TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEHMET BAYRAM BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2013/5963)
Karar Tarihi: 13/4/2016
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Erdal TERCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Raportör
Nahit GEZGİN
Başvurucu
Mehmet BAYRAM
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; başvurucunun 1993 yılından beri kayıp olan oğlunun güvenlik güçleri tarafından düzenlenen bir operasyon sırasında öldürüldüğüne ilişkin medyada yer alan iddialar üzerine yaptığı şikâyetten sonra başlatılan ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine İzmir 7. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca 12/12/2013 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 12/12/2013 tarihinde yapılan toplantıdabaşvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 7/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 20/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanını 3/2/2015 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) bilişim sistemi aracılığıyla incelenen başvuruya konu soruşturma dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun oğlu olan 1977 doğumlu S.B., başvurucu ile birlikte Diyarbakır'da ikamet etmekte iken 1993 tarihinde üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanmak için bir kursa katılmak üzere İstanbul'a gitmiştir.
9. Başvurucu, S.B.nin 1993 yılında İstanbul iline gitmesinden sonra bir daha kendisinden haber alamamıştır.
10. Başvurucu, kendisinden haber alamadığı oğlu hakkında ilgili Cumhuriyet başsavcılığına veya herhangi bir kolluk birimine kayıp başvurusunda bulunmamıştır.
11. Başvurucu, bu olaydan bir süre sonra İzmir iline taşınmış ve burada yaşamaya başlamıştır.
12. Başvurucu 16/12/2011 tarihinde İzmir İnsan Hakları Derneğine (İHD) dilekçe ile başvurmuş ve 11/5/1999 tarihinde Şırnak ilinin Ballıkaya köyü kırsal bölgesinde oğlunun da arasında bulunduğu ve bir terör örgütünün mensuplarından oluşan yirmi kişilik bir grubun Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK) düzenlenen bir operasyonda öldürüldüğünü ileri sürmüş, oğlunun naaşına ulaşabilmesi ve olayda sorumlulukları bulunanların cezalandırılması için yardım istediğini belirtmiştir.
13. İHD, söz konusu dilekçeyi ilgi tutarak 16/12/2011 tarihinde iddiaya konu olay hakkında Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
14. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu dilekçenin kendisine ulaşmasından sonra olay hakkında soruşturma başlatmış ve 10/1/2012 tarihinde başvurucunun dilekçesine konu olayın Ballıkaya köyünde gerçekleştiği ve bu yerin yargı çevresinin dışında bulunduğu gerekçesiyle yer bakımından yetkisizlik kararı vererek soruşturma dosyasını Silopi Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
15. Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) soruşturma dosyasının ulaşmasından sonra 19/1/2012 tarihinde Silopi İlçe Jandarma Komutanlığına (İlçe Jandarma Komutanlığı) müzekkere yazarak 1999 yılında Ballıkaya köyünde iddia edildiği gibi bir olayın yaşanıp yaşanmadığını ve böyle bir olay yaşanmış ise komutanlıkları tarafından bu konuda herhangi bir tahkikat yapılıp yapılmadığını sormuştur.
16. İlçe Jandarma Komutanlığı 26/1/2012 tarihli cevap yazısında 9/5/1999 ile 14/5/1999 tarihlerinde 23'üncü Piyade Tugay Komutanlığı tarafından Cudi Dağı'nın doğu bölgesinde, anılan bölgeyi de içeren ve "Ballıkaya-Cevizli Operasyonu" adı verilen bir operasyonun icra edildiğini, bu operasyon sonucunda güvenlik güçlerinden birinin şehit düşüp bir kısmının yaralandığını, ayrıca terör örgütü mensuplarının bir kısmının öldürüldüğünü, olayın 18/5/1999 tarihli yazılı mesajla Cumhuriyet Başsavcılıklarına bildirildiğini, ayrıca Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının olaya ilişkin bir soruşturmasının bulunduğunu bildirmiş ve yazıya, bu konu hakkında Şırnakİl Jandarma Komutanlığına gönderdiği 18/5/1999 tarihli ve 99/3353 sayılı yazılı mesajını ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 12/10/1999 tarihli ve 1999/1429 Hz. A.Ç. sayılı yazısını eklemiştir.
