TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİBÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YUSUF ÇELİK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/5643)
|
|
Karar Tarihi: 13/4/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Yakup MACİT
|
Başvurucular
|
:
|
1. Yusuf
ÇELİK
|
|
|
2. Rahime
ÇELİK
|
|
|
3. Fesih
ÇELİK
|
|
|
4.
Abdulkadir ÇELİK
|
|
|
5. Gürsel
ÇELİK
|
|
|
6. Musa
ÇELİK
|
|
|
7. Gülistan
YILDIZ
|
|
|
8. Köçer KURT
|
|
|
9. Sultan
ÇELİK
|
|
|
10. Yüksel
ÇELİK
|
|
|
11. Hatice
ÇELİK
|
|
|
12. Meyrem ÇELİK
|
|
|
13. Mehmet
ÇELİK
|
|
|
14. Nezihe
YILDIZ
|
|
|
15. Münevver
YILMAZ
|
|
|
16. Mukaddes
ÇELİK
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Fethi
GÜMÜŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden
Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında Zarar Tespit
Komisyonuna yapılanbaşvurunun reddedilmesi nedeniyle
açılan davada mahkemenin delilleri eksik ve hatalı değerlendirerek kanuna ve
usule aykırı karar vermesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; davanın karşı
tarafın devlet olmasından dolayı reddedilmesi nedeniyle tarafsız mahkemede
yargılanma hakkının; belli bir ırka mensubiyetten dolayı maddi ve manevi zarara
uğranılması nedeniyle de eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/7/2013 tarihinde Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 18/7/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 1/10/2015 tarihli yazısında Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucuların murisi Ş.Ç. hakkında Bismil Cumhuriyet
Başsavcılığının E.1993/178 sayılı hazırlık dosyasında, güvenlik görevlisi olan
maktul M.U.nun astsubay çavuş olarak görev yaptığı,
olay günüŞ.Ç.nin de içinde yer aldığı PKK terör
örgütüne üye üç sanık tarafından açılan ateş sonucu M.U.nun
şehit edildiği belirtilerek13/12/1993 tarihinde görevsizlik kararı verilmiştir.
9. Başvurucular; murisleri Ş.Ç.nin PKK
üyesi olmadığını, olay günü güvenlik kuvvetleri tarafından bulunduğu evden
alınarak öldürüldüğünü belirterek 5233 sayılı Kanun uyarınca Diyarbakır
Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuşlardır.
10. Komisyonun 22/6/2006 tarihli ve 2006/4-4997 sayılı kararında
başvurucuların tazminat talebi reddedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
5233 sayılı Kanun kapsamında başvuranların
dosyasında bulunan belgelerin 4/10/2004 tarihli ve 2004/7955 sayılı Yönetmelik
hükümlerinde belirtilen şartlara uygun olması nedeniyle yapılan incelemede, Ş.Ç.nin güvenlik kuvvetleri ile girdiği silahlı çatışmada
öldüğü tespit edildiğinden, ölümünün kendi kusurundan kaynaklandığı
anlaşılmakla 5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin (f) bendi gereği tazminat
talebinin reddine, komisyonumuzca karar verildi."
11. Başvurucular murislerinin örgüt üyesi olmadığını, çatışma
sonucu öldürülmediğini, olay günü güvenlik güçleri tarafından bulunduğu evden
alınarak silahla öldürüldüğünü iddia ederek Komisyon kararının iptali için
Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde iptal davası açmışlardır.
