logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Arzu Aydın Margi [1.B.], B. No: 2014/10007, 18/5/2016, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ARZU AYDIN MARGİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/10007)

 

Karar Tarihi: 18/5/2016

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Hikmet Murat AKKAYA

Başvurucu

:

Arzu Aydın MARGİ

Vekili

:

Av. Hüseyin PEHLİVAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; iş akdinin geçerli bir nedene dayanmaksızın feshi üzerine feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade istemiyle açılan davada verilen davanın kabulüne ilişkin hükmün Yargıtay ilgili dairesince ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi, dairenin ilk derece mahkemesinin yerine geçerek nihai kararı vermesi, benzer davalarda davanın kabulüne ilişkin kararların Yargıtayın farklı dairelerince onanmasına rağmen başvurucularca açılan davaların reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma, çalışma ve sosyal güvenlik hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/6/2014 tarihinde İzmir 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 23/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 02/09/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 16/10/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, THY DO&CO İkram Hizmetleri A.Ş.de (Şirket) işçi statüsünde çalışmakta iken iş akdi işveren tarafından feshedilmiştir.

8. Başvurucu, Şirket aleyhine İzmir 4. İş Mahkemesinde açtığı davada feshin geçerli sebebe dayanmadığını ileri sürerek feshinin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmişlerdir.

9. Yargılama sürecinde tarafların tanıkları dinlenmiş ve bilirkişiden rapor alınmıştır.

10. Bilirkişi, tüm delilleri değerlendirerek takdirin Mahkemeye ait olduğunu, feshin geçerli nedene dayandığının kabulü hâlinde davanın reddine, geçerli bir neden olmadığının tespiti hâlinde ise feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar verilmesi gerektiğini bildirmiştir.

11. İzmir 4. İş Mahkemesinin 19/9/2013 tarihli ve E.2011/833, K.2013/183 sayılı kararı ile feshin geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinin bir bölümü şöyledir:

"... taraf vekillerinin beyanlarından da ortaya çıktığı üzere bu fesihe neden gösterilen karardan kısa bir süre sonra tekrar davacının yaptığı işi yapacak nitelikte işçilerin daha düşük ücretle alındığı ve hatta bir kısım davacıyla birlikte çıkarılan işçilerin dahi daha düşük ücretle tekrar geri alındığı taraf vekillerinin beyanları ve emsal dosyalar ile SGK işyeri kayıt ve belgeleri ile THY da daha sonradan çok kısa bir süre sonra yani bir kaç ay içerisinde tekrar davalı işyeri havaalanında ikram yüklemelerinin yapılmaya başladığı anlaşılmıştır.Davacıya İzmir ilinde başka illerde çalışma teklif edildiğine dair yazılı bir belgenin mevcut olmadığı davacı tanıklarınca bu yönde davacıya teklif yapılmadığının beyan edildiği,keza tarafların tanıklarının ortak anlatımlarına göre THY'nin sadece iç hatlar seferinde ikram yüklemelerinin kaldırılıp dış hatlara yönelik seferlerde ikram yüklemelerinin yapılmasına devam edildiği sabittir. (Keza fesihten kısa bir süre sonra İzmir ilinde yeniden THY'nin iç hatlar seferinde ikram yüklemelerine yeniden başlandığı,eski çalışan işçiler ile yeni sözleşme yapıp daha düşük ücretle çalıştırılmaya devam edildiği anlaşılmaktadır.

Mahkememizce ayrıca davacının iş akdinin davalı tarafından feshedilmesinde feshe son çare olarak bakılıp bakılmadığı hususu incelenmiştir. İş veren amaç ve içeriğini belirlemekte serbest olduğu işletmesel kararlar alabilir. Ancak işletmesel karar sonucunda,tedbir olarak düşünülen feshin zorunlu hale gelmiş olması gerekir, işletmesel kararla varılmak istenen hedefe fesihten başka bir yolla ulaşmak mümkün ise fesih için geçerli bir nedenden söz edilemez. İşçinin rızası ile esnek çalışma biçimleri getirilerek işçiyi başka bir işte çalıştırmak yada meslek içi eğitime tabi tutarak amaca ulaşma olanağı var iken feshe başvurulmaması gerekir. Kısaca fesih, son çare olmalıdır kuralı bu dava yönünden gerçekleşmemiş mahkememizce de davalının ve davalının işini yaptığı THY birkaç ay kadar kısa süren karar değiştirip aynıhizmetlerini davalı işyerinde tekrar birkaç ay içinde sürdürmesi yeni işçiler ve hatta eski işçileri daha düşük ücretle geri alması hususları birlikte değerlendirildiğinde feshin haklı bir nedene dayanmadığı anlaşılmış, emsal 8. İş Mahkemesinin dosyada bulunan davacı ile aynı tarihli yani 01/11/2011 tarihinde aynı nedenle iş akdi feshedilen ve emsal olacak vasıf ve nitelikteki davacılara ait Yargıtay 9. Hukuk dairesinin 2012/646 E sayılı ve 11/02/2013 tarihli onama kararı ile onanarak kesinleşen ilamı da dikkate alındığında davanın kabulüne..."

