TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
BÜNYAMİ ARIKAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9559)
|
|
Karar Tarihi: 16/10/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Bünyami
ARIKAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Özgür ARIKAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, yargı kararının
uygulanmaması sebebiyle açtığı manevi tazminat davasında lehine verilen
kararın, dava dosyasında ve davalı idarenin itiraz dilekçesi ekinde olmayan ve
üzerinde inceleme yapılmayan belgeler sanki varmış ve incelenmiş gibi ifade
edilmek ve var olmayan belgelere dayanmak suretiyle bölge idare mahkemesi
tarafından kaldırılması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek yargılamanın
yenilenmesi ve zararının tazmin edilmesi talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 20/12/2013 tarihinde
Derinkuyu Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 24/2/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, Nevşehir ili,
Derinkuyu ilçesi, Til köyü, Kepezaltı
mevkiinde kendisine ait tarımsal sulama kuyusu ile ilgili olarak yeraltı su
seviyesinde azalmaya sebep olan bölgedeki diğer kuyular gerekçe gösterilerek
kendisine ruhsat verilmediğinden bahisle bu kuyuların faaliyetinin önlenmesi,
bu amaçla bölgedeki kuyuların denetlenerek ruhsatlı olup olmadıklarının
tespiti, ruhsatsız kuyuların kapatılması, yasal yükümlülüklerini yerine
getirmeyenler yönünden müeyyide uygulanması ve bölgenin kamu yararı
doğrultusunda yeni belge ve tahsis taleplerine açılması istemiyle 26/4/2010
tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne başvurmuştur.
6. DSİ Genel Müdürlüğü Kayseri
12. Bölge Müdürlüğünün 7/6/2010 tarihli işlemiyle, 167 sayılı Yeraltı Suları
Hakkında Kanun doğrultusunda DSİ Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan yeraltı
sularının yeniden tahsisi ve yapılan ve yapılmış tahsislerin kontrolü ile
ilgili yeni yasa çalışmalarının tamamlanmasının beklenildiği, bahse konu yasa
çalışmalarının tamamlanmasından ve yayımlanmasından sonra taleplerinin
değerlendirileceği gerekçesiyle başvurucunun talebi reddedilmiştir.
7. Söz konusu işlemin iptali
istemiyle açılan davada, Kayseri 2. İdare Mahkemesinin 27/10/2011 tarih ve
E.2010/511, K.2011/1048 sayılı kararıyla “başvuru
hakkında yürürlükteki mevzuat hükümlerinin davalı idareye verdiği görev ve
yetkiler çerçevesinde bölgede ruhsatsız olduğu ileri sürülen kuyular bulunup
bulunmadığı, bu kuyuların tahsis fazlası su kullanıp kullanmadığı, bölgenin
kamu yararı doğrultusunda yeni belge ve tahsis taleplerine açılıp açılamayacağı
yönünde gerekli kontroller ve araştırmalara ilişkin bilgilerin verilmesi
gerekirken davacının başvurusunun mer’i mevzuat uyarınca her hangi bir
araştırma ve tespit yapılmaksızın yeni yasa çalışmalarının tamamlanmasının
beklenildiği gerekçe gösterilmek suretiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde
hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle dava konusu işlem iptal
edilmiştir. Bu karar, temyiz üzerine Danıştay 10. Dairesinin 11/4/2013 tarih ve
E.2012/1545, K.2013/3224 sayılı kararıyla onanmıştır.
8. Başvurucunun, anılan kararın
uygulanması amacıyla 24/2/2012 tarihinde yaptığı başvuru, DSİ Genel Müdürlüğü
12. Bölge Müdürlüğünün 15/3/2012 tarihli işlemiyle “bölgede 206 belgeli kuyu ve 23 adet ruhsatsız kuyunun tespit edildiği
ve bunlar için idari para cezalarının uygulandığı, ayrıca mevzuat değişikliği
sonrası oluşan yeni duruma göre kuyularını belgelendirmeyenlerin kuyularının
tespit edilerek kapatılacağı, eksikliklerin tamamlanması durumunda başvurucuya
ait kuyuların belgelere bağlanabileceği” belirtilerek
reddedilmiştir.
