TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
MURAT AKSU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9771)
Karar Tarihi: 10/6/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Raportör
Şükrü DURMUŞ
Başvurucu
Murat AKSU
Vekili
Av. Mehmet Emin TAŞDEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, kanuni tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 24/12/2013 tarihinde Burhaniye 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 24/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesi ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 30/9/2008-2/10/2008 tarihleri arasında gözaltında kaldıktan sonra 3/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır.
6. Burhaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29/12/2008 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında “kasten insan öldürme ve kasten insan öldürmeye teşebbüs” suçlarından kamu davası açılmıştır.
7. Davanın görüldüğü Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi yargılama sonucunda 24/12/2009 tarihli ve E.2009/111, K.2009/366 sayılı kararı ile başvurucunun cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına hükmetmiştir.
8. Temyiz üzerine Derece Mahkemesinin kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29/12/2011 tarihli ilamı ile bozulmuştur.
9. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bu karara itirazı üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11/6/2013 tarihli kararı ile itirazın kabulüne ve Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 29/12/2011 tarihli kararında geçen “B-b” bölümünün çıkartılmasına karar vermesi üzerine dava dosyası Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2013/307 sırasına kaydedilerek yargılamaya devam edilmiştir.
10. Başvurucu, 4/10/2013 tarihli dilekçe ile tahliye talebinde bulunmuştur. Burhaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 7/10/2013 tarihli ve 2013/1510 Değişik İş sayılı kararı ile tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Bu karara yapılan itiraz, Burhaniye 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/10/2013 tarihli ve 2013/151 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir. Başvurucu, ret kararını 6/12/2013 tarihinde öğrenmiştir.
11. Başvurucu 24/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
12. Devam eden yargılamada Mahkeme, 17/1/2014 tarihli ve E.2013/307, K.2014/17 sayılı kararla başvurucunun kasten insan öldürme suçundan toplam 50 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
13. UYAP sisteminden yapılan sorgulamada başvurucu hakkındaki kararın temyiz aşamasında olduğu tespit edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
14. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (Madde 81, 82, 83),
…”
15. Aynı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
16. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 24/12/2013 tarihli ve 2013/9771 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, 3/10/2008 tarihinden bu yana tutuklu bulunduğunu, beş yılı aşkın süredir tutuklu olmasının 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin açık ihlali olduğunu belirterek Anayasa’nın 13., 19. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş, tahliyenin sağlanması ile tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
20. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
21. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
22. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19. maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile uyumludur (Ramazan Aras, B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 44).
23. Kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni” dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği hâllerde ise, kanunun hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (Ramazan Aras, § 45).
24. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
25. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen “hükme bağlı olarak tutma” haline dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulamaz (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41).
26. Başvuru konusu yargılama kapsamında 30/9/2008-2/10/2008 tarihleri arasında gözaltında kalan başvurucu, 3/10/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu, gözaltında kaldığı 30/9/2008-2/10/2008, tutuklu kaldığı 3/10/2008-24/12/2009 ve 11/6/2013-17/1/2014 tarihleri arasında bir “suç isnadına bağlı olarak”, 24/12/2009-11/6/2013 tarihleri ve 17/1/2014 tarihi sonrasındaki sürede ise “hükme bağlı olarak tutma” anlamında özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır. Buna göre, başvurucunun başvuru konusu yargılama kapsamında “suç isnadına bağlı olarak” toplam tutulma süresi 1 yıl 10 aydır.
27. Başvurucunun, “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulduğu süre ilk derece mahkemesinin kararını verdiği 17/1/2014 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen beş yıllık azami süreyi aşmamıştır.
28. Açıklanan gerekçelerle, başvurunun kanuni tutukluluk süresinin aşıldığı iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” sebebiyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun kanuni tutukluluk süresinin aşıldığı iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
10/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.