12. Mahkeme 11/2/2008 tarihli ve E.2006/2115, K.2008/101 sayılı
kararıyla davayı reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Olayda, davacıların talebi "Ş.Ç.nin güvenlik kuvvetleri ile girdiği silahlı çatışmada
öldüğü" gerekçesi ile reddedilmesi sebebiyle uyuşmazlığın bu çerçevede
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bakılan davada; olay yeri tespit tutanağında
23/11/1993 akşamında üç kişilik yasadışı PKK terör örgütü mensubunun Ağıllı
Köyüne gelerek köyde propaganda yapıp para toplayacaklarının öğrenilmesi
üzerine, aynı gün ismi geçen köye gelindiği, bu esnada farları sönmüş bir
traktörün köye doğru geldiğinin görüldüğü, bu sırada traktöre dur ihtarında
bulunulduğu, üç kişilik örgüt mensubunun dur ihtarına uymadığı, açılan ilk ateş
sonucu bir güvenlik görevlisinin şehit olduğu, bu esnada isminin Ş.Ç. olduğu
öğrenilen teröristin traktörden inerek köye doğru kaçmaya başladığı, köy
sakinlerinden M.K.ye ait evin avlusuna girdiği esnada girilen çatışmada
neticesinde bir adet kalaşnikof marka silah, bu
silaha ait 13 adet fişek ve deri kahverengi kütüklük ile ölü olarak ele
geçirildiğinin belirtildiği, Cumhuriyet Savcısı ve jandarma karakol komutanı
tarafından imzalanan otopsi tutanağında Ş.Ç.nin
yanmakta olan traktörü kullandığı, dur ihtarına ateşle karşılık verdiği,
girilen çatışmada öldürüldüğünün ifade edildiği, Bismil Cumhuriyet
Başsavcılığının 13/12/1993 gün ve 1993/178 sayılı görevsizlik kararında, Ş.Ç.nin yasa dışı PKK örgütüne üye olduğu, maktul M.U.nun astsubay çavuş olarak görev yaptığı, Ş.Ç.nin de içinde yer aldığı üç sanıkça açılan ateş sonucu
öldürüldüğünün belirtildiği görülmektedir.
Tüm bu bilgi ve belgelerin
değerlendirilmesinden ismi geçen şahsın PKK terör örgütü mensubu olduğu,
güvenlik güçleri ile çatışmaya girdiği ve bu sırada öldürüldüğü sonucuna
varılmıştır.
Bu durumda; davacıların taleplerinin reddine
yönelik tesis edilen dava konusu işlemde 5233 sayılı Kanunun 2. maddesi
uyarınca hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Davacıların tazminat istemine gelince,
Mahkememizce dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna varılması ve
ayrıca 5233 sayılı Yasada manevi tazminatın karşılanacağına dair bir hüküm
bulunmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerinin reddi
gerekmektedir.
..."
13. Başvurucuların temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 21/3/2012 tarihli ve E.2011/9413, K.2012/1344 sayılı ilamıyla hüküm,
davanın reddine ilişkin kısım yönünden onanmıştır.
14. Karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 9/5/2013 tarihli ve
E.2012/8959, K.2013/3324 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
15. Ret kararı 22/7/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş,
başvurucular tarafından 25/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara
uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri
belirlemektir."
17.5233 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren
eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar
gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin
hükümleri kapsar.
Aşağıda belirtilen zararlar bu Kanunun kapsamı
dışındadır:
...
e) Kişilerin kendi kasıtları sonucunda oluşan
zararlar.
f) 3713 sayılı Kanunun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamındaki suçlar ile terör
olaylarında yardım ve yataklık suçlarından mahkûm olanların bu fiillerinden
dolayı uğradığı zararlar.
..."
18. 5233 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi şöyledir:
"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde,
19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına
giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel
kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
20. Başvurucular 23/11/1993 tarihinde terör örgütü mensupları
ile güvenlik güçleri arasında çıkan çatışmalar sonrasında güvenlik güçlerinin
köydeki evleri aradığını, murisleri Ş.Ç.yi
götürdüklerini, evden biraz uzaklaştıktan sonra miras bırakanı silahla
öldürdüklerini, olayın şüphelisi olan güvenlik güçleri tarafından tanzim edilen
tutanakta murislerinin PKK militanı gibi gösterildiğini, soruşturmayı yürüten
ve olayın şüphelisi olan emniyet mensuplarının aynı olması nedeniyle
sorumluların tespit edilmediğini, murislerinin ölümü nedeniyle 5233 sayılı
Kanun kapsamında yaptıkları talebin ve akabinde açtıkları davaların
reddedildiğini, Mahkeme ve Danıştayın olayın
şüphelisi olan emniyet güçlerinin düzenlediği tutanakları esas alarak
değerlendirme yaptığını, murislerinin örgüt üyesi olduğunun kanıtlanamadığını,
bu konuda tek taraflı hazırlanan belgelere dayanılmasının hakkaniyete aykırı
olduğunu, bu açıdan Mahkemenin tarafsız karar vermediğini, olayın olduğu
tarihlerde binlerce vatandaşın terörle mücadele faaliyetleri çerçevesinde
öldürüldüğünü, o dönemde güvenlik kuvvetlerinin işlediği suçlara karşı
cezasızlık politikası yürütüldüğünü, 5233 sayılı Kanun'un çıkarılış amacı gözönüne alındığında tazminat talebinde bu hususların
dikkate alınması gerektiğini, soruşturma dosyalarının olayın şüphelileri olan
güvenlik güçlerince oluşturulduğu düşünüldüğünde sadece bu tutanaklara
dayanılarak karar verilmesinin yasanın uygulanmasını imkânsız hâle getirdiğini,
olayla ilgili doğrudan görgüsü olan tanıkların ifadelerini de delil olarak
gösterdiklerini ancak Mahkemenin bu delilleri değerlendirmediğini, Kürt
vatandaşların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde ciddi hak ihlallerinin olduğunu,
bu nedenle Kürt olmalarından dolayı ayrımcılığa maruz kaldıklarını,
murislerinin gözaltına alınacağı söylenerek güvenlik güçlerince götürülmesi ve
hemen sonrasında öldürülmesi nedeniyle yaşam haklarının ihlal edildiğini,
murislerinin keyfî ve kasıtlı bir şekilde öldürülmesine rağmen faillerinin
bulunmaması ve taleplerinin reddedilmesi nedenleriyle acı çektiklerini
belirterek Anayasa’nın10., 17., 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlalin tespiti ile maddi ve manevi
tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların Anayasa'nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrası ve 40. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiği
iddiasının Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
22. Başvurucular; murislerinin terör örgütü üyesi olmadığını,
ölüm olayında devletin sorumluluğu olduğunu, Savcılık soruşturmasının olayın
aydınlatılmasında etkili ve yeterli olmadığını belirterek yaşam hakkının ihlal
edildiğini iddia etmişlerse de bu iddiaların, özellikle Komisyon ve İdare Mahkemesinin
ret kararlarına esas alınan Cumhuriyet Başsavcılığının o dönemde devam eden
soruşturma dosyasında ölüm olayının ne şekilde meydana geldiği hususunda
yapılan tespitin yargılamada delil olarak kullanılamayacağı olgusuna
dayanılarak dile getirildiği, başka bir ifadeyle iddiaların tazminat talebinin
kanıtlanması amacıyla ileri sürüldüğü anlaşılmış; bu açıdan yaşam hakkı
yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir.
1. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
23. Başvurucular, Kürt kökenli olmaları nedeniyle bu tarz
muamelelere maruz kaldıklarını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
24. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda, tazminat
taleplerinin reddedilmesi nedeniyle ayrımcılığa maruz kalındığı iddiası daha
önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği
kararlarında, başvurucuların kendilerine hangi temele dayalı olarak ayrımcılık
yapıldığına ilişkin herhangi bir beyanda bulunmadıkları gibi belirtilen
iddialarını temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt da sunmamış
oldukları dikkate alınarak anılan iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğu
sonucuna varılmıştır (Mesude Yaşar,
B. No: 2013/2738, 16/7/2014, §§ 43-48; Cahit
Tekin, B. No: 2013/2744, 16/7/2014, §§ 39-44).
25. Somut başvuru açısından yapıldığı iddia edilen ayrımcılığa
yönelik belirtilen iddiaları temellendirecek herhangi bir somut bulgu ve kanıt
sunulmadığı gibi farklı karar verilmesini gerektiren bir yön de
bulunmamaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurucunun eşitlik ilkesinin ihlal
edildiği iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
27. Başvurucular; Mahkemenin, olayın şüphelisi olan yetkililerce
düzenlenen tutanak dışındaki ispat araçlarını araştırmadan eksik inceleme ile
karar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
28. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 49. maddesinin (6) numaralı fıkrasında bireysel başvurulara
ilişkin incelemelerde kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların incelemeye
tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 24).
29. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talebini içeren
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ile kanun tarafından
Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır.
Bu kapsamda bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması,
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin
kararları bariz takdir hatası içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin
delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu
takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, §§ 25, 26).
