TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NEVZAT ALBAYRAK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9822)
|
|
Karar Tarihi: 22/6/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Aliye YILDIZ VARSIN
|
Başvurucular
|
:
|
1. Nevzat ALBAYRAK
|
|
:
|
2. Şenol ALBAYRAK
|
|
:
|
3. Turgay ALBAYRAK
|
|
:
|
4. Nuray POLAT
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Adil AKTAY
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1.
Başvurucular, maliki oldukları arazinin kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel
tespiti ve tescil davasında araziye gerçek değerinden düşük bir bedel tayin
edilmesi, faize hükmedilmemesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması
nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 26/12/2013
tarihinde Mersin 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına
engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm
Başkanı tarafından 24/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5.
Adalet Bakanlığınca, 25/11/2014 tarihli yazı ile Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru
formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen
ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvuruculara
ait taşınmazın da bulunduğu Ermenek İlçesinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının 10/4/2002 tarih ve 1572 sayılı tasdikli projesi kapsamında Ermenek
Barajı ve HES tesisleri projesi ve göl sahası inşaatı yapılması planlanmış ve
13/7/2006 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünce (İdare) kamu yararı ve
kamulaştırma kararı alınmıştır. Bakanlar Kurulu'nun baraj ve HES projesine
ilişkin 2009/14599 sayılı acele kamulaştırma kararı 31/1/2009 tarih ve 27127
sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.
8.
İdare, başvuruculara ait taşınmaza acele kamulaştırma yoluyla el konulması ve
kamulaştırma bedelinin tespiti talebiyle dava açmıştır. Ermenek Asliye Hukuk
Mahkemesi, 25/5/2009 tarih ve E.2009/69, K.2009/404 sayılı kararı ile bilirkişi
raporuna dayanarak el koyma bedelini 5.045,35 TL olarak belirleyerek bedelin
başvurucuya ödenmesine ve bahsedilen taşınmaza acele el konulmasına karar
vermiştir.
9.
İdare tarafından 5/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve
taşınmazın tescili davasında Mahkeme, bilirkişiler eşliğinde kamulaştırma
konusu taşınmaz üzerinde keşif yapmış, bilirkişiler, taşınmazın özelliklerini
gözeterek ve 2010 yılı fiyat, masraf ve verim verilerini kullanarak taşınmazın
toplam değerini 30.576,35 TL olarak belirlemiştir.
10.
Mahkeme, 12/10/2012 tarih ve E.2010/409, K.2012/1120 sayılı kararı ile,
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi içtihadı doğrultusunda yapılan keşif ve bilirkişi
raporunda yer alan hususlara göre, taşınmazın değerini 30.576,35 TL olarak
tespit etmiş ve acele el koyma kararı sonrası ödenen bedeli mahsup ile bakiye
25.531,00 TL’nin başvuruculara ödenmesine, taşınmazın tapu kaydının iptali ile
idare adına tapuya kayıt ve tesciline karar vermiştir.
11.
Temyiz üzerine karar, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 2/4/2013 tarih ve
E.2013/3100, K.2013/5394 sayılı ilamı ile onanmıştır.
12.
Başvurucuların karar düzeltme talebi, aynı Dairenin 10/10/2013 tarih ve
E.2013/12627, K.2013/13461 sayılı ilamı ile reddedilmiştir.
13. Anılan
karar, başvuruculara 28/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
14.
Başvurucular 26/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
15. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz
malın idare adına tescili” kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde
idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma
bedelinin tespitiyle, … idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz
gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine …
bildirerek duruşmaya katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede
sayılan bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın
değerini tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da
dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini
belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye
verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder.
Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini
ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa
itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde
sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim,
tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına
yatırıldığına … dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare
adına tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir
ve bu karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil
hükmü kesin olup tarafların bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6. md) Kamulaştırma
bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılamaması
hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren kanuni faiz
işletilir.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma
işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve
idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde
mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun
sonucuna göre işlem yapılır.
…”
16. 2942 sayılı Kanun’un
24/4/2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı
gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile
ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate
alınmaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
17. Mahkemenin 22/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 26/12/2013 tarih ve
2013/9822 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların
İddiaları
18.
Başvurucular, maliki oldukları taşınmazın idarece kamulaştırılması işlemleri
sırasında idarenin taşınmaza hemen ihtiyacı olduğunu belirterek 2942 sayılı
Kanun'un 27. maddesi uyarınca değer tespiti yapılması ve el konulması talebiyle
açtıkları davada taşınmazın değerinin tespit edildiğini, buna karşın idarenin,
yasal süresi içerisinde 2942 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca kamulaştırma
davasını açmadığını, AİHM kriterlerine göre bedel tespiti ile kamulaştırma
işlemi arasında geçmesi gerekli makul sürenin aşıldığını, bilirkişice
kamulaştırma bedeli tespit edilirken yalnızca taşınmazın bulunduğu ilçenin
verileri dikkate alınarak hesap yapılması gerekli olduğu halde, komşu ilçelerin
tarım müdürlüğü verileri de dikkate alınarak hesap yapıldığını, kamulaştırma
işlemi nedeniyle mülkiyet haklarına yapılan müdahalenin ve tespit edilen
bedelin orantılı olmadığını, uygulanması gerekli faizin düşük hesaplandığını,
aynı mahkemenin benzer kararlarında yerleşik Yargıtay uygulamasını da dikkate
alarak bedel tespiti yaptığı halde, kendilerine ait taşınmazın değerini eksik
hesap ettiğini, acele kamulaştırma sonrasında taşınmaz su altında kaldığından
delillerin yok edildiğini belirterek, Anayasa’nın 35., 36. ve 46. maddelerinde
tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve maddi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
.B. Değerlendirme
19.
Başvurucular, somut başvuruya konu bedel tespiti ve tescil davasıyla ilgili
yukarıda sıralanan şikâyetleri nedeniyle Anayasa’nın 35., 36. ve 46.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Anayasa
Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp, somut dava ve buna bağlı olayların özelliklerine göre olay ve
olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
20. Başvurucular, diğer
ilçelerde kamulaştırma bedelinin tespitinde sadece ilçe tarım müdürlüğü
verileri dikkate alınıp bedel tespiti yapılırken Ermenek ilçesindeki taşınmazlarda
Ermenek ilçesiyle birlikte çevre ilçeler ile Karaman ili tarım müdürlükleri
verilerinin ortalamasının “mevki” olarak değerlendirilip bedel tespitinde
kullanılmasının mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri
sürmüşlerse de başvurucuların bahse konu şikâyetinin özünün mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin kanunilik şartını ihlal ettiği iddiası olduğu
anlaşıldığından bu konuda ayrıca adil yargılanma (hakkaniyete uygun yargılanma)
hakkı yönünden inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
21. Başvurucuların kamulaştırma
bedeline faiz uygulanmadığı yönündeki şikâyetleri mülkiyet hakkında ölçülülük
ilkesi yönünden, yargılamanın olması gerekenden uzun sürmesine dair şikâyetleri
makul sürede yargılanma hakkı yönünden incelenecektir. Başvurucuların özel
hayatın gizliliği ve delillerin yok edilmesine yönelik şikâyetleri ise ayrıca incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın
Makul Sürede Sonuçlandırılmadığı İddiası
22. Başvurucular, 2942 sayılı
Kanun’un 10. maddesine göre 105 günde tamamlanması gereken kamulaştırma
bedelinin tespiti davasının daha uzun sürede tamamlandığını belirterek makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
23. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
25. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
26. Makul sürede yargılanma
hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, davaların makul sürede
sonuçlandırılması da yargının görevidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
27. Makul süre incelemesinde;
yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava
malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların
genel olarak yargılama sürecindeki tutumları; yargılama sürecinin uzamasındaki
etkileri ve usuli haklarını kullanırken gereken
dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava
süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal
sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve
yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip
gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce
gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine
ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58).
28. Taraflar için 2942 sayılı
Kanun’un 10. maddesinde kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının
sonuçlandırılması için öngörülen süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan
düzenleyici nitelikte olup, mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da
daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğunda şüphe yoktur. 2942 sayılı
Kanun’un gereği yapılması gereken duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi
raporlarının beklenmesi ve tebligat işlemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu
sürelerin aşılabileceği görülmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 47- 48).
29. Nitekim AİHM de, benzer şekildeki düzenleyici sürelerin yargılama
süresini kısaltma amacı taşıdığını vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin
yasal süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve
uyguladıklarını denetlemenin görevi olmadığını belirterek davaların “makul süre” içerisinde sonuçlanıp
sonuçlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele almakta
ve bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasına uygun olup
olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Bkz., Çalık/Türkiye, B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10,
12/3/2013).
30. Başvuru konusu olayda,
davacı idare tarafından 5/5/2010 tarihinde açılan kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davasında Mahkeme, yaklaşık 29 ay sonra 12/10/2012 tarihinde
davanın kabulüne karar vermiş, taraflarca temyiz edilen karar Yargıtay 18.
Hukuk Dairesinin 2/4/2013 tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme talebi aynı
Dairenin 10/10/2013 tarihli ilamıyla reddedilmiştir. Başvuruya konu kamulaştırma
bedelinin tespiti davasında ilk derece mahkemesi ve temyiz mahkemesinin ihtilaf
konusu olayla ilgili tutumunun özel bir karmaşıklık göstermediği, yargılamanın
iki dereceli yargılama prosedüründe toplam 41 ay sürdüğü, ilk derece
mahkemesinin bu süre zarfında, başvurucuların ve idarenin iddialarına ilişkin
karar vermek için davanın esasını incelediği, bedel tespitine esas verileri
topladığı, bilirkişi raporuna başvurduğu, taraflara itiraz için süre verdiği,
tarafların itirazlarını dikkate aldığı, davanın temyiz ve karar düzeltme
incelemesinin 12 ayda tamamlandığı görülmüş ve yargılama süresinin bütünü
dikkate alındığında mahkemeler nezdinde başvurucuların haklarını ihlal edecek
şekilde gecikme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle, başvurucuların
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun olması"
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlali İddiası
32. Başvurucular yargılama
giderlerinin bir kısmının kendilerine yükletildiğini, bu nedenle alacakları
tazminat miktarının azaldığını, ayrıca karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi
nedeniyle ceza ödediklerini belirterek adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
33. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
34. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre Mahkemece açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verilebilir. Başvurucunun ihlal
iddialarını kanıtlayamadığı, iddialarının salt kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlara ilişkin olduğu, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir.
35. Mahkemeye erişim hakkı, bir
uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde
karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye
başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka
ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye
erişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52). Hukuki
konularda mahkemelerde dava açma hakkı anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı
"mahkemeye gitme hakkı"nı da kapsamaktadır (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34; Ülger/Türkiye, B. No: 25321/02, 26/6/2007,
§ 38).
36. Mahkemeye erişim hakkı,
kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla
birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması,
meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir
yük oluşturmaması gerekir (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38). Ulaşılmak
istenen kamu yararının gerekleri ile bireylerin temel hakları arasında
gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan ve başvuranlara çok yüksek bir külfet
yükleyen düzenlemeler mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
37. Hukuk yargılamalarında
uygulanan ve AİHM kararlarında da geçen "kaybeden
öder" ilkesi; tarafların yargılamadaki başarı oranına göre
kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme
masraflarının hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (B. No:
2013/1793, 18/9/2014, § 50).
38. AİHM, bu ilke gereği
muhtemel davacıları mahkeme önüne abartılı talepler getirmekten vazgeçirdiği
için mahkemeye erişim hakkını engelleyici bir sonuç doğurabilecek nitelikteki
düzenlemelerin tek başına adil yargılanma hakkıyla çelişmeyeceğini, bununla
birlikte davanın koşulları çerçevesinde hesaplanan masrafın miktarının bu
hakkın engellenip engellenmediğini tespitte önemli bir faktör olduğunu (Stankov/Bulgaristan, 68490/01, 12/7/2007, § 52)
kabul etmektedir.
39. Öte yandan gereksiz
başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi
amacıyla karar düzeltme istemlerinin reddi halinde uygulanan ve yüksek miktarlı
olmayan cezalar, başvurucular üzerinde aşırı bir yük oluşturmadığı gibi, bu
yola başvurulmasını imkânsız hale getirmediği veya aşırı derecede
zorlaştırmadığından mahkemeye erişim hakkının ihlali niteliğinde kabul edilemez
(B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 36).
40. Başvurucuların somut
başvuruya konu ettikleri acele kamulaştırma ve kamulaştırma bedelinin tespiti
ve tescil davalarının her ikisi de idare tarafından açılmıştır. Başvurucular
vekilleri vasıtasıyla davaya katılmışlar ve başvuru dilekçesinde de ifade
edildiği gibi itirazlarını Mahkemeye sunmuşlardır. Dolayısıyla başvurucular her
iki davada da dava sürecine tam olarak katılmışlardır. Somut başvuruya konu
acele kamulaştırma davasında Mahkeme, yargılama giderlerini davacı idareye
yüklemiş, başvurucular aleyhine vekâlet ücreti veya başka yargılama giderine dair
bir hüküm kurmamıştır. Bedel tespiti ve tescil davasında ise Mahkeme yargılama
giderlerini davacı idare üzerine bırakmış, ancak başvurucular ve davacı
idarenin vekille temsil edilmeleri nedeniyle karşılıklı olarak 1.200,00 TL
vekâlet ücreti ödemelerine karar vermiştir. Öte yandan, başvurucuların
yaptıkları karar düzeltme talebini reddeden Yargıtay 18. Hukuk Dairesi,
başvurucuların 219,00 TL para cezası ödemesine karar vermiştir.
41. Bu durumda yargılama
sürecinde başvurucular ile davacı idarenin karşılıklı olarak birbirlerine
1.200,00 TL vekâlet ücreti ödenmesine karar verildiği, dava sonunda
başvuruculara toplam 31.340,40 TL kamulaştırma bedeli ödendiği, elde ettikleri
kamulaştırma bedeli ile kıyaslandığında ödedikleri vekâlet ücretinin makul bir
miktar olduğu, ayrıca karşılıklı ödenmesine karar verildiğinden başvuruculara
da aynı miktarda vekâlet ücreti ödendiği göz önünde bulundurulduğunda,
başvurucular aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin başvurucuların mahkemeye
erişimini engelleyecek mahiyette ve oranda olmadığı, bunun yanında temyizden
sonra yapılan karar düzeltme taleplerinin reddi nedeniyle ödenmesine hükmedilen
219,00 TL para cezasının da dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin
fuzuli yere meşgul edilmeksizin, uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi
amacı taşıdığı ve yine karar düzeltme incelemesine ulaşmayı engelleyecek
şekilde yüksek bir miktara hükmedildiği anlaşıldığından, mahkemeye erişim
hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına ilişkin iddiası yönünden açık ve görünür
bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Delillerin Yok Edilmesine ve Taşınmazın
Kullanımına Yönelik Şikâyetler
43. Başvurucular, taşınmazın
baraj gölü altında kalması nedeniyle tarımsal faaliyetlerini sürdüremediklerini
ve taşınmaz üzerinde bulunan konutlarını kullanamadıklarını, ayrıca acele
kamulaştırma kararı sonrasında bedel tespiti davasının geç açıldığını ve
taşınmaz sular altında kaldığından delillerin yok edildiğini ileri sürerek,
özel hayatın gizliliği ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia
etmişlerdir.
44. 6216 sayılı Kanun'un, 'Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesi' kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
45. 6216 sayılı Kanun'un 47.
maddesinin (3) numaralı, 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile
İçtüzüğün 59. maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru
konusu olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki
iddialarını ve dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine
dair açıklamalarda bulunarak iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (B. No:
2013/276, 9/1/2014, § 19).
46. Başvurucunun, kamu gücünün işlem,
eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak ve özgürlük ile
dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan deliller ile
ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler olduğunu başvuru
dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu gücünün ihlale neden
olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair olayların tarih sırasına
göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklerden
hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller
açıklanmalıdır (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 20).
47. Yukarıda belirtilen koşullar
yerine getirilmediği takdirde Anayasa Mahkemesi başvuruyu açıkça dayanaktan
yoksun olduğu gerekçesiyle kabul edilemez bulabilir. İddiaların dayanaktan
yoksun olmadığı konusunda Anayasa Mahkemesinin ikna edilmesi, başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların niteliğine bağlıdır. Başvurucunun
başlangıçta, başvuru hakkında kabul edilemezlik kararı verilmesini önlemek için
başvuru formu ve eklerinde iddialarını destekleyici belgeleri sunması, kamu
gücünün ihlale neden olduğunu iddia ettiği hak ve özgürlüklere ilişkin gerekli
açıklamaları yapması zorunludur (B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 23).
