logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Gülten Varol [2.B.], B. No: 2013/9084, 18/2/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÜLTEN VAROL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/9084)

 

Karar Tarihi: 18/2/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Kamil KAYA

Basvurucu

:

Gülten VAROL

Vekili

:

Av. Berna KARADAŞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, manevi tazminat davasında verilen kararın bozulması sonrasında yapılan yargılamada delil durumunda değişiklik olmadığı hâlde hatalı değerlendirme sonucu adil karar verilmemesi, davalılardan biri hakkında bozma öncesinde verilen davanın reddi kararına yönelik temyiz taleplerinin incelenmemesi, temyiz mercii kararının gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/12/2013 tarihinde Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 7/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 10/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 9/12/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu hakkında E. Bujiteri Hediyelik Eşya Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’ne (Şirket) ait mağazadan hırsızlık yapmış olabileceği iddiasıyla Mağaza Müdürü M.Y.nin şikâyeti üzerine yapılan soruşturma sonunda Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca söz konusu suçun varlığına dair iddiadan başka delil bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiştir.

8. Başvurucu, bu karar üzerine şikâyet hakkını kötüye kullanarak kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle Mağaza Müdürü M.Y. ve mağazanın ait olduğu Şirket aleyhine Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) manevi tazminat davası açmıştır.

9. Mahkeme 23/5/2011 tarihli ve E.2010/665, K.2011/522 sayılı karar ile davalı M.Y.nin şikâyet hakkını hukuka aykırı şekilde kullandığı gerekçesiyle bu davalı yönünden davanın kısmen kabulüne, diğer davalının (Şirket) herhangi bir iddia ya da şikâyet içerir dilekçesi bulunmaması nedeniyle davalı Şirket yönünden davanın reddine karar vermiştir.

10. Anılan karar, başvurucu ve davalı M.Y.nin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21/6/2012 tarihli ve E.2011/9131, K.2012/10975 sayılı ilamıyla davalı M.Y. yararına bozulmuş; bozma nedenine göre başvurucunun temyiz itirazları incelenmemiştir. Bozma ilamının ilgili kısmı söyledir:

“1- Davalı M.Y.nin savunmasına dayanak yaptığı işyeri kamera kaydını içerir CD’nin çözümünün yapılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durum savunma hakkını sınırlar mahiyette olup eksik inceleme ile karar verilmesi doğru bulunmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

2-Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı[nın] 2010/12768 sayılı soruşturma dosyasında kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verildiği ve bu karara karşı davalı tarafça itiraz edildiği ve soruşturma dosyasının itirazla birlikte değerlendirilmek üzere Elazığ Ağır Ceza [M]ahkemesine gönderildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu itirazın sonucu beklenmediğinden kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip kesinleşmediği belli değildir. Bu durum davalının şikâyet hakkını kullanırken suç emaresi olup olmadığının, dolayısıyla şikâyet hakının yasal sınırları içerisinde kullanılıp kullanılmadığının tespiti açısından önem ve gereklilik arzetmekte olup, eksik inceleme ile karar verilmesi doğru bulunmadığından kararın bozulması gerekmiştir.”

11. Bozma üzerine Mahkemenin E.2012/401 sayılı sırasına kaydedilen dosyada hazırlanan 12/9/2012 tarihli tensip tutanağında davalı olarak sadece M.Y. gösterilmiştir. Diğer davalı Şirkete tutanakta yer verilmediği gibi bozma öncesindeki yargılamada kendini vekille temsil ettirmesine rağmen bozma sonrasındaki yargılama sürecinde bu davalıya herhangi bir tebligat da yapılmamıştır.

12. Mahkeme, bozma ilamına uyarak yaptığı yargılama sonunda 31/1/2013 tarihli ve E.2012/401, K.2013/57 sayılı kararı ile davalı M.Y.nin şikâyet hakkını yasal sınırlar içinde kullandığını değerlendirerek davanın reddine karar vermiştir. Karar başlığında sadece davalı M.Y.nin ismine yer verilmiş, hüküm de bu davalı hakkında kurulmuştur. Anılan kararın gerekçesi şöyledir:

 “Somut olayda, davalı M.Y.ninihbar ve şikâyet hakkını kullanırken bile bile davacıyı zararlandırma amacı ile kin ve garezle hareket etmediği, ihbar ve şikâyetin temelindeki olayların davalı beyanı, davacı beyanı ve davalı tanığı beyanı ile şikâyet hakkının kullanılabilmesi için yeterli şüphe oluşturduğu anlaşılmakla, davacının davasının reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.”

13. Başvurucu, davalı M.Y. yönünden verilen davanın reddi kararının hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle bu kararı temyiz etmiş;Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 1/10/2013 tarihli ve E.2013/10231, K.2013/15416 sayılı ilamıyla anılan kararı onamıştır. Onama ilamının ilgili kısmı şöyledir:

“Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ... karar verildi.”