17. İlçe Jandarma Komutanlığının söz konusu yazıya eklediği ve 18/5/1999 tarihinde İl Jandarma Komutanlığına gönderdiği "Terör Olayı Ayrıntılı Raporu" başlıklı yazılı mesajında, 23'üncü Piyade Tugay Komutanlığı tarafından icra edilen operasyon sırasında, güvenlik güçleri ile terör örgütü mensupları arasında yaşanan silahlı çatışmanın 11/5/1999 tarihinde saat 20.40 sıralarında başlayıp aralıklarla devam ettikten sonra 13/5/1999 tarihinde saat 16.30 sıralarında sona erdiği, çatışmanın Silopi ilçesinin Ballıkaya köyü hudutlarında gerçekleştiği, çatışma sonucunda bir silahlı personelin şehit olduğu, operasyonun icrası sırasında silahlı personel ile birlikte hareket eden terör örgütünün eski bir mensubunun (Soruşturma belgelerinde itirafçı S.N. şeklinde anılmaktadır.) öldüğü, dokuz er ve iki geçici köy korucusunun yaralandığı; ayrıca biri sağ, otuz biri ise ölü olmak üzere toplam otuz iki teröristin ele geçirildiği bildirilmiş; mesaj yazısında olayda ölen ve yaralanan güvenlik güçlerinin açık kimlikleri belirtilmiş, öldürülen terör örgütü mensuplarının kimlikleri hakkında herhangi bir açıklamaya yer verilmemiştir.
18. İlçe Jandarma Komutanlığının aynı yazıya eklediği Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 12/10/1999 tarihli Komutanlıklarına gönderdiği yazısında ise söz konusu Cumhuriyet Başsavcılığınca Komutanlıklarına 9/5/1999 ile 14/5/1999 tarihleri arasında söz konusu bölgede icra edilen operasyonda terör örgütü mensupları ile yaşanan silahlı çatışmada itirafçı S.N.nin yaşamını yitirmesi olayı ile ilgili olarak bir takip dosyasının açılması, faillerin yakalanıncaya kadar takibata ve istihbarat çalışmalarına devam olunması talimatının verildiği anlaşılmıştır.
19. Cumhuriyet Başsavcılığı, bu yazışmalardan sonra başvurucunun ikamet ettiği İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına talimat yazarak başvurucunun müşteki sıfatıyla şikâyet ve delillerinin tespit edilmesini istemiştir.
20. Başvurucunun 10/2/2012 tarihinde Buca Polis Merkezi Amirliği tarafından müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde özetle İHD'ye verdiği dilekçeyi aynen tekrar ederek bu dilekçeyi vermesinden yaklaşık bir hafta önce ulusal yayın yapan televizyon kanalında yayımlanan adını hatırlamadığı bir programda 11/5/1999 tarihinde Şırnak ilinin Ballıkaya köyünde terör örgütü mensuplarının öldürüldüğüne ilişkin haber dinlediğini, bu haberde ölenlerin isimlerinin de açıklandığını, bu isimler arasında oğlunun da isim ve soy ismine yer verildiğini ancak söz konusu haberde ölenlerin açık kimliklerinin belirtilmediğini, oğlunun yaşadığına veya öldüğüne ilişkin herhangi bir delilinin bulunmadığını ve bu olayı gören veya duyan bir kişiyi de tanımadığını söylemiştir.
