TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TUBA DOĞRUYOL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1292)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 18/09//2015-29479
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan
ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M.
Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Akif
YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Tuba
DOĞRUYOL
|
Vekili
|
:
|
Av.
Lütfullah Hasan DOĞRUYOL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, İlk Derece Mahkemesinin başvuru konusu eylemi somut
olayla ilgisi olmayan bir madde kapsamında değerlendirmesi nedeniyle gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği iddiası hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 30/12/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 32. Sulh Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde, başvuruda Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 27/1/2015 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/2/2015 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş
için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 6/4/2015 tarihli görüş yazısı 29/4/2015
tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası
içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, İstanbul ilinde 8/4/2013 tarihinde, belirtilen hız
limitini aştığının video kameralı radarla tespit edildiği gerekçesiyle Anadolu
Yakası Bölge Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü tarafından hakkında tesis edilen
idari para cezasının iptali istemiyle İstanbul Anadolu 32. Sulh Ceza
Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.
8. Anılan Mahkemenin 9/12/2013 tarihli kararıyla başvuru kesin
olarak reddedilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...İtiraz eden itiraz dilekçesinde, 08/04/2013
tarihinde, İstanbul İli Kartal İlçesi Kartal Bağlantı Yolu olarak belirtilen
E-80 Kartal Bağlantı Yolu üzerinde seyir halinde iken; 34 HD 8742 plakalı Audi
marka aracıyla hız sınırını aştığından bahisle ceza tutanağı düzenlendiğini,
hız sınırının o bölgede kaç km/sa olduğunu ve hızın
tespitinin nasıl yapıldığını tutanaktan anlaşılmadığını, Karayolları Trafik
Kanunu’nun 36. maddesinin 3. fıkrasının 4. cümlesinde yazılı 'sürücüsü aynı
zamanda araç sahibi değilse, ayrıca tescil plakasına da ceza tutanağı
düzenlenir.' hükmünün iptal edildiğinin bu nedenlerle düzenlenen tutanağın
hukuka aykırı olduğunu beyan etmiştir.
İtiraz dilekçesi, idarenin vermiş olduğu cevap dilekçesi ve
tüm dosya kapsamına göre; 08/04/2013 tarih ve 244379 seri nolu
ceza tutanağının Kartal Bağlantı Yolu mevkiinde yapılan radar uygulaması
esnasında 34 HD 8742 plaka sayılı araç sürücüsünün araçlar için 70 km hız
sınırı olan bölgede 104 km hız ile araç kullandığı gerekçesiyle 2918 sayılı
Karayolları Trafik Kanunu’nun 51/2-b (hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli
usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını %30 dan fazla aşmak) maddesi
gereğince itiraz eden adına kayıtlı aracın tescil plakasına idari para cezası
tanzim edildiği Karayolları Trafik Kanunu’nun 36. maddesinin 4. cümlesinde
yazılı 'sürücü aynı zamanda araç sahibi değilse, ayrıca tescil plakasına da
ceza tutanağı düzenlenir.' hükmü iptal edilmiş ise de; 24/05/2013 tarih 6487
sayılı Yasanın 18. maddesiyle değişik 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun
36. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde yazılı 'ayrıca aracın sürücü
belgesiz kişilerce sürmesine izin veren araç sahibine de tescil plakası
üzerinden aynı miktarda idari para cezası verilir.' hükmünün getirildiği;
böylece düzenlenen idari para cezasının usul ve yasaya uygun olduğu
anlaşılmış(tır)..."
9. Anılan karar başvurucu vekiline 19/12/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
10. Bireysel başvuru 30/12/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
11. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 4.
maddesi şöyledir:
“(1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça
tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği
çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de
doldurulabilir.
(2) Kabahat karşılığı olan yaptırımların türü, süresi ve
miktarı, ancak kanunla belirlenebilir.”
12. 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun
36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Motorlu araçların, sürücü belgesi sahibi olmayan kişiler
tarafından karayollarında sürülmesi ve sürülmesine izin verilmesi yasaktır.
...
Buna göre;
a) Sürücü belgesi olmayanların,
…
araç kullanarak trafiğe çıktıklarının tespiti hâlinde, bu
kişilere 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca, aracın sürücü belgesiz kişilerce sürülmesine
izin veren araç sahibine de tescil plakası üzerinden aynı miktarda
idari para cezası verilir.”
13. Aynı Kanun’un 36. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 29/11/2012
tarihli ve E.2012/106, K.2012/190 sayılı kararı ile iptal edilen üçüncü
fıkrasının dördüncü cümlesi şöyledir:
“… Sürücü aynı zamanda araç sahibi değilse, ayrıca tescil
plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı düzenlenir.”
