TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEVLÜDE KILIÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/10159)
|
|
Karar Tarihi: 30/6/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Hikmet Murat AKKAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Mevlüde KILIÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Ekrem KILIÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak karar
verilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, karar düzeltme
aşamasında dosyaya sunulan ve karşı tarafa tebliğ edilmeyen belgeye dayanılarak
bozulan kararın onanmasına karar verilmesi nedeniyle silahların eşitliği ilkesinin
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/6/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 31/10/2014 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, davalının sahibi olduğu Hastanede bir diğer davalı
hekim tarafından 31/1/2009 tarihinde miyop rahatsızlığı nedeniyle ameliyat
edilmiştir. Başvurucu, ameliyat sonrası gelişen komplikasyon ve bir hastalık
nedeniyle hekimin aydınlatma ve adam istihdam edenin sorumluluğu hükümlerine
göre Ankara 4. Asliye Hukuk Mahkemesinde 13/1/2011 tarihinde maddi ve manevi
tazminat davası açmıştır.
6. Davalıların talebi üzerine dava, bir sigorta şirketine ihbar
edilmiştir. Davalılar hastanın aydınlatılmış rızası ile ameliyat edildiğini,
ameliyat sonrası oluşan durumun kendi kusurlarından kaynaklanmadığını, illiyet
bağının bulunmadığını ileri sürmüşlerdir.
7. Mahkeme 14/7/2011 tarihinde Ankara, Gazi ve Hacettepe
Üniversitelerinden isimleri bildirilecek ve birer kişiyle oluşturulacak üç
kişilik bilirkişi heyetinden olay kapsamında kusur, maluliyet oranı, iş ve
güçten kalma hususlarında rapor alınmasına karar vermiştir. Bunun yanında
taraflara delilleri ibraz ettirilmiş, davacıya ilişkin davalı Hastanede bulunan
tahlil, muayeneve tetkiklere ilişkin evraklar celp
edilmiştir.
8. Bir sonraki duruşmada alanında uzman profesörlerin
hazırladığı 10/8/2011 tarihlibilirkişi raporu
başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucuya bilirkişi raporlarına karşı beyanlarını
sunmak için iki haftalık kesin süre verilmiştir.
9. Bilirkişi raporunda özetle davalı doktorun gerek ameliyat endikasyonları gerekse uygulama tekniği açısından herhangi
bir kusurunun bulunmadığı, beklenmeyen bir komplikasyon neticesi şikâyetlerin
ortaya çıktığı, 31/1/2009 tarihli onam formunda operasyon sonrasında ortaya
çıkabilecek her türlü komplikasyonu kabul ettiği ve hastanın bu konuda
bilgilendirildiği belirtilmiştir.
10. Başvurucu 3/11/2011 tarihli dilekçesi ile özetle bilirkişi
raporunu kabul etmediğini, raporun eksik olduğu, lazerle göz tedavisinde uzman
doktorlardan yeniden rapor alınması gerektiğini, hastanın yeteri kadar
bilgilendirilmediğini ve yanlış bilgilendirildiğini ileri sürmüştür.
11. Mahkeme bilirkişi heyetinin hazırladığı raporu karar vermeye
yeterli görerek başvurucunun başka bir heyetten rapor alınması yönündeki
talebinin reddine karar vermiş ve yargılama sonunda davayı 27/11/2011 tarihli
ve E.2011/15, K.2011/315 sayılı kararla reddetmiştir.Gerekçenin
ilgili kısmı şu şekildedir:
"Mahkememizdeki ihtilaf
konusu davalı hastanedediğer davalı Doktor ...
tarafından davacıya uygulanan ameliyat ve tedavi safahatında tıbbi literatüre
aykırı, kusurlu yöntemlerin uygulanıp uygulanmadığı hususunda toplanmaktadır.
Bu bağlamda davacıya ilişkin tüm tedavi,
tetkik, tahlilevrakları dosyaya kazandırılmış,
kusurun bulunup bulunmadığı hususunda akademik kariyere haiz resen seçilen
bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılmıştır. Bilirkişi kurulu tarafından tanzim
olunan raporda; davacının 17.01.2009 tarihindeki ameliyat öncesi muayene
bulgularında ameliyattan sonra ortaya çıkan keratokonus
hastalığının ön bulgusu olabilecek herhangi bir bulgunun tespit edilemediği,
ameliyatın yapılmamasını gerektirecek bir bulgunun bulunmadığı, 31.01.2009
tarihinde her iki göze yapılan müdahalelerden sonraki aylarda keratokonus hastalığının ortaya çıktığının belirlendiği,
davalıda ortaya çıkan bu komplikasyonun davalı doktorun bilgi ve beceri
eksikliği nedeniyle ortaya çıkmadığı, göz litaratüründe
tüm hassas değerlendirmelere rağmen Lasik uygulaması
sonrası keratokonus oluşumuna rastlanıldığı, ortaya
çıkan komplikasyonun sağ gözde gözlük düzelmesi ileyüzde
doksan, sol gözde yüzde kırka çıktığı ve kontak lens uygulamasıyla daha da
artabileceği, davalı doktor ... tarafından yapılan müdahale sonrası beklenmeyen
bir komplikasyon neticesinde şikayetlerinin ortaya çıktığı, ancak davalı
doktorun gerek ameliyat endikasyonları gerekse
uygulama tekniği açsından kusurunun bulunmadığının belirtildiği anlaşılmıştır.
Göz Hastalıkları alanında Akademik kariyere haiz bilirkişi kurulu tarafından
tanzim olunan rapor mahkememizce de benimsenmiştir.
Ayrıca davacının 31.01.2009 tarihli
"Hastanın hasta hakları kapsamındabilgilendirildiğine
dair beyanı" başlıklı belgede; operasyon sonrasında ortaya çıkabilecek
komplikasyonu kabul ettiği ve bu konuda bilgilendirildiğini beyan etmiştir.
Davacının bilgilendirilme formu yasal olarak
düzenlenmesi gereken standart bir belge olup tek başınahatalı
veya kusurlu ameliyattan davalıların sorumluluğunu engellemez. Bu bağlamda
bilgilendirme formundan ziyade ameliyatın kusurlu ve hatalı olup olmadığı
önemlidir. Yukarıda da belirtildiği üzere; Mahkememizce alınan bilirkişi kurulu
raporundaki açıklamalar ışığında davacıya yapılan operasyonda davalı doktorun
kusur, hata, bilgi eksikliği bulunmadığı, davacıda görme kaybının hassas
değerlendirmelere rağmen ameliyat sonrası oluşabilecek nitelikte olduğu
anlaşıldığı ve kabul edildiğinden yerinde görülmeyen davanın reddine karar
vermek gerekmiştir."
12. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine davalılar temyiz
dilekçesine cevap vermiştir. Bu kapsamda davalılar operasyon öncesi hastanın muvafakatının olduğunu vurgulamışlardır.
13. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 13/6/2013 tarihli ve 2013/14354,
K.2013/16113 sayılı kararla bozma kararı vermiştir. Bozma gerekçesinin ilgili
kısmı şu şekildedir:
"Davalının ameliyat öncesi muhtemelen
hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmesi BK.md.357.maddesine göre bir zorunluluktur. Mahkemenin de
kabulünde olduğu gibi, dosyaya ibraz edilen onam formu matbu olup,davalı tarafın, davacıyı bu
konuda bilgilendirdiği ve gerekçeli açıklamaları yaparak uyardığı hususu ve
davacının yeterli derecede aydınlatılıp aydınlatılmadığı, operasyonun kopmlikasyonlarının bilinmesi halinde dahi bu operasyona
davacının rıza gösterip göstermeyeceği konuları dosya içeriği ile
anlaşılamamaktadır. O halde bu konudaki davalı delillerinin toplanarak sonucuna
göre bir karar verilmesi gerekirkeneksik inceleme ile
hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma gerektirir."
14. Davalılar bunun üzerine süresi içinde bozma kararına karşı
karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Karar düzeltme istemi aynı Daire
tarafından kabul edilmiş ve hüküm onanmıştır. Onama gerekçesinin ilgili kısmı
şu şekildedir:
"... Aydınlatılmış onamda ise ispat
külfeti hekim yada hastanededir.
Davalı tarafından ibraz edilen 31.1.2009
tarihli Hasta Bilgilendirme Formu aslında işlemin tıbbi sonuçlarının ve olası komplikasyonlarının
anlatıldığı ve davacının bu işleme rıza gösterdiği yazılı olup, bu rızanın az
yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış rıza olduğu açıktır. Anılan belgede
önerilen tedavi yönteminin başarı şansı ve süresi, bu yöntemin hastanın sağlığı
için taşıdığı riskler, tıbbi sonuçları ve olası komplikasyonları konularında da
açıklama bulunmaktadır. Yukarıda izah edilen açıklamalar ışığında Somut olaya
bakılacak olursa; davacının, davalı doktor tarafından diğer davalıya ait
hastanede 31.1.2009 tarihinde miyop rahatsızlığı nedeniyle lazer yöntemi ile
ameliyat edildiği ve sonrasında oluşan görme kusuru nedeni ile eldeki davanın
açıldığı anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda; her iki
göze yapılan lasik uygulamasının sonrasında keratokonus hastalığının ortaya çıktığı, lasik uygulaması sonrası ortaya çıkan bu durumun
komplikasyon olduğu, ortaya çıkan komplikasyon ile sağ gözde gözlük düzelmesi
ile %90, sol gözde %40 çıktığı, davalıların gerek ameliyat endikasyonları
gerekse uygulama tekniği açısından kusurunun bulunmadığı, yapılan ameliyatın
tıp bilimine uygun olduğu doktorun özensiz bir davranışı bulunmadığı mütalaa
edilmiştir. Hal böyle olunca, davacıya yapılan ameliyatın kusurlu ve hatalı
olmadığı, davacıda oluşan görme kaybının ameliyat sonrası oluşabilecek
nitelikte olduğu, davalının davacıyı ameliyat öncesinde yapılacak operasyonla
ilgili ortaya çıkabilecek komplikasyonlarla ilgili olarak bilgilendirildiği tüm
dosya kapsamından anlaşıldığından, mahkemece davanın reddine yönelik verilen
kararın zuhulen bozulduğu anlaşılmış olmakla
davalının karar düzeltme talebinin kabulüne ve Dairemizin 13.06.2013 gün,
2013/14354 esas, 2013/16113 karar sayılı Bozma ilamının kaldırılarak, kararın
yukarıda açıklanan nedenlerle Onanmasınakarar verilmelidir."
15. Söz konusu karar, başvurucuya 28/5/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu 25/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun
357. maddesi şu şekildedir:
"Mütaahhit,
imal ettiği şeyde kullandığı malzemenin iyi cinsten olmamasından dolayı iş
sahibine karşı mesul ve bu hususta bayi gibi mütekeffildir.
Malzeme işsahibi
tarafından verilmişise, müteahhit, onları layik olan bütün ihtimam ile kullanmak ve bundan dolayı
hesap vermek ve artanı iade etmeklemükelleftir.
İş devam ettiği sırada, işsahibinin,
verdiği malzemenin veya gösterdiği arsanın kusurlu olduğu anlaşılır yahut
imalatın noktası noktasına muntazaman icrasını tehlikeye koyacak diğer bir hal
hadis olursa mütaahhit, işsahibini
bundan derhal haberdar etmeğe mecbur aksi takdirde bunların neticelerini
tahammül etmekle mükelleftir."
18. 2/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 451. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun 1/10/2011 tarihinde yürürlüğe
girer."
19. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye mahkemelerinin,
26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge
Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama
tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı
Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü
madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine
görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086
sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 433. maddesi şu şekildedir:
"Temyiz dilekçesi, hükmü veren mahkeme
aracılığı ile karşı tarafa tebliğ olunur. Tebliğ tarihi temyiz dilekçesinin
dosyada kalan aslına işaret edilir.
Karşı taraf, tebliğ gününden başlayarak on gün
içinde cevap dilekçesini, hükmü veren mahkemeye veya bu mahkemeye gönderilmek
üzere başka bir mahkemeye verebilir. Cevap veren, hükmü süresinde temyiz
etmemiş olsa bile, cevap dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını bildirerek
temyiz isteğinde de bulunabilir.
Hükmü veren mahkeme, cevap verildikten veya
bunun için belli süre geçtikten sonra, dosyayı dizi listesine bağlı olarak Yargıtayın görevli dairesine gönderir."
21. 1086 sayılı Kanun'un 442. maddesinin birinci ve ikinci
fıkraları şu şekildedir:
"Aynı ilam aleyhine bir defadan ziyade
tashihi karar talebi mesmu olmadığı gibi tashihi
karar arzuhalinin reddine veya kabuliyle kararı
sabıkın tadiline dair sudur eden hükümlere karşı dahi tashihi karar caiz
değildir.
Şu kadar ki iki taraftan biri tashihi karar
ettiği halde arzuhal suretinin tebliği tarihinden itibaren on beş gün içinde
diğer taraf gerek mahsusen ita edeceği arzuhalde ve gerek asıl arzuhale cevaben
vereceği layihada itirazatını beyan ile tashihi karar
talep edilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/6/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, davalı tarafın karar düzeltme aşamasında
dosyasına ibraz ettiği 31/1/2009 tarihli hasta bilgilendirme formunun Yargıtay
tarafından hükme esas alındığını, bu evrakın öncesinde dosyasında olmadığını,
bilirkişi raporunun eksik ve yanlış olduğunu, kendisinin muayene edildikten
sonra bilirkişi raporunun düzenlenmesi gerektiğini, karar düzeltme aşamasında
ve süresinden sonra sunulan belgenin kendisine tebliğ de edilmediğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yeniden
yargılama talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Başvurucunun, karar düzeltme aşamasında dosyaya sunulan ve
hükme alınan bir belge vasıtasıyla hükmün onandığı iddiası ile bilirkişi
raporunun eksik ve yetersiz olduğuna ilişkin şikâyetleri bulunmaktadır. Bu
kapsamda başvurucunun şikâyetleri iki ayrı başlık altında değerlendirilecektir.
1. Bilirkişi Raporunun Eksik ve Yetersiz
Olduğuna İlişkin İddia
25. Başvurucu, dava konusunun yapısı ve niteliği gereği çok
detaylı ve kapsamlı olması sebebiyle bizzat başvurucunun muayene edilerek
bilirkişi incelemesinin yapılması gerektiğini, bilirkişi raporunun yanlış
olduğunu, lazerle göz tedavisinde uzman ayrı bir bilirkişi raporunun alınması
gerektiğini ileri sürmüştür.
26. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru
incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve
sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık keyfîlik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları açık keyfîlik
içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
27. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme
yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa
Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa Mahkemesinin görevi, başvuru
konusunun yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığının
değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara, tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın
bütünü kapsamında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin
Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve
Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27; benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya,
B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Ancak bu noktada dikkat edilmesi gereken
husus, tarafların tanık ve bilirkişi incelemesi de dâhil dermeyan ettikleri
delillerin değerlendirilmesi ve özellikle bu taleplerin reddi hâlinde yargılama
makamınca bu karara ilişkin tutarlı şekilde gerekçe gösterilmesi gereğidir
(Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Vidal/Belçika, B. No: 12351/86, 22/04/1992, § 34; Tamminen/Finlandiya, B. No: 40847/98, 15/06/2004,
§§ 40-42).
28. Somut olayda başvurucunun alanında uzman üç profesörün hazırladığıbilirkişi raporuna karşı itirazı, hükme esas
almaya yeterli görülerek reddedilmiş ve temyiz dilekçesinde ileri sürülen
hususlar karar düzeltme isteminin kabul edilmesi sonucunda reddedilerek hüküm
onanmıştır.
29. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
30. Başvurucu; yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da uyuşmazlığın
çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Mahkeme tarafından dinlenmediğine
veya kararın gerekçesiz olduğuna ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
31. Açıklanan nedenlerle kanun yolu şikâyeti niteliğinde olan
başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama
İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
32. Başvurucu 31/1/2009 tarihli hasta bilgilendirme formuna
dayanılarak hükmün onandığını, sonradan karar düzeltme aşamasında dosyaya
sunulan hasta bilgilendirme formunun dikkate alınmasının ve bu belgeye
dayanarak kararın onanmasının hukuka aykırı olduğunu, Yargıtayın
kendi bozma kararı ile çelişki içine girdiğini ileri sürmüştür.
33. Başvurucunun iddiaları, adil yargılanma hakkı kapsamında
silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkindir.
34. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
35. 6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında
ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
36. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usule
ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Kural olarak başvurucular, davanın karşı
tarafına tanınan bir avantajın kendisine zarar vermiş olduğunu veya bu durumdan
olumsuz etkilendiğini ispat etmek zorunda değildir. Taraflardan birine tanınan,
diğerine tanınmayan avantajın fiilen olumsuz bir sonuç doğurduğuna dair delil
bulunmasa da silahların eşitliği ilkesi ihlal edilmiş sayılabilir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 27).
37. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dahil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme
noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda, delillere ilişkin
dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında
değerlendirilmesi gerekir. (Muhittin Kaya ve
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Ltd. Şti., § 37).
38. Somut olayda başvurucu 31/1/2009 tarihli hasta bilgilendirme
formunun yargılama sırasında delil olarak gösterilmediğini, yargılama sırasında
başka bir bilgilendirme formunun dosyaya sunulduğunu, Yargıtayın
temyiz incelemesi devam ederken sunulan belgenin davalıların karar düzeltme
istemi sırasında hükme esas alındığını ileri sürmüştür.
39. Yargılama sırasında Mahkeme taraflara delillerini ibraz
ettirmiş, başvurucunun iktisadi ve sosyal durumunu araştırmış,başvurucuya ilişkin davalı hastanede
bulunan tahlil, muayeneve tetkiklere ilişkin evraklar
celp olunmuş; dosya üzerinde resen seçilen bilirkişi heyetine inceleme
yaptırılarak 10/8/2011 havale tarihli bilirkişi kurulu raporu alınmıştır.
40. Yargılama sonunda dava reddedilmiş ve bilirkişi raporu hükme
esas alınmıştır. Bilirkişi raporunda başvurucunun şikâyet ettiği belgeye işaret
edilmesi, ilgili tüm evrakların celp edilmesinden sonra Mahkemenin bilirkişi
raporundaki hükmü esas alması ve gerekçede 31/1/2009 tarihli hasta
bilgilendirme formundan açık bir şekilde bahsedilmesi dikkate alındığında
ilgili belgenin dosyada bulunduğu açıktır. Yine dava kendisine ihbar olunan
sigorta şirketi açık bir şekilde temyiz dilekçesine cevap verirken bu belgeden
bahsetmiştir. Ayrıca davalı özel hastane sahibi Şirket karar düzeltme isteminde
bulunurken yine başvurucunun imzasının havi olduğu hasta bilgilendirme formunun
dikkate alınmasını gerekçeli bir şekilde belirtmiştir.
41. Dolayısıyla başvurucunun 31/1/2009 tarihli hasta
bilgilendirme formunun sonradan dosyaya ibraz edildiği ve ilk defa karar
düzeltme aşamasında dikkate alındığı iddiaları yönünden açık bir ihlal
saptanmadığından başvurucunun bu yöndeki iddiasının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
30/6/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.