12. Davalının temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 17/2/2014 tarihli ve E.2014/2409, K.2014/2613 sayılı ilamıyla hükmü bozarak ortadan kaldırmış ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir.

13. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin söz konusu kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Dosya içeriğinden, davacının 01.01.2007–31.10.2011 tarihleri arasında aşçı olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin 21.10.2011 tarihinde Türk Hava Yolları tarafından bazı illerde ikram yüklemelerinin kaldırılıp bunun İstanbul’dan yapılmasının istenmesi, bunun sonucunda önemli miktarda iş kaybının olduğu, tasarruf önlemlerinin alınması gerektiği ayrıca yapılan duyuruya rağmen İstanbul ünitesinde görev almak konusunda herhangi bir başvurunun olmaması ve başka bir boş kadroda istihdamının mümkün olmaması sebebiyle 4857 sayılı Kanunu’nun 17 ve 18. maddeleri uyarınca feshedildiği anlaşılmaktadır.

Somut olayda, davalı işveren fesih bildiriminde belirttiği hususları 20.10.2011 tarihinde işyerinde tüm çalışanlarına duyuru şeklinde bildirmiştir. Dosya kapsamından anlaşılacağı üzere yapılan duyuru neticesinde İstanbul ünitesinde çalışmayı kabul edip orda işe başlayan işçiler olmuştur. Davacı ise yapılan bu iş teklifine başvuruda bulunmamıştır. Bu kapsamda işveren işletmesel bir karar aldığını, bu kararın istihdam fazlası meydana getirdiğini, tutarlı şekilde uyguladığını ve feshe son çare olarak başvurduğunu ispatlamıştır. Fesih geçerli sebebe dayanmaktadır. Davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ... gerekmiştir.

14. Yargıtay ilamı, başvurucuya 20/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Bireysel başvuru 18/6/2014 tarihinde yapılmıştır.

B. İlgili Hukuk

16. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesi şöyledir:

“İş sözleşmesi feshedilen işçi, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli bir sebep olmadığı iddiası ile fesih bildiriminin tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilir. (İptal bölüm: Anayasa Mah. 2003/66 E, 2005/72 K. ve 19.10.2005 tarihli iptal kararı ile) ... taraflar anlaşırlarsa uyuşmazlık aynı sürede özel hakeme götürülür.

Feshin geçerli bir sebebe dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”

17. 4857 sayılı Kanun’un 22. maddesi şöyledir:

“İşveren, iş sözleşmesiyle veya iş sözleşmesinin eki niteliğindeki personel yönetmeliği ve benzeri kaynaklar ya da işyeri uygulamasıyla oluşan çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir. Bu şekle uygun olarak yapılmayan ve işçi tarafından altı işgünü içinde yazılı olarak kabul edilmeyen değişiklikler işçiyi bağlamaz. İşçi değişiklik önerisini bu süre içinde kabul etmezse, işveren değişikliğin geçerli bir nedene dayandığını veya fesih için başka bir geçerli nedenin bulunduğunu yazılı olarak açıklamak ve bildirim süresine uymak suretiyle iş sözleşmesini feshedebilir. İşçi bu durumda 17 ila 21 inci madde hükümlerine göre dava açabilir.

Taraflar aralarında anlaşarak çalışma koşullarını her zaman değiştirebilir. Çalışma koşullarında değişiklik geçmişe etkili olarak yürürlüğe konulamaz.”

18. 4857 sayılı Kanun’un 29. maddesi şöyledir:

“İşveren; ekonomik, teknolojik, yapısal ve benzeri işletme, işyeri veya işin gerekleri sonucu toplu işçi çıkarmak istediğinde, bunu en az otuz gün önceden bir yazı ile işyeri sendika temsilcilerine, ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirir.

İşyerinde çalışan işçi sayısı:

 a) 20 ile 100 işçi arasında ise, en az 10 işçinin,

 b) 101 ile 300 işçi arasında ise, en az yüzde on oranında işçinin,

 c) 301 ve daha fazla ise, en az 30 işçinin,

İşine 17 nci madde uyarınca ve bir aylık süre içinde aynı tarihte veya farklı tarihlerde son verilmesi toplu işçi çıkarma sayılır.

Birinci fıkra uyarınca yapılacak bildirimde işçi çıkarmanın sebepleri, bundan etkilenecek işçi sayısı ve grupları ile işe son verme işlemlerinin hangi zaman diliminde gerçekleşeceğine ilişkin bilgilerin bulunması zorunludur.

Bildirimden sonra işyeri sendika temsilcileri ile işveren arasında yapılacak görüşmelerde, toplu işçi çıkarmanın önlenmesi ya da çıkarılacak işçi sayısının azaltılması yahut çıkarmanın işçiler açısından olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi konuları ele alınır. Görüşmelerin sonunda, toplantının yapıldığını gösteren bir belge düzenlenir.

Fesih bildirimleri, işverenin toplu işçi çıkarma isteğini bölge müdürlüğüne bildirmesinden otuz gün sonra hüküm doğurur.

İşyerinin bütünüyle kapatılarak kesin ve devamlı suretle faaliyete son verilmesi halinde, işveren sadece durumu en az otuz gün önceden ilgili bölge müdürlüğüne ve Türkiye İş Kurumuna bildirmek ve işyerinde ilan etmekle yükümlüdür. İşveren toplu işçi çıkarmanın kesinleşmesinden itibaren altı ay içinde aynı nitelikteki iş için yeniden işçi almak istediği takdirde nitelikleri uygun olanları tercihen işe çağırır.

Mevsim ve kampanya işlerinde çalışan işçilerin işten çıkarılmaları hakkında, işten çıkarma bu işlerin niteliğine bağlı olarak yapılıyorsa, toplu işçi çıkarmaya ilişkin hükümler uygulanmaz.

İşveren toplu işçi çıkarılmasına ilişkin hükümleri 18, 19, 20 ve 21 inci madde hükümlerininuygulanmasını engellemek amacıyla kullanamaz; aksi halde işçi bu maddelere göre dava açabilir.”

19. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur.”

20. 5521 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesi şöyledir:

“Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında yapılan temyiz başvuruları, kesinleşinceye kadar Yargıtay tarafından sonuçlandırılır. Bu kararlar hakkında İş Mahkemeleri Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyize ilişkin hükümleri uygulanır.”

21. 5521 sayılı Kanun’un 2/3/2005 tarihli ve 5308 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 8. maddesi şöyledir:

“İş Mahkemesinin nihai kararları tefhim tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz olunabilir.

İş Mahkemelerinden verilen kararlar, Yargıtayca iki ay içinde tetkik olunarak karara bağlanır.

Yargıtay’ın bu kararlarına karşı karar tashihi istenemez.”

22. 5521 sayılı Kanun’un 15. maddesi şöyledir:

“Bu Kanunda sarahat bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümleri uygulanır.”

23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 316. maddesi şöyledir:

“(1) Basit yargılama usulü, kanunlarda açıkça belirtilenler dışında, aşağıdaki durumlarda uygulanır:

d) Hizmet ilişkisinden doğan davalar.

 

g) Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler.”

24. 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“(1) Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili hükümleri uygulanır.”

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Mahkemenin 18/5/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

26. Başvurucu; feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade istemiyle açtığı davanın yerel Mahkeme tarafından kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince bu kararın bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar verildiğini, Yargıtayın İlk Derece Mahkemesinin yerine geçerek hüküm kurmasının kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğunu, bu kararın esas yönünden de isabetli olmadığını, İzmir ilinde çalıştığı sırada işverenin İstanbul ilinde çalışmaları yönünde duyuru yaptığını, iş şartlarında esaslı değişiklik oluşturan bu durumun 4857 sayılı Kanun’un 22. maddesine göre yazılı olarak bildirilmesi gerektiğini, bu emredici hükme aykırı olarak nereye ve kaç gün süreyle asıldığı belli olmayan duyuru nedeniyle yapılan feshin geçerli olmayacağını, iş yerine aynı nitelikte işçi alındığını beyan eden tanık H.G.nin beyanlarının değerlendirilmediğini, iş akdinin feshinden sonra aynı iş yerinde yeni işçilerin daha düşük ücretlerle işe başlatıldığını, davalı Şirketin işletmesel karar almasını gerektiren mali güçlüğünün de bulunmadığını, iş yerinde aynı anda yaklaşık elli işçinin işine son verildiğini, toplu şekilde işçi çıkarmanın 4857 sayılı Kanun’un 29. maddesine de aykırı olduğunu, fesihlerin esas amacının ücretleri düşürmek olduğunu, ayrıca benzer davalarda Yargıtay 7. ve 9. Hukuk Daireleri tarafından, İlk Derece Mahkemelerince verilen işe iade davalarının kabulüne dair kararların onanmasına rağmen kendi açtığı davalar sonunda verilen kararlarınYargıtay 22. Hukuk Dairesince ortadan kaldırılmasına ve davaların reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma, çalışma ve sosyal güvenlik hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; yoksun kaldığı aylık ücretlerine ve yaptığı yargılama giderlerine karşılık tazminat talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