48. Somut başvuruda acele
kamulaştırma kararı ile başvuruculara ait taşınmazda baraj yapımına başlanmış
ve taşınmaz baraj gölü altında kalmıştır. Mahkeme acele kamulaştırma davasında
taşınmazda bilirkişiler eşliğinde keşif yapmış ve hazırlanan bilirkişi raporu
doğrultusunda acele kamulaştırma bedelini tayin etmiştir. Aynı Mahkeme bedel
tespiti davasında da keşif yapmış, ancak taşınmazın baraj gölü altında kaldığı
tespit edilmiştir. Her iki davayı da aynı Mahkeme karara bağladığından ve
Mahkeme acele kamulaştırma davasında keşif yaparak delilleri (taşınmazın
özelliklerini) tespit ettiğinden delillerin Mahkemece değerlendirilememesi söz
konusu değildir. Ayrıca bedel tespiti davalarında dava tarihine göre taşınmazın
özellikleri göz önünde bulundurularak taşınmazın bulunduğu bölgenin (mevkinin) tarımsal getiri verilerine göre bedel tespiti
yapıldığından delil olarak kabul edilen verilerin yok edilmesi mümkün de
değildir. Başvurucular delillerin yok edildiği iddialarını taşınmazın su
altında kalmasına bağlamakta, ancak bedel tespiti davasında davanın sonucunu
etkileyecek hangi delilin yok edildiğini açıklamamaktadırlar.
49. Bunun yanında başvurucular
arazinin baraj gölü altında kalması nedeniyle tarımsal faaliyetlerini
sürdüremediklerini ve taşınmaz üzerinde bulunan konutlarını kullanamadıklarını
iddia etseler de davaya konu keşif ve bilirkişi raporlarında taşınmaz üzerinde
bir konut bulunduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Bunun yanında başvurucular
bahse konu iddialarının ne şekilde özel ve aile yaşamına saygı haklarını ihlal
ettiğini de açıklamamaktadırlar.
50. Anayasa Mahkemesine yapılan
bireysel başvurularda başvurucuların, ihlal edildiğini iddia ettikleri Anayasa
hükmü ile somut başvuruya konu olaylar arasında ilişki kurarak açıklamalarda
bulunmaları ve iddialarını delillendirerek
kanıtlamaları gerekmektedir. Somut başvuruda başvurucuların, yukarıda sayılan
koşulları yerine getirmedikleri ve iddialarını temellendirmedikleri
anlaşılmaktadır.
51. Açıklanan nedenlerle,
başvurucular tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının başvurucular tarafından
kanıtlanamamış olması nedeniyle, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir..
d. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
i. Bedel Tespitiyle
İlgili Şikâyetler Yönünden
52. Başvurucular, kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescili davasında taşınmazın rayiç değerinin, 2942 sayılı
Kanun’un 11. maddesinin (f) bendine aykırı şekilde taşınmazın bulunduğu Ermenek
ilçesi yanında komşu ilçeler ile Karaman ili tarım müdürlükleri verilerinin
ortalaması kullanılarak olması gerekenden düşük belirlendiğini, başka ilçelerde
yapılan kamulaştırmalarda ilçe verileri kullanılırken Ermenek ilçesinde çevre
ilçelerin ve bağlı olunan ilin verilerinin de kullanılması nedeniyle eşitlik
ilkesine aykırı hüküm tesis edildiğini belirterek, mülkiyet hakkının ve hak
arama hürriyetlerinin ihlal edildiğini iddia etmişlerdir. Başvurucular,
kendilerine Anayasa’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında sayılan hangi nedene
dayalı olarak veya hangi sebeple ayrı muamele yapıldığından bahsetmemişlerdir.
Başvurucular esas olarak diğer ilçelerde kamulaştırma bedelinin tespitinde
sadece ilçe tarım müdürlüğü verileri dikkate alınıp bedel tespiti yapılırken
Ermenek ilçesindeki taşınmazlarda Ermenek ilçesiyle birlikte çevre ilçeler ile
Karaman ili tarım müdürlükleri verilerinin ortalamasının “mevki” olarak değerlendirilip bedel
tespitinde kullanılmasından şikâyetçi olmaktadır. Bu durumda başvurucuların
şikâyetinin özünün mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik şartını ihlal
ettiği iddiası olduğu anlaşıldığından konu mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiş
ve hak arama hürriyeti ile eşitlik ilkesi ve özel hayata saygı gösterilmesini
isteme hakkı yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
53. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
54. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan kamulaştırılan taşınmazın gerçek değerinin ödenmesi talebi,
Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir.
Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu
yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 13. maddesi
temel hak ve hürriyetleri sınırlandırmada genel ilkeleri tespit ederken Devlet
ve kamu tüzel kişilerine özel mülkiyette bulunan taşınmazları kamulaştırma
yetkisi veren ve kamulaştırma ilkelerini belirleyen Anayasa’nın 46. maddesi
mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel hükümler içermektedir.
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvurucuların bahsedilen talebinin
değerlendirilmesinde Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 46.
maddelerinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir (B. No: 2013/817,
19/12/2013, § 28).
55. 2942 sayılı Kanunun 11.
maddesinin (f) bendinde “mevki”
kelimesi kullanılmıştır. Mevki kelimesinin benzer iklim koşulları ve arazi
yapısı nedeniyle benzer özelliklere sahip geniş toprak parçaları anlamında
kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mevki veya diğer adıyla mahal kelimesi her zaman
ilçe düzeyinde bir alan anlamına gelmeyebilmektedir. Bazı toprak, iklim ve
coğrafi koşullarda bulunan bölgelerde mevkii veya mahal, ilçe düzeyinden de
küçük bir arazi alanı olabileceği gibi bazı durumlarda da daha geniş toprak
parçaları bir mevki veya mahal olarak tanımlanabilir. Bunun yanında mevki ve
şartlar sadece değerlendirmeye alınacak alanın il veya ilçe düzeyinde olmasıyla
bağlantılı olmayıp, toprağın yapısı, arazinin sulanıp sulanmadığı, arazinin
eğimi gibi pek çok faktör, mevkii ve şartlar kavramı çerçevesinde
değerlendirmeye tabi tutulmaktadır (B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § §64, 65-70).
56. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi,
25/5/2006 tarih ve E.2006/3897, K.2006/4360 sayılı kararıyla, Ermenek ilçesinde
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 10/4/2002 tarihinde onaylanan proje
kapsamında Ermenek’te baraj, HES tesisleri ve göl sahası inşaatı yapılması ilan
edildikten sonraki dönemde tarım ilçe müdürlüğünün önceki yıllarda sabit bir
seyir izleyen tarımsal getiri verilerinin günlük hayatın olağan akışıyla
bağdaşmayacak şekilde ve anlaşılamayacak derecede arttırıldığını dile getirerek
2003 yılı sonrasında kamulaştırmalarda bu ilçe verileri yanında çevre ilçeler
ile Karaman İlinin kullanıma uygun verilerinin ortalamasının bedel tespitinde
kullanılmasını içtihat olarak benimsemiştir.
57. 2006 yılından beri
istikrarlı olarak uygulanan bu yöntem bireyler için erişilebilir ve bilinebilir
olup, başvuru konusu olayda 2010 yılında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti
davasında başvurucu açısından bahsedilen yerleşik içtihat öngörülebilir
durumdadır.
58. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların bedel tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet haklarının
ihlal edildiği iddialarının açık ve görünür bir ihlalin bulunmaması nedeniyle “açıkça dayanaktan yoksun” olduğuna karar
verilmesi gerekir
ii. Kamulaştırma Bedeline Faiz Ödenmemesi Şikâyeti Yönünden
59. Başvurucuların kamulaştırma
bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına
alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddialarının, açıkça dayanaktan
yoksun olmadığına, başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
60. Başvurucular, dava tarihine
göre belirlenen bedele faiz ödenmemesi nedeniyle almaları gereken bedelin
değerinde azalma olduğundan şikâyet etmekte ve geç ödenen kamulaştırma bedeline
Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamu alacaklarına uygulanan en yüksek
faizin (gecikme faizinin) uygulanması gerektiğini iddia etmektedirler.
61. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35.
maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının
kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
62. Anayasa'nın “Kamulaştırma” kenar başlıklı 46. maddesi
şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve
usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya
yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli
nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu
hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit
olarak ödenir.
…
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir
sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en
yüksek faiz uygulanır.”
63. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar
başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
64. Anayasa’nın 46. maddesindeki
düzenlemeye göre; kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak
tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân
projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların
korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi
taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına
uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtayın
istikrar kazanan içtihatlarına göre de Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen
faiz oranı ancak kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için
işletilebilir (Bkz. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752,
15/10/2002). Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava
tarihinden itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi
talebinin yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar
kazanmış bir uygulaması bulunmamaktadır (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 50).
65. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve
11. maddeleri gereğince tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel
hususunda anlaşamamaları halinde taşınmazın bedeli adil ve hakkaniyete uygun
bir şekilde mahkemece dava tarihi itibariyle tespit edilmelidir. Değer
tespitinin dava tarihine göre yapılması, Kanun gereği olduğu gibi dava
sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele
etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın da
gereğidir. Aksi hâlde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi azalabileceğinden,
idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir. Ancak bu durum taşınmazın
gerçek değerinin enflasyon karşısında korunması için dava tarihine göre
belirlenen bedele faiz işletilmesine mani değildir (B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 52).
66. Nitekim kanun koyucu
bahsedilen husustaki yasal eksikliği gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti
davalarında davanın zamanında sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde
kamulaştırma bedelinin enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi
ederek benzer mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6.
maddesiyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın
dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin
bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve
zamanında tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin
yapıldığı tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır
(B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 53).
67. Somut başvuruya konu
kamulaştırma işleminde ise dava, bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş
tarihinden önce sonuçlandığından yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda
kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile
izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan
başvurucuların üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin
araştırılması gerekmektedir.
68. Somut olayda, başvurucuların
taşınmazının Ermenek Barajı ve HES yapılması amacıyla DSİ kararıyla
kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre
sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun
bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve kanuna uygun olarak yapıldığı
anlaşıldığından başvurucunun faiz ödenmemesine yönelik şikâyeti Anayasa’nın 35.
maddesi kapsamında ölçülülük ilkesi yönünden incelenecektir. Başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması gerekir. (Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 258).
69. Başvuru konusu davada
Mahkeme tarafından belirlenen kamulaştırma bedeli başvurucu adına banka
hesabına peşin olarak yatırılmıştır. Bu durumda başvurucunun kamulaştırma
bedeline devletin alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanması
talebinin Anayasa’nın 46. maddesi kapsamında yasal dayanağı bulunmamaktadır.
(Benzer yönde AİHM kararı için bkz., Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 44).
70. Bununla birlikte kamu
kurumları uzun süren kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında faiz ödemeyerek
bireylerin almaları gereken bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden
olmaktadırlar. Bu durumda taşınmazı kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma
bedelinin kişinin uğradığı zararı telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek
karşılığı olması yanında ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile
ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle hissedilir
derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 59).
71. Bir eşyanın devir
tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede
enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin
gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak
getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet
haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58,
K.2011/37, 10/2/2011).
72. Bu çerçevede AİHM,
Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin
değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun
telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu
tespit edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok
davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek
orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye,
B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye,
B. No: 19263/92, 9/7/1997, § 28-31; Yetiş/Türkiye,
B. No: 40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
73. Devlet tarafından ödenecek
bir bedelin enflasyon karşısındaki değer kayıplarında AİHM, ikili bir ayrıma
gitmektedir. Mahkemelerce belirlenmiş bir para alacağının ödenmemesi halinde
daha katı bir tutum sergileyerek %5’e kadar değer kayıplarını hesaplama
faktörlerindeki değişkenlerle ilgili kabul etmektedir (bkz., Arabacı/Türkiye, B. No: 65714/01,
7/3/2002). Çünkü burada ödemelerin geç yapılması, mahkeme kararlarının icra
edilmesi ile ilgili bir sorundur. Bunun yanında mahkemelerde geçen yargılama
süresindeki enflasyon nedeniyle kamulaştırma bedelinin değer kaybında ise
meydana gelen farkın tazminatın belirlenmesi yönteminden kaynaklandığı ve bu
konuda ulusal yargıcın belirli bir takdir imkânı olduğu gerekçesiyle daha esnek
yorumlamakta bu farkın başvurucular açısından aşırı bir yük getirip
getirmediğini inceleyerek karar vermektedir. Örneğin bahsedilen şekilde
incelediği bir davada AİHM, %10,74’lük bir değer kaybının aşırı bir yük
getirmediğine karar vermiştir (bkz. Güleç ve
Armut/Türkiye, B. No: 25/969/09, 16/11/2010).
