TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEJDET SAKAOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9404)
|
|
Karar Tarihi: 18/11/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucular
|
:
|
1. Nejdet
SAKAOĞLU
|
|
|
2. Servet SAKAOĞLU
|
|
|
3. Nevzat SAKAOĞLU
|
|
|
4. Nejmi
SAKAOĞLU
|
|
|
5. Nahide
SAKAOĞLU
|
|
|
6. Sabahat TOVAÇ
|
|
|
7. Hüseyin Fazıl TOVAÇ
|
|
|
8. Adnan Remzi TOVAÇ
|
|
|
9. Ahmet Hilmi TOVAÇ
|
|
|
10. Hayri TOVAÇ
|
|
|
11. Murat TOVAÇ
|
|
|
12. Saim AYDOĞAN
|
|
|
13. Osman Naim AYDOĞAN
|
|
|
14. Zehra TATLAR
|
|
|
15. Fatma Sevgi BALTAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Mehmet Rıfat İNAL
|
|
|
Av. Hayrettin KAYA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamulaştırmasız el atma ve haksız işgal tazminatı
davalarında hükmedilen tazminat bedellerinin ödenmemesi ve Mahkeme kararlarının
kesinleşme tarihinden itibaren hükmedilen tazminatlara kamu alacakları için
öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 12/2/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular
bildirilmiş, başvuru belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir.
Bakanlığın 22/6/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına
ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve ekleri ile dava dosyasında yer aldığı
şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucular, 9/9/2009 tarihinde Ankara 17. Asliye Hukuk
Mahkemesinde Ankara Valiliği aleyhine açtıkları kamulaştırmasız el atma
tazminatı davasında Ankara ili Çankaya ilçesi Topraklık mevkiinde bulunan ve
kendilerine miras yolu ile intikal eden taşınmazları üzerine davalı idare
tarafından ilköğretim okulu yapıldığını belirterek taşınmazlarının idare adına
tesciline karar verilmesini ve dava tarihinden itibaren yasal faizi ile
birlikte lehlerine toplam 75.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
Başvurucuların bir kısmı davanın ilerleyen aşamalarında istem miktarlarını
yükselterek ıslah talebinde bulunmuştur.
7. Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi 8/2/2011 tarihli ve
E.2009/303, K.2011/39 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne, söz konusu
taşınmazın idare adına tapuya tesciline, toplam 128.539,92 TL'nin dava
tarihinden itibaren değişik oranlarda yasal faiz uygulanmak suretiyle davalı
idareden tahsil edilerek başvuruculara ödenmesine hükmetmiştir.
8. Temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin
2/4/2012 tarihli ve E.2012/1528, K.2012/6514 sayılı ilamı ile İlk Derece Mahkemesi
kararı onanmış ve karar düzeltme yoluna başvurulmaması üzerine kesinleşmiştir.
9. Başvurucular, Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi kararına
dayanarak 27/6/2012 tarihinde Ankara 17. İcra Müdürlüğü nezdinde icra takibi
başlatmış; borçlu idareye 6/7/2012 tarihinde icra emri tebliğ edilmiş ve icra
takibi kesinleşmiştir.
10. Borçlu idare Ankara 17. İcra Müdürlüğüne gönderdiği
3/12/2013 tarihli yazı ile kamulaştırma faslında yeterli ödenek bulunmadığından
yeterli ödenek temin edildiğinde ilgili dosyaya ödemenin yapılacağını
bildirmiştir.
11. Başvurucular ayrıca 9/9/2009 tarihinde Ankara 15. Asliye
Hukuk Mahkemesinde aynı taşınmaz ile ilgili olarak açtıkları haksız işgal
tazminatı davasında söz konusu taşınmazları üzerinde yirmi yıldır ilköğretim
okulu bulunduğunu, tüm başvurularına rağmen taşınmazın kamulaştırılmadığını
ayrıca kendilerine herhangi bir kira da ödenmediğini belirterek fazlaya ilişkin
hakları saklı kalmak kaydıyla toplam 7.500 TL haksız işgal tazminatına el atma
tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte hükmedilmesini istemişlerdir.
12. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi 13/10/2011 tarihli ve
E.2009/317, K.2011/321 sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne, başvuruculara
toplam 4.442,62 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi
ile birlikte ödenmesine hükmetmiştir.