27. Başvurucunun iddialarının özü, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmaksızın feshedilmesi üzerine açtığı işe iade davasının haksız şekilde reddedilmesiyle anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkindir.

28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları, Yargıtay tarafından verilen kararın gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında kabul edilerek bu yönden değerlendirme yapılmıştır. Başvurucunun, Yargıtay tarafından davanın kesin olarak reddine karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiası ayrıca incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. Nihai Kararın Yargıtay Tarafından Verilmesi Nedeniyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmaksızın feshedilmesi üzerine açtığı işe iade davasında verilen davanın kabulüne dair kararın temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince İlk Derece Mahkemesinin kararı ortadan kaldırılarak davanın kesin olarak reddine karar verildiğini, Yargıtayın İlk Derece Mahkemesinin yerine geçerek hüküm kurmasının kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

31. Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrası şöyledir:

“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”

32. Anayasa’nın 142. maddesi şöyledir:

“Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”

33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”

34. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa Mahkemesi; adil yargılanma hakkının ihlaline yönelik açık ve görünür bir belirti bulunmadığı hâllerde açık ve görünür bir ihlalin olmadığı gerekçesiyle açıkça dayanaktan yoksunluk kararı verebilir.

35. Anayasa’da mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanunla düzenlenmesi öngörülmüştür. Buna göre usul kanunlarının Anayasa’ya uygun olmak koşuluyla düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır (Tufan Şahin, B. No: 2012/799, 26/3/2013, § 19).

36. Başvuru konusu olayda iş akdi feshedilen başvurucunun, feshin geçerli olmadığını ileri sürerek açtığı davada iş uyuşmazlığı bulunmakta olup Anayasa’nın 36. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesi uyarınca somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

37. Adil yargılanma hakkı, devlete uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma ödevi yükler. İş akdinin işveren tarafından haksız yere feshedildiğini düşünen bir çalışanın bu işlemin hukuka uygunluğu hakkında bir yargı kararının derhâl verilmesinde önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira işten çıkarılmak suretiyle geçim kaynağını kaybeden bir bireyin hukuki durumunun ivedilikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Bir bireyin geçim kaynağı olmaksızın hukuki durumunun uzun süre belirsiz bırakılması hâlinde birey bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir (Nesrin Kılıç, B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).

38. Bu nedenle kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır. Özellikle işe iade davalarında yargılamanın uzaması her iki taraf için de hukuki belirsizliğin devamına sebep olduğundan bu davaların ivedilikle sonuçlandırılması ayrı bir öneme sahiptir. Bu durum iş sözleşmesi feshedilen fakat bir an önce eski işine dönme beklentisi taşıyan ve bu yüzden yeni bir işe başlamakta tereddüt eden işçi açısından önemli olduğu gibi sözleşmesini feshettiği işçi yerine yeni bir işçi istihdam ederek iş organizasyonunu tamamlamak isteyen işveren açısından da önemlidir. Dolayısıyla iş sözleşmesinin feshine ilişkin uyuşmazlıkların kısa sürede sonuçlandırılması hem çalışan hem de işverenin yararınadır (Nesrin Kılıç, § 60).

39. Kanun koyucu, feshe itiraz davalarının özel önemini dikkate alarak diğer iş davalarına oranla daha hızlı bir şekilde karara bağlanması için 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinde özel hükümlere yer vermiştir. 4857 sayılı Kanun’un “Fesih bildirimine itiraz ve usulü” kenar başlıklı 20. maddesine göre iş güvencesi hükümlerine tabi işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesi işveren tarafından feshedilirse işçi, bu feshin geçerli nedene dayanmadığı iddiasıyla feshin kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir aylık hak düşürücü süre içinde iş mahkemesinde feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade davası açabilmektedir. Kanun koyucu, işe iade davalarının yukarıda bahsedilen özel önemine binaen 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesi gereğince seri muhakeme usulüyle mahkemelerce iki ay içinde, bu davaların temyiz incelemesinin de bir ay içinde sonuçlandırılması yönünde düzenleme yapmıştır.