9. Başvurucunun, söz konusu
işlemin iptali istemiyle açtığı davada, Kayseri 2. İdare Mahkemesinin 8/1/2013
tarih ve E.2012/523, K.2013/5 sayılı kararıyla, “davalı idare tarafından her ne kadar mevzuat değişiklikleri sonucunda
YAS Eylem Planı doğrultusunda konu hakkında gereğinin yapılacağı öne sürülmekle
birlikte davaya konu başvurudaki ‘bölgedeki ruhsatsız açılan kuyuların tespit
edilerek kullanıma kapatılması ve kendilerine tahsis yapılan kuyu sahiplerince
tahsis fazlası su kullanıp kullanmadığının denetlenmesi ve sonucunda işlem
tesis edilmesi’ istemi yönünden anılan mahkeme kararı gerekçesi gözetilerek
uygulama yapılması gerekirken, karar ile tespit edilen hukuka aykırılık
nedenlerine benzer şekilde işlem tesis edilmesi yoluna gidilmesinin mevzuatta
öngörülen idarenin maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan
bir yargı kararını uygulamakla yükümlü olduğu kuralının ihlal edildiği sonucuna
varıldığı” gerekçesiyle dava konusu işlem iptal edilmiştir.
10. Başvurucu tarafından,
Kayseri 2. İdare Mahkemesinin 27/10/2011 tarih ve E.2010/511, K.2011/1048
sayılı iptal kararının uygulanmadığından bahisle 10.000,00 TL manevi tazminatın
ödenmesine hükmedilmesi istemiyle tam yargı davası da açılmış, Kayseri 2. İdare
Mahkemesinin 22/1/2013 tarih ve E.2012/522, K.2013/57 sayılı kararıyla, “davacının yargı kararının yerine getirilmesi
istemiyle idareye yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle
açtığı davanın Kayseri 2. İdare Mahkemesinin 8/1/2013 tarih ve E.2012/523,
K.2013/5 sayılı kararıyla iptal edildiği, dolayısıyla uygulanması istenen yargı
kararının bütün hukuki sonuçlarıyla yerine getirilmediğinin yargı kararıyla da
ortaya konulduğu ve idarenin ağır hizmet kusuru olduğu sonuç ve kanaatine
varıldığı” gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek
2.500,00 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir.
11. Bu karara başvurucunun
tazminat miktarının yetersiz olduğu, davalı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün
ise başvurucunun uğradığı bir zararın bulunmadığı gerekçesiyle yaptıkları
itiraz üzerine Kayseri Bölge İdare Mahkemesi, 12/6/2013 tarih ve E.2013/291,
K.2013/665 sayılı kararıyla “dosyadaki bilgi ve belgeler ile davalı idare itiraz
dilekçesinin eklerinin incelenmesinden, Kayseri 2. İdare
Mahkemesinin 27/10/2011 tarih ve E.2010/511, K.2011/1048 sayılı iptal kararının
davalı DSİ Genel Müdürlüğü 12. Bölge Müdürlüğüne 26/1/2012 tarihinde tebliğ edilmekle
birlikte iş bu davanın açıldığı tarihten sonra 25/2/2011 tarihinde yürürlüğe
giren 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 167 sayılı
Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 10. maddesine eklenen 2. fıkra hükmüne
dayanılarak çıkarılan ve 3/6/2011 tarihinde yürürlüğe giren DSİ Ölçüm
Sistemleri Yönetmeliği hükümleri ile ruhsatlı kuyuların tahsis fazlası
çekimlerinin önlenmesi amacıyla sondaj kuyularına ölçüm sistemi takma
zorunluluğu için verilen 2 yıllık sürenin henüz dolmaması nedeniyle yasal
zorunluluk nedeniyle İdare Mahkemesi kararının yerine getirilemediği gibi bu
çalışmalar kapsamında ilk pilot bölge olarak Kayseri Yeşilhisar ve Derinkuyu
arasında kalan bölgenin hidrojeolojik etüd raporu
doğrultusunda çalışmalar yapılarak 7/9/2011 tarihinden itibaren Tilköy Havzası yeraltı tahsislerine açılmış; davacının Kepezaltı mevkiinde tarımsal sulama yapmak için talep
ettiği kuyu ruhsatı ile yapılan müracaatının incelenmesinden de, kuyu açma
