederek davayı reddettiğini; bu açıdan taraflı davranıldığını iddia etmişlerse de tarafsızlık iddiasına temel olarak ileri sürülen sebeplerin dosyanın esasıyla ilgili olup yargılama faaliyetinin konusunu oluşturduğu, olayda hâkimlerin tarafsızlığı konusunda doğrulanabilir somut olguların tespit edilmediği, başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların, objektif olarak adil yargılanmaya ilişkin taraflarda oluşması gereken kanaat üzerinde menfi etkide bulunacak bir elverişliliğe sahip olmadığı, “aksi yönde delil bulununcaya kadar, bir hâkimin kişisel olarak tarafsız olduğunun varsayılması gerektiği” hususundaki tarafsızlık karinesini ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten hâkimlerin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir tarafgirliğinin olduğunu ortaya koyan bir delilin de bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle tarafsız mahkemede yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
3. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.