40. Taraflar için 4857 sayılı Kanun’da belirtilen süreler kural olarak kesin ve hak düşürücü nitelikte olmasına rağmen Kanun’un 20. maddesinde mahkemeler için öngörülen süreler hak düşürücü nitelikte değildir. İşe iade davalarının sonuçlandırılması için öngörülen iki aylık süre, mahkemelere yönelik bir süre olduğundan düzenleyici nitelikte olup mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğuna şüphe yoktur (Bayram Özkaptanoğlu [GK], B. No: 2013/1015, 8/4/2015, § 42).

41. Bunun yanında 6100 sayılı Kanun’un 30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş, bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış, bunun yerine iş hukuku uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Bu durumda işe iade davalarında da takip edilmesi gereken yargılama usulü 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur.

42. Basit yargılama usulü 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür.

43. Temyiz incelemesinde ilke olarak temyiz mercii, ilk derece mahkemesi kararının hukuka ve kanuna uygunluğunu denetler ve herhangi bir aykırılık tespit etmesi hâlinde hükmü bozarak yeniden karar verilmek üzere dosyayı ilk derece mahkemesine geri gönderir. Bu genel ilke, kanun koyucunun düzenlediği usul kanunları çerçevesinde tespit edildiği gibi yine usul kanunları ile bu genel ilkeye bazı hâllerde istisnalar getirilmesi mümkündür. Anayasa ve Sözleşme’de yer verilen adil yargılanma hakkı kapsamında temyiz incelemesi sonucunda kararın hukuka aykırılığının tespit edilmesi hâlinde yeniden karar verilmesi için dosyanın mutlaka ilk derece mahkemesine geri gönderilmesine yönelik bir hak bulunmamaktadır (Bayram Özkaptanoğlu, § 45).

44. Yukarıda da belirtildiği üzere işe iade davaları başta olmak üzere iş hukukuna dayalı davalar, işçinin korunması ve mağduriyetinin önlenmesi amacıyla kısa sürede bitirilmesi öngörülen uyuşmazlıklardır. Bu amaçla kanun koyucu işe iade davalarının daha hızlı sonuçlandırılmasına yönelik birtakım özel düzenlemeler yapmıştır. Bu çerçevede 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde işe iade davalarının temyiz aşamasında, ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olmadığı kanaatine varıldığında araştırılması gereken başkaca bir husus da bulunmadığının tespiti durumunda Yargıtay tarafından işe iade talebi hakkında kesin olmak üzere karar verilmektedir.

45. Başvuruya konu davada, taraflarca bildirilen tanıklar dinlenip alınan bilirkişi raporu ile taraflarca sunulan diğer deliller toplanmış; Yargıtayca araştırılması gereken başkaca bir husus bulunmadığına kanaat getirilerek işe iade talepleri hakkında kesin hüküm kurulmuştur.

46. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin üçüncü fıkrasında yer verilen “mahkemece verilen kararın temyizi halinde Yargıtay ilgili Dairesinin vereceği kararın kesin olması” kuralı ile amaçlanan husus, işe iade davalarının işçi açısından taşıdığı değer ve işçinin kişisel menfaati gereği hızlı sonuçlandırılması ve işçinin korunmasıdır. Yargıtay tarafından hukuka uygun olmayan derece mahkemesi kararlarının bozulması hâlinde dava dosyasıyla ilgili olarak araştırılması gereken başka bir husus kalmadığı ve delillerin tamamlandığı anlaşıldığında davanın esasına yönelik olarak kesin karar verilmesi, yargılama sürecini hızlandırma amacına yöneliktir. Kanunla getirilen söz konusu kuralın uygulanmasının tek başına adil yargılanma hakkını ihlal ettiğinden söz edilemez. Yargıtay tarafından işin esasına girilerek kesin olarak nihai karar verilmesi hukuka aykırı ve keyfî bir uygulama niteliğinde de değildir.