talebinde bulunulan tarlanın Bünyami Arıkan’ın
babasına ait olup babasının 1997 yılında vefatı nedeniyle 54 parçaya bölünmesi
suretiyle bir çok varislerinin bulunduğunun tespit edilerek DSİ Genel Müdürlüğü
12. Bölge Müdürlüğünün 14/10/2011 – 15/11/2011 tarihli yazılarıyla gerekli
belgelerin getirilmesi istendiği, ayrıca da Bünyami
Arıkan’a 20/2/2012 günlü yazı ile yasal düzenlemelerden bahsedilerek Kayseri
Yeşilhisar ve Derinkuyu (Tilköy) arasında kalan
bölgede 2012 yılına kadar toplam 206 belgeli kuyu ve 23 kaçak kuyunun tespit
edilerek kaçak kuyular ile ilgili olarak idari para cezalarının uyglandığı, yeni duruma göre kuyularını
belgelendirmeyenlerin kuyularının tespit edilerek kapatılacağının
bildirildiğinin belirlendiği; bu durumda, davalı idarece gerek yeni yasal
düzenlemeler nedeniyle, gerekse ruhsatsız kuyuların tespit çalışmalarının uzun
sürmesi nedeniyle Kayseri 2. İdare Mahkemesinin 27/10/2011 tarih ve E.2010/511,
K.2011/1048 sayılı kararının 30 günlük yasal süresi içerisinde yerine
getirilmediği, daha sonraki çalışmalarla bu kararın gereğinin yerine
getirildiği, durumun da davacıya bildirildiği anlaşıldığından, yargı kararının
uygulanmamasından söz edilemeyeceği gibi hizmet kusurunun da olmadığı açık
bulunduğundan davacının manevi tazminatın gerekçesi olan üzüntü ve eleme
uğradığından bahisle adına tazminata hükmedilmesinde hukuka uyarlık
bulunmadığı” gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddetmiş; davalı
idarenin itirazını ise kabul ederek Kayseri 2. İdare Mahkemesinin 22/1/2013
tarih ve E.2012/522, K.2013/57 sayılı kararını kaldırarak davanın reddine karar
vermiştir.
12. Başvurucunun karar düzeltme
talebi ise Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin 22/10/2013 tarih ve E.2013/1039,
K.2013/1039 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Bu karar başvurucu vekiline
3/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
13. Anayasa’nın 138. maddesinin
son fıkrası şöyledir:
“Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
14. 6/1/1982 tarih ve 2577
sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararların
sonuçları” başlıklı 28. maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkraları
şöyledir:
“ (1) Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve
vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının
icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya
mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz
günü geçemez. …”
“ (3)
Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre
işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine
Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.”
15. 16/12/1960 tarih ve 167
sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 5. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şöyledir:
“İlan edilmiş yer altı suyu işletme sahaları
dışında her arazi sahibi; arazisinde yeraltı suyu aramak, suyu bulduktan sonra,
bunun kendi faydalı ihtiyaçlarına yetecek miktarını kullanmak hakkına maliktir.
Ancak bu işler 8 inci
maddenin şümulüne girdiği takdirde belge alınması mecburidir.”
16. 167 sayılı Kanun’un 10.
maddesinin 6111 sayılı Kanun ile eklenen ikinci fıkrası şöyledir:
“Kuyu, galeri, tünel
ve benzerlerine çekilecek yeraltı suyu miktarının tespitini sağlayacak ölçüm
sistemleri kurulmadan, kullanma belgesi verilemez. Bu ölçüm sisteminin
özellikleri yönetmelikle belirlenir.”