14. Aynı Kanun’un 51.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Hız ölçen teknik cihaz veya çeşitli teknik usullerle
yapılan tespit sonucu hız sınırlarını yüzde ondan yüzde otuza (otuz dahil)
kadar aşan sürücülere 64 700 000 lira, yüzde otuzdan fazla aşan sürücülere 131
900 000 lira para cezası uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 10/6/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 30/12/2013 tarih ve 2014/1292 numaralı bireysel başvurusu
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, trafik kuralı ihlali nedeniyle uygulanan idari para
cezasına ilişkin başvurusunun, ihlalin kim tarafından yapıldığı hususu
araştırılmaksızın, olayla ilgisi olmayan bir kural kapsamında
değerlendirildiğini, gerekçeli kararda tartışılan hükmün somut olayla ilgisinin
olmadığını belirterek, Anayasa'nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
17. Başvurucu her ne kadar Anayasa’nın 38. maddesinin de ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de başvuru formu ve ekleri incelendiğinde,
başvurucunun iddialarının özünün, İlk Derece Mahkemesinin, başvuru konusu
eylemi somut olayla ilgisi olmayan bir madde kapsamında değerlendirmesi hususu
ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun
iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerden biri olan gerekçeli
karar hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
18. Başvurucunun gerekçeli karar
hakkına ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve
kabul edilemez olduğuna karar verilmesini gerektirecek bir neden de bulunmadığı
anlaşıldığından, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
19. Üyeler Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Celal
Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
2. Esas
Yönünden
20. Başvurucu, 2918 sayılı Kanun’un 36. maddesinin somut olayla
ilgisi olmamasına rağmen Mahkemenin bu hükme ilişkin değerlendirmelerde
bulunduğunu belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde belirtilen adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Bakanlık görüş yazısında; her ne kadar başvurucu 2918 sayılı
Kanun'un 36. maddesinin üçüncü fıkrasının hakkında uygulandığını iddia etmiş ve
Mahkeme de bu doğrultuda bir inceleme yapmış ise de, itiraza konu ceza
tutanağının aynı Kanun’un 116. maddesi dayanak alınarak düzenlendiği, sözü
geçen maddenin somut olayla ilgisi kalmamasına rağmen eylemin bu madde
kapsamında değerlendirildiği, belirtilen hususların değerlendirilmesinin Anayasa
Mahkemesinin takdirinde olduğu bildirilmiştir.
22. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
23. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak
yazılır.”
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
26. Gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi,
adil yargılanma hakkının somut görünümlerindendir. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar
hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı
organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle
güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının
gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de, hak arama
hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, §
30).
28. Buna karşın mahkemeler, kararlarını
hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü
altındadırlar. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için
gerekli olmasının yanı sıra, tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri
iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve
ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının
sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gereklidir (Sencer
Başat ve Diğerleri, B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §
34).
29. Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve
argümanları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte, bu şekildeki
gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması şart değildir. Ancak
gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma
sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara
dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin
reddedilmesi hususunda, makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak
ölçü ve özene sahip olması gerekmektedir (Sencer Başat ve
Diğerleri, § 37).
30. Bu nedenle, bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması
gerektiği, davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır (Sencer Başat ve
Diğerleri, § 35). Makul gerekçe, davaya konu olay ve
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile
hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim
Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 24).
31. Zira bir davada tarafların, hukuk düzenince hangi nedenle haklı
veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için usulüne uygun
şekilde oluşturulmuş, hükmün içerik ve kapsamı ile bu hükme varılırken
mahkemenin neleri dikkate aldığı ya da almadığını gösteren, ifadeleri özenle
seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna
uyumlu hüküm fıkralarının bulunması “gerekçeli
karar hakkı” yönünden zorunludur. Aksi bir tutumla, mahkemenin,
davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi
veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer
Başat ve Diğerleri, §§ 38-39).
32. Anayasa Mahkemesinin 6/3/2013 tarihli ve 28579 sayılı Resmî Gazete’de (R.G.) yayımlanan 29/11/2012 tarihli ve
E.2012/106, K.2012/190 sayılı kararı ile 2918 sayılı Kanun’un 36. maddesinin
üçüncü fıkrasının "Sürücü aynı zamanda
araç sahibi değilse, ayrıca tescil plakasına da aynı miktar için ceza tutanağı
düzenlenir." biçimindeki dördüncü cümlesi iptal edilmiştir.
Kanun koyucu, 1/6/2013 tarihli ve 28674 sayılı R.G.’de
yayımlanan, 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile 2918
sayılı Kanun’un 36. maddesini yeniden düzenleyerek, aracının sürücü belgesiz
kişilerce sürülmesine izin veren araç sahibine de tescil plakası üzerinden
idari para cezası verilmesini öngörmüştür.
33. Somut olayda, başvurucu hakkında hız limitinin aşılması
nedeniyle, 2918 sayılı Kanun'un 51. maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi ve
aynı Kanun’un 116. maddesi gereğince tescil plakasına göre ceza tutanağı
düzenlenmiştir. Başvurucu hakkındaki GV-244379 seri numaralı trafik idari para
cezası tutanağında kabahatliye uygulanan yasa maddesi olarak “51/2-b” düzenlemesi gösterilmiştir.
34. Başvurucu idari para cezasının iptali istemli dilekçesinde,
aracı kendisinin kullanmadığını, cezanın kesildiği tarih ve saatte kendisinin
şirkette çalışmakta olduğunu ifade etmiş ve düzenlenen ceza tutanağından hız
sınırının o bölgede kaç km olduğunun ve tespitin nasıl yapıldığının anlaşılamadığını
belirtmiştir. Başvurucu ayrıca Anayasa Mahkemesinin 2918 sayılı Kanun'un 36.
maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesini iptal ettiğini ifade ederek kendisi
hakkında bu maddenin uygulanamayacağını ileri sürmüştür.
35. İstanbul Anadolu 32. Sulh Ceza Mahkemesi 9/12/2013 tarihinde,
başvurucu hakkında verdiği kararda; "(...)
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 51/2-b (hız ölçen teknik cihaz veya
çeşitli usullerle yapılan tespit sonucu hız sınırlarını %30'dan fazla aşmak)
maddesi gereğince itiraz eden adına kayıtlı aracın tescil plakasına idari para
cezası tanzim edildiği, Karayolları Trafik Kanunu'nun 36. maddesinin üçüncü
fıkrasının 4. cümlesinde yazılı (...) hükmü iptal edilmiş ise de 24/5/2013
tarih 6487 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle değişik 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu'nun 36. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinde yazılı (...)
hükmünün getirildiği; böylece düzenlenen idari para cezasının usul ve yasaya
uygun olduğu" gerekçeleriyle idari para cezasının iptal
başvurusunu reddetmiştir.
36. İtiraza konu ceza tutanağının, 2918 sayılı Kanun'un 51.
maddesinin ikinci fıkrasının (b) bendi ile aynı Kanun’un 116. maddesinin
dayanak alınarak düzenlendiği hususunun Mahkemece nazara alınmadığı, hükmün
içerik ve kapsamı ile Mahkemenin bu hükme varırken davanın sonucuna etkili
olduğunu kabul ettiği Kanun maddesinin somut olayla ilgisinin olmadığı, idari para cezası karar tutanağı hız
limiti aşılarak araç kullanılmasına ilişkin olduğu halde, olayla ilgisiz olan
sürücü belgesiz kişilerce aracın sürülmesine izin verilmesi hususunun kararda
tartışıldığı görülmektedir (bkz. § 34). Bu nedenlerle, karar bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
37. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
38. Üyeler Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Celal
Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamışlardır.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
39. Başvurucu, anayasal haklarının ihlal edildiğini belirterek,
ihlalin ortadan kaldırılması yönünde karar verilmesini talep etmektedir.
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesi şöyledir:
“(1) Esas
inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi
yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit
edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını
ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde
mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
41. Başvuru konusu olayda tespit edilen ihlal, adil yargılanma
hakkının unsurlarından olan gerekçeli karar hakkının ihlal edilmesinden
kaynaklandığından ve ihlalin yeniden yargılama yapılarak ortadan
kaldırılmasında hukuki yarar bulunduğundan, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili
Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
42. Başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Başvurucu, 1.000,00 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
Bakanlık bu konuda görüş sunmamıştır.
43. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla
beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen zarar arasında illiyet bağı
bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucunun tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
44. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca
tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA, Üyeler Osman Alifeyyaz
PAKSÜT ve Celal Mümtaz AKINCI’nın karşı oyları ve OY ÇOKLUĞUYLA,
2.
Gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
Üyeler Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Celal Mümtaz AKINCI’nın karşı oyları ve
OY ÇOKLUĞUYLA,
B. İhlal ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere karar örneğinin İstanbul Anadolu 32. Sulh Ceza
Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C. Başvurucunun tazminata ilişkin talebinin
REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına, OYBİRLİĞİYLE,
10/6/2015
tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Başvurucu,
trafik kuralı ihlali nedeniyle uygulanan idari para cezasına ilişkin olarak
Sulh Ceza mahkemesine yaptığı başvurunun, ihlalin kim tarafından yapıldığı
hususu araştırılmaksızın, olayla ilgisi bulunmayan bir kural kapsamında
değerlendirilerek reddedildiğini, bu nedenle Anayasa’nın 36. ve 38.
maddelerinde yer alan adil yargılanma hakkı ile suç ve cezaların kanuniliği
ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürerek, anılan cezaya ilişkin kararın
iptali ile tazminata hükmedilmesini istemiştir.
2.
Başvurucunun adına kayıtlı aracın kim tarafından kullanıldığı belirlenmeksizin,
hız limitini aşması nedeniyle kesilen para cezasının 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu’nun 51. maddesinin ikinci fıkrası ve aynı Kanun’un 116. maddesine
dayandığı anlaşılmaktadır.
3.
Bahse konu 116. maddenin “sürücüsü tespit
edilemeyen” araçlara “tescil
plakalarına göre” ceza veya suç tutanağı düzenleneceğine ilişkin
kuralları daha önce Anayasa Mahkemesince esastan incelenmiş ve Anayasa’ya
aykırı bulunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin 1.7.2008 tarihli ve 26923 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan Esas:2004/116,
Karar:2008/74 sayılı kararında:
“Suçsuzluk karinesi kapsamında yer alan ve iddia edenin
iddiasını ispatla yükümlü olması kuralı da Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasının bireylere sağladığı anayasal bir güvencedir. … Ancak genel anlamda
suçun kanıtlanması yükümlülüğü iddia edende kaldığı sürece, savunmasını
oluşturmak için ispat yükünü sanığa devreden kurallar ile hukuki veya fiili
varsayımların olduğu durumlarda ispat yükünün yön değiştirmesi, masumiyet
karinesine aykırılık taşımaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de birçok
kararında ispat külfetini tersine çeviren hukuki veya fiili karinelerin
kabulünü Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasına aykırı bulmamıştır.
…
116. maddedeki sorumluluk, iradi ve kusurlu olan sürücünün
eylemine dayanmaktadır. Ancak sürücünün kimliğinin belirlenmesinde, 116.
maddede sayılan ihlallerin niteliğinden kaynaklanan güçlükler bulunduğundan,
trafik ihlaline ilişkin tutanak, aracın tescil plakasına göre düzenlenmektedir.
Ayrıca kural ihlali yapan ve sürücüsü tespit edilemeyen
araçların, trafik zabıtası tarafından saptanabilecek plakasından başka ayırt
edici bir özelliğinin bulunmadığı, ancak plaka ile de araç sahibine
ulaşılabileceği açıktır.
Dolayısıyla Anayasa’ya aykırılığı ileri
sürülen düzenlemenin, gelişen, büyüyen, çeşitlenen ve çoğalan trafik
sorunlarını zamanında ve etkin bir biçimde denetleyebilmek ve toplum halinde
yaşamanın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi amacıyla, demokratik toplumda
zorunlu olarak getirilen uygulamalar olduğu kabul edilmelidir”
denilerek,
iptal istemi reddedilmiştir.
4.
2918 sayılı Kanun’un 116. maddesinin yukarıda belirtilen karara konu olan
ibarelerinin dışında kalan kısmının iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusu
da Anayasa Mahkemesinin 10.12.2013 tarihli ve 28847 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Esas:2013/44, Karar: 2013/59 sayılı
kararı ile reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, yukarıda 3. maddede belirtilen
hususlar teyit edilerek, şu tespitte bulunulmuştur:
“İtiraz
konusu kuralın, kişilerin can ve mal güvenliğini korumak, toplumun refah, huzur
ve mutluluğunu etkileyen trafik kazalarının önlenmesini sağlamak ve böylece
kamu düzenini korumak amacıyla öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bu düzenlemenin
anayasal sınırlar içinde kanun koyucunun takdirinde olduğu açıktır. Kanun
koyucunun, anayasal sınırları aşmadan takdir yetkisini kullanarak düzenlediği
kural, hukuk devleti ilkesine aykırılık taşımamaktadır.”
5. Bu
karar ve gerekçeler karşısında, başvurucunun “faili
tespit edilmeden” ceza kesilmesi ve “cezaların
şahsiliğine aykırılık” iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu
tartışmasızdır.