47. Başvurucu ayrıca Yargıtayın İlk Derece Mahkemesinin yerine geçerek hüküm kurmasının kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

48. Kanuni hâkim güvencesi, mahkemelerin kuruluş ve yetkileri ile izleyecekleri yargılama usulünün yasal düzenleme ile ve dava konusu olay ortaya çıkmadan önce belirlenmesini gerektirir. Bu düzenleme Anayasa Mahkemesi kararlarında, kişinin hangi mahkemede yargılanacağını önceden ve kesin olarak bilmesini gerektiren doğal hâkim ilkesini koruyan bir hüküm olarak ele alınmaktadır (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 79; AYM, E.2002/170, K.2004/54, 5/5/2004; E.2005/8, K.2008/166,20/11/2008).

49. Kanuni hâkim güvencesi, sadece mahkemelerin yargı yetkisi içinde yer alan konuların belirlenmesini değil; her bir mahkemenin kuruluşu ve yer bakımından yargı yetkisinin belirlenmesi de dâhil olmak üzere mahkemelerin organizasyonlarına ilişkin tüm düzenlemeleri ifade etmekte; mahkemelerin görev ve yetki alanlarının açık ve anlaşılır biçimde tespit edilmesi gereğini ortaya koymaktadır (Tahir Gökatalay, § 80).

50. Bu güvence, suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi şeklinde tanımlanmaktadır. Kanuni hâkim güvencesi yargılama makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına veya yargıcın atanmasına, başka bir ifadeyle sanığa veya davanın taraflarına göre hâkim atanmasına engel oluşturur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

51. Başvurucunun taraf olduğu uyuşmazlık, ilgili kanun hükümleri çerçevesinde kurulmuş olan mahkemede yine daha önceden belirlenmiş usul kurallarına göre yürütülmüş ve sonuçlandırılmıştır. Dolayısıyla Yargıtayın İlk Derece Mahkemesinin yerine geçerek hüküm kurmasının kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğu söylenemez.

52. Açıklanan nedenlerle başvurucunun nihai kararın Yargıtay tarafından verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan, Yargıtay 22. Hukuk Dairesince verilen davanın reddine dair kararın gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

54. Başvurucu; feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade istemiyle açtıkları davanın İlk Derece Mahkemesince kabul edildiğini, temyiz üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince bu kararın bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar verildiğini, İzmir ilinde çalıştığı sırada işverenin İstanbul ilinde çalışmaları yönünde duyuru yaptığını, iş şartlarında esaslı değişiklik oluşturan bu durumun 4857 sayılı Kanun’un 22. maddesine göre yazılı olarak bildirilmesi gerektiğini, bu emredici hükme aykırı olarak nereye ve kaç gün süreyle asıldığı belli olmayan duyuru nedeniyle yapılan feshin geçerli olmayacağını, iş yerine aynı nitelikte işçi alındığını beyan eden tanık H.G.nin beyanlarının değerlendirilmediğini, iş akitlerinin feshinden sonra aynı iş yerinde yeni işçilerin daha düşük ücretlerle işe başlatıldığını, davalı Şirketin işletmesel karar almasını gerektiren mali güçlüğünün de bulunmadığını, iş yerinde aynı anda yaklaşık elli işçinin işine son verildiğini, toplu şekilde işçi çıkarmanın 4857 sayılı Kanun’un 29. maddesine de aykırı olduğunu, fesihlerin esas amacının ücretleri düşürmek olduğunu, ayrıca benzer davalarda Yargıtay 7. ve 9. Hukuk Daireleri tarafından İlk Derece Mahkemelerince verilen işe iade davalarının kabulüne dair kararların onanmasına rağmen kendi açtığı dava sonunda verilen kararın Yargıtay 22. Hukuk Dairesince ortadan kaldırılmasına ve davanın reddine karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

55. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

56. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”

57. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”

58. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

59. Yapılan yargılama sırasında tanık dinletme hakkı da dâhil olmak üzere delillerin ibrazı ve değerlendirilmesi adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul edilen silahların eşitliği ilkesi kapsamında kabul edilmekte olup bu hak ve gerekçeli karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi adil yargılanma hakkının somut görünümleridir. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

60. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir gerekçenin özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 33).

61. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmadığı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, § 34).

62. Mahkemeler, kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme yükümlülüğü altındadır. Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri için de gereklidir. Kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Bununla birlikte yargılama sırasında açık ve somut biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir. Ancak mahkemelerin davanın taraflarınca ileri sürülen iddia ve savunmalara şeklen cevap vermiş olmaları yeterli olmayıp iddia ve savunmalara verilen cevapların dayanaksız olmaması, mantıklı ve tutarlı olması da gerekir. Başka bir ifadeyle mahkemelerce belirtilen gerekçeler, davanın şartları dikkate alındığında makul olmalıdır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 34-36).

63. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır (İbrahim Ataş, B. No.2013/1235, 13/6/2013, § 24).Mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul ve esasa dair iddia veya savunmaların cevapsız bırakılması, gerekçeli karar hakkı kapsamında adil yargılanma hakkının ihlaline neden olabilir.

64. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19). Delillerin kabul edilebilirliği, öncelikle ulusal hukuk kurallarına göre millî mahkemelerce değerlendirilir. AİHM, yargılama sürecini bütün olarak dikkate alarak bu süreçte delillerin nasıl sunulduğu da dâhil olmak üzere tüm deliller yönünden hakkaniyetsiz bir değerlendirme yapılıp yapılmadığını inceler (Schuler-Zgraggen/İsviçre, B. No: 14518/89, 24/6/1993, § 66).

65. Başvuru konusu davada başvurucu, iş akdinin işveren tarafından haklı ve geçerli bir nedene dayanılmaksızın feshedildiğini ileri sürerek işe iadesine karar verilmesini talep etmiş; davalı işveren, feshin işyerinin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir nedene dayandığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.

66. Mahkemece tarafların bildirdikleri tanıklar dinlenmiş, bilirkişi raporu değerlendirilmiş; Yargıtay 9. Hukuk Dairesince benzer davalarda işe iade kararlarının onandığı dikkate alınarak başvurucunun iş akdi sona erdirilmeden önce başka bir işte çalıştırma hakkında kendilerine bir teklif yapılmadığı, diğer iş yerlerinde istihdam olanağının bulunup bulunmadığı yönünde herhangi bir çalışma yapılmaksızın başvurucunun iş akdinin sona erdirildiği, ispat yükü davalı işverene ait olmasına rağmen davalının bu konudaki ispat külfetini yerine getirmediği; başvurucunun iş akdinin feshedilmesinin geçerli bir nedene dayanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı tarafından yapılan feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmiştir.

67. Davalının temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince “Dosya içeriğinden, davacının 01.01.2007–31.10.2011 tarihleri arasında aşçı olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin 21.10.2011 tarihinde Türk Hava Yolları tarafından bazı illerde ikram yüklemelerinin kaldırılıp bunun İstanbul’dan yapılmasının istenmesi, bunun sonucunda önemli miktarda iş kaybının olduğu, tasarruf önlemlerinin alınması gerektiği ayrıca yapılan duyuruya rağmen İstanbul ünitesinde görev almak konusunda herhangi bir başvurunun olmaması ve başka bir boş kadroda istihdamının mümkün olmaması sebebiyle 4857 sayılı Kanunu’nun 17 ve 18. maddeleri uyarınca feshedildiği anlaşılmaktadır. Somut olayda, davalı işveren fesih bildiriminde belirttiği hususları 20.10.2011 tarihinde işyerinde tüm çalışanlarına duyuru şeklinde bildirmiştir. Dosya kapsamından anlaşılacağı üzere yapılan duyuru neticesinde İstanbul ünitesinde çalışmayı kabul edip orda işe başlayan işçiler olmuştur. Davacı ise yapılan bu iş teklifine başvuruda bulunmamıştır. Bu kapsamda işveren işletmesel bir karar aldığını, bu kararın istihdam fazlası meydana getirdiğini, tutarlı şekilde uyguladığını ve feshe son çare olarak başvurduğunu ispatlamıştır. Fesih geçerli sebebe dayanmaktadır. Davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir. Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ... gerekmiştir.” gerekçeleriyle davaların reddi yerine kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu ve bozmayı gerektirdiği belirtilerek 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca hükümlerin bozularak ortadan kaldırılmasına ve davaların reddine kesin olarak karar verilmiştir.

68. Bir davada maddi olguları bildirmek tarafların, bunları hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak hâkimin görevidir. Taraflarca bildirilip iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam olarak saptanmalı ve maddi olguların hukuksal nitelendirmesi yapılıp ilgili hukuk kuralları uygulanmalıdır.

69. Bir mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Bayram Özkaptanoğlu, § 78).

70. Başvurucunun açtığı davada İlk Derece Mahkemesi, 4857 sayılı Kanun’un 22. ve 29. maddelerine uygun bildirimin yapılmadığını kabul ederek feshe son çare olarak başvurmadığı sonucuna varmış ise de Yargıtay 22. Hukuk Dairesince, davalı Şirketin fesih bildiriminde belirttiği hususları duyuru şeklinde iş yerindeki tüm çalışanlarına bildirdiği, bu duyuru neticesinde de Şirketin İstanbul ünitesinde çalışmayı kabul edip orada işe başlayan işçilerin olduğu, başvurucunun ise iş teklifine müracaat etmediği, davalı işverenin işletmesel bir karar aldığı ve bu kararın istihdam fazlası meydana getirdiği, davalının kararı tutarlı bir şekilde uyguladığı ve feshe son çare olarak başvurduğu, dolayısıyla fesihlerin geçerli bir sebebe dayandığı belirtilerek davaların reddine karar verilmiştir.