13. Başvurucular, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi kararına
dayanarak 27/12/2011 tarihinde Ankara 3. İcra Müdürlüğü nezdinde icra takibi
başlatmış; borçlu idareye 29/12/2011 tarihinde icra emri tebliğ edilmiş ve icra
takibi kesinleşmiştir.
14. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının temyiz edilmesi
sonucu Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 11/6/2012 tarihli ve E.2012/10123,
K.2012/14694 sayılı ilamı ile karar onanmış ve karar düzeltme yoluna
başvurulmaması üzerine kesinleşmiştir.
15. Borçlu idare Ankara 3. İcra Müdürlüğüne gönderdiği 6/12/2013
tarihli yazı ile kamulaştırma faslında yeterli ödenek bulunmadığından ödenek
temin edildiğinde ilgili dosyaya ödemenin yapılacağını bildirmiştir.
16. Başvurucular ayrıca 19/7/2012 tarihinde Ankara 4. Asliye
Hukuk Mahkemesinde açtıkları haksız işgal tazminatı davasında aynı taşınmaz
için Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2009/317 sayılı dosyasında geriye
dönük beş yıllık süre için haksız işgal tazminatı davası açtıklarını, bu
davanın kabulüne karar verildiğini belirterek söz konusu dava tarihinden
sonraki otuz iki aylık dönem için 2.799,20 TL haksız işgal tazminatına
hükmedilmesini talep etmişlerdir.
17. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 25/3/2013 tarihli ve
E.2012/420, K.2013/81 sayılı kararı ile davanın kabulüne, başvuruculara toplam
2.799,20 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile
birlikte ödenmesine hükmetmiştir.
18. Başvurucular, Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi kararına
dayanarak 29/4/2013 tarihinde Ankara 8. İcra Müdürlüğü nezdinde icra takibi
başlatmış; borçlu idareye 30/4/2013 tarihinde icra emri tebliğ edilmiş ve icra
takibi kesinleşmiştir.
19. Borçlu idare Ankara 8. İcra Müdürlüğüne gönderdiği 7/6/2013
tarihli yazı ile kamulaştırma faslında yeterli ödenek bulunmadığından ödenek
temin edildiğinde ilgili dosyaya ödemenin yapılacağını bildirmiştir.
20. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının temyiz edilmesi
sonucu Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 16/12/2013 tarihli ve E.2013/15359,
K.2013/18097 sayılı ilamı ile karar onanmış ve karar düzeltme yoluna
başvurulmaması üzerine kesinleşmiştir.
21. Başvurucular hâlen söz konusu tazminatların ödenmediğini
bildirerek 20/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
22. Başvurucular 6/7/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine
sundukları dilekçeyle Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi ile Ankara 15. Asliye
Hukuk Mahkemesince lehlerine hükmedilen tazminatların 20/1/2014 tarihinde
yapılan ödemeler ile Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesince hükmedilen tazminatın
ise 24/9/2014 tarihinde yapılan ödeme ile tahsil edildiğini ancak alacaklarının
ödenmesindeki gecikmeler nedeniyle mağduriyetlerinin söz konusu olduğunu ifade
etmişlerdir.
B. İlgili Hukuk
23. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun
geçici 6. maddesinin 1., 8., 11. ve Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun
13/11/2014 tarihli ve E.2013/95, 2014/176 sayılı kararı ile iptal edilmeden
önceki 13. fıkraları şöyledir:
“Kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya
kamulaştırması hiç yapılmamış olmasına rağmen 9/10/1956 tarihi ile 4/11/1983
tarihi arasında fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir
ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara
kısmen veya tamamen veyahut irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası
olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle, mülkiyet hakkından doğan
talepler, bedel talep edilmesi hâlinde bedel tespiti ve diğer işlemler bu madde
hükümlerine göre yapılır. Bu maddeye göre yapılacak işlemlerde öncelikle
uzlaşma usulünün uygulanması dava şartıdır.
…
Kesinleşen mahkeme kararlarına istinaden bu
madde uyarınca ödemelerde kullanılmak üzere, ihtiyaç olması hâlinde, merkezi
yönetim bütçesine dâhil idarelerin yılı bütçelerinde sermaye giderleri için
öngörülen ödeneklerinin (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve
Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin güvenlik ve savunmaya yönelik mal ve
hizmet alımları ile yapım giderleri için ayrılan ödeneklerin) yüzde ikisi, belediye
ve il özel idareleri ile bağlı idareleri için en son kesinleşmiş bütçe
gelirleri toplamının, diğer idareler için en son kesinleşmiş bütçe giderleri
toplamının en az yüzde ikisi oranında yılı bütçelerinde pay ayrılır. Kesinleşen
alacakların toplam tutarının ayrılan ödeneğin toplam tutarını aşması hâlinde,
ödemeler, sonraki yıllara sâri olacak şekilde, garameten
ve taksitlerle gerçekleştirilir. Taksitlendirmede, bütçe imkanları ile
alacakların tutarları dikkate alınır. Taksitli ödeme süresince, 3095 sayılı
Kanuna göre ayrıca kanuni faiz ödenir. İdare tarafından, mahkeme kararı
gereğince nakdi ödeme yerine, üçüncü fıkrada belirtilen diğer uzlaşma yolları
da teklif edilebilir ve bu maddenin uzlaşmaya ilişkin hükümlerine göre işlem
yapılabilir.
…
Bu madde uyarınca ödenecek olan bedelin
tahsili sebebiyle idarelerin mal, hak ve alacakları haczedilemez.
…
4/11/1983 tarihinden bu fıkranın yürürlüğe
girdiği tarihe kadar kamulaştırma işlemleri tamamlanmamış veya kamulaştırması
hiç yapılmamış olmasına rağmen fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına
ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek üzerinde tesis yapılan taşınmazların idare
tarafından kamulaştırılması hâlinde kamulaştırma bedeli ve mahkemelerce
malikleri lehine hükmedilen tazminat ile bu davalara ilişkin mahkeme ve icra
vekalet ücretleri de, idarelerce bu maddenin sekizinci fıkrasına göre
bütçelerden ayrılacak paydan ve aynı fıkrada belirtilen usule göre ödenir ve
işlem yapılır. Bu alacaklar için de bu maddenin on birinci fıkrası, bu fıkra
kapsamında kalan taşınmazlar hakkında açılan her türlü davalarda ise yedinci
fıkra hükümleri uygulanır. Bu fıkra hükmü, bu fıkra kapsamında kalan
taşınmazlar hakkında açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır…”
24. 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve
Kontrol Kanunu'nun “Ödenemeyen giderler ve bütçeleştirilmiş borçlar” kenar başlıklı 34.
maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
“Ödeme
emri belgesine bağlandığı halde ödenemeyen tutarlar, bütçeye gider yazılarak
emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir. Ancak, malın alındığı veya
hizmetin yapıldığı malî yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar talep edilmeyen
emanet hesaplarındaki tutarlar bütçeye gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen
tutarlar, mahkeme kararı üzerine ödenir.
Kamu idarelerinin nakit mevcudunun tüm
ödemeleri karşılayamaması halinde giderler, muhasebe kayıtlarına alınma
sırasına göre ödenir. Ancak, sırasıyla kanunları gereğince diğer kamu
idarelerine ödenmesi gereken vergi, resim, harç, prim, fon kesintisi, pay ve
benzeri tutarlara, tarifeye bağlı ödemelere, ilama bağlı borçlara, ödenmemesi
halinde gecikme cezası veya faiz gibi ek yük getirecek borçlara ve ödenmesi
talep edilen emanet hesaplarındaki tutarlara öncelik verilir.”
25. 16/5/1956 tarihli ve 1956/1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararı şöyledir:
“Taşınmazına
kamulaştırmasız el konulan malik, el atmanın önlenmesi davası açabileceği gibi,
bu eylemli duruma razı olduğu takdirde taşınmaz bedelini isteme hakkı da
bulunmaktadır. Taşınmaz sahibinin el konulan taşınmazın bedelini talep ederek
dava açması halinde, taşınmazın el koyma tarihindeki bedeli değil, mülkiyet
hakkının devrine razı olduğu tarih olan dava tarihindeki değerinin belirlenerek
tahsiline karar verilir.”
26. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 15/11/2011 tarihli ve
E.2011/5396, K.2011/22096 sayılı kararında şöyle denilmektedir:
"… Kamulaştırmasız el atma davaları
uygulamada sıklıkla karşılaşılan davalardan olmakla birlikte, yasa ile
düzenlenmiş değildir. Bu konuya ilişkin tek yasal düzenleme olan 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 38. maddesi de 10.04.2003 tarih ve
2002/112 E. 2003/33 K. sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiştir.
Uygulamada kamulaştırmasız el atma davaları; İBK, HGK ve Hukuk Dairelerinin
içtihatlarıyla yön bulmaktadır. Konunun Dairemizi ilgilendiren yönü ise, bu
nevi davalarda hükmedilen tazminatların zamanında ödenmemesi halinde
uygulanacak faizin ne tür ve oranda olması gerektiği noktasındadır. Zira
kamulaştırma yasası gecikme faizini öngörmemektedir. Bu cümleden olmak üzere,
HGK kararları ve Dairemizin istikrar bulmuş içtihatlarında; "Kamulaştırma
bedelinin arttırılması ilamlarında uygulanan T.C Anayasasının 4709 Sayılı
Yasanın 18.maddesi ile değişik 46/son maddesinde yer alan kamulaştırma bedelleri
ile mahkemece kesin hükme bağlanan arttırma bedellerine, son fıkraya göre kamu
alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanacağı" hükmünden
farklı olarak, "Kamulaştırmasız el atmanın hukuksal niteliği itibariyle
bir haksız eylem olduğu, haksız eylemden doğan borçların, tazmini nitelikte
olmaları nedeniyle uygulanacak faizin 3095 Sayılı Yasada belirlenen yasal faiz
olduğu belirtilerek, uygulama bu güne kadar yasal faizin uygulanması şeklinde
sürdürüle gelmiştir. Ancak, Anayasa'nın 35. maddesi ile koruma altına alınmış
olan mülkiyet hakkının, hak sahibinin rızasına bakılmaksızın kamulaştırmasız el
atma nedeniyle ihlali halinde, toplumun genel menfaatleri ile bireyin temel
haklarının korunması arasında adil bir denge gözetilmesi gerektiği düşüncesinden
hareketle, mülkün gerçek değeriyle orantılı makul bir tazminat ödenmediği
sürece, bir mülkten mahrum bırakılmanın genelde aşırı bir ihlal teşkil edeceği,
yasal faiz oranında gecikme faizi ödenmesinin yeterli olmadığı görüşü gerek
öğretide gerekse uygulamada ağırlık kazanmaya başlamıştır.
Bu bağlamda mülkiyete saygı hakkının
ihlalinin, mahkemelerin, kamulaştırmasız el atmaya maruz kalan kişiler lehine
hükmettikleri tazminat tutarının tayininde, yargılama süresi ile enflasyon arasındaki
etkileşim sonucu ortaya çıkan değer kaybını dikkate almalarına imkân sağlayan
yasal bir düzenlemenin olmayışından da kaynaklandığı, bu nedenle adil tatmin
taleplerinin karşılanması gerektiği hususu benimsenmeye başlanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ışığında idare, kendisine
Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri yasaya uygun bir biçimde
kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz.
Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence
altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlama olmakla,
Dairemizce içtihat değişikliğine gidilerek, özü ve vardığı hukuki sonuç
itibariyle aynı nitelikler taşıyan kamulaştırmasız el atmaya ilişkin ilamlarda
hüküm altına alınan tazminatlara da Anayasanın 46/son maddesinde düzenlenmiş
olan kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması
gerektiği sonucuna varılmıştır." (Aynı yönde diğer bir karar için bkz.