14. Nihai karar başvurucuya 13/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 12/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

16. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 19. maddesi şöyledir:

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

 Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

 Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

17. Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

18. Başvurucu; Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı şikâyet hakkının kötüye kullanılması nedeniyle manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verildikten sonra temyiz üzerine eksik inceleme nedeniyle kararın usulden bozulduğunu, bozma sonrası yapılan yargılamada delil durumunda değişiklik olmadığı hâlde Mahkemenin, bozma ilamının dışına çıkarak ve çelişkili ifadeler veren tanığın beyanlarına dayanarak davanın reddine karar verdiğini; davalının şikâyet hakkını kötüye kullandığının kabulü gerekirken aksi yönde verilen kararın adil olmadığını, davalı Şirket yönünden bozma öncesinde verilen davanın reddine ilişkin karara yönelik temyiz taleplerinin bozma ve onama ilamlarında değerlendirilmediğini, temyiz merciinin onama kararının gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa’nın 36. ve 141. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun anılan iddialarının özü, yargılamada usul kurallarına riayet edilmeyerek hatalı değerlendirme neticesinde adil olmayan karar verildiğine ilişkin olduğundan ihlal iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Başvurucunun, davalı şirket yönünden bozma öncesinde verilen davanın reddine ilişkin karara yönelik temyiz taleplerinin bozma ve onama ilamlarında değerlendirilmediğine ilişkin iddiası mahkemeye erişim hakkı; temyiz mercii kararının gerekçesiz olduğuna ilişkin iddiası ise gerekçeli karar hakkı yönünden ayrıca incelenmiştir.

1. Yargılamada Usul Kurallarına Riayet Edilmeyerek Adil Olmayan Karar Verildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucu; Malatya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açmış olduğu şikâyet hakkının kötüye kullanılması nedeniyle manevi tazminat davasının kısmen kabulüne karar verildiğini, temyiz üzerine eksik inceleme nedeniyle kararın usulden bozulduğunu, bozma sonrası yapılan yargılamada delil durumunda değişiklik olmadığı hâlde Mahkemenin çelişkili ifadeler veren tanığın beyanlarına dayanarak davanın reddine karar verdiğini, davalının şikâyet hakkını kötüye kullandığının kabulü gerekirken aksi yönde verilen kararın adil olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

 “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”

22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

23. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

24. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (Miraş Mümessillik İnş. Taah. Reklam. Paz. Yay. San. Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 34).

25. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve derece mahkemelerinin kararları açık keyfîlik içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).

26. Başvuru konusu olayda, başvurucu hakkında davalı Şirkete ait mağazadan hırsızlık yapmış olabileceği iddiasıyla Mağaza Müdürü M.Y. tarafından yapılan şikâyetle ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığı kararının verilmesi üzerine başvurucu, şikâyet hakkını kötüye kullanarak kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle Mağaza Müdürü M.Y. ve mağazanın ait olduğu Şirket aleyhine manevi tazminat davası açmıştır. Mahkeme; tarafların bildirdikleri ve dosyadaki bozma ilamında belirtilen delilleri toplayarak yaptığı değerlendirme sonunda, davalı M.Y.nin ihbar ve şikâyet hakkını kullanırken bile bile başvurucuyu zarara uğratma amacı ile ya da kin ve garezle hareket etmediği, davalı ve başvurucunun anlatımları ile davalı tanığının beyanlarına göre ihbar ve şikâyetin temelindeki olayların şikâyet hakkının kullanılabilmesi için yeterli şüphe oluşturduğu kanaatine ulaşarak davalının şikâyet hakkını kötüye kullanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir (bkz. § 12). Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay ilgili Dairesi bu kararı onamıştır.

27. Mahkemenin, şikâyet hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığı konusunda taraf anlatımları ile davalı tanığının beyanlarına göre yaptığı değerlendirme ve ulaştığı sonuç yönünden bariz takdir hatası veya herhangi bir keyfî durum olmadığı sonucuna varılmıştır.

28. Öte yandan başvurucu; davanın kısmen kabulüne karar verildikten sonra temyiz üzerine eksik inceleme nedeniyle kararın usulden bozulduğunu, bozma sonrası yapılan yargılamada Mahkemenin bozma ilamının dışına çıkarak karar verdiğini ileri sürmüş ise de dosyada verilen 23/5/2011 tarihli ilk kararın eksik incelemeye dayandığı gerekçesiyle Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından davalı M.Y. yararına bozulduğu, bozma ilamında davanın kabulüne veya reddine karar verilmesi gerektiğiyle ilgili bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır (bkz. § 10). Bu nedenle anılan bozma kararının başvurucu lehine hüküm verilmesini gerektirecek nitelikte olmadığı sonucuna varılmıştır.

29. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün, Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.

30. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.

31. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen bu iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararının bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik de içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

32. Başvurucu, manevi tazminat davasını davalı Şirket ve Mağaza Müdürü M.Y.ye karşı açtığını, dosyada verilen ilk kararda davalı Şirket yönünden davanın reddedildiğini, bu karara yönelik temyiz itirazlarının bozma ilamında ve ikinci kararın temyiz incelemesi sırasında değerlendirilmediğini ileri sürmüştür.

33. Başvurucunun iddiası, temyiz talebinin Yargıtayın ilgili Dairesince incelenmediğine ilişkin olduğundan anılan iddianın adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan mahkemeye erişim hakkıyla ilgili olduğu anlaşılmaktadır.

