TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEJAT SAKAOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9403)
|
|
Karar Tarihi: 14/10/2015
|
R.G. Tarih – Sayı: 3/12/2015-29551
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Nejat SAKAOĞLU
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet Rıfat İNAL
|
|
|
Av. Hayrettin KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma davasında hükmedilen
tazminat bedelinin ödenmemesi ve kararın kesinleşme tarihinden itibaren
hükmedilen tazminata kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının
uygulanmaması nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 20/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine
doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/3/2014 tarihinde,
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve
olgular bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlığın 22/6/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına
ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve ekleri ile dava dosyasında yer aldığı
şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, 5/4/2005 tarihinde Ankara 17. Asliye Hukuk
Mahkemesinde Ankara Valiliği (İdare) aleyhine açtığı kamulaştırmasız el atma
davasında, Ankara ili Çankaya ilçesi Topraklık mevkiinde bulunan ve kendisine
miras yolu ile intikal eden taşınmazın üzerine davalı İdare tarafından
ilköğretim okulu yapıldığını belirterek söz konusu taşınmazın İdare adına
tesciline karar verilmesini ve dava tarihinden itibaren yasal faizi ile
birlikte lehine 12.500 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
7. Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi 15/12/2005 tarihli ve
E.2004/510, K.2005/425 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne, söz konusu
taşınmazın İdare adına tapuya tesciline; 3.033,66 TL'nin, dava tarihinden
itibaren değişik oranlarda yasal faiz uygulanarak davalı İdareden tahsil
edilmesine ve başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir.
8. İlk Derece Mahkemesi kararının temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay 5. Hukuk Dairesi 29/5/2006 tarihli ve E.2006/3095, K.2006/6407 sayılı
ilamı ile dava konusu taşınmazın iştirak hâlinde mülkiyete tabi olduğunu, bu
nedenle diğer mirasçı paydaşların da davaya katılımının sağlanması gerektiğini,
katılım sağlanamadığı takdirde miras şirketine mümessil tayin edilmesi ve
böylelikle davaya devam edilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasına
hükmetmiştir.
9. Bozma ilamına uyularak dosyanın tekrar incelenmesinin
ardından Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi 7/12/2006 tarihli ve E.2006/344,
K.2006/497 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne, söz konusu taşınmazın
İdare adına tapuya tesciline, 3.033,66 TL'nin başvurucuya ödenmesine, söz
konusu bedele dava tarihinden itibaren değişik oranlarda yasal faiz
uygulanmasına, başvurucunun fazlaya ilişkin talebinin reddine hükmetmiştir.
10. Temyiz incelemesi sonunda İlk Derece Mahkemesinin kararı,
Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 26/2/2007 tarihli ve E.2007/1044, K.2007/2170
sayılı ilamı ile onanmış; taraflarca karar düzeltme isteminde bulunulmaması
üzerine 2/4/2007 tarihinde kesinleşmiştir.
11. Başvurucu, kesinleşen Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi
kararına dayanarak 24/4/2007 tarihinde Ankara 23. İcra Müdürlüğü nezdinde icra
takibi başlatmış; borçlu İdareye 4/5/2007 tarihinde icra emri tebliğ edilmiş ve
icra takibi kesinleşmiştir.
12. Borçlu idare Ankara 23. İcra Müdürlüğüne gönderdiği
7/9/2007 tarihli yazı ile kamulaştırma faslında yeterli ödenek bulunmadığından
yeterli ödenek temin edildiğinde ilgili dosyaya ödemenin yapılacağını
bildirmiştir.
13. Başvurucu hâlen ödemenin yapılmadığını belirterek
20/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
14. Başvurucu 6/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunduğu
dilekçe ile 6/2/2014 tarihinde borçlu İdare tarafından ödemenin yapıldığını
ancak borcun ödenmesinin yaklaşık yedi yıl sürdüğünü bu nedenle mağduriyetinin
söz konusu olduğunu ifade etmiştir.
B. İlgili Hukuk
15. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun
geçici 6. maddesinin 1., 8., 11. ve Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun
13/11/2014 tarihli ve E.2013/95, 2014/176 sayılı kararı ile iptal edilmeden
önceki 13. fıkraları şöyledir:
“Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya
kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983
tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir
ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara
kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası
olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan
talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde
hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle
uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır.
…
Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu
madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması hâlinde, merkezi
yönetim bütçesine dâhil idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için
öngörülen ödeneklerinin (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve
hizmet alımları ile yapım giderleri için ayrılan ödeneklerin) yüzde ikisi,
belediye ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son kesinleşmiş bütçe
gelirleri toplamının, diğer idareler için en son kesinleşmiş bütçe giderleri
toplamının en az yüzde ikisi oranında yılı bütçelerinde pay ayrılır. Kesinleşen
alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde,
ödemeler, sonraki yıllara sâri olacak şekilde, garameten
ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile
alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı
Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı
gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları
da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem
yapılabilir.
…
… Bu madde uyarınca ödenecek olan bedelin
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez...
…
4/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe
girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması
hiç yapılmamış olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına
ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazların idare
tarafından kamulaştırılması hâlinde kamulaştırma bedeli ve mahkemelerce
malikleri lehine hükmedilen tazminat ile bu davalara ilişkin mahkeme ve icra
vekalet ücretleri de, idarelerce bu maddenin sekizinci fıkrasına göre
bütçelerden ayrılacak paydan ve aynı fıkrada belirtilen usule göre ödenir ve
işlem yapılır. Bu alacaklar için de bu maddenin on birinci fıkrası, bu fıkra
kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan her türlü davalarda ise yedinci
fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra hükmü, bu fıkra kapsamında kalan
taşınmazlar hakkında açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır…”
16. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol
Kanunu'nun “Ödenemeyen giderler ve bütçeleştirilmiş borçlar” kenar başlıklı 34.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ödeme
emri belgesine bağlandığı halde ödenemeyen tutarlar, bütçeye gider yazılarak
emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir. Ancak, malın alındığı veya
hizmetin yapıldığı malî yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar talep edilmeyen
emanet hesaplarındaki tutarlar bütçeye gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen
tutarlar, mahkeme kararı üzerine ödenir.
Kamu idarelerinin nakit mevcudunun tüm
ödemeleri karşılayamaması halinde giderler, muhasebe kayıtlarına alınma
sırasına göre ödenir. Ancak, sırasıyla kanunları gereğince diğer kamu
idarelerine ödenmesi gereken vergi, resim, harç, prim, fon kesintisi, pay ve
benzeri tutarlara, tarifeye bağlı ödemelere, ilama bağlı borçlara, ödenmemesi
halinde gecikme cezası veya faiz gibi ek yük getirecek borçlara ve ödenmesi
talep edilen emanet hesaplarındaki tutarlara öncelik verilir.”
17. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı şöyledir:
“Taşınmazına
kamulaştırmasız el konulan malik, el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi,
bu eylemli duruma razı olduğu takdirde taşınmaz bedelini isteme hakkı da
bulunmaktadır. Taşınmaz sahibinin el konulan taşınmazın bedelini talep ederek
dava açması halinde, taşınmazın el koyma tarihindeki bedeli değil, mülkiyet
hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki değerinin belirlenerek
tahsiline karar verilir.”
18. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15/11/2011 tarihli ve
E.2011/5396, K.2011/22096 sayılı kararında şöyle denilmektedir:
"… Kamulaştırmasız el atma davaları
uygulamada sıklıkla karşılaşılan davalardan olmakla birlikte, yasa ile
düzenlenmiş değildir. Bu konuya ilişkin tek yasal düzenleme olan 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi de 10.04.2003 tarih ve
2002/112 E. 2003/33 K. sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir.
Uygulamada kamulaştırmasız el atma davaları; İBK, HGK ve Hukuk Dairelerinin içtihatlarıyla
yön bulmaktadır. Konunun Dairemizi ilgilendiren yönü ise, bu nevi davalarda
hükmedilen tazminatların zamanında ödenmemesi halinde uygulanacak faizin ne tür
ve oranda olması gerektiği noktasındadır. Zira kamulaştırma yasası gecikme
faizini öngörmemektedir. Bu cümleden olmak üzere, HGK kararları ve Dairemizin
istikrar bulmuş içtihatlarında; "Kamulaştırma bedelinin arttırılması
ilamlarında uygulanan T.C Anayasasının 4709 Sayılı Yasanın 18.maddesi ile
değişik 46/son maddesinde yer alan kamulaştırma bedelleri ile mahkemece kesin
hükme bağlanan arttırma bedellerine, son fıkraya göre kamu alacakları için
öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanacağı" hükmünden farklı olarak,
"Kamulaştırmasız el atmanın hukuksal niteliği itibariyle bir haksız eylem
olduğu, haksız eylemden doğan borçların, tazmini nitelikte olmaları nedeniyle
uygulanacak faizin 3095 Sayılı Yasada belirlenen yasal faiz olduğu
belirtilerek, uygulama bu güne kadar yasal faizin uygulanması şeklinde
sürdürüle gelmiştir. Ancak, Anayasa'nın 35. maddesi ile koruma altına alınmış
olan mülkiyet hakkının, hak sahibinin rızasına bakılmaksızın kamulaştırmasız el
atma nedeniyle ihlali halinde, toplumun genel menfaatleri ile bireyin temel
haklarının korunması arasında adil bir denge gözetilmesi gerektiği
düşüncesinden hareketle, mülkün gerçek değeriyle orantılı makul bir tazminat
ödenmediği sürece, bir mülkten mahrum bırakılmanın genelde aşırı bir ihlal
teşkil edeceği, yasal faiz oranında gecikme faizi ödenmesinin yeterli olmadığı
görüşü gerek öğretide gerekse uygulamada ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Bu bağlamda mülkiyete saygı hakkının
ihlalinin, mahkemelerin, kamulaştırmasız el atmaya maruz kalan kişiler lehine
hükmettikleri tazminat tutarının tayininde, yargılama süresi ile enflasyon
arasındaki etkileşim sonucu ortaya çıkan değer kaybını dikkate almalarına imkân
sağlayan yasal bir düzenlemenin olmayışından da kaynaklandığı, bu nedenle adil
tatmin taleplerinin karşılanması gerektiği hususu benimsenmeye başlanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında idare, kendisine
Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri yasaya uygun bir biçimde
kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz.
Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa'nın 35. maddesinde
güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlama
olmakla, Dairemizce içtihat değişikliğine gidilerek, özü ve vardığı hukuki
sonuç itibariyle aynı nitelikler taşıyan kamulaştırmasız el atmaya ilişkin
ilamlarda hüküm altına alınan tazminatlara da Anayasanın 46/son maddesinde
düzenlenmiş olan kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının
uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır." (Aynı yönde
diğer bir karar için bkz. Yargıtay 12. HD., 26/10/2011 tarihli, E.2011/5698,
K.2011/20397)
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 14/10/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 20/12/2013 tarihli ve 2013/9403 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, Ankara ili Çankaya ilçesi Topraklık mevkiinde
bulunan taşınmazı üzerine ilköğretim okulu yapılması nedeniyle açtığı
kamulaştırmasız el atma davasında hükmedilen tazminat bedelinin hâlen kendisine
ödenmediğini ayrıca mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren söz konusu tazminat
bedeline kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması
gerektiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
21. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde
başvurucunun, tarafı olduğu kamulaştırmasız el atma davasında lehine hükmedilen
tazminat miktarının ödenmemesi ve mahkeme kararının kesinleşmesinden
itibaren söz konusu tazminat bedeline kamu alacakları için öngörülen en yüksek
faiz oranının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürdüğü anlaşılmıştır. Fakat başvurucu, Anayasa Mahkemesine sunduğu 6/7/2015
tarihli dilekçe ile borçlu İdarenin 6/2/2014 tarihinde yaptığı ödeme sonucu
alacağının ödendiğini beyan etmiştir. Bu nedenle başvurucunun lehine hükmedilen tazminat miktarının ödenmediği
şikâyetinin değerlendirilmesine gerek görülmemiş, bununla birlikte Mahkeme kararının
kesinleşmesinden itibaren söz konusu tazminat bedeline kamu alacakları için
öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmadığı yönündeki şikâyeti mülkiyet
hakkının ihlali iddiası başlığı altında incelenmiştir. Ayrıca başvurucunun
lehine hükmedilen tazminat bedelinin geç ödenmesi nedeniyle mağduriyetinin söz
konusu olduğu şikâyeti ise adil yargılanma hakkının ihlali iddiası başlığı
altında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
22. Başvurucu, lehine tazminata hükmedilen Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren söz
konusu tazminat bedeline kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının
uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa'nın 46. maddesindeki düzenlemeye
göre kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak tarım reformunun
uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprak bedellerinin ödenmesi
taksitlendirilebilmektedir. Kanun’un taksitle ödemeyi öngörebileceği bu
hâllerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet
alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtayın
istikrar kazanan içtihatlarına göre Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen faiz
oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir
(Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002).
24. Kamulaştırmasız el atma nedeniyle
görülen tazminat davaları ise niteliği itibarıyla haksız fiilden kaynaklanan davalar
olduğundan dava tarihi ile kararın kesinleşme tarihi arasında mahkemelerce
hükmolunan tazminata yasal faiz uygulanmaktadır. Yargıtayın
2011 yılına kadar içtihadı da Anayasa'nın 46. maddesinde düzenlenen devlet
alacaklarına uygulanan en yüksek faizin sadece kesinleşmiş kamulaştırma
alacaklarında uygulanacağı yönündedir (Mukadder
Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 61).
25. Ülkemizdeki kamulaştırmasız el atma davalarında
devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizin uygulanmaması AİHM tarafından
eleştirilmekle birlikte (Sarıca ve
Dilaver/Türkiye, No: 11765/05, 27/5/2010, § 49; Ergen ve diğerleri/Türkiye, No: 35364/05,
7/12/2010). Yargıtay da bu konudaki içtihadını 2011 yılından itibaren
değiştirmiştir. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, kamulaştırmasız el atma davası
sonunda hükmedilen tazminatın icra takibine konu edildiği ve ilamın
kesinleşmesinden itibaren alacağa hangi faiz oranının uygulanacağı hususunda
İcra Hukuk Mahkemesinden temyiz yolu ile önüne gelen bir uyuşmazlıkta, icra
takibi sürecinde tazminata hükmedilen mahkeme kararının kesinleşmesinden
itibaren alacağa kamu alacaklarına öngörülen en yüksek faizin uygulanması
talebinin yerinde olduğunu kabul etmiştir (bkz. § 19).
26. Bireysel başvuruya konu somut olayda da
Mahkeme tarafından hükmolunan kamulaştırmasız el atma tazminatına dava
tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmıştır.
Başvurucuların şikâyet ettiği husus ise dava tarihinden itibaren
uygulanan faiz değil, Mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren uygulanması
gereken faizdir.
27. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
28. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
29. Anayasa'nın
148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal
başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
30. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı
takdirde ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece
mahkemelerine başvurulmalıdır (Bayram Gök,
B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
31. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte
bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının
öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan yasa yolları ile çözüme
kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin
bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, § 18).
32. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun, Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
33. Somut başvuruya konu olayda başvurucu,
lehine tazminata hükmedilen Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının Yargıtayca 26/2/2007 tarihinde onanmasının ardından Ankara
23. İcra Müdürlüğü nezdinde 24/4/2007 tarihinde icra takibi başlatmış;
alacağını ise 6/2/2014 tarihinde tahsil edebilmiştir. Ancak başvurucu, icra
takibi sürecinde alacağına, mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren kamu
alacaklarına öngörülen en yüksek faizin uygulanması yönünde talepte
bulunduğuna, talebinin reddedildiğine ya da bu konuda bir uyuşmazlık çıkartıp
bunu mahkemeler önüne taşıdığına dair Anayasa Mahkemesine herhangi bir
açıklamada bulunmamıştır. Oysa başvurucunun-Yargıtayın
2011 yılından itibaren değişen içtihadı göz önüne alındığında- bireysel
başvuruya konu ettiği bu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari
ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtları zamanında bu makamlara sunması gerekmektedir.
34. Açıklanan nedenlerle
bireysel başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde
tüketilmeden başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
35. Başvurucunun yargı
kararı ile lehine hükmedilen tazminat bedelinin geç ödendiği şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
36. Başvurucu, açtığı tazminat davasında kamulaştırmasız el
atma nedeniyle lehine hükmedilen tazminatı icra yoluyla takip ettiğini ancak
ödemenin geç yapıldığını belirterek (bkz. § 14) adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
37. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
38. Anayasa’nın 138. maddesinin 4. fıkrası şöyledir:
“Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.”
39. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve
işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
40. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
41. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve
adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın
36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında
ilgili hükmü, Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerekse AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
42. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama
özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını
ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte
aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren; bireyin, adaleti bulma, hakkı olanı
elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil
yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia
ve savunmada bulunma hakkını değil; yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi
de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
43. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası; herkesin
yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilmesini, bunun doğal sonucu
olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkını güvence altına almıştır.
Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, bir temel hak
niteliği taşımanın ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu
bağlamda yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma
zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının
geciktirilemeyeceğini ifade eden Anayasa’nın 138. maddesinin adil yargılanma
hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Mustafa Demirtaş, B. No: 2013/2002,
30/12/2014, § 51).
44. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye
erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının yerine getirilmesi hakkını
adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM’e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme
haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini
tamamlayan ve yargılamanın sonuç vermesini sağlayan bir unsurdur. Karar
uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40). Bu çerçevede
AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının lehine karar verilen tarafın
zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda mahkemeye erişim hakkının bir
anlam ifade etmeyeceğini ve yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesinin 6.
madde anlamında “dava”nın tamamlayıcı unsuru olduğunu
vurgulamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
45. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı
reddediyor, ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada
taraf olan kişinin davanın aşamaları süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6.
maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybedecektir. AİHM,
bu yorumuyla bir yargı yerine ulaşma hakkının, sadece teorik olarak bu hakkın
tanınmasını değil, aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına
yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmektedir (Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 60).
46. Anayasa’nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu
kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları
ile idare makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer verilmemiştir.
Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği
bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve
özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün değildir. Dolayısıyla
devlet, yargı kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler
aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu
otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla
yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette,
bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma
adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine
getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, § 61).
47. 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin on birinci
fıkrası, 9/10/1956 ile 4/11/1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el
atmalar nedeniyle mahkemelerce hükmedilen tazminatların tahsili amacıyla
idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği hükmünü içermektedir.
Kanun'da bu amaçla idarelerin bütçelerinden belli bir pay ayrılması ve
ödemelerin bu paylar üzerinden yapılması, ayrılan payın hükmedilen tazminat
miktarını karşılamaması hâlinde ödemelerin gelecek yıllara aktarılarak taksitle
ve garameten yapılması öngörülmüştür. Taksitlendirme
hâlinde kanuni faiz ödenmesi de kurala bağlanmıştır (AYM, E.2010/83,
K.2012/169, 1/11/2012). Ancak bireyin mülkiyet hakkına hukuka aykırı olarak
müdahale eden idarenin, kesinleşen mahkeme kararlarıyla hükmedilen alacakları
veya tazminatları ödememekte ısrar etmesi hâlinde adil yargılanma hakkı
kapsamında yargı kararlarının yerine getirilmesi hakkı ihlal edilmiş olur. Bu
nedenle 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin on birinci fıkrası
kesinleşen mahkeme kararlarıyla hükmedilen alacak veya tazminatları ödememe
sebebi olamaz (Arman Mazman,
§ 68)
48. Yargı kararlarının yerine getirilmesinde yaşanan
gecikmelerin-başvurucuların adil yargılanma haklarına bir müdahale olduğu kabul
edilmekle beraber- hangi süreye ulaştığında hak ihlali sayılacağının; davanın
konusu, bir alacağın veya tazminatın ödenmesiyse alacak veya tazminatın
mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki menfaati, yargı kararının icrasının
başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu idarenin bütçe imkânları ve ödeme
konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın ödemenin gecikmesi nedeniyle değer
kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra safhasıyla beraber toplam süresi
ile kararın icrasında geçen süre gibi koşullara göre incelenmesi gerekir (Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 66).
49. Başvurucu da yapılan ödemenin maddi
kayıplarını telafi etmediği yönünde bir iddiada bulunmamakta, kararın
icrasından sonra şikâyetini kararın geç icra edilmesi nedeniyle hakkının ihlal
edildiği şeklinde sürdürerek maddi tazminat talep etmektedir.
50. Başvuru konusu olayda İdare, okul yapmak üzere
başvurucuya ait taşınmaza kamulaştırmasız el atmış olduğundan tazminat ödemek
durumunda kalacağını bilecek durumdadır. İdarenin kesinleşmiş mahkeme kararıyla
ödemek zorunda olduğu borcu konusunda ise başvurucuya bir ödeme planı vermediği
anlaşılmaktadır. Ödenmesi gereken borç, ödenmesini aşırı derecede zorlaştıracak
bir miktar değildir. Buna karşın İdare ödemeyi, yargı kararının 2/4/2007
tarihinde kesinleşmesinden yaklaşık yedi yıl sonra 6/2/2014 tarihinde
yapmıştır.
51. Sonuç olarak yukarıda sayılan hususlar göz önünde
bulundurulduğunda başvuruya konu olayda kamulaştırmasız el atılan taşınmaz
nedeniyle tazminat ödenmesi yönünde kesinleşmiş yargı kararının üzerinden
yaklaşık yedi yıl geçtikten sonra tazminat bedelinin ödenmiş olmasının,
başvurucunun yargı kararlarının yerine getirilmesi hakkını ihlal ettiğine
kanaatine ulaşılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine
karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
53. Başvurucu, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğinin tespit edilmesini, 7.686,23 TL maddi tazminata hükmedilmesini ve bu
tazminata bireysel başvuru tarihinden itibaren kamu alacakları için öngörülen
en yüksek faiz oranının uygulanmasını talep etmiştir.
54. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi
yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
55. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş ancak
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
56. Başvuru konusu
olayda başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır. Bununla birlikte başvuruya konu olan ve Mahkeme kararı ile
kesinleşmiş tazminat miktarının başvurucuya ödendiği dikkate alındığında
başvurucunun manevi tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti
dışında sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik başka bir giderim yolu
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği şikâyetinin başvuru yollarının tüketilmemesi
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR olduğuna,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35
TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına
14/10/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.