Yargıtay 12. HD., 26/10/2011, E.2011/5698, K.2011/20397)
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 18/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 20/12/2013 tarihli ve 2013/9404 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
28. Başvurucular, Ankara ili Çankaya ilçesi Topraklık mevkiinde
bulunan taşınmazları üzerine ilköğretim okulu yapılması nedeniyle açtıkları
kamulaştırmasız el atma tazminatı davasında ve uyuşmazlık konusu aynı taşınmaz
olan haksız işgal tazminatı davalarında hükmedilen tazminat bedellerinin hâlen
ödenmediğini ayrıca Mahkeme kararlarının kesinleşmesinden itibaren söz konusu
tazminat bedeline kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının
uygulanması gerektiğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler ve maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
B. Değerlendirme
29. Başvuru formu ve ekleri
incelendiğinde başvurucuların tarafı oldukları kamulaştırmasız el atma ve haksız
işgal tazminatı davalarında lehlerine hükmedilen
tazminat miktarlarının ödenmemesi ve Mahkeme kararlarının
kesinleşmesinden itibaren söz konusu tazminat bedeline kamu alacakları için
öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet haklarının
ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Fakat başvurucular, Anayasa
Mahkemesine sundukları 6/7/2015 tarihli dilekçe ile borçlu idarenin 20/1/2014
ve 24/9/2014 tarihlerinde yaptığı ödemeler sonucu alacaklarının ödendiğini
beyan etmişlerdir. Bu nedenle başvurucuların lehlerine
hükmedilen tazminat miktarlarının ödenmediği şikâyetlerinin değerlendirilmesine
gerek görülmemiş, bununla birlikte Mahkeme kararlarının kesinleşmesinden
itibaren söz konusu tazminat bedeline kamu alacakları için öngörülen en yüksek
faiz oranının uygulanmadığı yönündeki şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali
iddiası başlığı altında incelenmiştir. Ayrıca başvurucuların lehlerine
hükmedilen tazminat bedellerinin geç ödenmesi nedeniyle mağduriyetlerinin söz
konusu olduğu şikâyetleri ise adil yargılanma hakkının ihlali iddiası başlığı
altında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
30. Başvurucular, lehlerine tazminata hükmedilen Mahkeme kararlarının kesinleşmesinden itibaren
söz konusu tazminat bedellerine kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz
oranının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
31. Anayasa'nın 46. maddesindeki
düzenlemeye göre kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak
tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân
projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların
korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi
taksitlendirilebilmektedir. Kanun’un taksitle ödemeyi öngörebileceği bu
hâllerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde, devlet
alacaklarına uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtayın
istikrar kazanan içtihatlarına göre de Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen
faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için
işletilebilir (Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752,
15/10/2002).
32. Kamulaştırmasız el atma
nedeniyle açılan tazminat davaları ise niteliği itibarıyla haksız fiilden
kaynaklanan davalar olduğundan dava tarihi ile kararın kesinleşme tarihi
arasında mahkemelerce hükmolunan tazminata yasal faiz uygulanmaktadır. Yargıtayın 2011 yılına kadar içtihadı da Anayasa'nın 46.
maddesinde düzenlenen devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizin sadece
kesinleşmiş kamulaştırma alacaklarında uygulanacağı yönündedir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No:
2013/2511, 22/1/2015, § 61).
33. Ülkemizdeki kamulaştırmasız
el atma davalarında devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizin
uygulanmaması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından eleştirilmekle
birlikte (Sarıca ve Dilaver/Türkiye,
B. No: 11765/05, 27/5/2010, § 49; Ergen ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 35364/05, 7/12/2010) Yargıtay da bu
konudaki içtihadını 2011 yılından itibaren değiştirmiştir. Yargıtay 12. Hukuk
Dairesi, kamulaştırmasız el atma davası sonunda hükmedilen tazminatın icra
takibine konu edildiği ve ilamın kesinleşmesinden itibaren alacağa hangi faiz
oranının uygulanacağı hususunda İcra Hukuk Mahkemesinden temyiz yolu ile önüne
gelen bir uyuşmazlıkta, alacaklının icra takibi sürecinde tazminata hükmedilen
mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren alacağa, kamu alacaklarına
öngörülen en yüksek faizin uygulanması talebinin yerinde olduğunu kabul
etmiştir (bkz. § 26).
34. Bireysel başvuruya konu somut
olayda da Mahkeme tarafından hükmolunan kamulaştırmasız el atma tazminatı ve haksız
işgale dayalı tazminatlara dava tarihlerinden
itibaren yasal faiz uygulanmıştır. Başvurucuların
şikâyet ettiği husus ise dava tarihinden itibaren uygulanan faiz değil, Mahkeme
kararının kesinleşmesinden itibaren uygulanacak faizdir.
35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"... Başvuruda bulunabilmek için olağan
kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
37. Anayasa'nın 148.
maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale
neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.
38. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde ortaya
çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine
başvurulmalıdır (Bayram Gök, B.
No: 2012/946, 26/3/2013, § 17).
39. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme kavuşturulması esastır.
Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim
mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, § 18).
40. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle hukuk sisteminde
düzenlenen başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
41. Somut başvuruya konu olayda
başvurucular, lehlerine tazminata hükmedilen Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi,
Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
kararlarının ardından Ankara 17., 3. ve 8. İcra Müdürlükleri nezdinde
27/12/2011, 27/6/2012 ve 29/4/2013 tarihlerinde icra takibi başlatmışlar;
alacaklarını ise 20/1/2014 ve 24/9/2014 tarihlerinde tahsil edebilmişlerdir.
Ancak başvurucular, icra takibi sürecinde alacaklarına Mahkeme kararlarının
kesinleşmesinden itibaren kamu alacaklarına öngörülen en yüksek faizin
uygulanması yönünde talepte bulunduklarına, taleplerinin reddedildiğine ya da
bu konuda bir uyuşmazlık çıkartıp bunu mahkemeler önüne taşıdıklarına dair
Anayasa Mahkemesine herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır. Oysa
başvurucuların, Yargıtayın 2011 yılından itibaren
değişen içtihadı göz önüne alındığında bireysel başvuruya konu ettikleri söz
konusu şikâyetlerini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli
mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip oldukları bilgi ve
kanıtlarını zamanında bu makamlara sunmaları gerekmektedir.
42. Açıklanan
nedenlerle bireysel başvurunun bu kısmına ilişkin ihlal iddialarının, başvuru yolları usulüne uygun şekilde
tüketilmeden başvuru yapıldığı anlaşıldığından diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
43. Başvurucuların
yargı kararları ile lehlerine hükmedilen tazminat bedellerinin geç ödendiği
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için başka bir kabul
edilemezlik nedeni de bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
44. Başvurucuların yargı kararlarının geç icra edilmesine
ilişkin şikâyetleri ayrı yargılama süreçlerinden oluştuğundan esasa yönelik
inceleme bu kapsamda yapılmıştır.
2. Esas Yönünden
a. Ankara 17. Asliye Hukuk
Mahkemesinde ve Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde Yürütülen Yargılamalar
Bakımından
45. Başvurucular, açtıkları tazminat davalarında lehlerine
hükmedilen tazminatları icra yoluyla takip ettiklerini ancak ödemelerin geç
yapıldığını belirterek (bkz. § 22) adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
46. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
47. Anayasa’nın 138. maddesinin 4. fıkrası şöyledir:
“Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez.”
48. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve
işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.”
49. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
50. Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil
yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
51. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların
korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda
toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme,
haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma
hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada
bulunma hakkını değil; yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan
bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).
52. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan
maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı; kendisi bir temel hak
niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, yasama ve yürütme organları ile idarenin
mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının
değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138.
maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi
gerektiği açıktır (Mustafa Demirtaş,
B. No: 2013/2002, 30/12/2014, § 51).
53. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) adil
yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde kararların icrasından açıkça
bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı
kararlarının yerine getirilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından
biri olarak kabul etmektedir. AİHM’e göre mahkemeye
erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece
verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının
uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını
sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı
olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, §
40). Bu çerçevede AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine
karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda
mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini, yargı kararının veya
hükmünün infaz edilmesinin 6. madde anlamında “dava”nın
tamamlayıcı unsuru olduğunu vurgulamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34).
54. Zira davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka
uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı
kararlarına uymasını gerektirmektedir. İdareler yargı kararını uygulamayı
reddediyor veya ihmal ediyor, onu uygulamayı geciktiriyorsa bu durumda davada
taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme’nin 6.
maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybedecektir. AİHM,
bu yorumuyla bir yargı yerine ulaşma hakkının teorik olarak bu hakkın
tanınmasını değil; aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına
yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmektedir (Arman Mazman, B.
No: 2013/1752, 26/6/2014, § 60).
55. Anayasa’nın 138. maddesinde mahkeme kararlarına uyma, bu kararları
değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare
makamları lehine herhangi bir istisna kuralına yer verilmemiştir. Yargı
kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir
devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri
tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı
kararlarının zamanında yerine getirilmesini sağlayarak bireyler aleyhine
oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu
otoritelerine, hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür.
Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin kamu
otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına
vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında yerine
getirilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (Arman Mazman, § 61).
56. 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin on birinci
fıkrası, 9/10/1956 ile 4/11/1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el
atmalar nedeniyle mahkemelerce hükmedilen tazminatların tahsili amacıyla
idarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilemeyeceği hükmünü içermektedir.
Kanun’da bu amaçla idarelerin bütçelerinden belli bir pay ayrılması ve
ödemelerin bu paylar üzerinden yapılması, ayrılan payın hükmedilen tazminat
miktarını karşılamaması hâlinde ödemelerin gelecek yıllara aktarılarak taksitle
ve eşit yapılması öngörülmüştür. Taksitlendirme hâlinde kanuni faiz ödenmesi de
kurala bağlanmıştır (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012). Ancak bireyin
mülkiyet hakkına hukuka aykırı olarak müdahale eden idarenin, kesinleşen
mahkeme kararlarıyla hükmedilen alacakları veya tazminatları ödememekte ısrar
etmesi hâlinde yargı kararlarının yerine getirilmesi hakkı adil yargılanma hakkı
kapsamında ihlal edilmiş olur. Bu nedenle 2942 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6.
maddenin on birinci fıkrası, kesinleşen mahkeme kararlarıyla hükmedilen alacak
veya tazminatları ödememe sebebi olamaz (Arman
Mazman, § 68).
57. Yargı kararlarının yerine getirilmesindeki gecikmenin
başvurucuların adil yargılanma haklarına bir müdahale olduğu kabul edilmekle
beraber kararların icrasında yaşanan gecikmenin hangi sürelere ulaştığında hak
ihlali sayılacağının; davanın konusu, konu bir alacağın veya tazminatın
ödenmesiyse alacak veya tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki
menfaati, yargı kararının icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu
idarenin bütçe imkânları ve ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın
ödemenin gecikmesi nedeniyle değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra
safhasıyla beraber toplam süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi
koşullara göre incelenmesi gerekir (Arman Mazman, § 66).
58. Başvurucular da yapılan
ödemenin maddi kayıplarını telafi etmediği yönünde bir iddiada bulunmamakla
birlikte kararın icrasından sonra şikâyetlerini, kararın geç icra edilmesi
nedeniyle mağduriyetlerinin oluştuğu şeklinde sürdürerek maddi tazminat
talebinde bulunmuşlardır.
59. Başvuru konusu olayda idare, okul yapmak üzere başvuruculara
ait taşınmaza kamulaştırmasız el atmış olduğundan kamulaştırmasız el atma ve
haksız işgal tazminatı ödemek durumunda kalacağını bilecek durumdadır. Ayrıca
idarenin Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Ankara 15. Asliye Hukuk
Mahkemesinin kesinleşmiş kararları sonucu ödemek zorunda olduğu borcu konusunda
ise başvuruculara bir ödeme planı ve takvim de vermediği anlaşılmaktadır.
Ödenmesi gereken miktar, ödenmesini aşırı derecede zorlaştıracak bir miktar
değildir. Buna karşın idare, ödemeyi Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesi
kararının 2/4/2012 tarihinde kesinleşmesinden itibaren yaklaşık 22 ay sonra
Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının 11/6/2012 tarihinde
kesinleşmesinden itibaren 19 ay sonra 20/1/2014 tarihinde yapmıştır.
60. Sonuç olarak yukarıda sayılan hususlar göz önünde
bulundurulduğunda başvuruya konu olayda, kamulaştırmasız olarak el atılan
taşınmaz nedeniyle tazminat ve aynı taşınmaz için haksız işgal tazminatı
ödenmesi yönünde kesinleşmiş yargı kararlarının üzerinden yaklaşık 22 ay ve 19
ay geçtikten sonra tazminat bedellerinin ödenmiş olmasının başvurucuların,
yargı kararlarının yerine getirilmesi haklarını ihlal ettiği kanaatine
ulaşılmıştır.
