TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
HASİBE DULUKLU BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/10249)
Karar Tarihi: 13/4/2016
R.G. Tarih ve Sayı: 28/4/2016-29697
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Okan TAŞDELEN
Basvurucu
Hasibe DULUKLU
Vekili
Av. Göksel YILDIRIM
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, müdafiliğe ilişkin hakları hususunda bilgilendirilmemesi, tanıkların ve mağdurenin Mahkeme tarafından dinlenilmemesi ve bu kişilere soru sorulamaması, eksik soruşturmaya dayalı mahkûmiyet hükmü kurulması ve delillerin değerlendirilmesinde hata yapılması nedenleriyle müdafi yardımından yararlanma, tanık sorgulama ve yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/6/2014 tarihinde Kozan Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 27/2/2015, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 2/9/2015 tarihinde tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 14/10/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 26/10/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi vasıtasıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. E.D. isimli kişinin 31/8/2010 tarihinde evinde darbedilmesiyle ilgili hazırlanan polis tutanağına göre mağdure, tanımadığı bir erkeğin kendisine saldırdığını söylemiştir.
9. Sevk edildiği Kozan Devlet Hastanesinde polisler tarafından tırnak örneklerinin ve parmak izlerinin alınması esnasında mağdure E.D., gelini olan başvurucunun ağzını tuttuğunu, bir erkeğin de kendisine vurduğunu beyan etmiştir.
10. Başvurucu 31/8/2010 tarihli ifadesinde, mağdureyi en son olaydan bir gün öne gördüğünü söylemiş ve suçlamayı kabul etmemiştir.
11. Tanıklar H.K. ve A.Ö., çığlık sesi duymaları üzerine mağdurenin evine geldiklerini fakat kapıyı açamadıklarını, mağdurenin yerinden kalkamadığını ve kalkınca açabileceğini belirttiğini, kapıdan çıktığında mağdurenin elinin ve yüzünün kan içinde olduğunu, tanımadığı bir kişinin kendisini dövdüğünü söylediğini ifade etmişlerdir.
12. Başvurucu, müdafisiyle birlikte Cumhuriyet savcısı önünde verdiği 1/9/2010 tarihli ifadesinde suçlamaları reddetmiştir.
13. Mağdure E.D., 3/9/2010 tarihli ifadesinde başvurucu ile geçmişe dayalı husumetlerinin olmadığını fakat yaralama olayından bir gün önce başvurucuyla sözlü olarak tartıştıklarını, olayın şoku ile gelen komşularına saldıran kişiyi tanımadığını söylediğini, Kozan'da kendine biraz geldikten sonra ise darbedilmesi esnasında gelini olan başvurucunun ağzını kapattığını hatırladığını, başka hiç kimseden şüphelenmediğini, gelininden ve darbeden diğer kişiden şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.
14. Tanık A.A., Cumhuriyet savcısı önündeki 23/9/2010 tarihli ifadesinde polis ve komşuların gelmesiyle olayı öğrendiğini, hastaneye giden ambulansta kendisinin de bulunduğunu; mağdurenin, gelini olan başvurucunun ağzını tuttuğunu ve maskeli bir erkeğin kendisini bu hâle getirdiğini söylediğini, olay akşamı başvurucu ile mağdure arasında kendisinin bilmediği bir münakaşanın yaşanmış olduğunu belirtmiştir.
15. Mağdure E.D., Saimbeyli Cumhuriyet Savcılığına 28/9/2010 tarihli bir dilekçe vererek olayın şoku ile ne söylediğini ve neden şikâyetçi olduğunu bilmeden yaralanmasına neden olan kişinin başvurucu olduğunu belirttiğini fakat başvurucunun kendisini darbetmediğini ve şikâyetinden vazgeçtiğini ifade etmiştir.
16. Cumhuriyet savcısı, dilekçe tarihinde mağdure E.D.nin ifadesini de almıştır. E.D. ifadesinde ise olay gecesinde kapıyı kilitlediğini ve anahtarı boynundaki ipe bağladığını, kapıyı sürgülediğini fakat mutfak penceresinin açık olduğunu, olay sırasında başvurucunun ağzını tuttuğunu ve tanımadığı bir erkeğin kendisine vurduğunu, başvurucuyla öncesinde bir kez tartıştıklarını, bir kez de kendisini sözlü olarak uyardığını belirtmiştir. Mağdure devamında yaşlı olduğu, yalnız yaşadığı ve çocuklarıyla uğraşmak istemediği gerekçeleriyle şikâyetini geri almıştır.
17. Yaralama olayı sonrasında düzenlenen 31/8/2010 tarihli raporda, mağdurenin hayati tehlikesinin bulunduğu ve kesin raporun mağdurenin sevk edildiği hastane tarafından verileceği belirtilmiştir.
18. Adana Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adli Tıp Polikliniğinde görevli adli tıp uzmanınca düzenlenen 6/9/2010 tarihli raporda yaralanmanın mağdurun yaşamını tehlikeye uğrattığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği, kemik kırığının bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
19. Saimbeyli Cumhuriyet Savcılığı 22/3/2011 tarihinde, başvurucu hakkında beden ve ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan mağdureyi basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek biçimde ve yaşamını tehlikeye sokar şekilde yaralama suçundan iddianame düzenlemiştir.
20. (Kapatılan) Saimbeyli Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davanın 7/7/2011 tarihli ilk duruşmasında başvurucuya, müdafi seçme ya da görevlendirilmesini istemek ve susma hakkı da dâhil olmak üzere kanunun şüphelilere/sanıklara tanıdığı haklar hatırlatılmıştır. Başvurucu, savunmasını kendisinin yapacağını belirtmiş; suçlamaları kabul etmemiş ve önceki ifadelerinin kendisine ait olduğunu söylemiştir.
21. Saimbeyli Asliye Ceza Mahkemesi, mağdurun beden ve ruh itibarıyla kendisini savunabilecek durumda olup olmadığına dair rapor aldırtmıştır. Dr. Ekrem Tok Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinin 30/11/2011 tarihli raporunda, mağdure E.D.nin davaya konu suç bakımından ruhsal açıdan kendisini savunamayacağı ve telkine yatkın olduğu tespitine yer verilmiştir.
22. Mağdure E.D., kendisine tebligat yapılmasına rağmen herhangi bir duruşmada hazır bulunmamış ve Mahkeme huzurunda dinlenmemiştir.
23. Saimbeyli Asliye Ceza Mahkemesi 9/12/2012 tarihli ve E.2011/15, K.2012/8 sayılı kararıyla başvurucunun yaralama suçundan sonuç olarak 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmetmiştir. Mahkeme kararının ilgili kısımları aşağıdaki gibidir:
"YARGILAMA, KANITLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
... yapılan yargılaması neticesinde, tüm dosya kapsamından olaya dair görgüye dayalı bilgisi bulunan tanık bulunmadığı anlaşılmış olup yargılamayı sürüncemede bırakmamak amacı ile tanıkların soruşturma aşamasında mevcut beyanları ile yetinilmekle tanıklar mahkememizce yeniden dinlenmemişlerdir.
Her ne kadar olaya dair görgüye dayalı bilgi sahibi olan tanık bulunmamakta ise de Yargıtay'ın yerleşik içtihatları uyarınca mağdurun ilk beyanına üstünlük tanınması gerekeceği ve mağdurun sanık Hasibe Dulukluya suç atmak amacını gerektirir nitelikte aralarında herhangi bir husumetin bulunmadığı ve tarafların akrabalık ilişkileride dikkate alındığında, her ne kadar müşteki C. Savcılığı huzurunda tespit edilen beyanında sanıktan şikayetçi olmadığını beyan etmiş ise de söz konusu beyanında dahi eylemi gerçekleştiren kişinin gelini Hasibe olduğunu, ancak kendisi ile kötü olmak istemediği için artık şikayetçi olmadığını beyan ettiği ve atılı suçun kovuşturmasının şikayet şartına bağlı olmadığı nazara alınarak yargılamaya devam olunmuş ve müştekinin baştan beri tutarlı ve birbiri ile çelişmeyen beyanlarına itibar edilmiştir.
...
... Doktor Ekrem Tok Adana Ruh Sağlığı Hastalıkları ... hastanesince tanzim edilen 30.11.2011 tarihli sağlık raporunda mağdura Senilite tanısı konularak kişinin ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğunun ifade edildiği anlaşılmıştır.
Yukarıda mevcut açıklamalar ve mahkememizce yapılan yargılama ve hukuksal değerlendirme neticesinde sanık Hasibe Duluklu'nun ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan ve üst soyu sayılan mağdur (kayınvalidesi)'a karşı diğer asli fail kimliği belirlenemeyen şahıs ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde mağdureyi tutmak suretiyle savunmasının hale getirerek yaralama suçu bakımından kanunda sayılan unsurları gerçekleştirdiği ... anlaşılmış olup, ..."
24. Başvurucu, mağdurenin ifadesinde çelişkiler bulunduğu, ifadelerin istikrarlı olduğu değerlendirmesiyle ceza verilmesinin yerinde olmadığı, eylemi gerçekleştirenin başvurucu olduğunu nasıl anladığının (yüzünü mü gördüğü ya da sesinden mi tanıdığı) mağdureye sorulması ve olay yerinde keşif yapılması gerektiği; suçun sübutunda, cezanın tayininde ve vekilliğin tespitinde hata yapıldığı gerekçeleriyle kararı temyiz etmiştir.
25. Yargıtay 3. Ceza Dairesi 7/5/2014 tarihli ve E.2013/29885, K.2014/17864 sayılı ilamıyla İlk Derece Mahkemesi hükmünü onamıştır.
26. Yargıtay ilamı 5/6/2014 tarihinde Mahkeme Kalemine dönmüştür.
27. Başvurucu 19/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" kenar başlıklı 87. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısımları şöyledir:
"(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, ... üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, yasal zorunluluk olmasına rağmen Mahkeme aşamasında kendisine müdafi tayin edilmediğini ve bu yöndeki iradesinin sorulmadığını, müdafi hakkına dair meşruhatlı çağrı kâğıdının kendisine tebliğ edilmediğini, yaralamanın hayati tehlike oluşturup oluşturmadığına dair Adli Tıp Kurumundan rapor alınmadığını, detaylı sorgusunun yapılmadığını, Mahkemenin soruşturma aşamasındaki ifadesiyle yetinerek mağdureyi dinlemediğini, mağdurenin beyanları arasındaki çelişkiyi gidermediğini, ilk olarak olaya müdahale eden tanıklar A.Ö. ile H.K.nin ve olaya ilişkin tutanak hazırlayan polislerin Mahkemece dinlenilmediğini, tanıklara ve mağdureye soru sorma imkânı tanınmadığını, soruşturma aşamasında toplanan delillerle yetinildiğini, savunma haklarının kısıtlandığını, kamu tanıklarının beyanlarına itibar edilmediğini, olay yerinin yeterince incelenmediğini, mağdurenin telkine açık olduğuna dair raporun dikkate alınmadığını, mahkûmiyetine yetecek delil bulunmadığını, şüpheden sanık yararlanır ilkesine aykırı biçimde cezalandırıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Başvurucu; bu nedenlerle yargılamanın yenilenmesine, cezanın infazının tedbiren durdurulmasına ve uygun bir tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının; adil yargılama hakkı kapsamında ve müdafiye ilişkin hakları hususunda bilgilendirilmediğine yönelik iddiası bakımından müdafi yardımından yararlanma hakkı, duruşmada dinlenilmemeleri nedeniyle tanıklara ve mağdureye soru soramadığına yönelik iddiası bakımından tanıkları sorgulama hakkı, diğer iddiaları bakımından ise yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesini isteme hakkı başlıkları altında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Müdafi Yardımından Yararlanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, yasal zorunluluk bulunmasına rağmen müdafi hakkına ilişkin meşruhatlı çağrı kâğıdının kendisine tebliğ edilmediğini, kovuşturma aşamasında müdafi atanmadığını ve bu yönde talebi olup olmadığının sorulmadığını ileri sürmüştür.
34. Bakanlık yazısında, bu hususta bir görüş belirtilmemiştir.
35. Başvurucunun yukarıdaki iddialarını temyiz aşamasında dile getirmediği görülmüş ise de aşağıdaki gerekçelerle bu yönde bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
37. Suç isnadı altında bulunan kişinin gerekirse resen atanan bir avukat tarafından etkili bir şekilde savunulma hakkı, adil yargılanma hakkının temel özelliklerinden biri olmakla birlikte mutlak bir hak niteliği taşımamaktadır. Adaletin gereklerinin sanığın müdafi ile temsilini zorunlu kılması hâlinde devletlerin başkaca bir koşul öne sürmeksizin müdafi görevlendirme konusunda kendilerinden beklenen yükümlülüğü yerine getirmesi gerekir (Bayram Siviş, B. No: 2014/5844, 5/11/2014, §§ 29, 30).
38. Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı olan müdafi ile temsil edilme hakkının bir gereği olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 150. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanık için istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. Aynı Kanun'un 150. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince de şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse istemi hâlinde bir müdafi görevlendirilir. Dolayısıyla 5271 sayılı Kanun, yasal zorunluluk dışındaki hâllerde müdafi yardımından yararlanmak için suç isnadı altındaki kişinin talebini aramıştır.
39. Somut olayda başvurucuya, isnat edilen suçun alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmediğinden zorunlu müdafi atanması gerekmemektedir. Ayrıca başvurucu, Savcılık ifadesini müdafiiyle birlikte vermiş; kovuşturma aşamasında başvurucuya müdafiden yararlanma hakkı ve susma hakkı da dâhil olmak üzere kanunun şüphelilere/sanıklara tanıdığı haklar hatırlatılmıştır. Başvurucu, müdafi talep etmemiş ve savunmasını kendisi yapmıştır (bkz. §§ 12, 20).
40. Bu itibarla meşruhatlı davetiyenin tebliğ edildiğine dair bir evraka rastlanılmamış ise de başvuruya konu olayda resen müdafi atanmasının gerekmemesi, duruşmada başvurucuya müdafiye ilişkin haklarının hatırlatılması ve başvurucunun kendi savunmasını yapmayı tercih etmesi dikkate alındığında adil yargılanma hakkı bakımından bir eksikliğin oluştuğu söylenemez.
41. Açıklanan nedenlerle başvurucunun iddiasının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, tanıkların ve mağdurun Mahkeme huzurunda dinlenmediğini ve bu kişileri sorgulayamadığını ileri sürmüştür.
43. Bakanlık yazısında 5271 sayılı Kanun'un 235. maddesinde dilekçelerinde veya tutanağa geçirilen beyanlarında belirttikleri adrese çıkartılan çağrıya rağmen gelmeyen kimseye yeniden tebligatta bulunulmayacağının düzenlendiği, kendisine tebligat yapılan mağdurenin duruşmaya katılmadığı, gerekçeli kararda yargılamada sürüncemede bırakmamak amacıyla olaya dair görgüsü bulunmayan iki tanığın soruşturma aşamasındaki beyanlarıyla yetinildiğinin açıklandığı, başvurucunun veya müdafiinin yargılama aşamasında tanık veya mağdurenin dinlenmesine yönelik bir talebinin bulunmadığı, başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına ve yargılamaya etkin olarak katılma imkânının elinden alındığına dair bir bulguya rastlanılmadığı belirtilmiştir.
44. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."
45. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
46. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği olarak öncelikle olağan başvuru yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 18, 19).
47. Bu itibarla olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar, bireysel başvuruya konu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, § 20).
48. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesi önünde sürülen yargılama safhasında tanıkları ve mağdureyi sorgulamak istediğine dair herhangi bir talepte bulunmamış ancak temyiz dilekçesinde mağdurenin olayı gerçekleştirenin kendisi olduğunu nasıl anladığının Mahkeme tarafından araştırılmadığını ileri sürmüştür (bkz. § 24). Bu nedenle mağdure dışındaki tanıklar hariç olmak üzere başvurucunun iddialarını en azından öz olarak dile getirdiğinin ve incelemenin kapsamının mağdureye soru sorma hakkıyla sınırlı olduğunun kabulü gerekir.
49. Dolayısıyla açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Hakkaniyete Uygun Yargılama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
50. Başvurucu; mahkûmiyetine yeter delil bulunmadığını, eksik soruşturmaya dayalı mahkûm edildiğini, kamu tanıklarının beyanlarına itibar edilmediğini, delillerin takdirinde hataya düşüldüğünü ileri sürmüştür.
51. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkı kapsamında incelenecek olaniddialara ilişkin yapılacak değerlendirmenin tanık sorgulama hakkı altında ulaşılacak sonuçla yakından bağlantılı olduğu görüldüğünden bu başlığın kabul edilebilirliğinin esasa yönelik yapılacak değerlendirmenin ardından ele alınması gerekir.
2. Esas Yönünden
52. Başvurucu tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
53. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için "silahların eşitliği" ve "çelişmeli yargılama" ilkeleri ışığında, taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
54. Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
55. Bir ceza yargılamasında sanığın aleyhine olan tanıkları sorguya çekme veya çektirme, lehine olan tanıkların da aleyhine olan tanıklarla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını isteme hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında düzenlenmiştir. Bu nedenle başvurucunun mağdurenin Mahkeme huzurunda dinlenilmediği ve mağdureye soru soramadığı yönündeki iddiasının Anayasa'nın 36. ve Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi kapsamında değerlendirilmelidir.
56. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
57. Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi şöyledir:
"(3) Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;"
58. Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi, hakkında suç isnadı bulunan kişiye iki hak sağlamaktadır. Bu hakların ilki, aleyhine olan tanıkları çapraz sorgulama, diğer bir deyişle iddia tanıklarını aleni duruşmada çelişmeli bir biçimde sorgulama hakkı; ikincisi ise kendi tanıklarının da iddia tanıkları ile eşit şartlar altında davet edilmesi, dinlenmesi ve böylece silahların eşitliğinin sağlanması hakkıdır (Ali İlhan Bayar, B. No: 2013/725, 19/11/2014, § 36).
59. "Tanık" kavramı, özerk bir anlama sahiptir ve duruma göre suç ortaklarını, mağdurları veya bilirkişiyi kapsayabilir. Bu bakımdan beyanları mahkeme tarafından dikkate alınan kişiler, tanık olarak kabul edilmelidir (Az. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, § 52).
60. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konması gerekir. Bu kuralın istisnaları olmakla birlikte eğer bir mahkûmiyet sadece veya belirli ölçüde sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları adil yargılanmanın güvenceleriyle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur. Olayın tek tanığı varsa ve sadece bu tanığın ifadesine dayanılarak hüküm kurulacak ise bu tanık, duruşmada dinlenmeli ve sanık tarafından sorgulanmalıdır. Bu tanığın, sanığın sorgulamadığı bir dönemde alınan önceki ifadesine dayanılarak mahkûmiyet kararı verilemez (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46).
61. Sanığın hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması, adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Böylelikle sanık, aleyhindeki tanık beyanlarının zayıf/itibar edilmez noktalarını ortaya koyup çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak onların güvenilirliğini huzurda sınayabilecek, tanığın inandırıcılığı ve güvenilirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya çıkartabilecek ve yargılamayı yapan mahkemenin uyuşmazlık konusu olayı sadece beyanda bulunan kişinin ya da iddia makamının ileri sürdüğü şekliyle değil, savunmanın argümanlarıyla da algılamasını sağlayabilecektir (Az. M., § 55).
62. Tüm delillerin sanığın huzurunda ortaya konulması gerekmekle birlikte bu şart, uyuşmazlık konusu kovuşturmanın öncesinde ya da haricinde alınan ifadelerin katiyetle delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde anlaşılamaz. Tanık ifadelerinin okunulmasıyla yetinilmesi kimi durumlarda, sanık aleyhinde beyanda bulunan kişilerin mahkeme huzurunda dinlenmesini imkânsız kılacak bir zorunluluktan (ölüm, adresin tespit edilememesi vs.) kaynaklanabilmektedir. Dolayısıyla savunma haklarına saygı gösterilmek kaydıyla bu ifadelerin yargılamada kullanılması, adil yargılanma hakkına ve özelde tanıkları sorgulama veya sorgulatma hakkına aykırılık teşkil etmez (Levent Yanlık, B.No: 2013/1189, 18/11/2015, § 74).
63. Somut bir yargılama öncesinde veya yargılamanın haricinde elde edilen tanık ifadelerinin delil olarak kabulünün yargılamanın adilliğine zarar verip vermediğini değerlendirmek için iki aşamalı bir test uygulanmalıdır. İlk olarak tanığın mahkemede hazır edilmemesi, geçerli bir nedenin mevcudiyetine dayanmalıdır. İkinci olarak ise okunmasıyla yetinilen ifadenin karara götüren tek ya da belirleyici kanıt olması hâlinde savunma haklarının adil yargılanmanın gerekleriyle bağdaşmayacak ölçüde sınırlandırılıp sınırlandırılmadığının değerlendirilmesi gerekir (Levent Yanlık, § 75).
64. Yukarıdaki değerlendirme yapılırken "geçerli neden" şartı, öncelikli olarak gözetilmelidir. Çünkü tek veya yegâne ispat unsuru olmasa dahi ifadesi hükme esas alınan bir tanığın geçerli bir neden olmaksızın duruşmada dinlenilmemesi tek başına adil yargılanma hakkına aykırılık oluşturabilir. Kamu makamları bu nedenle ifadesi hükme dayanak yapılacak tanıkların duruşmada hazır edilmesi için makul bir çaba sergileme yükümlülüğü altındadır (Levent Yanlık, § 76).
65. Yukarıdaki hususların yanı sıra hükme esas alınan bir tanık ifadesinin görülen dava bakımından "açıkça ilgisiz olması ya da ihtiyaç haricinde kalması" hâllerinde bu tanığın dinlenilmemesi durumu adil yargılanma hakkına bir aykırılık teşkil etmez (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları için bkz. Khodorkovskiy ve Lebedev/Rusya, B. No: 11082/06, 13772/05, 25/7/2013, § 717; Cevat Soysal/Türkiye, B. No: 17362/03, 23/9/2014, § 77).
66. Mağdurenin kimin tarafından yaralandığını gören herhangi bir tanığın bulunmaması, olay yerine gelen ilk tanıkların mağdurenin kendilerine tanımadığı bir kişi ya da bir erkek tarafından darbedildiğini söylediğini belirtmeleri ve Mahkemenin gerekçeli kararında mağdurenin başvurucuyu suçlayıcı nitelikteki beyanlarına dayanılarak hüküm kurulması hususları dikkate alındığında (bkz. §§ 8, 11, 15, 23) mağdurenin, başvurucunun soru sormasına olanak tanır biçimden duruşmada dinlenmesinin davayla açıkça ilgisiz olduğu veya ihtiyaç haricinde kaldığı söylenemez.
67. Mağdurenin duruşmada hazır edilmemesinin adil yargılanma hakkına uygunluğu yönünden yapılacak değerlendirme kapsamında ilk olarak geçerli bir nedenin bulunup bulunmadığı incelenmelidir.
68. Bakanlık yazısında, yapılan tebligata rağmen mağdurenin duruşmaya gelmediği ve mezvuat hükmü uyarınca bu durumlarda tekrar bildirim yapılmasına gerek olmadığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte başvuruya konu uyuşmazlığın çözümü açısından taşıdığı önem itibarıyla sadece yapılan tebligata uymamış olması mağdurenin duruşmada dinlenmemesi ve böylelikle başvurucunun soru yöneltme hakkından mahrum bırakılmasını haklı gösterecek geçerli bir neden teşkil etmeyeceği açıktır. Hazır edilmemesinin olumsuz sonuçlarının mağdure üzerinde değil de yargılamada sanık konumunda olan başvurucu üzerinde gerçekleşecek olması da tebligat yapılmış olmasının mağdurenin duruşmada dinlenmemesini haklı kılmadığı sonucunu desteklemektedir.
69. Mahkemenin, mağdurenin dinlenilmesini sağlamaya yönelik başkaca bir çaba içine girmediği veya duruşmaya getirilmemesinin hastalık gibi somut ve meşru bir sebebe dayandığına dair bir açıklama getirmediği görülmektedir.
70. Yukarıda yer alan tespitler gözönüne alındığında mağdurenin ifadesinin yargılamaya etkisine ilişkin ilave bir değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamakla birlikte, somut olayın koşullarında bu beyanların esaslı delil niteliği taşıdığı da açıktır.
71. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
72. Bu başlık altında ulaşılan sonuç dikkate alınarak başvurucunun yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının ihlal edildiğine dair iddiasının ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
73. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
74. Başvurucu yeniden yargılamaya karar verilmesi, cezasının infazının tedbiren durdurulması ve uygun miktarda tazminat talebinde bulunmuştur.
75. Somut olayda tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
76. İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Saimbeyli Asliye Ceza Mahkemesinin kapatılmasının ardından dosyanın devredildiği Feke Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
77. Başvurucu tarafından tazminat talebinde de bulunulmuş olup mevcut başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber tespit edilen ihlal sonucu yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği ve belirli bir miktar belirtmediği için tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
78. Başvurucunun infazın tedbiren durdurulması talebine yönelik karar verilmesine gerek görülmemiştir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Müdafi yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Yargılamanın hakkaniyete uygun görülmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaya yönelik ayrı bir değerlendirme yapılmasına YER OLMADIĞINA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Feke Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
E. Başvurucunun infazın durdurulması talebine ilişkin karar verilmesine YER OLMADIĞINA,
F. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.