30. Başvurucuların iddiasının özünün, Derece Mahkemelerince
delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet
bulunmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesinin, Savcılık soruşturma dosyası ve dosya
kapsamında yer alan 24/11/1993 tarihli otopsi ve olay yeri tespit tutanağı ile
maktulde ele geçirilen silah, mühimmat ve diğer delilleri, iddia ve savunma
çerçevesinde değerlendirerek davacıların murisi Ş.Ç.nin
güvenlik kuvvetleri ile girdiği çatışmada ölü olarak ele geçirildiği, 5233
sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrasının (f)bendi gereği davacıların
murisinin ölümünden dolayı uğranıldığı belirtilen zararların karşılanması
isteminin reddine ilişkin Komisyon kararında hukuka aykırılık bulunmadığı
gerekçesiyle verdiği ret kararında bariz bir takdir hatası yapıldığı yönünde
bir bulguya rastlanmamıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından ileri sürülen
iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
3. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucular; Mahkeme ve Danıştayın
devlet yetkililerinin düzenlediği belgelere göre uyuşmazlığı
sonuçlandırdıklarını, bu açıdan yargılamada taraflı davrandıklarını belirterek
adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. Başvurucuların bu yöndeki ihlal iddiaları, tarafsız
mahkemede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
34. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinde
adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak davanın tarafsız bir mahkemede
görülmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde
mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi
içtihadı uyarınca bu hak da adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur (AYM,
E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004). Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve
bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında
-Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- Anayasanın 138., 139. ve 140.
maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde
gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (AYM,
E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006; E.1992/39, K.1993/19, 29/4/1993).
35. Genel olarak tarafsızlık; davanın çözümünü etkileyecek bir
ön yargı, tarafgirlik ve menfaate, davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip
olunmamayı ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2013, § 61).
36. Tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu
bulunmakta olup bu kapsamda hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel
tarafsızlığının yanı sıra kurum olarak mahkemenin de kişide bıraktığı izlenimin
dikkate alınması gerekmektedir (AYM, E.2005/55, K.2006/4, 5/1/2006).
Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık
konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama
sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir
kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı
bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Ancak belirli bir uyuşmazlıkta
yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı
bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir
taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu
husus kanıtlanmadığı müddetçe hâkimin tarafsız olduğunun bir karine olarak
varsayılması zorunludur. Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına
ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli
güvenceleri sunması da gerekmekte olup bu husus tarafsızlığın nesnel boyutuna
işaret etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Gregory/Birleşik Krallık, B. No: 22299/93, 25/02/1997, §§ 43–49; Fey/Avusturya, B. No: 14396/88, 24/2/1993, §§
28–36; Hauschildt/Danimarka,
B. No: 10486/83, 24/5/1989, §§ 46–48; McGonnell/Birleşik Krallık, B. No:28488/95, 08/2/2000, §§ 55-57).
37. İlke gereği bir karar, sonradan “tam yargı yetkisini” haiz
ve başlangıçtaki eksikliği gidermek suretiyle ilgili güvencelerin gözetilmesini
sağlayan bir yargı merciinin denetimine tabi olmuşsa karar veren mahkemenin
bağımsız veya tarafsız olmaması ya da söz konusu mahkemenin temel bir usule
ilişkin güvenceyi ihlal etmesi 6. maddenin ihlaline yol açmaz (Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. De Haan/Hollanda,
B. No: 22839/93,26/8/1997,§§ 52-55).
38. Başvurucular yargılama makamlarının, olayın şüphelisi olan
güvenlik kuvvetlerince düzenlenen tutanaklara itibar ederek davayı
reddettiğini; bu açıdan taraflı davranıldığını iddia etmişlerse de tarafsızlık
iddiasına temel olarak ileri sürülen sebeplerin dosyanın esasıyla ilgili olup
yargılama faaliyetinin konusunu oluşturduğu, olayda hâkimlerin tarafsızlığı
konusunda doğrulanabilir somut olguların tespit edilmediği, başvurucular
tarafından ileri sürülen iddiaların, objektif olarak adil yargılanmaya ilişkin
taraflarda oluşması gereken kanaat üzerinde menfi etkide bulunacak bir
elverişliliğe sahip olmadığı, “aksi yönde delil bulununcaya kadar, bir hâkimin
kişisel olarak tarafsız olduğunun varsayılması gerektiği” hususundaki
tarafsızlık karinesini ortadan kaldıracak şekilde yargılamayı yürüten
hâkimlerin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun,
kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir
tarafgirliğinin olduğunu ortaya koyan bir delilin de bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle tarafsız mahkemede yargılanma hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
3. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.