TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
METİN AYDOĞAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9717)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Metin AYDOĞAN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, iş akdinin
feshedilmesi üzerine 8/10/2010 tarihinde açtığı işe iade davasında Yargıtay
tarafından kesin nitelikte karar verilmesi gerekirken bozma kararı verildiğini
ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespiti, maddi ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/12/2013 tarihinde
Adana 4. İş Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede dosyanın Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, 24/1/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
11/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 10/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı
bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, iş akdinin
feshedilmesi üzerine, 8/10/2010 tarihinde İskenderun İş Mahkemesinde işveren
şirket aleyhine işe iade davası açmıştır.
8. Mahkeme, 3/4/2012 tarih ve
E.2010/766, K.2012/374 sayılı kararla, davalı işveren tarafından fesih için
sebep olarak gösterilen hususların ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın
kabulüne ve davacının işe iadesine hükmetmiştir.
9. Davalının temyizi üzerine,
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 8/10/2012 tarih ve E.2012/13344, K.2012/21375
sayılı ilâmıyla, "davacının, işveren
vekili olup olmadığı hususu yeterince araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm
kurulduğu" gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiştir.
10. İskenderun İş Mahkemesi
bozma kararına uyarak 30/4/2013 tarih ve E.2012/788, K.2013/572 sayılı
kararıyla, bozma kararında gösterilen hususlarda yapılan inceleme neticesinde, "davacının, davalı şirketin iş yerinin bütünlüğünü
sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve çıkarma yetkisi bulunan iş veren
vekili olması nedeniyle işe iade davası açma yetkisi bulunmadığı"
gerekçesiyle davanın reddine hükmetmiştir.
11. Başvurucunun temyiz istemi
üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, 24/9/2013 tarih ve E.2013/22129,
K.2013/15421 sayılı ilâmıyla, hükmün onanmasına karar vermiştir.
12. Onama kararı başvurucuya
26/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, 26/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1.
maddesinin birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi,
22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrası (Bkz. B.No: 2014/1981, 18/9/2014, §§ 17–22).
15. 4857 sayılı Kanun’un 18.
maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İşletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili
ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve
işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında bu madde, 19 ve 21
inci maddeler ile 25 inci maddenin son fıkrası uygulanmaz.”
16. 4857 sayılı Kanun’un 21.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen
sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek
feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe
başlatmak zorundadır…”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/12/2013 tarih ve 2013/9717
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
18. Başvurucu, iş akdinin feshedilmesi üzerine 8/10/2010 tarihinde açtığı işe
iade davasında, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin son fıkrası hükmü gereğince
Yargıtayın kesin olarak karar vermesi gerekirken
bozma kararı verdiğini, bu hususun yasaya aykırı olduğunu ve bozma sonrasında
davalının savunmasını ve delillerini genişletmesine olanak sağladığını,
yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargıtayın Bozma
Kararı Vermesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
19. Başvurucu, açtığı işe iade davasında, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin
son fıkrası hükmü gereğince Yargıtayın kesin olarak
karar vermesi gerekirken bozma kararı verdiğini ve bu hususun yasaya aykırı
olduğunu ve bozma sonrasında davalının savunmasını ve delillerini
genişletmesine olanak sağladığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
20. 4857 sayılı Kanun’un 20.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Dava seri muhakeme
usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi
halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”
21. 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
22. Anayasa Mahkemesi, somut
olayın kendine özgü şartları bağlamında, adil yargılanma hakkının ihlaline
yönelik bir belirti bulunmadığı hallerde, bir ihlalin olmadığının açık olduğu
gerekçesiyle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğuna karar verebilir.
23. Temyiz incelemesinde ilke
olarak temyiz mercii, ilk derece mahkemesi kararının hukuka ve kanuna
uygunluğunu denetler ve herhangi bir aykırılık tespit etmesi halinde yeniden
karar verilmek üzere dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderir ve ilk derece
mahkemesinin yerine geçerek karar veremez. Bu genel ilke, kanun koyucunun
düzenlediği usul kanunları çerçevesinde tespit edildiği gibi yine usul
kanunları ile bu genel ilkeye bazı hallerde istisnalar getirilmesi mümkündür
(B. No: 2013/342, 17/11/2014, § 42).
24. İş hukukuna dayalı davalar,
işçinin korunması ve mağduriyetinin önlenmesi amacıyla kısa sürede bitirilmesi
öngörülen uyuşmazlıklardır. Bu amaçla iş hukukuna dayalı uyuşmazlıklar basit
yargılama usulüne tabi oldukları gibi, kanun koyucu işe iade davalarının daha
hızlı sonuçlandırılmasına yönelik de bir takım özel düzenlemeler yapmıştır. Bu
çerçevede 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, işe iade
davalarının temyiz aşamasında, ilk derece mahkemesinin kararının yerinde
olmadığı kanaatine varılması ve araştırılması gereken başkaca bir husus da
bulunmadığının tespiti durumunda, Yargıtay tarafından işe iade talebi hakkında
kesin olmak üzere karar verilmektedir (B. No: 2013/342, 17/11/2014, § 43).
25. Genel kuralın istisnasını
oluşturan söz konusu uygulamaya, ancak mahkemece araştırılması gereken başkaca
bir husus bulunmadığının tespit edilmesi halinde başvurulmakta, mahkemece
araştırılması gereken hususlar olduğunun anlaşıldığı durumlarda genel kurala
uygun olarak dosya, gerekli araştırmanın yapılması amacıyla ilk derece
mahkemesine geri gönderilmektedir.
26. Somut olayda, İskenderun İş
Mahkemesinin kararı, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından, "davacının, işveren vekili olup olmadığı hususu
yeterince araştırılmadan eksik inceleme ile hüküm kurulduğu"
gerekçesiyle bozulduğu, bozma kararı üzerine Mahkemece, bozma ilamında eksik
inceleme yapıldığı gösterilen hususlarda yeniden yapılan araştırma sonucunda uyuşmazlığın
karara bağlandığı anlaşılmaktadır.
27. Yargıtay 22. Hukuk
Dairesinin, yargılamaya konu uyuşmazlığın karara bağlanması için araştırılması
gerekli olan bir hususun araştırılmadan hüküm kurulduğunu tespit etmesiyle, söz
konusu araştırmanın yapılması için bozma kararı vermesinde, hukuka aykırı ve
keyfi bir uygulama tespit edilmediği gibi, İlk Derece Mahkemesine direnme hakkı
veren uygulamanın başvurucunun adil yargılanma hakkına yönelik bir müdahale
teşkil etmediği açıktır.
28. Başvurucunun, Yargıtay
tarafından bozma kararı verilmesi nedeniyle, savunmayı genişletme yasağının
ihlal edildiği iddiasının ise, bozma gerekçesini oluşturan ve bozma sonrasında
davanın reddi sebebi olarak gösterilen hususun, davalı tarafından yargılamanın
ilk aşamasında, cevap dilekçesinde ileri sürüldüğü tespit edilmekle, temelsiz
olduğu anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle,
Yargıtay tarafından bozma kararı verilerek dosyanın İlk Derece Mahkemesine
gönderilmesinde adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğu anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası
30. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, 8/10/2010
tarihinde açtığı işe iade davasının makul sürede tamamlanmadığını belirterek,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
32. Anayasa ve Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36.
maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa
Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok
kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara,
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği
açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
33. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, iş akdinin feshi üzerine açılan işe iade davasının söz konusu olduğu
görülmekle, 4857 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
35. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih 8/10/2010
tarihidir.
36. Sürenin bitiş tarihi ise,
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut olayda
yargılamanın sona erdiği tarihin, İskenderun İş Mahkemesinin kararının Yargıtay
7. Hukuk Dairesi tarafından onandığı 24/9/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
37. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri
çerçevesinde, bireylerin ekonomik geleceği ile çalışma barışı açısından arz
ettiği önem nazara alındığında, iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi
hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekmektedir. Bu
nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş
davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında, sözlü yargılama
usulüne tabi özel bir iş yargılaması sistemi ihdas ederek iş davalarının,
konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
38. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
39. Başvuruya konu yargılama sürecinin
incelenmesinde, celse aralarının uzun tutulduğu ve yargılama süresinin büyük
kısmının delillerin toplanması aşamasında geçtiği anlaşılmakta, iş ilişkisinden
kaynaklanan uyuşmazlıkların özellikle de işe iade talebini içeren feshe itiraz
davalarının niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun
davadaki menfaati dikkate de alındığında, sonuç olarak İş Kanunu’nda öngörülen
sürelere oranla haklı görülemeyecek derecede uzun bir süre olan iki yıl on bir
ay on altı günde yargılamanın tamamlandığı görülmektedir.
40. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde
görüldüğü anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§ 14).
41. 4857 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 59-82).
42. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği çerçevesinde davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından
farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu iki
yıl on bir ay on altı günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
44. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle 39.547,20
TL maddi ve 10.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin iki yıl on bir ay on altı günlük yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net
2.200,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
48. Başvurucu yapılan ve
dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yargıtayın bozma kararı vermesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama
süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 2.200,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harçtan oluşan yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.