71. Tebliğ kelimesi bildirme, duyurma, anlatma, haber verme anlamlarına gelmektedir. Hukuki bir terim olarak tebliğ, hukuki sonuç doğurmaya elverişli bir hususun muhatabına bildirilmesi işlemidir. Tebliğ, konusuna göre ilgili mevzuatta resmî ya da özel yöntemlerle ve biçimsel olarak da yazılı veya ilan yöntemiyle ya da posta veya iletişim araçları yolu ile yapılması gereken usul işlemi olarak düzenlenmiştir. Tebliğ, muhataba ulaştırılış şekline göre de doğrudan doğruya tebliğ ve vasıtalı tebliğ olarak ikiye ayrılmaktadır. Tebliğin hukuken geçerli kabul edilebilmesi için ilgili mevzuatta öngörülen yönteme uygun olarak yerine getirilmesi gerekmektedir. İncelenen uyuşmazlık için 4857 sayılı Kanun’un 22. maddesinde “İşveren, ... çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak, durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir.” denmeksuretiyle tebliğin yöntemi bakımından işçiyi muhatap alan “yazılı bildirimesası benimsenmiştir. Anılan cümlenin devamında “bu şekle uygun olarak yapılmayan ... değişiklikler işçiyi bağlamaz.” denilerek belirlenen tebligat yöntemi, maddede düzenlenen işçi haklarının kanuni güvencesi olarak düzenlenmiştir.

72. Davalı işverenin temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından başka bir araştırma yapılmadan ve dosyadaki aynı deliller değerlendirilmek suretiyle İlk Derece Mahkemesince verilen karar ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun, tebliğin kanuna uygun yapılmadığına yönelik iddiasına karşılık Yargıtay 22. Hukuk Dairesince 4857 sayılı Kanun’un 22. maddesinin ilk cümlesindeki “İşveren....çalışma koşullarında esaslı bir değişikliği ancak durumu işçiye yazılı olarak bildirmek suretiyle yapabilir....” şeklindeki hükmün yorumlanması ve yazılı bildirimin şekli konusunda açıklama yapılmamış; başvurucunun iş akdine son verilmesinden sonra iş yerine yeni işçi alınıp alınmadığı konusunda dosyaya sunulan bilirkişi raporundaki verilerin değerlendirilmediği, aynı konuda beyanda bulunan tanıkların ifadelerinin tartışılmadığı anlaşılmıştır. Bu durum, başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucunu doğurmaktadır.

73. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

74. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

75. Başvurucu yoksun kaldıkları aylık ücretleri ve yaptıkları yargılama giderlerine karşılık tazminat talebinde bulunmuştur.

76. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

77. Adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

78. İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin Yargıtay 22. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verildiğinden Yargıtay 22. Hukuk Dairesince değerlendirilebilecek olan başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen yargılama gideri olarak 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL'nin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Nihai kararın Yargıtay tarafından verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

 2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Yargıtay 22. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

18/5/2016tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Arzu Aydın Margi [1.B.], B. No: 2014/10007, 18/5/2016, § …)
   
Başvuru Adı ARZU AYDIN MARGİ
Başvuru No 2014/10007
Başvuru Tarihi 18/6/2014
Karar Tarihi 18/5/2016

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmaksızın feshi üzerine feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade istemiyle açılan davada verilen davanın kabulüne ilişkin hükmün Yargıtay ilgili dairesince ortadan kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi, dairenin ilk derece mahkemesinin yerine geçerek nihai kararı vermesi, benzer davalarda davanın kabulüne ilişkin kararların Yargıtayın farklı dairelerince onanmasına rağmen başvurucularca açılan davaların reddedilmesi nedenleriyle adil yargılanma, çalışma ve sosyal güvenlik hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Gerekçeli karar hakkı (hukuk) İhlal Yeniden yargılama
Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (hukuk) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 4857 İş Kanunu 20
22
29
5521 İş Mahkemeleri Kanunu 1
8
15
geçici 1
5308 İş Mahkemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 1
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 316
447
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi