TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ELİF SAKA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9540)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Elif SAKA
|
Vekili
|
:
|
Av. Ayhan EREL
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, iş akdinin
feshedilmesi üzerine 6/5/2009 tarihinde açtığı işe iade davasının dört yılı
aşkın bir sürede sonuçlanması nedeniyle adil yargılanma hakkı ile çalışma ve
sözleşme hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, maddi ve manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/12/2013
tarihinde Aksaray Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 15/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm
tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
4/7/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına ve dosyanın bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 7/8/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, iş akdinin
3/4/2009 tarihinde, geçerli bir neden gösterilmeksizin feshedildiğini iddia
ederek, 6/5/2009 tarihinde Aksaray İş Mahkemesinde Şekerbank Türk A.Ş aleyhine
işe iade davası açmıştır.
8. Mahkeme, 24/8/2010 tarih ve
E.2009/129, K.2010/103 sayılı kararla, fesih için geçerli ve haklı bir sebebin
bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne hükmetmiştir.
9. Davalının temyiz istemi
üzerine karar, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 25/5/2012 tarih ve E.2012/7887,
K.2012/11291 sayılı ilâmıyla; bilirkişi kurulu raporunda, bazı eksik belgelerin
celp edilerek dosyanın eksiksiz gönderilmesi halinde yeniden değerlendirme
yapılacağı belirtilmiş olmasına rağmen, Mahkemece bu husus göz ardı edilerek
eksik inceleme ile hüküm kurulduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
10. Aksaray İş Mahkemesi bozmaya
uyarak, 4/4/2013 tarih ve E.2012/171, K.2013/116 sayılı kararıyla, bozma
ilamında gösterilen hususlarda alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davalı
işveren tarafından fesih sebebi olarak gösterilen hususların kanıtlanamadığı ve
fesih için geçerli ve haklı bir sebebin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın
kabulüne, davacının işe iadesine ve altı aylık ücret ve haklarının davalıdan
alınarak davacıya ödenmesine karar vermiştir.
11. Davalının temyiz istemi
üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 10.06.2013 tarih ve E. 2013/15970, K. 2013/13966 sayılı ilâmıyla, gerekçeli kararın davalı vekiline
tebliğ tarihini gösteren belgenin dosya arasında bulunmadığı anlaşıldığından
anılan belgenin eklenerek gönderilmesi için dosyanın Mahkemesine geri
çevrilmesine karar vermiştir.
12. Eksikliklerin tamamlanarak dosyanın
temyiz incelemesi için yeniden gönderilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi,
1/11/2013 tarih ve E.2013/20897, K.2013/23051 sayılı ilâmıyla, tazminatın altı
aylık ücret tutarı olarak belirlenmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle hükmün
bozularak ortadan kaldırılmasına, feshin geçersizliğine, davacının işe iadesine
ve dört aylık ücret ve diğer hakların davalıdan alınarak davacıya ödenmesine
karar vermiştir.
13. Nihai karar başvurucuya
6/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, 24/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
15. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 30. maddesi ve 447. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin
birinci fıkrası, 7. maddesinin birinci fıkrası ve 15. maddesi, 22/5/2003 tarih
ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrası (Bkz. B.No: 2014/1981, 18/9/2014, §§ 17–22).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/12/2013 tarih ve 2013/9540 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, iş akdinin feshedilmesi üzerine 6/5/2009 tarihinde açtığı işe
iade davasının, yasada öngörülen sürelerin çok üzerinde bir sürede
tamamlandığını, iş akdine son verilmesinin ardından Mahkemece işe iadesine
karar verilene kadar geçen süre içinde, çalışmadığı ve Mahkemece hükmedilen
dört aylık tazminat dışında kalan süreler için maddi zararının oluştuğunu
belirterek, adil yargılanma hakkı ile çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Çalışma ve Sözleşme Hürriyetinin İhlali İddiası
18. Başvurucu, 6/5/2009
tarihinde açtığı işe iade davasının, 4857 sayılı Kanun’da yer alan üç aylık
sürenin çok üzerinde bir sürede sonuçlandırılması nedeniyle çalışma ve sözleşme
hürriyetinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa’nın 148. maddesinin (3)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir …”
20. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
21. Anayasa’nın 148. maddesinin
(3) numaralı fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı
fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun
esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18).
