TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYRİ BÜLENT ALPKAYA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1016)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2016
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Elif KARAKAŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Hayri Bülent
ALPKAYA
|
Vekili
|
:
|
Av. Namık
Kemal ŞENPOLAT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Bugün gazetesinde yayımlanan bir haberde gerçeğe
aykırı bilgilere yer verilmesi nedeniyle başvurucunun şeref ve itibarının
korunması hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeni ile de makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/2/2014 tarihinde Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi
vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca 30/3/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 12/4/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
6. Başvurucu, Türk
Silahlı Kuvvetleri Deniz Kuvvetleri Komutanlığından oramiral rütbesi ile
30/8/2003 tarihinde emekli olmuş bir subaydır.
7. 20/10/2007 tarihli Bugün gazetesinde çıkan bir haberde Emekli
Albay B.Y.M.nin yargılaması süren bir davada Asliye
Hukuk Mahkemesine sunduğu cevap dilekçesindeki beyanlarına atfen "Albaydan Şok Suçlama" ve "Erbil Paşayı hapse yollayan B.M.'den
müthiş iddia: Askeri hakim benden 60.000 ABD doları
istedi, Oramiral Alpkaya rüşvet aldı." başlıkları altında
başvurucunun adı ve fotoğrafları kullanılarak yayın yapılmıştır.
8. Başvuru formuna eklenen gazete nüshasındaki haber içeriği
şöyledir:
"ALBAY'DAN ŞOK İDDİALAR
Verdiği ifadelerle Deniz Kuvvetleri Eski Komutanı Oramiral İ.E.'nin cezaevine girmesine neden olan Albay B.M.,
'Yargılanırken bir hakim albay 60 bin dolar istedi.
Üst düzeyde rüşvet çarkı dönüyor.' dedi.
Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri
Mahkemesi'nde yargılanan ve hapse girdikten sonra mahkemedeki verdiği ifadeler
üzerine emekli Oramiral İ.E.'nin sanık sandalyesine
oturmasına sebep olan Albay B.M., yine ortalığı karıştıracak şok iddialarda
bulundu, Hazineyi 30 bin YTL zarara uğrattığı için dava açılan M., mahkemeye
cevap dilekçesi gönderdi. M.'nin, Asliye Hukuk
Mahkemesine sunduğu dilekçe, zehir zemberek açıklamalarla dolu. İşte Albay M.'nin, Kuzey Deniz Saha Komutanlığında bugüne kadar yaşanan
süreçle ilgili şok iddiaları:
DEVLET ZARARDA
Marmara Depremi sonrasında Donanma Komutanlığı
bünyesindeki birliklerde büyük oranda hasar meydana geldi. 26 Ağustos 1999'da
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevine getirilen Oramiral İ.E. döneminde, deprem
yaralarının sarılması için çok miktarda malzeme alımı yapıldı. Bu alımlardan
Lojistik Başkanı Tümamiral Ö.E. ve ekibi sorumluydu. Albay M.'ye
göre; Tümamiral Ö.E. zamanında Deniz Kuvvetleri bünyesinde çok büyük oranda
yolsuzluklar, usulsüzlükler yapıldı ve devlet trilyonlarca zarara uğratıldı.
NEREDE SORUŞTURMA
Oramiral E.'nin
2001'de emekli olmasının ardından Albay B.M., Albay T.D. ile birlikte yeni
göreve başlayan Komutan Bülent Alpkaya'ya Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'ndaki
bütün yolsuzlukları içeren klasör halindeki dosyaları verdi. Alpkaya, Deniz Kuvvetlerini
trilyonlarca lira zarara uğratan Lojistik Başkanı Tümamiral Ö.E. ve ekibi
hakkında derhal soruşturma başlatacağını söyledi.
KOMUTANA RÜŞVET
Ancak yeni komutan, Tümamiral E. hakkında
soruşturma açtırmadı. Albay M., 'Daha sonra duyduğumuza göre Tümamiral E.'nin Bülent Alpkaya'ya yüklü miktarda para vererek kendisi
ve ekibi hakkında açılacak soruşturmayı engellediğini öğrendik.' dedi.