17. 167 sayılı Kanun’un 6111
sayılı Kanun ile eklenen geçici 2. maddesi şöyledir:
“10 uncu maddenin
ikinci fıkrasında öngörülen yönetmelik, üç ay içinde hazırlanarak Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık tarafından yürürlüğe konulur.”
18. 167 sayılı Kanun’un 6111
sayılı Kanun ile eklenen geçici 3. maddesi şöyledir:
“Bu maddenin yayımı tarihinden önce yeraltı
suyu temini maksadıyla kuyu, galeri, tünel ve benzerleri için kullanma belgesi
almış olanlar, iki yıl içerisinde 10 uncu maddenin ikinci fıkrasında öngörülen
ölçüm sistemini kurarlar. Bu süre içerisinde ölçüm sistemi kurmayanların
kullanma belgeleri Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından iptal edilir ve
belgeye konu yer kapatma masrafları sahibinden alınarak kapatılır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 16/10/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/12/2013 tarih ve 2013/9559 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
20. Başvurucu, bölgedeki diğer
kuyuların aşırı su çekimi yapması gerekçe gösterilerek 2006 yılından bu yana
kendi kuyusunun ruhsatlandırılmadığını ve kapalı tutulduğunu, söz konusu
kuyular yönünden gerekli denetimin yapılması ve bölgenin yeni tahsis
taleplerine açılması istemiyle yaptığı başvurunun reddedildiğini, bu ret
işleminin mahkemece iptal edildiğini, ancak kararın idare tarafından
uygulanmadığını belirterek açtığı tam yargı davasının yargı kararının
uygulandığı gerekçesiyle reddedildiğini, mahkemenin gerekçesine esas aldığı
dosyadaki bilgi ve belgeler ile davalı idarenin itiraz dilekçesine ekli olduğu
belirtilen belgelerin dava dosyasında bulunmadığını, davalı idarenin itiraz
dilekçesinde ekli herhangi bir belgenin de olmadığını, dolayısıyla dosyada
bulunmayan ve inceleme yapılmayan belgeler incelenmiş gibi gösterilerek açık
bir keyfilikle davanın aleyhine sonuçlandırıldığını ve mahkeme kararının
birbirine aykırı hükümlere dayandırıldığını, iptal davası sonucunda verilen
lehine yargı kararının da idarece uygulanmadığını belirterek Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
a. Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin Tam Yargı Davasında
İtiraz Üzerine Verdiği Karar Yönünden
i. Mahkemenin Dava Dosyasında Olmayan ve İncelenmeyen Bilgi
ve Belgelere Göre Karar Verdiği İddiası
21. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı
45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek
Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü
tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. AİHS’nin “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“1. Herkes medeni hak
ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine
yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız
ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete
uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.”
24. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
25. Başvuru konusu olayda,
başvurucu tarafından Kayseri Bölge İdare Mahkemesinin gerekçesine esas aldığı
ve dava dosyası ile davalı idarenin itiraz dilekçesi ekinde olduğunu belirttiği
bilgi ve belgelerin dosyada olmadığı, dolayısıyla mahkeme tarafından olmayan
bilgi ve belgelere göre karar verildiği, üzerinde inceleme yapılmayan
belgelerin sanki varmış ve incelenmiş gibi ifade edilerek adaleti ve sağduyuyu
hiçe sayan tarzda bir keyfilikle davanın aleyhine sonuçlandırıldığı ileri
sürülmüştür.
26. Kayseri Bölge İdare
Mahkemesinin başvuruya konu kararında, karar gerekçesinin dava dosyası ile
davalı idarenin itiraz dilekçesinin eklerinde yer alan bilgi ve belgelere
dayandırıldığı ifade edilmektedir. Bu bilgi ve belgeler arasında 3/6/2011
tarihinde yürürlüğe giren DSİ Ölçüm Sistemleri Yönetmeliği ile ruhsatlı
kuyulara ölçüm sistemi kurma zorunluluğu getirilmesi ve bunun için verilen iki
yıllık sürenin henüz dolmamış olması hususu ile başvurucunun kuyu ruhsatına
ilişkin müracaatı, başvurucudan gerekli belgelerin istenilmesine ilişkin DSİ
Genel Müdürlüğü 12. Bölge Müdürlüğünün 14/10/2011 ve 15/11/2011 tarihli
yazıları ile başvurucuya yasal düzenlemelerden bahsedilerek kuyusunun bulunduğu
bölgede 2012 yılına kadar toplam 206 belgeli kuyu ve 23 kaçak kuyunun tespit
edildiğinin, kaçak kuyular ile ilgili olarak idari para cezalarının
uygulandığının ve yeni duruma göre kuyularını belgelendirmeyenlerin kuyularının
tespit edilerek kapatılacağının bildirildiği 20/2/2012 tarihli DSİ Genel
Müdürlüğü 12. Bölge Müdürlüğü yazısı yer almaktadır. Başvurucu tarafından
başvuru formuna ek olarak sunulan dava dosyasının fotokopisi içinde söz konusu
belgelerin tamamının yer aldığı, ancak gerekçeye esas bu bilgi ve belgelerin
davalı idare itiraz dilekçesi ekinde değil, dava dilekçesine karşı 25/6/2012
tarihinde Mahkemeye sunulan davalı idare cevap dilekçesi ve eklerinde yer
aldığı görülmüştür.
27. Buna göre, başvurucu
tarafından, dosya içeriğinde bulunmadığı halde Mahkemece incelenmiş gibi
gösterildiği ileri sürülen bilgi ve belgelerin dava dosyası içerisinde yer aldığı,
Mahkeme kararında sehven bu bilgi ve belgelerin davalı idare cevap dilekçesi
yerine davalı idare itiraz dilekçesinde yer aldığının belirtilmiş olmasının da
bu sonucu değiştirmeyeceği açıktır.
28. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü yargılama
işlemlerinde açık ve görünür bir ihlal saptanmadığından, başvurunun, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun
olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Mahkeme
Kararının Birbirine Aykırı Hükümlere Dayandırıldığı İddiası
29. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
30. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
31. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti, hukuku ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu
durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal
etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular
açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B.
No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
32. Başvurucu, başvuruya konu
kararda Mahkemece bir yandan yargı kararlarının geç uygulanmasının tazmin
sorumluluğu doğurduğuna vurgu yapılırken bir yandan da davaya konu yargı
kararının geç uygulanmasına rağmen bu durumun tazminatı gerektirmediğinin
belirtilmesi suretiyle birbirine aykırı hükümlere göre karar verildiğini ileri
sürmüştür.
33. Başvuru konusu olayda başvurucu,
yargı kararının uygulanması istemiyle yaptığı başvurusunun reddine ilişkin
işlemin iptali için açtığı dava sonucunda verilen iptal kararının
uygulanmadığından bahisle 10.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesi istemiyle
dava açmış, ilk derece mahkemesinin davayı kısmen kabul eden kararı Bölge İdare
Mahkemesi tarafından kaldırılarak “davalı
idarece gerek yeni yasal düzenlemeler nedeniyle, gerekse ruhsatsız kuyuların
tespit çalışmalarının uzun sürmesi nedeniyle Kayseri 2. İdare Mahkemesinin
27/10/2011 tarih ve E.2010/511, K.2011/1048 sayılı kararının 30 günlük yasal
süresi içerisinde yerine getirilmediği, daha sonraki çalışmalarla bu kararın
gereğinin yerine getirildiği, durumun da davacıya bildirildiği anlaşıldığından,
yargı kararının uygulanmamasından söz edilemeyeceği gibi hizmet kusurunun da
olmadığı açık bulunduğundan davacının manevi tazminatın gerekçesi olan üzüntü
ve eleme uğradığından bahisle adına tazminata hükmedilmesinde hukuka uyarlık
bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
34. Adil yargılanma hakkı
bireylere dava sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün
adil olup olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda
adil yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun
yargılama sürecinde haklarına saygı gösterilmediğine, bu çerçevede yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı
veya bunlara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi
delillerini ve iddialarını sunamadığı ya da uyuşmazlığın çözüme
kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi tarafından dinlenmediği
veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının oluşumuna sebep olan
unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya da açık keyfiliğe
ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş olması gerekir (B. No:2013/2767,
2/10/2013, § 22).
35. Bölge İdare Mahkemesi, karar
gerekçesinde yargı kararının Kanun’da belirtilen otuz günlük sürede
uygulanmadığını ifade etmekle birlikte bu durumun idarenin keyfi davranmasından
değil, başvuru konusu olaya özgü yeni yasal düzenlemeler ve ruhsatsız kuyuların
tespit çalışmalarının uzun sürmesi gibi haklı nedenlere dayalı olduğunu
belirterek Anayasa ve 2577 sayılı Kanun’un ilgili hükümlerinde geçen ve
tazminat sorumluluğu doğuran yargı kararlarının uygulanması zorunluluğunun
somut olayda yerine getirildiği sonucuna varmıştır. Başvurucu ise Mahkemenin
olayın koşulları çerçevesinde mevzuata ilişkin yapmış olduğu bu
değerlendirmenin çelişkili olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucunun iddiasının
mevzuatın yorumlanmasına ve delillerin değerlendirilmesine ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, derece mahkemesi kararının açık bir keyfilik veya bariz takdir hatası
da içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin, “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Kayseri 2. İdare Mahkemesinin 27/10/2011 Tarih ve
E.2010/511, K.2011/1048 Sayılı Kararının Uygulanmadığı İddiası Yönünden
37. Başvurucu, kendisine ait
tarımsal sulama kuyusunun yeraltı su seviyesinde azalmalara sebep olan
bölgedeki diğer kuyular gerekçe gösterilerek kendisine ruhsat verilmediğinden
bahisle bu kuyuların faaliyetinin önlenmesi, bu amaçla bölgedeki kuyuların
denetlenerek ruhsatlı olup olmadıklarının tespiti, ruhsatsız kuyuların
kapatılması, yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyenler yönünden müeyyide
uygulanması ve bölgenin kamu yararı doğrultusunda yeni belge ve tahsis
taleplerine açılması istemiyle idareye yapmış olduğu başvurunun reddine ilişkin
işleme karşı açtığı iptal davasında lehine verilen yargı kararının hâlâ uygulanmadığını,
söz konusu karara rağmen idarece hiçbir su kuyusunun kapatılmadığını ileri
sürmektedir.
38. Başvurucunun iddialarının
özü mahkeme kararının uygulanmadığı şikâyetine dayanmaktadır. Adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri de mahkemeye erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim
hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen
kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının
uygulanması, yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve
yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa
yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (B. No:2012/144, 2/10/2013, § 28).
39. Bununla birlikte,
Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekmekte olup (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38); söz konusu
maddede adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve
bir “suç isnadının” esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu
konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama hürriyetinin ihlal
edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için, başvurucunun ya
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da
başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve AİHS kapsamı dışında
kalacağından, bireysel başvuruya konu olamaz (B. No: 2012/917, 16/4/2013, §
21).
40. Bu nedenle, somut başvuru
açısından öncelikle, uygulanmadığı ileri sürülen yargı kararına ilişkin
uyuşmazlık yönünden adil yargılanma hakkına ilişkin güvence ve ilkelerin
uygulanabilir olup olmadığının, daha açık bir ifadeyle, başvuruya konu
uyuşmazlığın “medeni hak ve yükümlülükler
ile ilgili uyuşmazlıkların” ya da bir “suç isnadının” esasının karara bağlanmasına ilişkin olup
olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
41. Başvurucu tarafından
uygulanmadığı ileri sürülen yargı kararı ile sonuca bağlanan uyuşmazlık,
başvurucuya ait tarımsal sulama kuyusunun bulunduğu bölgedeki aşırı çekim yapan
diğer kuyuların faaliyetinin önlenmesi, bu amaçla bölgedeki kuyuların
denetlenerek ruhsatlı olup olmadıklarının tespiti, ruhsatsız kuyuların
kapatılması, yasal yükümlülüklerini yerine getirmeyenler yönünden müeyyide
uygulanması ve bölgenin kamu yararı doğrultusunda yeni belge ve tahsis
taleplerine açılması istemine ilişkin olup, söz konusu uyuşmazlığın başvurucu
hakkındaki bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin olmadığı açıktır.
42. Bu durumda, somut başvuruya
ilişkin uyuşmazlığın “medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar” kapsamında olup olmadığının
tespiti gerekmektedir.
43. Bir başvurunun “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıklar”
kapsamında ele alınabilmesi için öncelikle bir mevzuat hükmü ya da içtihat
yoluyla tanınmış ve savunulabilir şekilde ileri sürülebilen medeni bir hak ile ilgili uyuşmazlığın
bulunması gerekmektedir. Bu uyuşmazlık, hakkın varlığı, kapsamı ya da
kullanılma şekillerine ilişkin gerçek ve ciddi bir uyuşmazlık olmalı; davanın
sonucu da söz konusu hak için doğrudan belirleyici olmalıdır (bkz. AİHM, Vilho Eskelinen ve
Diğerleri/Finlandiya, B. No: 63235/00, 19/4/2007, § 40; Kienast/Avusturya, B.No:23379/94,
23/6/2003, §38).
44. Yargılamanın sonucunun hak
üzerinde belirleyici olabilmesi için ise kararın ilgilinin medeni hak ve
yükümlülükleri üzerinde doğrudan bir etki ve sonuç doğurması gerekmekte olup
dolaylı, uzak etkiler, zayıf bağlantılar ya da daha sonra ortaya çıkan sonuçlar
adil yargılanma hakkının uygulanabilirliği bakımından yeterli değildir (bkz.
AİHM, Kök/Türkiye, B. No:1855/02,
19/10/2006, § 32; Bouloıs/Lüksemburg [BD], B. No:37575/04, 3/4/2012, §90).
45. Somut olayda, başvurucunun,
kendisine ait tarımsal sulama kuyusunun, yeraltı su seviyesinde azalmalara
sebep olan bölgedeki diğer kuyular nedeniyle belgeye bağlanamadığından bahisle
bu kuyuların faaliyetinin önlenmesi, bu amaçla bölgedeki kuyuların denetlenerek
ruhsatlı olup olmadıklarının tespiti, ruhsatsız kuyuların kapatılması, yasal
yükümlülüklerini yerine getirmeyenler yönünden müeyyide uygulanması ve bölgenin
kamu yararı doğrultusunda yeni belge ve tahsis taleplerine açılması istemiyle
yaptığı başvurunun yeraltı sularının yeniden tahsisi ve tahsislerin kontrolü
ile ilgili yasa çalışmalarının tamamlanmasından ve yayımlanmasından sonra
taleplerinin değerlendirileceği gerekçesiyle idarece reddi üzerine açtığı iptal
davasında Kayseri 2. İdare Mahkemesinin 27/10/2011 tarih ve E.2010/511,
K.2011/1048 sayılı kararıyla “başvuru
hakkında yürürlükteki mevzuat hükümlerinin davalı idareye verdiği görev ve
yetkiler çerçevesinde bölgede ruhsatsız olduğu ileri sürülen kuyular bulunup
bulunmadığı, bu kuyuların tahsis fazlası su kullanıp kullanmadığı, bölgenin
kamu yararı doğrultusunda yeni belge ve tahsis taleplerine açılıp açılamayacağı
yönünde gerekli kontroller ve araştırmalara ilişkin bilgilerin verilmesi
gerekirken davacının başvurusunun mer’i mevzuat uyarınca her hangi bir
araştırma ve tespit yapılmaksızın yeni yasa çalışmalarının tamamlanmasının
beklenildiği gerekçe gösterilmek suretiyle reddine ilişkin dava konusu işlemde
hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle dava konusu işlem iptal
edilmiştir.
46. Başvurucunun idari
başvurusu, kendisine ait tarımsal sulama kuyusunun, yeraltı su seviyesinde
azalmaya sebep olan bölgedeki diğer kuyular nedeniyle ruhsata bağlanamamasından
dolayı tahsis fazlası su kullanımının denetimini, ruhsatsız kuyuların
kapatılmasını ve böylece bölgenin yeni tahsis taleplerine açılarak kendi kuyusu
için kullanma belgesi (ruhsat) talebinde bulunabilmesini sağlamaya yöneliktir.
47. Kuyu kullanım belgesi
(ruhsat) alma hakkı ilgili mevzuatta bir hak olarak tanınmakta (§15) ve
niteliği itibarıyla da medeni bir hak özelliği taşımaktadır. Ancak, uygulanmadığı
ileri sürülen başvuruya konu mahkeme kararı, gerekçesiyle birlikte
değerlendirildiğinde başvurucunun denetim, kuyu kapatma ve yeni tahsis
başvurularının alınmasına ilişkin talepleri hakkında gerekli çalışmaların
yapılması ve başvurucunun bu konuda bilgilendirilmesi sonucunu doğurmakta,
başvurucuya doğrudan kuyu kullanım belgesi alma hakkını ise sağlamamaktadır.
48. Anılan mahkeme kararı
üzerine idarece yapılan kontrollerden sonra mevzuata aykırı su çekimi yapılan
kuyuların tespit edilerek kapatılması ve bunun üzerine başvurucunun kendi
kuyusu için kullanım belgesi talebinde bulunabilmesi olanağı doğsa dahi, bu
talebin sonucu mevzuat hükümleri çerçevesinde idarenin yapacağı değerlendirmeye
bağlı olduğundan, anılan yargı kararının başvurucunun kullanım belgesi alma
hakkı açısından kesin bir sonuç doğurmadığı açıktır.
49. Sonuç olarak, yargı
kararının uygulanmadığına ilişkin başvuru yönünden Kayseri 2. İdare
Mahkemesinin 27/10/2011 tarih ve E.2010/511, K.2011/1048 sayılı kararı ile
hükme bağlanan uyuşmazlık, başvurucunun medeni bir hak olan kuyu kullanım
belgesi alma hakkını ilgilendirmekle birlikte söz konusu hak ile anılan kararın
sonucu arasındaki bağlantının dolaylı ve zayıf olduğu, yargı kararı sonucunun
başvurucunun kuyu kullanım belgesi alma hakkı konusunda doğrudan bir etki ve
sonuç doğurmadığı ve dolayısıyla başvurucunun medeni hakkı konusunda
belirleyici olmadığı tespit edilmiştir.
50. Bu durumda, başvurunun “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ya da bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması çerçevesinde ele
alınabilmesinin ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki ilke ve güvencelerin
başvurunun bu kısmı yönünden uygulanabilirliğinin mümkün olmadığı
görülmektedir.
51. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun yargı kararının uygulanmadığı yönündeki ihlal iddiası bakımından
adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin uygulanabilir olmadığı ve
dolayısıyla Anayasa ve AİHS'nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden
incelenmeksizin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
A. Başvurucunun;
1.
Mahkemenin dava dosyasında olmayan ve incelenmeyen bilgi ve belgelere göre
karar verdiği yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
2.
Mahkeme kararının birbirine aykırı hükümlere dayandığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3.
Yargı kararının uygulanmadığı yönündeki iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/10/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.