TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
DOĞAN YILDIRIM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/9831)
Karar Tarihi: 10/3/2015
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Engin YILDIRIM
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör Yrd.
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
Başvurucu
Doğan YILDIRIM
Vekili
Av. Ali Kemal OĞUZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, 13/11/1996 tarihinde Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil davasının reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminata hükmedilmesi veya yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 23/12/2013 tarihinde Malatya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 28/2/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığı 15/9/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 13/11/1996 tarihinde Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, Malatya ili Yeşilyurt ilçesi Oluklu köyü sınırları içinde bulunan ve davalı Maliye Hazinesi adına kayıtlı olan bir kısım parsellerin miras yolu ile kendisine intikal ettiğini belirtmiş, dolayısıyla kadastro çalışmaları sırasında Maliye Hazinesi adına yapılan tescillerin hukuki dayanaktan yoksun ve yolsuz olduğunu iddia ederek taşınmazların tapu kaydının iptalini ve adına tescilini talep etmiştir.
8. Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesi, 1/2/2002 tarih ve E.1996/246, K.2002/8 sayılı kararında, dava dosyası takip edilmediği için 11/9/1998 ve 22/6/2001 tarihlerinde iki kez dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verildiğini, ardından yenilenen davanın ise 1/2/2002 tarihinde yeniden takipsiz bırakıldığını belirterek, bu şekilde ikiden fazla takip edilmeyen davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
9. Başvurucu bu defa 11/3/2002 havale tarihli dilekçesi ile Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde daha önce açtığı davada öne sürdüğü iddiaları tekrar ederek tapu iptali ve tescil davası açmış, yargılamaya Mahkemenin E.2002/36 sayılı dosyasında başlanmıştır.
10. Yeşilyurt Asliye Hukuk Mahkemesinin kapatılması üzerine, Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2012/340 sayılı dava dosyasında yargılamaya devam edilmiştir.
11. Yargılamanın sonunda Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, 9/1/2013 tarih ve E.2012/340, K.2013/6 sayılı kararında, 9/7/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda belirtilen on yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra dava açıldığını, ayrıca başvurucunun, kendisine miras yolu ile intikal ettiğini ileri sürdüğü taşınmazlarda el birliği halinde mülkiyet hükümlerinin mevcut olduğunu, dolayısıyla başvurucunun tek başına böyle bir dava açma yetkisinin bulunmadığını belirterek davanın reddine karar vermiştir.
12. Bu karara karşı temyiz yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesi, 18/6/2013 tarih ve E.2013/5694, K.2013/6884 sayılı ilâmı ile uyuşmazlık konusu parsellerin bir kısmına ilişkin hak düşürücü sürenin geçtiğini, bu sürenin geçmemiş olduğu parseller içinse başvurucunun tek başına dava açma ehliyetinin bulunmadığını belirtmiş, bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesi kararının onanmasına hükmetmiştir.
13. Aynı Daireye yapılan karar düzeltme istemi de 22/11/2013 tarih ve E.2013/11907, K.2013/11303 sayılı ilâm ile reddedilmiştir.
14. Karar düzeltme isteminin reddine ilişkin ilam başvurucuya 11/12/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu, 23/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi başlıklı” 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
17. 6100 sayılı Kanun’un “Mecburi dava arkadaşlığı” başlıklı 59. maddesi şöyledir:
“Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.”
18. 18/6/1927 tarih ve 1086 mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409. maddesi şöyledir:
“Oturuma çağrılmış olan tarafların hiçbiri gelmediği veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dava yenileninceye kadar dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.
…
Dava dosyanın işlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak bir ay geçtikten sonra yenilenirse yeniden harç alınır. Bu harç yenileyen tarafından ödenir ve karşı tarafa yüklenemez. Bu şekilde harç verilerek yenilenen dava, yeni bir dava sayılmaz.
İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar açılmamış sayılır ve mahkemece bu hususta kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.
Birinci ve ikinci fıkralar gereğince işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ve sonradan yenilenmiş olan dava, ilk yenilemeden sonra bir defadan fazla takipsiz bırakılamaz. Aksi halde beşinci fıkra hükmü uygulanır.”
19. 9/7/1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro müdürü tarafından onaylanarak kesinleşen tutanaklar ile kadastro mahkemesinin kesinleşmiş kararları; kesinleşme tarihleri tescil tarihi olarak gösterilmek suretiyle en geç 3 ay içinde tapu kütüklerine kaydedilir.
Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 10/3/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 23/12/2013 tarih ve 2013/9831 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu, 13/11/1996 tarihinde Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tapu iptali ve tescil davasında makul sürede yargılama yapılmadığını ve yargılama sonunda davanın reddine karar verildiğini, ayrıca dava sonunda verilen kararın, yargılamanın daha başında verilebilecekken uzun süren yargılama sonunda ortaya çıkmasının telafisi olmayan zarara neden olduğunu belirterek, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesindeki Yargılama Sürecine İlişkin İhlal İddiaları
22. 30/3/2011 tarih 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
23. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir. Niteliği itibarıyla kamu düzenine ilişkin olan bu başvuru şartını taşımayan bireysel başvuruların incelenebilmesi mümkün değildir.
24. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).
25. Başvurucu, Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtığı tarih olan 13/11/1996 tarihinden itibaren yargılamanın devam ettiğini belirterek, makul sürede yargılama yapılmadığını, dolayısıyla adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Başvuru konusu olayda, başvurucunun 13/11/1996 tarihinde açtığı davada, Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesi, 1/2/2002 tarihinde verdiği kararda, daha önce iki kez takip edilmediğinden işlemden kaldırılan dosyanın, yine takip edilmediğinin anlaşılması üzerine, davanın açılmamış sayılmasına hükmetmiş ve anılan karar temyiz incelemesine konu edilmeyerek kesinleşmiştir. Bu kapsamda başvuruya konu yargılama sürecinin bu kısmı zaman bakımından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında kalmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle, yargılama sürecinin bu kısmına ilişkin kararın 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "zaman bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki Yargılama Sürecine İlişkin İhlal İddiaları
28. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, açtığı davanın reddine hükmedildiğini, kararın yargılamanın başında verilebilecekken uzun süren yargılama süreci sonunda ortaya çıkması nedeniyle telafisi mümkün olmayan zarara uğradığını belirterek, mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Anılan ihlal iddiaları, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ile Mahkemece verilen kararın adil olup olmamasına ilişkin olduğundan, bu iddiaların tamamı yargılama sonucunun adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucunun yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
aa. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası
29. Anayasanın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
30. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
32. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
33. Somut olayda başvurucu, yargılama sonunda Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince, dava açılabilmesi için 3402 sayılı Kanun’da öngörülen hak düşürücü sürenin geçmiş olması ve davanın açılmasında başvurucunun tek başına ehliyetinin bulunmaması gerekçeleri ile davanın reddine hükmedildiğini, kararın, yargılamanın başında verilebilecekken uzun bir süreç sonrası verilmesinin kendisini telafisi imkânsız zarara uğrattığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini sürmüştür.
34. Başvuru konusu yargılamada, Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, 9/1/2013 tarihli kararında, tarafların iddia ve savunmalarını, dosyaya sundukları delilleri değerlendirerek, ilgili hukuk kurallarını da yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşmıştır. Ardından İlk Derece Mahkemesinin bu kararı Yargıtay tarafından onanmış, yapılan karar düzeltme talebi ise reddedilmiştir.
35. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
36. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
37. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
bb. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
38. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Başvurucu, açtığı tapu iptal ve tescil davasının makul süre içinde sonuçlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
40. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
41. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
42. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, Asliye Hukuk mahkemesi nezdinde açılan tapu iptali ve tescil davasının söz konusu olduğu görülmekle, 1086 sayılı mülga Kanun ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
43. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 11/3/2002 tarihidir.
44. Başvurucu her ne kadar yargılamanın 13/11/1996 tarihinde başladığını ileri sürmüşse de anılan tarihte başvurucu tarafından Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan dava sonunda 1/2/2002 tarihinde, davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği ve söz konusu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği belirlenmiştir. Bu nedenle belirtilen dava sürecinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında kaldığı anlaşıldığından, yargılama sürecinin başlangıcı ikinci davanın açıldığı 11/3/2002 tarihi olarak kabul edilmiştir.
45. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin, başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 16. Hukuk Dairesince reddedildiği 22/11/2013 olduğu anlaşılmaktadır.
46. Başvuruya konu yargılama evrakının incelenmesinde, yargılamanın konusunun Maliye Hazinesi adına tapuda kayıtlı taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ve başvurucu adına tescili talebine ilişkin olduğu, 11/3/2002 tarihinde açılan davanın yargılama sürecinde İlk Derece Mahkemesi tarafından, resmi kurumlara müzekkereler yazıldığı ve müzekkere cevaplarının beklenildiği, davaya yapılan müdahale taleplerinin değerlendirildiği ve uzun süreler diğer eksikliklerin tamamlanmaya çalışıldığı, 9/1/2013 tarihli karar ile davanın bir kısım parseller yönünden hak düşürücü sürenin geçmiş olması nedeniyle, bir kısım parseller yönünden ise ehliyet yokluğu nedeniyle reddedildiği ve yargılamanın İlk Derece Mahkemesi aşamasının tamamlandığı tespit edilmiştir. İlk Derece Mahkemesince verilen kararın temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek 22/11/2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
47. 6100 sayılı Kanun’un öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 54-64).
48. Başvuruya konu davada yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz konusu on bir yıl sekiz ay on bir günlük yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
50. Başvurucu, başvuru konusu yaptığı yargılama sürecinde makul sürede yargılama yapılmadığını ve bu nedenle de hak kaybına uğradığını dolayısıyla mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini belirterek, dava konusu taşınmazların değeri olan 15.750.000,00 TL’lik zararının tazmin edilmesine karar verilmesini veya yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir.
51. 6216 sayılı Kanun’un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
52. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş, ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
53. Başvuru konusu olayda, başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte, başvuruya konu olan yargılama sürecinin kesinleşerek sona erdiği dikkate alındığında, başvurucunun da manevi tazminat talebi bulunmaması nedeniyle ihlalin tespiti dışında sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gereken bir husus bulunmadığı anlaşılmaktadır.
54. Başvurucu tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber, tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından, başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
55. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Yeşilyurt (Kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesindeki yargılama sürecine ilişkin ihlal iddialarının “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki ihlal iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Malatya 4. Asliye Hukuk Mahkemesindeki yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki ihlal iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.