USULSÜZ EMİRLER
Albay B.M., Kuzey Deniz Saha Komutanlığı
Askeri Hakimliği'ne atanan Hakim Albay M.Y. hakkında
da şok iddialar ortaya attı. 'ihaleye fesat karıştırmak' suçundan
tutuklandığını ve 3.5 ay cezaevinde yattığını belirten
Albay M., kendisiyle ilgili bir rüşvet isteme olayını da şöyle anlattı:
'Hapisten çıktım ve üç gün sonra ifade için tekrar çağrıldım. Odasında ifade
almak isteyen Albay Y., elinde tuttuğu dosyaları göstererek yüzüme karşı 'B.
Albayım, elimde gördüğün bu dosyalar hakkında gerekli işlemleri yapabilirim, ya
da yapmayabilirim. Bu tamamen sana bağlı. İstediğim 60 bin dolar parayı
verirsen hakkında hiç bir işlem yapmam. Parayı
vermezsen seni perişan ederim.' dedi."
9. Başvurucu, söz konusu haberin gerçek dışı olduğunu,
kendisinin ve bağlı olduğu kurumun yıpratılmak istendiğini, kişilik haklarının
saldırıya uğradığını belirterek Bugün gazetesi, gazetenin sorumlu müdürü ve
eser sahibine karşı İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/383 Esas sayılı
dosyası ile 10/12/2007 tarihinde manevi tazminat davası açmıştır.
10. Başvurucu, davalılardan B.Y.M'nin
İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/383 esas sayılı dosyası için verdiği
cevap dilekçesinde, yine İstanbul 3., 10. ve 14. Asliye Ticaret Mahkemelerine
verdiği dilekçeler ile savunma hakkının sınırlarını aşarak şahsına yönelik
hakarette bulunduğu ve ayrıca başvuruya konu yayının gerçekleşmesine Bakırköy
Asliye Hukuk Mahkemesine sunmuş olduğu dilekçedeki beyanları ile neden olduğu
iddiasıyla bu davalıya karşı İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2008/53 Esas
sayılı dosya ile manevi tazminat davası açmış, bu dava aralarındaki irtibat
nedeniyle İstanbul 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/383 esas sayılı dosyası
ile birleştirilmiştir.
11. Mahkeme 25/3/2010 tarih ve E.2007/383, K.2010/75 sayılı
kararı ile davalı gazete sorumlu müdürü ile eser sahibi hakkında açılan dava
atiye bırakıldığından bu davalılar yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına
karar vermiş, diğer davalılar gazete tüzel kişiliği ile B.Y.M. yönünden ise
davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...Mahkememizce dosya
kapsamı ve toplanan tüm delillere göre davaya konu edilen 20 Ekim 2007 tarihli
Bugün gazetesinde yayımlanan 'Albaydan şok suçlama', devamında "Erbil
Paşa'yı hapse yollayan B.M.'den müthiş iddia, askeri hakim benden 60.000 ABD doları istedi, Oramiral Alpkaya
rüşvet aldı.' vs. İddialarının birçok basın yayın organı tarafından
yayımlandığı, davaya konu yayının davalı Albay B.M.'nin
Kuzey Deniz Saha Komutanlığında yolsuzluklar olduğuna dair iddiaların kamuoyuna
duyurulmasıyla haber yayını yapıldığı ve söz konusu iddiaların yargıya,
mahkemelere taşındığı, yapılan haberde davacıya her hangi bir ithamda ya da
suçlamada bulunulmadığı, iddiaların kamuoyunu bilgilendirmek maksadı ile
yapıldığı, davacının kişilik haklarını ihlal edici, küçük düşürücü mahiyette
olmadığı, gerçek ve güncel olan, verilmesinde kamu yararı ve toplumsal ilgi
bulunan haberlerde basın, özgürlüğünden doğan genel yararla ilgili olaylarda
toplumu aydınlatarak kamuoyunu oluşturmak görevini yerine getirmekle bir
kamuoyu görevini yerine getirdiği ve kamu hizmeti yaptığından bir tazminata
hükmolunamayacağı anlaşıldığından bu dava ve birleşen davanın reddine..."
12. Karar, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 28/6/2011 tarihli ve
E.2010/6420, K.2011/7588 sayılı kararı ile onanmıştır.
13. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 18/9/2013
tarihli ve E.2012/2913, K.2013/14484 sayılı kararı ile oyçokluğu ile
reddedilmiş ve anılan karar, 20/12/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
14. Öte yandan, başvurucu tarafından B.Y.M. aleyhine yazılı
ileti ile görevinden dolayı kendisine hakaret ettiği ileri sürülerek
cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
15. Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 4/10/2011 tarihli ve
E.2010/1785. K.2011/1357 sayılı kararıyla sanık, çeşitli mahkemelere vermiş
olduğu dilekçeler ile başvurucuya hakaret ettiği gerekçesiyle 3.620 TL adli
para cezası ile cezalandırılmış ve hükmün açıklanması geri bırakılmıştır.
16. Başvurucu 16/1/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
17. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49.
maddesi şöyledir:
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına
zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar
verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir
fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı
gidermekle yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 21/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu;
i. Hakkında yapılan
gerçeğe aykırı haber nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu,
hakkında hiçbir belge ve delil bulunmadığı hâlde söz konusu haberlerin basın ve
düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesiyle haksız yere kamuoyu önünde
medya gücü ile mahkûm edildiğini,
ii. Yargılamanın makul
sürede tamamlanmadığını belirterek Anayasa'nın 26., 28. ve 36. maddelerinde
tanımlanan ilke ve haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti
ile yeniden yargılama ve tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, hakkında yapılan haberin
gerçeği yansıtmadığını, haberde geçen ifadeler ile kişilik haklarına saldırıda
bulunulduğunu, yayını yapan gazetenin ifade özgürlüğünün sınırlarını ihlal
ettiğini belirterek Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin ihlal edildiği
iddialarının temel olarak açtığı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle
şeref ve itibarının korunması hakkının ihlaline yönelik olduğu görüldüğünden
şikâyetin, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen kişilik haklarının korunması
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Şeref ve İtibarın Korunması Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucu, gerçeğe aykırı ve tahkir içeren sözler karşısında
derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin kendisini korumaması nedeniyle
kişilik haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Başvuru konusu olaya benzer olaylarda uygulanacak ilkeler
ilk olarak İlhan Cihaner
kararında (B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 42-74) ortaya konmuştur. Daha sonra
aynı ilkeler Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından benimsenmiş (Kadir Sağdıç, B. No: 2013/6617, 8/4/2015,
§§ 35-66; Nihat Özdemir, B. No:
2013/1997, 8/4/2015, §§ 29-61) ve Bölümler önlerine gelen şikâyetlerde sözü
geçen ilkeleri uygulamışlardır (Ali Suat
Ertosun, B. No: 2013/1047, 15/4/2015, §§ 21-52; Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1640,
15/4/2015, §§ 19-50).
23. Başvuruya konu haber nedeniyle başvurucunun kişisel
itibarının korunması hakkına müdahale edildiği, kabul edilebilirlikten uzak
değildir. Bu sebeple mevcut davada başvurucunun, Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında koruma altına alınan kişisel itibarın korunmasını isteme
hakkı ile haberi yayınlayan ulusal gazetenin Anayasa’nın 28. maddesinde güvence
altına alınan basın özgürlüğü ve bu özgürlükle bağlantılı olarak Anayasa’nın
26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğü arasında bir denge
kurulması gerekmektedir.
24. Basın özgürlüğü ile itibarın korunması hakkı arasında bir
denge kurulmasıyla ilgili olarak mevcut olaya uygulanabilecek olan kriterler şu
şekilde sayılabilir: genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlanıp
sağlanmadığı, hedef alınan kişinin konumu (siyasetçi, kamu görevlisi veya
sıradan birey olup olmaması ve ünlülük derecesi gibi); haber, köşe yazısı veya
makalenin konusu; ilgili kişinin önceki davranışları; yayının içeriği, şekli ve
sonuçları ile haber, köşe yazısı veya makalenin yayımlanma şartları (İlhan Cihaner(2),
§§ 66-73; Kadir Sağdıç, §§ 58-66;
Nihat Özdemir, §§ 54-61; Ali Suat Ertosun, §§ 44-52; Ali Suat Ertosun (2), §§ 42-50).
25. Somut davanın kendine has koşullarında mahkemelerin
başvurucuyu eleştiri sınırını aşan bir müdahaleden korumakta yetersiz kalıp
kalmadıkları incelenmelidir. Bu bağlamda somut başvuruda taraflar arasındaki
ihtilaf, büyük ölçüde dava konusu haberin maddi vakıaların açıklanması veya
değer yargısı olarak nitelendirilmesi ile ilgilidir. Bu noktada maddi olgular
ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir. Maddi olgular
ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı
dikkate alınmalıdır (Kadir Sağdıç,
§ 57; İlhan Cihaner,
§ 64). Yine de yeterli bir olgusal temele sahip olması beklenmekle birlikte
yargılamaya konu bir yazının bir bütün olarak ele alındığında kamu yararını
ilgilendirmesi, değer yargısı kavramının geniş yorumlanması gerekliliğini
ortaya koymaktadır. Bir suç isnadının sağlam bir nedene dayandığının ortaya
konulmasında aranan kesinlik derecesinin, kamu yararı ile ilgili bir konuda,
gazetecilerin değer yargısı içeren ifadeleri bakımından da aranmasını beklemek
basın özgürlüğünün amacı ile bağdaşmaz (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Scharsach ve News Verlagsgesellschaft
GmbH/Avusturya, B. No: 39394/98,
13/2/2004, §§ 39-43).
26. Başvurucu; hakkındaki haberin gerçeği yansıtmadığını,
iddialara yönelik hiçbir delil ya da mahkeme kararı olmadığı hâlde yayımlanan
haber nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia etmektedir.
Buna karşın İlk Derece Mahkemesi, başvuruya konu haberde geçen iddiaların
birçok basın yayın organı tarafından yayımlandığını, haberde yer alan iddiaların
yargıya taşındığını hatırlatmıştır. İlk Derece Mahkemesine göre haberde
başvurucuyu karşı herhangi bir ithamda ya da suçlamada bulunulmamış, bir
kişinin yargılaması devam eden bir davada cevap dilekçesinde ileri sürdüğü
iddiaları kamuoyunu bilgilendirmek maksadı ile haber yapılmıştır.
27. İlk olarak davalının başvuruya konu köşe yazısında dile
getirdiği düşüncelerin olgular temelinde gelişen bir tartışmaya katkı sunup
sunmadığı ve içeriğinin kamunun merakını giderme isteğinin ötesine geçip
geçmediği sorularına cevap verilmelidir. Bu bağlamda, bir haber veya yazının
kamuyu bilgilendirme değeri ne kadar yüksek ise kişinin söz konusu haber veya
makalenin yayımlanmasına o kadar çok katlanması gerekir. Aksine, yazının
bilgilendirme değeri ne kadar düşükse kişinin korunan çıkarına da o kadar çok
üstünlük tanınması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 74). Basının genel yarar
nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma fonksiyonuna
kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği hatırlanmalıdır.
28. Şikâyet konusu haberin yayımlandığı dönem, başvurucunun
emekli olduğu Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nda ihale yolsuzlukları ile ilgili
olarak 2001 yılında başlatılan soruşturma akabinde açılan bir kısım davaların
devam ettiği bir dönemdir ve başvurucu anılan yerden Oramiral rütbesiyle emekli
olmuş bir subaydır. Başvuruya konu haberde, bahsi geçen soruşturma kapsamında
yargılanan bir albayın mahkemeye sunduğu dilekçedeki iddialarına yer
verilmiştir. Anılan iddialar, Kuzey Deniz Saha Komutanlığındaki yolsuzlukların
üzerinin komutanlar arasındaki rüşvet alışverişi sonucu kapatıldığı yönündedir.
Bu bakımdan söz konusu haber içeriğinin, bir ölçüde genel yarar nitelikli
tartışmaya katkı sundukları kabul edilebilir. Bu hususla ilgili olarak basının
genel yarar nitelikli bütün sorunlarla ilgili olarak bilgi ve fikir yayma
fonksiyonuna, kamunun bu bilgi ve fikirleri alma hakkının eklendiği
hatırlanmalıdır.
29. Son olarak başvurucunun olayların geçtiği zaman diliminde
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kuzey Deniz Saha Komutanı olarak görev yaptığı gözönünde bulundurulduğunda itiraz götürmeyen tanınmışlık
derecesi dikkate alınmalıdır. Başvurucu, kamuoyu tarafından tanınmayan bir kişi
olduğunu iddia edemez. Öte yandan demokratik bir toplumda, bireylere, yargı
sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum
yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte bu eleştirilerin kişilerin şeref ve
itibarlarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (İlhan Cihaner (2), § 85).