21. Cumhuriyet Başsavcılığı 26/3/2012 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığına yeniden müzekkere yazarak söz konusu olayda ölen terör örgütü mensuplarının açık kimlik bilgilerinin bildirilmesini ve olayla ilgili tüm evrakların gönderilmesini istemiş, Komutanlığın 15/4/2012 tarihli cevap yazısıyla kendilerinde olaya ilişkin tahkikata ait belgelerin sadece fotokopilerinin bulunduğu ancak bu belgelerde öldürülen terör örgütü mensuplarının kimlik bilgilerinin bulunmadığı bildirilmiş ve söz konusu belgeler Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
22. Olay hakkında belirtilmeyen bir tarihte, operasyonda görev alan kolluk görevlileri tarafından olay yeri tespit tutanağının ve basit krokisinin düzenlendiği ayrıcaİlçe Jandarma Komutanlığı tarafından 20/5/1999 tarihinde Şırnak İl Jandarma Komutanlığına "Ballıkaya Operasyonu" konulu bir müzekkerenin yazıldığı bu belgelerden anlaşılmıştır.
23. Anılan olay yeri tespit tutanağında 9/5/1999 ile 14/5/1999 tarihleri arasında icra edilen operasyonda 11/5/1999 tarihinde saat 10.00 sıralarında terörist grupla ilk temasın sağlandığı, takibin sürdürülmesi sonrasında grubun bir mağarada sıkıştırıldığı, akabinde silahlı çatışmanın başladığı, bu çatışma sırasında S.N. isimli itirafçının yaşamını yitirdiği,çatışmanın devamında kolluk görevlilerinin bir kısmının yaralandığı, yaralanan görevlilerden bir kısmının hayati tehlikesinin bulunması nedeniyle bu görevlilerin olay yerine gelen helikopterlerle yakın bölgedeki hastanelere sevkinin sağlandığı, çatışmanın sonraki günlerdede aralıklarla devam edip 14/5/1999 tarihinde sonlandığı, çatışma sonucunda biri sağ, yirmi dokuzu ölü olmak üzere toplam otuz teröristin etkisiz hâle getirildiğinin belirtildiği anlaşılmıştır.
24. Olay yeri basit krokisinde ise çatışmanın gerçekleştiği mevkinin ve mağaranın yerinin işaretlendiği görülmüştür.
25. İlçe Jandarma Komutanlığının söz konusu 20/5/1999 tarihli yazısında 11/5/1999 tarihinde Ballıkaya kırsalında gerçekleşen silahlı çatışma sonucunda biri sağ, otuz biri ölü olmak üzere toplam otuz iki teröristin etkisiz hâle getirildiği, bu çatışmada bir astsubayın şehit olduğu, dokuz erbaş ve er ile iki köy korucusunun yaralandığı, sağ olarak ele geçirilen H... kod adlı kişinin yer göstermesi sonucu terör örgütü mensuplarının kullandığı mağarada pek çok silah ve mühimmatın ele geçirildiği, adı geçen teröristin İl Jandarma Komutanlığında tutulduğu bildirilmiştir.
26. Cumhuriyet Başsavcılığı 26/3/2012 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına da müzekkere yazarak söz konusu olaya ilişkin Cumhuriyet Başsavcılıklarınca yürütülen bir soruşturmanın bulunup bulunmadığını, bulunmakta ise ölen teröristler arasında S.B. isimli bir kişinin de olup olmadığının araştırılmasını, araştırma sonucunda S.B. isimli kişi olduğu tespit edilirse bu kişiye ait ölü muayene ve otopsi tutanakları ile olay tutanağı ve varsa dosyaya ilişkin karar evrakının gönderilmesini istemiştir.
27. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 7/6/2012 tarihli cevap yazısında 12/10/1999 tarihinde Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı ile yapılan yazışma dosyasının incelenmesi sonucu S.B.ye ait otopsi tutanağına rastlanmadığı bildirilmiştir.