74. Başvuru konusu davada
5/5/2010 tarihi değerlerine göre tespit edilen 30.576,35 TL kamulaştırma
bedeli, iki aşamada ödenmiştir. İlk aşamada 10/2/2009 tarihinde açılan acele el
koyma davasında Mahkeme tarafından 25/5/2009 tarihinde taşınmaza davacı idare
adına acele el konulmasına ve 5.045,35 TL’nin başvuruculara ödenmesine karar
verilmiştir. İkinci aşamada ise 5/5/2010 tarihinde açılan bedel tespiti ve
tescil davası sonunda aynı Mahkeme tarafından 12/10/2012 tarihli kararla dava
tarihine göre tespit edilen 30.576,35 TL kamulaştırma bedelinin, daha önce el
atma kararı sonrasında ödenen kısmının mahsup edilerek kalan 25.531,00 TL’nin
başvuruculara ödenmesine karar verilmiştir.
75. Yapılan incelemede
başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı
hususunda bir sonuca varmak için mahkemece tespit edilen gerçek değer ile
başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının
karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile
başvurucuların mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp
sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan,
yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucunun maruz
kaldığı yükü belirlemektir. Bunun yerine değer kaybını her bir ödeme için ayrı
ayrı hesaplamak yanıltıcı sonuçlara neden olabilmektedir.
76. Bedel tespiti sonrası, el
koyma kararıyla ödenmiş olan bedel mahsup edilerek ödenen 25.531,00 TL’nin dava
tarihi ile ödeme tarihi arasındaki enflasyon nedeniyle değer kaybı %18,86
olmakla birlikte bu değer kaybının gerçek bedel olan toplam kamulaştırma
bedeline oranı ise % 15,7’dir. Başvuruculara dava
tarihine göre belirlenerek ödenen 25.531,00 TL kamulaştırma bedelinin ödeme
tarihinde Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı
giderilmiş karşılığı 30.346,00 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma
bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 4.815,00 TL’dir.
77. Yukarıdaki unsurlara
bakarak, kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği
tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz
eklenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin
mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil
dengeyi bozarak, Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde
başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük binmesine sebep olarak
başvurucuların mülkiyet hakkını ihlal etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı
için bkz. Yetiş/Türkiye, B. No:
40349/05, 6/7/2010, § 56).
78. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasının 5/5/2010
tarihli dilekçeyle açıldığı ve Mahkeme tarafından bu tarih esas alınarak
belirlenen bedelin 29 ay sonra Mahkemenin 12/10/2012 tarihli kararıyla
başvurucuya faiz işletilmeksizin ödendiği, bu süre zarfında Merkez Bankası
verilerine göre enflasyonda meydana gelen artışın toplam bedele oranla uğradığı
değer kaybının % 18,86 olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı dikkate
alındığında, başvurucuların üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı
ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük yüklediği sonucuna
ulaşılmıştır.
79. Belirtilen nedenlerle,
kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle
başvurucuların Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
80. Başvurucular, kamulaştırılan
taşınmazlarının bedelinin dava tarihi esas alınarak belirlenmesi ve faize
hükmedilmemesi nedenleriyle 614.742,68 TL ve bu bedele 12/10/2012 tarihinden
itibaren en yüksek banka mevduat faizi üzerinden hesaplanacak bedelin maddi
tazminat olarak ödenmesini talep etmişlerdir.
81. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
82. Başvurucular tarafından
maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulmuş olup, başvuruda Anayasa’nın 35.
maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiştir.
83. Başvuruculara dava
dilekçesinin verildiği tarihe göre belirlenen kamulaştırma bedelinin 29 ay
süren dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu
sürede toplam bedele oranla %18,86 oranında enflasyon nedeniyle ciddi bir değer
kaybı oluştuğu, bu durumun başvurucular üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru
kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük binmesine
neden olduğu dikkate alınarak bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek
için kamulaştırma bedeline enflasyon oranında faiz işletilerek başvuruculara
4.815,00 TL maddi tazminatın müştereken ödenmesine karar verilmesi
gerekmektedir.
84. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucuların,
1.
Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle adil yargılanma
haklarının ihlal edildiği iddiasının "açıkça
dayanaktan yoksun olması"
2.
Mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği iddiasının
“açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3.
Delillerin yok edilmesine ve taşınmazın kullanımına yönelik şikâyetlerinin “açıkça
dayanaktan yoksun olması”
4.
Bedel tespitiyle ilgili şikâyetler yönünden mülkiyet haklarının ihlal edildiği
iddiasının "açıkça dayanaktan yoksun
olması"
Nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3.
Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Kamulaştırma bedeline faiz ödenmemesi nedeniyle Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Net 4.815,00 TL maddi tazminatın başvuruculara müştereken ÖDENMESİNE,
D. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin Ermenek Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine,
22/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.