TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
DOĞAN YILDIRIM BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2013/9831)
|
|
Karar Tarihi: 10/3/2015
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Doğan YILDIRIM
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali Kemal OĞUZ
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 13/11/1996
tarihinde Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve
tescil davasının reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını
belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüş, tazminata hükmedilmesi veya yeniden yargılama yapılmasına karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 23/12/2013
tarihinde Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari
yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
5/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığı 15/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle
şöyledir:
7. Başvurucu, 13/11/1996
tarihinde Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada,
Malatya ili Yeşilyurt ilçesi Oluklu köyü sınırları içinde bulunan ve davalı
Maliye Hazinesi adına kayıtlı olan bir kısım parsellerin miras yolu ile
kendisine intikal ettiğini belirtmiş, dolayısıyla kadastro çalışmaları
sırasında Maliye Hazinesi adına yapılan tescillerin hukuki dayanaktan yoksun ve
yolsuz olduğunu iddia ederek taşınmazların tapu kaydının iptalini ve adına
tescilini talep etmiştir.
8. Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye
Hukuk Mahkemesi, 1/2/2002 tarih ve E.1996/246, K.2002/8 sayılı kararında, dava
dosyası takip edilmediği için 11/9/1998 ve 22/6/2001 tarihlerinde iki kez
dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiğini, ardından yenilenen davanın
ise 1/2/2002 tarihinde yeniden takipsiz bırakıldığını belirterek, bu şekilde
ikiden fazla takip edilmeyen davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
9. Başvurucu bu defa 11/3/2002
havale tarihli dilekçesi ile Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde
daha önce açtığı davada öne sürdüğü iddiaları tekrar ederek tapu iptali ve
tescil davası açmış, yargılamaya Mahkemenin E.2002/36 sayılı dosyasında
başlanmıştır.
10. Yeşilyurt Asliye Hukuk
Mahkemesinin kapatılması üzerine, Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin
E.2012/340 sayılı dava dosyasında yargılamaya devam edilmiştir.
11. Yargılamanın sonunda Malatya
4. Asliye Hukuk Mahkemesi, 9/1/2013 tarih ve E.2012/340, K.2013/6 sayılı
kararında, 9/7/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda belirtilen on
yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığını, ayrıca başvurucunun,
kendisine miras yolu ile intikal ettiğini ileri sürdüğü taşınmazlarda el
birliği halinde mülkiyet hükümlerinin mevcut olduğunu, dolayısıyla başvurucunun
tek başına böyle bir dava açma yetkisinin bulunmadığını belirterek davanın
reddine karar vermiştir.
12. Bu karara karşı temyiz
yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesi, 18/6/2013 tarih ve
E.2013/5694, K.2013/6884 sayılı ilâmı ile uyuşmazlık konusu parsellerin bir
kısmına ilişkin hak düşürücü sürenin geçtiğini, bu sürenin geçmemiş olduğu
parseller içinse başvurucunun tek başına dava açma ehliyetinin bulunmadığını
belirtmiş, bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına
hükmetmiştir.
13. Aynı Daireye yapılan karar
düzeltme istemi de 22/11/2013 tarih ve E.2013/11907, K.2013/11303 sayılı ilâm
ile reddedilmiştir.
14. Karar düzeltme isteminin
reddine ilişkin ilam başvurucuya 11/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 23/12/2013
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul
ekonomisi ilkesi başlıklı” 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
17. 6100 sayılı Kanun’un “Mecburi dava arkadaşlığı” başlıklı 59.
maddesi şöyledir:
“Maddi
hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması
veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek
hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.”
18. 18/6/1927 tarih ve 1086
mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409. maddesi şöyledir:
“Oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbiri
gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde
dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
…
Dava dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir
ay geçtikten sonra yenilenirse yeniden harç alınır. Bu harç yenileyen
tarafından ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek
yenilenen dava, yeni bir dava sayılmaz.
İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde
yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden
karar verilerek kayıt kapatılır.
Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına
karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir
defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra hükmü uygulanır.”
19. 9/7/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro müdürü tarafından onaylanarak
kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararları;
kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay
içinde tapu kütüklerine kaydedilir.
Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere
ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra,
kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava
açılamaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
20. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/12/2013 tarih ve 2013/9831 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
21. Başvurucu, 13/11/1996 tarihinde
Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil
davasında makul sürede yargılama yapılmadığını ve yargılama sonunda davanın
reddine karar verildiğini, ayrıca dava sonunda verilen kararın, yargılamanın
daha başında verilebilecekken uzun süren yargılama sonunda ortaya çıkmasının
telafisi olmayan zarara neden olduğunu belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Yeşilyurt
(Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesindeki Yargılama Sürecine İlişkin İhlal
İddiaları
22. 30/3/2011 tarih 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler."
23. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup,
Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine
yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine
ilişkin olan bu başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi
mümkün değildir.
24. Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve
Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği
ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
25. Başvurucu, Yeşilyurt
(Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtığı tarih olan 13/11/1996
tarihinden itibaren yargılamanın devam ettiğini belirterek, makul sürede
yargılama yapılmadığını, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
26. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun 13/11/1996 tarihinde açtığı davada, Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye
Hukuk Mahkemesi, 1/2/2002 tarihinde verdiği kararda, daha önce iki kez takip
edilmediğinden işlemden kaldırılan dosyanın, yine takip edilmediğinin anlaşılması
üzerine, davanın açılmamış sayılmasına hükmetmiş ve anılan karar temyiz
incelemesine konu edilmeyerek kesinleşmiştir. Bu kapsamda başvuruya konu
yargılama sürecinin bu kısmı zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi
dışında kalmaktadır.
27. Açıklanan
nedenlerle, yargılama sürecinin bu kısmına ilişkin kararın 23/9/2012 tarihinden
önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman
bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki
Yargılama Sürecine İlişkin İhlal İddiaları
28. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, açtığı davanın reddine hükmedildiğini, kararın
yargılamanın başında verilebilecekken uzun süren yargılama süreci sonunda
ortaya çıkması nedeniyle telafisi mümkün olmayan zarara uğradığını belirterek,
mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa
Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı
olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen
kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı yargılama
sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan
başvurucunun yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı iddiası ayrıca
değerlendirilmiştir.
aa. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası
29. Anayasanın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel
başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
30. 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz
takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez
(B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Somut olayda başvurucu,
yargılama sonunda Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince, dava açılabilmesi için
3402 sayılı Kanun’da öngörülen hak düşürücü sürenin geçmiş olması ve davanın
açılmasında başvurucunun tek başına ehliyetinin bulunmaması gerekçeleri ile
davanın reddine hükmedildiğini, kararın, yargılamanın başında verilebilecekken
uzun bir süreç sonrası verilmesinin kendisini telafisi imkânsız zarara
uğrattığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini sürmüştür.
34. Başvuru
konusu yargılamada, Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, 9/1/2013
tarihli kararında, tarafların iddia ve savunmalarını, dosyaya sundukları
delilleri değerlendirerek, ilgili hukuk kurallarını da yorumlanmak suretiyle
bir sonuca ulaşmıştır. Ardından İlk Derece Mahkemesinin bu kararı Yargıtay
tarafından onanmış, yapılan karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
35. Mahkemenin gerekçesi ve
başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi
tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının
yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna
ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
36. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece
Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı
gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan
herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
37. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
bb. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
38. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet
için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı
verilmesi gerekir.
2. Esas
Yönünden
39. Başvurucu, açtığı tapu iptal ve tescil davasının makul
süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
40. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
41. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
42. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, Asliye Hukuk mahkemesi
nezdinde açılan tapu iptali ve tescil davasının söz konusu olduğu görülmekle,
1086 sayılı mülga Kanun ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
43. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
11/3/2002 tarihidir.
44. Başvurucu her ne kadar
yargılamanın 13/11/1996 tarihinde başladığını ileri sürmüşse de anılan tarihte
başvurucu tarafından Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan
dava sonunda 1/2/2002 tarihinde, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği
ve söz konusu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği belirlenmiştir. Bu
nedenle belirtilen dava sürecinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
dışında kaldığı anlaşıldığından, yargılama sürecinin başlangıcı ikinci davanın
açıldığı 11/3/2002 tarihi olarak kabul edilmiştir.
45. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama
faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme
talebinin Yargıtay 16. Hukuk Dairesince reddedildiği 22/11/2013 olduğu
anlaşılmaktadır.
46. Başvuruya konu yargılama
evrakının incelenmesinde, yargılamanın konusunun Maliye Hazinesi adına tapuda
kayıtlı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ve başvurucu adına tescili
talebine ilişkin olduğu, 11/3/2002 tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde
İlk Derece Mahkemesi tarafından, resmi kurumlara müzekkereler yazıldığı ve
müzekkere cevaplarının beklenildiği, davaya yapılan müdahale taleplerinin
değerlendirildiği ve uzun süreler diğer eksikliklerin tamamlanmaya çalışıldığı,
9/1/2013 tarihli karar ile davanın bir kısım parseller yönünden hak düşürücü
sürenin geçmiş olması nedeniyle, bir kısım parseller yönünden ise ehliyet
yokluğu nedeniyle reddedildiği ve yargılamanın İlk Derece Mahkemesi aşamasının
tamamlandığı tespit edilmiştir. İlk Derece Mahkemesince verilen kararın temyiz
ve karar düzeltme aşamalarından geçerek 22/11/2013 tarihinde kesinleştiği
anlaşılmıştır.
47. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64).
48. Başvuruya konu davada yer
alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin
niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla
birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir
karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on bir yıl
sekiz ay on bir günlük yargılama
sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
50. Başvurucu, başvuru konusu
yaptığı yargılama sürecinde makul sürede yargılama yapılmadığını ve bu nedenle
de hak kaybına uğradığını dolayısıyla mülkiyet ve adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini belirterek, dava konusu taşınmazların değeri olan
15.750.000,00 TL’lik zararının tazmin edilmesine karar verilmesini veya yeniden
yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un "Kararlar" kenar başlıklı 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
52. 6216 sayılı
Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedileceği belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem
ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
53. Başvuru konusu olayda, başvurucunun makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte, başvuruya konu
olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında,
başvurucunun da manevi tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti
dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
54. Başvurucu tarafından maddi
tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia
edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesindeki yargılama sürecine ilişkin
ihlal iddialarının “zaman bakımından
yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki yargılamanın sonucu
itibarıyla adil olmadığı yönündeki ihlal iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
3. Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki yargılamanın makul
sürede sonuçlanmadığı yönündeki ihlal iddiasının
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.