28. Cumhuriyet Başsavcılığı 25/6/2012 tarihli ve 2012/710 sayılı kararıyla olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Yapılan soruşturma esnasında müşteki Mehmet Bayram'ın beyanının alındığı, özetle; oğlu S... B...'ın 1993 yılında İstanbul'da üniversite hazırlık kursuna giderken kaybolduğunu ve o günden beri haber alamadığını, İzmir İnsan Hakları Derneğine dilekçeyi kendisinin verdiğini, dilekçeyi vermeden yaklaşık 1 hafta kadar önce bir haber proğramında 11.05.1999 tarihinde Şırnak İlinin Bilika Köyünde 21 gencin öldürüldüğüne dair bir haber gördüğünü, ölenlerin isimleri arasında S... B...'nin isminin de geçtiğini, ancak açık kimlik bilgilerinin olmadığını ... oğlunun öldüğüne veya yaşadığına dair hiçbir delili olmadığını, sorumlulardan davacı ve şikayetçi olduğunu beyan ettiği,
Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı'na yazılan müzekkere cevabında, 09-14 Mayıs 1999 tarihinde Cudi Dağı doğu bölgesinde Ballıkaya-Cevizli adı altında bir operasyon icra edildiğinin, 1'i sağ 31'i ölü olmak üzere 32 teröristin ele geçirildiğinin ... belirtildiği,
Söz konusu olaya ilişkin soruşturma dosyasının Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında olduğunun tespit edildiği ve ölen teröristler arasında S... B... isminde bir şahsın olup olmadığının sorulduğu, gelen cevapta S... B...'a ait herhangi bir kayda rastlanmadığının belirtildiği,
Şikayetçinin başvurusu üzerine girişilen tahkikat sonucunda, oğlu S... B...'ın 09-14 Mayıs 1999 tarihinde yapılan operasyonda öldüğüne dair herhangi bir delil elde edilemediği, zira kendisinin de bu hususta televizyon haberi dışında bir bilgisinin olmadığı, bu haberde açık kimlik bilgilerinin dahi geçmediği, müştekinin iddialarının tamamen soyut olduğu anlaşılmakla;
Açıklanan nedenlerle olay nedeniyle kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına (karar verildi)."
29. Başvurucunun bu karara itirazı Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) 8/8/2012 tarihli ve 2012/712 Değişik İş sayılı kararıyla başvurucunun ifadesinde geçen televizyon programının ilgili televizyon kanalından araştırılmamasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu gerekçesiyle kabul edilmiş ve soruşturmaya devam edilmesi için dosya, Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
30. Cumhuriyet Başsavcılığı, itiraz üzerine verilen kararda belirtilen eksikliği tamamlamak üzere ilgili televizyon kanalına 11/10/2012 tarihinde müzekkere yazmış ve kanallarında 1/12/2011 ile 16/12/2011 tarihleri arasında Ballıkaya köyünde 11/5/1999 tarihinde yirmi bir gencin öldürüldüğüne dair bir haberin yapıldığının anlaşıldığını belirterek söz konusu habere konu yayınlara ilişkin olarak fotoğraf, video gibi verilerin tespitine çalışılmasını ve belirlendiğinde gönderilmesini istemiştir.
31. Söz konusu televizyon kanalı, Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği 6/11/2012 tarihli yazısıyla sistemlerinde bulunan yayınların isim, saat ve yayın gününe göre kaydedilmekte olduğunu, haber içeriğine göre bir kayıt sistemlerinin bulunmadığını, görüntülerin hangi gün ve saatte yayımlandığı bilgisi taraflarına verilmedikçe istenilen yayın kaydını tespit edebilmelerinin mümkün olmadığını bildirmiştir.
32. Televizyon kanalı aynı mahiyetteki başka bir yazıyı 6/11/2012 tarihli yazısının ulaşamamış olması ihtimaline binaen 26/3/2013 tarihinde yeniden göndermiştir.
33. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/4/2013 tarihli ve 2013/422 sayılı kararıyla olay hakkında yeniden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesinde önceki karardaki gerekçelere de yer verilmiş olup farklı olan bölümü şöyledir:
"C... T... televizyonuna müzekkere yazılarak 1/12/2011-15/12/2011 tarihlerinde yayınlanan programa ilişkin görüntülerin istendiği, gelen cevapta yayın ismi, günü ve saatinin müşteki tarafından da bilinmediği, alınan ifadede bunun geçmediği ve bu nedenle kayıtlara ulaşılamadığı, ayrıca geniş kapsamlı araştırma sonucu S... B...'ın böyle bir olayda öldüğüne dair hiçbir delil de olmadığı, bu hususta televizyon programı haberi dışında bir delil olmadığı, bu haberde açık kimlik bilgilerinin dahi geçmediği, müştekinin iddialarının tamamen soyut olduğu anlaşılmakla; olay nedeniyle kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına (karar verildi)."