6. Başvurucunun
durumunun 2918 sayılı Kanun’un 116. maddesi kapsamında olduğu açıktır. Ancak
başvurucu, Sulh Hukuk Mahkemesine yaptığı itirazda, aracın hız ölçen teknik
cihazlarla saptanan kural ihlalinin gerçekleşmediğine dair herhangi bir delil
(aracın o sırada başka bir yerde bulunduğuna dair MOBESE kaydı, tutanakta yer
alan aracın kendisine ait olmadığı, plakada kayıtlı aracın başka bir marka veya
model araç olduğu gibi) göstermemiş, konu ile ilgisiz olan 2918 sayılı Kanun’un
36. maddesine ilişkin bir Anayasa Mahkemesi kararını öne sürerek hukuka
aykırılık iddiasında bulunmuştur.
7. Mahkemenin,
başvurucunun ilgisiz ve yanıltıcı itirazlarını bir ölçüde karşılamak
düşüncesiyle yazdığı gerekçede, olaya uygulanacak hukuk kurallarının açıklıktan
ve netlikten uzak biçimde yer aldığı görülmektedir. Ancak 2918 sayılı Kanun’un
116. maddesi karşısında, cezanın iptali isteminin reddine ilişkin kesin kararın
yerinde olduğu da anlaşılmaktadır.
8. Bölüm
çoğunluğunca, başvurucunun, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınmış
olan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğine karar verilmiştir.
9. Gerekçeli
karar hakkının adil yargılanmanın temel ilklerinden biri olduğunda, gerekçesiz
kararlar kadar, ilgili ve yeterli gerekçeyi içermeyen kararların da adil
yargılanma hakkının ihlalini oluşturduğunda şüphe yoktur.
10.
Öte yandan, bireysel başvurunun, sadece bir temel hakkın ihlali dışında da
koşulları bulunmaktadır. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkına sahip olanlar” kenar
başlıklı 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında;
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve
kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir”
denilmektedir.
Buna göre, ihlal iddiasıyla başvuru yapılması için ortada somut bir hukuki
yarar bulunmalıdır. Salt akademik düzeyde, somut sonuçlar yaratmayacak olan,
hukuki münakaşa niteliğindeki başvurular kabul edilemez. Mağdur kavramının,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin özerk kavramlar teorisinden hareketle,
davada menfaat kuralının bağımsız ve aşırı biçimsellikten uzak bir şekilde
yorumlanması gerekir. Anayasa Mahkemesi, bir başvurunun kabul edilebilmesi için
başvurucunun sadece mağdur olduğunu ileri sürmesini yeterli görmemekte,
başvurucunun ihlalden doğrudan etkilendiğini göstermesi ve bu hususta Mahkemeyi
ikna etmesi gerektiğini kabul etmektedir (B. No:2013/1977, paragraf no 42-45, karar tarihi 9.1.2014).
11. Olayda
başvurucunun, itiraz mercii olan Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararının daha özenli
ve açık biçimde yazılması halinde aynı trafik cezasını ödemek zorunda kalacağı
açıktır. Bu durumda, yeniden yargılama sonucu eksiklikleri giderilerek yeniden
yazılabilecek olan gerekçenin yetersiz ve ilgisiz olması nedeniyle başvurucunun
gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi, başvurucuya pratikte
nasıl bir yarar sağlayacağı somut biçimde ortaya konamamaktadır. Bu nedenle
ihlal kararı verilirken öncelikle başvurunun hangi güncel hakkı etkilediğinin Bölüm’ce bir değerlendirmesinin yapılması gerekirken bu
yapılmamıştır.
12.
Öte yandan, 6216 sayılı Kanun’un bireysel başvuruların kabul edilebilirlik
şartları ve incelenmesi başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında şöyle
denilmiştir:
“Mahkeme, Anayasanın
uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara
uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir.”
13.
Olayda başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlalinin önemli bir zarar
doğurmadığı, bu ihlale bir bakıma başvurucunun ilgisizce sıraladığı itirazların
yol açtığı, başvurucunun, ceza tutanağında belirtilen trafik ihlalinin vuku
bulmadığına, aracın veya plakanın kendisine ait olmadığına veya aracın iradesi
dışında başkalarınca kullanıldığına dair herhangi bir itirazda bulunmadığı, bu
konuda bir delil getirmediği, böyle bir itiraz veya delilin Mahkemece
dinlenmediği yolunda bir iddiası da olmadığına göre, somut olayda gerekçeli
karar hakkının anayasal bir öneminin bulunduğundan ve kabul edilebilirlik
kararı verilmesini gerektirdiğinden söz edilemez.
Açıklanan
nedenlerle, başvurunun kabul edilebilir olduğu ve yeniden yargılama yapılması
için ilgili mahkemeye gönderilmesi yönündeki karara katılmıyoruz.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|