TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEVLÜDE KILIÇ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/10159)
Karar Tarihi: 30/6/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Raportör Yrd.
Hikmet Murat AKKAYA
Başvurucu
Mevlüde KILIÇ
Vekili
Av. Ekrem KILIÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, karar düzeltme aşamasında dosyaya sunulan ve karşı tarafa tebliğ edilmeyen belgeye dayanılarak bozulan kararın onanmasına karar verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, davalının sahibi olduğu Hastanede bir diğer davalı hekim tarafından 31/1/2009 tarihinde miyop rahatsızlığı nedeniyle ameliyat edilmiştir. Başvurucu, ameliyat sonrası gelişen komplikasyon ve bir hastalık nedeniyle hekimin aydınlatma ve adam istihdam edenin sorumluluğu hükümlerine göre Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde 13/1/2011 tarihinde maddi ve manevi tazminat davası açmıştır.
6. Davalıların talebi üzerine dava, bir sigorta şirketine ihbar edilmiştir. Davalılar hastanın aydınlatılmış rızası ile ameliyat edildiğini, ameliyat sonrası oluşan durumun kendi kusurlarından kaynaklanmadığını, illiyet bağının bulunmadığını ileri sürmüşlerdir.
7. Mahkeme 14/7/2011 tarihinde Ankara, Gazi ve Hacettepe Üniversitelerinden isimleri bildirilecek ve birer kişiyle oluşturulacak üç kişilik bilirkişi heyetinden olay kapsamında kusur, maluliyet oranı, iş ve güçten kalma hususlarında rapor alınmasına karar vermiştir. Bunun yanında taraflara delilleri ibraz ettirilmiş, davacıya ilişkin davalı Hastanede bulunan tahlil, muayeneve tetkiklere ilişkin evraklar celp edilmiştir.
8. Bir sonraki duruşmada alanında uzman profesörlerin hazırladığı 10/8/2011 tarihlibilirkişi raporu başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucuya bilirkişi raporlarına karşı beyanlarını sunmak için iki haftalık kesin süre verilmiştir.
9. Bilirkişi raporunda özetle davalı doktorun gerek ameliyat endikasyonları gerekse uygulama tekniği açısından herhangi bir kusurunun bulunmadığı, beklenmeyen bir komplikasyon neticesi şikâyetlerin ortaya çıktığı, 31/1/2009 tarihli onam formunda operasyon sonrasında ortaya çıkabilecek her türlü komplikasyonu kabul ettiği ve hastanın bu konuda bilgilendirildiği belirtilmiştir.
10. Başvurucu 3/11/2011 tarihli dilekçesi ile özetle bilirkişi raporunu kabul etmediğini, raporun eksik olduğu, lazerle göz tedavisinde uzman doktorlardan yeniden rapor alınması gerektiğini, hastanın yeteri kadar bilgilendirilmediğini ve yanlış bilgilendirildiğini ileri sürmüştür.
11. Mahkeme bilirkişi heyetinin hazırladığı raporu karar vermeye yeterli görerek başvurucunun başka bir heyetten rapor alınması yönündeki talebinin reddine karar vermiş ve yargılama sonunda davayı 27/11/2011 tarihli ve E.2011/15, K.2011/315 sayılı kararla reddetmiştir.Gerekçenin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Mahkememizdeki ihtilaf konusu davalı hastanedediğer davalı Doktor ... tarafından davacıya uygulanan ameliyat ve tedavi safahatında tıbbi literatüre aykırı, kusurlu yöntemlerin uygulanıp uygulanmadığı hususunda toplanmaktadır.