34. Anılan karara başvurucunun itirazı, Ağır Ceza Mahkemesinin 3/6/2013 tarihli ve 2013/420 Değişik İş sayılı kararıyla kesin olarak reddedilmiştir. Ret gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...
Silopi Cumhuriyet Başsavcılığının Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair kararının gerekçelerinin yerinde olduğu, dosya içerisindeki delillerle uyumlu olduğu, müştekinin alınan beyanında, oğlu S... B...'ın TSK tarafından öldürülen teröristlerin içerisinde adının geçtiğine ilişkin haberin C... T... televizyonunda yayınlandığını beyan ettiği, C... T...'e müzekkere yazılmış olduğu, verilen cevapta yayının ismi, günü, saati tam olarak bildirilmeden görüntülerin gönderilemeyeceğinin bildirildiği, müştekinin beyanında yayının tam gün ve saatini bildirememiş olduğu tahmini ve soyut beyanda bulunmuş olabileceği, müştekinin beyan ettiği olayla ilgili soruşturmanın halen Diyarbakır C.Başsavcılığında devam ettiği ve bu soruşturmada S... B... ile ilgili bir bilgi bulunmadığı anlaşılmakla itirazın reddi yönünde karar vermek gerekmiştir.
..."
35. Nihai karar başvurucuya 2/7/2013 tarihinde tebliğ edilmiş olup başvurucu otuz günlük yasal süresi içinde 1/8/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
36. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar" kenar başlıklı 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1)Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda, itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir."
37. 5271 sayılı Kanun'un "Cumhuriyet savcısının kararına itiraz" kenar başlıklı 173. maddesinin 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun'un 71. maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edebilir."
38. 5271 sayılı Kanun'un "Karar" kenar başlıklı 271. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunda yazılı haller saklı kalmak üzere, itiraz hakkında duruşma yapmaksızın karar verilir. Ancak, gerekli görüldüğünde Cumhuriyet savcısı ve sora müdafi veya vekil dinlenir.
(2) İtiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da karar verir.
(3) Karar mümkün olan en kısa sürede verilir.
(4) Merciin, itiraz üzerine verdiği kararları kesindir; ancak ilk defa merci tarafından verilen tutuklama kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 13/4/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
40. Başvurucu, oğlunun bir terör operasyonu kapsamında TSK tarafından öldürüldüğünü bir haber kanalından öğrendiği iddiasıyla şikâyetçi olduğu soruşturma dosyasında, Cumhuriyet Başsavcılığınca etkili bir soruşturma yapılmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini belirterek Anayasa’nın 17., 19., 36. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüş; oğlu hayatta ise sağ olarak teslimini, ölü ise cesedinin teslim edilmesini ayrıca soruşturmanın yenilenerek varsa sorumluların cezalandırılmasını ve bu olay nedeniyle yıllardır duyduğu acı ve elemin bir nebze telafisine yönelik olarak tazminat taleplerinin saklı tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun oğlunun yaşamını yitirdiği iddiasıyla başlatılan soruşturmanın etkili yürütülmediği iddiasının, Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
B. Değerlendirme
42. Başvurucunun şikâyetlerinin özü, oğlunun güvenlik güçleri tarafından gerçekleştirilen operasyon kapsamında yaşamını yitirdiği iddiasının etkili bir şekilde soruşturulmaması suretiyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkindir.
43. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybettiği iddia edilen kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak olay nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren öldüğü iddia edilen kişinin yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucu,öldüğü iddia edilen kişinin babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
44. Bakanlığın konu hakkındaki görüşünde öncelikle başvurucunun şikâyetlerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 2. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları uyarınca yaşam hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilerek Sözleşme'nin 2. maddesinin yalnızca kasıtlı ve kanunsuz ölüme sebebiyet vermekten kaçınma zorunluluğu değil aynı zamanda ölüm olaylarını etkili bir şekilde soruşturmayı içeren usul yükümlülüğünü de içerdiği, soruşturmanın sorumluların belirlenmelerine ve gerekirse cezalandırılmalarına yol açabilecek nitelikte etkili olması gerektiği, usul yükümlülüğünün somut olayda varılan sonuçla değil bu sonucu doğuran araçlarla ilgili bir yükümlülük olduğu, yetkililerin somut olaya ilişkin delillerin toplanabilmesi için kendilerinden beklenen bütün makul önlemleri almalarının gerektiği ifade edilmiştir.
45. Bakanlık görüşünde yine AİHM kararlarına dayanılarak bir soruşturmanın ayrıca maktulün ailesinin meşru çıkarlarının korunması için gerektiği ölçüde kendilerine açık olması gerektiği, etkili soruşturma için zımni olarak makul bir özen ve sürat şartının mevcut olduğu belirtilmiştir.
46. Bu kapsamda Bakanlık görüşünde soruşturma kapsamında yapılan işlemler kronolojik olarak belirtilmiş; soruşturmanın bağımsız ve tarafsız Cumhuriyet Savcısı tarafından yürütüldüğü, başvurucunun ifadesinin alındığı, başvurucunun iddiası doğrultusunda Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, İlçe Jandarma Komutanlığı ve ilgili televizyon kanalıyla yazışmaların yapıldığı, ayrıca başvurucunun verilen kararlarla ilgili itiraz hakkını kullanabildiği, soruşturmanın 16/12/2011 tarihli şikâyet dilekçesi ile başlayıp Ağır Ceza Mahkemesinin 3/6/2013 tarihli nihai kararıyla 1 yıl 5 ay 17 gün sürdüğü ifade edilmiştir.
47. Bakanlık görüşünde son olarak başvurucunun oğlunun 1993 yılından beri kayıp olduğunu belirtmesine rağmen soruşturma kapsamında verdiği ifadesinde Emniyet Müdürlüğü veya Jandarma Komutanlığına başvuruda bulunmadığını da belirttiği ifade edilerek söz konusu AİHM içtihatları ve yukarıda belirtilen hususlar ışığında başvurucunun etkili soruşturma yapılmadığı yönündeki şikâyetlerinin değerlendirilmesi konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu belirtilmiştir.
48. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı sunduğu cevabında başvuru formundaki iddialarını yinelemiş; ayrıca 1993 yılından sonra oğlundan haber alamaması üzerine herhangi bir makama, kayıp başvurusunda bulunmamasına gerekçe olarak oğlunun muhtemelen bir terör örgütünün dağ kadrosuna katıldığını düşünmesini ve bu konuyu resmî mercilere ilettiği takdirde meselenin aleyhlerine değerlendirilebileceğinden çekinmesini göstermiştir.
49. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."
50. Öncelikle belirtilmelidir ki soruşturma makamlarının, olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin olarak ölen kişilerin yakınlarının her türlü iddialarını ve taleplerini karşılama zorunluluklarının bulunmamaktadır. Soruşturmanın etkililiği kapsamında yürütülecek işlemlerinin belirleyicisi, somut olayın kendine özgü koşullarını gözönünde tutup bu bakımdan makul olan bir yöntemi tespit edecek olan bu makamlardır(Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62, benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Sultan Dölek ve diğerleri/Türkiye, B. No: 34902/10, 28/4/2015, § 81).