34. Anayasa’nın 148. maddesinin (3) numaralı fıkrasının son cümlesi şöyledir:

 “Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

35. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

36. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir yasa yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 18).

37. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle iç hukukta düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun, Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi ve bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, § 19).

38. Diğer yandan olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).

39. Başvuruya konu davada verilen ilk kararda davalı Şirket yönünden davanın reddine, diğer davalı yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; başvurucunun ve davalının temyizi üzerine anılan karar davalı yararına bozulduğundan davacının temyiz itirazları incelenmemiştir.

40. Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminde kayıtlı belgeler incelendiğinde bozma üzerine Mahkemenin E.2012/401 sayılı sırasına kaydedilen dosyada hazırlanan 12/9/2012 tarihli tensip tutanağında sadece M.Y.nin davalı olarak gösterildiği, diğer davalı Şirkete tutanakta yer verilmediği görülmüştür. Söz konusu tensip tutanağı başvurucu vekiline tebliğ edilmiş ancak başvurucu veya vekili, tensip tutanağında davalı Şirketin yer almamasıyla ilgili Mahkemeye bir itirazda bulunmamış; bozma sonrası yapılan üç duruşmada da bu davalının yargılamada taraf olarak yer alması gerektiği yönünde bir talebi Mahkemeye iletmemiştir. Bu nedenle Mahkeme, ikinci kararının başlığında sadece davalı M.Y.nin ismine yer vermiş, hükmü de sadece davalı M.Y. hakkında kurmuştur.

41. Başvurucu, Mahkemenin 31/1/2013 tarihli ikinci kararını temyiz ederken de davalı Şirket hakkında ikinci kararda hüküm kurulmamasını temyiz nedeni olarak ileri sürmemiş; bu davalı yönünden davanın reddine ilişkin ilk kararın hukuka aykırı olduğuna dair bir imada da bulunmamıştır. Başvurucu temyiz talebini, davalı M.Y. yönünden verilen davanın reddi kararının hukuka aykırı olduğuna hasretmiştir (bkz. § 13).

42. Başvurucunun iddia ettiği hak ihlalini düzeltme imkânını yargısal makamlara tanımaksızın bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmıştır. Diğer bir ifadeyle davalı Şirketin bozma sonrasındaki yargılamada taraf olarak yer alması gerektiği iddiasını İlk Derece Mahkemesinde ileri sürmediği gibi ikinci kararı temyiz ederken de bu davalı yönünden bir talepte bulunmadığı görülmüştür. Dolayısıyla başvurucunun davalı Şirket hakkındaki davasını takip etmek için gerekli özeni göstermediği, bu davaya ilişkin şikâyetini Derece Mahkemeleri önünde ileri sürmeksizin ilk defa Anayasa Mahkemesi önünde dile getirdiği anlaşılmıştır.

43. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Temyiz Mercii Kararının Gerekçesiz Olduğuna İlişkin İddia

44. Başvurucu, temyiz merciinin onama kararının gerekçesiz olduğunu belirterek Anayasa’nın 141. maddesinde düzenlenen hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

45. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

46. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

47. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

48. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

49. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).

50. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da her zaman bu hakkın ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu tür kararların, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olupbu durumda, üst dereceli mahkeme tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).

51. Somut başvuru açısından Mahkeme 31/1/2013 tarihli kararında davalı, başvurucu ve davalı tanığının beyanlarına göre ihbar ve şikâyetin temelindeki olayların şikâyet hakkının kullanılabilmesi için yeterli şüphe oluşturduğu kanaatine ulaşarak davalının şikâyet hakkını kötüye kullanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş; başvurucu, bu karara yönelik temyiz başvurusunda davalının şikâyet hakkını kötüye kullandığının kabulünün gerektiğini ileri sürmüştür.

52. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre başvurucunun temyiz itirazlarını yerinde görmeyerek hükmü onamıştır (bkz. § 13). Bu itibarla onama kararında İlk Derece Mahkemesi kararındaki gerekçenin benimsendiği, bu açıdan temyiz mercii kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

53. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yargılamada usul kurallarına riayet edilmeyerek adil olmayan karar verildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın “başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Temyiz mercii karının gerekçesiz olduğuna ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına

18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Gülten Varol [2.B.], B. No: 2013/9084, 18/2/2016, § …)
   
Başvuru Adı GÜLTEN VAROL
Başvuru No 2013/9084
Başvuru Tarihi 12/12/2013
Karar Tarihi 18/2/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, manevi tazminat davasında verilen kararın bozulması sonrasında yapılan yargılamada delil durumunda değişiklik olmadığı hâlde hatalı değerlendirme sonucu adil karar verilmemesi, davalılardan biri hakkında bozma öncesinde verilen davanın reddi kararına yönelik temyiz taleplerinin incelenmemesi, temyiz mercii kararının gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Kanun yolu şikâyeti (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Mahkemeye erişim hakkı (hukuk) Başvuru Yollarının Tüketilmemesi
Gerekçeli karar hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 818 Borçlar Kanunu 19
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi