TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAYRİ BÜLENT ALPKAYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/1016)
Karar Tarihi: 21/9/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Elif KARAKAŞ
Başvurucu
Hayri Bülent ALPKAYA
Vekili
Av. Namık Kemal ŞENPOLAT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Bugün gazetesinde yayımlanan bir haberde gerçeğe aykırı bilgilere yer verilmesi nedeniyle başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeni ile de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2014 tarihinde Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/3/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 12/4/2016 tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığından oramiral rütbesi ile 30/8/2003 tarihinde emekli olmuş bir subaydır.
7. 20/10/2007 tarihli Bugün gazetesinde çıkan bir haberde Emekli Albay B.Y.M.nin yargılaması süren bir davada Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu cevap dilekçesindeki beyanlarına atfen "Albaydan Şok Suçlama" ve "Erbil Paşayı hapse yollayan B.M.'den müthiş iddia: Askeri hakim benden 60.000 ABD doları istedi, Oramiral Alpkaya rüşvet aldı." başlıkları altında başvurucunun adı ve fotoğrafları kullanılarak yayın yapılmıştır.
8. Başvuru formuna eklenen gazete nüshasındaki haber içeriği şöyledir:
"ALBAY'DAN ŞOK İDDİALAR
Verdiği ifadelerle Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Oramiral İ.E.'nin cezaevine girmesine neden olan Albay B.M., 'Yargılanırken bir hakim albay 60 bin dolar istedi. Üst düzeyde rüşvet çarkı dönüyor.' dedi.
Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde yargılanan ve hapse girdikten sonra mahkemedeki verdiği ifadeler üzerine emekli Oramiral İ.E.'nin sanık sandalyesine oturmasına sebep olan Albay B.M., yine ortalığı karıştıracak şok iddialarda bulundu, Hazineyi 30 bin YTL zarara uğrattığı için dava açılan M., mahkemeye cevap dilekçesi gönderdi. M.'nin, Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu dilekçe, zehir zemberek açıklamalarla dolu. İşte Albay M.'nin, Kuzey Deniz Saha Komutanlığında bugüne kadar yaşanan süreçle ilgili şok iddiaları:
DEVLET ZARARDA
Marmara Depremi sonrasında Donanma Komutanlığı bünyesindeki birliklerde büyük oranda hasar meydana geldi. 26 Ağustos 1999'da Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevine getirilen Oramiral İ.E. döneminde, deprem yaralarının sarılması için çok miktarda malzeme alımı yapıldı. Bu alımlardan Lojistik Başkanı Tümamiral Ö.E. ve ekibi sorumluydu. Albay M.'ye göre; Tümamiral Ö.E. zamanında Deniz Kuvvetleri bünyesinde çok büyük oranda yolsuzluklar, usulsüzlükler yapıldı ve devlet trilyonlarca zarara uğratıldı.
NEREDE SORUŞTURMA
Oramiral E.'nin 2001'de emekli olmasının ardından Albay B.M., Albay T.D. ile birlikte yeni göreve başlayan Komutan Bülent Alpkaya'ya Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'ndaki bütün yolsuzlukları içeren klasör halindeki dosyaları verdi. Alpkaya, Deniz Kuvvetlerini trilyonlarca lira zarara uğratan Lojistik Başkanı Tümamiral Ö.E. ve ekibi hakkında derhal soruşturma başlatacağını söyledi.
KOMUTANA RÜŞVET
Ancak yeni komutan, Tümamiral E. hakkında soruşturma açtırmadı. Albay M., 'Daha sonra duyduğumuza göre Tümamiral E.'nin Bülent Alpkaya'ya yüklü miktarda para vererek kendisi ve ekibi hakkında açılacak soruşturmayı engellediğini öğrendik.' dedi.
USULSÜZ EMİRLER
Albay B.M., Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Hakimliği'ne atanan Hakim Albay M.Y. hakkında da şok iddialar ortaya attı. 'ihaleye fesat karıştırmak' suçundan tutuklandığını ve 3.5 ay cezaevinde yattığını belirten Albay M., kendisiyle ilgili bir rüşvet isteme olayını da şöyle anlattı: 'Hapisten çıktım ve üç gün sonra ifade için tekrar çağrıldım. Odasında ifade almak isteyen Albay Y., elinde tuttuğu dosyaları göstererek yüzüme karşı 'B. Albayım, elimde gördüğün bu dosyalar hakkında gerekli işlemleri yapabilirim, ya da yapmayabilirim. Bu tamamen sana bağlı. İstediğim 60 bin dolar parayı verirsen hakkında hiç bir işlem yapmam. Parayı vermezsen seni perişan ederim.' dedi."
9. Başvurucu, söz konusu haberin gerçek dışı olduğunu, kendisinin ve bağlı olduğu kurumun yıpratılmak istendiğini, kişilik haklarının saldırıya uğradığını belirterek Bugün gazetesi, gazetenin sorumlu müdürü ve eser sahibine karşı İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/383 Esas sayılı dosyası ile 10/12/2007 tarihinde manevi tazminat davası açmıştır.
10. Başvurucu, davalılardan B.Y.M'nin İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/383 esas sayılı dosyası için verdiği cevap dilekçesinde, yine İstanbul 3., 10. ve 14. Asliye Ticaret Mahkemelerine verdiği dilekçeler ile savunma hakkının sınırlarını aşarak şahsına yönelik hakarette bulunduğu ve ayrıca başvuruya konu yayının gerçekleşmesine Bakırköy Asliye Hukuk Mahkemesine sunmuş olduğu dilekçedeki beyanları ile neden olduğu iddiasıyla bu davalıya karşı İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2008/53 Esas sayılı dosya ile manevi tazminat davası açmış, bu dava aralarındaki irtibat nedeniyle İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/383 esas sayılı dosyası ile birleştirilmiştir.
11. Mahkeme 25/3/2010 tarih ve E.2007/383, K.2010/75 sayılı kararı ile davalı gazete sorumlu müdürü ile eser sahibi hakkında açılan dava atiye bırakıldığından bu davalılar yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar vermiş, diğer davalılar gazete tüzel kişiliği ile B.Y.M. yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...Mahkememizce dosya kapsamı ve toplanan tüm delillere göre davaya konu edilen 20 Ekim 2007 tarihli Bugün gazetesinde yayımlanan 'Albaydan şok suçlama', devamında "Erbil Paşa'yı hapse yollayan B.M.'den müthiş iddia, askeri hakim benden 60.000 ABD doları istedi, Oramiral Alpkaya rüşvet aldı.' vs. İddialarının birçok basın yayın organı tarafından yayımlandığı, davaya konu yayının davalı Albay B.M.'nin Kuzey Deniz Saha Komutanlığında yolsuzluklar olduğuna dair iddiaların kamuoyuna duyurulmasıyla haber yayını yapıldığı ve söz konusu iddiaların yargıya, mahkemelere taşındığı, yapılan haberde davacıya her hangi bir ithamda ya da suçlamada bulunulmadığı, iddiaların kamuoyunu bilgilendirmek maksadı ile yapıldığı, davacının kişilik haklarını ihlal edici, küçük düşürücü mahiyette olmadığı, gerçek ve güncel olan, verilmesinde kamu yararı ve toplumsal ilgi bulunan haberlerde basın, özgürlüğünden doğan genel yararla ilgili olaylarda toplumu aydınlatarak kamuoyunu oluşturmak görevini yerine getirmekle bir kamuoyu görevini yerine getirdiği ve kamu hizmeti yaptığından bir tazminata hükmolunamayacağı anlaşıldığından bu dava ve birleşen davanın reddine..."
12. Karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28/6/2011 tarihli ve E.2010/6420, K.2011/7588 sayılı kararı ile onanmıştır.
13. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 18/9/2013 tarihli ve E.2012/2913, K.2013/14484 sayılı kararı ile oyçokluğu ile reddedilmiş ve anılan karar, 20/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Öte yandan, başvurucu tarafından B.Y.M. aleyhine yazılı ileti ile görevinden dolayı kendisine hakaret ettiği ileri sürülerek cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
15. Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 4/10/2011 tarihli ve E.2010/1785. K.2011/1357 sayılı kararıyla sanık, çeşitli mahkemelere vermiş olduğu dilekçeler ile başvurucuya hakaret ettiği gerekçesiyle 3.620 TL adli para cezası ile cezalandırılmış ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır.
16. Başvurucu 16/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 21/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu;
i. Hakkında yapılan gerçeğe aykırı haber nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, hakkında hiçbir belge ve delil bulunmadığı hâlde söz konusu haberlerin basın ve düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesiyle haksız yere kamuoyu önünde medya gücü ile mahkûm edildiğini,
ii. Yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını belirterek Anayasa'nın 26., 28. ve 36. maddelerinde tanımlanan ilke ve haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, hakkında yapılan haberin gerçeği yansıtmadığını, haberde geçen ifadeler ile kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu, yayını yapan gazetenin ifade özgürlüğünün sınırlarını ihlal ettiğini belirterek Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin ihlal edildiği iddialarının temel olarak açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle şeref ve itibarının korunması hakkının ihlaline yönelik olduğu görüldüğünden şikâyetin, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen kişilik haklarının korunması kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Şeref ve İtibarın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, gerçeğe aykırı ve tahkir içeren sözler karşısında derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler ilk olarak İlhan Cihaner kararında (B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konmuştur. Daha sonra aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç, B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 35-66; Nihat Özdemir, B. No: 2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikâyetlerde sözü geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640, 15/4/2015, §§ 19-50).
23. Başvuruya konu haber nedeniyle başvurucunun kişisel itibarının korunması hakkına müdahale edildiği, kabul edilebilirlikten uzak değildir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme hakkı ile haberi yayınlayan ulusal gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge kurulması gerekmektedir.
24. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu şekilde sayılabilir: genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya makalenin konusu; ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli ve sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner(2), §§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66; Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
25. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki ihtilaf, büyük ölçüde dava konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı dikkate alınmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner, § 64). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte yargılamaya konu bir yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda, gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98, 13/2/2004, §§ 39-43).
26. Başvurucu; hakkındaki haberin gerçeği yansıtmadığını, iddialara yönelik hiçbir delil ya da mahkeme kararı olmadığı hâlde yayımlanan haber nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia etmektedir. Buna karşın İlk Derece Mahkemesi, başvuruya konu haberde geçen iddiaların birçok basın yayın organı tarafından yayımlandığını, haberde yer alan iddiaların yargıya taşındığını hatırlatmıştır. İlk Derece Mahkemesine göre haberde başvurucuyu karşı herhangi bir ithamda ya da suçlamada bulunulmamış, bir kişinin yargılaması devam eden bir davada cevap dilekçesinde ileri sürdüğü iddiaları kamuoyunu bilgilendirmek maksadı ile haber yapılmıştır.
27. İlk olarak davalının başvuruya konu köşe yazısında dile getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine, yazının bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 74). Basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
28. Şikâyet konusu haberin yayımlandığı dönem, başvurucunun emekli olduğu Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nda ihale yolsuzlukları ile ilgili olarak 2001 yılında başlatılan soruşturma akabinde açılan bir kısım davaların devam ettiği bir dönemdir ve başvurucu anılan yerden Oramiral rütbesiyle emekli olmuş bir subaydır. Başvuruya konu haberde, bahsi geçen soruşturma kapsamında yargılanan bir albayın mahkemeye sunduğu dilekçedeki iddialarına yer verilmiştir. Anılan iddialar, Kuzey Deniz Saha Komutanlığındaki yolsuzlukların üzerinin komutanlar arasındaki rüşvet alışverişi sonucu kapatıldığı yönündedir. Bu bakımdan söz konusu haber içeriğinin, bir ölçüde genel yarar nitelikli tartışmaya katkı sundukları kabul edilebilir. Bu hususla ilgili olarak basının genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
29. Son olarak başvurucunun olayların geçtiği zaman diliminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kuzey Deniz Saha Komutanı olarak görev yaptığı gözönünde bulundurulduğunda itiraz götürmeyen tanınmışlık derecesi dikkate alınmalıdır. Başvurucu, kamuoyu tarafından tanınmayan bir kişi olduğunu iddia edemez. Öte yandan demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 85).
30. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakları arasında bir dengeleme yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, söz konusu haber ve yazıların, genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı sorusuna özel bir önem vermiş; ayrıca haberin yapıldığı şartlar üzerine de eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu gazete haberinde geçen olayların gerçekliği meselesine eğilmiş ve haberde geçen olayların "görünür gerçekliğe uygun" olduğuna karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, başvuruya konu haberlerde geçen ifadeleri değerlendirmiş ve bu ifadelerin hukuka uygunluk sınırları içerisinde kaldığına karar vermiştir.
32. Bu şartlarda, yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığına İlişkin İddia
33. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, dava sürecinin uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
35. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 34-59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No: 2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283, 19/12/2013; Haydar İzgi, B. No: 2012/673, 19/12/2013).
36. Başvuru konusu olay, Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan davada manevi tazminat talebine ilişkindir. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih somut başvuru açısından davanın açıldığı 10/12/2007'dir.
37. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince karar düzeltme talebinin reddedildiği 18/9/2013'tür.
38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde başvurucu tarafından 10/12/2007 tarihinde açılan davada Mahkemece 25/3/2010 tarihinde, davanın reddine karar verildiği; temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 28/6/2011 tarihinde hükmün onandığı,karar düzeltme talebinin ise 18/9/2013 tarihinde reddedilerek aynı tarihte kararın kesinleştiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla yargılama yaklaşık 5 yıl 9 ayda tamamlanmıştır.
39. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu davanın hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı, delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın bu derece uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık 5 yıl 9 ayda sonuçlanan yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
42. Başvurucu, ihlalin tespiti ile uğradığı zararın giderilmesini talep etmiştir.
43. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Hayri Bülent Alpkaya'ya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.