51. Ayrıca başvuruya konu soruşturma açısından bir başka belirtilmesi gereken husus da başvurucunun 1999 yılında gerçekleştiğini iddia ettiği olay hakkında yetkililerce soruşturma açılabilmesinin, bu makamların söz konusu iddialardan 2011 yılında haberdar edilmeleri sonucu aradan geçen uzun zaman dilimi sonrasında mümkün olabildiği ve aradan geçen bu zaman nedeniyle ilgili delillere ulaşılabilmesinde güçlüklerin yaşanılmasının kaçınılmaz olduğudur. Bu tür olaylarda geçen zamanla birlikte delillerin kaybolması, tanıkların yer değiştirmesi ve yaşananları hatırlamalarının güçleşmesi gibi nedenlerle delil toplamanın ve olayın gerçekleşme şeklini belirlemenin kaçınılmaz bir şekilde giderek zorlaşacağı aşikârdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, § 62; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Saygı/ Türkiye, B .No: 37715/11, 27/1/2015, § 48).
52. Somut olaya bakıldığında soruşturma makamlarının, başvurucunun dilekçesinin ilgili tutularak İHD tarafından suç duyurusunda bulunmasının hemen akabinde olay hakkında soruşturma başlattığı, sonrasında somut bazı adımlar atarak olayı aydınlatmaya çalıştığı, bu yönde İlçe Jandarma Komutanlığı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına ayrıntılı ve ne istendiği açık olarak belirtilen yazılar yazdığı anlaşılmıştır.
53. Soruşturmada başvurucunun oğluna ait bir otopsi tutanağının bulunmadığı Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının 7/6/2012 tarihli cevap yazısıyla belirtilmiştir (bkz. § 27).
54. Anayasa Mahkemesi, kural olarak başvurucuların yakınının öldüğü gün resen ceza soruşturmasının açıldığı, titiz ve hızlı bir çalışma sonucunda elde edilen deliller ışığında soruşturma ve ilk derece yargılama makamlarının olayların seyrini aydınlatmak istediğinden kuşku duyulmadığı, yürütülen soruşturmaların ölüm sebeplerini kesin olarak saptamaya ve sorumlu kişilerin cezalandırılmasına imkân verdiği kanısına varılan durumlarda yürütülen soruşturmaların ve davaların derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek nitelikte bir eksikliğin bulunmaması koşuluyla yürütülen soruşturmaların ve alınan kararların yetersiz veya çelişkili olduklarının ileri sürülemeyeceğini kabul etmektedir (Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 95).
55. Bununla birlikte soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması ve bunun yanı sıra söz konusu kararın yaşam hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99; benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Nachova ve diğerleri/Bulgaristan [BD], B. No: 43577/98, 43579/98, 6/7/2005, § 113).
56. Somut olayda, iddiaya konu olayın gerçekleştiği tarih ile soruşturma işlemlerinin gerçekleştirildiği tarih arasında uzun bir zaman geçtiği, bu nedenle soruşturmada delillere ulaşılmasında zorlukların yaşanmasının kaçınılmaz olduğu ve başvurucunun 1993 yılında kaybolduğunu ifade ettiği oğlu hakkında 2011 yılına değin herhangi bir başvurusunun bulunmayıp kesin tarihini ve adını hatırlamadığı bir haber programında oğlunun isminin de yer aldığı terör örgütü mensuplarının öldürüldüğünü duyduğuna ilişkin kesin bilgi ve belgelerle desteklenmeyen soyut bir iddiayla ilgili makamlara başvurduğu anlaşılmıştır.
57. Öte yandan yukarıda yer verilen tespitler birlikte değerlendirildiğinde soruşturmanın iddiadan haberdar olunur olunmaz başlatıldığı ve olaya dâhil olmayan jandarma görevlileri aracılığıyla yürütülerek olayın niteliği ve kapsamına göre makul bir süratle tamamlandığı görülmüştür.
58. Sonuç olarak başvuru dosyasındaki oluşa ilişkin belge ve bilgiler dikkate alındığında olayın bildirilmesi üzerine derhâl başlatılan soruşturmanın yetersiz olduğundan ve soruşturma sonucunda verilen kararların, elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olmayıp somut delillerle çelişecek şekilde verildiğinden söz edilemeyeceği gibi bu konuda ihmali görülen bir davranış veya yetkililere yüklenebilecek bir eksiklik de saptanmamıştır.
59. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun (etkili soruşturma yükümlülüğünün) ihlal edilmediği açık olduğundan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
13/4/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.