TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET KILIÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9798)
|
|
Karar Tarihi:10/6/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet KILIÇ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, yargılandığı
davada uzun bir süredir tutuklu olduğunu, kanunda öngörülen azami tutukluluk
süresinin aşıldığını, etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılmadığını belirterek
Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve tahliye edilerek tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/12/2013
tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde, başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 30/12/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, suç işlemek
amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, örgüt faaliyeti çerçevesinde teselsülen uyuşturucu madde ticareti yapma suçlarından
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 7/9/2007 tarihli ve 2007/10 sorgu sayılı
kararıyla tutuklanmıştır.
6. İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesinin 18/12/2012 tarihli ve E.2012/63, K.2012/338 sayılı kararıyla
başvurucunun atılı suçlardan hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve
hükümle birlikte tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir.
7. Başvurucunun temyizi üzerine
Yargıtay 10. Ceza Dairesi, 10/7/2014 tarihli ve E.2014/3390, K.2014/5352 sayılı
ilamıyla İlk Derece Mahkemesinin kararını onamıştır.
8. Başvurucu, 26/12/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
9. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı
şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis
cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı
verilemez.”
10. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli
veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi (1) şöyledir:
(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtay’a
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay
ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde yapılacak
incelemeden sonra verilir; bu karar re'sen de
verilebilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
11. Mahkemenin 10/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 26/12/2013 tarih ve 2013/9798
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
12. Başvurucu, yargılandığı
davada uzun bir süredir tutuklu olduğunu, kanunda öngörülen azami tutukluluk süresinin
aşıldığını, yüzde yüz oranında özürlü olmasına rağmen Adli Tıp Kurumundan rapor
almasının engellenerek tahliye olmasının önüne geçildiğini, Mahkemeye
yargılamanın başlangıç aşamasında verdiği sözlü ve yazılı bilgilere rağmen adli
tahkikat başlatılmadığını ve verdiği bilgilerin kullanılmaması nedeniyle etkin
pişmanlık hükümlerinden yararlandırılamadığını belirterek Anayasa’nın 19. ve
36. maddelerinde belirtilen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
13. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
14. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2)
numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
15. Anılan
hükümler uyarınca bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve
özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin
ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve
yargısal makamların görevidir. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği
iddialarının öncelikle derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar
tarafından değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (Ümit Ata, B. No: 2012/254, 6/2/2014, §
30).
16. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun Anayasa
Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve
yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi
ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu süreçte dava
ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
17. Başvurucu yargılamanın başlangıç aşamasında İlk Derece Mahkemesine verdiği
sözlü ve yazılı bilgilere rağmen adli tahkikat başlatılmadığını ve verdiği
bilgilerin kullanılmaması nedeniyle etkin pişmanlık hükümlerinden
yararlandırılamadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
18. Başvurucu İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesinin 18/12/2012 tarihli ve E.2012/63, K.2012/338 sayılı kararıyla atılı
suçlardan hapis ve adli para cezasına mahkum edilmiş, temyize tabi olan bu kararın temyiz sonucu
beklenmeden 26/12/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunmuştur. Bireysel başvuru dosyası Anayasa Mahkemesinde derdest iken Yargıtay
10. Ceza Dairesi, 10/7/2014 tarihli ve E.2014/3390, K.2014/5352 sayılı ilamıyla
İlk Derece Mahkemesi kararını onamıştır.
19. 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, ihlale neden olduğu ileri sürülen
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması, başka
bir deyişle bireysel başvuru yapıldığı tarihte başvuru koşullarının tamamının
sağlanmış olması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya da olan
başvuru yolları etkili değilse Mahkeme somut olayın koşullarını dikkate alarak
bir başvurunun incelenmesine karar verebilir. Başvuru konusu olay dikkate
alındığında başvuru yollarının tüketilmesi kuralına istisna tanınmasını
gerektiren bir durumun olmadığı görülmektedir (Ümit
Ata, B. No: 2012/254, 6/2/2014, § 33).
20. Açıklanan
nedenlerle, kanunda öngörülmüş yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeden
bireysel başvuru yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemiş olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının
İhlal Edildiği İddiası
21. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı
47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği
tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekir. …”.
22. Başvurucu, uzun süredir
devam eden tutukluluk nedeniyle mağdur olduğunu, kanunda öngörülen azami
tutukluluk süresinin aşıldığını, devam eden tutukluk kapsamında, Adli Tıp
Kurumundan rapor alması engellenerek, sağlık durumu dikkate alınmadan tahliye
talebinin reddedildiğini ifade etmektedir. Bu şikâyetlerin Anayasa’nın 19.
maddesinde tanımlanan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı kapsamında
değerlendirilmesi gerekmektedir.
23. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest
bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel
başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam
ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 30).
24. Ancak başvurucu hakkında ilk
derece mahkemesinde mahkûmiyet kararı verilmiş ise, bireysel başvuru açısından
talep hukuka aykırılığın tespiti ve tazminatla sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla
bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra
bireysel başvuru yapılmalıdır (Korcan Pulatsü B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
25. Kişi serbest bırakılmadan
yargılandığı davada ilk derece mahkemesinin kararıyla mahkûm olmuşsa,
mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda
kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına
bağlı olarak tutuklu” olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru
incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi
arasındaki esaslı fark bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmiş
olmakla, isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta
erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli
suç şüphesi ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk hali sona
ermektedir. Bu açıdan mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez.
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Yargıtay, mahkûmiyet kararı
sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece
mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından
sonraki tutulmasını Sözleşme’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi
hükmü uyarınca “mahkûmiyet sonrası tutma”
olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır
(Korcan Pulatsü B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 33).
26. “Bir suç
isnadına bağlı olarak” tutuklulukta geçen sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez
yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda
ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest
bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 66). Belirtilen tarihler arasında geçen süre esas alınarak “bir suç isnadına bağlı olarak”
tutuklulukta geçen sürenin makul olup olmadığı değerlendirmesi yapılacaktır.
27. Bu kapsamda “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu olma”
durumunda, tutukluluk süresinin makul olmadığı iddiasıyla yapılacak bireysel
başvurunun ilk derece yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar
verilen her aşamada başvuru yolları tüketildikten sonra ve serbest bırakılma
dışında, nihayet bu durumun ortadan kalktığı mahkûmiyet kararından itibaren
süresi içinde yapılması gerekir. AİHM de, mahkumiyet
kararından itibaren altı ay içerisinde yapılmayan “bir suç isnadına bağlı” tutma kapsamındaki başvurunun
süresinde olmadığını belirtmiştir (Öztürk/Türkiye
(k.k), B. No: 54890/09, 7/1/2014, §
37-41).
28. Somut olayda başvurucu,
isnat edilen suçlar nedeniyle 7/9/2007 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu
hakkında yürütülen yargılama neticesinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince
18/12/2012 tarihinde mahkumiyet hükmü verilmiştir. Söz
konusu karar başvurucuya tefhim edilmiştir. Başvurucunun, isnat edilen suçlarla
ilgili yargılama kapsamında ilk derece mahkemesince mahkûmiyet kararının
verildiği tarihe kadar geçen sürede “bir suç
isnadına bağlı olarak” özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet
kararından sonra geçen sürenin “mahkumiyet sonrası tutma” kapsamında olduğu
anlaşılmaktadır.
29. Hükmen tutukluluk halinin
devamı kararına itiraz edildiğine
dair başvurucu tarafından herhangi bir bilgi ve belge sunulmamıştır. Bu
belirlemeler karşısında; “bir suç isnadına
bağlı olarak” tutuklulukla ilgili şikayetleri içeren bireysel
başvurunun, İlk Derece Mahkemesinin nihai kararını verdiği 18/12/2012
tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 26/12/2013 tarihinde
yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle,
başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan
bireysel başvurunun bu kısmının “süre aşımı”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin “ başvuru yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal
edildiği yönündeki şikâyetinin "süre
aşımı" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
10/6/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.