61. Açıklanan nedenlerle Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinde ve
Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde yürütülen yargılamalar bakımından
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde
Yürütülen Yargılama Bakımından
62. Başvurucular, açtıkları haksız işgal tazminatı davasında
lehlerine hükmedilen tazminatları icra yoluyla takip ettiklerini ancak ödemenin
geç yapıldığını belirterek (bkz. § 22) adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
63. Başvurucuların, Mahkeme kararı ile lehlerine hükmedilen
tazminatların geç ödenmesi nedeniyle yaptıkları şikâyet Anayasanın 36. maddesi
bağlamında hak arama hürriyetinin kapsamı içinde değerlendirilmekle birlikte
yine Anayasanın 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmü ve 125. maddesinin son
fıkrası hükmü dikkate alındığında söz konusu şikâyetin, başvurucuların
korunmaya değer bir menfaatini ortaya koyduğu açıktır. Bununla birlikte AİHM de
mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının yerine getirilmesini
adil yargılanma hakkı kapsamına değerlendirmektedir (bkz. §§ 50-56).
64. O hâlde yargı kararlarının yerine getirilmesindeki
gecikmenin, başvurucuların adil yargılanma haklarına bir müdahale olduğu kabul
edilirken söz konusu gecikmenin başvurucuların haklarını ihlal eder boyuta
varmasında ödeme zamanının ve yargılama sürecinin somut koşullarının da dikkate
alınması gerekmektedir (bkz. § 57).
65. Başvurucular yapılan ödemenin
maddi kayıplarını telafi etmediği yönünde bir iddiada bulunmamakla birlikte
kararın icrasından sonra şikâyetlerini, kararın geç icra edilmesi nedeniyle
mağduriyetlerinin oluştuğu şeklinde sürdürerek maddi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
66. Başvuru konusu olayda idare, okul yapmak üzere başvuruculara
ait taşınmaza kamulaştırmasız el atmış; başvurucular da buna karşılık 19/7/2012
tarihinde Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları haksız işgal tazminatı
davasında idare aleyhine tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir. Yapılan
yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesi 25/3/2013 tarihli kararı ile toplam
2.799,20 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte
başvuruculara ödenmesine hükmetmiştir. Anılan karar Yargıtay 1. Hukuk
Dairesinin 16/12/2013 tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme yoluna
başvurulmaması üzerine de aynı tarihte kesinleşmiştir. Başvuruculara söz konusu
tazminatın ödenmesi ise kesinleşme tarihinden 9 ay sonra, 24/9/2014 tarihinde
gerçekleştirilmiştir.
67. Sonuç olarak somut olayda haksız işgal tazminatı ödenmesi
yönünde kesinleşmiş yargı kararlarının üzerinden 9 ay geçtikten sonra tazminat
bedellerinin ödenmiş olması, söz konusu ödemenin faiz ve yargılama giderlerini
de kapsadığı göz önünde bulundurulduğunda başvurucuların adil yargılanma
haklarının ihlal edilmediği kanaatine ulaşılmıştır.
68. Açıklanan nedenlerle Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde
görülen yargılama bakımından başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
69. Başvurucular, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğinin tespit edilmesi ile toplam 232.666,89 TL maddi tazminata
hükmedilmesini ve bu tazminata bireysel başvuru tarihinden itibaren kamu
alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanmasını talep
etmişlerdir.
70. 6216 sayılı Kanun'un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
71. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş ancak
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
72. Başvuru
konusu olayda başvurucuların adil yargılanma haklarının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Bununla birlikte başvuruya konu olan Mahkeme kararları ile
kesinleşmiş tazminat miktarının başvuruculara ödendiği dikkate alındığında
başvurucuların da manevi tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti
dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus
bulunmadığı anlaşılmıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle;
A. Başvurucuların,
1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği şikâyetlerinin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargı kararının yerine getirilmemesi nedeniyle adil
yargılanma haklarının ihlal edildiği şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR olduğuna,
B. Başvurucuların,
1. Ankara 17. Asliye Hukuk
Mahkemesinde ve Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde yürütülen yargılamalar
bakımından Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma
haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. 4. Ankara 4. Asliye Hukuk
Mahkemesinde yürütülen yargılama bakımından Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma haklarının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Başvurucuların maddi tazminata
ilişkin taleplerinin REDDİNE,
D. 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet
ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE,
18/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.