Bu bağlamda davacıya ilişkin tüm tedavi, tetkik, tahlilevrakları dosyaya kazandırılmış, kusurun bulunup bulunmadığı hususunda akademik kariyere haiz resen seçilen bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılmıştır. Bilirkişi kurulu tarafından tanzim olunan raporda; davacının 17.01.2009 tarihindeki ameliyat öncesi muayene bulgularında ameliyattan sonra ortaya çıkan keratokonus hastalığının ön bulgusu olabilecek herhangi bir bulgunun tespit edilemediği, ameliyatın yapılmamasını gerektirecek bir bulgunun bulunmadığı, 31.01.2009 tarihinde her iki göze yapılan müdahalelerden sonraki aylarda keratokonus hastalığının ortaya çıktığının belirlendiği, davalıda ortaya çıkan bu komplikasyonun davalı doktorun bilgi ve beceri eksikliği nedeniyle ortaya çıkmadığı, göz litaratüründe tüm hassas değerlendirmelere rağmen Lasik uygulaması sonrası keratokonus oluşumuna rastlanıldığı, ortaya çıkan komplikasyonun sağ gözde gözlük düzelmesi ileyüzde doksan, sol gözde yüzde kırka çıktığı ve kontak lens uygulamasıyla daha da artabileceği, davalı doktor ... tarafından yapılan müdahale sonrası beklenmeyen bir komplikasyon neticesinde şikayetlerinin ortaya çıktığı, ancak davalı doktorun gerek ameliyat endikasyonları gerekse uygulama tekniği açsından kusurunun bulunmadığının belirtildiği anlaşılmıştır. Göz Hastalıkları alanında Akademik kariyere haiz bilirkişi kurulu tarafından tanzim olunan rapor mahkememizce de benimsenmiştir.
Ayrıca davacının 31.01.2009 tarihli "Hastanın hasta hakları kapsamındabilgilendirildiğine dair beyanı" başlıklı belgede; operasyon sonrasında ortaya çıkabilecek komplikasyonu kabul ettiği ve bu konuda bilgilendirildiğini beyan etmiştir.
Davacının bilgilendirilme formu yasal olarak düzenlenmesi gereken standart bir belge olup tek başınahatalı veya kusurlu ameliyattan davalıların sorumluluğunu engellemez. Bu bağlamda bilgilendirme formundan ziyade ameliyatın kusurlu ve hatalı olup olmadığı önemlidir. Yukarıda da belirtildiği üzere; Mahkememizce alınan bilirkişi kurulu raporundaki açıklamalar ışığında davacıya yapılan operasyonda davalı doktorun kusur, hata, bilgi eksikliği bulunmadığı, davacıda görme kaybının hassas değerlendirmelere rağmen ameliyat sonrası oluşabilecek nitelikte olduğu anlaşıldığı ve kabul edildiğinden yerinde görülmeyen davanın reddine karar vermek gerekmiştir."
12. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine davalılar temyiz dilekçesine cevap vermiştir. Bu kapsamda davalılar operasyon öncesi hastanın muvafakatının olduğunu vurgulamışlardır.
13. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 13/6/2013 tarihli ve 2013/14354, K.2013/16113 sayılı kararla bozma kararı vermiştir. Bozma gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"Davalının ameliyat öncesi muhtemelen hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmesi BK.md.357.maddesine göre bir zorunluluktur. Mahkemenin de kabulünde olduğu gibi, dosyaya ibraz edilen onam formu matbu olup,davalı tarafın, davacıyı bu konuda bilgilendirdiği ve gerekçeli açıklamaları yaparak uyardığı hususu ve davacının yeterli derecede aydınlatılıp aydınlatılmadığı, operasyonun kopmlikasyonlarının bilinmesi halinde dahi bu operasyona davacının rıza gösterip göstermeyeceği konuları dosya içeriği ile anlaşılamamaktadır. O halde bu konudaki davalı delillerinin toplanarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirkeneksik inceleme ile hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir."
14. Davalılar bunun üzerine süresi içinde bozma kararına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Karar düzeltme istemi aynı Daire tarafından kabul edilmiş ve hüküm onanmıştır. Onama gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:
"... Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim yada hastanededir.