22. Başvurucunun başvuru
dilekçesinde ifade ettiği ve Anayasa’nın 48. maddesinde yer alan çalışma ve
sözleşme hürriyeti, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden
olmakla beraber, Sözleşme ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden
herhangi birinin kapsamına girmemektedir.
23. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu çalışma ve sözleşme hürriyetinin ihlal iddialarının Anayasa ve
Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından bu iddianın,
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
24. Başvuru formu ile eklerinin
incelenmesi sonucunda, başvurucunun yargılamanın uzunluğuna ilişkin şikâyetinin
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Başvurucu, 6/5/2009
tarihinde açtığı davanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa ve Sözleşme’nin
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından
ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve
haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının
da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
27. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
28. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, iş akdinin feshi üzerine açılan işe iade davasının söz konusu olduğu
görülmekle, 4857 sayılı Kanun ve 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine
göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu
alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
29. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin
işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup,
somut başvuru açısından bu tarih 6/5/2009
tarihidir.
30. Sürenin bitiş tarihi ise
yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Somut yargılama faaliyeti açısından
sürenin bitiş tarihinin, Yargıtay
22. Hukuk Dairesinin kararını verdiği 1/11/2013 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
31. Makul sürede yargılanma
hakkına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede önemli bir ölçüt olan
başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği kriteri çerçevesinde, gerek bireylerin ekonomik geleceği gerek
çalışma barışı açısından arz ettiği önem nazara alındığında, iş
uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina
göstermesi gerekmektedir. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı
koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel
mahkemelerin dışında, sözlü yargılama usulüne tabi özel bir iş yargılaması
sistemi ihdas ederek iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce, mümkün
olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B.
No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
32. 6100 sayılı Kanun’un 447.
maddesiyle, daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri
yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da
uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür (B. No: 2013/772,
7/11/2013, §§ 64-65).
33. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, başvuru sürecinde büyük oranda tanıkların dinlenmesi,
bilirkişi raporunun temininde geçen süreler ve temyiz incelemesi aşamasında
geçen sürelerin etkili olduğu görülmektedir. İş ilişkisinden kaynaklanan
uyuşmazlıkların niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun
davadaki menfaati de dikkate alındığında, yargılamanın makul görülemeyecek
derecede uzun bir sürede tamamlandığı görülmektedir.
34. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin iş mahkemesi önünde
görüldüğü anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile
medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama
faaliyetleri için geçerli genel usuli hükümler içeren
6100 sayılı Kanun’a tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve 4857
sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile 6100 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya
koyduğu anlaşılmaktadır (§ 15).
35. 4857 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, §§ 59-82).
36. Başvuruya konu yargılama
sürecinin değerlendirilmesi neticesinde, hukuki meselenin çözümündeki güçlük,
maddi olayların niteliği, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf
sayısı gibi kriterler dikkate alındığında davanın karmaşık nitelik taşımadığı,
başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ya da usuli
haklarını kullanırken özensiz davranarak yargılamanın uzamasına önemli ölçüde sebep
olmadığı da dikkate alınarak, somut başvuru açısından farklı bir karar
verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu dört yıl beş ay
yirmi beş günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu
sonucuna varılmıştır.
37. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
38. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlali nedeniyle 54.955,00
TL maddi ve 20.000,00 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
39. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
40. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin dört yıl beş ay yirmi beş günlük yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında, başvurucuya net
2.750,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
41. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
42. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Çalışma
ve sözleşme hürriyetinin ihlali yönündeki iddiasının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılama
süresinin makul olmadığı yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 2.750,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.