30. Somut olayda İlk Derece Mahkemesi, davalının basın özgürlüğü
ve bu bağlamda ifade özgürlüğü ile başvurucunun şeref ve itibarının korunması
hakları arasında bir dengeleme yapmıştır. İlk Derece Mahkemesi, söz konusu
haber ve yazıların, genel çıkarı ilgilendiren bir tartışmaya katkı sunup sunmadığı
sorusuna özel bir önem vermiş; ayrıca haberin yapıldığı şartlar üzerine de
eğilmiştir. İlk Derece Mahkemesi davaya konu gazete haberinde geçen olayların
gerçekliği meselesine eğilmiş ve haberde geçen olayların "görünür
gerçekliğe uygun" olduğuna karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, başvuruya konu
haberlerde geçen ifadeleri değerlendirmiş ve bu ifadelerin hukuka uygunluk
sınırları içerisinde kaldığına karar vermiştir.
32. Bu şartlarda, yukarıdaki değerlendirmelerin tamamı ve yargı
mercilerinin farklı çıkarları dengelerken sahip oldukları takdir payları da
dikkate alındığında Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
pozitif yükümlülüklere uyulduğu, Derece Mahkemelerince tarafların haklarının
değerlendirilmesinde açık bir dengesizlik saptanmadığı ve bu kapsamda bir
ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Tamamlanmadığına
İlişkin İddia
33. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça
dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
34. Başvurucu, dava
sürecinin uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
35. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamaların makul
sürede sonuçlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesince makul sürede yargılanma hakkının adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil olduğu kabul edilerek bir davadaki
yargılama süresinin makul olup olmadığının tespitinde davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususların dikkate alınacağı belirtilmiş (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 34-59) ve bu kapsamda yapılan incelemeler sonucu makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik kararlar verilmiştir (Gülseren Gürdal ve diğerleri, B. No:
2013/1115, 5/12/2013; Semira Babayiğit ve diğerleri, B. No: 2013/3283,
19/12/2013; Haydar İzgi, B. No:
2012/673, 19/12/2013).
36. Başvuru konusu olay, Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan
davada manevi tazminat talebine ilişkindir. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı
mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yer alan usul hükümlerine göre yürütülen, medeni
hak ve yükümlülükleri konu alan somut yargılama faaliyetinin makul süre
değerlendirmesi için başlangıcı, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı tarih olup (Güher
Ergun ve diğerleri, § 50)bu tarih somut
başvuru açısından davanın açıldığı 10/12/2007'dir.
37. Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu
tarih, Yargıtay 4. Hukuk Dairesince karar düzeltme talebinin reddedildiği
18/9/2013'tür.
38. Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesi neticesinde
başvurucu tarafından 10/12/2007 tarihinde açılan davada Mahkemece 25/3/2010
tarihinde, davanın reddine karar verildiği; temyiz üzerine Yargıtay 4. Hukuk
Dairesince 28/6/2011 tarihinde hükmün onandığı,karar
düzeltme talebinin ise 18/9/2013 tarihinde reddedilerek aynı tarihte kararın
kesinleştiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla yargılama yaklaşık 5 yıl 9 ayda
tamamlanmıştır.
39. Başvurunun değerlendirilmesi sonucunda başvuruya konu
davanın hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf sayısı gibi kriterler
dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzak olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun
tutum ve davranışlarıyla ve usule ilişkin haklarını kullanırken özensiz
davranmasıyla yargılamanın bu derece uzamasına önemli ölçüde sebep olduğu da
söylenemez. Dolayısıyla somut başvuru açısından farklı karar verilmesini
gerektirecek bir yön bulunmadığı ve yaklaşık 5 yıl 9 ayda sonuçlanan
yargılamada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
41. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir. ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
42. Başvurucu, ihlalin tespiti ile uğradığı zararın
giderilmesini talep etmiştir.
43. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
44. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
45. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Şeref ve itibarın korunması hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucu Hayri Bülent
Alpkaya'ya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul
3. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet
Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.