Davalı tarafından ibraz edilen 31.1.2009 tarihli Hasta Bilgilendirme Formu aslında işlemin tıbbi sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının anlatıldığı ve davacının bu işleme rıza gösterdiği yazılı olup, bu rızanın az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olduğu açıktır. Anılan belgede önerilen tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi, bu yöntemin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, tıbbi sonuçları ve olası komplikasyonları konularında da açıklama bulunmaktadır. Yukarıda izah edilen açıklamalar ışığında Somut olaya bakılacak olursa; davacının, davalı doktor tarafından diğer davalıya ait hastanede 31.1.2009 tarihinde miyop rahatsızlığı nedeniyle lazer yöntemi ile ameliyat edildiği ve sonrasında oluşan görme kusuru nedeni ile eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda; her iki göze yapılan lasik uygulamasının sonrasında keratokonus hastalığının ortaya çıktığı, lasik uygulaması sonrası ortaya çıkan bu durumun komplikasyon olduğu, ortaya çıkan komplikasyon ile sağ gözde gözlük düzelmesi ile %90, sol gözde %40 çıktığı, davalıların gerek ameliyat endikasyonları gerekse uygulama tekniği açısından kusurunun bulunmadığı, yapılan ameliyatın tıp bilimine uygun olduğu doktorun özensiz bir davranışı bulunmadığı mütalaa edilmiştir. Hal böyle olunca, davacıya yapılan ameliyatın kusurlu ve hatalı olmadığı, davacıda oluşan görme kaybının ameliyat sonrası oluşabilecek nitelikte olduğu, davalının davacıyı ameliyat öncesinde yapılacak operasyonla ilgili ortaya çıkabilecek komplikasyonlarla ilgili olarak bilgilendirildiği tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine yönelik verilen kararın zuhulen bozulduğu anlaşılmış olmakla davalının karar düzeltme talebinin kabulüne ve Dairemizin 13.06.2013 gün, 2013/14354 esas, 2013/16113 karar sayılı Bozma ilamının kaldırılarak, kararın yukarıda açıklanan nedenlerle Onanmasınakarar verilmelidir."
15. Söz konusu karar, başvurucuya 28/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 25/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 357. maddesi şu şekildedir:
"Mütaahhit, imal ettiği şeyde kullandığı malzemenin iyi cinsten olmamasından dolayı iş sahibine karşı mesul ve bu hususta bayi gibi mütekeffildir.
Malzeme işsahibi tarafından verilmişise, müteahhit, onları layik olan bütün ihtimam ile kullanmak ve bundan dolayı hesap vermek ve artanı iade etmeklemükelleftir.
İş devam ettiği sırada, işsahibinin, verdiği malzemenin veya gösterdiği arsanın kusurlu olduğu anlaşılır yahut imalatın noktası noktasına muntazaman icrasını tehlikeye koyacak diğer bir hal hadis olursa mütaahhit, işsahibini bundan derhal haberdar etmeğe mecbur aksi takdirde bunların neticelerini tahammül etmekle mükelleftir."
18. 2/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 451. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe girer."
19. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 433. maddesi şu şekildedir:
"Temyiz dilekçesi, hükmü veren mahkeme aracılığı ile karşı tarafa tebliğ olunur. Tebliğ tarihi temyiz dilekçesinin dosyada kalan aslına işaret edilir.
Karşı taraf, tebliğ gününden başlayarak on gün içinde cevap dilekçesini, hükmü veren mahkemeye veya bu mahkemeye gönderilmek üzere başka bir mahkemeye verebilir. Cevap veren, hükmü süresinde temyiz etmemiş olsa bile, cevap dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını bildirerek temyiz isteğinde de bulunabilir.
Hükmü veren mahkeme, cevap verildikten veya bunun için belli süre geçtikten sonra, dosyayı dizi listesine bağlı olarak Yargıtayın görevli dairesine gönderir."
21. 1086 sayılı Kanun'un 442. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şu şekildedir:
"Aynı ilam aleyhine bir defadan ziyade tashihi karar talebi mesmu olmadığı gibi tashihi karar arzuhalinin reddine veya kabuliyle kararı sabıkın tadiline dair sudur eden hükümlere karşı dahi tashihi karar caiz değildir.
Şu kadar ki iki taraftan biri tashihi karar ettiği halde arzuhal suretinin tebliği tarihinden itibaren on beş gün içinde diğer taraf gerek mahsusen ita edeceği arzuhalde ve gerek asıl arzuhale cevaben vereceği layihada itirazatını beyan ile tashihi karar talep edilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, davalı tarafın karar düzeltme aşamasında dosyasına ibraz ettiği 31/1/2009 tarihli hasta bilgilendirme formunun Yargıtay tarafından hükme esas alındığını, bu evrakın öncesinde dosyasında olmadığını, bilirkişi raporunun eksik ve yanlış olduğunu, kendisinin muayene edildikten sonra bilirkişi raporunun düzenlenmesi gerektiğini, karar düzeltme aşamasında ve süresinden sonra sunulan belgenin kendisine tebliğ de edilmediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Başvurucunun, karar düzeltme aşamasında dosyaya sunulan ve hükme alınan bir belge vasıtasıyla hükmün onandığı iddiası ile bilirkişi raporunun eksik ve yetersiz olduğuna ilişkin şikâyetleri bulunmaktadır. Bu kapsamda başvurucunun şikâyetleri iki ayrı başlık altında değerlendirilecektir.
1. Bilirkişi Raporunun Eksik ve Yetersiz Olduğuna İlişkin İddia
25. Başvurucu, dava konusunun yapısı ve niteliği gereği çok detaylı ve kapsamlı olması sebebiyle bizzat başvurucunun muayene edilerek bilirkişi incelemesinin yapılması gerektiğini, bilirkişi raporunun yanlış olduğunu, lazerle göz tedavisinde uzman ayrı bir bilirkişi raporunun alınması gerektiğini ileri sürmüştür.
26. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları açık keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi, başvuru konusunun yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dâhil dermeyan ettikleri delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Vidal/Belçika, B. No: 12351/86, 22/04/1992, § 34; Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/06/2004, §§ 40-42).
28. Somut olayda başvurucunun alanında uzman üç profesörün hazırladığıbilirkişi raporuna karşı itirazı, hükme esas almaya yeterli görülerek reddedilmiş ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen hususlar karar düzeltme isteminin kabul edilmesi sonucunda reddedilerek hüküm onanmıştır.
29. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
30. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Mahkeme tarafından dinlenmediğine veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
31. Açıklanan nedenlerle kanun yolu şikâyeti niteliğinde olan başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu 31/1/2009 tarihli hasta bilgilendirme formuna dayanılarak hükmün onandığını, sonradan karar düzeltme aşamasında dosyaya sunulan hasta bilgilendirme formunun dikkate alınmasının ve bu belgeye dayanarak kararın onanmasının hukuka aykırı olduğunu, Yargıtayın kendi bozma kararı ile çelişki içine girdiğini ileri sürmüştür.
33. Başvurucunun iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamında silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkindir.
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
35. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
36. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan, diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
37. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir. (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 37).
38. Somut olayda başvurucu 31/1/2009 tarihli hasta bilgilendirme formunun yargılama sırasında delil olarak gösterilmediğini, yargılama sırasında başka bir bilgilendirme formunun dosyaya sunulduğunu, Yargıtayın temyiz incelemesi devam ederken sunulan belgenin davalıların karar düzeltme istemi sırasında hükme esas alındığını ileri sürmüştür.
39. Yargılama sırasında Mahkeme taraflara delillerini ibraz ettirmiş, başvurucunun iktisadi ve sosyal durumunu araştırmış,başvurucuya ilişkin davalı hastanede bulunan tahlil, muayeneve tetkiklere ilişkin evraklar celp olunmuş; dosya üzerinde resen seçilen bilirkişi heyetine inceleme yaptırılarak 10/8/2011 havale tarihli bilirkişi kurulu raporu alınmıştır.
40. Yargılama sonunda dava reddedilmiş ve bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır. Bilirkişi raporunda başvurucunun şikâyet ettiği belgeye işaret edilmesi, ilgili tüm evrakların celp edilmesinden sonra Mahkemenin bilirkişi raporundaki hükmü esas alması ve gerekçede 31/1/2009 tarihli hasta bilgilendirme formundan açık bir şekilde bahsedilmesi dikkate alındığında ilgili belgenin dosyada bulunduğu açıktır. Yine dava kendisine ihbar olunan sigorta şirketi açık bir şekilde temyiz dilekçesine cevap verirken bu belgeden bahsetmiştir. Ayrıca davalı özel hastane sahibi Şirket karar düzeltme isteminde bulunurken yine başvurucunun imzasının havi olduğu hasta bilgilendirme formunun dikkate alınmasını gerekçeli bir şekilde belirtmiştir.
41. Dolayısıyla başvurucunun 31/1/2009 tarihli hasta bilgilendirme formunun sonradan dosyaya ibraz edildiği ve ilk defa karar düzeltme aşamasında dikkate alındığı iddiaları yönünden açık bir ihlal saptanmadığından başvurucunun bu yöndeki iddiasının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.